Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2003 C
14 I V ( U LJM. U i i kultur@cumhuriyet.com.tr
Akgün Akova ara verdiği şiire 'Sevdiğim Kadın Adlan' kitabıyla yeniden döndü
NENAÇALİDÎS
Ayşegül, Lale, Begüm, Irem... Ne
çok şey hatırlatır insana; sevdiği ka-
dını, ablasını, annesini veya ölen kı-
zını...
ŞairAkgün Akova, "Sevdiğinı Ka-
dınAdlan"(Çınar \ayinlan) kitabın-
da hayatında izler bırakan kadınla-
nn adlanna değil, aksine ses ve an-
Jam olarak sevdiği adlara yer verdi.
Akova'nın uzun bir aradan sonra şi-
ir dünyasına yeniden merhaba dedi-
ği bu çalışma aslında onun kendisi-
ni sınamaya karar verişinin de iJk
adımı.
- Uzun bir aradan sonra bir şfir
kitabıyayunJadınız. Bu döniişü neye
borçluyuz? Bu tarz, şairin şürini a-
namadönemiolarak nhetenebflir mi?
AKGÜN AKOVA - Bu kitabın il-
ginç bir öyküsü var; dört yıl önce
Konya Karaman'dan Toroslan aşıp
Akdeniz'e inen Sankeçililer aşireti
vardır. Sankeçililer eski Türkmen
geleneklerini sürdüren göçerler. En
önemli özellikleri Anadolu'da göç
ederken gideceklen yerlere hâlâ de-
veyle gidiyor olmalan. Birkaç yıJ
sonra artık develerle gitmeyecekle-
rini düşündüğüm için onJan fotoğ-
raflamak ve bu yoJcuiuğu yapmak
için yola çıktım. Onlara yetişemedim.
Hava çoktan kararmıştı, ben de AJa-
han Manastın'na çıkmıştım. Orayı fo-
toğraflarken güneş kırmızı şurup
renginde battı. BüyüJeyiciydi... Yal-
nız başıma ateş yakıp orada kalma-
ya kararvermiştim. Oakşam şiiri boş-
ladıgımı fark ettim ve şair olarak
kendimi sınamaya karar verdim. Bir
şair nasıl sınanır? Sözcüklerle. Bu
yöntemle sözcükJeri ve kendimi sı-
namaya karar verdim. Akhma "Sev-
diğim kadınadlan" dizesi geldi. Me-
Kke, Ajşegül, İrem gibi. Bunlar be-
nim çok sevdiğim sözcükler. Bu ad-
lann ortak noktası aşk, ama şiirier
aşk şiiri değil. Her ne kadar bazı şi-
irlerde kantann topuzunu kaçırdım-
'&
1
iirin sadece ses
olmadığını
biliyorum.
Sanat kulağm,
beynin, gözün bir
araya getirildiği bir
yer. Bazen
görüntüJer oluşuyor
kafamda ve onlan
aktarmaya
çalışıyorum. Bu
düzyazıJanm için de
geçerli.'
sa da bu şiirier birbüierine asla ben-
zemiyor.
'Varoluşumu sorguladım'
- Aşk şiiri ya/nıadım diyorsunuz,
ama şürieriniz bu öğe üzerine kuru-
lu~
AKOVA - O akşam yıldızlara ba-
karken varoluşumu sorguladım. Ev-
renin içindehepimizküçük birernok-
tayız. Bizi var eden şeylerden biri
sevgi ve aşk diye düşündüm. Bunun
için, aşk ortak kavram olabilir de-
dim. Kadın adian toplamıyla bir er-
kek şairyan yana gelince bundan da-
ha doğal bir şey olamaz diye düşün-
düm.
- Kftabınızın ikinci losmuıda Düş-
mekrupolarakniteJenen birböiüm var.
Bu bölüm okuv ucuvayağmur sonra-
sı toprak kokusunu hissetmekgibi bir
duygu yaşaayor. Bu bölüm şürde ya-
şadıgınızgeigtöerm vebüzünlerin mo-
ladurağınu?
AKOVA - Doğru bir saptama yap-
ftnız. Düş-mektubu, ben kimim so-
rusunu soran bir arkadaşırnı da içine
katarak kadına yazılmış bir mektu-
ba dönüştürdüm. Bir sorgulama ala-
nı bu metinler. Aslında bütün şiirler
bağımsız okunabilir, aynı metin gi-
bi. Ama şiirlerin bazı yerlerinde, ör-
neğin Ayşegül adlı şiirde Onat Kut-
lar'a, Niefczsche'ye göndermeler var.
Bütün bunlar o mektubun ayak ses-
leri.
-Şiirferiniz gözkme vegerçeğe da-
yamyor-
AKOVA-Kimya mühendisiyim ve
daha sonra işletme ihnsası yaphm. Şu
an yaratıcılık üzerine dersler veriyo-
rum. Şiirin sadece ses olmadığını bi-
liyorum. Sanat kulağin, beynin, gö-
zün bir araya getirildiği bir yer. Ba-
zen görüntüler oluşuyor kafamda ve
onlan aktarmaya çalışıyorum. Bu
düzyazılanm için de geçerli. Gerçek
ve düş her zaman iç içedir. Hatta ba-
zen hangisinin nerede başladığmı,
nerede bittiğini ayırt edemiyorum.
Insan yaşamı da böyle değil mi?
Fotoğraflan yazmakistiyor
- Peki ya fotoğraf yazmaya nasıl
yansıyor?
AKOVA - Tam başa bela birşey. Hep
söylenen bir söz var; insanlar ölür-
ken yaşamlan film şeridi gibi gözle-
rinin önünden geçer diye. Fotoğraf-
çılann da gözlerinden çekemedikle-
ri geçiyor. 0 zaman bu fotoğraflan
yazmak istiyor insan.flcincisi,görsel
şiirler de var.
Mesela Küre'de, o ahşap kahve-
rengi evler arasında havalanan bir
güvercin sürüsünün fotoğraftru çek-
tim. Baktığınız zaman o bir fotoğraf
değil, bir şiir artık. Aynı zamanda
ciddi bir sorun da yaşıyorsunuz; fo-
toğraf çekmek için yollara çıkmanız,
yazmak için de evinize kapanmanız
lazım. Bu çok ciddi bir ikilem. Yol-
dayken şiir değil, gezi yazısı
yazıyorum: dolayısıyla o iç yolculuk-
lanmı yapamıyorum. KemaJ Özer
şunu söylüyor: "Sözcükler görün-
tüierinekadariyi aktanriarea aktar-
sınJar, renkleri her zaman dışarda
bırakuiar." Ben de fotoğrafi bunun
için çekiyorum.
- Sunay Akın
labiriküioldunuz. Ortakprojekriniz
vartnı?
AKOVA-Sunayla bugünedek binin
üstünde konuşma yaptık. Sunay'm
adıru anan beni, benim adımı anan ise
aklına onu getiriyor. Sunay'la bazen
dalıyoruz, bazen de kuş olup uçmaya
çalışıyoruz. Öyle bir hale geldik ki
Sunay işin toplumsal yanını anlatır-
ken ben psikolojik yönünü anlattım.
En son coğrafyayı dapaylaştık; o Is-
tanbul'u, ben de Anadolu'yu aldım.
Yakın birzamanda, ortak kanldığımız
panel ve söyleşileri kitaplaştıracağız.
Ince ince güldürmece
Mizahın ustahkla işlendiği her dönemdenfılmler yarından
itibaren Atatürk Kitaplığı ve TankZafer Tunaya Sineması 'nda
îkinciDümaSa\aşısırasındageçefl 'BüyükDiktatör'de
Şaıio, toplumsal ve sivasi taşlaroavı resmediyor.
Kültür Senisi - Istanbul Büyük Şehir Be-
lediyesi Kültür Işleri Daire Başkanlığı, şubat
ayında "Sinemada İnce İVİtzah' başlığı altın-
da sinemaseverleri her dönemden kült yapıt-
larla buluşturacak. GösterimlerAtatürk Kitap-
lığı ve Tank Zafer Tunaya Sineması'nda (T2TT)
gerçekleştirilecek. Atatürk Kitaplığı'ndaki
gösterimlerden illa efsanegüldürü ustası Char-
h"e Chaplin'e ait. Konusu tkincı Dünya Sava-
şı sirasmda Almanya'da geçen "Büvük Dik-
tatör' filminde Şarfo. toplumsal ve siyasi taş-
lamayı resmediyor (Yann, saat 18.00).
Bölümde sunulacak diğer filmler ise şöy-
le sıralanıyor: Komediseverlerin favori kJasiİc-
lerinden biri olan 'General' (CKde Bruck-
man, Buster Keaton) filmi usta Buster Ke-
aton'ın Amerika îç Savaşı fonunda geçen kült
yapıtlanndan biri (5 Şubat Çarşamba, saat
18.00), Savaş karşıtı bir çalışma olan 'Dr.
Strangelove' (Stanlej- Kubrick) paranoyalan
olan kaçık bir generalin neredeyse nükleer
harbe yol açacak ruh halini sergiliyor(19 Şu-
bat Çarşamba, saat 18.00).
Kayıp bir sandalyenin peşindeki olaylan
anlatan '12tskemle'(MdBrooks), Balkanlar'-
da Rus Devrimi öncesinde geçen modern bir
masal niteliğinde (20 Şubat Perşembe, saat
'Ameh'e' Paris'te )aşa\an masum bir
genç kıan dünyasını anlaöyor.
18.00). Jacques Tati'nin ilk renldi filmi olan
'Dayun', yönetmenin Fransız burjuvazi kon-
forunu eleştirdiği bir ince mizah örneği (25
Şubat Salı, saat 18.00).
Iran'da, çöl kenannda biryerleşim yerinde-
ki yaşamı resmeden 'Küp' (tbrahim Fîruzeş)
filmi ise öğrencilerin içecek su ihtiyacını kar-
şılayan küpün kınlmasından sonraki olayla-
n anlatıyor (27 Şubat Perşembe, saat 18.00).
Ünlü yazar CengizAvtmaiov'un aynı adlı öy-
küsünden uyarlanan "İlk Oğretmen' (Andrey
Mihalkov-KonçaJovskiy), Kagızistan'da Sov-
yethükümetinin kurulduğu 1920'li yıllarda kü-
çük bir dağ köyüne gönderilen bir öğretme-
nin başından geçenleri konu ediyor (8 Şubat
Cumartesi, saat 18.00). VDilhiroj'(VusufRa-
zikov) ise Özbekistan'ın güneyindeki Bay-
sun'da evliliği üç yıldır ertelenen iki nişanlı
gencin sorunlan üzerine kurulu bir yapıt (22
Şubat Cumartesi, saat 15.00).
Gö'sterimJerin Tank Zafer Tunaya Sinema-
sı ayağında ise ilkgösterim, Paris'teküçükdün-
yasında mutlu ama yalruz bir yaşam süren
masum birgençkızın öyküsünü anlatan 'Ame-
h'e' (JeanPierreJeunet) ile yapılacak (1 -9 Şu-
bat, 14.00,16.30,19.30).
'8Kadın' (FbınçoisOzon) filmiyse 1950'le-
rin Fransa'sında görkemli bir malikânede iş-
lenen bircinayet üzerinegelişiyor(18-23 Şu-
bat, 14.00, 16.30, 19.30).
Etkinlikte son olarak Italyan toplumununge-
çirdiği değişimlere ışık tutan duygusal, küçük
dramlar ve mizahla öriiJü 'HerkesinKeyfi Ye-
rinde' (Ghıseppe Tornatore) gösterilecek (25
Şubat-2Mart, 14.00, 16.30, 19.30).
(0212317 7748)
Tiim Vazarlarımıza Açık Davet
SAITFAIK
HİKAYK
ARV1AĞVM
Darüşşafaka Cemiyeti olarak 1964 yıl/rrdan bu yana S
FAIK'ın anısrnı vaşaımak gayesı>le duzenlediğımız ödüllü
hikâje yanşmasrmn oluzdoku^uncusuna liim yazarlarimızı
davet edı>oraz.
Katılma Şartları
) - 2002 yılmda basılıp yayınlanmış hikâye kiıaplan arasından
ieçılecek bireserin yazanna. büyük yazar SAIT FAIK anısma
odul verilecekfır.
2- Ödiıl a]mı^ bir kıtapla. yanşmaya katılınamaz.
3- Daha önce a>m armağanı kazanrnı^ yazarlar yanşmaya
katılamazlar.
4- Yarışmaya kaiılacak yazarlann yapıî/anndan onbeş (15)
adedınin 2S Şubaı 2003 Cuma günıi saat i 7.3O"a kadar
"Darii$$afaka Cemiyeti". Bayaı Caddesi, EJiaçık Işham. No.
74/5 34742 Kozyalağı-Kadıköy/tSTANBUL adreiine leslim
edilmesi gerekır.
5- Seçıciler Kurulunun de|er)endirmesını takıben sonuçlar
Mayı.s 2002 ayı ıçınde açıklanacaktır.
Seçiciler Kurulu. Füsun AKATL1, Sebahanin BEYAZ
Nursei DCJ'RLEL, Doğan HiZLAN,
Jale PARLA. Şara SAYIN, Hılmi YAVUZ.
Ek Bilgi . (0 216) 464 43 68 (8 Hat)
Fax : (0 216) 464 43 76
DARtŞŞAFAKA CEMİYETİ
'YaşasınSavaş'savaşı yaratan 'insanca' etmenJeri ve sonuçJannı irdeliyor
Bütün düzen bir tahterevallî
NURSENKARAS
Güçlününgüçsüze egemenliği
en dar çerçevelerden, aile için-
den. iş yaşamından başlayarak
uluslararası ilişkilere, dünya sa-
vaşlanna kadar gidiyor. O,
insanoğlunun içindeki "Ben seni
yenerim" tutumu yok mu, tüm
kavgalarişte ondan çıkıyor, "Be-
nim bileğim dahagüçlü. haklı be-
nim"yerine,
u
$eninpa\mdabu,
gelbönlşeliın" diyebilse insanoğ-
lu, yer\Tİzünde hiç kavga olma-
yacak.
Aydm Engin'in skeçleriyle Aziz
Nesin, Berfolt Brech^ Euripides,
FerhanŞensoy,Kari\aJentin,\â-
zımHikmet,HîjhgangBorcherf in
yapıtlanndan alıntılardan oluşan;
Ferhan Şensoy, Gülriz Sururi ve
Engin Cezzar'ın da katkılanyla
Genco Erkal'ın uyarlayıp yönet-
tiği Karaca Tiyatro'daki "Yaşa-
sm S^aş" adlı oyunda savaş psi-
Genco Erkal'ın uyarlayıp yönettiği oyun Karaca Tlyatrö'da.
kolojisi, savaşı yaratan "ınsan-
ca" etmenler ve sonuçian sergi-
lenip irdeleniyor: "Bütün düzen
bir tahterevaifi. Aşağıda hep da-
haçokinsan olmali. yoksa \ ukar-
dakiler duramaz." Buna karşıhk
çocuk sormaktadır: "Baba, dün-
yanm bütün işçileri nezamanara-
lannda anJaşacaklar?" Oysa dü-
zen anlaşma değil, boğuşma üze-
rine kurulmuştur: "Kırahm dö-
kelim,yenisini üretefam." "En ya-
rartsana\isrnaşsanayü, savaşma-
jan enavi" Zejnep Tanbay sö-
zün burasında savaşa itilen kişi-
nin çaresizliğini, edilgenliğini
dansıyla sahneye getirmektedir.
2. perdede savaş iştahlısı ilkel
kabile başkanı oğluna tapınak
kurdurup savaşı onaylahyor, hal-
kını savaşa götüriiyor ama "yok
olan şehirkre şiirier \azılama>a-
cak"tır; şairlerkalmayacaknrçün-
kü. "Peki ja sîft-aş yerine banş
padarsa?"
;
!tirafctnidhizki böy-
le bir felaket için hazır değiliz.
Unutma>in.ban$tadaparakaza-
nılır; ama en çokparaöncesavaş,
sonra banş pauarsa kazamhr."
Sağduyulu mınldanışlar savaş
haykınşlan içinde kaybolmakta-
dır: "Yoktur sözte çözülmeyecek
düğüm." Evet "yoktur" da". Bi-
rileri sa\aş istemektedir. Ama o,
savaş isteyen birileri hiçbir za-
man kendi canlannı ve mallannı
tehlike\
r
e atmazlar; en güvenli ko-
numdadırlar. Ve savaştan kazanç
beklemektedirler. Zehha Berk-
soy, Genco Erkal, Erdem Akak-
çe,AlpayAtalan'm rol aldığı oyun-
da bütün bu bildiriler bir kabare
çerçevesinde sahneleniyor. Müzik
ise Hans Eissler, John Kandler,
Kurt VVeiL NorbertSchiufze, 1^-
ul Dessau, Pete Seeger'den Edip
Akbayram'a ulaşıyor.
YAZTODASI
SEIİMİLERİ
Piliçler ve Renkler (3
Şahika Hanım piliç yemeğini noktalar n
talamaz renklere geçiyor ve böylece piliçle
renkler arasında tuhaf, yalnızca kendisinin l
diği bir yakınlık, hatta özdeşlik kuruyordu.
Daha alafransez şaraplı pilicin bezelyesi,.
pacık soğanı konuşulurken, Şahika Hanı
"Renkler birbirini hem tamamlar, hem de b
birine zıt düşer. Bunlan bağdaştırmak pek ö
le kolay değildir" diyordu.
Bağdaştırmak başlı başına birustalık istiyo
muş. Bu ustalığın gerisinde "zarafetin felseü
si' 'ni yakaiarnak mümkünmüş. Ve zarafetin fe
sefesini kavramak herkese nasip olmazmış..
Renklerin hem en iddialısı, hem en iddiası;
siyahmış. Siyah "nötr" bir renkmiş. Ama siya
hın da birçok farklı siyahı varmış. Zarafet fel
sefecisi bu ayırtılan hemen saptayabilirmiş...
Şimdi mesela rengi canlı bir efbise dîktirecek
siniz, kumaş seçiyorsunuz. Mesela narçiçeği kır-
mızısı, mesela zümrüt yeşili. Yünlüyü ya da pa-
mukluyu tercih etmenizde yarar var.
Çünkü ipeklide canlı renkler birdenbire adi-
leşebilir ve sizi de adileştirebilir. Şahika Hanım
gülüyor, "Dunıp dururken adileşmek istemez-
siniz herhalde'' diyordu.
Zaten ipekli kumaşı öyle her yerde kuşanmak
da doğru değil. Ipek ağır bir kumaş. Ağ/r top-
lantılar için saklanmalı.
Şahika Hanım'a göre beyaz ipeğin içinde sol-
gun, uçuk bir san gezinip duruyordu. Bu yüz-
den de has ipeğin rengi, "solgun ipek san-
s/"ydı.
Solgun ipek sansını sonralan kimi romanla-
nmda kendi sözümmüşçesine kullandığımı da
rtiraf etmeliyim.
Alacağınız, seçtiğiniz kumaş kadife mi, asla
açık renklere gönlünüz kaymayacak. Açık renk-
ler, kadifenin ülgerinde ışıyıp durur, yine bir ba-
yağılık belirir. Kadife koyu renklerden hoşlanı-
yor. Mesela lacivert kadifeden bir gece elbise-
si veya siyah kadifeden bir rop...
Bununla birlikte saten gibi partak kumaşlar
açık renklerleflörtedebiliyor. Filizi satenden bir
bluz göz okşayabilir.
Bir başka dikkat edilecek nokta, "kontrast"
renklerin nasıl kullanılacağı. Eşdeğerde değil-
lerse, biri ötekini öldürür. Boş yere kullanmış olur-
sunuz.
Tam burada, Şahika Hanım, pişerken pilice
dökülecek kırmızı şarabın oda ısısında olması
gerektiğini söyleyip söylemediğini soruyor, renk-
lere dalıp gitmiş hanımlan enikonu şaşırtıyor-
du.
Sonra nasılsa pembe rengin ruh çözümleme-
sine geçiliyor:
Pembe mi seviyorsunuz; demek sakin bir
hayattan hoşlanıyorsunuz. Tıpkı alafransez şa-
raplı pilici çok seven rahmetli Muharrem Bey
gibi. Muharrem Bey piliç yemeğini sevdiği ka-
dar pembeyi de seviyormuş.
Şahika Hanım sesini biraz alçaltarak, "Pem-
be iç çamaşmnı çok severdi, ben de hep pem-
be kombinezonlargiymek zorunda kalırdım..."
diyor, yüzüne al basıyordu.
Pembeyi seven ölçülü, gerçekçi birinsanmış.
Dost seçmekte usta ve dostlanna bağlı. Sana-
ta müthiş eğilimi var.
Muharrem Bey musikiyi hayatının "saadet"le-
ri arasında sayryor, "bi/hassa'' Münir Nurettin in
yorumlannı dinlemeye bayılıyor. Aynı şekilde
Tino Rossi dinlemeyi de ihmal etmiyor. Hatta,
Tino Rossi Istanbul'a gelip Parkotel'de kaldı-
ğında, onu görmeye, otelin kapısına gitmiş, sa-
atlercebeklemiş, buyüzden "şifayıkapmış'"...
Nihayet son bir an gelirdi ki, Şahika Hanım
mağrur gülümser, pembe rengi sevenlerin ka-
rakter tahlilini noktalardı:
Pembecilerin hayatta meşut olabilmesi için
kırmızıyı seven bireş seçmeteri gerekiyordu. Ama
yine de mavryi sevenlerden vazgeçmemeteri tav-
siye olunurdu. "Zira'' Şahika Hanım maviyi se-
viyordu ve rahmetli eşini de bir gün olsun bed-
baht etmemişti...
Takvimde tz Bırakan:
"...yatmayı göze alamıyorum, çünkü yatar-
sam, bütün gece uyanık yatacağımı biliyo-
rum... " Katherine Mansfield, BirHüzün Gün-
cesi, Şadan Karadeniz in Türkçesi, Can Yay.,
1994.
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I