25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 KASIM 2003 PAZAR 10 P A Z A R YAZILARI dishab@cumhuriyetcom.tr Hollanda'da 'hayvan haklan' var!IHollandalı iki turist Türkiye'de Van kedilerini görüyor ve çok seviyor. Turistlenn. kedilerle ilgilendiğini gören iki yurttaşımız, ısterlerse kendılerine aynı kedılerden bulabileceklerini söylüyorlar. Bu. Hollandalılann çok hoşuna gpdiyor ve yavru Van kedılen ücret karşılığı turistlere teslim ediliyor. Hollandalılar. yurtdışına çıkarma izinlen aüyor ve kedüeri mutlu mesut Hollanda'ya getiriyorlar. Biı süre sonra kediler gözlerinden rahatsızlanıyor. Gözlerde kızarmalar b*aşlıyor, enfeksiyon oluşuyor. Hemen vetennere gctürüyorlar. Veteriner şaşkınlıkla, kedılere neden '•"renldi lens" takma ihtiyacı duyduklannı soruyor. Olay karşısında Hollandalı çiftin ağır bir travma yaşadığı kesin. Çünkü Hollandalılar ev hayvanlannıçokseviyorlar. ÖylekıHollanda'da hayvanlar için kurulmuş özel polıklinikler, hayvan ambulanslan, hangı tür hayvarun bakımını yapmak istiyorsanız buna göre hazırlanmış tanıtıcı broşürler ve kitapçıklar bile mevcut. Hiç unutmam. Hollandah bir komşum şeker hastası olan kedisini düzenli olarak ensülin iğnesi yaptırmaya götürürdü. Bir diğeri ise kedisine kanser teşhisi konduğu için üzüntüsûnden işe gitmemiş, evine kapanmıştı. Hatta işi daha da ileri götürüp evınde bir kedisi ya da köpeği olduğu için çocuk yapmanın gereksiz. anlamsız olduğunu söyleyen Hollandalılar bile çok. Bütün hayvanlann sahibı var ya da sokakta başı • boş gezen herhangi bir hayvana rastlamanız mümkün değil. Rastlasanız bile bir yanlışlık sonucu dışandadır ve eğer farkında olmadan kuyruğuna basarsanız başınıza olmadık işler açılabilir. Dava bile edılebilirsiniz. Hayvanlar için her tür konfor da düşünülmüş dunımda. Ne tür mamalar... yıyeceklennden tutun eğer gerekli ise giyeceklerine kadar çok çeşitli ve farklı ürünler bulabilmeniz mümkün. Hatta saç bakım salonlan. şimdi hatırlayamadığım çeşıt çeşit bakım yerleri... Bütün bunlan ılk gördüğümüzde ister istemez şaşınyor ve hayvana verilen bu değere ınanamıyorsunuz. Belki çok ucuz bir mantık ama AMSTERDAM YAKUP KARAHAN akhnıza hep dünyadaki aç insanlar, bakıma muhtaç insanlar geliveriyor. Bir süre yaşadıktan sonra aslında olaym öyle çok da fazla hayvan sevgisı olmadığını. ev — ^ — hayvanlannın Avrupalının yalnızlığını gidermek için ihtiyacı olan birer obje olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Hatta bu sevgi görüntüsünün altındaki incelikleri fark etmeye başlayıveriyorsunuz. Hayvanlann doğal koşullan dışında tutulmalan ve onlardan beklenenler insana dumur yaşatır hale geliyor. Yolda yürürken kırmızı ışıkta durmadığı için sahibi tarafından tokatlanan. ağır hakaretlere maruz kalan köpeklere rastlamaya başlıyorsunuz. Köpeklerin kırmızıyı seçemeyeceklerini sahibi de elbette biliyor. Benım söylemeye çalıştığım, verilen emirlere uymadığı için hakarete maruz kalmalan. Bütün gün evde kapah tutulan evin bir üyesi olarak görülen ve sonımluluklan bulunan bu hayvanlar, günde bir akşam ve bir sabah volta iznine çıkarılıyorlar. Parkta başka bir köpeğe oyunla kanşık saldırmalan durumunda başlanna gelmedik kalmıyor.Hayatlannı evde kapah ortamda geçiren bu hayvanlar yetenekleri elverdığı ölçüde bir insan gibi yaşamak zorunda oknanın yanı sıra bır yandan da genlerinden gelen bazı istekleri bastırmak zorunda kalıyorlar. Köpeklerin havlamalan yasak. Hele hele de gece yansı olmadık bir şekilde havlama, uluma gibi yasaklı davTamş içensınde bulunanlar cezalandınlıyorlar. Bu cezalar yeterli değil ise komşusunun, polisi araması sonucu köpeğıne söz geçirememekten dolayı sahipleri cezalandınlabiliyorlar. Bazen sokakta rastlıyorsunuz; Hollandah, hayvanı kenara çekip emirlerine uymadığını, kendisinin ne kadar terbiyesiz. arlanmaz, utanmaz bir hayvan olduğunu söylüyor. Bu tartışma neredeyse yanm saat sürüyor. Köpeğin direnmesı, söz dinlememesi halinde tartışma daha da uzun sürebiliyor. Sahip. sürekh dominant olannı kendisi olduğunu. köpeğine hatırlatıyor. Zavallı hayvanın kaçıp sığınacağı bir dağ bayır da ohnadığından bu psikolojik baskılann tamamına boyun eğmek zorunda kalıyor. Her gün bıraz daha doğadan uzaklaşıyor. Belki de doğal olanın ne olduğunu hiçbir zaman hatırlamadan ya da öğrenmeden yeni bir suç işleme korkusu ve süreklı bir suçluluk duygusu ile ömrünü geçiriyor. Belki de içinden havlama isteği geçırdiği ıçın ara ara kendini lanethyor. Havlamanın yasak olduğu hatırlatılmış olmasına rağmen hâlâ içinden gelen bu havlama ısteğine anlam veremiyor. Türkiye'de yaşarken Hollanda'dan gelmiş bir amca oğlunu göstererek "Vafla yeğenim, Hollanda'da öyle itler var ki bu benim oğlandan aküh, yat deyyon yaüyorlar galk deyyoa galkıyorlar, insanın sözünden hec çıkmrvotar" demışti. Hiç unutmadun, unutamadım, demek ki böyle oluyormuş bu akıllı hayvanlann eğitımi de. îstanbul'u Brüksel'e taşımak... Istanbul'da son akşamım. Sevgiliye veda anı yaklaşıyor Masada Ozcan. Melahat, Nevzat ve Befaiye var. Çizer- sanat yönetmeni arkadaşımız Özcan Çalışkan'ın ilk albümüne ısim bulmaya çalışıyoruz. Pencereden dışanya baktığunda buJunduğumuz kahvenın Istüdal Caddesi'nden görülen duyurusu dikkatimı çekiyor: "Sinema Öncesi, Sinema SonrasL Tiyatro Arasu Alışveris MolasL, Kahve Randewısu. Kalabanktan Kaçış, Kalababğa Dafaş, İş Yemeği. Aşk Yemeği, Konser Öncesi, Bar Öncesi, Dans Öncesi, Tek Başuıa, İki Başma. Çok Başma İstediğin Gibi Gei Gülümsetelinı Afiyet CHsiın." Muhabbetten bır an için kopuyorum. Aym metnin fincan altlıklannda da yer aldığını fark ediyorum. Bir yanı gülen, diğer tarafi üzgün tiyatro simgesi insan başma benzetilerek çizilmiş fıncan resmi var altlıkJarda. Kitap ayraçlan bile yaptırmışlar; "Pera, Beyoğlu, IstiklaT gibi sözcüklerin alt alta dizildiği kitap ayracında yer alan "Eşük, Yalıuznk, Kitap ve Keyif" sözcükleri özenle seçilmiş. Özcan'ın eşi Behiye'ye diğerlerine çaktırmadan bir işaret gönderiyorum. Çok değişik ve hoş bulduğum kahve hakkında biraz bilgi istiyorum. Oyuncular Tiyatro Kahve "Beyoğhı" ve sanat kokuyor. Beyoğlu'nun tarihi dokusu ve değişkenliği içindeki kahvenin bir de sahnesi var; Oyuncular Tiyatro Grubu'nun Cem Safran Sahnesi... Behiye bana — ^ ^ — ^ ^ — tiyatro salonunu gösteriyor: Salona girildiğinde göze ilk yaluı bir dekor çarpıyor... Iplerle örülmüş bir elrna ağacı, bir tabut sandık, bir merdiven, bir saat ve bir de yaklaştığınızda sizi büyüten içbükey ayna... Sahneye konulan ilk oyun Setma Köksal'ın. Leyla Erbilın aynı adlı kitabından oyunlaştınp yönettiği "Cüce" ohnuş. Cumhunyet sonrasında bir aydının kendini korumak adma hem toplumsal hem de etik olarak yabancılaşıp kıyıda kahşınm, bu yolla kirlenmekten kurtuluşunun öyküsü anlahlıyormuş oyunda. Günümüzde sanahn içinde bulunduğu etik ve estetiksel bunahmın nasıl aşılacağı sorusuna yanıt ararken yaşayan bir yazann böylesine zengm ve çok boyutlu yapıtını. tiyatronun kendi sınırlan ya da sınırsızlıklan içinde, nasıl yeniden okuyabilecekleri oldukça düşündürmüş Oyuncular Tiyatro Grubu'nu. "Ozcan'ın toptumsal yozlaşmadan uzakta, kryıda kabşmı, bu yoüa kirlcnmekten kurtuhışunu" bılenbır arkadaşı olarak, Melahat ve Nevzat'a "Piyasanın adarru otsaydım şimdi çok varsıl bir durumda ohırdum" dedığını duyunca hiç şaşırmıyorum. Behiye'nin Cheesecake'ınin tadı damağımda kahveden aynlıyoruz. Ertesi gün de zaten Istanbul'a veda ediyorum. Brûksel"de havaalarunda karşılayan arkadaşım eşyalanmı bile eve bırakmadan beni doğru "Ton Tapas Mon Meze" adlı 'resfo-bar'a BRUKSEL ERDCVÇ UTKU götürüyor. Sevimli. küçük bir mekân. Lokantada bızım gelmemıze kadar sabredemeyen arkadaşlar mantılanru yemeye başlamışlar bile. Mantı günü olduğu için Tolga bıze mantı öneriyor. Shopar grubunun canlı müziği ortamı daha da sevimli yapıyor. Biz programın sonuna doğru gelmişiz. Payunıza fasıl düşüyor. Grup elemanlanndan Hakan. aslında her türlü Türk müziği çaldıklannı söylüyor. Kısa bir geçmişe sahip bu küçük mekân. çok sayıda "•pavyonvari, canh müzikn, göbek dansh büyük Türk restoranlannın olduğu" Brüksel'de farklı bir seçenekle ortaya çıkma cesareti göstermiş. Mantılanmızı yerken bir taraftan da Brüksel'de, Londra Sofra Lokantalan gıbı Türk mutfağuıı iyi sunan bir yerin eksıkliğinden dem vuruyoruz. lzleyen günlerde Belçika'nın Anvers kentinde meze ağırlıklı bır yer işleten ünlü aşçı l lkan Kurt'un küçük lokantasını ziyaret ediyoruz. Iç tasanmı tamamen yarahcılık fışkıran lokantanın Lounget olan itici adı dışında her şey olağanüstü. Mezelerini birer bırer testen geçiriyor. çılingır sofrası olarak sunulan seçeneği başka bir ziyaretımize bırakıyoruz. Londra'dakı dostum Hüseyin Özer ile birlikte Avrupa'daki en ıyı Türk aşçılan arasında saydığım l lkan Kurt, yakında Brüksel'de bır meyhane açmayı düşündüğünü söylüyor. Hem de eskı usul bir meyhane. Brüksel'de demlenmek isteyenler artık Brükserin tek - ^ ^ — — "Rum meyhanesi" dışında bır seçeneğe daha kavuşacak. Aynı akşam, 2004 sonbahannda Brüksel'de Palais des Beaux- Arts'da mıni bır Europalia- Türkiye gerçekleştirileceğinı öğreniyorum. Ne yapıp edip Avrupalıya gerçek Türk mutfağını da tanıtmak gerek. Italyanlar nitelikh Italyan lokantalan oluşturabilmek için Italya Tanm Bakanı'nın önerisiyle }Tjrtdışındaki Italyan restoranlanna etıket vermeye karar vermışti. İlk uygulamaya da Belçika'dan başlandı. İtarya'dan gönderilen uzmanlar. başvuran lokantalann, Itaryan mutfağını iyi temsil ettiğine karar verirse bu lokantalar İtalyan lokantası etıketini hak ediyor. ttalyan lokantalannın çoğunu Türklerin ışlettiği Belçika'da, Türk lokantalannı da Türk mutfağından anlayan Türklerin işletmesinı sağlamak gerekiyor. Itaryanlann Belçika'da başlathğı uygulama tutarsa, diğer ülkelerdeki İtaryan lokantalanna da uygulanacak. Bizim yöneticilenmız de sadece Türk mutfağı standartlanna u> an lokantalara Türk restoranı denmesini sağlasa ya! İstanbul'u Brüksel'e taşımak olanaksız ama İstanbul'daki Türk mutfağı kahtesini Briiksel'e getirmek olası. Ne. "Yabancı hazır yiyecek zincirlerinin cirit arügj İstanbuTda Türk mutfağı mı kaldı?" mı dediniz? İnanın hâlâ var; ben şimdi Türkiye'de aldığım kılolan vermeye uğraşıyorum! (erdincutkuayahoo.com) ARREŞ.I - tiııdood REPEftSTOP 'onorKillines Ş PEMAND LEG/SLA Namus cinayetine protesto Pakistanlı kadınlar, MuJtan'da gerçekleşen - namus cinayeti"rü protesto etmek için eyiem yapolar. Multan'da 23 yasındaki Afşin İVlusarrat, "kendi eşini seçerek" gelenekkre karşı geldiği için babası tarafindan boğularak öMürühnüştü. Başlangıçta kızının doğal nedenlerle öldüğünü iddia eden baba. Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerrerin kadının ölümüyle ilgili araşbrnıanın derinJeştirilmesini emreûnesinin ardından potis tarafindan nıtuklandı. Bağunsız Pakistan İnsan Haklan Komisyonu, geçen yıl namus cinayetinde öldürülen kadm sayısımn 450'den fazla olduğunu saptamışn. (Fotoğraf: AP) Gökyüzündeki Lilia'lar...Frankflırt'tan hep bu- yerlere aktanlınm. O nedenle en çok bildiğim havaalanlanndan bıridir. Bu kez de Minneapolis'e gitmek için Chıcago'ya aktanlmayı bekliyordum. Havahmamnın piste bakan restoranına girdim. Herkesın aksine. önünde daha 16 saatlik bir uçuş maratonu olan binsı olarak pistteki uçaklara arkamı dönerek oturdum. Karnım uçakta verilen tüm o abuk sabuk yemeklerle dolu olduğundan yalnızca bir şeyler içmek istıyordum. Gerçekten de akşamın beşi bile olmadan peş peşe ) r uvarladığım iki Bombay Safir. Atlas Okyanusu'nu aşılabilir, ara sıra kulağıma çalınan Almancayı katlanılabilir kılmıştı. Gözümde büyüttüğüm iki saat de fark etmeden geçip gitmişti. Tam kabinde yerimi alıp Almanya'yı arkamda bıraktığıma sevinerek kendimi Amerika havasına sokmuşken anıden sağım solum önüm ve arkam Rus gençleri tarafindan kuşatıldı Ural ve Arizona eyaletlerinin kardeşliği için kamp programına katılan bir grup öğrenciydiler. Etrafım eşofmanlı. spor ayakkabılı, ancak yüzleri ve tırnaklan boyalı sanşın Rus kızlanyla doluydu. Lufthansa'nın uçan koltuğu birden Alkazar Suıeması'run koltuğuna dönüştü. Artık Rus kızlannın yüzlerinde birer küçük Lflia görüyordum; demek sonunda başanyorlardı Amerika'ya gitmeyi Lilia'lar. Amerika'ya, sonsuza kadar Amerika'ya giden "LJlia 4 Ever"lar... Açüc konuşmak gerekirse birer küçük orospu görüyordum hepsinın yüzlerinde. Buna ister önyargı deyin isterse son yargı, ben sinemanın saltanatı diyorum. Sinemanın ruhumuzun derinliklerini yavaş yavaş ele geçiren, teslim olunması kaçınılmaz ve içimizde sürdürdüğü o cüretkâr saltanatı... Yanımda oturan kız safkan Rus değildi ve gözümde Lilia olmaktan son anda kurtuluyordu. Babası Amerikahydı. Adı da Diana idı zaten, Lüıa'lann arasında aynkotu gibi duruyordu. Ona birkaç soru sormayı düşünüyordum aslında; gündelik yaşamı ile ilgili birkaç şey... Ne var ki yolculuk yapan bir gencin en büyük kâbusu geveze yol arkadaşıdır. Istediğim bilgileri onu ürkütmeden yavaş yavaş ahnalıydım ağzından. Endişelenmesine FRANKFURT gerek olmadığını söyleyerek girdim söze; yol boyunca vıdı vıdı edeceğimi düşünmemesini istedim. Kuşkuya . ^ ^ ^ _ _ _ _ ^ ^ _ ^ _ _ meydan \ermeyecek şekilde de çantamdan Isaac Basbevis Singer'ın Toplu Öyküler'ini çıkardım; 700 sayfalık kıtabı görünce rahatladı. Evet, böylece güvenini kazandıktan sonra, yalnızca Rusya'daki yaşamı ile ilgili birkaç sorum olacağını söyledim. Üstelik hemen değil, kulağını walkman'siz yakaladığım zaman soracaktım. îçecek servisi sırasında boşaldı kulaklan. Önce şu Ural meselesini sordum: "Sen de mi bu programın içindesin?" ŞANŞIN TÜZÜN "Hayır, Florida'\a babanun v^nına gidiyorum.'' "Bu Ural nerede biliyor musun?" Adını ilk kez duvuyormuş gibi yüzüme baktı. Anlaşılan bu Rus kızı coğrafya bihniyordu. Koltuğun cebinden uçuş haritasmı çıkardım. Acaba burada Ural'ı gösterebilir miydi 9 Sovyetler Birliği ile birlikte kafamdaki harita da paramparça ohnuştu ve çoğu zaman yeni cumhuriyetlerden birileriyle tanışınca hemen haritaya bakma ihtiyacı hıssediyordum. Okul defterini değişimden önce kapatan herkes gibi, beynimdeki atlas Karadeniz'in üzerindeki dev kara parçasını parçalı bulutlu gösteriyordu. Oysa eskiden SSCB der geçerdık; fazla ırdelemez. kurcalamaz ya da orasını burasmı parmaklamazdık şimdiki gibi. Kız, haritanın üzerinde hâlâ Ural eyaletıni anyordu; parmağını Baltık Denizi'ne soktu biraz, oradan sağa doğru giderken Belarus'ta anıden durdu. "Işte benim şehrim!" dedi, "Vrtsyebsk" Tuhaf bir mutluluk yayıldı yüzüne; sanınm annesini falan hanrladı, Urallan da unuttu. Coğrafv'adan geçemediği için başka soru sormadım ona. Belki de sorulanmı bir gün yanıma oturacak gerçek bir Lilia'ya saklıyorum. Kulağında walkman'le, gözlerini kapatarak Amerikah babasıyla Florida'da geçireceği tatilin hayalini kuran Vitsyebsk'li Diana'ya ne sorabilirim ki? Ancak şöyle diyebilirim ona, uçağımız Chicago'ya vardığında: "Umanm babanla iyi vakit geçirirsin,hoşça kalDiana!'' İşte a\nen bunlan sövledun ben de. Roma hamamlanna özlem Adlan u Bad>1on" ve "Caprina", "Aguadrom" ve i *Aquarena", "Pinea" ve "Caracana"... Broşürlerde ve gazete ilanlanndaki sloganlar da çekici: "Bertin neşeyle köpür köpür» Mutlu yaşam vahasi— Şchvet bahçesL. Eski Roma hamanu_" Yapılan tapınak, saray, cennetten bir köşe, Amazon ormanlan görünümünde. Alışılagehniş kapah yüzme havuzlannın artık pek tadı kalmadı. Alman insanı yüzüp. dinlenip eğlenceyi. kısacası gününü gün edebileceği. luks sayılan havuzlara gidiyor. Şelaleler. köpüre köpüre alan dereler, dalgalı denizler... Projektörlerle alttan üstten renkli ışıklar, sualtı ve suüstü hoparlörlerinden dinlendirici melodıler, pahnıyeler, rengârenk papağanlann çığhklan, atlama kuleleri, bır uçtan bir uca uzanan Tarzan ipleri... Yorgunluk gidermek isteyenlere sauna bahçelen, buharlı mağaralar, Türk hamamlan, güneşlenme teraslan ve cımnastik köşeleri... Bütün gün boyunca karnı acıkanlara servis veren lokantalar, kafeteryalar, barlar... Canı sıkılanlar için oyun salonlan, TV köşeleri. Bu yüzme havuzlarmın en önemli çekicüiği yapı stilleri. Debdebenin, gösteriş ve aşınlığm yanı sıra pahalı mermer kaplı. bembeyaz sütunlu, yüzenlere çoğu kez Roma hamamlannı anımsatan yüzme havuzlan insanlan sabah altıdan akşamın geç saatlerine dek sıcak sulara çekiyor. 1980'hyıllarda Almanya'da kapalı yüzme havuzlanna ilgi azalmış, işleten " ~ ^ ^ ^ " ^ belediyeler her yıl miryonlarca mark zarar etmeye başlamıştı. İnsanlar klor kokan sulardan bıkmış, yüzrnenin yanı sıra eğlence de arar oknuşlardı. Iflasa giden kapah havuzlan restore edip, büyütüp degişık dekorasyonlarla açan belediyeler yine kâra geçmişti. Onlan öraek alan bazı yatınmcılar da Frankfurt, Münih, Stuttgart, Essen ve Berlin gibi büyük kentler çevresinde STUTTCART AHMET ARPAD açtıklan "tapınaklar" ve "saraylar" ile mılyonlan vurmaya başlamışlardı. Kaphcalan ile çok ünlü Stuttgart çevresi ve Karaormanlar'da, Baden-Baden. Bad Liebenzell. Bad Dürkheim, Freudenstadt. Aalen ve Filderstadt gibi küçük kaplıca kentlerinde son yıllarda açılan yüzme havuzlan olağanüstü inşa edihnış yapılar. Örneğin. profesör mimar W1enanduı Aalen kenti tepelerinden birine oturttuğu "Iimes Thennen" tamamen bir Roma ~m "^^~ tapınağı. Mimarlann neo-klasik dedıği türden. Broşürdeki "Eski Romaluar ^bi yıkanın" sözleri. 1800 yıl önce Aalen'de yaşamış olan Romahlan anımsanyor. Ne de olsa eski Roma'da hamamlar günlük yaşamın vazgeçiknez bir bütünüydü. Insanlann bir araya geldiği kent alanlanndan daha önemliydı. Hamamlar bır eğlenti ve sohbet merkeziydi. Politikacılar ve tüccarlar oralarda buluşurdu. Günümüz işadamlan da modem banyolann sauna ve barlannda buluşuyor. rahat rahat, gözden uzak iş konuşmalan yapıyorlar. Kumarhanesinin, büyük parklar ortasındaki vülalarda oturan ürkek zengınlerinın, eski ağaçlarla dolu parklannın, ünlü at yanşlannın ve vitrinleri pahalı maldan geçihneyen dükkânlanmn yam sıra şifalı sulanyla da tanınan Baden-Baden"de dünyanın belki de en güzel kaphcası var. 1877 yapımı Friedrich Banyosu. M.S. 213 yılında Roma Imparatoru CarâcaDa'nın Baden-Baden'in sıcak sulannda yüzdüğünü anımsayan kent belediyesi 80'li yıllarda Caracalla Banyolan'nı da açmıştı. Mavi ve beyaz mermerler zemini baştan aşağı kaphyor. Kocaman kubbe, zarif ince sütunlar üzerinde yükseliyor. Datça yakınlanndakı tarihi Knidos kentinin tannçası Afrodit, geniş havuzlarda yüzenleri çıplak çıplak seyredıyor. Yusyuvarlak yapının her yanı cam. Yüzerek çıkılan dış havuza kayalardan sıcak şelaleler köpüre köpüre düşüyor... aşkı ve bedeli üzerine Isveç'in başbakam Göran Persson (54) âşık. Yıllar süren evliliğinin geçen >ıl sona ermesinde bunun pa>ı olup ohnadığını bılmiyonım. Burada falanca abla süfunu açmaya niyetim olmadığı için ve olsa da bizim Dış Haberler'deki hanımlanmızın buna asla izin vermeyeceğini bildiğimden, bu konuyu irdelemiyorum. Persson'un sevdiği kadın, Isveçin neredeyse namusu denilebilecek olan ıçki tekeli Systembolaget'in genel müdürü Anitra Steen adlı. olgun bir kadın. Persson, "Gözleri çok güzel w demışti bu ılişki ortaya çıkınca. Persson aslında Malmö'de oturuyordu ve eşi orada tanınmış bir yerel polirikacıydı. 1996'da Persson 'unbaşbakan olmasından ben evlilik. "gjt-gd" hareketi gibi sürüyordu. lşin bir püf noktası var: Systembolaget'in genel müdürünün hükümet tarafindan tayin ediliyor olması. Ben şimdi konuma dönüyorum. Persson'un eşi, Malmö'deki evi aldı, haklı olarak. Persson'un yaşamının en önemli bsmı zaten Stockholm'de geçiyor. Anlaşarak boşandılar. Ve başbakan, sevgihsinin Stockhohn'ün gözde semtlerinden birindekı evıne taşındı. "Yeni bir daire bulmak güç olacaktı" çünkü. Başbakanlığa yakın bir daire buhnak için bazı tatsız çevTelerle ılişki kurmak gerekir bu kentte. Isveç'te, evli olmadan birlikte yaşayan kişilere "sambo" denir kısaca. Yanı Persson'la Steen şu anda sambo. Basın, olavı gayet güzel kabul etti. Persson, özel yaşamına fazla tecavüz edilmemesi için sevgilisiyle el ele poz verdiğı birkaç röportajı kabul etti. Iskandinavya'da bu olabilijor. Finlandiya'nın kadın devlet başkanı da ancak seçildikten sonra yıllardır birlikte yaşadığı sevgilisiyle evlenme gereği duymuştu. Bu anlayış. kaç ülkede olabilir STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN bilmiyorum ama, hiç değilse bildiğim bir ülkede nasıl olanaksız olduğunu yazmama gerek yok. Şimdi burada ılginç bir skandal yaşanryor. Systembolaget'in alışverişten sorumlu şefleıinin bazılannın, şarap üretıcilerinden çeşitli bıçimlerde rüşvet aldığı açıklanmakta. Hatta bunlardan bıri olan bir kadın şefe, 50. yaş günü armağanı olarak bir at verilmiş! Birçoğu, şarap tanıtma adı altında lüks gezüere götürühiıüş. Aynca bazı kasiyerlerin. yem kasa sistemine biraz parmak atarak dünyanın en ağır vergılendirümiş içkilerini zar zor alan müşterilerin paralannın bir kısmını ceplerine indirdikleri ifşa edilmeye başlandı. Peki bunlardan Steen ne kadar sorumlu? Öyle ya. söz konusu şeflerle arasında bir de yönetim kurulu var ve onun başkanı, Merkez Partisi'nin önceki başkanı Olof Johansson Gazeteler, Anitra Steen'e saldmnaktalar. Anitra Steen. soruşturma başlattığını söylüyor ve suç işlediği bariz olan kişiler hakkında polise suç duyunısunda bulunduğunu da vTirguluyor. Ama yetmiyor. O zaman bu satırlann }azan, şu soruyu kendi kendine sormadan edemiyor: Eğer bu ülkenin başbakam aşkını gizh tutsaydı, bağunsız bir kadın olan Anitra da buna uysaydı, şimdi bu skandal bu boyutlara varacak mıydı° Asla varmayacaktı diyonım ben! Her aşk bir kurban gerektirir çünkü. Başbakan açık ve dürüst davrandı, sevgilisi de öyle. Ama yine de dünyanın kadın haklan bakımından en gelişmiş ülkesi, kadın ve erkek bakanların sayısının eşit olduğu Isveç'te en ağır bedeli ödemek yine de kadına düşüyor. Persson şu sıralar o çok güzel bulduğu gözleri yaşlı görmekte. Dilerim ıkısı de herkesin canı cehenneme der ve çeker gider baş başa yaşayabilecekleri bir köşeye. Hiç değilse, bır aşkın bedelim paylaşmış olurlar. aynen aynı yastığı paylaştıklan gibi! Önemh olan aşkın kazanması. fj
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle