13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 2002 CUMA 14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr TT T" Yorulmaz kültür savaşçısı, yazar, çevirmen Azra Erhafı 20 yıl önce bugün yitirmiştik Lk almazbolkepçebir yürekCENGİZ BEKTAŞ Beş-altı yıl önce olabilir ... Çok yanılmıyorsam... Ankara'ya birüni- versiteye çağırdılar... Kültür-Kent bağlamında bir konuşma istiyorlar- dı... Gittim... Düüeyicilerim. kimi- leri kız arkadaşuıı bir koluyla omu- zundan sarmış, kimileri Amenkan filmlerinde gördüğü gibi ayaklannı ön sıranın üzerine uzatmış öğrenci- lerdi... Kültür anlattım... Kentanlat- tım... Seçtiğimiz yaşama bıçimınin sonucu olan oylumlanmızın kültür yo- rumumuzla doğrudan ilişkisıni ortaya koymaya çalıştım. Kültür yaşamı- mızdaki kimi önermeler- den de söz etmeliydim- Elbette Anadolucu- hü- manist görüşün üç kişi- sinden . Sabahattin Eyuboğiu-Halikarnas Ba- hkçtsı- Azra Erhat'tan da söz ettım. Konuşmam bittı... Al- kış şu bu... Dışan çıkar- ken, öğretim görevlile- rinden bir dostum kula- ğıma eğıldi: - Cengız. ol- dum olası romantik idin! Bu kuşak nereden bilsin Eyuboğlu'nu . Balıkçı'yı , Azra Erhat'ı? Dondum kal- dım. - Öyleyse beni neden ça- ğırdınız? deyiverdim... Bu na- sıl bir kültür ortamıydı? Ara- mızdan aynlalı daha on on beş yıl olmuş, çağdaşlaşmamız için didinmiş, üzerine düşe- ni her koşulda eksiksiz yap- mış ünlü bir kültür insanıru, üniversite ortamında bile he- men unutuvenyorduk. Neyi nasıl biriktirecek, neyin nasıl I.. • yorumunu yapacaktık bu bel- leksızortamda?.. Yazıma neden böyle başladığım sanınm anlaşıldı... Böyle bir ortam- da neyi, nasıl anlatacağımız gerçek bir sorun olabilir... Puşkm'in yüz el- linci ölüm yıldönümünde, 1979'da Rusya'ya,E<fip (Cansever)Te birlik- te çağnlı olarak gitmiştik. Bir gün tüm çagnlıları, Puşkin'in ölümcül yara aldığı 'düefflo' nun yapıldığı yere gö- türdüler. Çevreyi yaşayalım, o günü imgelemimizde canlandıralım iste- niyordubesbelli...tkişerli,üçerlida- ğılmıştık çe\Teye, sessizdik, düşü- nüyorduk... On-beş- yirmi dakika geçince, Hindistan'dan gelenbirya- zarla, bir üniversite öğretim görev- lisi bana yaklaşıp sordular: Düello ne zaman olacak? Dokuz-on gün önce bir belediye başkanımızı aradım. Karşıma çıkan özel yazmanına, sayın başkanla Az- ra Erhat konusunda konuşmak iste- diğimi söyledim - Kim, kim diye sordu... Anlattım. - Hani ünlü kültür insanımız, yazanmız, çevirmenimiz var ya... Azra Erhat'ın aramızdan aynlışının üzerinden yirmi yıl geç- y T . zra Erhat ne yapmak istedi, iki büyük hocam dediği Sabahattin Eyüboğlu ve Halikarnas Balıkçısı ile birlikte? Neydi onlann "Mavi Yolculuk"lan? Adım adım. kıyın kıyın ülkemizi doğru dürüst tanıyıp tanıtmak, değerlendirmek, yorumlamak değil miydi? Yurdunu sevmeyi bilmek değil miydi? ti... Tam bir kuşak... Bugün de, bu yep- yeni kuşagın da ondan alacağı çok ama çok şey olduğundan hiç kuş- kum yok... Azra Erhat, dışından bakarsanız bir küçük serçe... Az yaklaşırsanız, dağlar, ovalar, denizler, eski yeni bütün zamanlar... Bitip tükenmez bir erke... Inandığı yolun bütün yolcu- lanna destek veren bir güç... Us al- maz bolkepçe bir yürek... Kabına sığmayan bir coşku... Çevirir, yazar, çalışırken bir sabır küpü olur... Ime- ce çalışmalara katılır... Bu arada, ör- neğin Sabahattin Eyüboğlu'nun bir çalışması daktilo ile yazılacaktır; uyumaz, sabaha dek yazar bitirir. Bir kuş gibi atlaya zıplaya götürür verir... Sabahattin Eyüboğlu unutulma- malıdır der... Tüm yazılannı topla- mayagirişir... Isıtılmamış kitaplılda- nmızın buz kesen ortamında, koca günce ciltlerini birlikte devirirken düşünmeden edemedimdi: Benim de böyle bir dostum olsa, inandığı- na omuz verecek denli inanan... Gene onun bizlere sunduğu 'Mek- tuplarryla Halikarnas Balıkçısı' da böyle bir çalışma değil mi? Ne yapmak istedi, iki büyük hocam dedi- ği bu insanlarla birlikte? Anadolululuğun dünden bu güne kesintisiz sü- rüp geldiğini; tarihimi- zin, halkrrnızın yaşadı- ğı Anadolumuzun tari- hi olduğunu; kültür kay- naklanmızın iyi doğru büinmesi, tanınması, an- laşıhnası, sahiplenilme- si gerektiğini anlatmaya çabalamadı mı? Neydi onlann 'Ma\i Yolculuk'lan?.. Yalnız- ca deniz miydi, yalnız- ca dinlence miydi, hele hele eğlence miydi?.. Adım adım, kıyın kıyın ül- kemizi doğru dürüst tanı- yıp tanıtmak, değerlendir- mek, yorumlamak değil miydi? Yurdunu sevmeyi bilmek değil miydi?... Bu imeceyi birlikte yaşamak değil miydi? Bunu anlatmayı da Azra Erhat'a bırakmışlardı... O da anlatmıştı... Son gezi- mizde tutkuyla çığlıklanışı gözümün önünde... Onun- la çalışmak bambaşka bir coşkuda, bir ortamda ol- maktı... Hiç yorulmadan daha iyiyi arayanbirtitizlikti... Dilimizinbal an- lanrun çalıştıklan alan, onlardan be- ri öylece duruyor demişti bir toplan- tıda Egemen Berköz... Eğri oturup doğru konuşalım; hem Batı'yı, hem Doğu'yu bilerek Anadolumuzun es- kil çağını, öncesini harmanlayarak bugüne iz getiren, günü o ışık altın- da aydınlatan kaç kişi var onlar gi- bi? Biliyor musunuz, Azra Erhat'ın aramızdan aynlışının üzerinden yir- mi yıl geçmış olduğuna inanamıyo- rum bir türlü... bektascengiz(â hotmafl.com Azra Erhat'la çahşmakbambaşka bir coşkuda, bir ortamdaolmakü_. ±ORTRE/AZRA ERHAT (1915-1982) îstanbul'da 6 Haziran 1915'te doğdu., 6 Eylül 1982'de öldü. tlk ve ortaöğrenimini Brüksel'de yap- tı. 1939'dabitirdiği A.Ü.DilveTa- rih - Coğrafya Fakültesi'nin Kla- sik Filoloji bölümünde Prof. Roh- de'ninasistanıoldu. 1946'dadoçent- liğe yükseldi. 1947'de sol eğilimli olmak sawylaFertev\.Boratav;Be- hice Boran, Adnan Cemgfl, Niyazi - Mediha Berkes ile birlikte göre- vine son verildi. 1946 - 1956 yıl- lan arasında gazetelerde çalıştı. 12.3.197 rdecezayasasının 141. maddesine aykın eylemde bulun- duğu ileri sürülerek Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyolla birlik- te turuklandı. Yargılandı, aklandı... Fransızca , Almanca, Ingilizce, Yunanca, Latince biliyordu. Özel- likle Yunancadan yaptığı çevirile- riyle ünlendi. tlk çevirileri Tercü- me Dergisi'nde yayımlandı. 1950' den sonra çeşitli dergilerde, günce- lerde incelemeler, denemeler yayım- ladı. A.Kadir le birlikte çevirdik- leri, Homeros'un 'Üyada'sının bi- rinci bölümüyle 1959'da Habip Edip Törehan Bilim Ödülü'nü, üçüncü bölümüyle de 1961 'de Türk Dil Kurumu Çe^ri Ödülü'nü aldı. En önemli çevirileri: Homeros 'tan tlyada ve Odysseia ( A.Kadir ile), Hesndos,E$eri\cKaynaklan(1977, Sabahattin Eyüboğlu ile). Sopbok- les'ten Ekktra (1946), Aristopha- nesten Banş (1948), Aiskhytostan Zincire Vurulmuş Pronıetheus (Sa- bahattin Eyüboğlu ile, Antoine de Esupery'den Küçük Prens( 1968), Van Gogh'tan Theo'ya Mektuplar, Rabelais'den Gargantua, Sappho (Cengiz Bektaş ile, 1978). Başlıca yapıtlan: Deneme: tşte İnsan-EcceHomo(1969), SevgiYö- netimi (1978). Gezi: Mavi Anado- hı (1960), Mavi Yolculuk (1962), Karya'dan Pamfflya'ya Mavi Yol- cuhık(1979). Çeşitli: MhoIojiSöz- lüğü(1972), Mekhıpkur.ia Halikar- nas BahkçBK 1976). Trov^Masal- lan(1981). TYSden anma izlencesi Bugün saat 11 .OO'de Azra Erhat'ın Üsküdar Bülbülderesi'ndeki gömütüne çiçek bırakılacak. 17.00 - 18.30 arasında Beyoğlu'ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübün'de yapılacak 'Bizdeki O' başhklı toplantıda Vedat Günyol, Türkân Saylan, Zeynep Oral, GüOeyla, Şadan Gökovah, Ayça Abakan, Cengiz Bektaş Azra Erhat'ı konuşacaklar. 19.30'da Beşiktaş'tan, 19.45'deÜsküdar'dan kalkacak olan teknede saat 22.00'ye dek bir 'Mavi Yokuluk' akşamı yaşanacak. 79 sanatçmın yapıtlanndan oluşan sergi 19 Eylül'de Proje 4L'de açılacak. Çağa Resim Koleksiyonu 'Günyüzü'ne çıkıyor Kültür Senisi - Türk resim sanatının önemli evrelerini belli başlı sanatçılar ve yapıtlar aracıhğıyla yansıtan Çağa Resim Koleksiyonu, kapsamlı bir sergi ve kitapla ilk kez sanatseverlerle buluşuyor. 'Gunyüzü' başhklı sergi, 'koleksiy oner kimdir, misyonu nedir?' gibi sorulan da gündeme getiriyor. 20. yüzyıl Türk resim sanatına damgasını vurmuş 79 sanatçmın yapıtlanndan bir seçkiyi içeren Çağa Resim Koleksiyonu, 19 Eylül- 9 Kasım 2002 tarihlen arasında Proje4L îstanbul Güncel Sanat Müzesi'nde görülebilecek. Küratörlüğünü Haldun Dosto^u'nun üstlendiği sergi, Türk resim sanatının seçkin yapıtlannı 'günyüzü'ne çıkanrken; koleksiyonerin kimliği, güncel sanat dünyasındaki misyonu, koleksiyoner - sanat yapıtı ilişkisi gibi konularda yerli ve yabancı sanat ortamından müze, galeri yöneticileri, küratör ve koleksiyonerlerin görüşlerine yer veren düzenlemesi ile de dikkat çekiyor. Sema ve Barbaros Çağa koleksiyonu, 1914Kuşağı'ndan Erken Cumhuriyet Dönemi'ne, 1950 sonrası Türk resminden günümüz genç sanatçılanna, yaklaşık 300 yapıtı içeriyor. Sergi. Nazmi Zjya Güran. Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Şefîk Bursah, Zeki Kocamemi, Naci Kabnukoğlu, Hamit Görele, Sabri Berkd, Mahmut Cuda, Fahrelnissa Zeid gibi ustalann yapıtlanndan Mustafa Ata, Mehmet Gün, Hakan Onur gibi günümüz sanatçılannın işlerine uzanan geniş bir dönemi bir araya getirirken; Türk resim sanatına farklı biçimsel yaklaşımlar taşıyan yapıtlardan da örnekler sunmuş olacak. (Tel: (0212) 281 51 50) Uluslararası Müzik Akademisi beşyaşına bastı Çoksesli birAyvalık NENAÇALİDİS Ayvalık, 10-20 Eylül arasında, beş yıldan bu ya- na sürdürülen Awahk Uluslararası Müzik Akade- misi ne ev sahipİiği yapacak. Prof. Ffliz AB'nin yö- netiminde düzenlenen 10 günlük çalışmaya Tür- kiye'den ve dünyadan pek çok müzisyen katılıyor. Cem-Ümit Bovner çiftinin evlerinde yapılacak ders- leri Lukas David (keman), Tarjana Masurenko (viyo- la), Peter Bruns (viyolon- sel), Çiğdem Yonat Kicil (keman), Vleri Bottazzini (flüt) ve Anja David (piya- no) verecek. Tümüyle bireysel çaba- larla sürdürülen Ayvalık Müzik Akademisi üç yıl- dan bu yana Iş Bankası 'ndan destek alıyor. Cunda adası- na farklı bir renk katan aka- demiye adanın belediye baş- kanının yanı sıra yerli halk- tan da büyük destek geli- yor. Yurtdışında da tanınıyor Akademinin en büyük so- runu belli bir yere sahip ol- maması. îyi ve ferah bir ya- pı bulunduğu takdirde fark- lı etkinJiklere imza atacak- lannı belirten Filiz Ali, aka- demiyi bir yaz okuluna dö- nüştürmek istiyor. Kuruluşundan bu yana büyük bir yol alan akade- minin bu zorlu, ama zorlu olduğu kadar da keyifli sürecini Filiz Ali şöyle an- latıyor: "Hiç yoktan başladık. Mutiu bir şekilde tecrübe kazanıp ikrlh oruz. Hem organizasyonun oturma- SL hem sponsorlann bize inanması; hem de yurtiçi ve yurtdışındaki öğrencilerce tanınması açısından çok yol aldık. Yurdışında herkes arük Türkiye'de Ayvahk diye bir yerin olduğunu ve orada 10 gün- lük yüksek düzeyde bir 'master class' eğitimi veril- diğini biliyor." Akademi müzik eğitimi almış ve belirli bir dü- zeye gelmiş profesyonellere açık. Kurs, belli dü- zeydeki katıluncılann bir smav veya yanşma ön- cesi hazırlığının yani en son cilalama işlemlerinin yapılmasını sağlıyor. Geçen yıl krizden katılım açısından etkilenen Akademi, bu yıl aynı sorunu yaşamıyor. Öyle ki Filiz Ali 25 kişilık kontenjanı bu yıl aştıklannı belirtiyor. Türkiye'nin dörtbır ya- nından konser\ r atuvar öğ- rencilerinin geldiği kur- sa son iki yıldır dünya- nın değişik yerlerinden öğrenciler katılmaya baş- lamış. Yer önemli sorun Prof. Filiz Ali'nin yönetimindeki çalışma> a Türki- ye'den ve dünyadan pek çok müzisyen kabhyor. Ali, Akademi ile ilgili bundan sonrakı hedefle- rini şöyle sıralıyor: "Birinci amacımız sü- rekh' bir mekâna sahip o\- mak. Onun için de tabü bi- ze sponsor olmak isteyen- lervar mı diye araşbrmak lazım. Şimdilik her yıl de- ğişikkonularda: yayfa çal- gılar. arp ve flüt alanmda ders verij oruz. İlerki yıl- larda, sürekh' bir yer ol- duktansonra,beDd deyay- h çalgüar, üfleme çalgılar, bakır üfleme çalgılar gibi başhklara ayırabiüriz. Gi- tar için de aynı 'master class' sınıfinı açmak isti- yorum. Piyano zor; çün- kü birden fazla piyanoya sahip obnakgereldyoc Şan da olabilir. Buna benzer pek çok başvuru vzr, ama bizim ilk etapta çözmemiz gereken şey, yer sorunu." Avrupa'da bu tarz kurslann eski tarihi şatolarda veya saraylarda yapıldığını belirten Ali, bu tarz ça- hşmalarda sessizliğin ve yerin çok önemli olduğu- na dikkat çekerek yer gereksiniminin altını çiziyor. On günlük kursun sonunda öğrenciler bu süre için- de çalıştıklan parçalardan oluşan bir konser veri- yorlar. (Bilgi için: v,'\vw.ayvalik-music.com) YAZIODASI SELEVl İLERİ Benim Yazarım (1) Abdülhak Şinasi Hisar'ı, ne tuhaf, adını ezbe- rimde tutmaksızın okumuşum. Orta birdeydik gali- ba, Türkçe kitabımızda, Fahim Bey ve 8/z'den seç- me bir parça vardı. Oyazıyı çok sevmiştim, amaya- zannın kim olduğunu nedense merak etmemişim. Yazıda, Fahim Bey'in "esvaplar"\ anlatılıyordu. Dil, sözcüklerin Osmanlıca'ya enikonu yatkınlığı bi- raz ağır gelmişti bana. Ama kavramakta zorîuk çek- memiştim. Tam tersine, dildeki ağdayı bir yana bı- rakıp, üsluptaki inceliğe vurulup kalmıştım. Burada gıysiler konuşuyor: Fahim Bey'in takım- ları, ceketleri, paltoları, yağmuriuklan, çeşıt çeşit kı- lıkları adeta birer öykü kişisi olup çıkıyordu. Her bi- ri ya garptan ya Osmanh'dan bir şeyler söyleyen o giysileri de bildiğim söylenemez. Ama bunun bir önemi yoktu: Hepsinın macerasıyla dolup taşıyor- dum artık... Sonra, belki ertesi yıl, Abdülhak Şinasi Hisar adı- nı, ilk kez, Varlık Yayınlan basımı. Cevdet Kudret imzalı, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman 'dan işittim. Işittım, dıyorum; çünkü bu iki ciltlik, açıklamalı, de- ğerlendirmeliantolojı, bana o zamanlar herkesin ro- man ve hikâyeden söz açtığı bir yurt, ütopik bir ül- ke gibi gelırdi. Servet-i Fünûn romancılannı. hattaRefik Halid'i, Esendal'ı. Sermet Muhtar'ı, nihayet Abdülhak Şi- nasi'yi orada tanıdım. Birçok zamanlar Cemil Sü- leyman'ın Siyah Gözler romanını merak edip dur- dum. Diyebilirim kı, edebıyatımızın roman, hikâye se- rüvenini ancak güldesteler, seçkiler aracıhğıyla ya- şadım. Bir başka yurt, Tahir Alangu'nun Cumhu- riyetten Sonra Hikâye ve Roman'ıydı. Kenan Hu- lusî'yi, Sart Faik ve Sabahattin Ali'yi oradan sev- dim. Umran Nazif orada karşıma çıktı... Cevdet Kudret, Fahim Bey ve Biz yazannın ya- zınsal değeri üzennde dururken ikırcıkli birifade kul- lanmıştır. Örnekse, "Geçmiş zaman, onun gözün- de bir 'Kayıp Cennet'î/r" der. Bu yitik cennet. Ab- dülhak Şinasi'nin koyu bir geçmişsever olmasına yol açmış gibidir. Romanlannın kahramanlan, "hayattahergünrast- lanan kişıler arasından değil, aşırı birtakım özellik- leri olan kişilerarasından" seçilmiştir. Fahim Bey de, Çamlıca'daki enişte de, Ali Nizamî Bey de yan ka- çık kişilerdir. Dahası, bu romanlarda. yeryertekraradüşülmüş, yazarın kişısel görüşleri öne çıkmış, dilde "sadeleş- meyolunda herhangibirçaba" gösterilmemiştir, de- niyordu. O sıralarda Ali Nizamî Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliğı'run Hilmı Kitabevi'nce yayımlanmış, 1952 tarihli ilk basımını, eski, köhne bir kıtabevinden edin- miştim. Şimdi bu kitabevinin yerini bile anımsamı- yorum. Yalnızca tozlu raflarda duran, daha sekiz on yıl ön- ce okurasunulmalanna karşın, şimdiden gözden düş- müş kitaplar belleğimi yoruyor. Onlar için apaçık üzülmüştüm. Aradan beş altı yıl geçmiş geçmemişti ki, Vedat Günyol, yazınsal eleştirilerini Dıle Gelseler'de der- ledi. Bu kitaptaki Abdülhak Şinasi büsbütün kaygı uyandırıcıdır: Geçmişseverlik artık çağdışı bir anla- yışa sürüklenmekte, eser değerinden gitgide yitir- mekte, Abdülhak Şinasi de -neredeyse- gülünçleş- mektedir. Yakup Kadri'yi, Halide Edib'i, özellikle Sait Fa- ik'i çok özgün yorumlarla bezemiş Vedat Günyol, Çamlıca'daki Eniştemiz'ı, Boğaziçi hatıralannı yer- den yere vurur. Ikisi de edebiyatımıza eleştiri alanında ufuk açmış bu adlann, Cevdet Kudret'le Günyol'un düşünce- lerini, yargılannı göz ardı etmenin olanağı yoktu ta- bü... Takvimde tz Bırakan: "Bu yollarda, bu dağlarda çakan rüzgârlar I Bir geliyor, birgidıyor, elveda diyor; I Denizlerden, se- malardan akan rüzgârlar I Veda diyor, veda diyor, elveda diyor!" Abdülhak Şinasi Hisar. Retina Festivali1 nh en iyisi Sonra' • Kültür Servisi - 9. Retina Uluslararası Film ve Video Festıvali 15-18 Ağustos 2002 tarihlerinde Macaristan'da yapıldı. Festivalde "en iyi film" ödülünü. yapım ve yönetimi Metin Yeğin tarafından gerçekleştirilen. 96 kişinin hayatını kaybettiği, pek çok kişinin de hafıza kaybı ve fiziksel sorunlara yol açan Wernico- Korsikoff'a yakalandığı, 2000 yılının Aralık ayından beri devam eden dünyanın en uzun ölüm orucunu konu edınen, "Sonra' fihni aldı. Danimarka, Fransa, Isveç. Japonya, Finlandiya, Macaristan ve Türkiye'den yönetmenler festivale deneysel, animasyon, belgesel ve imgesel filmleriyle katıldı. Patapoklosi, Szigetvar, Hobol. Pecs, Sellye, Dravaivanyi, Vajszlo kentlerinde yanşma ve yanşma dışı olmak üzere iki farklı kategoride film gösterimleri yapıldı. Hasankeyfte ortaçağ seramikleri • BATMA\ (AA) - Çanakkale 18 Mart Cniversitesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü Öğretim Cyesi Prof. Dr. Oluş Ank başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalannda ortaçağ İslamiyet dönemine ait eserler bulundu. Hasankeyf'te bulunan seramik ve çini fınnlannın önemli buluntular olduğu bildirildi. Dicle Nehri kıyısında bulunan ve Artukoğullan'na ait saray, Selahiye Bahçeleri'nde yer alan seramik ve çini fınnlan, Kalebaşf ndaki Bü>Tik Saray ile Koç Camisi, Süleyman Camisi ve Kasır bölgesinde sürdürülen kazılann bu yılki bölümü tamamlandı. Iznik, îran'ın Tebriz ve Çin porselenlerine benzer. çini ve seramik kalıntılanna ulaşılan kazılarda, ortaçağ îslamiyet dönemine ait 20 vazo, testi, seramik ve çini kalıntılan ile kitabeler, bulunan eserler arasında yer alıyor. KİTAPSAN 6. şubesini açıyor • Kültür Servisi - Merkezi Mersin'de bulunan KİTAPSAN. 6. şubesini Mersin Pozcu'da bugün açıyor. İmza günleri, söyleşiler ve yazarlarla okuyuculan buluşturma gibi çeşitli etkinlikler de düzenleyen KİTAPSAN'ın Adana'da da 4 şubesi bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle