07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ŞUBAT 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN A1NDAÇ Masallarda yaşamak...Yollar vardı önümûzde. Aşılmaz. geçilmezlığın simgesi masallarla gö- zümüzde canlandırdığımız. Uzayıp giden, yedi kat yerin dıbıne, göğün arşına ınip çıkan; bır zühreyıldızı gi- bi yönûmüzü beürleyen yollar... Halam her masaİa başlayışında, uzun yoldan gelmiş, susuz ve katık- sız kalıruşçasına bir edaya bürünür; "Hele bir soluk alayım" dercesine suyunu yudumlar, getirilen bakır si- nidekı yemekleri soğutmadan yeme- mızi salıklardı. Kahvesınin közlü ateşte, çayın semaverde dem alması- nı ister, ilk sözü zühreyıldızından alır- dı: "Var varanın. siir sürenin; des- tursuz bağa girenin; ol hali budur padişahım" der, söze başlardı: "Anam eşikteydi, babam beşiktey- di, ben yüz on bir yaşında gepgenç bir kızdım. Anam bir şamar attı bana. 'Gıt babanın beşiğini salla' de- di." Daha ılk sözlerinde bir uğunuş alırdı bizi. Onda. mührü açılmadık söz der- yaydı. Biz, yeğenleri, mahalleli ço- cuklar çevrelerdik onu. 'Masala- na'sıydı bizim için. 'Dilebesi' dedik- leri de olurdu, ona. Sesi soluğunday- dı gözümüz kulağımız... Bir büyücü gibiydi, masal fanusunun içıne alıp bizleri bambaşka dünyalarda gezindi- rirdi. Anlattığı yurt sanki onun geldi- ği, büyüdüğü, görüp ettiklerinin ba- nnağıydı. Her sözüyle bizleri oraya döndürûr, o masal evrenınde gezındi- nrdi. Zaman zaman ötede duran ba- bam söze girer: "Abla, 'Abah Don- don'u, 'Üç Turunçlar'ı anlat...", "Onu çok uzattın!", "Bu nereden çıktı?" gibisinden söz ve uyan ım- lemeleriyle, ondan aldığı elle yenı bır seyrin, anlahnın yolunu açardı bıze. Sanki aralannda bölüştürmüşlerdi: Halam masal, babamsa hikâye anla- tıcılıklanyla ünlüydü. Kırk kapının kırk gizi Bizler masal çağındaydık daha. Yo- lumuz, yol dengimiz masaldan ya- naydı. Anlatılan her masalın dünya- sına girmemiz, önümûzde açılan yol- da yol almamız bundandı. Has bahçe- lerden geçer, dev azmaru ile cenkle- şir, dipsiz kuyulara salımr, Kafda- ğı'na ulaşmak isteyen şehzadenin düşlerine yatar, sevgilisine kavuşmak isteyen âşığın engellerine hayıflanır, devin 'Dile benden ne dilersen'ine kapılan safoğlanın alıklığına akıl er- diremezdik. Düştüğü kuyudan kırk kapının kırk gızine ulaşmak isteyen Y aşadığımız, ucundan ucundan tanıklığına erdiğimiz hayatın gerçekliğinin çok ötesinde bir evrenin dile getirilişiydi masallarda anlatılanlar. Masallarda zamansızlığın tüneline girer, yollara düşerdik. Cenkleşmelerden geçer, ejderhalarla can pazarlığı yapar, cana can yetiren sevgilinin hallerini öğrenirdik. OKUMA ÖNERILERİ • Binbir Gece Masallart, Çev.: Alim ŞerifOmran, 2001, Yapı Kredi Yay. • Grimm MasaUan, Çev.: Kamuran Şipal, 1990, Afa Yay. • Tahir Alangu, Billur Köşk, 1990, Afa Yay., 285 s.; Keloğlan Masallan, 1990, Afa Yay., 190s. • Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz GMk, 1992, Adam Yay., 316 s.; Zaman Zaman îçinde. 1992, Adam Yay., 230s. • Eflatun Cem Güney, Masaüar, 1990, KültürBak. Yay., 394 s. • Hasan LattfYüce, Anadolu Masallan:l-II, T.lş Bank. Yay. • Bilge Seyidoğlu, Erzurum Masallan, 1999, Dergah Yay., 358 s. BELLEK KUTUSU "Masalcı sade kişilere can vermekle onlan, birbiri ardına bağlanan olaylar içinde kımtldatıp 'konuşturmak'la yeünmemiş, kendi toplumunun dilini konuşturmuş, bu toplumun sevinçlerini, şakalannı -açık veya kapalı, türlü yollarla- dile getirmiştir." Pertev Naili Boratav tutkulu bir yüreğin bendeşi olurduk. Halam, sesini indirir, kann engah engah yağışının musikisinı çağnştı- ran kadifemsi tınısıyla, ınıp inip kal- kan gözkapaklanmızı ninnilerdi. Bir türlü uykuya teslim olmayan bizlen, "Mas&lcının dili damağı kurudu, bugünlük bu kadar" diyerek uyku- ya çağınrdı Bizleri bır fenikme alır- dı. Birimiz su, diğerimiz çay, öteki- miz meyve çörekle onu çekeler, yeni bir masala geçmesinde ya da anlartı- ğının bu kadarla kalamayacağında ıs- rar ederdik. Gecemızin kapanışı, uy- kuya iyice teslimimız masalla olurdu. ••• Ortaokula kaydımın yapıldığı gün belleğimdedir. Işlemlerin düzenlen- diği yer bir kitaplık. Masanın ötesıne uzanıyor bakışlanm. Birkaç adımla oraya geçmek ıstiyorum. Babam; "Okula başladığında gelip bura- dan o kitaplan alıp okuyabilirsin" diyerek heyecanımı bastırmaya çalı- şıyor. Bunu unutmamış olmalıyım ki; Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaoku- lu'nun ıç içe geçen iki odalı kitaplığı okuldaki ılk keşif yerim oluyor. Bu- radan alıp okuduğum ilk kitapsa, Ha- lit Fahri Ozansoy'un dilımize kazan- dırdığı Binbir Gece Masallan ol- muştu. 0 ak sayfalan açtığımda ya- yılan kâğıt kokusunu unutamam. Bir ömür boyu benı kitaplara götüren bir koku... Okumayı yeni yeni söktüğüm gün- lerde Hayat dergisinin arka sayfala- nnda yayımlanan çizgi romanlann müdavimiydim. 'Ali Baba Kırk Ha- ramiler' yenı bır masal kapısı olmuş- tu bana. Çızgı roman halını okudu- ğum masalın asıl metniyle buluşmam nasıl da şenlendirmişri beni. Doğan Kardeş Yayınlan'nın, o güne göre, özenle yayımladığı bu kitabı neredey- se ezberlemiş; halamdan dinlediğim masallara katarak çevremde anlatıcı kesilmiştim. Halamın dizının dibinden kopmuş, oda içlerine, masabaşlanna çekılmiş- tim. Ama gene de onun her bir sözü belleğimdeydi. Masalların binbir gecesi Yaşadığımız, ucundan ucundan ta- nıklığına erdiğimiz hayatın gerçekli- ğinin çok ötesinde bir evrenin dile ge- tirilişiydi masallarda anlatılanlar. Masallarda zamansızlığın tüneline girer, yollara düşerdik. tzsiz, uzsuz yollann dervişi kesilirdik. Geçilen her güzergâh yeni bir hayatın varlığı- nı anlatır, düşümüzü düşleğimizi al- gına çevirirdi. Cenkleşmelerden ge- çer, ejderhalarla can pazarlığı yapar, cana can yetiren sevgilinin hallerini öğrenirdik. lyiler-kötüler, varsıllar- yoksullar, güçlüler-güçsüzler bu yol- culuğumuzun her anında bize hayatın bilinmeyen yanlanm anlatırlardı. Ma- sallann sunduğu evrenden kopmadan yaşamanm sırnnı bize veren masal anlatıcılannın büyüsüne erişebılmek için, Şehrazad'm geceler boyu süren anlatılanna yüzümüzü dönmek, o masal yolculuğunun binbir gecesinde soluk almak gerekıyormuş. Şimdi, gecenin ıssız koyunda, kar yağışının sesini dinleyerek; 'Terzi ile Kamburun Öyküsü'nü okurken. ha- lamın sözlerine uzanıyor, o güzel 'masalana'sını sevgıyle anıyonım: "Ey bahtıgüzel şah, işittim ki, eski zamanlarda ve geçmiş çağlar ve yüzyıllarda, Çin'in bir kentinde. halinden memnun, mutlu bir terzi yaşarmış. Bu adam eğlenmeyi ve hoşça vakit geçirmeyi severmiş ve zaman zaman kansıyla dışarı çıkıp dolaşmayı, sokaklann ve bahçele- rin temaşasıyla gözlerini hoş tut- mayı âdet edinmiş imiş..." ODAK NOKTASI Amerikan ve İngiliz yapımlannın ağırlıklı olduğu festivalde 13 ülkeden 22 film Altın Ayı için yanşıyor Berlin 'e gökten yıldız yağıyor GÜNERYÜREKLİK BERLİN - Berlin'de festival günlen, Holly- vvood'dan akın eden ünlü yıldızlann yarattığı şaşkınlık ve coşku içinde sürüyor. Filînlerden çok onlar konuşulup yazılıyor. Örneğin, Dustin Hoffman'ın Berlin 'in bır diskosunda sabaha kadar dans edıp eğlendiği, önüne gelene selam verip elini sıkan Richard Gere'in ne denli sempatik olduğu, yakışıklı ak- tör George Clooney'in nasıl da bir basın üyesi- ne "Filmimi beğemniyorsan çek git" dediği ya da Nicolas Cage'in "Adaption"un çekimi sı- rasmda yaşadığı sıkıntılar. gösterilen filmlerin yorumuna aynlandan belkı daha geniş yer alı- yordu gazetelerde. Berlin'de festival süresince gökten yıldız yağ- dı. Roger Moore, Nicole Kidman, Kevin Spa- cey ve Dennis Hopper festivali aydınlatan yıl- dızlardan sadece birkaçıydı Filmlerin niteliği bu yıl da dtişük Bu yıl 13 ülkeden 22 filmın yer aldığı Yanş- ma bölümünde şimdiye dek seyrettiklerimiz arasmda en dıkkatı çeken ve Altın Ayfya en ya- kın görünen fılmler genellikle ABD ve tngil- tere yapımlan. A\Tupa sineması usta yönetmen Claude Cnabrol'un "La Fleur du Mal" (Kö- tülük Çiçeği) adh, kutsal aile kurumuna farklı bır eleştırel bakış getirdiği, kusursuz ama id- diasız yapıtı dışmda henüz bir variık göste- remedi. Ahnanya'mn Berlin Duvan'mn çöküşünü romantik bir yaklaşımla be- yazperdeye yansıttığı "Good Bye Le- nin"i de hoştu ama göz doldurmak- tan uzaktı. Filmlerin nitelik düzeyi bu yıl da biraz düşük. Ama yine de Stephan Daldry'nın "The Ho- urs"u ile Alan Parker'm "TheLifeofDavidGa- Ie"ini başanlı çahş- 55.'• Uluslararası Berlin Film Festivali'nde ödüller 15 Şubat günü dağıtılacak ve Martin Scorsese'in çevirdiği. Leonardo Di Caprio, Cameron Diaz, Daniel Day Levvis'in başrollerini paylaştıklan "Gangs of New York" adlı film de yanşma dışı gösterilecek. Daha sonra 11 günlük film maratonu, bu yıl ilk kez "Sinema Günü" olarak ilan edilen 16 Şubat günü ödül alan tüm filmlerin sinemalarda halka gösterilmesiyle sona erecek. malar arasuıda gösterebiliriz. Michael Vfm- terbottom'un "In this World"ü ile Spike Jonze'un "John Malkovich''ten sonra bu kez bir senaryo yazanrnn (Ni- colas Cage) sıkıntılarını alaya aldığı "Adapti- on"u ve Çinli yönetmen Zhang Yimou'nun en iyi yabancı fihn Os- car'ma aday gös- terilen "Hero"su da festivalin başanlı yapıtla- nndan. Düş lonkhğı yaratanfilmlerinbaşında ise Ste- ven Soderbergh'in George Clooney'li "Sola- ris"i gelıyordu. Rus yönetmen Andrej Tar- kowski'nin aynı adla 1972'de çevirdiği ve dün- ya sınemasının klasiklerinden sayılan filmiyle karşılaştınlamayacak kadar farklı yeni uygula- masında ABD'lı yönetmen, Stanislaw Len'in büim-kurgu romamndaki bütün felsefi derinli- ği bir yana bu^kmış, filmi sıkıcı bir aşk öykü- süne dönüştürmüş. Daldry ve Kidman'ın başansı "Billy Elliott" ile iyi bir çıkış yapan Stephen Daldryj bu kez ikinci fıhni "The Hours"ta da- ha da zor ve karmaşık bir konuya el atmış. Film- de Daldry, 20'li, 5O'H ve 2 binli yıllarda, üç fark- lı zamanda üç ayn kadının bir günlük öyküsü- nü anlatıyor. Ünlü yazar Virginia Woolf un 20'ü yıllarda "Mrs. Dalloway" adlı romanını yazarken geçirdiği bunalımlar ve intihar girişi- miyle başlayan fıhn, geriye dönüşler ve diğer i- ki İcadının sıkıntılı yaşamından kesitlerle sürüp gidiyor. Woolf 'u başanyla canlandıran Nicole Kidman bu rolüyle sanınz hem Berlin'de bir ödül sahibı olacak, hem de Oscar'da adından söz ettırecek. 50'li yıllarda Virginia Woolf'un Mrs. Dalloway"ini okuyan ve bu romanın etkisiyle sıradan aile yaşamım kimlik ara- yışı içinde sorgulayan Laura Brown'ı oy- nayan Juliarme Moore ile 2001 'in New York'unda yaşayan Clarissa Vaughn isimlı editörü canlandıran Meryl Streep de zor ve ağır bir filmin başanlı olmasında önem- li rol oynuyorlar. Daldry, "The Hours" ile Al- tın Ayı ödülüne en yakın adaylann başında ge- liyor. Alan Parker'ı Türk seyircisi 1974'te çevirdi- ği, senaryosunu Oliver Stone'un yazdığı "Ge- ce Yansı Ekspresi" gıbi oldukça kötü bir örnek- le tanıdı. Ancak Parker, sonraki yıllarda "An- gel Hart", "Missisipi Burning", "Evita" gi- bi çok daha düzgün polıtik filmlere imzasını at- tı. Bu kez de konusu ustaca ışlenmiş politik bir fılmle karşırmzda. "The Life of David Gale"de Parker yaşanmış bir olaydan yola çıkıyor ve ölüm cezalanna karşı tavruıı dile getiriyor. Ke- vin Spacey'in güçlü oyunculuğunun yanı sıra Kate Winslet'in de başanlı oyunuyla kendini kamtladığını ve bu filmin de gerek ele aldığı po- litik konu, gerekse bu konunun ustalıkla işleniş biçimi ve oyunculuğuyla Altın Ayı'ya en yakın adaylar arasında olduğunu söyleyebıliriz. ingiliz yönetmen Michael VVinterbottom, "VVelcome to Sarajevo"dan sonra, "In this World" adını verdiği yeni filminde de yine gün- cel bir politik konuyu ele almış. Film, bir mil- yon Afganli mültecinin yaşadığı Pakistan'ın Pe- şaver yöresinden kaçıp her ne pahasına olursa ol- sun Ingiltere'ye sığınmak isteyen iki gencin ba- şından geçen akıl almaz macerayı anlatıyor. Bir diğer önemlı yanşma filmiyse Isabel Coixet'in "My Life Without Me" adlı filmi. Film, iki ço- cuğu, işsiz kocasıyla fakir ve basit bır aile haya- tı sürdüren Ann'in (Sarah Polley) ölümcül bir hastahğa yakalandığını ve iki aylık ömrü kaldı- ğını öğrenmesıyle değişen yaşamını anlatıyor. AHMET CEMAL Savaşa Hayır, Peki Ya Ulusal Onura? (1) Bugünlerde soranlar çoğaldı: "Yahu sen savaştan yana mısın ki, savaşa hayır kampan- yalannda hiç sesin soluğun çıkmıyor?" Hayır, savaştan yana değilim. Savaş bir ya- na, hangi nedenle olursa olsun, insanın insa- nı öldürmesinden, insan eliyle gerçekleştiri- len yıkımlardan yana da hiçbir zaman olma- dım. Ama ben, anlamsız, gecikmiş ya da hep- sinden önemlisi, tarih bilincini temel alma- mış tepkilerden yana da hiçbir zaman olma- dım. Bu, benim sonuna kadar savunmak hakkı- na sahip olduğum kişisel görüşüm; onun öte- sinde isteyen istediği tepkiyi verebilir. Bu da benim saygı göstermekle yükümlü olduğum başkalannın özgürlüğü. Ama bence, bunca tepkinin içersinde ne- dense hiç sorulmayan sorular var. Ve Türki- ye'yi bugün bir savaşın eşiğine kaçınılmaz biçimde getirmiş olan da, onyıllar boyunca sorulmamış olan bu sorulardan başkası de- â'i- En temel soru: Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin uygun göreceği herhangi bir savaşa girmeme özgürlüğüne sahip midir, yoksa yakın tarihin bir dönemecinden başla- yarak, böyle bir özgürlüğü -üstelik kendi se- çimiyle!- geniş ölçüde yitirdiği de söylenebi- lirmi? Evet, söylenebilir. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk'ün, dün- ya tarihinde bir eşi daha olmayan, çağının egemen emperyalizm ideolojisine karşı dar- belerin darbesi niteliğini taşıyan bir Kurtuluş Savaşı'nın ardından kurduğu tek yolu ve he- defi kendi kimliğiyle, ulusal onuruyla çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak olan Türkiye Cumhuriyeti, o ışık-adamın ölümünden sade- ce on iki yıl sonra artık kendi olmayı bir yana bırakıp, "küçük Amerika" olmayı hedef seç- tiği anda, bugün ABD'nin uygun göreceği herhangi bir savaşa girmeme özgürlüğünü de yitirmişti. 14 Mayıs 1950'de "halkın iktidan" nitelen- dirmesiyle iktidara gelen Demokrat Parti hü- kümeti, Türkiye'yi bu yeni yörüngeye oturt- makta eşsiz bir başarı gösterdi. Bu, sonun- da ulusal onur kavramının bile ayaklar altına alınmasını gözlerden saklayacak ya da hâlâ ulusal onuru aramakta direnen kimi gözleri kör edecek kadar parlak bir başarıydı. Bu başarının somut göstergeleri, Türk hal- kınadayaşatıldı. Istanbul, ansızın "Amerikan pazarlanyla"doldu. Başlıca merkezi -Topha- ne'de bugün hâlâ duran dükkânlarda- açılan bu pazarlarda, takma kirpikten takma tırnak- lara, takma göğüslerden türlü erkek ve kadın giysilerine, akla gelmeyecek çeşitlilikte gün- lük kullanım eşyaları satışa sunuldu. Elbet bu malların arasında Amerikan firmalarının eti- ketleri sonradan yapıştırılmış Türk malları da vardı, ama alıcılar onlan, Amerikan malı ol- dukları bilinciyle kullanıyorlardı ve esas olan da zaten buydu! Yine o günlerde, özellikle Istanbul sosye- tesinin seçkin ve zengin hanımları, Altıncı Fi- lo'nun gemileri Istanbul'u ziyaret ettiklerinde ansızın piyasada bollaşan, çoğu Amerikalı askerlerin karılarına ait kullanılmış iç çama- şırlarını, bunların kullanılmış olduğunu bilerek -ve herhalde Amerikalı kadınların kıçlarından çıkma donların kendilerini daha bir Amerika- lı kılabileceği düşüyle!- satın almakta birbir- leriyle yarışmaktaydılar. Bu arada, Türk mut- fağının yemeklerinde "Amerikan margarini" kullanmak da neredeyse geleneğe dönüş- müştü. Osmanlı "aydınlanmasından" kalma "Ası- lacaksan İngiliz sicimiyle asıl!" deyişinin bu iğ- renç uyarlamasının izleri, sonraki yıllarda da silinmedi. Osmanlı Imparatorluğu'nu sonun- da Birinci Dünya Savaşı'nın kazığına oturtan geleneksel Türk-Alman dostluğunun yerini, bu kez yine geleneksel Türk-Amerikan dost- luğu almıştı. Bugünü, yakın tarihi unutarak ya da gör- mezlikten gelerek çözümleyebileceklerine inananlara derslerimizi önümüzdeki hafta da sürdüreceğiz! e posta: [email protected] [email protected] 'Ben Bir İnsan' Diyarbakır'da • DİYARBAKIR (AA) - Nâzım Hikmet'in yaşam öyküsünü anlatan ve Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı olan 'Ben Bir İnsan' adlı oyun 20-23 Şubat tarihleri arasmda Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Orhan Asena Sahnesi'nde sanatseverlerle buluşacak. Nâzım Hikmet'in doğumunun 100. yılı dolayısıyla Mustafa Şerif Onaran ile Rüştü Asyah'nm birlikte yazdığı, Rüştü Asyah'nm yönettiği ve Nâzım'ı canlandırdığı oyunun ilk gösterimi Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından 15 Ocak 2002 tarihinde Şinasi Sahnesi'nde yapıhnıştı. BUGÜN • AKM'de 15.30'da ve 19.00'da 'Kırmızı Değirmen' fılminin gösterimi. (0 212 251 56 00) • NARDİS'te 19.00'da 'Steve Beresford', 21 30da 'Ayşegül Yeşilnil Band' konseri. (0 212 244 63 27) • BABYLON'da 21 30da 'Oldies But Goldies, 80s' konseri. (0 212 292 73 68) • YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30da Odada Savaş' adh oyun. (0 212 661 38 95)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle