Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2003 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
'Avrupaî' Kudurmuşluk
BlZ, "Alışmış kudurmuştan beterdir" diye bilirdik.
Beterin beteri varmış: AJafranga kudurmuşluk. öy-
lesi, alışmışlıktan ve yalın kudumnuşluktan beter.
Alafranga kuduımuşluğun ya da daha güncel ol-
mak isteniyorsa, "Avrupaî" kuduımuşluğun özelli-
ği şurada: Kavramın önüne konan sıfat, yanına ge-
tirildiği kavramı, iyileştirmek şöyle dursun, büsbü-
tün kötüleştiriyor.
Gerçekten, bizim toplumda "Avnıpaî" srfatı hep
"iyi" ve "güzel" şeyler için kullanılır. Yakın za-
manlara kadar.
Bundan böyle, galiba "kullanılırdı" demek gerek:
Futbol maçını "iyi" oynayan takımın oyunu "Avru-
paî" sayılırdı. Takımlanmız Avrupa takımlannı yen-
meye başlayalı artık öyle değil.
Arrta, ömeğin "gûzellik" konusunda hâlâ öyle: Ba-
tı filmlerindeki dilberlerin etkisi altında kalan toplu-
mumuz, eli yüzü, ağzı burnu yerinde hanımlann gü-
zelliğini pek "Avrupaî" bulmaya devam eder. Asya-
lı, Afrikah güzellikler bizi pek etkilemez.
Tıptaki kudurmuşluk feci bir şeydir: Kuduz köpe-
ğin ısırdığı insan, Allah kimseye vermesin, dü-
pedüz hayvanlaşır, ağzı köpürür, saldırgan olur.
Son günlerde ortaya çıkan Avrupa türü kudur-
muşluk, başlangıcı ve sonuçlan bakımından tıptaki
kudurmuşluktan çok farklı: Köpek ısırmasıyla baş-
lamıyor; başlangıç, yapılan hesaplann ve beslenen
umutlann çöküşüyle olur. Sonuçtaki görünüşler de
son derece insancadır; ağızlar köpürmez, yaklaşım-
lar ve tavııiar kibartığın bütün kurallarına uygundur.
Ama sözler?
Zehirli, saldırgan, yaralayıcı ve hepsinden kötüsü,
onur kıncı.
Şimdi, günler geçtikçe, Kıbrıs sorununu karşı ta-
rafın isteklerine uygun biçimde çözme niyeti ile Tür-
kiye'nin ABtutkusu arasındaki bağlantıya ilişkın he-
saplar ve umutlar boşa çıktıkça ortaya çıkan "Av-
rupalı" davranışların büründüğü temel nitelik budur.
Nedir bu yeni nrteliği yaratan?
AKP iktidarı, siyasal açıdan doğru ve haklı bir
yaklaşımla, Kıbns konusundaki tutumunu çok da-
ha gerçekçi, akılcı ve demokratça bir temele oturt-
ma noktasına gelmiştir: Türkiye'nin tam üyeliği ko-
nusunda henüz kesin bir karara varmamış olan
AB'nin Kıbns'ı Ankara'dan kopardıktan sonra da hi-
dayete erip ermeyeceği belli değil. Tam tersine, Ana-
dolu deyımiyle, "Alan da kaçan mı!" kuşkusu uyan-
mıştır zihinlerde. Daha ciddi bir müzakere ve elde-
kine daha sağlam sahip çıkma istenci var. Ülkede-
ki büyük halk yığınlarının istenci de bu...
Kudurtan da budur.
Virtçi...
Yanm yüzyıldan (1950 ortalanndan) beri uygulanan tutumsal (ekonomik) ve
tanmsal siyasa, dertlerimizi eksiltmedi. On derdimize, doksan dert ekledi.
Mahmut YAĞMUR Eğitimci
A
>Tintılı olarak anımsıyorum: Yanm
yüzyıl önceydi, uzun süre göre\ yap-
tığım kentte kısa boylu. dazlak ka-
falı. kalın enselı, gürkaşlı, çipiJ göz-
lü, küt burunlu. badem bıyıklı, şiş gö-
bekli, penguen yürüyüşlü, yaşı 45'in üstünde olan
bir kişi vardı. Bu ilginç kişi, ikide bir olmayan sa-
çını düzelterek, kehribar tespihi çekerek ortalıkta
gezinirdi. Yerli yersiz, dinsel içerikli bir sözcüğü
yinelerdi. İşte bundan ötürü, kendısine "VlrtçT
(virdeyleyen=diline dolayan) takma adı verilmiş-
ti. Gerçek adı, gitgıde belleklerden silinmişti.
Virtçi, öğrenimsizdi. tnsancıl bir insan değildi.
Yüreğinde sevgi, özveri, erdem.. tohumlan çirnlen-
memişti. Ama, sözcüğün tam anlamıyla hinoğlu-
hin'di. Şeytana pabucunu ters giydirirdi. Benben-
cilik ve berıcilik (hodpesentlik-hodbinlik), ünine (ru-
huna) işlemişti. Salt kendini över. düşünür ve se-
verdı. Beynınin duyargalan (antenleri), çıkar sağ-
layacağı alanlara çevrilmişti. Sözgelimi, yumurta-
sını yemediği tavuğa yem, binmediğı eşeğe ot, evi-
ni beklemeyen köpeğe yal vermezdı. Uzun sözün
kısası, tuttuğu elı koparan, tekeden süt sağan, su-
dan yağ çıkaran.. kaşarlanmış bir tahıl tecimeni. tu-
zağına düşenleri, soyup soğana çe\iren acımasız bir
tefeciydi Deyirgi süreminin (hasat mevsıminin)
sonunda, kentın tahıl pazan iyice canlanırdı. Tahıl
yüklü kağnılarla. arabalarla dolup taşardı. Ank (za-
yıf) öküzler ve atlar hanl hanl solurlardı. Tecimev-
lerinin önlerine, keçi küından, koyun yününden, ken-
dir telinden (lifînden).. dokunmuş. tıka basa tahıl-
la doldurulmuş çuvallar sıralanırdı. Çuvallann ağ-
zı "Artağanobuıırdileğiyle açüırdı. Havaya, acık-
ma du> gusunu uyaran kokular yayılırdı. Yüzdecı-
ler (komısyoncular), yel yepelek oradan oraya k o
şuşurlardı. Duvarlann dibinde, ayaklan çanklı, giy-
sileri yamalı, kavruk. yorgun ve uykusuz köylüler
otururlardı. Ürünlerinin, gecikmeden ve iyi bir ede-
re (fıyata) satılacağına değgın düş kurarlardı. Ne
yazık kı, düşlerinin gerçekleşmesi olanaksızdı
Çünkü tahıl pazan, Vırtçi'nin egemenliği altınday-
dı.
Yineliyorum: VTrtçi,sinsibirtahıltecmenhdLDört
gözle beklendiğı günlerde, ış\ enne geç gelırdi. Yu-
muşak koltuğuna sere serpe yerleşir, çıpil gözleri-
ni kırpıştırarak, alacak defteri'nı kanştınrdı. Bor-
cunu ödemeyenlere söverdi, "Ocağınızı söndüre-
" diye tepinirdi. Senli benli olduğu kamu gö-
revlilerine telefon ederdi. Öğleyin, bir tabak yağh
kebap ve nstıklı tel kadayıf yerdi Ağzını, elinin ter-
siyle silerdi, yemeğin üstüne, orta şekerli ve bol kö-
püklü bir fincan kahve ıçerdi. Kaşlanna ve bıyığı-
na, çerçiden aldığı kokudan sürerdi. Ceketinin iç
cebine, gümüş saplı büyütecini özenle yerleştirir-
di. Sonra, çevik bir devinimle ayağa kalkardı. Ya-
nına, para dolu çantasını ve belı pusatlı (silahh) yar-
dakçısını alarak tahıl pazanna giderdi. Kendisini
bekleyenlere. derin bir "Of!" çektırirdi.
Virtçi, duyuncu (vicdanı) sağır, mal edınme tut-
kusu azgın bir insancıktı. Tahıl dolu çuvallann ara-
sında, kaşlannı çatarak dolaşırdı; her çuvaldan bir
avuç tahıl alarak büyüteciyle uzun uzun incelerdi.
Bir büyücü gibî, başını anlamh anlamlı sallar. du-
daklanru kıpır kıpır oynatır, yüzünü bıçünden bi-
çime sokardı. tncelediğı tahıh, alabildiğıne yerer-
di. '"On para etmez" diyerek, öfkeyle yere saçardı.
Gerçekdışı savlar ileri sürerek, pazarlığı en ucuz
eder"e (fiyata) bağlardı.
Yazarken. yüreğım burkuluyor: Köylüler, düş
kınklığına uğrarlardı. Çünkü ellenne geçen para,
gereksinmelerinın yüzde l'ine yetmezdi Çoğu,
eski borcunu bile ödeyemezdi. Açlığını, sıcak bir
somun alarak gideremezdi. Yazgısına ve ülkeyi yö-
netenlere ilenmekle yetınirdi. Bir teneke gaz, bir
torba tuz, üç beş sabun, birkaç metre kaputbezi, bir
çift kundura, öküzlerine yular, çocuklanna boyalı
şeker alma mutluluğuna erenlerse. belli belirsız
gülümserlerdi. Gözlerinde, cılız bir ışık yanıp sö-
nerdi. Gün karanrken. yorgun argın yollara düşer-
lerdi. Halk ozaru Serdarî'nin (1834-1918) aşağı-
daki dizelenni, ağız ağıza vererek bozlak gibi söy-
lerlerdı:
_"Seffl ireçberin yüzü soğukrur/Yıl perhizi tut-
mtış içi koMiktur.İneği davan ild tavuktur/Bun-
dan ga>n yoktur mahmız bizim!"_
Virtçı"nintecime\inınadı. "UğurtuTahıTdı Te-
cimevinin karşısında da kalın duvarlı, demir kapı-
lı, damı kurşun kaplamalı, ha\
r
alandırma aygıtlı ta-
hıl amban vardı. Ambarda, dört işçi boğaz toklu-
ğuna soluk soluğa çalışırlardı. Tonlarca tahıh, üzer-
lerinde büyük imcelerle (harflerle). "UğurluTahıl"
yazılmış telız çuvallara doldururlardı. Elli kiloluk
çuvallan, ambann çelik tabanlık (ızgara) döşenmiş
bölümlerine düzgün biçimde yığarlardı. Günler,
sürezin (zamanın) ipliğine dızihrdi. Güz (sonbahar),
doğal ve toplumsal yıkımlan (felaketleri) yüklene-
rek gelirdi. Dağlann doruğuna sis çöker. havanın
ısısı düşer. karayel yeğin (şiddetli) eserdi. Karnı aç,
sırtı çıplak olanlar, zangır zangır titrerlen yılanlar,
çıyanlar deliklerine gırerlerdi. Göçmen kuşlar. sı-
cak ülkelere göçerlerdi. Yoksunluktan ve soğuktan
kaynaklanan saynlıklar birbirini izlerdı. Tarlalar
tohum. sofralar ekmek, ocaklar yakacak beklerdi.
Sunu azahr, istem artardı. Yaşam kavgası, i\Tne
kazanırdı.
Kış, güzü mumla aratırdı. Sular buz tutar. yollar
kapanır, iletişim ağı paramparça olurdu. Canalıcı,
kılağılı tırpanı omzunda dolaşırdı. Kentin ortası-
na. "can pazan" kurulurdu. \r
irtçi, ambannın ka-
pısını, sırası gelince de kesesinin ağzını açardı.
Çok ucuz edere aldığı tahıh, yüksek edere satardı.
Darda kalanlara, yüzde yüzü aşan üremle (faizle)
borç verirdi. Borç verdiğı kişilerden, belgit (senet)
alır ve en değerli taşrnmaz mallanna tutu (ipotek)
koydururdu. Borçlan gününde ödemeyenlerin, tu-
tulu mallannı sattınrdı. Aynca. yörede kaçak ola-
rak ekılen haşhaştan elde edilen afyonun da, el al-
tından alıcısı ve satıcısıydı kısacası.
Virtçi. para kazanma ve taşınmaz mal alma say-
nsıydı. tnaklann (dogmalann) tutsağıydı. Göze
batmayan, saman altından su yürüten bir bağnaz...
Evrime, devrime, emeğe, özgürlüğe, laikliğe, cum-
huriyete, Atatürkçülüğe... karşıydı. Köktendinciler-
le, cancığer kuzu sarmasıydı. Devlete verdiği ka-
zanç vergisi, elbette devede kulaktı.
Belleğimden hiç çıkmıyor: Aylardan şubat, gün-
lerden salıydı. Dışarda, ustura gibi keskin bir ayaz
vardı. Tipi, aç kurt gibi uluyor, bacalan deviriyor,
çatılan uçuruyor, ağaçlan çatır çatır kınyordu. tş-
te o gün, Virtçi'nin yüreği ansızın durdu. Gömütü
güçlükle kazıldı. Musalla taşının başına, az sayıda
yakını toplandı. Çok sönük ve kısa bir tören yapıl-
dı. Sırkatçılann (gömütlükdilencilerinin) omuzla-
nnda, sonsuzluğa uğurlandı. Harcamakla tükenme-
yecek parası, satmakla bıtmeyecek taşınmaz mah,
"Lüpçü" takma adlı oğluna kaldı.
Yazımı, gerçek yurtseverlere seslenerek nokta-
hyorum: Yanm yüzyıldan (1950 ortalanndan) be-
ri uygulanan tutumsal (ekonomik) ve tanmsal si-
yasa, dertlerimizi eksiltmedi. On derdimize, dok-
san dert ekledi. Örneğin, topraklanmızın kan da-
mariannı kesti. Sulanmızı kırletti. Bağlanmızı,
bahçelerimizi, otlaklanmızı kökledı. Ormanlan-
mızı ateşe verdi. Da\'anmızın, sığınmızın dölünü
tüketti. Üretimi önemsemedi Tüketimi alabildiği-
ne körükledi. Buğday ekenlere, arpa ekmeği yedır-
di... Kentlerimizi yaşanmaz dunıma getırdi. Yur-
dumuzu çölleştirdı. Sürekli olarak, vurguncu, ta-
lancı, bağnaz, düşsel dışsatımcı, hortumcu, kapkaç-
çı, virtçi, dilenci, tinerci türetti. Ulusal kimliğimi-
zi ve insanlık onurumuzu lekeledı...
Anadolu'da, analar kan ağlıyor. Mustafa Kemal
Atarürk. tüm yurtseverleri Samsun"a çıkmaya
çağınyor!
BİLİMİN IŞIĞINDA
AYDIINILAIMMA
SÖYLEŞİLERİ 9
"Ateş ve Atış Çemberindeki
TÜRKİYE"
MUStafa BALBAY
İlkeli ve Dürüst Bir Cumhurbaşkanı...
İsmail DOĞANAY Emekli Yargıtay Daire Başkanı
6 ARALIK 2003 CUMARTESİ
SAAT: 15K»
Antalya Küttür Merkezi
Aspendos Salonu
ANTALYA
BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ
AKDENİZ
ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM
FAKÜLTESİ
Cumhuriyet
Ya doğmamış olsaydın
İZZET GÜNDAG KAYAOGLU
06.12.1945-08.05.2003
Doğum günün kutlu olsun
AİLBI
5
7. Hükümet'i oluşturan
bütün siyasi partilenn
"oybiriiği'' ile aldıklan
bırkarara dayanarak "Anaya-
sa Mahkemesi Başkanb-
ğı"ndan onuncu Cumhurbaş-
kanlığı'na seçilen Sayın Ah-
met Necdet Sezer, gerek "hu-
kukıın üstünlüğü'' ilkesine sı-
kı sıkıya bağlı uygulamalan
ve gerekse "Atatürk ilke ve
devrimkri''nden en ufak bir
sapma ve ödün vermemesi ve
son derece ilkeli ve dürüst
davranışlan nedeniyle, geç-
mış ıktidar mensuplannın,
kendisini, *nankörlük''le it-
ham etmelerine varan sözler-
le yermelerine hedef olmuş
ve daha sonra da. şimdikı ık-
tidar ileri gelenlennin -her ve-
sileyle- "boy hedefi" haline
gelmiş bulunmaktadır
Bu satırlann \ azannın, ne
eski aktif "hâkimJik" ve ne
de sonraki "emekülik" yaşa-
mında, hiçbir siyasal parti ile
"ıızak-yakm" en ufak bir iliş-
kisi olmamıştır.. sırf, eski bir
meslektaşının, Cumhurbaş-
kanı olduktan sonra, "haksız-
insafaz ve hatta hakanrte" va-
ran sataşmalara hedef olma-
sı karşısında "susknn" kal-
mayı mesleksel bir vefasızlık
saydığım için bu yazıyı yaz-
mak zorunda kaldım.
Özellikle şimdikı siyasal
ikridar mensuplan, Cumhur-
başkanı Saym Ahmet Necdet
Sezer"in her icraatıru, oldum
olası. kendileri yönünden, bir
"köstekteme" ya da bir "ayak
bağı" saydıklan gibi, Cum-
huriyetin 80. kuruluş yılı ne-
deniylebüyük Aötûrk'ün me-
kânı olan ve "kamusal alan"
olduğunda da en ufak birkuş-
ku olmayan "Çankaya Köş-
künde" düzenlenen kabul tö-
reni (resepsiyon) için gönde-
nlen davetiyelerin ve özellik-
le de iktidar partisi milletve-
killeri bakımından, "eşB-eş-
siz" gelmeleri bakımından
farklılık göstermesi nedeniy-
le. Cumhurbaşkanı Sezer'e
karşı, hem iktidar partisi ile-
ri gelenleri ve hem de sağcı ya-
zılı basın mehsuplanndan, o
günden bu yana, haksız ve in-
safsız saldınlar epeyce sürüp
gitti. Bütün bu saldınlann te-
melinde yatan ve açıkça söy-
lemektenkaçnubın nokta. ge-
rek Refah Partisi döneminde
ve gerekse o partinin genel
başkanının gözde "talebele-
rinden" oluşan şimdikı iktidar
partisi üst kademelerinin "si-
yasal snnge" haline getirdik-
leri Türban* nedeniyle, sırf,
Atatürk ilkelerine karşı bir
-dayarma" v e bu ilkeleri aşın-
dırarak, özledıklen, "dİDeda-
yah" bir yönetim biçimini en
kısa bir süre içerisinde ger-
çekleştirmektir.
Geçmiş yıllarda Refah Par-
tisi genel başkanı Necmettin
Erbakanın. türbanlı üniver-
site öğrencılerine karşı, "_çok
yakm zamanda. rektörler ®-
zesebmduracaklarL'' demek
suretiyle, türbanın, "siyasal
bir sange" olduğunu açıkça
itiraf etmekten kaçınmadığı
gibi, aynı zatın. bir bakanlık
koltuğuna oturur oturmaz san-
ki kendisini eski sadrazam-
lardan birisi sanarak -bütün
masraflan devlet bütçesinden
ödenen- "BaşbakanhkKoou-
tu"na (şeyhlik, denişlik, mü-
ritlik, çelebilik, seyitlik ve ta-
rikatçılığı) men eden 30.
11.1925 gün ve 677 sayılı ka-
nunu hiçe sayarak sanklı, kü-
lahlı ve şalv^ırlı tarikat men-
suplannı "tan tanah" bir şe-
kilde yemeğe davet ederek,
açıkça. dini siyasete aletetme-
"Pazarlama. reklam ve medya dünyasının çalışanları tçın meslekı eğıtım programı hazırladık
\f\P\ ile Okulda V>ır Oun adını verdığımız bu programda. en taze pazarlama ve rekhm konulannı
paylaşalım ıstedık Kontenjanımız sınırlı olduğundan başvurulannızı oncelık sırasına çjce kabul
edeceâız Yapacaâınız tek şey. aşağıdakı numaralardan bır aunluk unıversıte kaydımzı yapt'rarak
derse yetışmek
IAA ile Okulda 3ir C'ün / 11
13 Arahk 2003 Cumarfesi
9:00-10:00 Kayıt
I.Vers 10:00- 11:15
"Tam yo/ ileri: M.arketler arası
rekabette kurumsal iletişim.
Nurdan Tümbek. I Metro Crroup
ZVers 1M5- 13:00
"Sen kimin için çalışıyorsun?:
lletisim tasarlama sanatı"
Vincent Douvard / Yorum Pub//cs
3. Vers 1*00- 15:15
"Onüm - arkam, sağım - solum sobe:
"E>eden diliyle iletişim
E-rcan Kasıkçı I Unilever
H.Vers 1545- 11:00
"Uzun ince bir yoldayım: Klasik
pazarlamadan ilişkisel pazarlamaya
geçişin öyküsü"
E-lif Crür I DirectCom
üaşvurular IAA Turkıye üolumu Sekreterlığı
Tel Û 2/2 325 37 && - 90 Faks 0 2/2 325 37 91
E-lektronık-posta laaturkeychapesuperonlınecom
3a ihn Cumhunye? Oazstesı "tr. katktlanyla s/z/ere ulastırtlmfS*/'
II Arahk 2003 Curnarfesı
ITU Yabancı Dıller Yukseik Okuh - Maçka
(E-skı tAa6er\ Fakultesı) ILUSLARAIASI
IEKLAMCIUK
DttMâ
TUtKlYt
si de unutulmuş değildir. El-
bette, bugünkü siyasal iktidar
ilen gelenleri, kendilerinin
böyle bır hocanın en önde ge-
len tatebderi olduklannı inkâr
edemezler. Her ne kadar. gö-
revi sadece genel ve katma
bütçeli dairelerin giderleri ile
mallannı, Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi adına denetlemek-
le sınırlı olan bir müessesenin
başkanı"_ bea kamusal alan
tanımamL" demek suretiyle,
Cumhuriyetin 80. yıl resepsi-
yonunun verildiği "tören sa-
lonu'nun kamu alanı olma-
dığını iddia edecek kadar ile-
ri gıtmişse de. Cumhurbaşka-
nı, resepsiyona çağırdığı da-
vetlıleri, kişisel konut olarak
kullandığı kendi lojmanına
değil, Cumhunyetin idare şek-
lini simgeleyen "Deviet Tö-
ren SatomTna davet etmiş bu-
lunmaktadır. Bu törenle ilgi-
li bütün iddialar, tam anlamı
ile "suni bir gümdem" oluş-
turma amacına yönelik iddi-
alardır.
Türkiye genelinde, -askeri
komutanlardan sonra- hak,
adalet, dürüstlük ve eşitiik de-
ğerlerine bağlılığı ile halkın
yüzde 90'ının saygı ve sevgi-
sini kazanmış Cumhurbaşka-
nı Ahmet Necdet Sezer'in, ta-
rafsız halk nazanndaki bu sev-
gi ve saygıyı azaltmak ama-
cıyla, bilinen kesin ve sağ gö-
rüşlü basın her yola başvur-
maktadır. Yakın bir geçmişte.
Cumhurbaşkanı Sayın Se-
zer"in. Ankara'nın Çayyolu
semtindeki "Hukukçu Dost-
lan SftesTnde bulunan ko-
operatif evinin satışa çıkanl-
ması v e ayncadaha sonra "An-
gora" evlerinde aldığı yeni
evi ile ilgili resimli ve
tamamen gerçek dışı gazete
haberleri, Cumhurbaşkanı'na
karşı tarafsız halkın sevgi ve
güvenını azaltmaya yönelik,
çirkin yayımlardı. Bu yayım-
lann hepsinin yanıtı anında
verildi. Bizce. anayasanın 81.
maddesinde yer alan
"~demokratik ve laik Cum-
hurtyeteveAtatürk ilkeve in-
kdapianna bağfa kalacağma-
namusum ve şerefim üzerine
and' içerinı* diye yemın eden-
lerinbu yeminlerine aykın ve
hatta "srvusal snnge" haline
sokulmuş bulunan türbanla
ilgili Anayasa Mahkemesi,
Danıştay ve aynca Avrupa İn-
san Haklan Mahkemesi'nin
aynı doğrultudaki kararlannı
"hiç yok" sayarak, "türban"
meselesini her an gündemde
tutma gayretleri, hukuka ve
mahkeme kararlanna karşı
tam bir saygısızlıktır ve ay-
nca bir "meydan okuma" ve
Atatürk ilkelerini delebilme
gayretidir.
PENCERE
Kuran-ı Kerim'i
Öğrenelim...
Iran'daki mollalann kafalannda kara kümbet van
Şah Abbas döneminde yaşayan Said-i Tebrizi
demiş ki:
"- Nice küçükses, kubbenin altında büyür; bun-
lann da imameleri büyük, akılları küçüktür."
Müslümanlık cüppe, sarık, kavuk, başörtüsü,
çarşaf, türbanla ölçülemez...
Hele türbanla Islamın raconunu kesmeye çalışıp
fiyaskosunu yapanlar ayıp ediyorlar...
Türban uydurma bir moda...
Islamcılık yaparak politikada koltuk kapmak is-
teyen erkekler kadınlan ileri sürüyoriar...
önce Müslümanlığa yakışmaz...
Sonra erkekliğe!..
•
Aydınlanma Devrimi ile Avrupa'da ortaya çıka-
rak bireyin hayatını düzenleyen laik hukuk, ilk kez
Fransa'da, 19'uncu yüzyılın başında benimsendi;
Almanya'da yüzyılın sonuna doğru geçerli sayıldı;
Türkiye'de Medeni Kanun (Code Civil) 1926'da
Meclis'te onaylandı...
Bu hukuk hem kiliseye hem de camiye aykırı ku-
rallarladoludur...
Birkaç gün önce anımsatmıştım, haydi bir kez
daha bellek tazeleyelim:
Bakara suresi, ayet 228:
Erkek kadına üstündür..
Nisa suresi, ayet 34:
Kadınları dövün..
Nisa suresi, ayet 11:
Mirasta kadın erkeğe düşenin yansını alır.
Bakara suresi, ayet 282:
Tanıklıkta bir erkek iki kadına bedeldir.
Ayetleri kısaltarak verdim, Kuran-ı Kerim buna
benzer nice hükümle bezenmiştir.
•
Türban takarak Müslümanlık taslayan bayanla-
nmıza sormak gerekir:
- Kuran-ı Kerim 'in yukardaki ve benzeri nice
ayetini benimsiyor musun ?..
Evet mi?..
Hayırmı?..
- Benimsiyorsan, şeriat hukukuna göre imam ni-
kâhı sana neden yetmiyor?..
- Niçin medeni nikâh yapıyorsun?..
- Nafaka için mi?..
- Saçlannı göstermemek için türban takıyorsun;
miras haklannı bir vasiyet yaparak şeriata göre
düzenlemekten niçin kaçınıyorsun?..
Müslüman geçinen politikacı toplumun karşı-
sında siyaset yaparken "Kadın ikinci sınıftır, koca
kansını dövebilir" diyerek neden oy istemiyor. Ku-
ran-ı Kerim'in kurallarını savunmak yerine niçin
türban kavgasını öne çıkarıyor?..
Türban uydurma bir moda, bir siyaset flaması,
gerçeği örten bir bez parçası...
Islamcı köşe yazarian neden Kuran ahkâmını sa-
vunacak yerde gizliyorlar?.. Kuran-ı Kerim'in kişi
özgürlüğü, miras hukuku, evlilik yasalanna ilişkin
emirterini neden hiç ele almıyoriar?..
•
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde 1923 Devrimi'yle
benimsenen Medeni Kanun, Ceza Hukuku vb. Ku-
ran-ı Kerim'in ahkâmına kimi yerde ters düşmek-
tedir.
Bu gerçeği dile getirebilecek yürekte ve akılda
hiç kimse yok mudur?..
Halkla dobra dobra konuşup gerçekleri açıkla-
yacak yerde Islamcı geçinen sahtecilere neden fır-
sat veriliyor?.. Ülkeyi karanlıktavuruşanlann çatış-
ma meydanına dönüştürmek için mi?..
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
ARALIK AYIETKİNLİKLERİ (3)
Cumartesi Söyleşileri
"Kurtuluş Savaşında
Yerel Erkler"
Dr. Alev COŞKUN
6 Arahk 2003 Saat: 15.00 (Bugün)
Kitaplmzası: Alev COŞKUN
Yer: Cumhuriyet Kitap Kulübü
İstiklal Cad. Zambak Sok. No: 4 D: 1-2
Beyoğlu/İSTANBUL
Etkinlikler Koop-C tarafından düzenlenmektedir.
Ücretsiz ve herkese açıktır.
Kaîeteryamc Pazar dahıl her gün saat: 10.OO Akşam 21.00 arası açtkür.
Okıırlarımıza duyuru
"Cumhuriyetin 80 yılı" fasiküllerini
saklayabileceğiniz özel olarak hazırlanan
Klasörlerin dağıtımı. Aralık 2003 son
haftasından itibaren bölgesel olarak
yapümaya başlanacaktır.
Arahk 2003 son haftasında hangi gün hangi
böige dağırımı yapılacağı konusunda da
aynca duyuru yapıiacaktır.