13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2O EYLÜL 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 T ^" Montreal'de jüri özel ödülünü kazanan 'Hiçbityerde' gösterimde Aayıp şahıslar albümü Son anda sansürlenmek istendiği Istanbul Festivalinde Zuhal Olcay'a en iyi kadın oyuncu ödülûnü kazandınp kısa süre önce ya- nşma bölümüne katıldığı, Kanada'daki Mont- real festivalinde dejüri özel ödülüne layık bu- lunan, kısa filmden ve senaristlikten gelme metalurji mühendisi, ressam ve romancı Tay- fun Pirselimoğlu'nun yazıp yönettiği ilk uzun filmi "Hiçbiryerde", bugün sınema- larda gösterime giriyor. Pirselimoğlu'nun annesine ve bütün anne- lere adadığı "Hiçbiryerde". kaybolan oğ- lunun izini süren, hayatın sillesini yemiş bir annenin bugün hikâyesini anlatıyor, aşama aşama ve süsten, gösterişten ırak, di- yeceğini bağırmadan, usul usul söyleyen, ağır, yahn bir sinema diliyle. istanbul • Mardin hattı Polisin sağlığında pek dirlik vermediği, do- ğulu, solcu bir kocadan dul kalmış, hayatta pek gün yüzü görmemiş, Haydarpaşa Gan'n- da bilet İcesen Şükran Aksu'yu (Zuhal Ol- cay), filmin başından itibaren zırt-pırt işini terk edip karakollan dolaşarak ve önüne ge- lene 'tanıyor musun' diye fotoğra- fını göstererek nicedir kayıp olan 20 yaşındaki oğlu Vey- sel'i inatla arayıp soruşturur- ken tanıyoruz. Kocasının ölümünden sonra varını yo- ğunu adadığı biricik oğlu- nun ölmüş olduğuna inan- mak istemeyen Şükran'a 3 ceset gösteriyor polis, teş- his etmesi için. Cesetlerden yüzü parçalanmış olanını, kasığındaki beninden tanı- yan Veysel'in sevjgilisi Şu- le'ye göre (Devin Ozgür Çı- nar) bu bir süre önce politik bir cinayete kurban gittiği kesin olan Veysel'in ta kendisi. Ama acılı anne umutla, inatla kayıp ilanını duvarlara yapıştırdığı oğlunu aramayı sürdürüyor. Mü- davimi olduğü karakollardaki ka- ba saba davranışlanna maruz kal- dığı polislerin tahammül sınırlannı zorlayarak, eşinin-dostunun acımalarını, mü- dürün öğütlerini sineye çekerek. Kolayına gelen acı gerçeği görmezden-bil- mezden gelmek giderek takıntı halini alıyor onda. Biteviye soruşturmalarından sonuç ala- mamasına karşın Veysel'insağolduğu haya- line sıkı sıkıya tutunan, umudunu yitirmeme- ye bakan kadın, günün birinde gar berberin- den (Parkan Özturan), polisin elınden kaç- mışoğlunun,baba yurdu Mar- din 'de görüldüğü haberini alınca trene atlayıp Mardin'e gidiyor. Kuşkusuz nice hayat drarnı- nın yaşandığı, hiç tanımadığı bu 'sarı' coğ- rafyada bir başına"bir otel odasına sığmıyor. Alman gazeteciyle görüşmüyor... Şükran an- nenın, bir başka Veysel'in (Ruhi San) ölüsü- nü teşhis ederek bir çeşit huzura varacağı bir finale bağlanıyor, Mardin Yolculuğu. Yansın- dan şonra dramatik yapıdaki durgunluğu ha- reketlendiren yoğun duygu yüklü ve samimi, bazı insancıl sahnelerden (Şükran'la oğlu ol- mayan Veysel'in yeşil kapılı evdeki buluşma- lan) geçerek sona eren film, kabaca iki bö- lümden (İstanbul ve Mardin) oluşuyor. Sıcaklıflı el yakan bir konu Bresson'vari bir acı, katlanma, inancı yi- tirme(me) temalannı ileterek seyirciyi bir yüzleşme - hesaplaşma fashna sokan film- de anlatılan öykünün sıcakhğı el yakıyor. Pırselimoğlu, tip yaratma, mekândan yarar- lanma, diyalog ve oyuncu yönetimi bakı- mından geçerli notu alıyor anlatımıyla. Ta- raf tutmayan, nesnel bir bakışın ürünü film, günümüz Türkiye'sinden kaydedilmiş (genel- de suskun kalınan) bir politik kayıp öyküsü- nü görüntülüyor. Fazla derinleştirilememiş ve sonunda aramaktan vazgeçen ana karakter (anne) rolüne cuk oturmuş Zuhal Olcay, alı- şılmış bakışlannı, mimiklerini çokça tekrarlasa da. ödüllü perfor- mansı, umut etmenin de nerdeyse kendi kendine yapılan bir işkence ha- lini aldığını düşün- dürtüyor ve filmi sü- rüklüyor. Kaybolanın ardın- dan umutla ya da umutsuz, yapılabile- cek pek bir şey olma- dığının altını çizerek insanın boğazına dü- gümlenen filmin kad- rosunda yer alan, ger- çek hayatta çocuklan kaybolmuş iki anne de kendilerini oynuyor. tnsanlann 'derin dev- let'in dişlilerinde sürekli öğütülüp kaybedildıği ve as- lında kimsenın de bunu ır- galamadığı genel tepkisizli- ğin de gitgide kemikleştiği ülkemizde böylesi bir konuya Yönetmen, senaryo: Tayfun Pirselimoğlu / Kamera: Colin Mounier / Oyuncular: Zuhal Olcay, Parkan Özturan, Ruhi Sarı, Meral Okay, Cezmi Baskın, Devin Özgür Çınar, Şehsuvar Aktaş, Selçuk Ufuergüven, Michael Mendl, Erdinç Dinçer / Mine Film-Luna Film 2002 (WB). el atma yürekliliğiyle baştan sempatiyi hak ediyor "Hiçbiryerde". Bir iîkence hall: Bir yakınınm kaybolması... öteden beri insan haklannın ayaklar altına alındığı ancak bir süredir AB'ye kabul edil- mek için (tam bir değişim olmasa da) mecbu- ri bir yumuşamanın belirginleştiği günümüz Türkiye'sinden çok tanıdık bir fotoğrafı sürü- yor önümüze Pirselimoğlu. Anlatılan tabii ki siyasi bir kayıp öyküsü, ama yönetmenin vur- guladığı gibi, aslında seyrettiğimiz bir evlat acısı (bir annenin oğlunu kaybetmesi) çeşit- lemesi. Ana figür annenin bir bilinmezlik du- vanna çarptığı çileli arayışı süresince karşı- laştığı yan karakterlerin de gerçekçi biçimde yansıtıldığı, omurgası sağlam biçimde çatıl- mış filmin görsel düzeyine de diyecek yok, di- yaloglan da bir ilk filmden pek umulmayacak olgunluk ve dolgunlukta. Kameraman Colin Mounier'nin her zamanki ustalığıyla sapta- dığı görüntüler, görkemli mekânlanyla Hay- darpaşa Gan'ndan, daracık sokaklan, tarihten gelen, kendine özgü, farklı coğrafi ve kültü- rel dokusuyla Mardin manzaralanna kadar se- yirciyi de Istanbullu annenin Güneydoğu yol- culuğuna ortak ederken Cezmi Baskın, De- vin özgür Çınar, Parkan Özturan'lann öne çıktığı oyuncu kadrosu da göz dolduruyor ge- nelde. Sinemaya 'ressam gözüyle bakma ayrıca- lığına sahip' bir yönetmenin paletinden çık- ma "Hiçbiryerde", e\Tensel bir acının filmi olmanın üstesinden geliyor sonuçta. Her erkek bir adadırE. M. Forster uyarlaması Mauri- ce'den (1987) beri sempati duyduğu- muz. 4 Nikâh 1 Cenaze, Notting HU1, Bridget Jones, vb. gibi son dönemin popüler filmleriyle ününe ün katan tn- giliz oyuncu Hugh Grant, üstüne ya- pışmış o sevimli, tutuk, sarsak jön imajını değiştirip sürekli sevgili yeni- leyen, farklı bir karakteri, gözü doy- maz bir 'kadın avcısı'nı canlandın- yor son filminde. Bir Erkek Hakkında. Ingiliz rrüza- hının öne çıktığı, şirin, sağlam bir ko- medi. 'Hiç bir erkek tek başına ada değildir' sözünü tersine çevirip ken- dini îbiza Adası'yla özdeşleştiren, çi- çekten çiçege konduğu, boş, bencilce bir yaşam süren, 40'ınagelmiş, Lond- ralı mirasyedi Will (H. Grant) günle- rini kadın peşinde geçirir. Çocuklu be- kâr anneleri ağına düşürmeyi planlar- ken tesadüfen tanıştığı bir çocukla zo- raki arkadaş olur. fntihara meyilli, so- runlu annesini (T. Collette) memnun etmek için çırpman, okulda alay konu- su olan, 12 yaşındaki ama yaşından çok olgunlaşmış çocuğun (Marcus- Nicholas Hoult) hayatma girmesi, ço- cuksu kalmış çapkın müzmın bekânn, boş yaşamım giderek değiştirecektir... Her ne kadar Marcus'un Will'deki de- AbOUt A Boy / Yönetmen: Chris Weitz, Paul Wertz / Senaryo: Peter Hedges, C. ve P. VVeitz / Kamera: Rami Adefarasin / Oyuncular: Hugh Grant, Nicholas Hoult, Toni Collette, Rachel VVeisz / Ing. ABD 2002 (UIP) ğişimi ortaya çıkarması pek ikna edi- ci gelmese de, baştan sona keyifle iz- lenen, modern kentli, orta yaşlı erkek- ler üstüne kotanlmış. Ingiliz zevkinin de yansıdığı, düzeyli. hoş bir güldürü sayılabilir Bir Erkek Hakkında. Daha önce de romanlan (Fever Pitch, High Fidelity) filme çekilen ilginç yazar Nick Hornby'nin Abont A Boy adh çok satan kitabından uyar- lanan filmi, sulu gençlik komedisi American Pie ile adlannı duyuran Amerikalı Chris ve Paul Weitz yönet- miş. Hugh Grant 'Bir Erkek Hakkında'da ahşılmış tipini de değiştirmiş. İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Göçmen kuşlardan yaşam dersleri"Kuşlar - Kanatü Uygarhk" adıyla gösterime giren belgesel gerçek bir görsel şölen. Kuşlann yaşam mücadelesinde birbirin- den ayn konaklar arasmdaki göç- ler özel bir yer tutuyor. "Göç bir vaattir" deniyorfıbnde, yeniden döneceğine ilişkin bir vaat. Ya- ban kazları, tumalar, leylekler, kuğular, kartallar, akbabalar, al- batroslar, penguenler, birçok kuş türü. Yazın son aylannda göçe ha- zırlanan kuşlar sıcak iklimlere uçarken binlerce kilometre yolu geçiyorlar. Içgüdüleriyle sürii- nün başına geçen kuşlann arka- sında kanat çırparak büyük bir mücadeleye giriyorlar. Yolda molalan var. Beslenip yeniden güç toplamak zorunluluklan var. Ama "Ben vazgeçtim" deme ni- yetleri yok. "Bu kış ben burala- ra takıüyorum, beni bekleme- yin" gibi mızıkçılıklan yok. "Anneciğim, babacığım, benim yerime siz gidiverin" deme alış- kanlıklan yok. "Kanadım biraz ağnyor, siz başlayın, ben size yetişmeye çalışırım, olmazsa birileriyle haber veririm" de- me niyetleri yok. Indikleri yer- lerde bataklıklardan besinlerini almaya çalışıyorlar. Doğadan alacağımız daha nice ders var. Darwin, "Hayatta kalanlar güçlüler değil, uyum göstere- bilenlerdir" demiş. Doğa kendi koşullannı uyguluyor. Sıcağı sı- cak, soğuğu soğuk, dağı dağ, de- nizi deniz. Sen sıcakta kendini serinleteceksin, soğukta ısıtma- nın yolunu bulacaksın. Dağa tır- manacaksın, denizde yüzmeyi öğreneceksin. "Ben yapamıyo- rum" diyenin doğada ömrü kısa. Doğa, kendini koruyabilenlere, yaşamla uyum gösterenlere. gü- cünü nasıl kullanacağını bilenle- re yardımcı. Ama zalim olan insanoğlu. Filmde geçen kuşlan \iiran tu- zakçı avcılar, çevreyi katrana bu- layan endüstri, hay\r anlann bes- lenme alanlannı yok eden orman yıkımlanna şöyle bir değinilip geçilmiş. Bir kuşu ayağmdaki bağdan kurtaran çocukla, göç- men kuşlara yem veren köylü ka- dın da insanoğlunun insanca ör- nekleri. Film üç yılda üç yüz kişi tara- fından çekilmiş bir başyapıt. Okullann yöneticileri, öğretmen- leri, öğrencileri bu filmi görme- yi bir ders kabul etsinler. Öğret- menler bu film üzerine duygula- n, düşünceleri izleyen kompozis- yonlar yazdırsın. Öğrenciler okulda bu filmi tartışsınlar. Işte, eğitim yılı başında doğayı, este- tiği, insanlan ve hayvanlan tartı- şacak bir beyin fırtınasının güzel birörneği. Sinemalarda oynuyor. Mutlaka izleyin ve izletın. KEDİGOZU VECDİ SAYAR Sanat Siyasete, Siyaset Sanata Bakıyor Sezen Aksu'nun son konserlerı ile gündeme qe- len'ço/c/cü/füriü/ü/f'teması, siyasi partilerin kampan- yalarında kullanmak üzere seçtıkleri şarkılar, parti- lerin milletvekili aday listelerınde yer alan sanatçı- lar ve hafta başında Istanbul'da toplanan 'Somut Olmayan Kültürel Miras' konulu UNESCO Kültür Bakanları Konferansı. 'sanat- siyaset ilişkisi'nl gün- demin ön sıralarına yerleştıriverdi. 'Şarkılar toplum düzenini tehdit edebilir mi, tü- ründen anlamsız tartışmaları, şu ya da bu siyasi partinin üstesinden seçıme katılacağına ya da ka- tılmayacağına(!) ilişkin açıklamalarla medyada yer kapmaya çalışan popüler 'sanatçı larımızı bir yana koyarak, sanatla siyasetin birbirinden beklentileri- nin neler olabileceğini tartışmakta yarar var. Her şeyden önce, sanat- siyaset ilişkisinin 'kul- lanma - kullanılma' ilişkisinden farklı boyutlara ulaş- ması gerekiyor. Sanatçının siyaseti kişisel 'promos- yon'una alet etmesi ne denli yanlışsa, siyasetin de sanatçıyı 'vitrin malzemesi' olarak görme alışkanlı- ğından kurtulması şart. Bu noktada, sağ partilerle sol partiler arasında belırgin bir farklılık ortaya çıkı- yor. Ediz Hun ve Yılmaz Karakoyunlu ya listesin- de yer veren ANAP bir yana. öteki sağ partilerin ge- leneksel tavırlarında değişen bir şey yok. Solda ise, Zürfü üvaneli, Bertian Şimşek (CHP), AhmetTel- li, Şükrü Erbaş (DEHAP), Vedat Sakman (ÖDP), Demirtaş Ceyhun (Işçi Partisi) gibi değerli isimler yer alıyor listelerde. Siyasi partilerimizin sanatçı adaylar göstermeleri çok olumlu bir şey elbette - he- le meslek yaşamları ile siyasi çizgileri arasında dört dörtlük bir uyum bulunan adaylar- ama, biraz da uy- gulamayı düşündükleri kültür-sanat politikası üze- rinde kafa yormalan gerekmiyor mu ? • • • Sanatçının toplumsal sorumluluk bilinciyle siya- set alanmda aktif görev almasının yararlı ve hatta gerekli olduğunu düşünenler olduğu gibi; sanatın si- yasetten uzak durması, bağımsızlığını koruması ge- rektiğıni savunan sanatçı, yazar, eleştirmenler de var (örneğin Doğan Hızlan dostumuz). Ama, bu konu- da farklı da duşünseler, kültür- sanat alanının emek- çilerinin ve kuramcılarının siyasi partilerden beklen- tileri çok farklı değil. Sanatçının siyaset kurumundan temel beklentisi, uzun yıllardan bu yana hiç değişmemiştir: 'sanatın özerkliği'o'm güvence altına alınması, yani siyasetin ve bürokrasinin güdümünden kurtarılması... Kültür - sanatta kamusal alanın yeniden düzenlenmesin- de farklı formüller gündeme gelebilir. Kültür Bakan- lığı yerinde kalsa da, ortadan kalksa da, başka ba- kanlıklarla birleşse de, temel çözüm 'yaşayan kül- tür'ün Bakanlık'ın, yani siyasetin ve bürokrasinin vesayetinden kurtarılması ilkesine dayanmak zo- runda. 'Sanatçı aktif siyasete girmesin' dıyenlere sor- makta yarar var: kültür alanmda 'sıvılleşme'nin sağ- lanması, kamu finansmanı ile çalışan sanat kurum- larının'yerindenyönef/m'ilkesidoğrultusunda yeni- den yapılandınlması, kültüre Verg/muaf/yef/'getiril- mesi, sanat alanına sağlanacak her türlü desteğin, siyasal yönlendirmelerden bağımsız çalışacak 'uz- man' kurullar aracılığı ile gerçekleştirilmesi gibi il- keleri hayata geçirmek için siyaset yapmaya değ- mez mi? Elbette sanatçı dostlar, salt bu hedefler için girmiyortar siyasete. Hepsinin farklı siyasi projeleri var. Ama, birkaç sanatçının 'içerde' olması, arala- rından birinin kültürden sorumlu bakanlıkla görev- lendirilmesi, hiç kuşkusuz sanat alanımıza yeni bir perspektif getirecektir. • • • Sanat örgütlerinin oluşturduğu özerk Sanat Kon- seyi Girişim Kurulu'nun, yeni hükümetten beklenti- leri var. Sanata daha çok destek verilmesi, sanat alanının demokratikleşmesine olanak verecek ya- sal düzenlemeler yapılması gibi. Ama en önemlisi, kamu ve sanat alanlarının ilişkisıni düzenleyecek özerk bir 'Türkiye Sanat Kurumu' oluşturulma- sı...özerk Sanat Konseyi tüm siyasi partileri bu pro- jeye destek vermeye çağırıyor. Elbette, özerk 'Türkiye Sanat Kurumu'nur\ yani sı- ra, kurulması gereken başka kurumlar ya da özerk- lik sağlanması gereken kamu kuruluşlan var. Türki- ye Yazarlar Sendikası'nın CHP'ye yaptığı çağnnın dikkate alınacağını umuyorum. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun, yeniden özerk yapılara ka- vuşturulması gerekiyor. Tabii, TRT'nin de... Keşke, parlamentoya farklı siyasi partilerden çok sayıda kültür-sanat ınsanı gırse de, hep birlikte kültür-sa- nat alanının temel sorunlanna çözüm getirecek ya- sal düzenlemeler için çaba gösterilebilse. vecdisayar g yahoo.com BUGÜN • AYA İRİNİ BAHÇESt nde 'Aya Irini Bach Günleri' kapsamında 21.00'de 'Bach & DJ Parti'. Mehmet Okşaner (klavsen), DJ Erol Derviş ve DJ Yakuza. (0 212 251 56 00) M BEKSAV'da 15.00'te 'Salgın', 17.00'de 'Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası' ve 19.00'da 'Aziz Michele'nin Horozu' adh filmlerin gösterimi. (0 216 349 91 55) M SAFRANBOLU KIZ MESLEK LtSEStnde 'III. Altın Safran Belgesel Film Festivali' kapsamuıda 11.00'de 'Belgesel Film Gösterimi', 14.30'da 'Karfod Dia Gösterisi'. 15.00'te 'Türkiye'de Belgesel Sinema' adh panel. (0 370 712 41 14) KOMEDİ FtUMLERİ FESTİVALİ'NDE BUGÜN • BEYOĞLU StNEMASI'nda 14.00'te 'Cherbourg Şemsiyeleri', 16.30'da 'Yaramaz Harry', 19.00'da 'Rochefurt'un Genç Hanımlarf, 21.15'te 'Genç Hanımlar 25 Yaşındayken'. (0 212 251 32 40) M SİNEMA TÜRSAK LEVTNT'te 14.00'te 'Rastlantının Böylesi', 16.30da 'Ali Baba ve Kırk HaramUer', 19.00'da 'Lola' ve 21.15'te 'Dokunma Bana'. (0 212 251 67 70) • ALMAN KÜLTÜR MERKEZt'nde 14.00'te 'VVallace&Gromit', 16.30'da 'Duruşma', 19.00'da 'Toto ve Kadınlar'. (0 212 249 20 09) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZt'nde 14.00'te 'Toto Ev Arıyor'. 16.30'da 'Toto Eş Arıyor' ve 19.00'da 'Ali Baba ve Kırk HaramUer'. (0 212 252 61 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle