24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 2003 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Suskunluk ve Su BU ÜLKEDE söylenmeyen, hem de söylenme- si gerekirken söylenmeyen veya birileri söylediği halde dinlenmeyen sözleri başkalannın söylediği- ni duymak kadar üzücü bir şey olamaz. Hele o başkalan, sizin ülkeniz için mücadele verdiğiniz sorunlarda kendi çıkarlarını kollamakta olanlarsa. ömeğin, son günlerde yine gündeme gelen An- nan Planı için "Kabuledilemez, imzalanamaz; fel- sefesi yanlış, biryığın da eksiği var" diyenlere ku- lak asılmadı; "llle de Annan Planı" diye tutturan- ların vaveylası her şeyi bastırdı; "Hemen kabul edifsin; olduğugibiimzalansın" deniyordu. Son- ra "özüne dokunmadan, aynntılan düzeltmek için masaya gidilsin" denmeye başlandı. Felsefe ve çerçeve konulannda, yine suskunluk. Kimse, Lahey'dereddedilenPlan metninın önem- fi bir özelliğini dile getirmiyor, getirenleri de dinle- miyordu. Taraflann anlaşmadıkları veya boşluğu- nu doldurmadıklan noktalan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteıiiği çözüme bağlayıp dolduracak ve Plan'ı taraflar arasında mutabakata bağlanma- mış haliyle referanduma sunacaktı. Metin taraflar- dan biri ya da ikisince reddedilirse ne olacağı bel- li değil. Daha doğrusu, Rum tarafı için belli; onlar AB yolunda devam edecekler, Türk tarafının ta- nınmazlığı, ambargolan ve çilesi sürecek. Böyle referandum ne tarihte var, ne de hukukta. Bu çok önemli nokta, ancak şimdi, Rum lide- ri Papadopulos "Böyle şey olmaz, imzala- mam" dediği için Türk medyasına da yansıdı. Umulur ki, hiç olmazsa bundan sonra, "Plan'ın özündeki bu gibi büyûk kusuhar düzeltilmeden ay- nntılar için masaya oturmak yanlıştır" dıyenler çıksın ve halk da öğrensin. Yoksa, "Rum reddet- tiğine göre, biz kabul edelim de uslu çocuk oldu- ğumuz bilinsin" diyenler mi çıkacak? Şimdi, söylenmeyenleri başkalannın söyleme- sine bir de yapılmayanları başkalannın yap- ması ekleniyor... Konu şu: Kıbns'ın suya muhtaç olduğu hep bi- liniyor. Yıllardır konuşulan "Tün\iye'den su getir- me" düşüncesi ise bir türiü gerçekleşmedi. Oy- sa, Anadolu'nun güney kıytlannda su tutma ve doldunma tesisleri de az çok hazır. Ama, taşıma konusunda, proje proje üstüne ve elde var sıfır. Ama, Türkiye'nin medyası bu konuyu hâlâ dili- ne dolamış etmiş değil. Istanbul'un su sıkıntısı çektiği günlerde Yalova'dan Kuruçeşme'ye su ta- şındığını, tankerleri temizleyip su taşır duruma ge- tirmek için vaktiyle ancak yabancıların elinde bu- lunan teknolojinin artık Türkiye'de de olduğu, es- ki tanker piyasasının da haylı ucuzladığını anım- satan yok. Oysa, Filelefteros adlı Kıbns gazetesin- de bir haber "N. V. Consultants" adlı bir Rum-Ame- rikan şirketinin sahiplerinden Nikos Vasitiu Ma- navgat suyunu denizaltından Güney Kıbns'a ta- şımaya talip olduklannı bildirmiş. Konu, belki bu sayede Türk medyasına da taşınacak. Halkı 'Köylü' BırakanlarUtansın... Atatürk'ün gerçekleştirmek istediği devrimlerin önünde gerçekte en önemli engellerden bıri olarak gördüğü, 'Köylü milletin efendısidir' deyişiyle onurlandırmaya çalışarak, Kemalist Devrim'in öncü güçlerinden birisi kılma çabasına karşın bir kısım kandınlmış köylüler, Cumhuriyet tarihi boyunca karşıdevrimin gerici ve bölücü ayaklanmalannın en öncül güçlerinden birisi olagelmiştir. Sibel AKYEL Boşkent Ünı. Ege Bölge Temsiicısi B ilındiği üzere, sol ideoloji, ezil- diğine, sömürül- düğüne inandı- ğı sınıflann, top- lumsal kesimlerin kimi za- man işçi sınıfı. kimi zaman da köylü sınıfının öncülüğün- de ama birlikte gerçekleşti- recekleri, emekçilerin ege- menliği (son hedefi sınıfsız toplum olsa da) amaçlı bir dü- zenihedefler. 68-78'likuşak- lar, burjuvazi ve onun oligar- şik iktidarını sanki halletmiş de geriye devrirru ışçi sınıfi mı, köylüler mi gerçekleştirecek sorusunu yanıtlamaya kalmış gibi, salt bunun yöntemlerini tartıştı durdu. O dönem ege- men güçleri ürkütecek boyut- larda güçlenen bu sol hare- ket, önce sağ terörle ve ken- di içinde birbirine kırdınla- rak ("böl ve yönet" ilkesi ışı- ğında) gücü zayıflatıldı; ar- dından da 80 cuntası ile kö- künden yok edildi. Çetin Çe- ld'nin sert ve tok sesiyle TRT Ana Haber Bültenleri'nde ad- lannı okuduğu, topluca yar- gılanan çoğu Anadolu köken- li, kafalan tıraşh, işkence gö- ren, yargılanan, asılan bu par- kalı gençlerin suçlan sıralanır- ken "Marksist, Leninist ve hattaMaoist" sözcüklerini acı bir gülümseme ile anunsanz. Devrim Şarkılan ve 'dağla- nna bahar gelmiş'li türküler söyleyen bu gençler başları- na geleni anladıklarında, ar- tık çok geçti; 'aldırma gö- nül'lü türküleri söylemeye başlamışlardı. Çıkış noktası mevcut sömü- rü düzenini yıkıp yerine da- ha hakça ve özgürlükçü bir düzen kurmak olan, tüm ha- talanna karşın, toplumsal çı- karlan, bireysel çıkarlannın önüne koymayı başarmış, öz- verili, her şeyi göze almış bu gençlerin başansızlıklannda, köylü kültürü ve sığlığf nın da önemli bir rolü olduğu kanı- sındayım. 'Köylü milletin efendisidir' Yine, Atatürk'ün gerçek- leştirmek istediği devrimle- rin önünde gerçekte en önem- li engellerden biri olarak gör- düğü, 'Köylü milletin efendi- sidir' deyişiyle onurlandırma- ya çalışarak, Kemalist Dev- rim'in öncü güçlerinden biri- si kılma çabasınakarşın bir kı- sım kandınlmış köylüler, Cumhuriyet tarihi boyunca karşıdevrimin gerici ve bölü- cü ayaklanmalannın en ön- cül güçlerinden birisi olagel- miştir. Toprağı, üretmeyi ve çahşmayı sevmeyen, tarımı (ziraati) yıllar önce bırakmış, kentlere akın akın koşmuş, yerleşmiş; zevki, kültürü, mü- ziği, sığlığı ve kurnazlığıyla, durağanlığıyla, eğitimsizli- ğiyle, akıl almaz doğurganlı- ğı ve çoğahşıyla tüm kentle- re yayılmış bu insanlarm, hız- la tüm ülkeyi koca bir köye, bir oturak âlemine dönüştür- mesine hepimiz suskun ve sessiz kaldık (bu seslenişim burjuvaziye değil; onlar za- ten hep sırça köşklerinde, şim- dilerde ise adalannda ve yat- larında yaşamaktaydılar; bu geri kalmışlık, cehalet onla- nn hep işlerine geldi; ama ya- kında -hatta şimdiden bile- bu sel'den onlar da paylarım alacak gibi görünüyorlar). Eskiden aşağılanan (hakir görülen) bu kesimi en sağcı- sından en solcusuna değin, popülizm ve fetişizm boyu- tunda öne çıkaran bizler,- on- lara kendilerini o denli 'mil- letin efendisi' hissettirdik, üst hiyerarşık bir toplumsal konu- ma taşıdık ki, 2003 Türki- ye'sinde artık onlar her yerde- ler: Siyasadan bürokrasiye, tıcaretten eğitime, sağlığa ve iş yaşamına değin tüm top- lumsal yaşam alanlannı, birbir ele geçirdiler. Artık onlar gi- bi konuşmamak, bağdaş ku- rup oturmamak, onlar gibi ye- memek, onlann müziğini din- lememek neredeyse ayıp ha- le geldi; vatan hainliğiyle öz- deş tutulur bile oldu. Bir dönem sanal saraylı pa- şa dede fotoğraflanyla (aris- tokrasisi olmayan bir ülke- de!) antikalarla süslenen ev- leri, artık örgü patikler, kilim- ler, heybelerle süslemek revaç- ta. Halkevleri ve Köy Ensti- tülerinin kapatılması ile evrim yolunda tüm şansını yitiren ve 'Kemalist Devrim'in önün- deki en ciddı tehlikeyi oluş- turma özelliğini hep konımuş bu smıf, DP ve AP dönemiy- le başlayan Anadolu pragma- tizmi ve sağcı popülizm ile şah- landı, Kırat'a bindi, o gün bu- gün salt devletin değil, hepi- mizin tepesinden bir türlü in- medi; adı değişse de özü ve ideolojisi hep aynı kalan bu sağ partiler (o denli baskın bir kültür ki sosyal demokrat partileri de kendilerine ben- zettiler), 'zübükpolitikacıla- n' ve müritleriyle, "hükümet- mafya-tarikat" üçgeninde, ül- keyi, devlet kaynaklannı ve arazilerini Moğollar gibi yağ- maladılar; rant uğruna orman- lan, doğayı, sanatı, kültürü güzel olan ne varsa katlettiler. Kendileriyle uyum sağlama- yan tüm toplumsal öğeleri dış- layıp sindirdiler. Nazi Almanya'sındaki get- tolardaki Yahudiler gibi bir- kaç semte sıkıştırdılar; aydın- lanyla, 'entel' dıye alay eden ilk toplum olma mertebesüıe taşıdılar bizi. Kısacası, onlar Başbakanlık Konutu'nda ta- rikat liderlerine yemek veren- ler, devlet konukevlerinde te- settür defilesi düzenleyenler- di. Madımak'ı yakanlar Onlar birkaç satırlık yemi- ni dahi, parmağıyla takip ede- rek, tekleyerek okuyan, siya- sal görüş farklılıklannı Mec- lis'te birbirlerini yumrukla- yarak kanıtlayan, türbanı Mec- lis'e sokmaya çalışan kimi milletvekilleri ve onlan ayak- ta alkışlayan bakanlardı; kol- ları sıyrık, amele geçmişi ile övünen, ilkokuldan terk me- ga starlardı. Kentleri asıl sa- hiplerinden çalan, balkonlar- dan halı serpenler, sokaklara tükürenlerdi. Bir cennet ül- keyi, cinnet ülkeye dönüştü- renlerdi onlar. Sıvas'ta Ma- dımak oteüni yakanlar, töre cı- nayeti işleyenler, UğurMum- cu, Ahnıet Taner Kışlalı gibi nice değerli insanlannı vxı- ranlar ya da en azından bu ölümlere seyırci kalanlardı. Darwin'i değil de tbn-iHal- dun'un "gerije evrimw teori- sini haklı çıkaran, dünya üze- rindeki birkaç ulustan biri ol- ma ve 'Atatürk ve Devrimle- ri'ne yıllardır planlı büyük bir ihaneti adnrı adım yaşama geçiren iktidarlara ve Şeriat Tehlikesi'ne karşı büyük bir duyarsızlık sergileyen bir ül- kede yaşıyor olma utancımı paylaşmak istedim. Siz Cumhuriyet okuru, siz aydmlarla. Jean Paul Sartre "cehennem başkalandır" der; acaba "cehennemarükceha- let, yoksullukve köylülüktür" diyebilir miyiz, ne dersiniz? Son söz: Köylülükayıp değil- dir, köylü kalmak (köylü bı- rakılmaktır) ayıp olan... Hal- kımızı köylü bırakanlar utan- sın... 4»..-^ PENCERE Ne Ezen, Ne Ezilen.. Gazetelere yansıyan tartışmalara bakılırsa poli- tikada -özellikle CHP'de- solunu sağını şaşıranlar artıyor; gençliğinde kıpkızıl sol olan döneklerin şa- matası medyada özellikle pompalanıyor... Dünyada da solun konuşlanması ahım şahım değil... Yoksa sol öldümü?.. • Küreselleşme sürecinin itici gücü iletişim devri- midir, akşam evde oturup televizyonu açan kişi nelerseyrediyor?.. Dünyanın neresinde zenginlik var?.. Neresinde yoksulluk?.. Insan garip yaratık, kimisı ekranda Afrika ya da Asya yoksulunu izlerken bozulmuyor; viskisini yu- dumlayıp meze sofrasından sebepleniyor... Kimisinin yüreği sızlıyor: - Vah vah.. Kimisi de isyan ediyor - Olmaz böyle şey... • Eskiden yoksulluk doğaldı.. Çünkü -doğa gibi-toplum düzeni deTann'nın ma- rifeti sayılırdı; mümine göre Allah kımini zengin ya- ratırdı, kimini yoksul... "llahi Kudref'e boyun eğ- mek gerekırdı; kilisenin otoritesine başkaldın kimin haddine düşmüş!.. Sol sözcüğü ne zaman çıktı?.. Fransız devriminde!.. Çünkü akıl özgürteşti.. Insan için yoksulluğu doğa) saymayan, sosyal ada- leti benimseyen, eşitlik kavramını özümseyen, sos- yal güvenceye öncelik tanıyan kişi çağdaşlaşıp ıs- ter istemez düzeni sollar... • İletişim devrimi dünyanın en uzak köşesındeki yoksulu oturma odamıza buyur edip bizimle can kardeşiyapıyor... Küreselleşmenin güzel yanı bu... Insanlıkla birlikte soluk alıp verebilmenin erde- minı pek yakında ister istemez herkes duyumsa- yacak... Yeni 'Enternasyonal' bu!.. Marşın ezgisini anımsayanlar 'ezg;' sözcüğünün ikincı anlamını da düşünmeli!.. Ezgi 'ezme/c'ten geliyor... Ezilenlerin başkaldınsı küreselleşmenin iletişim devriminde tohumlanacak, insana ınsan gibi yaşa- manın yollan açılacak... "Bu hasret bizim!.." Turkıye Gazetecılef Cemryetı'nın yayınladığı gunluk Bizim Gazete Ulke sorunlanna ılışkın raporlanyta, araştırtnalarıyla, köşe yaalanyla, tarafsız habertenyle srvü toplumlann gazetesı. Düzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0^12.511 08 75 991 rayın. Ya da www.yurticikargo.com'u tıklayın Kargonuzu gelip adresinizden alalım. Siz bu havada dışarı çıkmayın. www.yurticikargo.com Murttçi :orqo Söz verdığiaılz gibi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle