28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2003 C 14 I V ( U LJM. U i i kultur@cumhuriyet.com.tr Akgün Akova ara verdiği şiire 'Sevdiğim Kadın Adlan' kitabıyla yeniden döndü NENAÇALİDÎS Ayşegül, Lale, Begüm, Irem... Ne çok şey hatırlatır insana; sevdiği ka- dını, ablasını, annesini veya ölen kı- zını... ŞairAkgün Akova, "Sevdiğinı Ka- dınAdlan"(Çınar \ayinlan) kitabın- da hayatında izler bırakan kadınla- nn adlanna değil, aksine ses ve an- Jam olarak sevdiği adlara yer verdi. Akova'nın uzun bir aradan sonra şi- ir dünyasına yeniden merhaba dedi- ği bu çalışma aslında onun kendisi- ni sınamaya karar verişinin de iJk adımı. - Uzun bir aradan sonra bir şfir kitabıyayunJadınız. Bu döniişü neye borçluyuz? Bu tarz, şairin şürini a- namadönemiolarak nhetenebflir mi? AKGÜN AKOVA - Bu kitabın il- ginç bir öyküsü var; dört yıl önce Konya Karaman'dan Toroslan aşıp Akdeniz'e inen Sankeçililer aşireti vardır. Sankeçililer eski Türkmen geleneklerini sürdüren göçerler. En önemli özellikleri Anadolu'da göç ederken gideceklen yerlere hâlâ de- veyle gidiyor olmalan. Birkaç yıJ sonra artık develerle gitmeyecekle- rini düşündüğüm için onJan fotoğ- raflamak ve bu yoJcuiuğu yapmak için yola çıktım. Onlara yetişemedim. Hava çoktan kararmıştı, ben de AJa- han Manastın'na çıkmıştım. Orayı fo- toğraflarken güneş kırmızı şurup renginde battı. BüyüJeyiciydi... Yal- nız başıma ateş yakıp orada kalma- ya kararvermiştim. Oakşam şiiri boş- ladıgımı fark ettim ve şair olarak kendimi sınamaya karar verdim. Bir şair nasıl sınanır? Sözcüklerle. Bu yöntemle sözcükJeri ve kendimi sı- namaya karar verdim. Akhma "Sev- diğim kadınadlan" dizesi geldi. Me- Kke, Ajşegül, İrem gibi. Bunlar be- nim çok sevdiğim sözcükler. Bu ad- lann ortak noktası aşk, ama şiirier aşk şiiri değil. Her ne kadar bazı şi- irlerde kantann topuzunu kaçırdım- '& 1 iirin sadece ses olmadığını biliyorum. Sanat kulağm, beynin, gözün bir araya getirildiği bir yer. Bazen görüntüJer oluşuyor kafamda ve onlan aktarmaya çalışıyorum. Bu düzyazıJanm için de geçerli.' sa da bu şiirier birbüierine asla ben- zemiyor. 'Varoluşumu sorguladım' - Aşk şiiri ya/nıadım diyorsunuz, ama şürieriniz bu öğe üzerine kuru- lu~ AKOVA - O akşam yıldızlara ba- karken varoluşumu sorguladım. Ev- renin içindehepimizküçük birernok- tayız. Bizi var eden şeylerden biri sevgi ve aşk diye düşündüm. Bunun için, aşk ortak kavram olabilir de- dim. Kadın adian toplamıyla bir er- kek şairyan yana gelince bundan da- ha doğal bir şey olamaz diye düşün- düm. - Kftabınızın ikinci losmuıda Düş- mekrupolarakniteJenen birböiüm var. Bu bölüm okuv ucuvayağmur sonra- sı toprak kokusunu hissetmekgibi bir duygu yaşaayor. Bu bölüm şürde ya- şadıgınızgeigtöerm vebüzünlerin mo- ladurağınu? AKOVA - Doğru bir saptama yap- ftnız. Düş-mektubu, ben kimim so- rusunu soran bir arkadaşırnı da içine katarak kadına yazılmış bir mektu- ba dönüştürdüm. Bir sorgulama ala- nı bu metinler. Aslında bütün şiirler bağımsız okunabilir, aynı metin gi- bi. Ama şiirlerin bazı yerlerinde, ör- neğin Ayşegül adlı şiirde Onat Kut- lar'a, Niefczsche'ye göndermeler var. Bütün bunlar o mektubun ayak ses- leri. -Şiirferiniz gözkme vegerçeğe da- yamyor- AKOVA-Kimya mühendisiyim ve daha sonra işletme ihnsası yaphm. Şu an yaratıcılık üzerine dersler veriyo- rum. Şiirin sadece ses olmadığını bi- liyorum. Sanat kulağin, beynin, gö- zün bir araya getirildiği bir yer. Ba- zen görüntüler oluşuyor kafamda ve onlan aktarmaya çalışıyorum. Bu düzyazılanm için de geçerli. Gerçek ve düş her zaman iç içedir. Hatta ba- zen hangisinin nerede başladığmı, nerede bittiğini ayırt edemiyorum. Insan yaşamı da böyle değil mi? Fotoğraflan yazmakistiyor - Peki ya fotoğraf yazmaya nasıl yansıyor? AKOVA - Tam başa bela birşey. Hep söylenen bir söz var; insanlar ölür- ken yaşamlan film şeridi gibi gözle- rinin önünden geçer diye. Fotoğraf- çılann da gözlerinden çekemedikle- ri geçiyor. 0 zaman bu fotoğraflan yazmak istiyor insan.flcincisi,görsel şiirler de var. Mesela Küre'de, o ahşap kahve- rengi evler arasında havalanan bir güvercin sürüsünün fotoğraftru çek- tim. Baktığınız zaman o bir fotoğraf değil, bir şiir artık. Aynı zamanda ciddi bir sorun da yaşıyorsunuz; fo- toğraf çekmek için yollara çıkmanız, yazmak için de evinize kapanmanız lazım. Bu çok ciddi bir ikilem. Yol- dayken şiir değil, gezi yazısı yazıyorum: dolayısıyla o iç yolculuk- lanmı yapamıyorum. KemaJ Özer şunu söylüyor: "Sözcükler görün- tüierinekadariyi aktanriarea aktar- sınJar, renkleri her zaman dışarda bırakuiar." Ben de fotoğrafi bunun için çekiyorum. - Sunay Akın labiriküioldunuz. Ortakprojekriniz vartnı? AKOVA-Sunayla bugünedek binin üstünde konuşma yaptık. Sunay'm adıru anan beni, benim adımı anan ise aklına onu getiriyor. Sunay'la bazen dalıyoruz, bazen de kuş olup uçmaya çalışıyoruz. Öyle bir hale geldik ki Sunay işin toplumsal yanını anlatır- ken ben psikolojik yönünü anlattım. En son coğrafyayı dapaylaştık; o Is- tanbul'u, ben de Anadolu'yu aldım. Yakın birzamanda, ortak kanldığımız panel ve söyleşileri kitaplaştıracağız. Ince ince güldürmece Mizahın ustahkla işlendiği her dönemdenfılmler yarından itibaren Atatürk Kitaplığı ve TankZafer Tunaya Sineması 'nda îkinciDümaSa\aşısırasındageçefl 'BüyükDiktatör'de Şaıio, toplumsal ve sivasi taşlaroavı resmediyor. Kültür Senisi - Istanbul Büyük Şehir Be- lediyesi Kültür Işleri Daire Başkanlığı, şubat ayında "Sinemada İnce İVİtzah' başlığı altın- da sinemaseverleri her dönemden kült yapıt- larla buluşturacak. GösterimlerAtatürk Kitap- lığı ve Tank Zafer Tunaya Sineması'nda (T2TT) gerçekleştirilecek. Atatürk Kitaplığı'ndaki gösterimlerden illa efsanegüldürü ustası Char- h"e Chaplin'e ait. Konusu tkincı Dünya Sava- şı sirasmda Almanya'da geçen "Büvük Dik- tatör' filminde Şarfo. toplumsal ve siyasi taş- lamayı resmediyor (Yann, saat 18.00). Bölümde sunulacak diğer filmler ise şöy- le sıralanıyor: Komediseverlerin favori kJasiİc- lerinden biri olan 'General' (CKde Bruck- man, Buster Keaton) filmi usta Buster Ke- aton'ın Amerika îç Savaşı fonunda geçen kült yapıtlanndan biri (5 Şubat Çarşamba, saat 18.00), Savaş karşıtı bir çalışma olan 'Dr. Strangelove' (Stanlej- Kubrick) paranoyalan olan kaçık bir generalin neredeyse nükleer harbe yol açacak ruh halini sergiliyor(19 Şu- bat Çarşamba, saat 18.00). Kayıp bir sandalyenin peşindeki olaylan anlatan '12tskemle'(MdBrooks), Balkanlar'- da Rus Devrimi öncesinde geçen modern bir masal niteliğinde (20 Şubat Perşembe, saat 'Ameh'e' Paris'te )aşa\an masum bir genç kıan dünyasını anlaöyor. 18.00). Jacques Tati'nin ilk renldi filmi olan 'Dayun', yönetmenin Fransız burjuvazi kon- forunu eleştirdiği bir ince mizah örneği (25 Şubat Salı, saat 18.00). Iran'da, çöl kenannda biryerleşim yerinde- ki yaşamı resmeden 'Küp' (tbrahim Fîruzeş) filmi ise öğrencilerin içecek su ihtiyacını kar- şılayan küpün kınlmasından sonraki olayla- n anlatıyor (27 Şubat Perşembe, saat 18.00). Ünlü yazar CengizAvtmaiov'un aynı adlı öy- küsünden uyarlanan "İlk Oğretmen' (Andrey Mihalkov-KonçaJovskiy), Kagızistan'da Sov- yethükümetinin kurulduğu 1920'li yıllarda kü- çük bir dağ köyüne gönderilen bir öğretme- nin başından geçenleri konu ediyor (8 Şubat Cumartesi, saat 18.00). VDilhiroj'(VusufRa- zikov) ise Özbekistan'ın güneyindeki Bay- sun'da evliliği üç yıldır ertelenen iki nişanlı gencin sorunlan üzerine kurulu bir yapıt (22 Şubat Cumartesi, saat 15.00). Gö'sterimJerin Tank Zafer Tunaya Sinema- sı ayağında ise ilkgösterim, Paris'teküçükdün- yasında mutlu ama yalruz bir yaşam süren masum birgençkızın öyküsünü anlatan 'Ame- h'e' (JeanPierreJeunet) ile yapılacak (1 -9 Şu- bat, 14.00,16.30,19.30). '8Kadın' (FbınçoisOzon) filmiyse 1950'le- rin Fransa'sında görkemli bir malikânede iş- lenen bircinayet üzerinegelişiyor(18-23 Şu- bat, 14.00, 16.30, 19.30). Etkinlikte son olarak Italyan toplumununge- çirdiği değişimlere ışık tutan duygusal, küçük dramlar ve mizahla öriiJü 'HerkesinKeyfi Ye- rinde' (Ghıseppe Tornatore) gösterilecek (25 Şubat-2Mart, 14.00, 16.30, 19.30). (0212317 7748) Tiim Vazarlarımıza Açık Davet SAITFAIK HİKAYK ARV1AĞVM Darüşşafaka Cemiyeti olarak 1964 yıl/rrdan bu yana S FAIK'ın anısrnı vaşaımak gayesı>le duzenlediğımız ödüllü hikâje yanşmasrmn oluzdoku^uncusuna liim yazarlarimızı davet edı>oraz. Katılma Şartları ) - 2002 yılmda basılıp yayınlanmış hikâye kiıaplan arasından ieçılecek bireserin yazanna. büyük yazar SAIT FAIK anısma odul verilecekfır. 2- Ödiıl a]mı^ bir kıtapla. yanşmaya katılınamaz. 3- Daha önce a>m armağanı kazanrnı^ yazarlar yanşmaya katılamazlar. 4- Yarışmaya kaiılacak yazarlann yapıî/anndan onbeş (15) adedınin 2S Şubaı 2003 Cuma günıi saat i 7.3O"a kadar "Darii$$afaka Cemiyeti". Bayaı Caddesi, EJiaçık Işham. No. 74/5 34742 Kozyalağı-Kadıköy/tSTANBUL adreiine leslim edilmesi gerekır. 5- Seçıciler Kurulunun de|er)endirmesını takıben sonuçlar Mayı.s 2002 ayı ıçınde açıklanacaktır. Seçiciler Kurulu. Füsun AKATL1, Sebahanin BEYAZ Nursei DCJ'RLEL, Doğan HiZLAN, Jale PARLA. Şara SAYIN, Hılmi YAVUZ. Ek Bilgi . (0 216) 464 43 68 (8 Hat) Fax : (0 216) 464 43 76 DARtŞŞAFAKA CEMİYETİ 'YaşasınSavaş'savaşı yaratan 'insanca' etmenJeri ve sonuçJannı irdeliyor Bütün düzen bir tahterevallî NURSENKARAS Güçlününgüçsüze egemenliği en dar çerçevelerden, aile için- den. iş yaşamından başlayarak uluslararası ilişkilere, dünya sa- vaşlanna kadar gidiyor. O, insanoğlunun içindeki "Ben seni yenerim" tutumu yok mu, tüm kavgalarişte ondan çıkıyor, "Be- nim bileğim dahagüçlü. haklı be- nim"yerine, u $eninpa\mdabu, gelbönlşeliın" diyebilse insanoğ- lu, yer\Tİzünde hiç kavga olma- yacak. Aydm Engin'in skeçleriyle Aziz Nesin, Berfolt Brech^ Euripides, FerhanŞensoy,Kari\aJentin,\â- zımHikmet,HîjhgangBorcherf in yapıtlanndan alıntılardan oluşan; Ferhan Şensoy, Gülriz Sururi ve Engin Cezzar'ın da katkılanyla Genco Erkal'ın uyarlayıp yönet- tiği Karaca Tiyatro'daki "Yaşa- sm S^aş" adlı oyunda savaş psi- Genco Erkal'ın uyarlayıp yönettiği oyun Karaca Tlyatrö'da. kolojisi, savaşı yaratan "ınsan- ca" etmenler ve sonuçian sergi- lenip irdeleniyor: "Bütün düzen bir tahterevaifi. Aşağıda hep da- haçokinsan olmali. yoksa \ ukar- dakiler duramaz." Buna karşıhk çocuk sormaktadır: "Baba, dün- yanm bütün işçileri nezamanara- lannda anJaşacaklar?" Oysa dü- zen anlaşma değil, boğuşma üze- rine kurulmuştur: "Kırahm dö- kelim,yenisini üretefam." "En ya- rartsana\isrnaşsanayü, savaşma- jan enavi" Zejnep Tanbay sö- zün burasında savaşa itilen kişi- nin çaresizliğini, edilgenliğini dansıyla sahneye getirmektedir. 2. perdede savaş iştahlısı ilkel kabile başkanı oğluna tapınak kurdurup savaşı onaylahyor, hal- kını savaşa götüriiyor ama "yok olan şehirkre şiirier \azılama>a- cak"tır; şairlerkalmayacaknrçün- kü. "Peki ja sîft-aş yerine banş padarsa?" ; !tirafctnidhizki böy- le bir felaket için hazır değiliz. Unutma>in.ban$tadaparakaza- nılır; ama en çokparaöncesavaş, sonra banş pauarsa kazamhr." Sağduyulu mınldanışlar savaş haykınşlan içinde kaybolmakta- dır: "Yoktur sözte çözülmeyecek düğüm." Evet "yoktur" da". Bi- rileri sa\aş istemektedir. Ama o, savaş isteyen birileri hiçbir za- man kendi canlannı ve mallannı tehlike\ r e atmazlar; en güvenli ko- numdadırlar. Ve savaştan kazanç beklemektedirler. Zehha Berk- soy, Genco Erkal, Erdem Akak- çe,AlpayAtalan'm rol aldığı oyun- da bütün bu bildiriler bir kabare çerçevesinde sahneleniyor. Müzik ise Hans Eissler, John Kandler, Kurt VVeiL NorbertSchiufze, 1^- ul Dessau, Pete Seeger'den Edip Akbayram'a ulaşıyor. YAZTODASI SEIİMİLERİ Piliçler ve Renkler (3 Şahika Hanım piliç yemeğini noktalar n talamaz renklere geçiyor ve böylece piliçle renkler arasında tuhaf, yalnızca kendisinin l diği bir yakınlık, hatta özdeşlik kuruyordu. Daha alafransez şaraplı pilicin bezelyesi,. pacık soğanı konuşulurken, Şahika Hanı "Renkler birbirini hem tamamlar, hem de b birine zıt düşer. Bunlan bağdaştırmak pek ö le kolay değildir" diyordu. Bağdaştırmak başlı başına birustalık istiyo muş. Bu ustalığın gerisinde "zarafetin felseü si' 'ni yakaiarnak mümkünmüş. Ve zarafetin fe sefesini kavramak herkese nasip olmazmış.. Renklerin hem en iddialısı, hem en iddiası; siyahmış. Siyah "nötr" bir renkmiş. Ama siya hın da birçok farklı siyahı varmış. Zarafet fel sefecisi bu ayırtılan hemen saptayabilirmiş... Şimdi mesela rengi canlı bir efbise dîktirecek siniz, kumaş seçiyorsunuz. Mesela narçiçeği kır- mızısı, mesela zümrüt yeşili. Yünlüyü ya da pa- mukluyu tercih etmenizde yarar var. Çünkü ipeklide canlı renkler birdenbire adi- leşebilir ve sizi de adileştirebilir. Şahika Hanım gülüyor, "Dunıp dururken adileşmek istemez- siniz herhalde'' diyordu. Zaten ipekli kumaşı öyle her yerde kuşanmak da doğru değil. Ipek ağır bir kumaş. Ağ/r top- lantılar için saklanmalı. Şahika Hanım'a göre beyaz ipeğin içinde sol- gun, uçuk bir san gezinip duruyordu. Bu yüz- den de has ipeğin rengi, "solgun ipek san- s/"ydı. Solgun ipek sansını sonralan kimi romanla- nmda kendi sözümmüşçesine kullandığımı da rtiraf etmeliyim. Alacağınız, seçtiğiniz kumaş kadife mi, asla açık renklere gönlünüz kaymayacak. Açık renk- ler, kadifenin ülgerinde ışıyıp durur, yine bir ba- yağılık belirir. Kadife koyu renklerden hoşlanı- yor. Mesela lacivert kadifeden bir gece elbise- si veya siyah kadifeden bir rop... Bununla birlikte saten gibi partak kumaşlar açık renklerleflörtedebiliyor. Filizi satenden bir bluz göz okşayabilir. Bir başka dikkat edilecek nokta, "kontrast" renklerin nasıl kullanılacağı. Eşdeğerde değil- lerse, biri ötekini öldürür. Boş yere kullanmış olur- sunuz. Tam burada, Şahika Hanım, pişerken pilice dökülecek kırmızı şarabın oda ısısında olması gerektiğini söyleyip söylemediğini soruyor, renk- lere dalıp gitmiş hanımlan enikonu şaşırtıyor- du. Sonra nasılsa pembe rengin ruh çözümleme- sine geçiliyor: Pembe mi seviyorsunuz; demek sakin bir hayattan hoşlanıyorsunuz. Tıpkı alafransez şa- raplı pilici çok seven rahmetli Muharrem Bey gibi. Muharrem Bey piliç yemeğini sevdiği ka- dar pembeyi de seviyormuş. Şahika Hanım sesini biraz alçaltarak, "Pem- be iç çamaşmnı çok severdi, ben de hep pem- be kombinezonlargiymek zorunda kalırdım..." diyor, yüzüne al basıyordu. Pembeyi seven ölçülü, gerçekçi birinsanmış. Dost seçmekte usta ve dostlanna bağlı. Sana- ta müthiş eğilimi var. Muharrem Bey musikiyi hayatının "saadet"le- ri arasında sayryor, "bi/hassa'' Münir Nurettin in yorumlannı dinlemeye bayılıyor. Aynı şekilde Tino Rossi dinlemeyi de ihmal etmiyor. Hatta, Tino Rossi Istanbul'a gelip Parkotel'de kaldı- ğında, onu görmeye, otelin kapısına gitmiş, sa- atlercebeklemiş, buyüzden "şifayıkapmış'"... Nihayet son bir an gelirdi ki, Şahika Hanım mağrur gülümser, pembe rengi sevenlerin ka- rakter tahlilini noktalardı: Pembecilerin hayatta meşut olabilmesi için kırmızıyı seven bireş seçmeteri gerekiyordu. Ama yine de mavryi sevenlerden vazgeçmemeteri tav- siye olunurdu. "Zira'' Şahika Hanım maviyi se- viyordu ve rahmetli eşini de bir gün olsun bed- baht etmemişti... Takvimde tz Bırakan: "...yatmayı göze alamıyorum, çünkü yatar- sam, bütün gece uyanık yatacağımı biliyo- rum... " Katherine Mansfield, BirHüzün Gün- cesi, Şadan Karadeniz in Türkçesi, Can Yay., 1994. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle