Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 MART 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
İ V | J | j | U J \ kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
1958'de yıkılan camiyi aynı yerde inşa etmek isteyenler 'şehirciliği' unutuyorlar
Karaköy'e 'camisi' bile sığamazYaklaşık 45 yıl önce, tstanbul'un
tarihi dokusu parçalanarak gerçek-
leştirilen ünlü "Menderes yılam-
lan" kurbanlanndan Karaköy Ca-
misi bir süredir yeniden gündem-
de...
Hürriyet gazetesınde 22 Ocak
2003'te "Cami nerede?" sorusuy-
la yer alan haberin ardından değer-
lendirmeler de sürüyor... Görüşle-
rine başvurulan kimi mimarlar, Ital-
yan mimar D'Aranco'nun bu zarif
ve ahşap işçiliğiyle nam salmış ya-
pıtı aynen gerçekleştirilebilirse, çok
önemli bir "kültürel mirasın"
kente yeniden kazandınlmış olaca-
ğını belirtiyorlar...
Bu yorumlar, CHP Adana millet-
vekili Atilla Başoğlu'nu bile etki-
lemiş olacak kı kendi kentinde hız-
la yok edilen tarihi "Tepebağ" ev-
lerini bırakmış, Istanbul'da 1958'de
yıkılan camiyi TBMM gündemine
getirerek Kültür Bakanı'na şu so-
ru önergesini veriyor: "Bu ihmalin
sorumlusu kimdir; cami ne za-
man ve nereye tekrar kurulacak-
tır?.."
Kültür Bakanlığı hukukçulan,
bakanlannın bu soruyu yanıtlaya-
bilmesi için arşivlerde çalışadur-
sunlar, asıl adı Merzifonlu Kara
İbrahim Paşa Camisi olan bu ya-
pıya ait Kınalıada'ya götürülen
parçalann bile bulunamadığını "19
yıl önce" de Güneş gazetesınde ha-
ber yapan Fatma Karali ise şaşır-
mış durumda...
Çünkü aynı haberiyle o yılın
"Bülent Dikmener Gazetecilik
Ödülünfi" de almış ve şimdi diyor
ki: "Haberi görünce irkildim;
çünkü benimkinin aynısı ve yeni
bir şey de yok..." (Cumhuriyet-23
Ocak 2003)
Derken, haberin kendisi değilse
bile, bu tartışmadaki "niyetin" ye-
ni olduğu ise mimar D'Aranco uz-
manı olan Prof. Dr. Afîfe Batur'un
açıklamalanndan anlaşılıyor... Re-
cep Tayyip Erdoğan'ın Büyükşe-
hir Belediye Başkanlığı zamanında
da aynı caminin eski yerine yapıl-
ması için kendisinden yardım isten-
diğini söyleyen Batur, mülkiyet so-
runu nedeniyle bu projenin kaldığı-
nı, ancak istenirse "ttalya'dan ah-
şap ustalan getirtilerek" özgün
şekliyle yeniden yapılmasını yöne-
tebileceğini söylüyor.
Yeniden yapımırT kuralı...
Mımarhk ve sanat tarihinde, es-
kiden varlığı bilinen ancak yok ol-
muş eski eserlerin aynı özellikle-
riyle yeniden yapımına "restitüs-
yon" deniyor. Ancak, bu uygula-
TARİHÎN EN ACIMASIZ YIKIMI -
1958'deki Menderes yıkımlarında Karaköy
görüntüsü... tstanbul Ansiklopedisi'nde
Doğan Kuban'ın makalesine göre, 7 bin 200
bina birkaç yıl içinde plansız, rasgele ve
hızla yok edildi... Kentin en önemli tarihi
arterlerinde eski doku parçalandı. (üstte)
Şimdi parçaları bile bulunamayan, ıtalyan
mimar D'Aranco'nun eseri Karaköy
Camisi. Bulunduğu köşede bir biblo gibi
tstanbul'u süslemişti. (solda)
Ei %zx, Adnan Menderes'in
yıktığı eski eserlere Istanbul'un
yeniden kavuşması isteniyorsa,
Karaköy Camisi'nden çok daha
uygun konumdaki örnekler
üzerinde araştırmalar yapılabilir...
ma bir "yapı" için tasarlanıyorsa,
eskiden bulunduğu yerde gerçek-
leştirilmesi zorunlu olduğundan,
konuya karar verilebilmesi için
"şehircilik" açısından da irdelen-
mesi gerekiyor..
Örneğin, şimdiki Taksim Gezi-
si'nde, 1940'lara kadar "Taksim
Kışlası" vardı... Bu tarihe geçmiş
binanın yeniden yapılabilmesi için
yeteri kadar fotoğraf, hatta temel
izleri bile bulunuyor. ancak, bu-
günkü Istanbul metropolünün kent
merkezindeki böylesi bir "parkı"
ortadan kaldırmak, Taksim Kışlası
hatınna bile olsa çağdaş şehirciliğe
ne kadar uygundur?
Ilgınç bir örnek de Emirgân'da
eskiden var olan ve restitüsyon için
yeteri kadar belgesı bulunan tarihi
bir yalının yeniden yapılmasına
1990'lardaki Koruma Kuru-
lu'nun onay vermemiş olmasıdır.
Çünkü, 1930'larda yıkılan bu yalı
yeniden yapılırsa, Istanbul'un 20.
yüzyıl kent yaşamında çok önemli
bir rekreasyon merkezi haline gelen
"Emirgân- Çınaraltı Çay Bahçe-
si" yok olacaktı.. Oysa artık Emır-
gân'da "çay içmek" de Istanbul 'un
korunması gerekli bir kültür ve
kimlik öğesi...
tstanbul 1 milyondu...
Işte bu gibi değerlendirmelerle
Karaköy Camisi irdelendiğinde, ne
kadar önemli bir kültür varlığı olur-
sa olsun, Karaköy'ün şimdiki sıkı-
şıklığına yeni bir yoğunluk daha ek-
leyecek olan bir restitüsyonun şe-
hircilik açısından onaylanması ko-
lay görünmüyor...
Caminin eski yeri bugün de
"boş" gibi dursa bile, 1958'de 1
milyon kadar olan îstanbul nüfusu-
nun şimdi 12 milyon olduğunu ve
Karaköy Meydanı'mn da bu artışın
yüldenmesiyle artık "tıkandığını"
göz ardı etmemek gerekiyor..
Ne var ki bu durum bile elbette ki
tam "7 bin 289 binanın" ortadan
kaldınlmış olduğu acımasız "Men-
deres yıkımlarım" haklı çıkarmaz
ve D'Aranco'nun sevimli camisini
ortadan kaldıran anlayışın sorgu-
lanması gereğini ortadan kaldır-
maz...
Çünkü o yıllarda böylesi bir tarih
katliamı yaratmanın hiçbir haklı
gerekçesi yoktu... Menderes'in, iri
kıyım Amerikan arabalanna yol aç-
mak için yaptığı yıkımlarda yok
edilmiş kültürel mirasın kente kay-
bettirdiği değeri ise hesaplamak
mümkün değil...
Amaç tarihe kavuşmaksa...
Bununla birlikte eğer Karaköy
Camisi'yle ılgili tartışmalarda asıl
amaç 1958'in yaralannı sarmak ve
bir "pişmanlık" duygusu içinde
Menderes'in yıktıklarına yeniden
kavuşmaksa, kentin şimdiki duru-
mu açısından çok daha uygun pek
çok örnek var...
Söz gelimi, durmadan yeniden
planlanan Bayezit Meydanı'na, o
yıllarda yıkılan Şimşekhane'yi ye-
niden kazandıracak bir düzenleme
kentin dengelerini bozmaz, tersine
meydandaki "yabancılaşmayı" bi-
le durdurur...
Benzer şekilde bir Hasanpaşa
Hanı yeniden yaratılsa, kentin tica-
ret tarihiyle de buluşulması sağla-
nır...
Ya da Saupazan'na tarihi Istan-
bul kimlığiyle hiç ilgisi olmayan şu
"Galata-Port" projesini uygula-
mak yerine, aynı güzergâhtaki
Menderes'in yıktığı ve aralannda
Mimar Sinan'ın bile yapılan bulu-
- nan "tarihi dokuyu" canlandır-
mak, çok daha anlamlı olur ve "tu-
ristik" yanı bile çok daha güçlü,
kimliklı mekânlar elde edilir...
Evet... Karaköy Camisi'nin yeni-
den gündeme getirilmesini, kültür
ve sanat adına olumlu görmek
mümkün olmakla birlikte, onca
"restitüsyon" bekleyen eserler
varken ille de bu "uygunsuz" ör-
neğin seçilmesindeki kimi "başka
niyetlerin" varlığını tartışmak da
aynı kültür ve sanat adına bir uygar-
lık görevi olsa gerek...
Kitabını edebiyat tarihine emanet edip yeni romanlannı yazmaya devam edeceğini söyleyen Hasan Öztoprak:
Kamuoyu önünde bir linçyaşandı
NENA ÇALİDİS
'tmkânsız Aşk' romanıyla büyük tep-
kiler alan şaır-yazar Hasan Öztoprakla
toplatılmadan önce kitabı ve aldığı tep-
kiîer üzerine konuştuk. Öztoprak'a Can
Yayınevi'nin geçen günlerde aldığı top-
latma karannı da sorduk.
- Kitabınızın, yayınevinin aldığı ka-
rar doğrultusunda satışı durduruldu.
Bunu nasıl karşüıyorsunuz?
HASAN ÖZTOPRAK - Bu tamamen
yayınevinin tasarrufunda olan bir şey. Bu
karara saygı duyuyorum. Yayınevimin
basına yolladığı metindeki gerekçeleri
doğru anlamak lazım. Basında
çıkanlar gibi değil. Sular durul-
duktan sonra eminim ki sağduyu-
lu edebiyat çevreleri kitabımı
edebi knterlerle bir eleştiriye ta-
bi tutacaklardır. Kitabı edebiyat
tarihine emanet edıp yeni roman-
lanmı yazmaya devam edece-
ğim. Kamuoyu önünde bir linç
yaşandı. Bunun da tarihe bir not
olarak yazılmasını isterim.
- Tepkilerin bu boyuta vara-
cağını tahmin ediyor muydu-
nuz?
ÖZTOPRAK - Bu kadannı beklemi-
yordum. Sonuçtabirromanyazdım. Ede-
biyat camiasını ilgilendirecek bir şey
yaptım. tşe magazinel taraftan bakıldı,
öyle olunca da konunun farklı boyutlara
çetalmesi mümkün. "Her romanda oto-
biyografik öğeler vardır" sözüm, işte
Hasan Öztoprak ıtiraf ediyor gibi değer-
lendirildi. Oysa bu söz edebiyat açısın-
dan bakıldığında çok farklı anlama geli-
yor. Aslında aşk ve aşkın tutkuya dönü-
şümünü anlatmak istedim. Bunu yapar-
ken de kendimin ve çevremın birikimle-
rinden kısmen yararlandım.
- Aslı Erdoğan'la görüşrünüz mü?
ÖZTOPRAK - Onunla görüşmek için
şu anda bir sebep göremiyorum. Ona kır-
gınım. Keşke okusa ve bugüne kadar ya-
pılmış bütün bu dedikoduyu ortadan kal-
dıracak şeyler söyleyebilse.
- Kitap çıkmadan önce dedikodula-
n çıktı, peki bu nasıl oldu?
ÖZTOPRAK - Tüm samimiyetimle
söylüyorum, dedikodulan yayan ne Can
Yayınlan ne de benim. Aslı Erdoğan ile
yaşadığım aşkın birebir yazıldığı şekil-
de asla bir şey söylemedim, zaten söyle-
meme de imkân yok. Çünkü o Aslı Er-
doğan değil.
an Yayınevi'nin
Imkânsız Aşk'ı toplatma karannı
saygıyla karşıladığını belirten
Öztoprak, yaşananlann
tarihe bir not olarak
yazılmasını istiyor.
- Romanda Elda hakkında pek çok
aynntı var. Bu da yaşanmışhğı göster-
miyor mu?
ÖZTOPRAK - Niye bunu hayal gü-
cüme bağlamıyorsunuz. Bugüne dek çok
geniş bir imge dünyası içeren 5 şiir kita-
bı yayımladım. Neden yaşamadan yazıl-
maz diyorsunuz. Bu bana yanlış geliyor.
Böyle yaparsak bugüne dek edebiyat ta-
rihinde yazılmış bir sürü başyapıta, ro-
mana haksızlık etmiş olmaz mıyız?..
- Romanınızın harcandığını mı dü-
şünüyorsunuz?
ÖZTOPRAK - Çok da harcandığını
, .düşünmüyorum. Romanım hakkında ya-
zar çevresinden bir sürü iyi söz söyle-
yen, bunu yazıya döken de oldu. Sular
durulduktan sonra kitabımla ilgili ger-
çekler daha net ortaya çıkacak.
'Aşkın tedavisi olmah'
- Yazdıklannızdan aşkı bir hastalık
olarak gördüğünüz anlaşılıyor...
ÖZTOPRAK- Evet ve tedavisi olma-
sı gerektiğini düşünüyorum. Sevgi insan-
lan yüceltmeye yönelik bir şey. Belki
nefretle karşılaştınrsak daha kolay anla-
yabiliriz. Nefret ettiğiniz insanı yok et-
mek, sevdiğiniz insanı ise var etmek is-
tersiniz. Aşkta bunlann hiçbiri yok. Bu
romanda bir aşk çözümlemesi yap-
—ı mak istedim.
| - Bir mektupta 'ele geçtim' di-
\ yorsunuz, bir erkek nasıl ele ge-
çer?
ÖZTOPRAK - Tarifettığım aşk
biçimiyle ilgili. Böyle bir tutkuyla
bir insana bağlandığınızda kendı-
! nizden vazgeçersinız ve kendinizi
i karşınızdaki insana ve oluşturduğu-
j nuz hayalinize bırakırsınız. Kitabın
mr kahramanı S'nin yaptığı gibi.
- Girişinizde Blanchot'nun
"Gerçek korkutmuyor beni. Sırnmı ele
vermek gibi bir endişem yok" sözünden
bir alıntı yaptınız. Bu söz, üstü kapah
olsa bile bazı düşüncelerin oluşmasın-
da rol oynamış olamaz mı?
ÖZTOPRAK - Haklı olabilirsiniz. Bu
ahntıyı romana gerçeklik duygusu versin
diye yaptım. Kurgusal bir şey yazıyorum,
ıstiyorum ki insanlar bunu okurken ger-
çeklik duygusuna kapılsın.
- Peki Aslı Hanım çıkıp bunlar beni
anlatıyor derse ne olur?
ÖZTOPRAK - Kalkıp böyle bir şey
derse yalan söylemiş olur. Çünkü bu ro-
manda pek çok kadının izi var.
Öztoprak, "Sular durulduktan sonra eminim ki sağduyulu
edebiyat çevreleri kitabımı edebi knterlerle bir eleştiriye ta-
bi tutacaklardır" diyor. (Fotoğraf: UĞUR DEMÎR)
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Fakültenin
Çeynek Yüzyılı...
Anadolu Ûniversitesi lletişim Bilimleri Fakültesi,
bugünlerde yirmi beşinci yaş gününü kutluyor. llk
kez 1972 yılında, "Akademik Kapalı Devre Televiz-
yon ile Eğitim Enstitüsü" adıyla yola çıkan, 1977-
78 eğitim yılında ilk öğrencilerini alan kurum, bu-
gün "lletişim Bilimleri Fakültesi" adıyla ve dört bö-
lümde (Sinema-Televizyon, Reklamcılık ve Halkla
llişkiler, Basım ve Yayımcılık, lletişim) eğitim ver-
meyi sürdürüyor.
Bu çeyrek yüzyıllık geçmişin son on bir yılında
ben de yer aldım. Bu hesaba göre, lletişim Bilim-
leri Fakültesi'nde ders vermeye başladığımda elli
yaşımdaymışım. Bu yazı yayımlandığında, birgün
önce yaşamımın altmış bir yılını geride bırakmış
olacağım. İşte bu noktadan geriye baktığımda,
Anadolu Üniversitesi'ndeki on bir yılımın en mut-
lu günlerini bu fakültede, hem de dolu dolu yaşa-
mış olduğumu anlıyorum.
Onca yıl boyunca, her hafta bu fakültedeki ders
günlerimin gelmesini sabırsızlıkla beklemek; kimi
zaman hasta olduğumda ve öyle günlerin sabahın-
da: "Herhalde bugün ders verebilmem olanaksız!"
diye kalktığımda, daha ilk derse girdiğim anda iyi-
leşivenmek; uzun tatillerin daha ortalık yerindey-
ken, lletişim Bilimleri Fakültesi'nin sınıflarının ve
koridorlannın kokusunu duymaya başlamak; öğ-
rencilerimin yüzlerini birer fotoğraf netliğiyle düş-
lemek; bütün bunlar, elbet bir şeylerin kanıtı ve
göstergesidir.
Anadolu Üniversitesi'ne, Eğitim Fakültesi Al-
manca Bölümü'nde çeviri dersleri vererek başla-
mıştım. O sıralarda Eskişehir'e iki haftada bir gidi-
yordum. Ancak çok geçmeden benim üniversite-
de olduğumu haber alan, o sıralarda lletişim Bilim-
leri Fakültesi Dekan Yardımcısı olan, can dostu
Prof. Dr. Naci Güçhan, geldiğim günlerde kendi
fakültesinde de estetık dersleri vermemi rica etti.
Daha sonra gıdişlerim haftada bire dönüştü. O za-
manki Rektör Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in bir
toplantıda: "Hoca, seni lletişim Bilimleri Fakülte-
si'nin kadrosuna alıyorum!" demesiyle birlikte, o iş
de tamamlanmış oldu.
lletişim Bilimleri Faküttesi, dekanlanndan yana
hep şanslı bir fakülteydi. Dolayısıyla ben de aynı
şansı paylaştım. Girdiğimde dekan, her zaman
rahmetle andığım, yılların ardından yüzünü ve za-
rafetini hiç unutmadığım Prof. Dr. Osman Zıllıoğ-
lu'ydu. Onun ardından göreve bugün aynı odayı
paylaştığımız, ne zaman karşılaşsam yeni bir ya-
şama sevinciyle dolduğum Prof. Dr. Dursun Ak-
dağ geldı. Şimdi bu görevi yaklaşık beş yıldan bu
yana, yine bir zamanlarki oda arkadaşım olan Prof.
Dr. Sezen Ünlü yürütüyor. Sezen Ünlü'yü her za-
man, kişiliğinin ayrılmaz parçası olan insan sıcak-
lığını ve sevgisini bütün bir kurumun atmosferine
dönüştürmeyi başarmış, başında bulunduğu ku-
ruma hizmet etmek için özel yaşamını neredeyse
gündeminden silmeyi göze almış ender insanlar-
dan biri olarak anımsayacağım.
lletişim Bilimleri Faküttesi'nce ilki 1998 yılında
gerçekleştirilen Uluslararası EskişehirSinema Gün-
leri, bugün artık yalnız Eskişehir'in değil, fakat Tür-
kiye'deki sanat yaşamının önemli bir değeri. Bu yıl
beşincisi düzenlenecek olan bu şöleni, onun ya-
ratıcısı olan Prof. Dr. Gülseren Güçhan "ikinci ço-
cuğum" diye nitelendırıyor. Türkiye gibi bir ülke-
de bu ölçekte işlerin hangı savaşımlar pahasına
gerçekleştirilebildiğıni, ancak "bilenler" bilir. Ama
Prof. Güçhan, Sezen Ünlü'nün, üniversitenin şim-
diki rektörü Prof. Dr. Engin Ataç'ın ve bütün fakül-
tenin çok değerli destekleriyle bu işin üstesinden
geldi.
O fakültede, öğrencilerim açısından hep bir sev-
gi çemberiyle sarılı olarak yaşadım. O fakülte be-
nim için, her derse en azından bir tadımlık sevgiyi
de katmanın ideal zeminini oluşturdu. Artık yaklaş-
makta olan bir zamanda, Anadolu Üniversite-
si'ndeki yaşamımı noktaladığımda, lletişim Bilim-
leri Fakültesi'ndeki yıllarım her zaman anılardağar-
cığımın en değerli parçaları arasında yer alacak.
e-posta: ahmetcemal(o superonline.com
acem20(a hotmail.com
BUGUN
• AKM'de 20.00'de tDOB'dan 'Kiss Me
Kate' adh opera. (0 212 251 56 00)
M CEMAL REŞÎT REY KONSER
SALONU'nda 19.30'da Nuray Gürelman'ın
katılacağı 'Hacı Arif Bey'den Günümüze
Kürdili Hicazkâr Makamı' adh konser.
(0 212 232 98 30)
• İŞ SANAT'ta 19.30'da Teresa Berganza
konseri. (0 212 316 10 83)
• BABYLON'da 21.00'de 'Ziptstanbul Eski
45'likler Partisi'. (0 212 292 73 68)
• NARDİS'te 21.30'da Rene Macaroğlu
Trio konseri. (0 212 244 63 27)
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ'nde 18.30'da saydam gösterisi
eşliğinde 'Kendini Koruyan Kentler Dizisi'
adh söyleşi. (0 212 252 35 00)
1001 BELCESEL FİLM FESTİVALİ
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde
l l.OO - 18.45 arası, 'Zührap Usta',
'Borçlanma, Tavuk ve Yumurta', 'Zeugma:
Dün... Bugün', 'Efendiler ve Köleler',
'Çocuklanm İçin', 'Gemi Yapıcıları Şarkı
Söylüyor - 1 ' ve 'Boğulmuş'.
(0 212 252 61 55)
• İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde
11.00 - 20.00 arası, 'Aydaki Adam',
'Kafdağı'nın Ardı Asya: Bozkınn Sesi',
'Macahel', 'Cehennem Nehrindeki Cennet',
'Koleksiyoncu', 'Kum Saati - Degirmen'.
'Çıplak ve Ayazda', 'Belge', 'Su fnsanlan',
'Filmin Gittiği Yer Mozambik' ve
'Sınırlarda'. (0 212 293 98 48)
• YAPI KREDİ KÜLTÜR MERKEZİ
SERMET ÇİFTER SERGİ SALONU'nda
18.30'da 'Dünya Belgeselcilerinin Ortak
Gelecek Perspektifi ve Festivaller' adh Eric
Vidal ve Jean Pierre Rehm'ın katılacağı
Tşöyleşi. (0272 252 47 00)