06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 12 KASIM 2003 ÇARŞAMBA 14 KULTUR [email protected] 45 yıllık sosyalizm döneminin ertesinde Rumen Tiyatrosu kimliğini anyor... Değişim aracı olaraktiyatro• Tiyatrocuların ayn bir yeri var Romanya'da. Totaliter yönetime direnişte öncü olduklan; tüm tiyatro yapılarını bir özgürlük ve tartışma alanına, baskıya karşı bir sığınağa dönüştürebildikleri için... ZEYNEPORAL 1989 yılında Romanya, 45 yıllık re- jımi, 25 yıllık Çavuşesku yönetımı- ni devirirken ülkede hemen her şe- yın anında değişeceğini umuyordu. Kendi deyişleriyle 'antikomünist dev- rimden' kısa bir sûre sonra, tüm üre- timin durduğu, enflasyonun tırman- dığı, açhğın yokluğun, yoksulluğun egemen olduğu, karaborsa ve yol- suzluğun sürdüğü, değerlerin altüst olduğu günlerde, ne yapıp yapıp dev bir tiyatro festivali düzerîlemişlerdı. Festivalin konuğuydum ve Bükreş sokaklanndaolsun, Bükreş sahnele- rinde olsun tek gördüğüm, milletin 45 yıh hesabını hemen şımdi, şuracıkta görmek istediğiydi. Aradan 13 yıl geçtıkten sonra ge- çen hafta yine Bükreş'teydim. Ulu- sal Tiyatro festivali ve Uluslararası Tiyatro Eleşûrmenlen BırlığYnın ge- nel kongresi vardı. Çeşıtii ülkeler den gelmiş tiyatro uzmanlan, "değişiın aracıolaraktiyatro"yutartişırken ay- nı zamanda yılın en başanlı tiyatro yapımlannı ızleme olanağı bulduk. Dünden bugüne Tiyatrocuların ayn bir yeri var Ro- manya'da. Totahter yönetime dire- nişte öncü olduklan için; sansürlü dönemde bile, satır aralanndaki söy- lemlenyle, sahnede yarattıklan im- gelerle geniş kitlelerle sıkı ve sağlık- h ilişkd ve iletişim kurduklan için; tüm tiyatro yapılannı bir özgürlük ve tar- tişma alanına, baskıya karşı bir sığı- nağa dönüştürebıldıkleri için... Rumenlenn ünlü Hamlet i Ion Ca- ramitru, sahneden "Şu Danimarka Kralhğı'nda kokuşmuş, çürümüş bir şeyler var" dediğınde izleyıcının ga- leyana gelmesı ve günün bınnde ba- nkatlann ön saflannda bulunan ay- Purcarete'nin, Rabelais'nin öykülerinden oluşturduğu 'Pantagruel'in Yeğeni', görseL, düşseL, düşünsel bir şökndi ve insanhk haüerini ortaya koyuyordu. nı oyuncunun Halk Cephesi bildiri- lerinı okumaya başlaması, hâlâ dil- lerden düşmüyor. Ion Caramitru 1996- 2000 yıllan arasında ülkesınin kül- tür bakanı olacaktı. Bugün ise festivalin açıhşında ye- nı Kultür Bakanı RezvanTheodores- cu, mükemmel konuştugu dört ayn dilde konuklara seslenırken o günle- nn gende kaldığını, Romanya'nın, tiyatrosu aracıhğıyla dış dünyaya açıldığını, 2007'de bütünleşmeyı um- duklan Avrupa Birliği yolunda tiyat- rodan da yararlandıklanru belirtiyor- du. (Bizim Kültür Bakanımıza duyu- rulur! ) Vahşl kapltalizme karşı Bugün Romanya'da tiyatro yaşa- mındakı sorunlann başında vahşi ka- pitalizmin hışmından hyatroyu koru- yabilme çabası geliyordu. 1989'da uzunca bir durgunluk dö- nemınden sonra. tiyatro sayısında hızlı bır çoğalma, hatta patlama ol- muştu. 22 milyon nüfuslu ülkede, 90 kadar yerleşik tiyatro vardı. Merkez- de yoğunlaşma söz konusu değıldı; ülkenin kırk bölgesine dağılmışlar- dı. Farklı mekânlan tiyatro olarak kullanmak çok yaygınlaşmıştı. An- cak ne var ki ticari kaygı, gişeyı kol- lamak ön plana geçmıştı. Bir zamanlar toplumsal bilinç oluş- turmaya yarayan tiyatro, şündı yeri- nı. ucuz ve kolay yapımlara, anlık eğlenceye, tüketıme dayalı oyunlara bırakmışti.Eleştirmenler, "popülari- te' adına tiyatroya, nitelikten ödün verdiren, ızleyicinın beğenısinı her ge- çen gün daha aşağıya çeken bu tutu- ma direnıyordu. Rumen tiyatrosu şımdi kendi kim- liğini anyordu. Bu arayışta, kökleş- mış tiyatro geleneğınden güç alıyor, ancak kendi deyişleriyle 'dünyaya çok büyük bir pencere açma gereği- ni' duyuyorlardı. Oyunlar Festival için seçilmiş oyunlann ço- ğu, klasik eserierin, ünlü yazarlann, genç yönetmenler tarafından günü- müze uyarlanmış çok serbest yorum- lanydı. Çehov'un 'Üç Kızkardeş'ın- de, oyunun orijinaliyle hiçbır bağ- lanti kuramazken Whkiewicz'in, se- kiz yaşmdayken yazdığı, bir buçuk sayfahk bir öyküden, 'Böcekler' ad- lı bir 'oyun' çıkarma çabası da zor- lamaydı. Oysa 'Romeo ve Juüyet'te yalnız Shakespeare'i bulmakla kal- mayıp tıyatro tadı da alabildim. Onemli bir Macar nüfusun yaşadı- ğı Stantu Gheorge'den gelen 'Tama- siAronTiyatrosu"nun sunduğu, Ma- carca oynanan 'Romeo ve Juliyet'i Boscardı Laszlo sahneye koymuştu. Sahne uzamına doğa egemendi. Son- bahar yapraklannın kocaman bir ya- tağa dönüşmesi; balkon yerine sah- nenin altı ya da üstünün kullanılma- sı kimseyi şaşırtmadı O doğada, en doğal bıçimde gençlerin âşık olma- lan (müzik yaparken, müzik yaparak birbirlerini gördüler, tanıdılar, sevdi- ler - harika bir sahneydi!) büyüklere direnişleri, öfkeleri ve dinamizmle- n anında ızleyıcılere geçiyordu. Ionesco'nun 'GökyüzündeldYaya' oyunu ve 'Öfke' adlı senaryosundan Mundi Tîyatrosu'nun (Bükreş) oluş- turduğu 'Yaya ve Ofke' oyunu, izle- yicılerin çepeçe\Te oturtulduğu bir ki- lisenın ortasında ve her yerinde oy- nanıyordu. Baş kahraman Beran- ger'nin, yeryüzündekı olumsuzluk- lan gördükçe çoğalan uçma tutkusu, müzik, dans, akrobasi, trapez eşli- ğinde sirk ha\r asında müthiş bir far- sa dönüşüyordu. Festivalin ağır topu, Rumenlerin dünya çapındaki yönetmenı Sflvhı Purcarete'nin, Rabelais'nin öyküle- rinden oluşturduğu 'Pantagruel'in Yeğeni' oyunuydu. Rabelais'nin sahneye elverişli di- li, daha ınsancıl bir dünya özlemı, karanlığı bilımle yenme tutkusu, ay- dınlanma utkusu, Purcarete'nin elin- de görsel, düşsel ve düşünsel bir şö- lene dönüşmüştü. Sahnede her oluşum, her an, çağ- nşımlara açıktı. Bırbirinden bağım- sız epizotlar, kâh çok görkemli (sah- nede gökyüzünden yagmur yerine kaşık yağması; erkeklerin kova kova su ve unla sahnede hamur açıp, in- sandan ekmek yapmalan) kâh çok yalın (trompet sesini her duyuşta ağ- layan kadın, bır kuş sesinden müthiş teatral anlar yaratmak gibi) sahne- lerle Pucarete bize insanlık hallerinın her türlüsünü sunuyordu. Bütün bu oyunlann, çoğu gençler- den oluşan çok büyük kalabalıklar tarafından izlenmesi tiyatro sanatı adına sonsuz umut vericıydi. Cumhuriyetimizin 80'inciYılmda Oyun Yazarlığımız (2) Gelişme Muhsin EıtuğruHa başladı Tiyatronun geüşmesine oyunlanyla katkıda buhınan yazarianmız arasında l)MelihCevdet Anday, 2)Haldun Taner, 3)Oktay Arayıcı. 4) Muhsin Ertuğrul, 5) Musahipzade Celal, 6) Memet Baydur, 7) Orhan Asena, 8)Sennet Çağan, 9)Nâzım Hikmet savılabüir. TUNCER CÜCENOĞLU Her konudaki gelişünin başlangıcınnı Türk Tiyatrosu'nun kurucusu Muhsin Ertuğrul un 1927 yılında tstanbul'da bugünkü Şehir Tîyat- rolan'nın (Darülbedayi) başma getirilmesiyle olduğu bir gerçektir. Muhsin Ertuğrul döne- minde yapılan en önemli iş, Türk yazarlannın özendirilmesiyle Türk tiyatro repertuvannın oluşturulmaya başlanmasıdır. t GalipArcan,Ya- kup Kadri Karaosmanoğlu, Halit Fahri Ozan- soy, Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar. Nâznn Hikmet ve Reşat Nuri Güntekin bir yan yazınsal uğraş olarak Türk tiyatrosu için oyun- lar yazmışlardır. (Sayın Ertuğrul ömrünün so- nuna kadar bütün yazarlanmızın yepyeni ve özgün oyunlar yazması için çabasını hep sür- dürmüş ve tiyatro edebiyatımızın zenginleş- mesi için sürekli emek harcamıştır. Rahmetle aruyoruz.) Ancak bu adlara, yalnızca tiyatro oyunu ya- zan Musahipzade Celal'ı özenle eklemek gere- kir. Kaldı ki dünyatiyatroedebiyatının en önem- \i oyunlan da başanlı çevirilerle izleyiciyle bu- luşturulmuş ve böylece de insanımızın tiyatro- yu sevmesı sağlanmıştır Shakespeare, Strin- derg, PirandeDo, Ibsen, O'NeiD, Hauptmann ve Goethe Istanbul izle>ıcısının karşısına ılk kez doğru çevınlerle çıkmışlardır. Ankara Pevlet Konservatuvarı Gene Cumhunyet döneminde Ankara Dev- let Konservatuvan açılmıştır. 1949 yılında De\- let Tiyatrolan'nın kurulması ise başlı başına bir devrim yaratmıştır tiyatro yaşamımızda. Bu- gün Devlet Tıyatrolan; Ankara, Istanbul. Iz- mir, Bursa, Adana, Antalya, Diyarbakır, Trab- zon, Van, Sıvas ve Erzurum'da her gece perde- leriru açmakta, turnelerle yakın çevTelenne hiz- met vermektedir. Bu en önemli Cumhuriyet kurumumuzun, ulusal tiyatromuzun vazgeçılmez unsurlan olan Türk tiyatro yazarlannın çoğahp gelişmesinde, dolayısıyla tiyatromuzun bugünkü boyutlara ulaşmasında katkısı büyük ohnuştur. Istanbul Belediyesı Şehir Tıyatrolan ile Dev- bt Tiyatrolan'nın dı c ında başta Ankara Sanat Tiyatrosu olmak üzere, bazı özel tiyatrolar da oyun yazarhğımızın gelişmesinde ve sayısal anlamda çoğahnasmda önemli katkılar sağla- mışlardn-. Cumhuriyet'in kazandırdığı oyun yazarlan- mızı (alfabetık olarak) sıralayacak olursak; Ada- let Ağaoğlu. Behiç Ak MehmetAkan,Sabahat- tin Kudret AksaL Çetin Altan, Mehh Cevdet Anday, Oktay Arayıcı, Aydm Ant, Orhan Ase- na. Cahit Atay, ÜDdi Ayvaz, Cevat Fehmi Baş- kut, Memet Baydur, Kemal Bekir, Recep BO0- ner, Coşkun Büktel, Erman Canatan. CKan Ca- novu, Necarj Cumah, TuncerCücenoğhı, Sermet Çağan, Göngür Dilmen, Savaş DinçeL, Bilgesu Erenus, Refik Erduran, Müjdat Gezen, Erhan Gökgücü, Oben Güney, Reşat Nuri Güntekin, Nâzun Hikmet, Coşkun Irrnak, Haluk Işık, Y. Kenan Işık, Orhan Kemal, Ülker Köksal, İsmet Küntay, Ferdi Merter, Murathan Mungan, Tur- gay Nar, Aziz Nesin, Turan Oflazoğlu, Yümaz Onay, VasıfÖngören. Turgut Ozakman. Oktay Rifat, Başar Sabuncu, Dinçer Sûmer, Güner Sü- mer, Sadık Şendfl, Ferhan Şensoy, HaMun Ta- ner,AhmetKutsiTecer,VasfiUçkan, HaşmetZey- bek'in ulusal tiyatro repertuvanmrzm oluşma- sında en az birer, az sayıda da olsa bir iki yaza- nmızın da çok sayıda özgün yapıtıyla önemli katkılar sağladıklan hiç unutulrnamalıdır. Kaldı ki yitirdiklerimizin dışında, bu yazar- lanmıznı az sayıda da olsa bazılan, özellikle te- levizyona bulaşmadan ve edebiyatin diğer dal- lanna uzanmadan, yalnızca bu alanda yeni ürün- ler vererek, tiyatromuza olan katkılannı sür- dürmektedirler. Gene bu oyun yazarlanmızuı bazılan sınır- lanmızı da aşmaya, farklı ülkelerde, farklı dil- lerde sahnelenmeye başlamışlardır. Bize dü- şen, bu başanlan küçümsememek, tam tersine önemsemek ve gerçekten hak edenin önünü aç- maya çaba göstermek ohnalıdır. Hele hele çok önemli birer oyunu repertuvanmıza kazandıran AH Berktay ve Gülşah Banda dışında Hasan Erkek, Ahmet Önel, EBf ŞerefArtun, Ash Ön- gören ve benzeri genç yazarlann da önü açüır- sa, gelecek açısmdan karamsar olmak için hiç- bir neden kalmaz ortada... BİTTİ DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Aşksız Toplum Yaşar Kemal'in, TÜYAP Kitap Fuan sırasında gerçekleşen bir paneide, günümüzün edebiyat or- tamını eleştırnnek için söylediği, "Sankibütün Tür- kiye sabah akşam aşkla yatıp kalkıyormuşçasına nedir bu aşk romanlan?" sözleri türiü ilginçlikler taşıyor. Roman türü için toplumun aynasıdır, ona baka- rak içinden çıktığı toplumu tanıyabilirsiniz denir. Buradan yola çıkarsak, bunca aşk romanı yazıl- ması, bunlann da okuriarca kapışılması toplumu- muzun aşk içinde yüzdüğünün mü göstergesi? Elbette günümüz edebiyatıyla günümüz toplu- mu arasında bir ilişki vardır. Bunca kitap yazılıp bun- ca da satıldığına göre bu bağlann toplumbilimci- ler tarafından araştınlması da ilginç sonuçlar ve- rebilir. Ben günümüz Türk edebiyatının günümüz Tür- kiye toplumunu -elbet aykın örnekler dışında- yan- srtan bir edebiyat olduğunu düşünmüyorum. O halde satışlan elli binleri, yüz binleri bulan bu romanlar nasıl bir gereksinimi karşılıyor? Insanlann bunca alım gücünü kamçılayan şey, ellerinde olana değil, olmayana ulaşma çabası ol- masın? Orhan Kemal, Çamaşırcının Kızı adlı kitabını ta- nıdığı bir emekçi kadına vermiş. Birkaç gün son- ra kitabı getiren kadın, "Ben bu yazılanlan billyo- rum, bilmediğim şeyten anlatan bir kitap yok mu?" demiş. Ünlü roman eleştirmeni György Lukâcs da, ro- manın insan yaşamındakı değersızleşmeyle ilişki- li olduğunu söyler. İnsan ne zaman değersizleşti? Sınıflı toplumlann ortaya çıkışından beri. Ama ro- manın ortaya çıkışı kapitalisttoplumlabiriikte. Ka- pitalizmin insanogluna getirdiği değersizlik duygu- su önceki toplumsal yapılardan çok farklı. Bireyin sermaye karşısında ne denli değersiz ol- duğu her gün, her an kafasına vurula vurula gös- teriliyor. Kapitalist toplumun dayattığı insan ilişki- leri insanlan insanlığından çıkardı. Hasta bireyler, hasta toplumlar oluştu. Böylesine para pul, mal mülk, alım satım, yalan dolan işlerine batmış bir toplumun bireyleri, ancak insanı saflık, güzellik ve karşılıksızlığın bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek aşk duygusunun yanın- dan geçebilirler mi? Sahte değerlerin peşinde mutlu olacaklannı dü- şünen insancıklanmız hayatta bir türiü bulama- dıklan aşk duygusunu romanlarda anyorlar. Aşk üs- tüne yazılan romanlann bunca satılması, aşkın de- ğil, aşksızlığın göstergesi. Insanoğlu, doğasından gelen bir dürtüyle ken- dini değerii hissetmek ister. Seçtiği siyasetçilerce, işyerindeki üstlerince, okuduğu rengârenk gazetelerce, izlediği televiz- yon kanallannca, dinlediği müziklerce, hayatın her alanında sürekli aşağılanan insan elbet aşk duy- gusuyla yücelmek, değertenmek, insan olduğunu anımsamak istiyor. Ama aşk da insana görünmek için önce onun insan olmasını, insani değerierledonanmasını, aş- kı görebilecek gözleri olmasını ister. Günümüzün çok satılan aşk romanlannın da doğrusu, aşka özgü temel değerlerden çok, ınsan- lann zayrf yanlanna seslenip onlardaki açlığı kul- lanan ürünler olduğunu düşünüyorum. Insanlanmız aşkı okuyacaklan kitaplan alırken bi- le sermaye düzeninin kendilerine tanıtım kampan- yalanyla sundukları ürünlere yönlendiriliyoriar. Konu aşk ise, Nâzım Hikmet şiiıierinin peynir ekmek gibi satılması gerekmez mi? Oktay Rifat'ın yazdığı aşk şiirterini dünyayı gezseniz bulamazsı- nız. Tanpınar'ın Huzur'unun da en az öteki çok sa- tanlar kadar satılması gerekmez mi? tf sekci(« superonlirte.com Bağdafta savaş sonrası Mk fflm • Kültür Servisi - Bağdafta savaştan sonra ılk defa bır filmin çekimine başlandı. Uday Raşid'in yönetmenlığıni yaptiğı fihnin ilk sahnesinin çekımı tamamlandı. Ilk sahnede, aldığı yaralar yüzünden kanlar içinde kalan Iraklı bir asker, Bağdafta bombalanan binalann yıkuıtilan ortasuıda görüntülendi. Kısıtlı bütçeyle çekilen ve oyunculann ücret almadan oynadığı 'Korunmasızlık Altında' adlı film, Irak'uı devrik lideri Saddam Hüseyin'den sonraki dönemde Bağdaftaki durumu gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Ük fihnini çeken 30 yaşındakı Raşid, fıhnde, ölümle karşı karşıya kalmanın ne anlama geldiğinin altim çizmeyi hedefliyor. Kendisuıe Federico Fellini, Pier Paolo Pasohni ve Quentin Tarantino gibi sinema dünyasuun önemli yönetmenlerini örnek aldığun söyleyen Raşid, filrni 2 ay içinde bitirmeyi umduğunu, daha sonra kurgu ve çoğaltma için Lübnan'a gidecegini bildirdi. Iraklı yönetmen, gelecek yılki Cannes FUm Festivali'ne fihnini yetiştirmek istediğini belirtti. K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle