Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2003 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Plan'ın Pilavlaşması
ÖNCE merak, sonra hayret, sonunda hiddetle
seyredip dinliyorsunuz: Hazret, ünlü televizyon ka-
nallanndan birinde Annan Planı üzerine konuşu-
yor.
Hazretin kendi de ünlü: Büyük özel üniversite-
lerden (pardon, "vakıf" üniversitelerinin!) birinde
profesör. Hem de tam bu alanlann profesörü.
Plan'ın son biçimini okuyup okumadığını bilmi-
yorsunuz. Dinledikçe anlıyorsunuz ki, galiba oku-
mamış. Ama, okumuşçasına, hiç duraksamadan,
müthiş bir "vukuf"\&. konuşuyor, savunuyor. Red-
dedilirse KKTC ve Türkiye için "felaket" olacağı-
nı, Avaıpa kapısının "ebediyen" kapanacağını söy-
leyerek.
Yine de haksızlık etmemeli: Okumuştur da, ba-
zı şeyleri görmemiştir.
Herkesin, sigorta poliçesini, bilet, tahvil, bono ar-
kasını ve bunlara benzer evrakı okumaya vakit bu-
lamayanlann başına sık sık geldiği gibi. Oysa, okun-
mamış o satırtarda sizi pişman edip zarara soka-
cak bin bir ayrıntı vardır.
Hatta, aynntı olmayan, esasa ilişkin. Annan Pla-
nı'nın son basktsında 40. sayfa sonuna dipnotu ola-
rak eklenmiş üç satıriık "gözlem"\e yapıldığı gibi.
Ama, önce, son metnin eşi menendi olmayan
bir özelliğini anlatmalı.
Biliyor musunuz ki, 10 Mart günü Lahey'de Ge-
nel Sekreter'in huzuruyla liderier ve "garantör"
devlet temsilcilerince atılması istenen imzalardan
sonra Plan'ın yürürlüğe girmesi için başka imzaya
gerek kalmayacak. Plan'ın öngördüğü yeni düzen
kendiliğinden yürürlüğe girip işlemeye başlıyor.
Görünürde, Genel Sekreter'in istediği imzalar
sadece referanduma sunma yükümlülüğü içindir.
Ama, öyle değil.
Siz, imzacılardan biri olarak, "Benyalnızreferan-
dum sözü verdim; bir yığın yanlışı, eksiği olan
Plan'ı benimsemiyorum" diyebilirsiniz ve bunu
kampanya sırasında halka anlatmayı umarsınız.
Hayır, Genel Sekreter yaptığı açıklamada, "Refe-
randum karannı verenlerin kampanya sırasında
da ona sahip çıkmalannı beklerim" dedi. Belli ki,
aksini yapanları müthiş suçlayacak.
Siz, yine de, işin sonuna gelindiğinde, "Halkı-
mı, Plan'ın bu haliyle AB'ye sokmaya elim
varmıyor; 16 Nisan'da Selanik'te AB'ye Katılım
Antlaşması'nın imzalanması için düzenlenen tö-
rene gidip imza atmam" diye düşünebilirsiniz.
Işte, sayfa sonuna kannca duası gibi küçük harf-
lerle sığdınlmış o dipnotu buna imkân vermiyon öbür
"Geçici Eşbaşkan", yani Rum lider gidip imzalar-
sa, Ada halkının ortak iradesini ifade etmek bakı-
mından bu yetecekmiş.
O zaman, ister istemez, sormaz mısınız: Birieş-
miş Milletler, uluslararası düzende insanlan faka bas-
tırmak için mi kurulmuştur, yoksa insanlığı koruyup
yüceltmek için mi?
Ulusal Egemenlik ve Aktöre...
AKP lideri, konuya yaklaşırken "ulusal egemenlik" ile "siyasal iktidar ve
siyasal irade"yi birbirine kanştırmış, siyasal erki ulusal egemenlik sanmıştır.
Bu dogru bir yaklaşım değildir. Egemenlik başka, siyasal erk başka şeydir.
Ulusal egemenlikle siyasal iktidar arasmda büyük ve önemli aynmlar vardır.
M. tskender ÖZTURANLI
A
dalet ve Kalkınma Partisi 3 Ka-
sım seçimlerinde, kullanılan
oylann üçte birini aldığı halde,
çarpıkbir seçimyasası sonucun-
. da Meclis'te üçte iki milletve-
küine sahip olmuş ve tek başına iktidara gel-
mişti. Bu partinin lideri, seçimlerden hemen
sonra "ulusalirade" ile tt
Hyasalirade"yi bir-
birine kanştirarak, siyasal irade karşısıoda her
kişinin saygılı olması, ona boyun eğmesi ge-
reğini dile getirmeye başladı. Bu arada "Id-
şiye özel yasa çtkanlamayacağun" söyleyen,
başta Cumhurbaşkanı olmak üzere önûne ge-
leni de "mflH iradeye saygısızbkla" suçladı.
AKP liderine göre partisi "salt çoğunluğn
elde etmiş'', siyasal iradenin sahibi olmuştu.
Bu nedenle anayasayı istediği gibi değiştire-
bilir, istediği yasalan çıkarabilirdi. "Ulusis-
tenci, Tayyip Erdoğan'ın yasağmın kakhrü-
ması yolunda beiinniştLn
Artık ilk iş, "Er-
doğan'msiyasalyasağmm kakhnhnasrydL'' Bu
düşûnceyle kişiye özel yasa ve anayasa de-
ğişikliği yapılamayacağı yargısı bir yana iti-
lerek, tasarlanan değişiklikler birkaç gün için-
de hiçbir anayasal ve bilimsel kumluşa da-
nışılmadan gerçekleştirildi. Bu arada unutu-
lan şey "saK" sözcüğünün en az yüzyıl ön-
ce siyasal alandan kovulduğu, siyasal alanın
dışına çıkanldığıydı.
Öncelikle belirtelim ki, AKP liderinin ko-
nuya yaklaşımı yanlış bir yaklaşımdır. Çün-
kü genel seçimler ancak iktidann hangi par-
tiye ait olduğunu belirlemiştir. Yasağın kal-
dınlmasını sağlayacak bir referandum nite-
liğinde değildir. Ustelik Tayyip Erdoğan hak-
kında, eğer hüküm giyerse milletvekili seçil-
mesine engel olabilecek birçok dava vardır.
Öncelikle Erdoğan, bu davalardan aklanma-
dan toplumun önûne çıkmamalıydı. Çağdaş
düşünce dizgesi ve aktöre kurallan bunu ge-
rektiriyordu. Oysa Erdoğan, aktörenin buy-
ruğuna değil, hukukun mantığına ya da man-
tıksızlığrna sığınmayı yeğledi. Şimdi de mil-
letvekili seçilmek suretiyle dokunulmazlık zır-
hıru kazanmak ve açılan davalan bir nokta-
da durdurmak istemektedir.
AKP lideri, konuya yaklaşırken "ulusal
egemenHk" ile "Sryasal iktidar ve siyasal ira-
de"yi birbirine kanştırmış, siyasal erki ulu-
sal egemenlik sannuştır. Bu doğru bir yakla-
şım değildir. Egemenlik başka, siyasal erkbaş-
ka şeydir. Ulusal egemenlikle siyasal iktidar
arasında büyük ve önemli aynmlar vardır.
Egemenlik, ulusun tümüne aittir. Siyasal ik-
tidar ise oylann çoğunluğunu kazanan bir
partinin ya da partilerin elindedir. Anayasa-
mız, egemenliğin siyasal partilere değil, bağ-
sız koşulsuz ulusa ait olduğunu belirttikten
sonra, Türk ulusunun "Egemenüğini anaya-
sanın koyduğu esaslara göre yetkfli organla-
n ehyle kuDanacağı" yargısını getirmiştir.
(m. 6) Bu organlar, başta yargı olmak üzere
çeşitli kamu kuruluşlan, parlamentoda üye-
si bulunsun ya da bulunmasıntüm siyasalpar-
tiler ve demokratik kitle örgütleridir. Bilin-
diği gibi çağdaş anayasalar gibi Türk anaya-
sası da çoğulcu demokrasiyi benimsemiştir.
Egemenlik
Egemenlik her şeyin üstündedir ve srnır-
sızdır. Siyasal iktidar ise önce ulusal ege-
menliğin belirlediği anayasalarla, sonra da hu-
kukun temel ilkeleri ve evrensel hukuk ku-
rallanyla sırurlıdır. Egemenlik, yanılma ne-
dirbilmeyen ve evrensel kurallardan aynlma-
yan aktf'dır. Siyasal iktidarsa çoğu zaman ev-
rensel kurallardan aynlabilir ve yanılabilir.
Anayasalan yapan ve yapacak olan siyasal
iktidar değil, ulus egemenliğidir. Egemenlik
anayasadan önce, siyasal iktidarsa anayasa-
dan sonra gelir. Egemenlik bir amaç, siyasal
iktidar bir araçtır. Büyük devlet adamı Ata-
türk ün deyimiyle söyleyecek olursak, "Ulu-
sal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşı-
smda zinciıier erir, taht ve taçlar yanar, yok
olur." O nedenle siyasal iktidarlar, ulus ege-
menliği doğrultusunda yürümek ve ona bağ-
lı olmak zorundadırlar. Onun dışına çıka-
mazlar. Toplumun tüm kesimleriyle tartışıp
ulusal istenç doğrultusunda olgunlaşürmadık-
lan biryasayı diledikleri biçimde çıkaramaz-
lar. Beürli kurallar içinde kalmak, belirli ku-
rallan uygulamakla yükümlüdürler. Bu, hem
evrensel, hem törel, hem de aktöresel bir zo-
runluluktur. Bu kurallara uymayan iktidarlar,
ulusal egemenliğe aykın davranryoriar demek-
tir. Anayasa Mahkemesi'nin 1110/1963 ta-
rihli karannda belirtüdiği gibi, "Hukukun ana
flkelerine dayanmayan, devletin amacıve var-
hğryla bağdaşmayan.sadecebellibir anda or-
taya çıkan geçici bir çoğunluğun sağladığı
kırv\^dayanarakçıkarüanyasalar,kaınuvic-
danında ohımsuz tepkfler yaraür. Böyle bir
yasa, hukukun yüceliğine aylandır."
Demokrasi, siyasal partiler rejimidir. Par-
tisiz demokrasi düşünülemez. Ama aynı za-
manda demokrasi, demopedi, "halk ahla-
ta"dır. Ahlaksız demokrasinin başanlı oldu-
ğu, uluslan mutluluğa götürdüğü bugüne de-
ğin görülmemiş, duyuhnamıştır. Kaldı ki ah-
laksız demokrasi olmaz. Ve ulusal egemen-
lik, ahlaksızlık diye bir maskaralığı tanımaz.
Siyasalpartiler, kendi özel çıkarlanndan ön-
ce üücenin genel çıkarlannı düşündükleri tak-
dirde ulusal egemenlik doğrultusunda yürü-
yorlar demektir. Çünkü politika, toplumsal ba-
nşı bozmadan, toplumun dirlik ve düzenini
zedelemeden "çıkârhnnçaüşması''dır. Bu ça-
tışmanrn keskinleşmesi, ahlak ve aktöre ku-
rallannın dışrna çıkıbnası, politika değil, po-
litikanın yozlaşması ve soysuzlaşmasıdır.
Demokrasinin yaşatıhnası, yasalann gü-
cünden çok toplumun aktöresel gücüne, ak-
töre kurallannın benimsenmesine, uygulan-
masına bağlıdır. Bir partinin aktöre anlayışı
da, o partinin demokrasi yolunda yürüyüp yü-
riimediğinin göstergesidir. Milletvekilleri
arasında, bakanlan arasında sayısız suçlardan
ko\
r
uşturmalar varsa... Bakanlan haİdonda
çeşitli davalar açıhnışsa... Bakan ve millet-
vekilleri, işledikleri suçlardan ötürü doku-
nulmazlık zırhına sanhnaya çahşıyorlarsa, o
partinin demokrasiyi uygulaması ve ülkeyi
esenliğe çıkarması olanaksızdrr. Böyle bir
davramş aktöreye aykın olduğu için, ulusal
egemenlik düşüncesine de, demokrasiye de
aykındır. Ve düpedüz ahlaksızlıktrr.
Kadınlar, Kadınlanmız...
ALAN SORUMLULARI ARANIYOR
Bir basın kuruluşunun
Istanbul, Ankara, Izmir bürolarında görevlendirilmek
üzere aşağıda belırtilen özelliklerde
ALAN SORUMLULARI aranmaktadır.
• Yüksekokul mezunu,
• 35 yaşını aşmamış,
• Oto ehliyetli,
• Word-Excel biten,
• Aktif çalışmayı seven ve olumlu ilişkiler
kurabılen,
• Yaratıcı, yönlendirici olan...
Not İlk değertendirme, yazılı başvurular arasından
yapılacaktır.
Başvuru adresleri:
Yenı Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu - 34334 Istanbul
E-mail: fkuza <ı ttnetnettr
Faks:(0212)513 95 81
Neşe DOSTER Yazm öğretmeni
1926 Medenı Kanun, ür. Tannnm buvurduğu şey,
1930 Yerel seçimlerde oy
verme hakkı,
1934 Seçme ve seçilme
hakkı...
Bir coğrafyayı yurt ya-
pan, olmazı olur kılan. ye-
di düvelle baş edip ulus dev-
leti kuran bir büyük önde-
rin, ulaşümaz öngörusünün
sağladığı kadın haklan...
Bugün, "Kadınlanmız er-
keklerden daha çok aydın,
dahafazia bilgili olmak m-
rundadırlar... Bizim dini-
miz hiçbir raman kadınla-
nnerkeklerdengerikabna-
g isteminde bulunmamış-
erkekvekadının birtiktebi-
UmvebUgrvikazanmasıdır.
Bizirntoplurmınbaşangös-
terememesinin nedeni, ka-
dınlanmıza karşı gösterdi-
ğimiz Ugisidik ve kusurdan
doğmaktadır». Çarşafiçin-
de, peçe alündavekafes ar-
kasındaki Türk kadınım,
aroktarihlerde aramakge-
rekecektir" diyen Gazi
Mustafa Kemal'ı düşün-
düm.
Oy verme hakkımızın
73., seçme ve seçihne hak-
kımızın 69. yılında, ülke
nüfusunun yansını oluştu-
ran kadınlan temsilen
TBMM'de bulunan 24 ka-
dın milletvekilini görünce;
hakbnmydbrsoDraekket-
mderine karşm,ulusal mec-
lislerinde oranlan yüzde
50'ye varan tsveçü, Gûney
Arrikah ve Ugandah hem-
cinslerimizi düşündüm.
Tek bir kadın valinin ol-
madığı 81 iümizi, 721 kay-
makamdanyalnızca7'sinin
kadın olduğu yönetim an-
layışımızı ve kadınlanmızın
yüzde 80'inin ev kadını ol-
duğu ülkemizi görünce; ül-
kemize gelen Kübah dilbi-
lüncinin "Eşrüik mücade-
lesmdeçokyol katetrik. Kû-
ba'da kadın sokağa çıkü.
2535 I =>' T S FLA3İ-İ
Arük onu kimse mutfağı-
na döndüremez" diyeözet-
lediği sözkrini düşündüm.
Üç kadtndan birinin şıd-
dete uğradığı, şiddete ugra-
yanlann da başvuranlann
da yüzde 45'inin egitimli
olduğu, dayak yiyenlerin
yüzde 60'ının "Çocukla-
nm için kaüanıwrum" de-
diği ülkemizin, yüzde 57.9
oranıyla dünya dayak şam-
piyonu olduğunu görünce;
DıyanrtlşleriBaskanhğı'nm
yayınüadığı
u
Müslümarun
El Kitabrnda geçen
u
Ka-
dın Dövme Teknikkri" ad-
h bölümü ve "Kannm kar-
nından sıpa>^ sıründan so-
payı eksik etmeyeceksin"
diyen atalanmızı düşün-
düm.
7 yaşından beri tsveç'te
yaşayan Kahramanmaraşh
FadimeŞahindal'ın, tsveç-
li erkek arkadaşı Patrick'le
beraberliğine karşı çıkan
babası taranndan öldürül-
düğünü görünce; 26 yaşm-
da öldüriilen Fadime Şa-
hitMtal'ij yağdıyhğımi7in al-
onıçizefcesine, "yılın kadı-
nı" seçenİsveçhalkının du-
yarthğuu düşündüm.
Açhğa, yokluğa, yoksul-
luğa teslim olmuş, cehalet-
le kuşatümış kadınlann Ana
Çocuk Eğitim Vakfı
(AÇEV) kurslanndan okur-
yazarolarak çıktıklannı gö-
rünce; kırkmdan sonraoku-
ma yaztnaöğrenipkftap ya-
zan Dudu Akpınar'ın "Be-
nim Tek ÖzJemim Bir Ki-
tap Yazmakü" adh Idtabı-
nm teüfücretiolan2bin do-
lan, AÇEVe bağtşlamasın-
daki yüceliğini düşündüm.
Kadınlann yuzde 75' inin
yaşam boyu doktor yüzü
görmediği, evlenme yaşı-
nuı ve okuryazarlık oranı-
nın düşük, imam nikâhının
yoğun olduğu kırsalımız-
da; "Anam okumamış kör
cahil kalmış. Ben kör ku-
yulardan su çekerekömrü-
mü geçiremem. Okuyup
avukat olacağım ve eşimi
kendim seçeceğinı'' diyen
Harranh Hatice'nin umut
dolu sözkrini düşündüm_
Ulusal Eğitime Destek
Kampanyası'nın Sultan-
beyli'de yapılan belge tö-
reninde kursiyerlerin mut-
luluklannı görünce; "Dog-
duğumda dedem, anneme
göbeğini bağlama, ölsün
demiş. Annenı bağlamış
göbeğimi,dedem debiâev-
den kovmuş" diyen, Dön-
dü Menteş'in iç acıtan söz-
lerini ve cinsi\et a\nmcıh-
ğının ürküten bovTitkrmı
düşündüm.
Muş'un Yolgözlerköyün-
de böbrek hastası olan Ay-
nur'a annesi böbreğini ver-
mek ister. Babası kız kısmı-
na şifa ne gerek dercesine
engel olur eşine. 24 yaşın-
daki Aynur ölür. Aynur'un
zamansız ölümünü duyun-
ca; baba ve ağabeyle başla-
yıp, koca ve oğulla de\am
edenveerkekegemenliğinin
tutsak aldığı kadınlannuzı
ve Aynur'lan düşündüm.
Açlık sınınnın 400 mil-
yon lira olduğu, yoksulluk
suunnın ise 1 miryar 220
milyon ürayı bulduğu ül-
kemizde, etin unutulup,
unun ve çorbamn tüketil-
diği mutfaklanmızı görün-
ce: öğretmenlerinin, "Pa-
ranız olsaydı hangi kitabı
alırdınız" şektindeki soru-
suna, "yiyecek alırdık" di-
ye cevap verip, lokmalan
boğazımıza dizen >ıırdum
çocuklannı düşündüm.
Aile ve memleket albü-
münde yeri en az olan, üst
düzey yönetim kademele-
rinde yüzde l'lik oranla
temsil edilen kadınlanmı-
zı görünce, "Kadınla erkek
arasmda ne zaman eşrdik
olur biliyor musunuz? Ye-
teneksiz kadınlar da yük-
sekmevkileregekükleri za-
man" diyen Fransa'nın ilk
kadınbaşbakanıEdfflı Cres-
son'un anlamlı ve çarpıcı
sözlerini düşündüm.
TBMM'de evlilik süre-
since edinilen mallann pay-
laşımı yasası görüşülürken
"Karrya kan denir. Ona da
para koklatümaz" gibi gö-
rüşleri duyunca; hanereis-
liğinin yüzde 11 'ini, tapulu
mallann yüzde 8'ini etinde
bulunduran şansh(!) hem-
cinslerimizi düşündüm.
Sonra Fransa'ya, Ceza-
yir'e, Istanbul'a uzandım.
Fransız yazar Benoite
Groust, "Fransa'da kadın-
lara seçme ve seçilme hak-
kı 1949 yıhnda verildL Ben
o yıDarda 23 yaşında Sor-
bonne mezunu bir öğret-
mendim. Seçme hakkım
yoktu.Hattabankada hesap
açtırabflmek için bile, ko-
camıniznine gereksinimim
vardı" diyor.
Cezayirh yazar Asia Dje-
ber, "Babanı Atatürk hay-
ranrydL Benim eğirimimde
Atatürk'ün düşüncelerinin
büyük rolü vardır. Türki-
yeli dostlanmız, onun yo-
İundan ayrümasın" diye
uyanyor.
Bu seslere ve bu sözlere
kulak verelim mi?
PENCERE
Kadının İnsanlığı
Ne Zaman?
John Stuart Mill Ingilizlerin ünlü filozof ve eko-
nomisti; ama, bu kimliğinin rotasında bir devrimci
girişimi de var; 1865'te parlamentoya seçilince,
Mill, kadınlann oy haklan için birtasan hazıriıyor...
Sonuç?..
194 hayır..
73 evet.
O yıllarda Amerikalı kadın, hem köleliğin kaldı-
nlması için uğraşıyor, hem de kendisine oy hakkı
verilmesi yolunda çalışıyor.
Amerika'da zenciler oy hakkını kazandıklan za-
man, kadınlara sandık yasak...
Batı'da kadın, haklannı çekişe çekişe, didişe di-
dişe kopanyon kadın önderier öncü gösterilerin-
de polislerce yakalanıp içeri atılıyoriar; Birinci Dün-
ya Savaşı'nda erkeklerin cepheye gönderilmele-
riyle kadınlar iş yaşamında öne çıkıyoriar; banş
döneminde geriye itiliyoriar; haklan esirgeniyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nde kadın 1934'te oy hak-
kını kazanıyor; Avrupa'nın çoğu ülkesinde, başta
Fransa, kadın seçim sandığından uzak tutuluyor.
Mustafa Kemal ne büyük adam..
Hayır "adam" değil, insan!..
•
Kadın haklan bugün bile yerkürenin çoğu yerin-
de ya yok ya da kâğrt üzerinde...
Peki "erkek haklan" ne durumda?..
Düşünürken, fikirde saydamlaşmak yolunda, bir
deyişi yinelemek zorundayız:
"Aydınlanma Devrimi".
Bir ülkede kadının, erkeğin, özetle insanın hak-
lannı kazanması için Aydınlanma Devrimi'nin gün-
deme girmesi gerektir; yoksa demokrasidir, çok par-
tili rejimdir, kadın haklandır, rafta kalır, hayata ge-
çirilemez.
Uygarlık tarihindeki "Aydınlanma Devrimi"n\n
Anadolu'daki adı "Kemalizm" ya da "Atatürkçü-
lük"tür.
Batı'da Aydınlanma Devrimi "İnsan Haklan Bil-
dirisi"n\n felsefesini yarattı...
"Bildiri"de önce erkek vardı..
Ardından kadın gündeme girdi..
Avrupa'da "insan haklan" sanayileşme devrimi
gerçekleşip toplumda iki yeni sınıf, burjuva ile pro-
letarya hayata kavuşunca bildirileşti.
Türkiye'de sanayileşmeden Aydınlanma Devri-
mi'ni yaşamakzorundaydık; asker-sivil aydının ba-
şını çektiği bu devrim kadın haklannı savunurken
yukandan aşağıya doğru bir yöntemi kullanmak-
tan başka bir yordam icat edemezdi.
Şeriat hukukunun mirasını 1926'da "Yurttaşlar
Yasası" (Medeni Kanun) ile reddeden Kemalizm,
1934'te kadınlara oy hakkını da tanıdı...
Ama o dönemde Anadolu'da kadın erkeğin kö-
lesiymiş, ne çıkar, ne yazar...
Kadının uyanmasını beklemek, bu işin "reddi-
ye'sinden başka bir anlam taşımazdı.
•
21 'inci yüzyılın başında tüm Islam dünyasının
yaşamını büyük çapta düzenlemeyi sürdüren şe-
riat hukuku, kadını köle sayar ve "taife-i nisa "nın
sokakta güneş ışınlanna açılmasını yasaklar...
Müslüman kadın dahatesettürden kurtulamadı...
Daha da beteri, tesettürün karanlığından kaynak-
lanan türban köleliğini savunmayı özgürlük eylemi
sayıp demokratik hak gibi aJgılamak yanılgısının po-
litikasını yürütmek için sokaklara dökülüyortar kız-
lanmız...
8 Mart 2003'te, Türkiye kadını, Aydınlanma'nın
ışığını yaşarken şeriatçı karanlığın zifirine çekilmek
tehlikesiyle göğüs göğüsedir...
"Aydınlanma Devrimi" kolay değil, uygarlık alın-
teri dökmeden yaşanamıyor.
Mustafa Namık Arslanerer
12/05/1953 - 08/03/1997
Namık, güzel oğlumuz.
Seni çok özlüyoruz.
Yürekte bir ateş, kor;
Bu acı tükenmiyor.
Geçti altı yıl uzun,
Böyle garip ve mahzun!..
08/03/2003
Annen Fikret Arslanerer
Baban Ait Arslan Arslanerer
DUYURU
Türkiye İnsan Haklan Kurumu (TÎHAK) 4. Olağan Gene!
Kunılu 19 Mart 2003 Çarşamba günü saat 13.00'te Çankaya
Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezı'nde aşağıdaki gündemle,
çoğunluk sağlanmadığı takdirde 26 Mart 2003 tarihinde a>Tiı
yer % e saatte a\Tiı gündemle toplanacaktır. Üyeiere duyurulur.
TİHAK YÖNETİM KITRULU
GÜNDEM:
1. Açılış ve saygı duruşu.
2. Başkanhk Divanının oluşturulması.
3. Başkamn açış konuşması.
4. Çalışma raporunun okunması,
5. Denetleme Kurulu raporunun okunması.
6. Raporlar üzennde görüşmeler ve aklama oylaması,
7. Tahminı bütçenın görüşülüp karara bağlanması.
8. Yeni üyelerin kabulü,
9. Yönetım Kurulu ve Denetleme Kurulu üyelerinin seçimi,
10. Dilek veöneriler.