07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 2003 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Non Grata DİPLOMASİ dilinde Latince asıllı "persona gra- ta" sözti, "kabul gören, buyuredilen, hoş karşı- laran /c/ş/"demektir. Diplomatlar, görevlendirildik- len ülkelerde böyle sayılırlar ve bu nitelikleriyle önemli birtakım ayncalık ve dokunulmazlıklardan yararlanırlar. Buna karşılık, onların da dikkat etmeleri gere- ken bazı incelikler ve kendilerini bağlı hissetme- len gereken koşullar vardır. En başta, görevli bu- lundukları devletin "içişlerine karışmamak" gibi. Bunlara uymazlarsa, "persona non grata", yani "istenmeyen kişi" ilan edilmek tehlikesiyle karşı karşıyadırlar; pılıyı pırtıyı toplayıp kendilerine ta- nınan belli bir süre sonunda ülkeyi terk ederler. Bütün bunlar, en sonuncusu 1975 tarihli Viyana Sözleşmesi olmak üzere, 19. ve 20. yüzyıllarda imzalanan ayrıntılı uluslararası metinlerle düzen- lenmiştir. Vaktiyle, böylelerinin, Osmanlı'nın eski dönem- lerinde olduğu gibi Yedikule zindanlarına yollan- ması, hattâ kellelerinin vurulması doğal karşıla- nırdı. "Elçiyezeval olmaz" sözü, o zamanlarda bi- le belirli sınırları olan bir sözdür. Ayrıca, "geçici ya da özel temsilci" denenler var; belli bir sorunu çözmek için görevlendi- rilenler. Onlara da dokunulmazlıklar ve ayrıcalık- lar tanınır. Tabii, öbür diplomatların uymak zorunda ol- dukları sınırlamalara uymak koşuluyla. Uymazlar- sa, 1969 Sözleşmesi gereği "persona non gra- ta" ilan edilmeleri doğaldır. Doğaldır da, bir bakıyorsunuz "Kıbrıs Cumhu- riyeti" denen Rum Yönetimi nezdinde görevlen- dirilmiş Batılı devlet temsilcilerinin çoğu şu gün- lerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde cirit at- makta, muhalefet partileriyle ve kendilerine "sivil toplum örgütü" diyen birtakım kuruluşlarla konu- şup durmaktalar. Seçim öncesi yapılan bu te- maslann ardından da, apaçık "içişlerine maddi ve manevi karışma" sayılabilecek her türiü dediko- du arşa çıkmaktadır. Çapraşık bir durum: KKTC onların tanıdığı bir devlet olmadığı için gerekeni yapamıyor, yapsa da içte ve dışta insafsız suçlamalardan kendisi- ni kurtaramıyor. Peki, Türkiye Cumhuriyeti niçin bir şey yapa- mıyor? Mademorayı "/şga/efm/ş"sayılmaktave bu yüzden Avrupa mahkemelerinde tazminat öde- meye bile mahkûm edilmektedir, o halde bu dev- letlerin Ankara'daki büyükelçilerini çağınp "Mes- lekdaşlarınıza söyleyin, yapmasınlar; yoksa fena olur" diyemez mi? S telere gitmeye ne hacet: ABD'nin Kıbrıs so- runu için görevlendirdiği Sayın Thomas Wes- ton Ankara'ya her geldiğinde Kuzey Kıbns'taki se- çimlere ilişkin olarak düpedüz müdahale sayıla- bilecek sözlersöyledikçe, kendisine "Sevgili dos- tumuz, orası bizim Yavru Vatanımız, galiba 'non grata'lık sınırtarında dolaşmaktasınız" demek de mi çok zordur? Yerel Yönetimlerin Sorunlan... Ankara şehir merkezi, 1950 yılından sonra iki kez yıkıma uğramıştır. İki üç katlı olan binalar yıkılmış, dört ya da beş kata çıkanlmış, daha sonra bunlar da yıkılarak yedi. sekiz ve daha yüksek katlara çıkanlmıştır. Batı ülkelerinde böyle bir uygulama yoktur. Prof. Dr. Nuri TORTOP Başkent Ü. İletişim Fak. Öğ. Üy. Ç ağımızda dünya sü- rekli vehızhbirge- lişme içindedir. Vak- tiyle yapılmış olan düzerîlemeler ve ya- salar günün yeni gereksinimle- rine yanıt verememektedir. Bu nedenle yapılmış olan kanun, tü- zük ve yönetmelik gibi düzen- lemeleri günün gereksinimle- rine göre değiştirmek gerek- mektedir. Artık günümüzde de- mokratikleşme ve demokrotik- leşmenin yararlan ve iyi yöne- tim anlayışının geliştirilmesi konulan üzerinde durulmakta- dır. Bu gelişme ve ilgi giderek demokratik hükümetlerin ku- rulmasının artmasından ve in- san haklarına saygılı hükümet- lerin çoğalmasından da kaynak- lanmıştır. Aynca uyuşmazlıkla- n kuvvete başvurarak çözüm- lemek yerine görüşmeler ve tar- tışmalar yoluyla sonuçlandır- mak yollan aranmış ve gelişti- rilmiştir. Bu arada birçok de- mokratik kuruluş kurulma yo- luna gidilmiştir. Tüm bu geliş- meler demokrasi, iyi yönetinı ve yerinden yönetim arasında sı- kı ve yakın bir ilışki olduğunu ortaya koymuştur. Bu gelişme- leryalnız Avrupa ve Batı ülke- lerinde değil, Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde de görül- müştür. Kuşkusuz iyi yönetim yalnız yerel yönetimlerde değil. merkezden kuruluş yönetimle- rinde de uygulamaya konula- bilir. 1962 yılında gerçekleşti- rilen MehtapProjesTnden son- ra Merkezi İdarenin Taşra Ku- ruluşlan, yerel yönetimler ve kamu iktisadi teşebbüslerinin yeniden düzenlenmesi ile ilgi- İi araştırmalar yapılmıştır. Da- ha sonra yapılan öbür araştırma- larda da tüm bu kuruluşlar, bır- lıkte ele alınmıştır. 1971 yılın- da yapılan araştırma, 1987-1990 yıllannda yapılan Kaya Proje- si araştırmalannda merkezi ida- re, taşra örgütleri, yerel yöne- timler ve kamu iktisadi teşeb- büsleri birlikte ele alınmıştır. Hizmetlerin bir merkezden yürütülmesi ve böyle bir siste- min hizmetlerin daha ussal (akılcı) yürütülmesinin olanak- lı olduğu geçmiş yıllarda önem- le üzerinde durulan bir konu idi. Yetkileri ve yönetimi alt ka- demelere bırakmak sakıncah görülüyordu. Alt kademelerin, kaynaklan iyi kullanamayaca- ğı kabul ediliyordu. Ulusal eko- nomi ve ekonomik gelişme üze- rinde en yüksek düzeyde dene- tim olanaklannı sürdürmek yeğ- leniyordu. Bu gerekçeler mer- kezden yönetime karşı bir sa- vunma olarak ileri sürülüyodu. Aynca bazı politikacılartarafin- dan merkezden yönetim, top- lumsal kaynaklan daha ussal ve verimli kullanmak için çok yararlı bir strateji olarak görü- lüyordu. Kaynaklan çeşitli ku- ruluşlara dağıtmak yerine bir merkezden yönetmenin yarar- ları üzerinde duruluyordu. Bu görüş ve akımlardan dolayı şım- diki özelleştirme yerine birçok özel kuruluş devletleştırme yo- luna gidiliyordu. Nitekim üi- kemizde iktisadi devlet teşek- küDeri'nin gelişmesi bu akım- lar koşutunda (paralelinde) ol- muştur. Dünya nüfusu ve ülke nüfüslannın artışından ayn ola- rak şehirlerin nüfusu ülke niifus artış oranlan ndan daha çok artmaktadır. Köylerden şehirle- re akın, buna neden olmaktadır. Bu durum yeni sorunlar doğur- maktadır. Bu konu ülkemiz yö- nünden büyük önem taşımak- tadır. Ankara şehir merkezi. 1950 yılından sonra iki kez yı- kıma uğramıştır. İki üç katlı olan binalar yıkılmış. dört ya da beş kata çıkanlmış, daha son- ra da bunlar da yıkılarak yedi, sekiz ve daha yüksek katlara çıkanlmıştır. Batı ülkelerinde böyle bir uygulama yoktur. Pa- ris şehrinin merkezi geçen yüz- yıldan beri aynen korunmakta- dır. Doğal olarak şehrin mevcut yapısını korumayarak yüksek yapılara geçmek ulaşım, elekt- rik. su ve kanalizasyon gibi ye- tersizliklere ve sorunlara neden olmaktadır. Çankaya'dan Ulus ve Dışkapı'ya giden bulvann seçeneği yoktur. New York şeh- rinde apartmanlar arka arkaya- du-, her ikisinin önünden bulvar- lar geçmektedir. 18mılyonluk şehirde trafik Ankara'dan daha iyi akmaktadır. Eskişehir yolu üzerinde inşaatlar yirmi, yirmi beş kilometre uzaklığa kadar uzamıştır. Yol tek seçeneklidir. Şimdiden trafik tıkanmaktadır. tnşaatlar tamamlanınca büyük bir sorun yaşanacaktır. Oysa buralarda yapılaşmaya geçer- ken imar planlan gelecek düşü- nülerek yapılır, birbirine koşut yollar bırakılabilirdi. Üstelik bunun için masraf da yapılmaz- dı. Bir başka yanhş uygulama hiçbir modern memlekette ol- mayan biçimde inşaatlann bır- birinden uzak biçimde dağıl- masıdrr. Bunun da topluma ma- lıyetı yüksektir. Birbirinden uzak semtlere su, elektnk, yol, telefon ve ulaşım ile eğitim hiz- metlenni götünnek güçtür ve bunlann topluma maliyeti yük- sektir. Benım ziyaret ettiğim yabancı ülkelerde herkes bir kooperatif kurup birbirinden uzak yerlere evler yapmamak- tadır. Şehir gerekli yeşil alan- lar bırakılarak uzak yerlere gi- dilmeksizin, okul ve altyapılar, alışveriş merkezleri ve benze- ri gereksinmelere göre açık alan- lar bırakılarak geliştırilmekte- dir. Bir bölgenin inşaat alanla- n bitmeden başka bölgelere gi- dilmemektedir. Eskişehir yolu üzerinde 25 kilometre uzaklık- lara kadar yapılar yapılmış ve bunlar ana yoldan kilometre- lerce uzaktır. Ana yola koşut iç kısımlarda ayn cadde ve bulvar- lar yoktur. Gelecek yıllarda bu- ralardan Ankara'ya gelmek bü- yük bir sorun olacaktır. Şimdi- den bu sorunlar başlamıştır. Şe- hircilik U2manlanmız, mimar- lanmız ve bu konudaki gönül- lü kuruluşlar. meslek odalan bu sorunlan dıle getirmelidir- ler. Ankara çok kısa geçmişi olan bir şehirdir. Dünyanın en modern şehri olarak geliştiri- lebilirdı. Yazık ki bu olanaklar kaçı- rılmıştır. Ankara'da Oran sem- tine giderkenki Yıldız Yoku- şu'nda bundan on yıl önce hiç- bir bina yoktu. Bugün plansız gelişme ve yapılaşma ile trafik altüst olmuşrur. Bu yola seçe- nek (alternatıf) koşut yollar ya- pılmamıştır. Cankurtaran Neden Ambulance Oldu?.. Galip BUYUKY7LDIRIM C an sözcüğü Fars- yer almış; Türkçe söz- ça kökenli ol- makla birlikte di- limızde en çok kullanı- lan sözcükler arasında cüklerle kanşarak yeni sözcükler oluşturmuş- tur. Cankurtaran tamla- ması da bunlardan biri- dir. 'Inıdat' anlamında 'Can kurtaran yok mu!" diye bağınlır. Hasta, ya- ralı taşıyan cankurtaran arabasının vanı sıra can- Cumhuriyef 2 9 Ekim 2 0 0 3 Çarşamba Cumhuriyet'in yaşayan tanığından Cumhuriyet'in belgeseli... Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyetimizin 80. yıh kutlamalanna, çok özel bir ek ile katilıyor. Ekonomi, sanayi, kültür, sanat ve spor alanlanndaki gelişmeler, Cumhuriyetimizin tarihini yaşayan Cumhuriyet gazetesinin arşivinden eski sayılar ve özel resimlerle anlatılacak. Cumhuıiyet'üı Öyküsü, değerli bir belge olarak kitaplıklardaki yerini alacak ve yıllar boyu özenle saklanacak. 29 EJam 2003 Çarşamba günü Cumhuriyetimizin 80. yılını birlikte kutlayalım. r - _ - rCM^ır*T7 R e k l a m vermek için REKLAM Tel: (0212) 354 33 73 - 74 kurtaran yeleğı. cankur- taran gemisi, cankurtaran çanı. cankurtaran kulü- besi vardır. Plajlarda bo- ğulanları kurtarmakla görevli kişilere cankur- taran denilir. Istanbul'da bir semtın adı 'Cankur- taran'dır. Dilimize böylesine yerleşmış 'cankurtaran'' sözcüğü son 15, 20 yıl- lık süreçte araçlann üze- rinden, resmi yazışma- lardan ve trafik dilinden silindi; yerine 'ambu- lans' ya da 'ambulance' getınldi. Hangı gerekçe ile? Aracın üzerine 'can- kurtaran' yazılmasında- ki başlıca amaç başka sürücülerin, yayalann, ... bu aracı kolayca tanı- yıp çabucak yol verme- lerini sağlamak olsa ge- rektir. Resmi dili Türk- çe olan bir ülkede herke- sın bildiği Türkçe 'can- kurtaran' sözcüğü yeri- ne o yıllarda hiç duyul- mamış Frenkçe 'ambu- lance' yazdırmak, böyle bir amaca hizmet eder mi? Türkiye yollannda kaç Frenk araba kulla- nıyor, bunlar bir sözcük (kelime) Türkçe öğren- mekten aciz mi? Ya da; bizim ambulancelerin! A\Tupa yollannda hasta taşıyacağı mı düşünül- dü? Kanımca bu olayın yalın biraçıklaması şöy- le yapılabilir: Bazı bilgiç kamu yetkilileri, hayırse- verler yeni getirttikleri üstün donanımlı araba- ları eski külüstür can- kurtaranlarla aynı kefe- ye koyayamamış, geliş- miş teknoloji ürünlerine Türkçe bir ad yakıştıra- mamış; araçlara ve ken- dilerine bir ayncalık sağ- lamak için bu ambulans sözcüğünü dilimize do- lamışlardır. Son yıllar- da birçok yerde 'Hıar .4mbulance' gibi uyum- suz sözcüklerin yan ya- na yazıldığını görüyo- ruz.. Ulusal bilinçten yok- sun; körlemesine Batı hayranı, taklitçisi anlayış sonucu pek çok Türkçe sözcük dilimizden ve halkın belleğinden silini- yor; karşılığmda Frenk- çeleri -daha çok da Ame- rikanca- yerleştiriliyor. Birçok özel hastane adı- nı ' Hospital' olarak değiştirdi; tek bir yaban- cının girmediği kamu bı- naları 'Entrance, Exit, FlreExit' yazılanyla do- natıldı. -fngilizce bilme- yen TC yurttaşı çıkış yo- lunu nasıl bulacak?- Bu gidişle polıs arabalan- nın üzerinde 'Police'; devlet hastanelennin ka- pısında 'Numune Hos- pital' gibi yazılar görür- sekşaşmayalım! Bir dev- letin kendı ulusal dilıni yabancı baskı ve saldın- lara karşı koruması do- ğal görevleri arasında- dır. Bu kapsamda dev- let öncelikle kendi araç gereç ve yapılannın üze- rindeki yazılann Türk- çe olmasını sağlamalı- dır. -Gerekiyorsa yaban- cı diller ek olarak yazı- lır- Sağlık Bakanlığı \e SSK ambulancelerinin rümünün üzerine yeni- den 'cankurtaran' yaz- dınlması bu kapsamda örnek bir başlangıç ola- caktır. Öte yandan, ulusal di- limize sahip çıkmak bir yurttaşlıkgörevidir. Son yıllarda tngilizce istila- sınuı en yoğun görüldü- ğü kesimlerden bin de sağlık alanıdır. Dilimiz- deki bu kötü gidişe dur denilmesinde sağlık ça- lışanlannın, bilimci ve doktorlann bilinçli ça- balannın çok büyük kat- kısı olacaktır. PENCERE jktidap Yapısında İkirciklenme. Turgut Özal'ın kardeşi Korkut Özal Star tele- vizyonunda 'Kırmızı Koltuk'a oturdu; Can Atak- lı'nın sorularına yanıtlar verdi. 15 Ekim günlü Star gazetesinde bu konuşma- nın ilginç bölümleri yayımlandı; okurken altını çiz- diğim satırlan bir araya getirdim... Sayın Korkut özal diyor ki: "- Asıl yüreğimi yakan ve ifade etmek istediğim bir şey var. Şimdi Sayın Başbakan (Tayyip Erdo- ğan) zannediyor ki bu sistemle gidilebilir. Katiy- yen gidilemez. Sistemi değiştirmezse bir sene sonra çok farklı bir yerde olur." Nerede olur? "Kaybeder." "Bu sistemle gelen herkes kaybetti. Manipü- lasyonlarla Türkiye'yi bir yere götüremezsiniz. Çünkü bir borç var ki faizi her yıl GAP kadar. Altı senede Türkiye büyüyememiş. Altı sene önce mil- ligelirimiz neyse 2002'de de o... Bu iktidara benim en büyük önerim şudur: Dev- letin yapısını olması gerektiği şekilde degiştirin." • özal sözlerini şöyle sürdürüyor: "Devlet yönetilemiyor. Vatandaş ıstırap içinde, sahipsiz. Işsizlik yüzde 12... Bir kişi düzeltemez bunu... Onu yapacak mekanizma kurulması lazım. Ra- dikal çözümler bulmaJıyız. Maalesef bir sivil ana- yasa yapamadık. Bu anayasayı yaparken de par- ti hesaplarını bırakalım." Irak'a askergöndermek konusunda Korkut özal'ın söyledikleri de şunlar: "- ABD'nin bizden beklediği başka bir rol var. Bizi niye istiyor oraya ? Onun için açık söylüyorum. Bu konu çözüm bulmadığı takdirde biz de o çar- kın içine gireriz ve tehlikeli şeylere doğru gidebi- liriz. Bu iktidarı da götürür, ülkeyi de çok sıkıntıya sokar." • Korkut özal'a 'AKP'nin miman' sıfatını yakıştı- rıyorlar, bilmem doğru, bilmem yanlış!.. Söylediklerinin ilginç bölümlerini bir araya getir- diğim için konuşmayı belki amacından saptırmış olabilirim; ama, özünü koruduğumu sanıyorum. özal tehlike çanlarını çalıyor. Kimin için?.. En başta RTE için... Başbakan "Sistemi değiştiremezse bir sene sonra çok farklı bir yerde olur." Peki, RTE "sistem"\ nasıl değiştirecek?.. Dincilik şaibesi altında bulunan ve takıyye yap- tığı ileri sürülen bir iktidann bu ağır işlevi üstlenme- sinin anlamı ne olur?.. • Iktidar olanağını iktidarda yitiren Necmettin Er- bakan'ın durumuna bakan kimi Islamcılar, daha de- ğişik bir yöntemin gerekli olduğunu düşünmüşler- di; AKP bu stratejiden doğan bir partidir. Çok kısa sürede başarı kazandı; bir yılda iktidara geçti; an- cak Sayın özal'ın altını çizdiği gibi işi zor... Türkiye'deki tarikatlar harttasında dallanıp budak- lanan iktidar, AKP milletvekillerinin dizginlerini ge- ride duran şeyhlerin ellerine vermiştin Korkut özal'ın uyarılan bu bakımdan önemletartılmalı... • Türkiye gebe.. Doğum sancılan çekiyor.. Kimse aldanmasın!.. istanbul Arkeoloji Müzeleri Değerli Numizmatı Nekriman Olcay'ı (Nekrimanus) 1924-2003 79. doğum gününde sevgi ve saygı ile anıyoruz. Gündüz, Koyunoğlu, Karsan, Baydur aileleri ve bütün dostları. VEFAT Uzun yıllar birlikte çalıştığım değerli öğretmenimiz ÖMCEL TUIMÇAYın aramızdan ayrılması nedeniyle kederli ailesine ve öğrencilerine başsağlığı dilerim. Prof. Dr. BİDOĞAN TEZİÇ Eski Galatasaray Lısesı Müdürü VEFAT Sevım Tunçay'ın sevgılı eşı, Önder-Ayşegül, Özgür-Sonyanın değerii babaları, Galatasaray Lısesi'nın eşsiz öğretmenlerinden ÖNCEL TUNÇAY 22 Ekim 2003 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 25 Ekim 2003 Cumartesi günü (yann) Bursa Yenişehir Çınarlı Cami'de kılınacak öğle namazı sonrası Bilecik yolundaki Yenişehir Mezarlığı'nda toprağa venlecektir. Allah rahmet eylesin AİLESİ Çelenk gondcnlmemesı arzu edenlenn TEV'e bağışta hulunma>an rica olunur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle