Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART2003SAU
14 J V U J - i l U J A kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
DevletTiyatrolan'nda sıkıntı•DT, 'geçmiş'teki
yanlışlann ve ihmalin
'bedel'i olarak devlet
sorumluluğundadır. Bu
sorumluluk taşınmalıdır.
Sanatçılann emeklilik
yaşını 61'e indirme ve
'özelleştirme' gibi 'şimdi'
yapılacak 'yanlış'lar ise
'gelecek'te ödenecek
'bedel'i ağırlaştıracaktır.
Ük sıkıntı, hükümetin 61 yaşında zo-
runlu emeklilik yasa tasansı kapsamı-
na sanatçılan da katmasıyla ortaya
çıktı.
Tasan yasalaşırsa Devlet Tiyatrola-
n'nın (DT) payına bu yıl 39 kişi dü-
şüyor. Emeklilik yaşı bağlamında ki-
mi başka mesleklere tanınan aynca-
lığın sanatçılara çok görülmesi, DT'nin
devlete parasal açıdan "yük okhığu"
görüşünden mi kaynaklanıyor? Pek
çoğu etkin ve üretken olan, 61 yaşını
doldurmuş tiyatro sanatçılarının
"emekBedümesi". kurumun "nıteKk"
açısından "kan kaybetme"sı demek.
DT'de başgösteren sıkıntı, Kültür
Bakanı Hüseyin ÇeBk'le yapılmış bir
söyleşide ("Yeni Şafak" 10 Şubat
2003) yer alan ifadeyle ikiye katlanı-
yor: "Benim yaklaşımım Devlet Ti-
yatrolan'nın ehfl eDere tesHm edilme-
si, özeDeşmesidir. DT'de bir oyun 250
milyara sahneye konuyor."
Kim bu ehıl eller? Yüze göze bulaş-
mış "özefleştirme" serüvenimiz için-
de, *kültür''ün ekonomik darboğazda
hkandığı bir ortamda, tiyatroya "kâr
amacryla" yahnm mı yapacaklar?
100 yapun, 5000 kez perde açıyor
Anlaşıldığına göre Devlet Tiyatro-
lan'nın önce biraz budanması ("kö-
tü"), sonra da "saülmasT ("daha da
kötü") düşünülmüş. Kimi 'tiyatro
sevmez" köşe yazarlan, son seçimin
hemen ardından, yeni hükümete DTyi
hedef gösterip "özefleştirümesTni sa-
lık vermişlerdi, anımsarsınız.
Savaş ve siyaset gündeminin sü-
ren sürecek sıcaklığı içinde, konu bu-
hara dönüşüp uçmadan Devlet Tiyat-
rolan Genel Müdürlüğü'nden veri is-
tedik. Sunulan döküme göre 12 ilde
ve 28 yerleşik sahnede etkinlik sunan
kurum, hemen hemen tüm illere, ki-
mi ilçelere ve yurtdışına turne yapı-
yor. Yılda 100 yapun hazırlıyor ve ti-
yatro dönemi boyunca yaklaşık 5000
kez perde açıyor. Salonlann bu yılki
"doîuluk" orarıı yüzde 100. Bu zor
görevden sorumlu, yalnızca 665 sa-
natçı var DT kadrosunda. "Etkm gö-
revahn" sanatçılann oraru yüzde 95'e
ulaşmış. Görevli olmayan sanatçı ora-
ru yahıızca yüzde 5. Bir başka deyiş-
le, askerlik hizmeti yapanlar, hasta
olup tedavi görenler, "rolbeğenmeyen-
ler" ve "uygun rol bulunmadığı için"
bir oyunda görevlendirilmeyenler...
Başka bakanlıklann şişirilmiş kad-
rolanyla karşılaştınldığında, Devlet
Tiyatrolan'ndan maaş alıp da "görev
vapma" durumunda olmayanlar de-
vede kulak, anlaşılan. Oysa, KültürBa-
kanı'nın, YıkhzYıkbzoğju'nun 18 Şu-
bat tarihli "MiDiyefteki yazısında
yansıyan ötkeli söylemi, kurum sanat-
çılannın "denetimdenbütünüyleçık-
üğı" ızlenimini veriyor.
Sorunu küçümsediğimiz düşünül-
mesin. Kurumda görev yapmayıp da
dizilerde ya da özel tiyatrolarda oyna-
mak, ama devletten maaş ahyor olmak
-bir kişi bile söz konusu olsa- kabul
edilebilecek bir durum değil. Bakan,
bu oyuncularla ilgili bağlayıcı karar-
lar alacağını söylüyor. Ancak, sanat-
çılann, "asal görev"lerini yerine ge-
tirdikleri sürece, süıemada ve diziler-
de ya da "konuk" olarak özel tiyatro-
larda oynamalannı da yadırgamama-
h. Beürli -sözgelimi, ikramiye'teşvik-
lerden vazgeçilmesi gibi- düzenleme-
lerin yapılması koşuluyla...
DT'nin işlevi
665'i sanatçı, 650'si teknik kadro ol-
mak üzere toplam 1800 elemanı olan
ve Kültür Bakanlığı'nın dar bütçesi-
ni zorlayan kurumun gitgide büyü-
yüp hantallaşmasmdan doğal ki yakın-
maktayız yıllardır. Sanatsal "nitefik"
açısmdan gözlemlenen sorunlan dile
getiren en başta bizleriz. Ama unutul-
masuı, bu kurum aynı zamanda tiyat-
romuzun "nfceP gelişiminin de sorum-
luluğunu suiuıda taşıyor.
Bir başka deyişle, bu dev kurum, kül-
tür ve sanatın, "eğram seferberliği''
içinde, ülke düzeyinde yaygınlaşma-
sını sağlama amacıyla kurulmuş olan
halkevleri ve Köy Enstitüleri 1950'li
yıllarda kapatıldığı için, 1960'larda
sunulan "bölge tiyatrosu" yasa tasa-
nsı TBMM gündemine hiçbir zaman
getirilmediği için, kısacası "geçmiş-
teki" yanlışlarm ve
l
ihmal"in "bedePi
olarak devlet sorumluluğundadır. Şim-
di yapılacak "yanaşlar" ise gelecek-
te ödenecek "bedel"ı daha da ağırlaş-
tıracaktır. Devlet. vatandaşa anayasal
hakkı olan "sanaü öğrenme ve sanat-
tany-ararianma"yı sağlamak için, büt-
çesinden Devlet Tiyatrolan'na yeter-
li bir pay ayırmak zorundadır.
Yeni yasalar gerekiyor kuşkusuz.
Işin "doğrusu", tiyatro sanatçılannın
zonınlu emeklilik yaşını indirmek ya
da Devlet Tiyatrolan'nı "özeDeştir-
mek" değil, "özerkleştirmek"^
Gorki'nin ikinci oyunu 'Ayaktakımı Arasmda', Mustafa Avkıran'ın başanlı yönetimiyle sahneleniyor
Onlarda insandılar, birzamanlarSEVGİSANLI
Çocukluğu acılar, horlanmalar, itilip kakılmalar
arasında geçmiş, ayak işlenne koşularak yan aç ya-
n tok ayakta kalmayı başarmış, ömrünün bir bö-
lümü Çarlık Rusyası'nda, bir bölümü Sovyetler Bir-
liği'nde geçmiş, kalemiyle ün kazanmaya başlar-
ken cezaevlerine, sürgünlere gönderilmiş, gel ge-
lelim sonunda St. Petersburg'un en büyük tiyatro-
suna adı verilmiş olan yazar kimdir? Adı değişen
yalnız tiyatro değildi. Doğduğu kent, Nizni-Nov-
gorad da artık Gorki diye anılıyor.
Ateksej Maksimoviç Pyeşkw (1868-1936) acı, bu-
ruk anlamına gelen Gorki adını benimsedi. Genç-
lik yıllannda yaşam öylesine çekilmez gelmişri ki
bir ara kendini öldürmeyi bile tasarladı. (Ben insa-
nım, insanca olan hiçbir şey yabancım degildir.) Ama
daha iyı bir ülke, daha adil bir dünya yaratacakla-
nna inananlararasında bulunca kendini, yaşama dört
elle sanldı, tutkuyla yapıt üstüne yapıt vermeye
başladı. Kendini eğiten genç proletertoplumun, en
ezik, en çaresiz kesimini
iyi tanıyordu. Ayaktakımı
arasında yetişmişti, Gor-
ki. 'Bir zamanlar insan
olan yaraüldar' üstüne ılk
öyküsü 1892"de yayım-
landı. Birbırini izleyen
öyküler, romanlar yalnız
Rusya'da değil, bütün
dünyada ilgi uyandırdı.
Bunlar tiyatro yapıtlann-
dan daha geniş bir hacim
kaplar. Ama büyük bir
oyun yazan olarak da ça-
ğımıza damgasını vur-
muştur.
Moskova Sanat Tiyat-
rosu'nun 1902"denbaşla-
yarak oyunlanyla ilgilen-
mesi Anton Çehov sayesinde olmuştur. 'Ayaktakı-
mı Arasında' Gorki'nin ikinci oyunu, bugün bile
en çok heyecan uyandıran, dünyanın dört bir bu-
cağında oynanan klasikler arasındadır. Gorki, Çe-
hov'dan gördüğü yakuılığı, yardımı hiç unutmadı.
O da genç yazarlara yardım eli uzatmayı bir borç
bildi. Ona minnet duygulan besleyen yazar Vse-
volad Ivanov şöyle demişti. 'Yüce gönüflülük de-
nen şeye fazla inanmaz. bunu bir çeşit büyüklen-
me, patronluk taslama sayardım. Gel gdelim Gor-
ki'nin altüst ettiği tek inancun bu değiL
Volga üstündeki bir kentte bir izbeye sığuımış,
berduşlar, hjrsızlar, polisler, ayyaşlar, fahişeler, ik-
bal düşkünleri oyunumuzun başlıca kişileridir.
Bunlan katı bir gerçekçilik kadar şiirsel bir akıcı-
lıkla yaşama geçirmek, tüm umarsızlıklara karşuı
ayakta kalmak için verdikleri savaşı, aralanndaki
iletişimi iletmek, azap içindeki ruhlann değişken
durumlarda akarsular gibi birbirlerine aktıklannı,
zaman zaman uysalca, zaman zaman köpürerek ak-
tıklanm gözler önüne şermek. Işte Gorki bu, işte
Engfaı Cezzar ve Aü Sürmeli, oyundaki başanh
ovunculardan sadece ikisi ~.
deha bu. An" Cem Köroğlu, Aziz Nesin Sahnesi 'ni
alabildiğine derinliğine, alabildiğine genişliğine
ve yüksekliğine kullanarak çok etkileyici bir de-
koryapmış. Gırtlaklanna kadar sefalete boğulmuş
insanlann çürümeye bırakıldığı mekân bu. Yük-
sd Aymaz'ın ışık tasanmı ile tamamlanınca ilk ba-
kışta bir başka âleme götürüyor bizi.
Geniş soluklu bir reji
Mustafa Avkıran 'tnsanlar ve Tannlan Yargıla-
yan Oyun, Oristeia'dan ben en genış soluklu reji-
sini gerçekleştirmış. Devlet Tiyatrolannın seçkin
oyunculan bu verilerle bir araya geldiler mi tiyat-
ro, 'Işin oyun,oyunun hayatolduğu yer'dir. Reji za-
yıf olduğu zaman en güçlü oyunculann bile ancak
kendi başlannı kurtarabildıklerine tanık oluyoruz.
Gel gelelim takım oyunu. Bu bütünlüğü sağlama-
da gittikçe gelişen bir koreografın. Övül Avla-
ran'ın katkısını da unutmayalun.
Cenap Oğuz ile küçük orkestrasının canlı mü-
ziğı oyuna can katıyor. Play- back icat oldu, mert-
lik bozuldu.
Payidar Tüfekçioğlu,
Satin gibi bir rolün üste-
sinden gelıyor. Moskova
Sanat Tıyatrosu'nda bu
rolü Sianislavski oynamış.
Hangı rolü alsak dünya-
nın en önemli tiyatrola-
nnda en ıyi oyunculann
oynadığını buluruz ufak
bir araştırmayla. Sarhoş
çılingır Kleş'te MuratKa-
rasu. veremlı karısında
Gülen Çehreli, Baron'da
Alptekin Serdengeçti,Nas-
tasia'da Merih Ataİay, Ak-
törde Ali Sürmeli, Vasi-
li de tsmail Hakkı Sonat,
™ Maksim Gorki'nin baş-
yapıtına layık olan dünya oyunculan arasında anıl-
mayı hak ediyorlar.
Yazann en çok sevdiğini söylediği Luka rolü
birtakım tartışmalara yol açmıştır. Bu cehennem
bucağuıa bir süre için uğrayan 'Hak Yolcusu' Lu-
ka çevresindekilere sevecenlik ve umut dağıtır.
Çoğunun merak ettiği yaşamın anlamını yorum-
lamaya çalışır. Bu yan ermiş kişinin kendisine ku-
lak veren biçarelere masal cennetlerinın yolunu gös-
terdığini. oysa gerçeklerle yüzleşmenin haklann-
da daha hayırlı olacağını söyleyenler çıkmıştır.
Gelin biz o kadar katı, o kadar bilmiş olmayalım.
Engin Cezzar öyle sıcak, öyle inandıncı, öyle sev-
gi dolu sözlerle avutuyor ki can çekişenleri, cam
çekilenleri, canı sağ olsun. Canı sağ olsun da bize
böyle bir portre sunsun. Kitaptakinden bile daha
canlı bir portre.
MacitSonkan,MügeAncılar,Güneş Hayati,Öz-
gür Erkekli, Ayşe Tunaboylu, Ergun Akvuran,
OmerHüsnü Turat, Kemal TopaL Saydam Yeniay,
hepinize birer yürekteömerhaba.
• f
LTl AYDA BtR YAYIMLANAN ART-İST'İN 6. SAY1S1ÇDCTI
Kültür ve iktidarı
sorgulamak
Kültür Servisi - Ilk sayısından bu yana, hiçbir
kurum ya da kişiye bağlı olmaksızın güncel
sanat ortamının nabzını tutmaya, kültürii ve
iktidan sorgulamaya. yaşam alanı-sanat alanı
arasındaki smırı tarif etmeye çalışan ve altı
ayda bir Ingilizce-Türkçe olarak yayımlanan
art-ist dergisinin altıncı sayısı çıktı. Genel
yayın yönetmenliğini HaKl Altmdere'nin
yaptığı bu sayının editörü ise Başak Şenova.
art-ist 6, birbirlerine yer açan, bağlantılı birkaç
çerçeveden oluşuyor ve bu çerçevelerin her biri
güncel sanat alanlanndaki zaman ve mekân
parametreleri üzerine yoğunlaşıyor. Bu
doğrultuda, iki ana _ m
örnek olarak
Documenta 11 ve
Manifesta4'ü
yazarlar, eleştirmenler,
küratörler, sanatçılar
ve izleyenleri
açımlıyor.
Diğer bir çerçeve,
küratörlerin
katıhmıyla, küratörlük
uygulamalan ve
deneylerine dair farklı
tonlar sunuyor. Wfclter
Seidl, Francesco
Bernardelü, Robert
Fleck ve lara
Bubnova, Documenta
11 ve Manifesta 4
okumalan üzerinden
görüşlerini bildiriyor. Mika Hannula ise kimlik
sorununu şebeke yapılan üzerinden sorguluyor.
Hans LTrkh Obrist günümüzde müzelerdeki
durumu tartışırken Edi Muka, Balkan
gerçekliği üzerinden zamansızlık ve
mekânsızlık üzerine bizi tekrar düşünmeye
davet ediyor.Rene Block ise Fluxus ve
Fluxus'un sonuçlannı karşılaştırmalı verilerle
değerlendirerek tüm bu tartışmalara tarihi bir
yön veriyor.'Mekânm Işitsel Kurgusu' ve 'Paul
Devens' üzerine yazılan metinler ise
günümüzün ses odaklı üretimine kapı açıyor.
Nevin Aladağ ve Nasan Tur'un işleri üzerine
yakın okumalar, detaylı Aydan Mürtezaoğlu
söyleşisi, 'Plajm Aftmda: Kakünm Taşlan'
sergisi metinleriyle birlikte genç Türk
sanatuıdaki gelişmeler, hareketler ve yeni
oluşumlar yansıtıhyor.
Nasaniur
• art-ist 6,
birbirlerine yer
açan, bağlantılı
birkaç
çerçeveden
oluşuyor ve bu
çerçevelerin her
biri güncel sanat
alanlanndaki
zaman ve mekân
parametreleri
üzerine
yoğunlaşıyor.
art-ist'in son sayısında, birçok
sanatçmın işleri üzerine yapüan
okumalara da yer verilmiş.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Mektup Arkadaşımdan
Bahçeler
Bu köşede bahçeleri yazmıştım. Ankara'dan
mektup arkadaşım -izin almadığım için adını ve-
remiyorum-, o kadar duyarlı mektubunda kendi bah-
çelerini dile getirdi. Bu köşenin okurlanyla paylaş-
mak istiyorum.
"(...) O bahçeler... O hasret kaldığım bahçeler...
Sadece 'bahçeler' sözcüğü bile beni büyüleme-
ye yetiyor.
Küçüklüğümden beri beni etkilemiş olan bah-
çeler bir bir gözümün önünden geçiyor:
Adakale Sokak'taki evimizin harap bahçesi; o,
bir tek zerdali ağacı!
Sonra, komşumuz Âdil Bey amcalann bakım-
lı, şahane bahçesi.
LeytakJar, hanımeJ/eri vearkabahçedekikiraz ağa-
cı...
Bir de Sanyer'deki komşumuzun bahçesi aklı-
ma geldi: Duvar diplerinde ortancalar ve arka bah-
çede bir tek manolya ağacı... O ağaca hayretle ba-
kardım: O koyu yeşil, cilalı yapraklar arasında san-
ki biryapma çiçek gibi duran iri beyaz manolya-
lar...
O zamana kadar böylesine büyüleyici çiçelder
görmemiştim. BizAnkara çocuklan, kavak, akas-
ya, salkımsöğüt, iğde gibi ağaçları biliriz.
Ama bu ağaçların da bende derin hatıralan var.
Kavak ağaçlan bende daima yalnızlık ve garip-
liği çağnştınr.
Akasyalarise okul yıllanmı... O zamanlar bizim
evin önünden okula kadar inen cadde, iki taraflı
akasyalarla bezenmişti. llkyaz gelince, mis koku-
lu beyaz salkımlannı açariardı. Kaldırımlara silme
çiçekler dökülürdü; basmaya kıyamazdım.
Şimdiyse aynı cadde, mazot dumanlan içinde
bir beton mezartık gibi.
İğde ağaçlan daha çok Keçiören taraflannday-
dı. Orada oturan birahbabımızı ziyarete gittiğimiz-
de o bayıltıcı kokulannı duyardım. Gri-yeşil ince
uzun yapraklar, küçük-küçük sanmsı çiçekler ve
hep o baygınlık veren koku.
Onları özlüyorum, hem de çok özlüyorum..."
Bahçeler, çiçekler, bitki, ağaç... Karanlık, kötü-
cül, karabasanlı dünyamızda hepsi sığınak.
Bahçeler bana da oldumbittim büyüleyici geldi.
Bazan tek bir çiçek bile.
Sessizliğin ortasında bir akşam bahçesi. Orada
tek başıma. Yalnızlığın en çok unutulabildiği yerola-
bilirdi.
Edebiyatımızın bahçelere ayrılmış sayfalanndan
bir güldeste hazırlamak isterdim.
Bahçeleri yazmaya çalıştım. Bir Denizin Etekle-
rinde'ye ad veren uzun öyküm bir bahçe fırtınası
estirsin istemiştim. Hâlâseverim o öyküyü. Yazar-
ken esriyip gidiyordum.
önceki yıl, kınk anılarla ordan oraya savrulup du-
rurken, Katherine Mansfield ın güncesini bir kez
dahaokumuştum. Bahçeleryazmıştı Mansfield. O
sayfalara gelince, içim açılıyordu.
Benim için yeryüzünün en usta, en ince oyun ya-
zan olan Çehov'da orman ve bahçe. Hepsinde ses-
siz acı.
Ahmet Haşim'in "So/7ba/?ar"ındaysa hem içli-
lik, yaşlanış, hem bir estamp:
"Bir taraf bahçe, bir tarafta dere
Gel uzan sevgilim, benimle yere,
Suyu yakuta döndüren bu hazân
Bizi garkeyliyor düşüncelere..."
Havuzdan da söz açar Ahmet Haşim:
"Akşam yine toplandı derinde..."
Yalnız bahçeler mi? Havuzlar da büyüleyicidir.
Hele nilüferiiyse.
Ben, limonluklara da bayılınm. Bütün kış, bir li-
monlukta yaşayabilirim. Sera, kış bahçesi, camlı
köşk...
Takvimde Iz Bırakan:
"Köşe başını tutan leylak kokusu/ Yakamı bırak
da gideyim" Oktay Rifat, Perçemli Sokak, Yeditepe
Yayınları, 1956.
Al Pacino nisanda Broadway de
• NEW \'ORK (AA) - Sınema oyuncusu Al
Pacino. dünyanın tiyatro ve gösten merkezi
sayılan Broadway'de gelecek ay sahneye
çıkacak. Pacino, 30 Nisan'da perdelerini acacak
'Salome' adlı oyunda Kral Herod'u oynayacak.
Oscar Wilde'ın yazdığı oyun
Ethel Barrymore Tıyatrosu'nda
sergilenecek. Yönetmenliğini Estelle Parscns'un
yaptığı oyunun davetlilere özel gösterimıniı ise
12 Nisan'da yapılacağı bildiriliyor. Marisa
Tomei'nin de başrollerden birini oynadığı
'Salome'nin, 7 Haziran'da perdelerinı kapatacağı
belirtiliyor.
konseıieri
1
süpuyor
M Kültür Servisi - Boğaziçi Ünıversitesı'nce
Yapı Kredi Sigorta'nın desteğiyle hazu-Iana:
'Çarşamba Konserleri' devam ediyor. Alben
Long Hall Kültür Merkezi'nde 12 Mart
Çarşamba akşamı Schubert Gecesi
düzenlenecek. Gecede Tayfun Bozoklkemac),
Çetin Aydar (viyola), François Guye (çelloj
Tahir Sümer (kontrabas), Christian Favre
(piyano) bir konser verecek. 19 Mart çarşarm
akşamı Eva Luckas ile Oszkar Morzsa'run
piyano resitali dinlenebilir. îstanbul Oda
Orkestrası'nın şef Ender Sakpuıar yönenmiıie
26 Mart'ta vereceği konserin solistiyse Betr
Küçükay (gitar) olacak. (0 212 287 02 32)