Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 07 EKİM 2003 SALI
14 JvLJJ-iJ. LJrî. kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
DT'de 'AnkaraBuluşması' (I)Dönem yazılanna bu kez riyatro
çevrelerince kısaca 'bölge' olarak
adlandınlan Anadolu'daki DT yer-
leşik sahnelerinin yapımlarıyla baş-
lıyoruz. Ankara DT yeni dönemi, 5
gün süren ve 'bölgeler'den gelen ya-
pımlan içeren 'Ankara Buluşması'
ile açtı. 'Bölge'lerdeki oyunları ye-
rinde izleme olanağı olmayan eleş-
tirmenler için iyi bir fırsat...
Ingiliz Yazar GeorgeOnvefl' in ün-
lü romanı 'Hayvan Çiftliği'nden în-
giliz yönetmen Peter Hall'un uyar-
lamış olduğu 'Hayvan Çiftliği' yıl-
lar önce Şakir Gürzumar' ın rejisiy-
le Ankara DT tarafından trfan Şa-
hinbaşta sahnelenmişti. Bu kez Trab-
zon DT tarafından sunuluyor.
1945'te gündeme gelen ve 'tota-
Kter' yönetimleri eleştiren, 'ütop-
ya'nın tepetaklak oluşunu sergile-
yen yapıt Stalinist rejime karşı ya-
zılmış bir 'alegori' niteliğindedir.
'tnsan' (kapitalist) tarafından sömü-
rülen bir çiftlik dolusu hayvanın, do-
muzlarönderliğinde devrim yaparak
bağımsızlığa kavuşmalarını, daha
sonra da, 'idealisf olan hemcinsle-
rini zaman içinde saf dışı bırakan ve
gitgideyozlaşarak 'hayvan' özellik-
lerini yitiren 'yönetki domuzlar'ın
kurduğu 'aldatma' ve 'baskı' düze-
nini anlatır.
Oyuncuhık hünerieri
Stalinist rejim tanhe karışsa da
totaüter vönetim' gündemdedır. Or-
vvell'in alegorisinin yoğun anlam
katmanlan günümüzde de geçerli
gerçeklere ışık tutmaktadır; kafası-
ru kullanmayı bilmeyen insanlardan
oluşan toplumlann, ne denli kolay al-
datılabileceği, yedikleri kazığın ne-
den sonra farkına varmalanran da hiç-
bir yarar getirtneyeceği yolunda bir
uyandır. Bu nedenle de oyunun se-
çimi yerindedir denebilir.
Gelgelelim, romanın ıçerdıği an-
lamlan sahnede dile getirme yolun-
da zorluklar vardır. Öncelikle, oyun
kişilerinin 'hayvan' olması, yapımın
her an 'Ali Baba'nın Çiftögi' başlık-
lı bir çocuk oyununa dönüşme teh-
rabzon DT'nin 'Ankara Buluşması 'nında sunduğu 'Hayvan Çiftliği'
kaliteli olmakla birlikîe, çok bol kullamldığı için 'kıvam 'ı zorlayan
sahne malzemesinden özenle yapılmış ama ayrıntıdaki hünerieri
vurgulama kaygısı içinde, yapısı çok düzgün olmayan uyarlama
metnin sakıncalarını yok edememiş bir sahne olayı.
Yönetmen Aclan Büyüktürkoğlu oyunculara yaslanmış ve
onların sergilediği hünerieri metni kısaltarak azaltmaya kıyamamış.
likesini içerir. Bunu engellemek için
de 'söz' düzeyinde uzun anlatımlar
gereklidir. Bu anlatımJar da oyunu
hantallaştınr. Bana sorarsanız, ro-
manı okumak. sahnede izlemekten
daha iyidir.
Trabzon DT yapımının yurtdışı
eğitimli genç rejisörü Aclan Büyük-
türkoğlu'nun, Orwell uyarlamasını
sahnede başanlı kılma yolunda yo-
ğun bir çaba içine girdiği görülüyor.
En büyük başansı hayvanJan canlan-
dıran sanatçılarla yaptığı çalışma.
Üç saat boyunca, sahnede yer alan
hayvanlann her birine ait hareket
düzeni tıkır tıkır işliyor. Hakan Dün-
dar'ın 'sentetik' malzemeden oluş-
turup 'gerçek' kıldığı tasanmlann
ürünü olan hayvan giysi ve maskla-
nnı 'söz' ve 'hareket' ile bütünleş-
tirme yolunda tüm oyuncular yet-
kin bir performans sergiliyor.
Yapımın bir 'müzikal' olarak ta-
sarlanmış olması hareket düzenine
olumlu katkıda bulunuyor. Salima
Sökmen'in koreografisi başanyla
uygulanıyor. KemalCünüç'ün yaz-
dığı sahne müziği de yüksek düzey-
de. Ancak, ne müzik ne de danslar
bir 'müzikal
1
çerçevesi oluşturabile-
cek yoğunlukta. Sankı 'söz'e daya-
lı metni renklendirmek için aralara
serpiştirilmiş duygusu veriyor. Gü-
nüç'ün başanlı şarkılannın seslen-
dirilmesi ise yetersiz kalıyor. Bant-
tan gelen müzik eşliğinin metal-
si/mekanik tınısı ile sahnedeki 'can-
h' gösterinin kaynaşamayışı, veril-
meye çahşılan 'müzikal' duygusu-
nu zedeliyor. Geriye yine 'söz' kalı-
yor.
'Söz'ü 'hayvansı' tonlamalarla di-
le getirmenin sakıncalannın başın-
da tempo'nun düşmesi gelıyor. Oyu-
nun başında fark edilmiyor bu sakın-
ca. Ancak, oyunun ilk bir buçuk sa-
ati aşıldıktan sonra, 'hayvanı oyna-
ma'yı gerektiren oyunculuk hüner-
leri 'yineleme'lere dönüşüyor. Özel-
likle son bölümde 'zamannı geçi-
şi'ni gösteren perdenın sıkhkla açı-
lıp kapanması ve 'anlaücı' karganın
neredeyse 'epik' anlatıcıya dönüşme-
siyle oyun 'açıklamab' bir gösteri-
ye dönüşüyor.
Hakan Dündar'ın içeri ışık sızdı-
ran aralıklı tahta çitlerden oluşturdu-
ğu ve başanlı bir 'çiftük' içi görün-
tüsü veren dekorunun, 'pasteT renk-
lerden oluşan hayvan görüntülerini
boğuyor olması da başka bir görsel
tekdüzeliğe neden oluyor. Tüm bu
eksiler bir araya gelince, tüm vuru-
culuğuna karşın, öykü yalnız işitsel
olarak değil görsel olarak da uzadık-
ça uzuyor.
'Krvam' zorlanmış
Sonuç olarak, kaliteli olmakla bir-
likte. çok bol kullamldığı için 'la-
vam'ı zorlayan sahne malzemesin-
den, özenle yapılmış ama aynntıda-
ki hünerleri vurgulama kaygısı için-
de, yapısı çok düzgün olmayan uyar-
lama. metnin sakıncalarını yok etme
çabasını ikincil düzeye bu"akmış bir
sahne olayıyla karşı karşıyayız. Çö-
züm, metnin olabildiğince budana-
rak 'müzikal' denetimli bir çerçeve
içinde toparlanması, böylece tem-
ponun ağırlaşmasının engellenme-
si, görsel tekdüzeliğin dekorda -yi-
ne pastel ama- sahnedeki giysilerle
karşıtlık oluşturacak bir ton kullanı-
mıyla kınlması olabilirdi. Canlı or-
kestra icrası da sahne olayına çok şey
katabılırdı
Ancak unutmayalım, 'bölgeler'de-
ki tiyatrolann, sahne olayının hazır-
lanışı boyunca yanı başlannda ola-
bilen dekor ve müzik yaratıcılan
yok. Canlı orkestralarla çalışma ola-
sılıklan da. Bu nedenle. yönetmen
Büyüktürkoğlu öncelikle elindeki
kalıcı malzeme olan oyunculara yas-
lanmış. Onlann sergilediği hüner-
ieri de metni kısaltarak azaltmaya kı-
yamamjş.
Yine de ortaya öyle bir emek kon-
muş ki, sanatçılar aldıklan alkışı so-
nuna dek hak ediyor.
Julio Pomar'ın resimleri Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergileniyor
îç dünyaya derinlemesine biryolculuk
30yıla
adanmış
birbelgesel
Kültür Servisi - Sinema hayatındaki
30. yıünı gende bırakan OmerKavurüze-
rine, iki yıldır hazırlanmakta olan 'Ömer
Kavur'la Yola Çıkmak' adlı belgesel ta-
mamlandı. Yapım ve yönetmenliğıni Rı-
za Kıraçın üstlendiği belgeselin hazır-
lıklannın sürdüğü günlerde Kavur, 'Kar-
şdaşma' filminin senaryosuyla ilgjli son
çahşmalannı yapıyordu.
Belgesel. bir yandan 'Karşüaşma'
filminin hazırlıklannı, çekim sürecini,
bir yandan da Ömer Ka\ıır'un otuz yıl-
lık sinema serüvenini anlatıyor.
Bir yönetmenin savaşımı
Türkiye sinemasında 'kendineait' bir
sinema dili oluşturan. her fılmı ulusal ve
uluslararası sinema otoritelerince ilgiy-
le izlenen yönetmenin, yaşama bakışı,
sinema anlayışı, filmlennde kullandığı
temalardanyola çıkılarak anlatılmayaça-
lışıldı.
Belgeselde, 'Biryereaitolınama' duy-
gusu kıla\r
uz alınarak Kavur"un filmle-
rinde öne çıkan 'aşk', *yol\ 'beklemek',
'arayış', 'yabancılaşma' ve 'zaman' gi-
bi kavramlar sorgulanıyor.
Belgesel aynı zamanda bir sınemacı-
nın 30 yıllık sinema yaşamında
geçirdiği değişimleri, sanatsal tercihle-
rini piyasa koşullanyla dengeleme ve
her şeye karşın kendi sinemasını yapma
savaşımını anlatıyor.
KAYAÖZSEZGİN
Portekizli sanatçı Julio Pomar, ser-
gisinin açılışından önce, küratörü J.
Sommer Ribeiro eşliğinde düzenle-
nen konuşmasında, resim sanatının
bir "öteki ltimlik" olduğu gerçeğini
vurguladı ve "kolektif beUek" dedi-
ğimiz ka\Tamın aşılmasında bu kım-
liğin önemli bir işlevi bulunduğuna
değindi.
6O'lı yıJlarda Avrupa sanatını etki-
si altına alan "YeniGerçekçilik" akı-
mının, o dönemde Pans'e yerleşmiş
olan Pomar'ın resimlerine bulaşmış
olduğunu düşünsek bile kendisinin de
özellikle altını çızdiği gıbi, akımla-
ra ve genelleşmiş eğilimlere dahil ol-
maktan kaçınmayı ilke edintniş olma-
sı -resmin. kendinı kafese koyarak
ehlileştirmesi anlamına gelirdi aksi
yönde birdavranış- Avrupa"nın en ba-
tı ucundan gelen bu sanatçının, uzak
dünya düşlerine, yerli imgelere, şiir-
sel mitoslara yönelik tutkusunu an-
Iamamızı kolaylaştınyor.
Şairierin evTenine yakın
Daha fazla şey öğrenmek için, şa-
irleri okumamızı öneren Fteud'u hak-
lı çıkarmak istercesine, başta kendi
ülkesinden bir şairin -Pessoa- sonra
da Baudelaireve Mallerme'nin, Ed-
garAflan Poe"nun e\Tenıne yanaşmak-
tan haz duyuyor. Kendisi de şair çün-
kü. Ama Pomar'ın farklı dönemlerin-
den çalışmalan bir araya getiren ser-
gisi, renk ve biçımlerine yansımış
görünümler taşısa bıle, baygın bir
içeriğin ızdüşümleriyle yetinmekten
alabildiğine uzak durmayı biliyor.
Tuval üzerine akrilik. pastel ve
kolaj ya da desen türünde çalışmala-
n, üç boyutlu enstalasyonlan bir ara-
ya getiren bu işler, inceden inceye
bir mizah ("humour'') anıştırması-
nı içeriyor, aynı zamanda illüstrasyon
yapmış olmasının sağladığı bir öngö-
rii doğrultusunda "öykü"nün olağan
katkısını kınp yeniden yapılandınyor.
Aynı kültürün ıçinden yetismış olan
bir ustarun, Goja'nın eleştirel ger-
çekçi tutumuna da göndermede bu-
lunarak -konuşmasında, Goya"dan
etkilenmiş olduğunu söylemeyi ihmal
etmedi- insan doğasının gizli alanla-
nnda gezinmekten hoşlandığım dı-
şa vuracak biçimde, portre etütleri-
ne ağırlık veriyor.
Femando Pessoa, içinde "hissetti-
ği şe>
-
"in "düşünce" olduğunu söy-
lerken, günümüz sanatında yaygın
bir ka\ramsalcılık düzeyinde kendi-
ni gösteren olgulann kaynağına par-
mak basmış oluyordu kuşkusuz. Po-
mar'ın özellikle yakın dönem resim-
lerinde. Pessoa'nın işaret ettiği bu
düşünselliğin derin izleri seçilebili-
yor.
Onda, sanki her şey, gözlemlene-
rek değil, hissedilerek ya da dokunu-
larak resmin ifade alanı içine çekil-
mekte, uzakta olanın belki de en ya-
kında olandan daha fazla düşlem ve
duygu kapılan açabildiği, sanatçıyı
daha büyük oranda kışkırttığı varsa-
yımından yola çıkılmakta.
Kendi atalannın uzak topraklara
deniz yoluyla ulaşma \e yeni keşıf-
lerde bulunma tutkusunun uzannla-
n var Julio Pomar7
da: Örneğin Latin
Amerika kültürüyle, bu kültürün ye-
tiştirdiği isimlerle uzun süreli xe kök-
lü ilişkiler geliştirmiş olmasının ar-
kasmda. böyle bir tutkunun aynntı-
lan gizli. Bir tür egzotik imge olarak
da tanımlamak mütnkün bunu. Ken-
di ifadesı de bu yönde: Görünen dün-
yanın ardındaki karmaşık anlamı ya-
kalamaya çalışırken, tat. dokunma,
işitme duyulannın, yeni ses dalgala-
nna götürebılecek olanakların, onu
bir "seyirci" olmaktan çıkanp "dün-
yanın merkezir
'ne taşıyacağından
kuşku duymuyor.
Pomar'ı değeriendirmek
Portekizli bir sanatçının. doğu îs-
lam kültürü içinden gelerek çağdaş
Batı dünyası içinde kendine yer ara-
yan Türkiye açısından ve ülkemizin
sanat ortamı yönünden ne tür bir an-
lamı olabilir? Ya da soruyu şöyle sor-
mak, belki daha doğru olacakrır: Ju-
lio-Pomar'ın resimleri. Batı kültürü-
nü kendisine model almış, ama buyol-
da kendi kültürel bınkımlennden çı-
karacağı sonuçlarla bu "model'' ara-
sında bağınnlar kurma çabası içinde
bulunan sanatçımıza neler söyleye-
Pomar, sergisı nedeniyle ilk kez
ziyaret ettiği ülkemiz ve sanatçılan-
mız hakkında herhangi bir bilgiye
sahip olmadığını, ama yeni bir fırsat
doğduğunda bu konudaki eksik bil-
• Sanatçının görünen
dünyamn ardındaki karmaşık
anlamı yakalamaya
çalışırken, tat, dokunma,
işitme duyulannın, yeni ses
dalgalarına götürebilecek
olanakların, onu bir
"seyirci" olmaktan çıkanp
"dünyamn merkezi"ne
taşıyacağından kuşku
duymuyor.
gilennı tamamlamaktan sevinç duya-
cağını dile getirdi konuşmasında.
Bizden bir sanatçı, Pomar'ın ülkesi-
ne sergi açmaya gitseydi, onun diye-
cekleri de Pomar'ınkınden pek fark-
lı olmayacaktı.
0>r
sa, Avrupa'nın iki uzak yakasın-
da yer alan Portekiz ve Tüıİdye'nin
paylaşacağı, birbirine ileteceği ortak
değerler yok değil: Portekiz'in yer al-
dığı Avrupa kıtasının batı ucundakı
yanmada, uzunca bir dönem, Doğu
kültürünün etkilerine açık oldu. hat-
ta bu kültürün etkileriyle Hıristiyan
geleneğinin değerlerini bir arada ya-
şatmak gibi, hiç de küçümsenmeye-
cek bir sentez gerçekleştirdi.
Böyle bakınca, Pomar'ı en iyi an-
layacak ve değerlendirecek olanlar-
dan birinin, bizler olacağını düşünü-
yorum. Aynı şeyi, belki Portekizli
sanatçılar, bizim sanatçılar için dü-
şünebilirler.
Julio Pomar'ın bu ilginç sergisi-
nin, bu açıdan bir başlangıç oluştur-
masını dihyoruz.
(Sergi, lOEkim'ekadargörülebı-
lir. Tel.:0212 473 04 44)
YAZIODASI
SELİM İLERİ
İstanbul Hatırası
Malik Aksel bir denemesinde Istanbul'u İstanbul
yapan özellikli yapıları sıralıyor:
Üstü toprak altı deniz Galata Köprüsü. (Gerçek-
ten de Galata Köprüsü Istanbullular için büyük ilgi
odağı oluşturmuş. Köprünün günlük hayattaki serü-
venine ilişkin birçok ayrıntıyı Ahmet Rasim'in yazı-
larında bulabilirsiniz.)
Yedi düvelin almak istediği Ayasofya. (Çocukluğum-
da ilk kez gittiğimizde Ayasofya'dan ürkmüştüm.
Sonra rüyama gindi; yine görkemli ve ürkütücüydü...)
Altı minareli Sultanahmet Camii ve Ramazan ayın-
da bu camiin mahyalan. (Annemden çok dinlemiş-
tim: Işıklar hayal gemileri gibi süzülürmüş.)
Yeraltında kayıklann yüzdüğü Yerebatan Sarayı.
(Oraya da götürülmüştüm. Ama artık kayıklar yüz-
müyordu.)
Binlerca dükkânı olan Kapalıçarşı. (Sık sık gidilir,
her defasında yollar karıştırılır, aranılan dükkân bu-
lunamazdı. Işıl ışıl kuyumcu camekânlanna bayılır-
dım.)
Deniz ortasındaki Kızkulesi. (Evet, deniz or+asın-
da erişilmez bir gizem eviydi.)
Bu yapılar, halk kitlesi üzerinde derin etki uyandır-
mış. Halksanatları, Aksel'in biricik gözdeleridir. Söz-
gelimi Istanbul'u sokakfotoğrafçılanndan ayrı düşü-
nemez:
"Bu sokak fotoğrafçılannın kendine mahsus de-
korlan vardır. Bunlar büyük boyda siyah zemın üs-
tüne işlenmiş hayalî resimlerdir. Çoğunlukla sütun-
lar, üzerinde saksılar, çiçekler, çardaklar, fıskıyeliha-
vuzlar, kuşlar, menazın bozuk köşkler, ay-yıldızlar, bay-
raklar bulunurdu."
"İstanbul Hatırası" yazılı siyah perdeleri unutma-
mak gerekir. Perdelerde İstanbul masailaşmış bir
kenttir. Bütün değişik görünümlerinde ınsan elinin,
düş gücünün asıl görünümü sanatla bezediği ayırt
edilebilir.
Işte rüyadaki Kızkuleleri, camiler, köşkler, saray-
lar... Hepsi iç içe, birbirine kanşmış, birbirindeerimiş.
Bir kısmı da boyayla yapılmamış olup, nakış işidir.
Güzelim İstanbul Hatırası perdeleri, Istanbul'un
okuryazar geçinenlerince handiyse küçümsenirdi.
önünde fotoğraf çektirenlerin hep "dışarlıklı, taşra-
//" kişiler olduğu söylenirdi. Bu yüzden olsa gerek,
İstanbul rtatıralı tek bir fotoğrafım yok.
Malik Aksel'e göre, geçmiş günlerin fotografhane-
lerindeki atmosfer farklıdır; daha aydınca bir sanat
anlayışından beslenilmiştir. Fotoğrafhanelerde tab-
lolardan alınmış fon resimleri tercih edilir. Aynalar, cilt
cilt kitaplar, hokkalar, kalemler 'afmosfer'in yan mal-
zemeleridir.
Anne tarafım da böylesi fotoğraflar çektirmiş. Za-
man geçince, masa başında kıtap okur görünen o
amca tuhaf bir hüzün getiriyor. Gerçek hayatında ki-
tap falan okumazmış...
Sırada sevda resimleri var. Kartpostal boyutunda-
ki bu resimlerde, üstte, dumanlar arasında sevgili-
nin hayali görünüyor, alrta, sevda çekenin görüntü-
sü.
Şunda da, sigara içen delikanlının sigara duma-
nından, sevdiği kızın hayali ortaya çıkmış. Birbirine
halkalanmış kalplerde "sen" ve "ben"yazısı...
Aksel ekliyor:
"Eski devirierde kadınlann fotoğraflarını çeken
kadın fotoğrafçılar vardı. Buraya gidenler kendile-
rine istedikleri biçimi verirdi. Kimisi saçlannı dağı-
tır, peri kızı olurdu, kimisi bahriyeli, kimisi de kendi-
ni Direklerarası'ndaki kantocu kızlara benzetirdi.
Bunlar, çiçekler, tüller içindedirier."
O günlerin dünyasında fotoğraf büyüleyicidir. is-
tanbul'da kendine özgü bir üslup, hatta başlı başı-
na bir sanat yaratmış.
Sonra bu 'res/m-fofoğranaralbümlerden dağıla-
rak sokaklara düşmüş.
Takvimde İz Bırakan:
"Orada, oralarda sabah akşam I Solgun ay altın-
da kasımpatı" Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can
Yayınları, 1984.
CamşenliğiH ftim'de
• Kültür Servisi - Beykoz Öğümce'deki
'Cam Ocağı'nda, 11 Ekim günü 08.00 - 16.00
saatleri arasında 'Boğaziçi Cam Şenlîği'
yapılacak.
Csküdar Rotary
Kulübü tarafından
düzenlenen
uluslarası şenliğin
ilki, farklı
ülkelerden cam
ustalan, sanatçılar
ve cam sanatına
ilgi duyanlan
buluşturacak.
Etkinlikle,
geleneksel cam
sanatı ile çağdaş
sanatçılann
yorumlannın bir
arada sunuhnası
ve ilginin bu
sanata çekilmesi
amaçlanıyor. Şenliğe, Danimarka, Ahnanya,
Polonya, Italya, Beyaz Rusya. Portekiz,
Ukrayna, Çek Cumhuriyeti ve ülkemizden cam
sanatçılan ve ustalan katılacaklar. Şenlikte, iki
saat süreyle, sanatçı ve ustalar sıcak cam
bölümünde cam eserler oluştururken diğer
katılımcılar, bu çalışmaya tanıklık
edebilecekler. (0 216 433 36 93)
Bugün
• NARDİSJAZZCLUB'da2130'daNezilı
Yeşilnil Trio'nun konseri. (0 212 244 63 27)
• YAPIKREDİ KÜLTÜR MERKEZİ
SERMETÇİFTERSALONL nda 18 30 da
Ahmet Oktay, Hulki Aktunç ve İbrahim
Yıldırını ın '80 Yüda Devr-i Âlem I' konulu salı
toplantısı. (0 212 252 47 00)
• BABYLON'da 21.00 de Düş Sokağı - Murat
Yıhnazvildjnm'm konsen. (0 212 292 ^8 63)
4. Kitap Dünyası Fuarı
• DOLM4BAHÇE KtXTL'R MERKEZİ nde
12.45'te Nevzat Erknıen ile tanışma ve sohbet,
15.15'teSıtkıAslanhan"ın, 16.30'da
Adil Maviş'ın seminerleri ve imza günlen, 18.45'te
Adil Ali Atalay'ın şıır dınletısi. (0 212 361 03 13)