21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MART 2003 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER İNSANIN SERÜVENİ TURHAN SELÇUK DÜRÜSÎ TABİATLI İSTASBU1 EFERDÎSİ ABDÜLCANBAZ1 HJ.RİKÜLADE MACERALABI 32,TEKMİIİ T31 ^J~eŞT î BOVUT, 3eŞıv M<li ı ki-î M, U2UNJ ÜÎ lStS" \ -- m WMWn ffip Tarih boyunca savaş demek, halkın omuzlanna yeni bir vergi yüklemek demekti Savaşın acıreçetesiGeçen hafta hükümet tezkeresınin TBMM'ye takılmasından sonra ek vergiler bırbiri ardına sökün etmeye başladı. Irak'taki olası bir savaşın ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini göğüslemek için tüm planlar ABD'den gelecek yardıma bağlanmışken tezkerenin reddedilmesı bu umutlan suya düşürdü. Şimdi savaşın tüm handikaplannı Türkiye tek başına karşılamak zorunda. Hükümet ıse hanl hanl bu yükün bedelinı halka ödetmenın yollannı anyor. Eski devirlerde bir başkasının parasıyla savaşa girmek öyle sık rastlanır bir durum değildı. Her devlet kendi hesabını kitabını yapar, savaşa gırecekse kendi bütçesini denkleştirmenin yollanna bakardı. Şimdi davul birinde, tokmak ötekinde. Devirler düzenler değişti değişmesine, ama bir şey hiç değişmedi. Eski zamanlarda sefer açılacağı vakıt padışahlar salma sahp zaten kıt kanaat geçinen halkın tulumunu çıkanrlarmış. Öyle görünüyor kı, aradan bunca zaman geçmişken ne kıt kanaat geçinme konusunda ne de tulum çıkarma konusunda değişen fazla bir şey yok. Savaş demek vergi demekti Osmanlı tmparatorluğu'nun ilk dönemlerinde çok aynntılı bir vergi sistemi kurulmuştu ve yüzyıllar boyunca hep aynı kalan bu sistem özellikle tanm kesiminin üzerine ağır bir yük bindiriyordu. Ancak ordunun sefere çıkacağı zamanlarda konulan bazı ek vergiler vardı ki, asıl reayanın belıni büken bunlardı. "Avanz" adıyla salınan bu vergiler diğerlerinin tersine düzenli olmadıgından seferlere bağlı olarak fermanlarla belirlenir, halk bu vergiyi hizmet sunmak ya da ordunun yıyeceğini sağlamak yoluyla öderdi Ne var kı imparatorluğun 16. yüzyıldan itibaren içine düştüğü mali bunalım, bu vergiyi olaganüstü olmaktan çıkardı. Halk ezlllyor Işler kötüye gittikçe paranın değeri düşüyor, hayat pahalanıyor, halkın alım gücü azalıyordu. Ordunun harp masraflan da çok yükselmişti. Nihayet m . Murat döneminde (1574-1595), Iranve Avusturya seferlenyle birlikte bu vergi de düzenli hale getirildi ve Tanzimat'a kadar geçerli kaldı. Osmanlı döneminde çıkan ayaklanmalann çoğunun gerisinde, halkın vergi yükü altında ezilmesi gerçeğı yatar. Savaş sırasında konulan avanzlarla artan bu yük, geniş kitleleri isyan ettırir, ülke içinde büyük kanşıklıklara yol açardı. Siyası ayaklanmalar bir yana bırakılacak olursa, ekonomik nedenlere bağlı ayaklanmalann çoğunun ya bir savaşın arifesinde ya da bir savaşın hemen sonrasında çıkması işte bu rahatsızlığın bir göstergesiydi. Neredeyse 150 yıl boyunca Osmanlı devletinin başını ağntan Celali Ayaklanmalan'nın 1595'te jioruğa ulaşmasının başlıca ezkerenin reddedilmesi ile Amerika'nın savaş yardımlan şüpheli hale gelince, AKP hükümeti yeni vergilerle kaynak yaratmanın yollannı aramaya başladı. Bu kez savaş bizim savaşımız değil, ama bedelini yine Türk halkı ödüyor. [email protected] Mehmet Altun ^ALJ-^JVLA. J V A J V L P L J A I V I Ne kadar anlaşılır bir gerekçeye dayanırsa dayansıo, "keyfi" ve "azınlık karşıü" yapısı ile Varhk Vergisi yakın tarihimizde çok olumsuz izler bırakti. Vergiyi ödeyemeyen mükellefler Aşkale gibi çalışma kamplanna gönderildiler. Aşkaleyolunda ödenen borç Yakın tarihimizde savaş nedeniyle konulan ek vergilerin kuşkusuz en bilineni Varlık Vergisi'dir. tkinci Dünya Savaşı'nın ekonomide yarattığı buhranı atlatmak ve zor duruma düşen Maliye'yi rahatlatmak için bir kereye mahsus olarak konulan vergi 11 Kasım 1942'de yasallaştı. Meclis'ten oybirliğiyle geçen yasa büyük çiftçileri, gayrimenkul ve şirket sahiplerini kapsıyordu. Ancak asıl hedef, Istanbul'da savaş ekonomisinden yararlanarak büyük servet edinen gayrimüslimler olduğundan, onlara yönelik şartlar çok daha ağırdı. Yasaya göre, örneğin bir Müslüman savaş kazançlannm 1/8'ıni vergi olarak ödemekle yükümlüyken bu oran gayrimüslimler için 1/2'ydi. vergiye esas teşkil eden unsur savaş yıllannda elde edilen servet olduğundan, kimin ne kadar vergi ödeyeceği il ve ilçelerde kurulan özel komisyonlarca belirlenecekti. Vergi yükümlülerinin listeleri 18 Aralık 1942'de ilan edildi. Oranlardaki adaletsizlik, listelere de aynen yansımıştı. Mükelleflerin neredeyse yüzde 90'ını gayrimüslimler oluşturuyordu. Vergiye itiraz hakkı sebebi, yine Eğri seferi için halka yüklenen vergilerdi. Avanzın 1839'da Tanzimat'la birlikte kaldınlması, savaşlann halka yüklediği ekonomik sıkıntılan azaltmaya yetmedi. Her bakımdan bir çökme ve parçalanma dönemine girmiş olan imparatorluk mali gücünü yitirdikçe, halkın üzerindeki vergi baskısı da giderek arttı. 1853 te Kınm Savaşı, 1876'da Sırp ve Karadağ savaşı, 1877'de Rus Savaşı, 1897'de Yunan Savaşı. yoktu ve bfr ay içinde ödenmesi isteniyordu. Bu süre içinde ödeme yapmayanlann mallanna (eş, ebeveyn ve çocuklannın mallan dahil) haciz konulacak, elde edilen gelirin borcu karşılamaması halinde mükellefler borçlannı bedenen çalışarak ödeyeceklerdi. tki bini aşkın ınsan bu şekılde ülkenin çeşitli yerlerinde kurulan "çahşma kamplarTna yollandı. Bu kamplann en ünlüsü, daha çok Istanbullulann gönderildiği Aşkale'ydi. Bu kampta 21 kişi öldü. Borcunu ödemeyi başarabilenler ise önemli ölçüde fakirleşti. Başbakan Şükrii Saracoğlu'nun ifadesiyle "piyasaya egemen olan yabancüan ortadan kakhrarak Türk piyasasını Türkkrin eline veren" Varlık Vergisi, hiç şüphesiz savaş koşullarının mecbur bıraktığı bir zorunluluk olduğu kadar, devletin "sermayeyi yerfileştirme'' siyasetinin de önemli bir parçasıydı. Nitekim bu uygulamadan sonra borcunu ödemek için vannı yoğunu satmak zorunda kalan ve iflasa sürüklenen çok sayıda gayrimüslim sonraki yıllarda ülkeyi terk etti. YOKSUL HALK DAHA DA YOKSULLAŞTI Birinci Dünya Savaşı sırasında çıkanlan Tekalif-i Harbiye ve Kurtuluş Savaşı zamanmda çıkanlan Tekalif-i Milüye kanunlaru bir tür geçici vergi olarak bedelleri savaştan sonra ödenmek üzere halktan yiyecek ve malzeme toplannıasına olanak sağhyordu. Son derece kısıtiı imkânlarla savaşan ordunun ayakta kalması, zaten yokluk içinde yaşayan halkı iyice yoksullaşüran bu vergOere bağbydL 1911 'de Trablusgarp Savaşı, 1912 'de Balkan Savaşı ve nihayet 1914'tel. Dünya Savaşı imparatorluğun tüm kaynaklannı tükettı. Bu dönemde. borçla ayakta durmaya çalışan devlet maliyesı tamamen ıflas etmiş, onunla birlikte yüzyıllardır imparatorluğu ayakta tutan Anadolu köylüsü de yıkımın eşiğine gelmişti. Mahmut Muhtar Paşa, Balkan Savaşı üzerine yazdığı bir yazıda köylünün içinde bulunduğu durumu şöyle özetliyordu: "Köylünün, canmdan başka koruyacağı hiçbir şey kalmadı. Yıllardan beri ikide bir redif seferberüğine girişilmesL. insanlan canından bezdiren bir noktaya §601X0." Birinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde, yıllardan beri orduya asker vermekten köylü perişan haldeydi. Tarlalar bakımsız kalıp kıraçlaşmış, otsuz kalan hayvanlar telef olmuş, Balkan Savaşı sırasında Rumeli'deki pek çok köy yakılıp yıkılmış, insanlar topraklannı bırakıp göç etmez zorunda kalmışlardı. 'Ne Ideylm ben şlmdl' Dünya Savaşı başladığında maddi olanaklan ordunun gereksinimlerini karşılamaktan çok uzak olan devlet, savaş için elzem olan malzemeleri yine bir tür vergi olarak halktan toplamak üzere "Tekalif-i Harbiye" adıyla bir kanun çıkardı. Bu kanunla devlet, bedelleri savaştan sonra ödenmek üzere halktan yıyecek ve malzeme yardımı talep ediyordu. Yıllardır savaşlardan beli bükülmüş olan halkın bu desteği vermesi olaganüstü fedakârlıklarla mümkün olabilmiştir. Yazar Burhan Cahit Morkaya, Cephe Gerisi adlı romanında yaşlı bir köylü kadının feryadını şöyle dile getirir: "Kasabaya üç saat uzaktaki köyünden bir topal eşekle iki çuval nohut getirmişti. Oradaki levazını amiri bu iki çuval nohudu Tekalif-i Harbiye diye zaptetmişti. ZavaUı kadın, levazım ambannın kapısına çökmüş hem ağlıyor, hem yalvanyordu: 'İki evladımı şehit verdim. Bir gelinlik kızım için çalışıyorum. Bu kadarcık nohudu ektim. Satıp parasıyla kızıma çamaşırlık alacağım, ne ideyim ben şimdi?' Yine aynı yazar, îhtiyat Zabiti'nde köylünün içinde bulunduğu durumu şöyle anlahr: "Tekalif-i Harbiye konıisyonlan köylerde ne davar bırakü, ne inek, ne öküz. Çok yerde kadınlar tarlalannı köyün bir tek öküzünü sıra ile çahşorarak sürüyorlar." Hayvanların yüzde 20'sl Bu olaganüstü zor koşullar Milli Mücadele döneminde de devam etti. Sakarya Savaşı öncesinde Başkomutan Mustafa Kemal, u Tekalif-i MflHye" adıyla 10 emir yayımladı. Bu yasayla halk, bedelleri savaştan sonra ödenmek üzere elindeki yiyecek, yakacak, kumaş ve yün gibı malzemelerin yüzde 40'ını, hayvanlarının yüzde 20'sinı. arabalarını ve tüm silahlarım ordunun emrine verdi. Ayrıca her haneden birer takım çamaşırla, bir çift çorap ve çank toplandı. Bu yasayla zaten büyük bir yoksulluk içinde olan halk daha da fakirleşti, ama diğer yandan toplanan malzemeler Milli Mücadele için hayati bir kaynak teşkil etti. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Hukukumuz GelişiyoK!) Yasa taslaklarının nasıl hazırlandığı, bu hazırlık sırasında ilgili grupların lobi çalışmaları yapıp yap- madıklan hakkında aynntılı bilgilerim yok. Aynı durum, taslaklann tasan aşamasına gelişi için de geçerli. Ama tanık olarak bildiğim örnekler var. Raflardaki dosyalardan, eskilerin "hin-i ha- cette" dedikleri, yani gerektigi zaman kullanılmak üzere üzerlerindeki tozlar temizlenip ortaya çıka- nlanlar olduğunu biliyorum. Niyetim siyasal bir tartışma açmak değil. O ne- denle, eskilerdeki bir siyasal iktidar döneminde hazırlanan birtasannın, daha değişik görüşleri sa- vunan daha sonraki başka bir siyasal iktidar dö- neminde sahiplenilerek ortaya sürüldüğünün ta- nığıyım. Demek istediğim, partiler, muhalefette iken eleş- tirdikleri girişimleri iktidara geldiklerinde sahiplen- meyi bir görev olarak algılıyorlar. Çoğunluk tara- fından okunamadığı için pek bilinemeyen parti programlan ya da seçim bildirgelerini de bir yana atmakta bir sakınca görmüyorlar. Bu durum da tahterevalli gibi sürüp gidiyor. Sı- rası gelen yukan çıkıyor, doğal olarak öteki de aşa- ğı iniyor. Sanki, modern çocuk parklanndaki oyun yerini seyredermiş hissine kapılıyorsunuz. ••• Hukuk alanındaki gelişme anlayışımız da, yuka- nda özetlediğimiz durumu kurallaştırma yönünde değişiyor. Bakıyoruz ki, karşımızdaki güce, siyasal iktidar olarak kendi gücümüz yetmiyor, çareyi yürürlük- teki yasayı uygulatmak değil, yasadışılıkları yasal duruma getirmekte buluyoruz. İki yasa girişimi, bu konudaki en somut örneği oluşturuyor. • • • Kabak tadı vermiş olacağını bilerek bir konuya yeniden dikkat çekmek istiyorum. Yürürlükteki Tüketiciyi Koruma Yasası'na göre gazete promosyonlan için sınırlandırıcı hükümler var. Yasaya göre gazeteler, asıl görevleri kapsamın- da olduğundan ancak küttür promosyonlan yapa- biliyorlar. Beyaz eşya, tabak çanak promosyonla- n tümüyle yasak. Ancak kimi yayın organlan, uzunca bir süredir, başkaşirketlerin verecekleri promosyonlan "kupon" kelimesini çıkanp "takip formu" adı altındasürdü- rüyorlar. Çünkü önce verilenler yasaya göre gaze- tenin promosyonu değil. Sonra promosyonu dü- zenleyen şirket gazeteyi hediye olarak veriyor. Ancak Sanayi ve Tıcaret Bakanlığı bu uygula- mayı "yasaya karşı hile" olarak kabul ettiği için bir dönemde her gün yetkisini kullanıp gazeteye 1 milyar ceza kesiyordu. Uygulamanın yasadışılığı bu yolla tesciliendi ama devlet cezalan tahsil edemedi. önceki gün kabul edilen yasa, atalanmızın "Taş- lan bağlayıp köpekleri salıvermişler" diye özetle- dikleri durumu yaşama geçiriyor. Bir yayınevi ile anlaşıp, örneğin bir ansiklopedi verecekseniz 40 kapıdan geçmek, aksaklıkta da günde 5 milyar lira ceza ödemek durumundasınız. Ama bir sanayi ya da ticaret şirketi ile anlaşıp televizyon verdiğinizde gazeteyi de hediye olarak yanına koyarsanız karışanı görüşeni yok. Yasa, bir yandan tüketiciyi, bir yandan da hol- dingler dışındaki bağımsız gazeteleri haksız reka- betten koruma amacıyla çıkanldı ama gelin de ina- nın. Haksız rekabete çanak tutmaktan başka bir yaran yok. • • • Aynı durum Iş Yasası Tasansı ıçın de geçerli. Pazartesi günü de o konuyu bir kez daha irdele- yelim. [email protected]. Kurucumuz sevgili Dr ERCİN ATASÜ kahkahanı ve birleştirici aydınlık yüzünü özledik. Lalakent Konut Yapı Kooperatifi 09.03.2003 Pazar günü (yann) saat 11.30'da mezarının başındayız. RlHlSl KilRR\ESA\ATVAKFİ KO N S E R BARIŞA DMttiyeler RuM Su Kûltt n Suat Fa^nte ûjf HalkEğitmMeâızMtn tma edilebilir 10 Mart 2003 Pazartesi Saat: 2O.oo Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle