02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 6 MART 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(Ş cumhuriyet.com.tr 15 ALLEGRO EVtN tLYASOĞLU Bir yalnız soprano: Suna Korat• Geçen günlerde müzik dünyası acı bir kayıp daha verdi. Dünya çapında tanınan birçok sanatçıyla aynı sahneyi paylaşan soprano Suna Korat yaşamını yitirdi. • Geçen hafta Cem Mansur yönetimindeki Akbank Oda Orkestrası'nın solisti Toros Can'dı. Konserde Can, Şnitke'ninpiyano konçertosunu seslendirdi. Suna Korat' ın ani ve sessiz ölü- müyle müzik dünyamızda bir sayfa daha kapandı. îlk kez Paris operasın- da söyleyen Türk sopranosu! Mario del Monaco, Tito Gobbi, Renata Te- baldi gıbi operacılarla bırlikte La Scala Tıyatrosu'nun Giiney Afrika ve Amerika turnelerine katılmış. Rigo- letto'daki başrollen Kanada'da Tito Gobi ile paylaştığında, aynı Gilda'yı Barselona "da, Parma operasında can- landırdığında ınanılmaz övgüler al- mış; dünyanın çeşıtli sahnelerinde Gilda kadar Vıoletta'sıyla, Luciasıy- la dinleyiciyi büyülemiş. BBC'de ya- yımlanan bir gala temsilinde Yehudi Menuhin, Margot Fonteyn ve Ru- dolf Nureyev'le aynı sahneyi paylaş- mış. Hollanda AVRO televizyonunda Noel gecesi koro ve orkestra eşliğin- de söylediği Ave Maria canlı olarak yayımlanmış ve AVRO tarafından kayda alınmış. Kaydı bulunmayan uzunçalar Macar Filarmoni Orkestrası eş- liğinde Ino Savini yönetimindeki Donizetti, Bellini ve Rossini aryala- n da BASF firmasıncaplak yapılmış. Ama bu uzunçalar ancak bir - iki ki- şinın elinde var bugün. Doğal ki bu yazımı okuyan -özellikle yeni kuşak- lar- peki nasıl bir sesti, nereden bulu- ruz onun kayıtlannı, diyecektir. Öyle ya, bir edebiyatçı öldüğünde yazılan kalır ardında; ressam öldüğünde tab- lolan. Müzik yorumcusunun sesi kay- dedilmemişse o hiç yaşamamış gibı gıder bu dünyadan. Umanz şımdi el- dekı bu tek uzunçalara ve TRT'deki kayıtlanna Bilkent Müzik Fakültesi sahıp çıkar ve onlan temizletip CD olarak piyasaya sürer. Tango besteci- si Kadri Cerrahoğlu'nun kızı olan Suna Korat, Paris operasında söyleyen ilk Türk sopranosuydu. Toros Can, konçertoyu lirizmle barbarizmin ikilemi arasında yorumladı. Suna Korat, anne ve babası aynldık- tan sonra büyük annesi tarafından bü- yütülmüş. Ankara Konservatuvan'n- da Ul\i Cemal Erkin'den bir süre pi- yano eğıtimı almış, elindekı romatiz- ma sorunuyla pıyanodan vazgeçip şan derslenne yönelmış. Savaroch, Hi- dalgo (Maria Callas'ın hocası) ve Brancucci ıle çalıştıktan sonra Han- nover'de Thierfelder ıle Alman da- ğarcığını; Milano'da Tonini ile Ital- yan dağarcığını gelıştırmış. Anka- ra'da kendisını dınleyen zamanın ün- lü emprezaryosu Gorlinski ona dün- yanın pek çok sahnesini açmış. Tıyat- rocu Asuman Korad ile evliliği çok uzun sürmemiş. Aynldıklannda soyadını 'd' harfi- ni 't'ye çevirerek korumuş. Yaşamı, yaldızlı tırmanışlar kadar acıklı çö- küşlerleörülmüşbirsanatçı! Istanbul operasındaki solist sanatçılığından yaş haddıyle emeklı olduktan sonra Bilkent Müzik Fakültesı'nde hocalık yaparak yenı kuşak operacılan yetış- tirmeye koyulmuşru. Cemal Reşit Rey'in ölümünün ardından (1985) 'Türkiyemiz 5 dergisıne yazdığı 'Bir Yalnız AdanT başlıklı yazısında san- ki kendı yalnız dünyasını irdeliyordu: "...Cemal Bey gibi yalnız insanlar bu yalnızlığın sebebini bilmem ken- di engin müsamahalarında bulur- lar mı? lzanacak bir el daima var- dı onun için.. fakat bu daima kendi eliydi. Ona el uzatmak kimsenin aklına gelmedi. Sırasında bir araba buiamadı ellinci sanat yılı kutlama- sına giderken. Ondan çeşitli şekil- lerde yardım görenler, onu hatırla- mak zahmetine katlanmadılar... Hocam Cemal Bey, sırasında fildi- şi kuleye sığınmasını bildi..." Suna Korat da kırgınlıklan, pışmanhklan ve yalnızlığıyla kendı dünyasının fil- dişi kulesine kapanmış bir sanatçıydı. Toros Can'ın Şnitke Konçertosu Yorumcuların yalnız çağdaş mü- zikte özelleştiklerine pek tanık ol- mayız. Dağarcıklanna her çağdan bir şeyler katmaya çalışırlar. Ama biliriz ki, kimi Rus bestecilerinde daha uzmanlaşmıştır, kimi Fransız ekolünü benimsemiştir, vb... Toros Can, son derece yürekli bir sanatçı: Kime satarım bunlan demeden, yorumu son derece zor olan modern yapıtlan öğrenip du- ruyor. Onlan CD yapıp, dünyanın önemli sahnelerinde çaldığı za- man, iyi sunulan her şeyde olduğu gibi, alıcısı olduğunu görüyor ve yenilerini ekliyor. Ligeti ve Hinde- mith yapıtlarından oluşan yoğun- çalarlan yirminci yüzyıl söylemi- ni müzik tarihindeki herhangi bir çağ gibi gündeme getirdi. Her iki CD de ödüller kazandı, övgüler topladı. Şimdilerde Amerika'nın yaşayan en büyük bestecilerinden George Crumb'un yapıtlarını kayda almakta. Ve bir de baktık ki geçen hafta Cem Mansur yönetimindeki Ak- bank Oda Orkestrası eşliğinde, Şnitke'nin piyano konçertosuyla Istanbul'un konugu oldu. Doğrusu savaşın patladığı akşam, o kötüm- ser ortamdaki bu konser, hâlâ dün- yanın ışıklı yüzünde umut olduğu- nun göstergesiydi. Şnitke (Alfred Schnittke 1934- 1998), yeni çağın en büyük beste- cilerinden biri. Pek çok söylemi bir arada eritebilen, karanlığın derinle- rinde bir romantizm yaratabılen, 20. yüzyılın tüm yenıliklerini aynı potada eritip, sürekliliği ve bütün- lüğü koruyabilen yapıtlan var. Bu konçertonun doruklannda piyano artık bir vurma çalgı haline dönü- şüyor. Toros, yapıtı lirizmle barba- rizmin ikilemi arasında yorumla- dı. Acaba Toros 'un daha sonraki yoğunçaları Şnitke'ye mi ayrıla- cak?.. evini(a boun.edu.tr www.evinilyasoglu.com ULUSLARARASISEMPOZYUM Smırları aşmak Kültür Senisi - Istanbul Goethe Ens- titüsü ile Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Ana- bilim Dalı'nın işbirliğiyle Vezneciler Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde dü- zenlenen 'Sınırları Aşmak: Alman- ya'da ve Almanya Dışında Almanca Göçmen Edebiyatında Yeni Eğilim- ler' konulu uluslararası sempozyum bu- gün başlıyor. 28 Mart'ta sona erecek olan ve yedi- si Türkiye'den olmak üzere 10 ayn ül- keden 28 bildirinin sunulacağı sempoz- yumun ağırlık noktasını Almanya'da ya da Almanya dışında yaşayan ve Alman- ca yazan yazarlar oluşturuyor. Alman- ya'da farkh kültürlerden gelen yabancı yazarlann ya da Almanya dışında yaşa- yan Alman kökenli yazarlann özellikle son otuz yıl içinde Alman dilinde ver- dikleri ürünler, alışılmış ülke sırurlannı aşarak kültürlerarası bir nitelik kazan- mıştı. Aralannda Türkiye kökenli bir- çok yazann da bulunduğu bu grup 'ya- bancı', 'yurt', 'ulusal kimlik' gibi kav- ramlara yeni boyutlar getirerek Alman- ca edebiyat içinde önemli gelişmelere de yol açmışlardır. Toplantıya davet edilen, Almanya'dan Yüksel Pazarkaya, Zehra Çırak, Di- lek Zaptçıoğlu, İsviçre'de yaşayan Slo- vak asıllı yazar Irena Brezna ve Türki- ye'den Mario Levi yapıtlanndan örnek- ler okuyacak; sempozyumun son günü olan 28 Mart Cuma günü saat 16.30'day- sa 'Gurbette Yazmak' konulu bir pa- nele katılacaklar (Panelde eşzamanlı çe- viri yapılacak). Sempozyum bağlamında Goethe Ens- titüsü tarafından bugünden başlayarak 11 Nisan'a dek Alman kökenli olmayıp Almanca yazan yazarlara verilen Adel- bert von Chamisso ödülü sahiplerini tanıtacak 'Farklı Kültürler - Ortak Bir Dil' konulu bir kitap ve belgeler sergisi de açılacak. Sergi açıhşında Dr. Irm- gard Ackermann (Münih) bir tanıtım konuşması yapacak. Daha sonra Zehra Çırak ve Yüksel Pazarkaya birer oku- ma (Almanca) gerçekleştirecekler. (0 212 249 20 09) Saygun'un 'Yunus Emre' Oratoryosu insanoğlunun doğru yolu mutlaka bulacağını anlatıyor Sevgiyle ulaşılan büyük başarı • İzmir Devlet Senfoni Orkestrası sanatçılannın desteklediği DESO'nun dinletisinin solisti keman sanatçısı Suna Kan'dı. Rengim Gökmen yönetimindeki tZDSO, geçen hafta "Çannakkale Şehitlerini Anma Haftası Özel Konseri' başlığı altında Ahmet Adnan Saygun'un 'Yunus Emre' Oratoryosu'nu seslendirdi. ÖNDER KÜTAHYAU İZMİR - Değerli bestecımiz Ahmed Adnan Saygun'un "Yu- nus Emre" Oratoryosu beni de- rinden etkiler; içim burkulur, ru- hum ve bedenim başka bir dünya- ya gider. Yapıtı geçen hafta İZD- SO'nun yorumuyla dinlerken de böyle oldu. Bestecinin Büyük Yu- nus'tan seçtiği dörtlükler ve dize- ler tüm insanlığı ilgilendırecek ni- tehktedır. 12. parçayı başlatan di- zeyi alalım: Aşk gelicek cümle eksikler biter. Çok doğru; yüreğı sevgiyle do- lu olan kişiyi hiçbır engel durdu- ramaz. Onun dünyası her yönüy- le tamamlanmıştır, eksiksizdir; sürekli çalışır, topluma yararlı gü- zel işler yapar. Keşke sevgiyi her- kese aşılayabilseydik... Etkileyici bir resital Yaşadığımız son on gün, biz kı- sa ömürlüler açısından 21 'inci yüzyılın en kötü dönemı sayılabi- lır. Izmir'deki müzikseverler, bu küçük zaman parçasında aşkın ba- şan içın ne güzel bir dürtü oldu- ğunu gördü. lşte beni etkileyen bir resital: DEÜ Devlet Konservatuvan flüt öğrencisi Esen Küçük, öğre- tim görevlisi, piyanist Elvan Öğüt eşliğinde verdiğı mezuniyet resitalinde J. S. Bach'ın, A. Joli- vet'nın ve C. H. C. Reinecke'nın yapıtlancı sundu. Yorumu derin- Suna Kan'ın yorumu olgun, deneyimli ve bilge kişinin derin anlam- larla yüklü, aynı zamanda yüksek bir beğeni ürünü olan bildirisiydi. likli, tekniği güvenliydi. Yüreğin- dekı sevgı eksilmezse, müzikte iyi bir yere geleceğı kesindir Sevgiyle ulaşılan bir büyük ba- şan da DESO'nun dinletısiydi. Devlet Sanatçısı Rengim Gök- men'in yönertiği orkestra, İZD- SO sanatçılanncadesteklenmişti. Solocu, Devlet Sanatçısı Suna Kan'dı ve W. A. Mozart'ın K. V 219 No. 5 La Majör konçertosu- nu çaldı. Sunduğu yorum, olgun, deneyimli ve bilge kişinin derin anlamlarla yüklü. aynı zamanda yüksek bir beğeni ürünü olan bil- dirisiydi. Dinlemeye doyamadım. Or- kestra, yıne Mozart'ın K. V Re Majör Divertimento'su ile K.V 201 No. 29 La Majör senfonısıni çalarak salonu coşturdu. Pekı "Yunus Emre" nasıl seslendiril- dı? IZDSO'nun kendi bünyesinde oluşrurduğu çoksesli koro ile bir- likte ve Rengim Gökmen yöneti- minde verdiği dinleti, "Çanak- kale Şehitlerini Anma Haftası Özel Konseri" başhğını taşıyor- du. Solocular: Soprano Bengi İs- pir Özdülger, mezzo soprano Şebnem Algın, tenor Pekin Kır- gız ve bas Tuncay Kurtoğlu'ydu. Koro şefi ıse Caner Ruhsel- mandı Yazık ki henüz kadrolan bile verilmemiş olan genç koro, yapı- tı ses temizliği sağlam olan zen- gin bir tınıyla söyledi; sözler de rahatlıkla anlaşılıyordu. Ruhsehnan'ın yorumu ustaca Caner Ruhselman'ı kutlanm. Saygun'un müziğini iyi tanıyan orkestramız oratoryoyu ustaca çaldı. Dördüncü parçada ("Sen bunda garip mi geldin") Selma Özörten'in flüt solosu, sanatçı- nın kanyerinde önemli bir doruk noktası sayılabilirdi. Rengim Gökmen, metnin ötesindeki an- lam derinliğini vıırma çalgılann ilginç katkısıyla ve etkili gürlük- lerle vurguladı ve yapıtın senfo- nik yönünü ortaya koydu. Ne var ki geride bulunmalan ve akustiğin kötü oluşu yüzünden so- locular, böyle yerlerde rahatlıkla işitilemedi; ancak sanatçılann partilerini güzel söylediğini, be- nim açımdan bas Tuncay Kurtoğ- lu'nun özellikle dikkati çektiğini belirtmeliyim. "Yunus Emre"yi, bombardı- man altındaki insanlan ve geçmiş- te topraklanmızı kanlanyla sula- mış olan şehitlen düşünerek din- lerken, içinde bulunduğumuz duy- gu ortamını sözcüklerle anlatmam olanaksızdır. Sadece salonu dol- duran müzıkseverlenn. önce tam bir sessizlikle, daha sonra dakika- lar süren alkışlarla ortaya koyduk- lan coşkudan söz edebilirim. Saygun'un eşsiz müziği. insa- noğlunun doğru yolu mutlaka bu- lacağını söylüyor. Unutmamak içın bir kez daha yineleyelim, "Aşk gelicek cümle eksikler bi- ter." » GUZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Meryl Streep Sinemasever olup da Meryl Streep'i tanımamak, dahası, vurgun olmamak elde mi? Doğa vergisi gü- zelliğine, duyarlılığına bir de sıkı bir egitimi ekleme talihine ermiş bu sıra dışı varlık, daha ilk filminde, Julia'da, dört büyük oyuncunun arasında, hem gü- zelliğiyle, hem ancak şöyle bir gösterilen duyarlılı- ğıyla gözümüze çarpmıştı. Sonra, Geyik ^vc/s/'nda, Fransız Teğmenin Ka- d/n/'nda, Sophie'nin Seç/m/'nde, daha başka bir di- zi güzel yapıtta bizi hiç düşkınklığına uğratmadı; ter- sine, sevınçten havalara uçurdu yeteneğiyle. Şimdi adını unuttuğum bir Avustralya filminde, oralı bir orta sınıf aile kadınını öyle inanılmaz oynu- yordu ki, eli yüzü, davranışları, o kadar iyi bilme- sem de, Avustralya ağzı ingilizcesıyle gerçek bir mutluluk kaynağıydı. Kırk yıllık Italyan vvesterni kahramanı Clint East- wood'un hem yönetip hem birlikte oynadığı film- de de öyle. Günümüz sinemasının ağzımıza sürdüğü biber- ler yüzünden, onun karşı konmaz çekimine karşın, ürke ürke gittik sanat yoldaşım Nilgün'le Tersyüz'e. Gitmez olaydık. Nicolas Cage denen Amerikan tohumunun tek bir kopyasına dayanamazken, yönetmeyen, iki ör- nek çıkarmasın mı karşımıza! Gerçek bir beyin-ağız sürgününün ardından, Meryl de düzeysizliğe ayak uydurdu, film rezillik- ler içinde sona erdi. Buna karşılık, Vırginia Woolf'un yaşamından, yapıtlarından esınlenerek yazılıp çekılmiş Saatlar sanat adını verdiğimiz şeye eksiksiz yakışan bir ya- pıttı. Michael Cunningham'ın filme bakınca Pulitzer ödülü'nü bileğinin hakkıyla kazandığı anlaşılan ro- manından yola çıkılarak tasarianmış çekimöykü- süne dayanıyor - ne yazık ki bu işi başaran insan kardeşimin adını belleyemedim, ama bu filme na- sılsa bir daha gider, öğrenırim. Virginia VVoolf'un Mrs. Dalloway'\ yazdığı günler- de başlayıp, evlerinin yakınlarındakı akarsuda ca- nına kıymasıyla sona erecek zaman kesıtınde, üç ayrı evde, üç kadının yaşadıkları saatları anlatıyor filmi. Üç ev, üç mutsuz kadın, üç ayrı dönem; yüzyılın başlan, ortası, 2001. Bu üç ayrı dönemdeki kadınları canlandırmak üzere seçilen oyuncuların bedensel, düşünsel, duy- gusal sıra dışılıklan; zaten filmdeki rol dağılımı ku- sursuz: Hizmetçilerden çocuklara, erkeklere dek herkes yerli yerinde, son derece çağnşımlı; herkes işınde insanı sanatın antıcılığıyla havalara uçurta- cak kadar başarılı. Ikinci kadının yüzüstü bırakılmış, duyarlı -sonra- dan yazar, ozan olacak- oğlunu canlandıran Ed Harris soluk kesici; Virginia'nın kocasını oynayan, adını yazmaya fırsat bulamadığım sıra dışı insan da öyle. Yönetmen Stephen Daldry işini, olması gerek- tiği gibi biliyor: Bu filme yatırılan paraları, emekleri boşa harcamamış fersyüz'deki gibı. Meryl'le Harris'i, Vırginia'yla kocasını, Laura Brown'la kocasını, oğlunu, belki kanser tanısı ko- nup bir daha hastaneden çıkamayacak çarpıcı ka- dın komşusunu izlemek yeryüzünde tadılabilecek hazların en incelerıydi. Hoyrat yetiştirilmiş, hoyrat bırakılmış, dolayısıy- la kadınlannkine denk bir yalnızlık içinde yaşayan erkeklerden -onlan bu hale ne yazık ki işte o yara- lı bereli, sevgısiz, mutsuz kadınlar, anneler getirdi, getiriyor- umut kesen kadınların birbırlerine yöne- lişleri, tensel hazzı da, sevgiyi de birbirlerinde ara- yışlarını Cunningharn da, Daldry de, başka bir de- yişle iki erkek, kusursuz sezip yansıtmışlar. Kendinize şölen vermek üzere, umarım gösterim- den kalkmadan bu acı, onurlu şiiri görüp tadar- sınız. BUGUN • KADIKÖY HALK EĞİTİM MERKEZİ nde 20 30da Borusan Filarmoni Orkestrası konseri. Şef: Gürer Aykal. Solist: Özgür Aydın (piyano). (0 212 292 06 55) • BOĞAZİÇİ İMVERSİTESİ ALBERT LONG HALL KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da İstanbul Oda Orkestrası ve Mersin Oda Orkestrası konseri. Şef: Ender Sakpınar. Solist: Bekir Küçükay (gitar). (0 212 287 02 32) • ALEGRIA'da 22.30'da Buzukı Orhan Osman ve topluluğu De\T-i Âlem'in konseri. (0 212 245 13 06) K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I ^—= - . - = ^ r Ç m
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle