07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MART 2003 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Rlm Bir Roman "Piyanist" filmini gördünüz mü? özel yaşamlannı belirli bir dü- zen içinde yaşayan insanlar bir anda altüst oluyoriar! Tramvay- lar işliyor, bankalar, daireler ça- lışıyor, her şey bir banş dünya- sında... Derken, tepelerden, göklerden bir canavar çöküyor başlanna. Her şey altüst!.. "Sirenlerin kulak tırmalayan sesleri başladığında Büyük 77- yatro'ya iki blok uzaklıktaydık. Annem elime yapışmış, beni çekiştiriyordu. Onun adımlan- na ayak uydurmakta zorianı- yordum. Yanımızdan koşarak geçen insanlar vardı. Tam o sı- rada, uçaklann homurtusunu duyduk. Giderek yaklaşıyordu sesler. Uçakmotoriannıngürül- tüsüne uçaksavahann takırtı- lan kanşıyordu. 'Alman uçakla- n. Çabuk koş. Koş' diye bağır- dı annem. Sokak başlarında üniformalı, kollan bantlı genç- lervardı. Sığınaklann yerini gös- teriyor, panik oluşmasını önlü- yoriardı: Bu taraftan. Sığınak bu sokakta. Çocuk bahçesinin yanında." Varşova'ya Alman bombala- nnın düştüğü anı bütün canlılı- ğıyla veren bu satırlan, Gülse- ren Engin'in, Yunus Nadi ödü- lü'nü de alan "Cehennemde Bir Mevsim" adlı romanından al- dım... "P/yan/sf"filmininsahne- leri sanki bu romanın kimi bö- lümleri!.. Bir savaş başlamış. Korkunç bir soykınm. önce Ya- hudiler için, sonra Polonyalılar için!.. Gülseren Engin'in "Cehen- nemde Bir Mevsim"] bu yıl il- giyle okuduğum pek az yapıt- tan biri. Bilmem neden o denli beğenilmedi, üzerinde durul- madı, övülmedi? Binbir propa- ganda ile göklere çıkanlan ro- manlann yanında bir başyaprt... Hem konusu, hem yazılışı, hem de Ikinci Dünya Savaşı'nı, özel- likle o günlerin Istanbul'u, da- ha da çok Beyoğlu'su, ülkemi- ze sığınanlann serüvenleri... "Piyanist" filmini izlerken bir yandan da Engin'in romanını düşünüyordum. Üstelik bir sa- vaş öncesindeydik. Yabancı çı- karlann ardı sıra sürüklenmek- te olduğumuz bir hengâmeye doğru!.. Isteristemez Ikinci Dün- ya Savaşı Istanbul'unu, Şehza- debaşı'sını, Fatih'ini düşündüm. Her an tepemize yağacak bom- ba yağmurianndan nasıl koru- nacağımızı düşündüğümüz günleri... Şimdiki kuşaklar böyle duy- guları yaşamadı! lyi ki yaşama- dı! Günümüz uygarlığının ya- rattığı en korkunç silahlan tanı- madı. Ama belli olmaz, bakar- sınız üç beş dolar için, tutar sa- vaşın içine yine de sokariar ül- kemizi!.. Bakın kimi savaştan yana birtakım yazar çizere! ABD savaşından kendilerine parsa toplamak isteyen kimi tüccar- lara, sanayicilere, işadamlan- na, gazetecilere... "Piyanist", yalnız birfilm de- ğil... Bugüne yanna bir ders! Unlü bir sanatçının savaş yılla- nnda çektikleri, hem kendi adı- na, hem de ülkesi adına... Na- zi İmparatoriuğu'nun yüzbin- lerce Yahudiyi, geri kalmış ırk- tan saydığı insanlan yok etmek için kurulan, yaratılan korkunç makineyi!.. Hem de bilim, kül- tür, teknoloji adına, yok etmek, yakıp yıkmak! Bush'un Amenkan Imparator- luğu bugün yann Bağdat'ı, tüm Irak'ı bir anda, belki bir gece- de, yıkıp yok edecek!. Etmeye kalkacak, Vietnam'da kısa sü- rede zafer kazanmayı hayal et- tıği gibi! Sonra da yüzbinlerce, belki milyonlarca insanın ölü- müne neden olup çareyi sıvış- makta bulduğu gıbi!.. Bir kanlı serüvenin eşiğinde- yiz hâlâ. Birtezkereyi üç oyfark- la geri çevirdik. Bunca çaba, bunca çalışma, bunca sesle- niş, bunca banş tutkusu ile... Ama yeni tezkereler gecikme- yecektir. ABD'den gelecek dört beş milyar dolar için!.. Baksa- nıza AKP hükümeti, "Madem- ki tezkereyi geri çevirdiniz, bi- zi gelecek milyaıiardan yoksun kıldınız, alın bakalım, yeni ver- gileri, yeni koşullan..." demi- yor mu? "Piyanist" filmi, Engin'in "Ce- hennemde Bir Mevsim " roma- nı, günümüz insanını derinden etkileyen yapıtlar... Savaş uygar- lığın, insanların bir anda zeba- niye, cellata dönüşmesidir. 1980 Sonrası Gençlik... Bu acımasız toplumsal düzene karşı olan bizlerin en başta yapması gereken, ayakta kalabilme uğruna süregelen bu çıkar çatışmalanndan kendimizi ve çevremizi uzak tutmak ve direnmektir. Dr.OkanTOYGAR olarak yetiştirilmeye çalışılan hepimizin... Bizim kuşağımız- da duygulanna göre hareket et- meye, dürüstçe davranmaya ve utanma duygusuna yer yoktur. Böyle davrananlan işini bilme- mekle, hatta başansızhkla suç- larlar. Iş bulabilme ya da işten atıhnama uğruna ılkesiz davran- maktır bizden istenilen. "Her koyun kendibacağmdan asdn;sen kendini kurtarmaya bak" anla- yışı tam anlamıyla destek gö- rürken, şairin "bir orman gibi kardeşçesineyaşama" isteği hep bir özlem olarak kalmıştır akıl- larda. Amaç kendini kurtarmak, köşe dönmek, kurnazca davran- mak ve ne olursa olsun hiç ye- nilmemektir. Bütün insan yaşa- mı bu amaç üstüne kuruhnuştur. Bu nedenle spordan, sanattan ve yaşamdan keyif alarak yaşayan yetingen ve huzurlu bir toplu- luk yerine, üretmeden tüketme- yi becen sayan, sürekli yanşma halınde ve mutlu azınlığm içe- risinde olabihnek için her yolu deneyen gerilimli bir toplum or- taya çıkmıştır. îşte bu anamalcı düzende amaç sömüren olma, olunamıyorsa da sömürülme pa- hasına çok para kazanma duru- muna gelmıştir. Bu acınacak bir düzendir. Gelir dağılımının eşit olduğu, sömürünün değil eme- ğin etkin olduğu ve yoksulluk dahil her şeyın paylaşıldığı bır dü- zen, insan olarak bizlerin hakkı- dır. Koskoca bir gençliğin umutia- rmı söndürenlerin arük bireysel ve çıkarcı eğitimden vazgeçme- leri gerekmektedir. Küreselleşme ile daha da acımasızlaşan bu sis- temin başansız olduğu artık gün gibi ortadayken, hâlâ eğitim ve iletişim araçlan yoluyla para ka- zandırmayan ve çıkar sağlama- yan bilginin boş ve gereksiz ol- -^a ^r emetFuat ara- I ^L I I dığı zaman, I % / I onun "Top- ~k- • _A_ hımflelnsan" (Adam Yayınlan 2002) adlı ken- di yazılanndan oluşan derleme- sini okuyordum. Kitapevınin sos- yoloji kitaplannı içeren bölü- münden almıştım bu insanı, top- lumsalcıhğı (sosyalizm) ve ana- malcılığı (kapitalizm) değerlen- diren yapıtı. Şöyle diyor yazar: "Dünyada ve ülkemizde yaşa- nanlar her yönüyle gösterdi ana- malcıhğm nasıl bir insanı insana düşman eüne düzeni olduğunu. Bfitün değerier ayaklar altmda. Tek önem verflen şey para, zen- ginlik, varhk. Amaca varmak idnseheryolgeçerlL'' Işte bizı bu- naltan ve yaşamın güzellikleri- ni unutturan günümüz düzeninin tanımı. Bu bir Memet Fuat'ı anma ya- zısı ya da kitap eleştirisi değil. Bu başannın ve hayatın para ile özdeşleştirildiği 1980 sonrası dönemin çarpıklıklannı anlat- mayı planlayan ve çağ atlayan Türkiye hevesiyle ülkenin ve in- sanlannın, özellikle de biz genç- lığin umutlanrun ne duruma ge- tirildiğini dile getırmeye çalışan bir yazı. Bu bir haykınş. Uzun- ca bir eğitim sonucu elde ettiği mesleğini dürüstçe ve severek yaptığı halde yoksulluk sının- nın altmda kazanan Banş'ın, vazgeçemediği gösterişli tüketim merakı nedeniyle kabarık bir "kraHkartT borcu olan Berk'in, sınırsız olanaklar ve pınltılı bir yaşam ısteği ile birvarsılla ıçi boş bir evlilik yapıp pişman olan Bu- ket'in ve daha iyi bir araba ve ev hayali ile çalıştığı şirketten üze- rine para geçırdiği için kovulan Kaan'ın haykınşı. Bu haykınş girişimci, atak ve engel tanımaz duğu dayatılmaktadır bizlere. Çıkargruplannın tekelinde olan iletişim araçlan tüketimi arttır- mak için topluma bile bile yan- lış bilgiler vermektedirler. Zen- gin, genç ve etkileyici(?) ağalar ve onlara hayran olan güzel ve şık kadınlan konu alan birbiri- ne benzer yerli diziler ve küçük bır azınlığın gösterişli yaşantısı- nı özendirmeye çalışan maga- zm programlan toplumu olum- suz olarak etkilemektedir. Bu di- zi ve programlardaki yaşam, gençleri onlar gibi davranmaya ve tüketime yönlendirmektedir. Birçoklan futbolcu, türkücü ya da manken olacaklan günle- rin hayali ile yaşamaktadırlar. Elindeki olanaklarlatasarladık- lannı yapamayanlar yasal ya da yasadışı yollardan parakazanma- nın yollannı aramakta, paylan- na düşenden fazlasını kazana- bibnek için her yola başvurabil- mektedir. Böylece belki de çok anlamlı olabilecek yaşamlar bu uğurda yitip gitmektedir. Bu acımasız toplumsal düze- ne karşı olan bizlerin en başta yapması gereken ayakta kalabil- me uğruna süregelen bu çıkar çatışmalanndan kendimizi ve çevremizi uzak tutmak ve diren- mektir. Unutmamalıyız ki hepi- mizin çabalannın toplamıyla sö- mürünün olmadığı paylaşımcı bir toplum bir gün mutlaka ge- lecektır. tlk hedefimiz kendisüıe, aile- sine ve yaşadığı topluma yarar- lı olan üretken bıreyler yetiştir- mek olmalıdır. Bireysel değil toplumsal düşünen, yardımse- ver ve birbirine saygıh bireyler- den oluşan birtoplumda yaşamak ancak bu şekilde bir özlem ol- maktan çıkar. Bu yazjdaki ilk sözü söyleyen değerB yazar Memet Fuat'm öz- lemi son sözümüz olsun. "Insan- lann birbirlerini sömürmedik- leri, eğitimden tüketimeher alan- da eşit olduklan, özgürlüklerin kısıdanmadığL, üretimlerini dü- rüstçe paylaşarak bir arada ya- şadıklan bir düzeni özlüyoruz. Adı ne olursa olsun..." PENCERE Düşünen Kadın Çocukluğumdan beri bizim eve 'Büyük Saatli Maarif Takvi- mi' alınır; sevimlı, öğretici, anım- satıcı, uyancı bir takvimdir bu... Takvim 24 Şubat günlü yapra- ğının birinci sayfasına not düş- müştü: Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velide- deoğlu'nun vefatı. Yıl 1992. Takvim yaprağının arkasında Hocam Velidedeoğlu tanrtılıyor- du: "11 yıl önce bugün Hukuk Pro- fesörü ve devrimciyazar Velide- deoğlu Istanbul'da vefat etti. Hıfzı Veldet, Atatürk'e olan sev- gisiyle, onun inkılaplanna içten bağlılığıyla büyük ünyaptı. Ûzun yıllarCumhuriyet'teki haftalıkya- zılanndan başka çoksayıda ma- kale ve kitabı çıktı. Hocalığının yanı sıra rektörlük de yapan Ve- lidedeoğlu 'nun yurtiçinde ve dı- şında alınmış çok sayıda mes- leki ödülü vardır. Aşağıdaki 'Dü- şünen Kadın" başlıklı yazı Ho- ca'ya aittır." Son günlerde savaş rüzgâria- nyla sarsılan ülkemizde Hocam'ı anmak fırsatını bulamamıştım; isterseniz onun 'Düşünen Ka- dın' başlıklı yazısını biriikte oku- yalım. • "Michelangelo'dan sonra 16'ncı yüzyıldan beri en büyük yontuculardan (heykeltıraşlar- dan) sayılan Auguste Rodin'/n (1840-1917) Paris'teki müzesi- ni, öğrencilikyıllanmda gezerken 'Düşünen Adam' yontusu beni çok etkilemişti. Yontunun orijinali bahçedeki ayn bir binanın içindeki yüksek balkonda, öne doğru eğilmiş olarak, zemin katta dolaşanlara bakıp gerçekten düşünüyorgi- biydi; yontunun birkopyası mü- zenin bahçesindeydi. Sonraki yıllarda Pans 'e hergidişimde bu müzeyi tekrar tekrar ziyaret et- tim. En son 1981 'deki ziyaretimde 'Düşünen Adam'/n orijinalinin, sanatçının öldüğü Meudon ka- sabasına götürüldüğünü, Pa- ris'teki müzedeyse kopyasının kaldığını söylediler. Rodın Müzesi'ni ilkziyaretim- den beri hep düşünmüşümdür: Bu büyük sanatçı niçin bir 'Dü- şünen Adam' heykeli yaratmış da, 'Düşünen Kadın' yontusu yapmayı aklına getirmemiş! Aca- ba filozoflar hep erkekler ara- sından çıkmış da ondan mı? Oy- sa Rodin 'in bu heykelinde hiç de ktasikHlozoftipi, fızyonomisiyok. Başının biçimi, geniş omuzlan, kol ve ayak kaslanyla daha çok bir madenciye benziyor. Maden ışçisi düşûnmez mi? Elini çenesine koyup gözlerini biryere dikerek düşünceye dal- maz mı? Elbette dalar. O halde Rodin o ünlü 'Düşünen Adam'/n/ yaratırken aynm yapmamış, bu yontuyu düşünen hererkeği sim- gelemek, canlandırmak için ya- ratmış. Pekiyi, kadın düşûnmez mi? Tehlikeli bir uçuşa çıkan pilotun ya da yerin yüzlerce metre de- rinliğindeki madene inen emek- çinin kansı, annesi elini çenesi- ne koyup düşünemez mi? El- bette düşünür. O halde bugüne değin 'Düşü- nen Kadın' adında bir yontunun yapılmamış olması iki nedene bağlanabilir. Birincisi bütün dün- yada hâlâ erkek egemenliğinin sürmesi ve bütün simgelerin er- keklere göre ayarianması, ikin- cisi de bir 'Düşünen Kadın'yon- fusunu yaratacak rıeyfce/tıraş/n henüz yetişmemış olması." • Hocam'ın yazısı bütünüyle bu köşeye sığacak boyutta değil; ama, bu kadan bile Velidedeoğ- lu'nun 'devrimci düşünür' kim- liğini tanıtmak için yeterli... Velidedeoğlu Cumhuriyet ya- zariarının başında gelenlerden- di; demokrasiyi değil, karşıdev- rimi tezgâhlayan çok partili rejim- de, derin ve engin bilincryle ka- ranlığa karşı savaşımını yılma- dan sürdürdü. Dün sabah Genel Yayın Yö- netmenimiz Ibrahim Yıldız'la konuşuyorduk sordum: - Cumhuriyet'in dış haberier masasında kaç erkek, kaç kız var... -Hiç erkek yok!.. Cumhuriyet'te çalışanlann ço- ğunluğu kadın, erkekler azınlık- ta kalıyoriar; demek ki dünyamız- da düşünen kadın heykelinin yapılması yakın... Insanlık Çelik'ten öğrendi! Direct Drive'dan önce: Direct Drive'dan sonra: Direct Drive: Motor Çamaşır makınesi tamburu Motor gucunü tambura aktaran kayış 5950 Direct Drıve çamaşır makınesınm arka yuzunden gorunuşu Çamaşır mıktarına göre elektrık ve su harcar Hemen yıkanması gerekenlerı 30 dakikada yıkayıverır Motor doğrudan tamburu çevırır Motoru, dunyanın en sessız motorudur Şşşşşş... Çağrı Merkezi: 444 0 888 www.arcelik.com Kog Çamaşırın cınsıne gore program onerır. AAAsınıfıdır Enazelektrik sarfıyatıyla en iyi temıziığı sağJar. VVoolMove özellığıyle yünlülerı elde yıkar gıbı yıkar Direct Drive arcellk
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle