29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 MART 2003 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultura cumhuriyet.com.tr 15 DenMiuzArferiNevvYSDrkia j • NEW YORK (AA) - Geçen yıl Cannes Film Festivali kapsamında gösterilen 2 filmi büyük ilgi toplayan yönetmen Zeki Demirkubuz'un fîlmteri, 'Moon & Stars Project' adlı kuruluş tarafından düzenlenen hafta çerçevesinde New Yorklu sinemaseverlere tanıtılacak. 27-30 Mart tarihleri arasındaki gösterimde Demirkubuz'un 'C Blok', 'Masumiyet', 'Üçüncü Sayfa', 'Yazgı' ve 'ttiraf adlı fîlmleri New York'taki 'Anthology Film Archives' salonlannda gösterilecek. Film haftası nedeniyle Zeki Demirkubuz'un yanı sıra 'Masumiyet' filminde başrolü üstlenen Derya Alabora'nın Nevv York'ta olacaklan ve bir panele katılacaklan bildirildi. Demirkubuz'un filmlerinin ABD'nin başka kentlerinin yanısıra Kanada'da da gösterime gireceği açıklandı. Esmeray'ı anma gecesi • Kültür Servisi - Geçen yıl 25 Mart'ta yitirdiğimiz sanatçı Esmeray için 8 Nisan Cumartesi günü saat 21 .OO'de Bostancı Gösteri Merkezi'nde bir anma konseri düzenlenecek. Gecede Sezen Aksu, Zerrin Özer, Hakan Peker, Deniz Seki ve Kenan Doğulu sahneye çıkacak. 1977 yılında yaptığı "Gel Teskere' plağıyla özellikle Mehmetçığin sevgisini kazanan sanatçı, daha sonraki yıllarda da asker şarkılan söylemeye devam edip halkın gönlünde sağlam bir yer edindi. Gecenin bilet fiyatlan 110 milyon, 83 mih/on ve 56 milyon arasında değişiyor. (Bi\etix: 0 216454 15 55) Tiink besteci finale kaldı • KUŞADASI (AA) - Rotterdam Konservaruvan'nda ögrenim gören Evrim Demirel, Estonyalı ünlü müzik adamı Lepo Sumera anısına düzenlenen ve 26 ülkeden 92 bestecinin katıldığı beste yanşmasında 'Evolution' adlı çalışmasıyla ilk beş fınalist arasına girmeyi başardı. Yanşmanın finali 5 Nisan'da Estonya'da yapılacak. Bostancı MFÖ'yii ağırhyop • Kültür Servisi - Uzun yıllardan beri müzik dünyasında birçok başarıya imza atan Mazhar-Fuat-Özkan (MFÖ), nisan ayında çıkaracaklan yeni albümleri 'Collection' öncesinde Bostancı Gösteri Merkezi'nde bir konser verecek. Grup 29 Mart Cumartesi akşamı saat 21.OO'de sahneye çıkacak. Konser biletleri Biletix ve Bostancı Gösteri Merkezi gişesinden edınilebilir. (0 216 384 72 10-11) Her hafta bir yazar • Kültür Servisi - Cezmi Ersöz, küçük tskender, Orhan Alkaya, Güler Kazmacı 13 Nisan'a dek Çorlu Orion Ahşveriş Merkezi'ndeki Ada Müzik Kitabevi'nin düzenlediği söyleşi ve imza günleriyle okurlanyla buluşacaklar. Ada Müzik Kitabevi'nde 29 Mart'ta Güler Kazmacı, 6 Nisan'da şair - yazar ve denemeci küçük Iskender, 12 Nisan'da şair - yazar Cezmi Ersöz ve 13 Nisan'da Orhan Alkaya okurlanyla söyleşecek ve kitaplannı imzalayacaklar. Mark Harris Türkiye'de • Kültür Servisi - Nevv Yorker Balo, 26 Mart Carşamba günü Türkiye'ye ilk kez gelecek olan Italyan müzisyen Mark Harris'i konuk edecek. Konserde sahatçıya, her carşamba Afro - Cuban ritmleriyle elektronik müziği başanyla bir araya getiren ve etnik dünya müziklerinden örnekler sunan All Star Band eşlik edecek. 'Grease' filminin müzik direktörlüğünü de yapmış olan Harris, halen kendi prodüksiyon şirketi Saint Rock'ta Erica Cecchini ve Franca Masu gibi ünlü müzisyenlerle çalışıyor. (0 212 244 68 60) hcesazveMeftatGüfeeskonseri • Kültür Servisi - Incesaz ve Melihat Gülses, yann saat 20.00'de ENKA Oditoryumunda konser verecek. Oz Productions işbirliğiyle gerçekleşecek ve Melihat Gülses'in solist olarak katılacağı konserde, Murat Aydemir (tanbur, lavta), Derya Türkan (klasik kemençe). Cengiz Onural (gitar), Taner Sayacıoğlu (kanun), Akın Aral (bas), Hüseyin Tuncel (perküsyon), Ahmet Özbilen (perküsyon) yer ahyor. tncesaz müziği hem klasik Türk müziğinin lezzetini hem de çağdaş müziğin armoni, tını,ritimzenginliğini içeriyor. Konserde Neveser Longa'dan, kendi yazdıklan zeybeklere, Ikinci Bahar ve Ekmek Teknesi'nin jenerik parçalanna kadar İncesaz'ın ruhunu yansıtan pek çok parça seslendirilecek. (0 212 276 22 14-15) £~>â 'Şair Kadmlar Buluşması'nda farklı dillerdeki şiirlerin müziğine tanık olduk iirin tüm renkleri.• Dünya Şiir Günü'nde şair kadınlar farklı ikiimleri, farklı yaşantılan, farklı deneyim ve birikimleri, farklı duyarlılıklan ortaya koyan şiirlerini sundular. Bütün bu şiirler şu korkunç şiddet ve işgal günlerinde banş duygusunu güçlendirmeye yönelikti. ZEYNEP ORAL Anna Ahmatova'nın şiirini Rusça dinle- mek... Sappho'nun şiirini Yunanca dinle- mek... Sadoka Kurihara'nın şiirini Japon- ca dınlemek... Emily Dickinson, Maya An- gelou ve Sylvia Plath'ın şiirlerini tngilizce dinlemek, Wislawa Szymborska'nın şiirini Lehçe diniemek, Füruğ Farokhzad'ın şiiri- ni Farsça dinlemek... Mimoza Ahmeti'nin şiirini Arnavutça dinlemek... Nevruz'u, Aze- ri dilınde bir şiirle karşılamak... Şilrln müzlğl Düşünebiliyor musunuz, farklı çağlarda yaşamış tüm bu şairlerin şiirlerini, önce ken- di özgün dillerinde, sonra Türkçe çevirileri- ni, mükemmel yorumlarla dinlemek ne bü- yük bir nimet!. Özgün dilde şiirin müziğıni, ritmini duymak, aynı zamanda 'rengini' ya- kalamak, şiir tadını tatmak... Önünde sonun- da, şiir dedığimiz bir rür müzik değil mi... Ama imkânsız dıyeceksiniz, bütün bu dil- leri konuşan insanlan bir araya getirmek ola- naksızdır, diyeceksiniz... Bilkent Üniversite- si Türk Edebiyatı Merkezi, işte bu olanaksız işi gerçekleştirdı. Üniversıte bünyesindeki öğretim üyelerınden ve öğrencilerinden yar- dım alarak bütün bu dillerdeki şiirin müzi- ğini izleyicılenne sundu. Bilkent Üniversitesi'nde önceki gün dü- zenlenen 'Şair Kadınlar Buluşmasf ndan söz ediyorum. Yukanda belirttığım, dünya- nın farklı coğrafyalarından gelen seslere, Türk edebiyatının iki önemli şairi Gülten Akın ve Lale Müldür de katıldılar. Kendi- Prof. Se\da Şener, toplantna katılma\an Gülten Akın'ın şiirleri arasında dolaşarak hoşgeldiniz konuşması yaparken. (Fotoğraf: KEREM GEZER) len bu buluşmaya gelememişlerdi ama şiir- leri bizimleydi. ÇoksesllllK 'Şair Kadınlar Buluşması'nda dünya edebiyatındaki yolculuğa çıkmadan önce, Türkiye'deki şair kadınlann kendi birer şiir- lerini okumalan, sonsuz bırzenginliği, eşsiz bir çoksesliliği. çok renkliliği ortaya koyu- yordu. Farklı iklimlere, farklı yaşantılara, farklı deneyim ve birikimlere, farklı duyar- lılıklara tanıklık ettik. Kimi çok genç, hatta öğrenci, kimi olgunluk yaşını geçmiş, daha önceden bildiğim, okuduğum ya da ilk kez karşılaştığım şairler... Yalnız bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde şair kadınlara o kadar az yer ve olanak tanınıyor ki, burada her birinin adını tek tek vermezsem aynı haksızlığı ben de yapmış olurum. İşte adlan: (Alfabetik sırayla): Refika Al- . . tıkulaç, Muhsine Arda, Arzu Ayçiçek, Eren Aysan, Mine Hoşcan Bilge, Serap Erdoğan, Emel Güz, Günseli tnal, Zeynep Köylü, Didem Madak, Bejan Marur, Ni- lay Özer, Çiğdem Sezer, Özlem Sezer, Sen- nur Sezer, Betül Tanman, Zerrin Taşpı- nar, Zeynep Uzunbay, Türkan Yeşilyurt. Kadın olmak 'Kadının Şiir Serüveni' başlıklı panelde ise Günseli înal, Didem Madak, Bejan Ma- tur kendi şiirlerinden de yola çıkarak, bu se- rüvendeki yöntemleri, yollan, yordamlan, duraklan dile getirdiler. Sennur Sezer sunduğu donanımlı bildiri- de üç şair kadının izini sürdü: 15. yüzyılda yaşayan Zeynep Harun ve Mihri Hatun ve çağdaşımız sosyalist şair Yaşar Nezihe. Panelm daha en başında Asuman Kafaoğ- lu Büke'nin, ikilemlere, çelişkilere dikkati çekmesi, "Şair vardır, kadın şair, erkek şair yoktur" saptaması daha sonra bir tar- tışmaya dönüşecekti. Izleyiciler arasında bu- lunan iki erkek şairin, Talat Halman ve Hil- mi Yavuz'un tüm kışkırtmalanna (!) karşın, yanılmıyorsam, erkek egemen bir kültürde yaşadığımızda herkes hemfikirdi. Kadına, erkeğinki kadar yaşam alanı açılınca, elbet 'şair kadın' sözü de kullanılmaz olacaktı. Benim için bu tartışmada Bejan Matur'un söylediği belirleyiciydi: "Benim şiirimde kadınlık, ben kadın ol- duğum için var. Yoksa, kadın şiiri yazdı- ğım için değil." Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Mer- kezi yönericisi Talat Halman'a bu buluşma için teşekkür ederken, yazıyı Sennur Se- zer'den aldığım, Mihri Hatun'un 15. yüzyı- lındaki dizeleriyle bitiriyorum. (Osmanlıca- sı değil, yeni Türkçesiyle) "Kadınlara aklı eksik dediklerinden Her sözlerini özürlü saymak uygundur Ama Mihri duacınız bundan kuşkuludur. Şu sözü derler, bilgisi tamlar, akıllılar: Becerikli, yetenekli bir kadın daha iyidir Bin beceriksiz, yeteneksiz erkekten. Bir kadın yeglenir açık fikirliyse Anlayışı kıt, bin erkeğe." Tiyatrodayeni bir kopuş tehlikesi 61 yaşına gelmiş sanatçılann yeniyasayla emeklüiğe zorlanarak en olgun çağlarındaki sanatsal birikimlerinin heba edilmesi, Türk tiyatrosu için de ciddi bir tehlike getirecektir AYŞE EMEL MESCİ Bursa'da Devlet Tiyatrosu'nun kıdemli sanatçılanndan ve eski Bursa Devlet Tiyatrosu müdürle- rinden Feyha Çelenk'in evinde- yim. Duvarlarda bir sanatsal soy ağacı çizen resimler. Kişisel tari- hin anılannı şimdiki zaman içine katma yönündeki bu istek, Feyha Çelenk'in tiyatroya bakışının, dev- raldığı gelenek ve birikimi aktar- mayı görev bılen anlayışının da doğal bir yansıması sanki. Hem yaşamda, hem tiyatroda, hem ki- şisel, hem de toplumsal tarih düz- leminde köklerin, kurumlaşma- nın, sorumluluğun önemini ka\Ta- mış bir bakış açısı bu. Yanımızda Hikmet Orhon da var. Canlı bir tiyatro tarihi demek daha doğru olur. Kurtuluş Savaşı'nın zorlu ko- şullannda doğmuş, Karl Ebert ve Muhsin Ertuğrul'un yanındaye- tişmiş 83 yaşındaki bu "ruhu genç" sanatçı, "Orkestra"da gençlere taş çıkanrken, Meclis'te onaylanan yeni emeklilik yasası- nın canlı tekzibi gibi duruyor kar- şımda. Devlet, memurlan için emeklilik yaşını 61 'e indirirken, sanatçı kadrolanna da uygulana- cak bu yeni yasanın Türk tiyatro- su açısından ne kadar ciddi bir teh- likeyi beraberinde getireceğinı dü- şünüyorum. Usta-çırak llişkisl ve 'sırra-erme' Geleneksel toplumlarda bilgi aktarımının en önemli aracı "söz- lü nakil" ve bunun ürettiği "us- ta-çırak" ilişkisidir. Hangi dalda olursa olsun "çıraklar", gerek mesleklerin, gerek ritüellerin, ge- rekse dünyayı görme ve anlama biçimlerinin "Sırrına ustaların- dan el alarak ererler". Sırra-er- me (inisyasyon) olgusu, gelenek- sel toplumlann hem kültürel ölçü koyma aracı, hem de toplu belleği savunma refleksidir. Kapitalizmin tüm dar ve kapalı üretim biçimle- rinı kazıyıp atan, kendi kendine yetmenin yerine sadece pazar için meta üretmeyi geçiren üretim tar- zının ve aydınlanmanın insan bi- umhuriyetle birlikte yaratılmış kurumsal geleneği, onun meslek etiğini, disiplinini ve sanatçılığı halkına karşı sorumluluk duygusuyla, yurt sevgisiyle bütünleştiren yaklaşımını yeni kuşaklara aktarma anlamında önemli işlevler üstlenen kıdemli sanatçılan emekli etmenin, insanın kendi bindiği dalı kesmesinden başka bir anlam taşımayacağını görmek gerek. 83 yaşındaki 'ruhu genç' sanatçı Hikmet Orhon (ortada) 'Orkestra'da gençlere taş çıkanyor. lincini her türlü bağımlılık ilişki- sinden özgürleştirmeyi hedefleyen düşünsel atılımının egemen olma- sıyla birlikte (bu iki süreç birbiri- ni etkileyip tamamladığı kadar, birbiriyle çelişir de), modern top- lumda bilgi aktarımı görece de- mokratikleşir. Ama sistem aydın- lanmanın başlangıç ilkelerinden kopup kapitalizmi her koşulda ko- ruma aracına dönüştükçe, toplum- sal ortak akıl üretme ve aktarma- nın yeni biçimleri, her olgu gibi bilgiyi de metalaştıran, giderek meta fetişizmini yeni türde bir ba- ğımlılık ilişkisine dönüştüren ka- pitalizmin çarklan arasında öğütü- lür, bellek yitimi ve kuşaklar ara- sı kopukluk 20. yüzyılın en önem- li toplumsal sorunlanndan biri ha- line gelir. 'Batıcılık' ve gelenekten kopuş Hele bizim gibi çağdaşlaşmayı Tanzimat kafasıyla sadece dış gö- rünüşte Batılılaşma olarak kavra- mış, ancak cumhuriyet atılımıyla bu kısır döngüyü parçalama yö- nünde adımlar atmayı becermiş, a- ma kamusal kazanımlannı yakla- şık elli yıldır sürekli yitiren ülke- lerde sorun daha da yakıcı bir hal alır. Sanat alanında içinden çıkıl- maz düğümler yaratan bu süreç, ti- yatroda da belirleyici kopuşlara yol açmıştır. Çünkü tiyatro, çağını ve yeni iletişim bağlamlannı ken- di gelenek kırk ambanyla ilişki- lendirerek, yenilenme arayışı üre- ten bir sanat dalıdır ve tiyatroda gelenekten kopuştan çok, gelene- ği modern ifade yaratımını besle- yen önemli bir birikim olarak de- ğerlendirmenin tercih edilmesi ge- rekir. Tanzimatçı zihniyet Osman- h ülkesini kapitalizmin açık paza- n haline getirip her türlü gerçek modernleşmenin önünü tıkarken, Türk tiyatrosunu da geleneklerin- den koparmış, taklitçilikle kendi köklerini kurutmaya başlamıştır. Bir çağdaşlaşma projesi olan cum- huriyetin kuruluş süreci ise çok önemli bir farklılık içerir. Modern- leşmesini kendi ayaklan üstünde duran kurumlara dayandırma iste- ği ve iradesi, cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunun kurumlaşma ça- balannı ve buna öncülük edenlerin kaygılanm bu kapsamda değerlen- dirmek gerekir. "Batıcılık" adına kendi geleneklerine sırt çevirip, en önemli damarlanndan birini kuru- tan Türk tiyatrosu, cumhuriyet dö- nemindeki kurumlaşmayla birlik- te en azından kendi geleneğini ya- ratma sürecine girmiştir. Kurumlaşma geleneğini korumak Geleneğin önemli yer rutruğu her üretim dalmda olduğu gibi, ti- yatroda da bilgi ve deneyim akta- nmı yaşamsal bir değer taşır ve bunun iki temel aracı vardır. Okul ve kuşaklar arası ilişki. Bugün ödenekli tiyatrolan birçok açıdan eleştirmek tabii ki mümkün. Ama amaç bağcı dövmek değil de üzüm yemekse, cumhuriyetle birlikte yaratılmış kurumsal geleneği, o- nun meslek etiğim, disiplinini ve sanatçıhğı halkına karşı sorumlu- luk duygusuyla, yurt sevgisiyle bütünleştiren yaklaşımını yeni ku- şaklara aktarma anlammda önem- li işlevler üstlenen kıdemli sanat- çılan emekli etmenin, insanm ken- di bindiği dalı kesmesinden başka bir anlam taşımayacağını görmek gerek. 61 yaşına gelmiş tiyatro sa- natçüarının yeni yasayla emekli edilmesi, en olgun çağındaki sa- natsal birikimlerin heba edilmesi açısından olduğu kadar, yarataca- ğı bu yeni kopuş tehlikesi açısın- dan da değerlendirilmelidir. «
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle