05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 KASIM 2003 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDLTS ANDAÇ • • ımsersın sen,günBruno Schulz okuyordum A- da'da.. İçe dönüş, kapanış mevsi- miydi tam da... Issızhğın dili vardı orada, bir de yalıuzhğın... Vapur seferleri iptal edilmiş, A- da'nın Kuzey Batı'dan esen rüzgâr- lara teslim olmuş hali, insanlan da- ha da içe döndürmüştü. Schulz'un dünyasına kaptırmış- tım kendimi.. Bütün mevsimler sol- muş; yeri, adı sanı silinmiş, insan- lar bir tek dili konuşur olmuştu bir an. Bir yazann tasarlayıp kurarak ge- tirip önümüze koyduğu dünyanın gerçekliğiyle hayatın akışındaki edilgin duruşu seyrediyordum bura- da... Evet evet; onun yazdıklannın içinden ıssızlığa gömülmüş hayata bakıyor, her bir kapanış tümcesiyle yannki güne annarak dönüyordum yüzümü. "Deha Çağı" öyküsünü okudu- ğum o akşamüstünü unutamam. Camlı kahvenin bir köşesine çekil- miş, bir yandan çayımı yudumlu- yor, diğer yandan da Schulz'un dün- yasında geziniyordum.. Adının Efraim olduğunu söyle- yen biri selam verip bir sandalye çe- kerek yanı başımdaki masaya iliş- mişti... Yüzünde en az bir aylık sa- kal vardı.. Mutsuzca bakıp, mınl- danarak konuşuyordu... Çok da an- layamamıştım ilk söylediklerini... Sonuçta onu yolda aracına alan ki- şinin ben olmadığıma karar verip, sözün önünü açmıştık. Kendisine dair anlattıklan, bir an için. beni Schulz'un yazdıklanndan kopar- mış, onun dünyasına yaklaştırmış- tı. Birkaç tümceye sığdırdığı yanm yüzyılhk ömrünün bu noktasmdaki mutsuzluğunu anlatıyordu aslında... Enıekli olmuş, ağır vasıta ehliye- ti var, arna işsiz... Kızı Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'ni kazanınca, Bursa'dan kalkıp gelip buraya yar- leşmişler... tşsizlik iyice canınatak deyince, yakın ilçelerden başlamış iş aramaya... Ada'ya sürüklenişi de bundanmış. Bir köşede kitabını okuyan birine yakınlaşması, konuşabileceğı biri gözüyle bakıp cesaret toplamasın- danmış... Biz okuryazarlar daha çok yol- yordam göstermeyi sevdiğimizden; En ıssız adada da olsanız, hayatın en dar yerinde de dursanız size iyimserlik ateşini sunan bir yazarla nasıl içdenizlere açılmazsınız ki... Işte Bruno Schulz bu soy yazarlardan biri. Acıya, kedere, sevince, tasaya karşı elinizden tutup sizi gün ışığma çıkanp içinizin karanlığma ayna tutuyor. 'mevsimsiz bir geliş seninkisi', di- yerek, onu belki daha da umutsuz- luğu salmıştım... Ismarladığım çayını içip, sonra da usul ezgı gibi silik- soluk bir bakış- lagittı... Yazının ve hayatın gerçeği Schulz' a döndüm yeniden... Oku- duğum öykünün her bir satın köz altında cıva gibi kayıp gıtmişti ba- kışlanmdan... Sözünü ettiğim öy- künün yeniden okunuşuna döner- ken, anlatılanlar bu kez daha farklı bir yanıyla öne çıkıyordu benim ıçın... Altını çizdiğim şu satırlan sesli- ce okumaya başlamıştım bile: "Sıradan gerçekler zamanın içine yerleşririlmişrir, ipe dizilir gibi dizilmişlerdir zaman boyun- ca. Orada önceller ve sonuçları vardır, bunlar sımsıkı bir arada- dırlar, peş peşe gelirler. Özünde sürekliiik ve ardülık yatan bütün anlatımlar için önemli bir şeydir bu." Yazının gerçeğiyle hayatın gerçe- ğinin yüzleşme durumuna bakıyor- dum burada. Ertesi gün, rüzgâr din- miş, hava açmış, patlayan deniz süt- liman olmuştu. Gehp aynı masaya oturduğumda gün ışığının saldığı iyimser bakışa tutulmuşrum adeta. Bir göz ve gölge oyunuydu yaşadı- ğımız. Yanılsama durumu da diye- biliriz. Zamanın diliyle konuşan bir ya- zann dünyasına yüzünüzü döndü- ğünüzde, bir dönemin, soluk alınan ortamın tanıklığıyla yüzleşirsiniz elbette. Nerede olursanız olun onun sözcüklerinin tınısı gelip bulur sizi. Hayatın gizi oradadır. bakıp göre- medikleriniz, seçip algılayamadık- lannız... Yeryüzünün kanadığı, silahlann OKUMA ÖNERİLERl *Bruno Schulz: Tarçm I Dükkânlan, Çev: İlknur i Özdemir 1998, Yapı Kredi Yay., 341 s.: Siyah Güneş, Yayına. Haz.: AliEce, Çev: s Osman Fırat Baş, Devrim Koçak 2002. Yapı Kredi Yay., 168 s. * Marcello Mastroianni: '• Hatırlıvorum, Çev. Ayça Gülsoy, 1999. Can Yay., 171 s. * Bilge Bölükbaşı: Beyaz , Yolculuk, 2003, Doğan Kitap, ', 210 s. BELLEK KUTUSU j "Schulz un yapülarında ! her ayn döneme belli bir ruh \ hali, keyfi, neşe, renk, j i karakteristik edebi metin ; tipiyakıştırabildiğimize göre ! (Ilkbahar lirik şiirler j çağrıştınr, yaz ipek, • sonbahar dram, kış ise rüya \ fantezîlerini) bu büyük saat s fazlasıyla dakik bir j şektide üerlemektedir." \ Jerzy Jarzebski susmadığı, insanın insanı boğazla- maya devam ettiği bir çağda masa- nıza düşen bir gün ışığının izini iyimserlikle size anlatan. o kıpırda- yışla hayatın kederli'sevınçli yan- lanna döndüren yazarlara ne deme- lı şimdi? En ıssız adada da olsanız. hayatın en dar yerinde de dursanız size iyimserlik ateşini sunan bir ya- zarla nasıl içdenizlere açılmazsınız ki... îşte Bruno Schulz bu soy yazar- lardan biri. Acıya, kedere, sevince, tasaya karşı elinizden tutup sizi gü- n ışığına çıkanp içinizin karanhğı- na ayna tutuyor. 2 / Uluslararası bir bienalin amacı, katüan ülkelerin sanatlarındaki son eğilimleri bir araya getirmek ve yeni gelişmelerin önönü açmaksa tstanbul Bienali bu amaca ne kadar katkıda bulunuyor? Küreselleşmeden en çok yarar sağlayan çokuluslu ya da büyük ulusal kuruluşlann, bienal vb. sanat etkinliklerine sponsor olmalan, sanatın, düzeni sorgulayıcı yanını zayıflatıyor olabilir mi? Bu olgunun, sanatın kitlelerden uzaklaşmasında bir payı olduğu söylenebilir mi? Katılan sanatçılann ne oranda temayla Uişkili, ne oranda kendi sanatçı nitelikleriyle seçildiğini düşünüyorsunuz? Türkiyeli sanatçılan bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? A Son bienalde de görüldüğü / t gibi resim, heykel vb. ^m plastik sanatların yanı sıra video-art, yerleştirme gibi yeni sanat türlerine yöneliş gittikçe artıyor. Sizce bunun nedenleri nedir? Sanatçılar, klasik plastik sanatlarda artık yeni hiçbir şey yapılamayacağını düşünüyor olabilirler mi? Başka bir deyişle, sizce de resimde, heykelde yolun sonuna mı gelüıdi? Ressam Bedri Baykam bienal-sanatçı-küratör ilişkisini değerlendiriyor Küresetteşmenin ötekiyüzü 5 Bienalde sizi en çok etkileyen, aklınızda kalan iş hangisiydi? BEDRİ BAYKAM 1) Bence günümüzde bir biena- lin amacı artık bu değil. Çünkü katılan 'ulusların' her birinin kendi topraklarında da ortak bir dil, ortak bir söylem yok. Sanat- çılann önemli bir kısmı, kendile- rinin de, yapıtlannın da 'gezdiği- nin' farkındalar. Uluslararası bi- enallenn en önemli 'hedefleri'(!) artık küratörlenn dünyadaki 'ba- ğımsız sanatçı-artist' ka\Tamım teslim alıp, onun yenne kolayca idare edebildiklen genç 'kürat- rist'leri yerleştirmiş olduklannın tescilini yapmaktır. Bu yüzden gerçek sanat çıkışlanm ıskalama- lan kaçınılmaz olabılmektedir. 2) Bu soruya entelektüel izleyi- cilerin ve manevi sorumluluk yüklü sanatçılann, gönül rahatlı- ğıyla özünde 'iyi ve başanlı' bir yanıt vermesi pek mümkün değil- dir. Bienaller tamamen 'sistem içi'dir ve gerçek avangardizmın kavramsal alanının dışında kal- dıklan düşünülebilir. Son îstan- bul Bienali'nde Dan Came- ron'un yazdığı 'Şiirsel Adalet' başlıklı giriş yazısı, birçok bölü- münde sankı bir Türk solcusunun kalemimn izlerini ve rengini taşı- yor. Amerikan emper>'alizmine ve kapitalın globalızasyon merakına bir başkaldın havası taşıyan ma- kale, ABD'nin tüm suçlanna kar- şı bir nevi 'günah çıkarma' işle- vi de görmektedir. Öte yandan tüm bu detaylı ve bol içerikli • Dan Cameron'un 'Şiirsel Adalet' başlıklı giriş yazısmda, küresel yurttaşlık kavramınm öne atılışmda 'ulus-devletler" ve onlann tüm savunuculanna karşı bir net tavır ve 'böl- parçala- yönet' felsefesinin izdüşümlerini görebiliriz. 'ABD karşıtı manifesto' hava- sındakı bütünsellik aynı metin ve kataloğun içinde çeşitli çelişkiler yaşamaktadır. Bir yandan herkesi birbirine bağlayan tek kimliğin 'insan olmak' olduğunu okuruz ve gerçek insan haklan savunucu- lanmn 'tek ırk, insan' slogamy- la buluştuğumuzu düşünebiliriz, öte yandan küresel yurttaşlık kav- ramının öne atılışında, 'ulus-dev- letler' ve onlann tüm savunucu- lanna karşı bir net tavır ve 'böl- parçala-yönet' felsefesinin izdü- şümlerini görebilinz. Bu sınır ta- nımaz sermaye akışı zaten Istan- bul'dan Venedik'e, Buenos Ai- res'den Şanghay'a kadar bienalle- ri de içinde taşıyıp finanse eden atardamardır. Küratoryal şizofrenr 3) Böyle bir genel temalı biena- lin içine alınan tüm sanatçılar 'ko- nuyla Uişkili' birer iş üretirlerse, ortada kol gezen 'küratoryal şi- zofreni' paradigmasının da öte- sinde, cıddi ve yaygın bir sanatçı şizofrenisinin de bugünkü sanat ortamına egemenlik kurduğu or- taya çıkar. Küratör ortaya ka\Ta- mını atıp, sonra da özenle piyasa- dan hasbelkader bu söylemıne 'uyumlu' bulduğu önceden var olan işlen seçme yoluna gıttiyse, bu sefer de sonsuz alternatifli dün- ya lotosunda 'kendi altüısını' tut- turduğunu iddia etmek söz konu- su olur. Türk sanatçılar ise, son yıllardakı bienallerin çoğunda ol- duğu gibi, uluslararası rüzgânn pupayelken şişireceği bir yörün- geyi arayıp 'karamelize' olmak isteyenlerin çoğunlukta olduğu bir sepetten seçihniştir. Son 4-5 bi- enale göz atarsanız, Türk sanatçı- lann önemli kısmının ilginç şekil- de yalnız o bienalde 'kullanılıp' sonra kendiliğinden yok olan bir türden seçildiğini görürsünüz. Ta- ner Ceylan'ın işleri, bu eleştirile- rime ıstısnadır. 4) Her on yılda birkaç kez en güçlü borazanlar aracılığıyla 'duyduk duymadık demeyin' şeklinde dünyaya dayatılmaya ça- lışılan 'Tlıvaİ resmi ölmüştür' te- zıne katılmıyorum. Bugün, asır- lar sonra, bir tuval resmi yapıp im- zalamak. üç beş yıllığına moda olan bir akımın içine birkaç ış fır- latmaktan daha risklı bir iştir. Ha- yır, resim ve heykel yolun sonuna gelmediler ve dünyada hâlâ en çok ilgiyi çeken yüz binlerce tuval res- mi bunun en somut kanıtı. Mekân düzenlemelerinin resmi öldürebi- leceğıni zannetmek, film çıktı di- ye fotoğrafin öldüğünü zanneden- len hatırlatıyor bana. Mlchael Rlley'ln vldeosu 5) Bienalde beni en çok etkile- yen bölüm Tophane-i Amire'deki alandı. Dev perdedekı Michael Riley'in videosu çok hoşuma git- ti (îrnparatorluk 1997). Aynca, bu videoda dinlediğımiz Andrew Partos'un bestesi de görüntülerle çok uyumluydu. Aynı mekânda karşı duvardâ yer alan Peter Sar- ldsian'ın sirküler perdeli projek- siyonu 'Bohr's Atome' ve onun yankılı davııl sesleri de Riley'in işiyle şaşılacak derecede bir siner- ji yaratıyordu. Sağ duvan kapla- yan Emily Jacir'ın Fılıstin işgali hakkındaki yerleştırmesiyle bera- ber. belki de uzaktan da olsa 'Şi- irsel Adalet' başlığını çağnştıran ve gerçek anlamda tek etkileyici alan, Tophane-i Amjre'deydi. Cansen Epcan'ın resim sergisi • Kültür Servisi - Kuzguncuk'taki Harmony Sanat Galerisi, 10 Aralık'a dek Cansen Ercan'ın kişısel resim sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanat eğitimini Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü'nde tamamlayan sanatçımn sergisinde 2003 yılında yaptığı desen, kâğıt üzerine pastel ve yağlıboya 38 yapıt yer alıyor. (0 216 553 21 67) Gene Anthony Ray öldü • LONDRA (BBC) - Türk TV ızleyicisinin, 'Fame/Şöhret' adlı dizideki 'Leroy' rolüyle tarudığı Gene Anthony Ray 41 yaşında AIDS'ten öldü. New York'ta dans ve sahne sanatlan alanında eğitim veren bir okulun öğrencilerinin yaşadıklanm konu alan yapım, 1980'lerde oldukça ılgı görmüş ve birçok ülkede geniş bir izleyicı kitlesine seslenmişti. Ray'in canlandırdığı 'Leroy' tiplemesı ise öne çıkan kişıliklerden biriydi. Sanatçı, gerçek yaşamda da, dizinin çekımlennm yapıldığı okulun öğrencısi olmuş, ancak kovulmuştu. Stephen King'in 'Carrie' adlı romanının sahne uyarlaması (1988),'Out OfSync" (1995) ve 'Eddie' (1996), Ray'in rol ald'ığı film ve oyunlardan birkaç tanesi. Buket Uzuner'den yeni bir kitap • Kültür Servisi - Buket Uzuner'in yeni kitabı 15 Aralık'ta Everest Yayınlan'ndan çıkacak. 'Selin ve Cem ıle Yolculuklar' admı taşıyan kitap yazann hayat, sanat ve yazı üzenne kaleme aldığı denemelerden oluşuyor. Kitapta yazann 2000-2003 yıllan arasında kaleme aldığı yazılar yer alıyor. 'Kurgusal denemeler" olarak da tanımlanabılecek bu yazılann kahramanlan, yazann öğrencileri ünıversıteli Selin ve Cem... Buket Uzuner'in yeni gezı kıtabı İstanbul Seyir Defteri' ise yine Everest Yayınlan tarafından yayına hazırlanıyor. Beatles hayranlarına miijde • LONDRA (BBC) - Beatlesın sonalbümü 'Let It Be'nin farklı bir versiyonu olan 'Let It Be'.. Naked', geçen hafla piyasaya çıktı. Aİbüm, 1970'lerde eklenen orkesrral düzenlemelerden anndınlarak özgün haliyle yayımlandı. Beatles'ın kurucu üyelerinden Paul McCartney ve Ringo Starr, bu albümün topluluğun ruhunu yansıttığını belirtti. Topluluk üyelerinin adının 'Get Back' olmasını istediği fakat yapımcı Phil Spector tarafından adı 'Let It Be' olarak belirlenen albüm ıçın ılk kayıtlar 1969 yıhnda yapılsa da, Beatles üyelerinin 'Abbey Road' adlı albümleri için çalışmalara başlamasıyla rafa kaldınlmıştı. Topluluğun dağıldıklannı açıklamasımn ardından 1970 yılında Phil Spector ilk kayıtlan orkesrral düzenlemelerle destekleyerek tamamlamış, fakat, Beatles üyeleri albümün son halini beğenmemişlerdi. Can Gazalcı'ya öykü ödülü • Haber Merkezi - Gençlık Kıtabevi'nce düzenlenen 2003 Öykü Yanşmasf nda, birincıhği gazetemiz Ankara Bürosu muhabiri Can Gazalcı kazandı. Gençlik Kıtabevi'nden yapılan açıklamaya göre, sonuçlar, yanşma için gönderilen 3'er öyküye jüri üyelerince puan verilmesıyle belirlendi. Buna göre, birinciliği gazetemiz Ankara Bürosu muhabiri Can Gazalcı alırken, ikinciliğı Oğuz Dinç kazandı. Jüri üçüncülüğe. aynı puanlan alan Oğuz Serdar Altınoğlu ıle Yavuz Ekinci"yi değer gördü. A1DS hastaları için konser • LONDRA (BBC) - Peter Gabriel ve Cat Stevens olarak bilinen Yusuf tslam, Nelson Mandela'nın düzenlediği '46664' başlıklı "AIDS'e duyarlılık konseri"ne katılacaklar. 29 Kasım'da, Cape Town'da bulunan Greenpoint Stadyum'unda yapılacak konserde Beyonce, Bono, Moloko, Anastacia, Queen, Corrs gibi ünlü sanatçı ve topluluklar da yer alacak. "AIDS'idurdurmakiçin 1 dakikanızı verin" temasıyla dikkatleri çeken konsere 40 bin dinleyicinin gelmesi bekleniyor. Konser, 28 ülkede TV'den yayımlanacak. Daha sonra konserin CD ve DVD kaydı da yardım amacıyla satışa sunulacak. 46664.com adlı internet sitesinden, destek olmak amacıyla dört şarkı tanesi 1.99 ABD Dolan karşılığında indirilebilir. Steve Martin Vembe Panter'de • LONDRA (BBC) - Steve Martin, güldürünün kült isimlennden Peter Sellers'ın 1964 - 1980 yıllan arasında seri olarak çekilen altı 'Pembe Panter' filminde canlandırdığı 'Dedektif Clouseau' rolüyle sinemaseverlerin karşısına çıkacak. MGM Stüdyolan'ndan yapılan açıklamaya göre, öyküsü önceki filmlere dayanacak olan yeni 'Pembe Panter" sinema filmı, "The Birth of the Pınk Panther/Pembe Panterin Doğuşu' adını taşıyacak. Son olarak 1993 yılında çekilen 'Pembe Panterin Oğlu' adlı filmin başrolünde ise Oscar ödüllü Italyan oyuncu Roberto Benigrü oynamıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle