23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 07 EKİM 2003 SALI 14 JvLJJ-iJ. LJrî. kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL DT'de 'AnkaraBuluşması' (I)Dönem yazılanna bu kez riyatro çevrelerince kısaca 'bölge' olarak adlandınlan Anadolu'daki DT yer- leşik sahnelerinin yapımlarıyla baş- lıyoruz. Ankara DT yeni dönemi, 5 gün süren ve 'bölgeler'den gelen ya- pımlan içeren 'Ankara Buluşması' ile açtı. 'Bölge'lerdeki oyunları ye- rinde izleme olanağı olmayan eleş- tirmenler için iyi bir fırsat... Ingiliz Yazar GeorgeOnvefl' in ün- lü romanı 'Hayvan Çiftliği'nden în- giliz yönetmen Peter Hall'un uyar- lamış olduğu 'Hayvan Çiftliği' yıl- lar önce Şakir Gürzumar' ın rejisiy- le Ankara DT tarafından trfan Şa- hinbaşta sahnelenmişti. Bu kez Trab- zon DT tarafından sunuluyor. 1945'te gündeme gelen ve 'tota- Kter' yönetimleri eleştiren, 'ütop- ya'nın tepetaklak oluşunu sergile- yen yapıt Stalinist rejime karşı ya- zılmış bir 'alegori' niteliğindedir. 'tnsan' (kapitalist) tarafından sömü- rülen bir çiftlik dolusu hayvanın, do- muzlarönderliğinde devrim yaparak bağımsızlığa kavuşmalarını, daha sonra da, 'idealisf olan hemcinsle- rini zaman içinde saf dışı bırakan ve gitgideyozlaşarak 'hayvan' özellik- lerini yitiren 'yönetki domuzlar'ın kurduğu 'aldatma' ve 'baskı' düze- nini anlatır. Oyuncuhık hünerieri Stalinist rejim tanhe karışsa da totaüter vönetim' gündemdedır. Or- vvell'in alegorisinin yoğun anlam katmanlan günümüzde de geçerli gerçeklere ışık tutmaktadır; kafası- ru kullanmayı bilmeyen insanlardan oluşan toplumlann, ne denli kolay al- datılabileceği, yedikleri kazığın ne- den sonra farkına varmalanran da hiç- bir yarar getirtneyeceği yolunda bir uyandır. Bu nedenle de oyunun se- çimi yerindedir denebilir. Gelgelelim, romanın ıçerdıği an- lamlan sahnede dile getirme yolun- da zorluklar vardır. Öncelikle, oyun kişilerinin 'hayvan' olması, yapımın her an 'Ali Baba'nın Çiftögi' başlık- lı bir çocuk oyununa dönüşme teh- rabzon DT'nin 'Ankara Buluşması 'nında sunduğu 'Hayvan Çiftliği' kaliteli olmakla birlikîe, çok bol kullamldığı için 'kıvam 'ı zorlayan sahne malzemesinden özenle yapılmış ama ayrıntıdaki hünerieri vurgulama kaygısı içinde, yapısı çok düzgün olmayan uyarlama metnin sakıncalarını yok edememiş bir sahne olayı. Yönetmen Aclan Büyüktürkoğlu oyunculara yaslanmış ve onların sergilediği hünerieri metni kısaltarak azaltmaya kıyamamış. likesini içerir. Bunu engellemek için de 'söz' düzeyinde uzun anlatımlar gereklidir. Bu anlatımJar da oyunu hantallaştınr. Bana sorarsanız, ro- manı okumak. sahnede izlemekten daha iyidir. Trabzon DT yapımının yurtdışı eğitimli genç rejisörü Aclan Büyük- türkoğlu'nun, Orwell uyarlamasını sahnede başanlı kılma yolunda yo- ğun bir çaba içine girdiği görülüyor. En büyük başansı hayvanJan canlan- dıran sanatçılarla yaptığı çalışma. Üç saat boyunca, sahnede yer alan hayvanlann her birine ait hareket düzeni tıkır tıkır işliyor. Hakan Dün- dar'ın 'sentetik' malzemeden oluş- turup 'gerçek' kıldığı tasanmlann ürünü olan hayvan giysi ve maskla- nnı 'söz' ve 'hareket' ile bütünleş- tirme yolunda tüm oyuncular yet- kin bir performans sergiliyor. Yapımın bir 'müzikal' olarak ta- sarlanmış olması hareket düzenine olumlu katkıda bulunuyor. Salima Sökmen'in koreografisi başanyla uygulanıyor. KemalCünüç'ün yaz- dığı sahne müziği de yüksek düzey- de. Ancak, ne müzik ne de danslar bir 'müzikal 1 çerçevesi oluşturabile- cek yoğunlukta. Sankı 'söz'e daya- lı metni renklendirmek için aralara serpiştirilmiş duygusu veriyor. Gü- nüç'ün başanlı şarkılannın seslen- dirilmesi ise yetersiz kalıyor. Bant- tan gelen müzik eşliğinin metal- si/mekanik tınısı ile sahnedeki 'can- h' gösterinin kaynaşamayışı, veril- meye çahşılan 'müzikal' duygusu- nu zedeliyor. Geriye yine 'söz' kalı- yor. 'Söz'ü 'hayvansı' tonlamalarla di- le getirmenin sakıncalannın başın- da tempo'nun düşmesi gelıyor. Oyu- nun başında fark edilmiyor bu sakın- ca. Ancak, oyunun ilk bir buçuk sa- ati aşıldıktan sonra, 'hayvanı oyna- ma'yı gerektiren oyunculuk hüner- leri 'yineleme'lere dönüşüyor. Özel- likle son bölümde 'zamannı geçi- şi'ni gösteren perdenın sıkhkla açı- lıp kapanması ve 'anlaücı' karganın neredeyse 'epik' anlatıcıya dönüşme- siyle oyun 'açıklamab' bir gösteri- ye dönüşüyor. Hakan Dündar'ın içeri ışık sızdı- ran aralıklı tahta çitlerden oluşturdu- ğu ve başanlı bir 'çiftük' içi görün- tüsü veren dekorunun, 'pasteT renk- lerden oluşan hayvan görüntülerini boğuyor olması da başka bir görsel tekdüzeliğe neden oluyor. Tüm bu eksiler bir araya gelince, tüm vuru- culuğuna karşın, öykü yalnız işitsel olarak değil görsel olarak da uzadık- ça uzuyor. 'Krvam' zorlanmış Sonuç olarak, kaliteli olmakla bir- likte. çok bol kullamldığı için 'la- vam'ı zorlayan sahne malzemesin- den, özenle yapılmış ama aynntıda- ki hünerleri vurgulama kaygısı için- de, yapısı çok düzgün olmayan uyar- lama. metnin sakıncalarını yok etme çabasını ikincil düzeye bu"akmış bir sahne olayıyla karşı karşıyayız. Çö- züm, metnin olabildiğince budana- rak 'müzikal' denetimli bir çerçeve içinde toparlanması, böylece tem- ponun ağırlaşmasının engellenme- si, görsel tekdüzeliğin dekorda -yi- ne pastel ama- sahnedeki giysilerle karşıtlık oluşturacak bir ton kullanı- mıyla kınlması olabilirdi. Canlı or- kestra icrası da sahne olayına çok şey katabılırdı Ancak unutmayalım, 'bölgeler'de- ki tiyatrolann, sahne olayının hazır- lanışı boyunca yanı başlannda ola- bilen dekor ve müzik yaratıcılan yok. Canlı orkestralarla çalışma ola- sılıklan da. Bu nedenle. yönetmen Büyüktürkoğlu öncelikle elindeki kalıcı malzeme olan oyunculara yas- lanmış. Onlann sergilediği hüner- ieri de metni kısaltarak azaltmaya kı- yamamjş. Yine de ortaya öyle bir emek kon- muş ki, sanatçılar aldıklan alkışı so- nuna dek hak ediyor. Julio Pomar'ın resimleri Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergileniyor îç dünyaya derinlemesine biryolculuk 30yıla adanmış birbelgesel Kültür Servisi - Sinema hayatındaki 30. yıünı gende bırakan OmerKavurüze- rine, iki yıldır hazırlanmakta olan 'Ömer Kavur'la Yola Çıkmak' adlı belgesel ta- mamlandı. Yapım ve yönetmenliğıni Rı- za Kıraçın üstlendiği belgeselin hazır- lıklannın sürdüğü günlerde Kavur, 'Kar- şdaşma' filminin senaryosuyla ilgjli son çahşmalannı yapıyordu. Belgesel. bir yandan 'Karşüaşma' filminin hazırlıklannı, çekim sürecini, bir yandan da Ömer Ka\ıır'un otuz yıl- lık sinema serüvenini anlatıyor. Bir yönetmenin savaşımı Türkiye sinemasında 'kendineait' bir sinema dili oluşturan. her fılmı ulusal ve uluslararası sinema otoritelerince ilgiy- le izlenen yönetmenin, yaşama bakışı, sinema anlayışı, filmlennde kullandığı temalardanyola çıkılarak anlatılmayaça- lışıldı. Belgeselde, 'Biryereaitolınama' duy- gusu kıla\r uz alınarak Kavur"un filmle- rinde öne çıkan 'aşk', *yol\ 'beklemek', 'arayış', 'yabancılaşma' ve 'zaman' gi- bi kavramlar sorgulanıyor. Belgesel aynı zamanda bir sınemacı- nın 30 yıllık sinema yaşamında geçirdiği değişimleri, sanatsal tercihle- rini piyasa koşullanyla dengeleme ve her şeye karşın kendi sinemasını yapma savaşımını anlatıyor. KAYAÖZSEZGİN Portekizli sanatçı Julio Pomar, ser- gisinin açılışından önce, küratörü J. Sommer Ribeiro eşliğinde düzenle- nen konuşmasında, resim sanatının bir "öteki ltimlik" olduğu gerçeğini vurguladı ve "kolektif beUek" dedi- ğimiz ka\Tamın aşılmasında bu kım- liğin önemli bir işlevi bulunduğuna değindi. 6O'lı yıJlarda Avrupa sanatını etki- si altına alan "YeniGerçekçilik" akı- mının, o dönemde Pans'e yerleşmiş olan Pomar'ın resimlerine bulaşmış olduğunu düşünsek bile kendisinin de özellikle altını çızdiği gıbi, akımla- ra ve genelleşmiş eğilimlere dahil ol- maktan kaçınmayı ilke edintniş olma- sı -resmin. kendinı kafese koyarak ehlileştirmesi anlamına gelirdi aksi yönde birdavranış- Avrupa"nın en ba- tı ucundan gelen bu sanatçının, uzak dünya düşlerine, yerli imgelere, şiir- sel mitoslara yönelik tutkusunu an- Iamamızı kolaylaştınyor. Şairierin evTenine yakın Daha fazla şey öğrenmek için, şa- irleri okumamızı öneren Fteud'u hak- lı çıkarmak istercesine, başta kendi ülkesinden bir şairin -Pessoa- sonra da Baudelaireve Mallerme'nin, Ed- garAflan Poe"nun e\Tenıne yanaşmak- tan haz duyuyor. Kendisi de şair çün- kü. Ama Pomar'ın farklı dönemlerin- den çalışmalan bir araya getiren ser- gisi, renk ve biçımlerine yansımış görünümler taşısa bıle, baygın bir içeriğin ızdüşümleriyle yetinmekten alabildiğine uzak durmayı biliyor. Tuval üzerine akrilik. pastel ve kolaj ya da desen türünde çalışmala- n, üç boyutlu enstalasyonlan bir ara- ya getiren bu işler, inceden inceye bir mizah ("humour'') anıştırması- nı içeriyor, aynı zamanda illüstrasyon yapmış olmasının sağladığı bir öngö- rii doğrultusunda "öykü"nün olağan katkısını kınp yeniden yapılandınyor. Aynı kültürün ıçinden yetismış olan bir ustarun, Goja'nın eleştirel ger- çekçi tutumuna da göndermede bu- lunarak -konuşmasında, Goya"dan etkilenmiş olduğunu söylemeyi ihmal etmedi- insan doğasının gizli alanla- nnda gezinmekten hoşlandığım dı- şa vuracak biçimde, portre etütleri- ne ağırlık veriyor. Femando Pessoa, içinde "hissetti- ği şe> - "in "düşünce" olduğunu söy- lerken, günümüz sanatında yaygın bir ka\ramsalcılık düzeyinde kendi- ni gösteren olgulann kaynağına par- mak basmış oluyordu kuşkusuz. Po- mar'ın özellikle yakın dönem resim- lerinde. Pessoa'nın işaret ettiği bu düşünselliğin derin izleri seçilebili- yor. Onda, sanki her şey, gözlemlene- rek değil, hissedilerek ya da dokunu- larak resmin ifade alanı içine çekil- mekte, uzakta olanın belki de en ya- kında olandan daha fazla düşlem ve duygu kapılan açabildiği, sanatçıyı daha büyük oranda kışkırttığı varsa- yımından yola çıkılmakta. Kendi atalannın uzak topraklara deniz yoluyla ulaşma \e yeni keşıf- lerde bulunma tutkusunun uzannla- n var Julio Pomar7 da: Örneğin Latin Amerika kültürüyle, bu kültürün ye- tiştirdiği isimlerle uzun süreli xe kök- lü ilişkiler geliştirmiş olmasının ar- kasmda. böyle bir tutkunun aynntı- lan gizli. Bir tür egzotik imge olarak da tanımlamak mütnkün bunu. Ken- di ifadesı de bu yönde: Görünen dün- yanın ardındaki karmaşık anlamı ya- kalamaya çalışırken, tat. dokunma, işitme duyulannın, yeni ses dalgala- nna götürebılecek olanakların, onu bir "seyirci" olmaktan çıkanp "dün- yanın merkezir 'ne taşıyacağından kuşku duymuyor. Pomar'ı değeriendirmek Portekizli bir sanatçının. doğu îs- lam kültürü içinden gelerek çağdaş Batı dünyası içinde kendine yer ara- yan Türkiye açısından ve ülkemizin sanat ortamı yönünden ne tür bir an- lamı olabilir? Ya da soruyu şöyle sor- mak, belki daha doğru olacakrır: Ju- lio-Pomar'ın resimleri. Batı kültürü- nü kendisine model almış, ama buyol- da kendi kültürel bınkımlennden çı- karacağı sonuçlarla bu "model'' ara- sında bağınnlar kurma çabası içinde bulunan sanatçımıza neler söyleye- Pomar, sergisı nedeniyle ilk kez ziyaret ettiği ülkemiz ve sanatçılan- mız hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığını, ama yeni bir fırsat doğduğunda bu konudaki eksik bil- • Sanatçının görünen dünyamn ardındaki karmaşık anlamı yakalamaya çalışırken, tat, dokunma, işitme duyulannın, yeni ses dalgalarına götürebilecek olanakların, onu bir "seyirci" olmaktan çıkanp "dünyamn merkezi"ne taşıyacağından kuşku duymuyor. gilennı tamamlamaktan sevinç duya- cağını dile getirdi konuşmasında. Bizden bir sanatçı, Pomar'ın ülkesi- ne sergi açmaya gitseydi, onun diye- cekleri de Pomar'ınkınden pek fark- lı olmayacaktı. 0>r sa, Avrupa'nın iki uzak yakasın- da yer alan Portekiz ve Tüıİdye'nin paylaşacağı, birbirine ileteceği ortak değerler yok değil: Portekiz'in yer al- dığı Avrupa kıtasının batı ucundakı yanmada, uzunca bir dönem, Doğu kültürünün etkilerine açık oldu. hat- ta bu kültürün etkileriyle Hıristiyan geleneğinin değerlerini bir arada ya- şatmak gibi, hiç de küçümsenmeye- cek bir sentez gerçekleştirdi. Böyle bakınca, Pomar'ı en iyi an- layacak ve değerlendirecek olanlar- dan birinin, bizler olacağını düşünü- yorum. Aynı şeyi, belki Portekizli sanatçılar, bizim sanatçılar için dü- şünebilirler. Julio Pomar'ın bu ilginç sergisi- nin, bu açıdan bir başlangıç oluştur- masını dihyoruz. (Sergi, lOEkim'ekadargörülebı- lir. Tel.:0212 473 04 44) YAZIODASI SELİM İLERİ İstanbul Hatırası Malik Aksel bir denemesinde Istanbul'u İstanbul yapan özellikli yapıları sıralıyor: Üstü toprak altı deniz Galata Köprüsü. (Gerçek- ten de Galata Köprüsü Istanbullular için büyük ilgi odağı oluşturmuş. Köprünün günlük hayattaki serü- venine ilişkin birçok ayrıntıyı Ahmet Rasim'in yazı- larında bulabilirsiniz.) Yedi düvelin almak istediği Ayasofya. (Çocukluğum- da ilk kez gittiğimizde Ayasofya'dan ürkmüştüm. Sonra rüyama gindi; yine görkemli ve ürkütücüydü...) Altı minareli Sultanahmet Camii ve Ramazan ayın- da bu camiin mahyalan. (Annemden çok dinlemiş- tim: Işıklar hayal gemileri gibi süzülürmüş.) Yeraltında kayıklann yüzdüğü Yerebatan Sarayı. (Oraya da götürülmüştüm. Ama artık kayıklar yüz- müyordu.) Binlerca dükkânı olan Kapalıçarşı. (Sık sık gidilir, her defasında yollar karıştırılır, aranılan dükkân bu- lunamazdı. Işıl ışıl kuyumcu camekânlanna bayılır- dım.) Deniz ortasındaki Kızkulesi. (Evet, deniz or+asın- da erişilmez bir gizem eviydi.) Bu yapılar, halk kitlesi üzerinde derin etki uyandır- mış. Halksanatları, Aksel'in biricik gözdeleridir. Söz- gelimi Istanbul'u sokakfotoğrafçılanndan ayrı düşü- nemez: "Bu sokak fotoğrafçılannın kendine mahsus de- korlan vardır. Bunlar büyük boyda siyah zemın üs- tüne işlenmiş hayalî resimlerdir. Çoğunlukla sütun- lar, üzerinde saksılar, çiçekler, çardaklar, fıskıyeliha- vuzlar, kuşlar, menazın bozuk köşkler, ay-yıldızlar, bay- raklar bulunurdu." "İstanbul Hatırası" yazılı siyah perdeleri unutma- mak gerekir. Perdelerde İstanbul masailaşmış bir kenttir. Bütün değişik görünümlerinde ınsan elinin, düş gücünün asıl görünümü sanatla bezediği ayırt edilebilir. Işte rüyadaki Kızkuleleri, camiler, köşkler, saray- lar... Hepsi iç içe, birbirine kanşmış, birbirindeerimiş. Bir kısmı da boyayla yapılmamış olup, nakış işidir. Güzelim İstanbul Hatırası perdeleri, Istanbul'un okuryazar geçinenlerince handiyse küçümsenirdi. önünde fotoğraf çektirenlerin hep "dışarlıklı, taşra- //" kişiler olduğu söylenirdi. Bu yüzden olsa gerek, İstanbul rtatıralı tek bir fotoğrafım yok. Malik Aksel'e göre, geçmiş günlerin fotografhane- lerindeki atmosfer farklıdır; daha aydınca bir sanat anlayışından beslenilmiştir. Fotoğrafhanelerde tab- lolardan alınmış fon resimleri tercih edilir. Aynalar, cilt cilt kitaplar, hokkalar, kalemler 'afmosfer'in yan mal- zemeleridir. Anne tarafım da böylesi fotoğraflar çektirmiş. Za- man geçince, masa başında kıtap okur görünen o amca tuhaf bir hüzün getiriyor. Gerçek hayatında ki- tap falan okumazmış... Sırada sevda resimleri var. Kartpostal boyutunda- ki bu resimlerde, üstte, dumanlar arasında sevgili- nin hayali görünüyor, alrta, sevda çekenin görüntü- sü. Şunda da, sigara içen delikanlının sigara duma- nından, sevdiği kızın hayali ortaya çıkmış. Birbirine halkalanmış kalplerde "sen" ve "ben"yazısı... Aksel ekliyor: "Eski devirierde kadınlann fotoğraflarını çeken kadın fotoğrafçılar vardı. Buraya gidenler kendile- rine istedikleri biçimi verirdi. Kimisi saçlannı dağı- tır, peri kızı olurdu, kimisi bahriyeli, kimisi de kendi- ni Direklerarası'ndaki kantocu kızlara benzetirdi. Bunlar, çiçekler, tüller içindedirier." O günlerin dünyasında fotoğraf büyüleyicidir. is- tanbul'da kendine özgü bir üslup, hatta başlı başı- na bir sanat yaratmış. Sonra bu 'res/m-fofoğranaralbümlerden dağıla- rak sokaklara düşmüş. Takvimde İz Bırakan: "Orada, oralarda sabah akşam I Solgun ay altın- da kasımpatı" Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yayınları, 1984. CamşenliğiH ftim'de • Kültür Servisi - Beykoz Öğümce'deki 'Cam Ocağı'nda, 11 Ekim günü 08.00 - 16.00 saatleri arasında 'Boğaziçi Cam Şenlîği' yapılacak. Csküdar Rotary Kulübü tarafından düzenlenen uluslarası şenliğin ilki, farklı ülkelerden cam ustalan, sanatçılar ve cam sanatına ilgi duyanlan buluşturacak. Etkinlikle, geleneksel cam sanatı ile çağdaş sanatçılann yorumlannın bir arada sunuhnası ve ilginin bu sanata çekilmesi amaçlanıyor. Şenliğe, Danimarka, Ahnanya, Polonya, Italya, Beyaz Rusya. Portekiz, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti ve ülkemizden cam sanatçılan ve ustalan katılacaklar. Şenlikte, iki saat süreyle, sanatçı ve ustalar sıcak cam bölümünde cam eserler oluştururken diğer katılımcılar, bu çalışmaya tanıklık edebilecekler. (0 216 433 36 93) Bugün • NARDİSJAZZCLUB'da2130'daNezilı Yeşilnil Trio'nun konseri. (0 212 244 63 27) • YAPIKREDİ KÜLTÜR MERKEZİ SERMETÇİFTERSALONL nda 18 30 da Ahmet Oktay, Hulki Aktunç ve İbrahim Yıldırını ın '80 Yüda Devr-i Âlem I' konulu salı toplantısı. (0 212 252 47 00) • BABYLON'da 21.00 de Düş Sokağı - Murat Yıhnazvildjnm'm konsen. (0 212 292 ^8 63) 4. Kitap Dünyası Fuarı • DOLM4BAHÇE KtXTL'R MERKEZİ nde 12.45'te Nevzat Erknıen ile tanışma ve sohbet, 15.15'teSıtkıAslanhan"ın, 16.30'da Adil Maviş'ın seminerleri ve imza günlen, 18.45'te Adil Ali Atalay'ın şıır dınletısi. (0 212 361 03 13)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle