10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 Ünlü primadonna Maria Callas'ın sesi 25 yıl önce bugün Paris'te susmuştu Yaşamı bir efsaneydi Maria Callas 53 yaşında kalp krizinden ölmüştü. YİĞtT GÜNSOY Dünyanın en ünlü primadonnalanndan Maria Callas, Paris'teki evinde geçirdiği kalp knzi sonucu yaşamını yitirdi. Sopra- no Maria Callas 53 yaşındaydı. Bütün dün- ya 16 Eylül 1977 günü bu haberle sarsıldı. Maria Callas yalnız opera seyircileri arasın- da değil, tüm dünya tarafindan her yaptığı takip edilen bir kişilikti. Sanatıyla, yaşamıyla, kapris ve skandal- lanyla daha yaşarken bır efsane haline ge- len sanatçı, operayla uzaktan yakından iliş- kisi olmayan mılyonlarca kişinin ilgisini çe- kebilmiş, opera sanatını manşetlere çıkara- bilmiş, gelmiş geçmiş opera sanatçılan ara- sında. kendinden en çok söz etti- reni olmuştu. Operayla hiç ilgisi olmayanlar bile hakkında en az üç şeyi; bir yıl ıçinde 35 kilo ver- mesini, annesiyle olan kötü ilişki- sini ve Onassis ile olan aşk ma- cerasını biliyordu. Callas 2 Arahk 1923'te New York'ta doğdu. Anne ve babası Yunan göçmeniydi. Sorunlu ço- cukluk yıllan, İ937'de anne ve babasınrn aynlması ve annesinin, Maria ve ablasını Yananistan'a geri götürmesi ile da- ha da zor bir hal aldı. Arina Konservatuva- n'nda şan eğıtimine başladı. Daha sonra Ankara Konservatuvan'nda da öğretmenlik yapan ünlü îspanyol soprano Elvira de Hi- dalgo ile çahştı. KariyerinİD dönûm noktası Amenka'ya döndükten sonra herhangi bir sonuç almadığı odisyonlar yaptı. 1947 yılın- da halya'ya gıderek Verona arenasında La Gioconda operasını seslendirdi. Yine aynı yıl kendisinden 32 yaş büyük olan, 1949- 1959 yıllan arasında evli kalacağı, Giovan- ni Meneghini adlı ünlü işadamıyla taruştı. 1949 yılında. bugüne kadarhiçbir sopra- nonun yapamadığı bir şeyi gerçekleştirdi. Aynı hafta içinde Bellini'nin I Puritani operasını söylerken VVagner'in Die Wal- küre operasındaki Brünnhilde'yi canlan- dırdı. Bu, gerek teknik gerekse vokal açı- dan birbirinden çok farklı iki rolü inanıl- maz bir başany la oynaması kariyerinin dö- nüm noktasını oluşturdu. 1949 yılından iti- baren dünyanrn en ilgi çekici ve en inanıl- maz sopranosu olarak kabul edildi. Vokal olarak adeta hiçbir sınır tanımıyordu. Ko- laratür soprano rolleri olan Lucia di Lam- mermoor, Armida (Rossini), La Son- nambula'yı, dramatik sopranolann söyle- diği Aida, Macbeth, II Trovatore gibi pera dünyasını avucunun içine almasını sağlayan; sesi, mimikleri ve müzikalitesiyle sahnedeki gücüydü. Canlandırdığı kişiyi yaşar, eseri gerçek kılardı. eserlerle beraber, hatta kimi zaman aynı hafta içinde söylüyordu. Yalnız vokal açı- dan değil. aynı zamanda inanılmaz sahne hâkimiyeti, ellerini ve mimiklerini kusur- suzca kullanması. müzikalitesi ve canlan- dırdığı karakterin psikolojisini kusursuzca seyirciye aktarmasıyla da eşsiz bir sanat- çıydı. Opera dünyasını avucunun içine al- masını sağlayan, işte sahnedeki bu gücüy- dü. Canlandırdığı kişiyi yaşar, eseri gerçek kılardı. 1959 yılında ünlü Yunanh armatör Ans- totle Onassis ile beraber yaşamaya başladı. Maria Callas'ın Onassis'e duyduğu büyük aşkın sebebi, Onassis'in onu bir şarkıcı ola- rak değil bir kadın olarak beğenmesi ve bu- nu kendisine her firsatta belirtmesiydi. Bu birliktelik 1968 yılında Onassis'in Jackie Kennedy ile evlenmesine kadar sürdü. Son sahne temsüi Tosca operasıydı Maria Callas 1960 yılından sonra sahne- lerden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. 1962-1963 yıllannda hiç bütün (komple) opera söylemeyip sadece konserlerle yetin- di. 1964-1965 yıllannda Londra, Paris ve New York'ta sadece Tosca ve Norma ope- ralannı söyledi. Son sahne temsıli 5 Tem- muz'da Londra'da söylediği Tosca operası- dır. 1969 yılında Pasolini'nin yönettiği Me- dea fılminde başrol oynadı. 1971-1972'de New York'taki Juilliard Müzik Okulu'nda öğretmenlik görevi üst- lendi. 1973 yılında tenor Giuseppe di Stefano ile beraber Torino ope- rasında Verdi'nin I Vespri Siciliani operasını sahneye koydu. Bu farklı alanlardaki denemeler hep fazla do- yurucu olmayan sonuçlarla nokta- landı. Yine tenor Di Stefano ile 1973- 1974 yıllannda dünya turnesine çıktı. Vokal açıdan oldukça başansız olan bu konser dizisi Callas'ın son sahne çalış- ması oldu. 1977 yılında, tam 25 yıl önce bu- gün, Paris'teki evinde hayata gözlerini yum- du. Ölümünün üzerinden 25 yıl geçti. son de- fa komple opera söylemesinin ise 37 yıl. Fa- kat Callas hâlâ dünyanın en çok dinlenen ve en çok sevilen sopranosu, öyle de olmaya devam edecek. Yazıyı Callas'ın şu sözleriy- le bitirmek istiyorum: "Konu müzik olun- ca hepimiz birer öğrenciyiz, tüm hayatı- mız boyunca." Acaba Callas'ın büyiiklü- ğünde müziğe karşı bu kadar alçakgönüllü ve saygılı olmasımn da mı payı var, ne der- siniz? Kasım ayında Türkiye'de, 2003 yılında yurtdışmda gösterilecek Sabiha Gökçen belgeseli çekiliyor tstanbul Haber Servisi - Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen'in hayatı belgesel oluyor. Belgeselde Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in başanlarla dolu hayatının yam sıra Türk Havacılık Tarihi de anlatılacak. Yapımcıhğını Gülşah Çeliker'in üstlendiği, "Türk Kızı, Gök Kızı, Atatürk Kızı: Sabiha Gökçen" isimli belgeselde, Atatürk dönemındekı modern Türk kadını da incelenerek yakm tarihe ışık tutulacak. Dünya Havacılık Tarihi'ne aduıı yazdıran 20 kişiden biri olan Gökçen'in yaşamını anlatan 52 dakikalık fılmin yurtdışmda da gösterilmesi planlanıyor. Kasım ayında Türkiye'de, 2003 yılmda da yurtdışmda yayımlanacak belgeselde, Gökçen'le yapılan röportajlann yam sıra konu hakkındaki diğer röportajlara da yer veriliyor. Atatürk'ün Pera Palas'taki odasmın da çekimler için kullanılacağı filme Kültür Bakanlığı da destek verecek. Tarihçi Cemal Kutay da anlatımlanyla belgesele katkıda bulunacak. Belgeselin yapımcısı Gülşah Çeliker, Sabiha Gökçen ile. 'Insancayoşamak' talebi, bu idealyoksunu dünyada mutlaka çokgür bir sesleyeniden dile gelecekür Çünkü Kaos Kozmos'a gebedir.AYŞE EMEL MESCİ Firavunlar dönemi Mısır'ında MÖ 2200-2050 yıllan arasına, "Birinci dönem" adı veriliyor. îç savaşlann ardından devletin çöktüğü, merke- zi iktidann yok olmasıyla birlikte ülkenin kar- gaşa içine süriiklendiği bir süreç bu. Bu deyrin en ilginç metinlerinden bin olan "tntihar Üze- rine Tartışma", topluma egemen olan kötüm- ser havayı çok güzel bir dille yansıtıyor. Umut- suzluğa gömülmüş bir adam, ruhuyla tartışarak onu intihann yaranna ikna etmeye çahşıyor: "Bugün kiminle konuşabilirim ben? Kardeş- ler kötü, dünün yoldaşlan sevmez olnıuş bir- birini (...) Gönüllerin gözü doymuyor, herkes komşusunun nıalıııa el koyuyor. Doğru insan kalmamış. Üike, haksızlık tarlalannı süren- lere terk edilmiş (...). Ölüm bugün benim önümde hastanın beklediği derman gibi; mersin ağacı bahan gibi nilüfer çiçeklerinin ıtırı gibi; yağmurdan sonra toprağın kokusu gibi; yıllar süren esaretin ardından çekilen sı- la hasreti gibi." 'Buz gibi maskelerln arasında...' Oyun yazan ve çevirmen arkadaşım Ali Berktay'la, Ahmet Cemal'in 29 Ağustos gü- nü Curnhuriyet'te yayımlanan yazısını tartışır- ken bana Kabalcı Yayrnlan için çevirdiği ve ya- kında çıkacak. Mircea Eliadeın "Dinî İnanç- lar ve Düşünceler Tarihi" adlı eserinin birin- ci cildindenyukandakı bügileri ve almtılan içe- ren bölümü çıkanp verdi. Bir öğrencisinin "Ya- şamaya Değer mi, Değmez mi?" başlıklı öde- vinden ve ölüme bir son çare olarak bakışından söz eden Ahmet Cemal adeta haykınyordu: "Ne zaman ortalığı bash, yirmilerinde bir genci buz gibi maskelerin arasında yaşamaktan bezdirip ona son şans olarak ölümü bırakan bu sevgisizlik?" Ara dönemler ve mltoloji Toplumlarda mevcut değerler sistemlerinin yıkılmaya yüz tutup yenne henüz yenilerinin konamadığı "ara dönemler", mitolojik kaos imgesınin toplumsal yaşamdaki izdüşümlerini andınr (ya da tersten gidip kaos imgesinin bu kriz dönemlerini yansıtan düşünsel bir yaratım olduğunu söylemek de mümkün). Eski uygar- lık havzalanndan hangisini ele alırsanız alın, yaratılış mitolojilerinin ana eksenini bir kaos ve savaş hali, onun ardından da yeni bir düze- nın kuruluşuyla birlikte gelen istikrann oluştur- duğunu, Zaman' ın ve Tarih'ın böyle başlatıldı- ğını. ancak sonlu olarak tasanmlanan tarihin bir Kıyamet'le noktalanacağının ve bu kıyamette de yine zıt güçlerin çatışacağının öngörüldüğü- nü fark edersiniz. Daha sonraki aşamada, bu mitolojiler genel- likle manzum bir biçimde (demek ki ilk önce sözlü olarak) destanlara alctanlır, daha geniş kit- lelere ulaşır ve yaygınlaşarak ortak bir bellek, ortak bir imgelem, dolayısıyla da ortak bir kim- lik oluşturulmasının önemli dayanaklan haline gelırler (Mitolojiye merakı olup dil ve biçem- den çok, mitolojik anlatı ve serüvenlerle ilgile- nenlere, aynca hangi tarihsel bağlama oturduk- lanna ilişkin birtakım kısa bilgiler edinmek is- teyenlere, tmge Kitabevi'nden çıkan Donna Rosenberg'in "Dünya Mitolojisi. Büyük Des- tan ve Söylenceler Antolojisi" adlı kitabını tavsiye ederim). O dönemlerde yaşayanlan bezginlik, umut- suzluk ve şaşkınlık basmış olsa da, tarihteki bu siyasal ve/veya düşünsel kriz anlan, hep yeni yaratıcılıklann da yolunu açmış, mutlak ege- men sistemler sarsılıp çatladıkça bu çatlaklar- dan yeni düşünceler, yeni bireşimler boy ver- miştir. Ertelenmlşlik hall Günümüzde mitolojinin kaosunu andıran ve tarihteki kriz dönemeçlerini hatırlatan bir "ara • • • dönem" yaşanıyor dünyada. Türkiye de bundan payına düşeni alıyor, üstelık ülkenin 12 Mart ve 12 Eylül'de kesintiye uğratılıp "ertelenmiş" süreçleri, tıpkı insanın hayatını ertelediğinde içine düştüğü "yanm kalmışlık hali" gibi, de- ğer erozyonunu ıyice arttınyor. Bır yanda bırakın yıllar öncesini, bir ay önce yaşananlann bile unutulmasından yakınılan bir toplumsal belleksizlik hali, diğer yanda "töre", yani yüzlerce yıllık gelenekler (o da bir tür bel- lektir) adına işlenen korkunç cinayetler... Bir yanda, her evin içine girmiş "Troya an" tele- vizyon ekranlanna yansıyan (yansıtılan) tüke- tim çılgmlığı ve arsız eğlence görüntülerinin yarattığı iddia edilen tepki; diğer yanda, "mar- ka korsanlan"nın cenneti olmuş bir iç piyasa... Bir yanda sürekli pompalanan ve medyanın an- lam söndürücü cilasını yiyip bir haber metaına dönüştükçe -sayısız kavramın başına geldiği gi- bi- bir süre sonra ne olduğu ortaya atanlarca bi- le unutulan "yenilik, yenilenme" isteği; diğer yanda, en küçük farklılığı, aynksılığı bir şarkı- da bile kabullenemeyip ezmeye hazır bekleyen bir toplumsal tahammülsüzlük hali. Aslında "töre" dediğimiz şeyin, açık savaş ve ganimet alanına dönüştürülmüş büyük kentlerde giyilen bir zırh olduğunu; toplumsal belleksızliğin de- ğil, hrrsızhğı örtülü (fırsatını bulduğunda açık) biçimde onaylayan bir gizli uzlaşma ruh hali- nin söz konusu olduğunu; tüketim özleminde buluştuğumuz için korsan marka talebinin çığ gibi büyüdüğünü; toplumsal ideal ve toplumsal akıl yoksunluğumuzun bizi güvensiz, dolayı- sıyla tahammülsüz kıldığını üç aşağı beş yuka- n biliyor, ama bilmezden geliyoruz. Çünkü bi- zi "bUdiğimiz gibi davranmaya" itecek. Ama bu derin çatlaktan, her şeye ve hepimi- ze (örneğin, dünyanın ve Türkiye'nin bugünkü halinde bile bir araya gelmeyi beceremeyen "sol" partilere) karşın, her şeyi ve hepımizi de peşine takarak yeni bır şeyler filizlenecektir mutlaka. Çünkü paylaşılan toplu yalana "ye- ter"diyecek gizil güçler bu yaşlanmış yerkabu- ğunu mutlaka kıracak ve tek seçeneğimiz olan, hayatımızı ertelemeden, tNSANCA YAŞA- MAK talebi, bu ideal yoksunu dünyada mutla- ka çok gür bir sesle yeniden dile gelecektir. Çün- kü Kaos Kozmos'a gebedir. Tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter'in eşi olan Şükran Güngör uzun süredir pankreas kanseri tedavisi görüyordu. Şükran Güngör yaşamını yitirdi tstanbul Haber Servisi - Türk tiyatrosuna yanm asnn üzerinde hizmet veren sanatçı Şükran Güngör yaşamını yitirdi. Uzun süredir pankreas kanseri nedeniyle tedavi gören Güngör, dün akşam saatlerinde Amerikan Hastanesi'nde yaşama veda etti. Kariyerine ortaokul yıllannda "Çine HalkevT'ndeki oyunlarda rol alarak başlayan tiyatro sanatçısı Şükran Güngör, Türk tiyatrosuna yanm asırdan fazla hizmet etti. 1951 yılında Radyo Tiyatrosu'ndaki oyunlarda çeşitli roller üstlenen Güngör, yine aynı yıl Steinbeck'in "Fareler ve tnsanlar" adlı oyunuyla çıktığı sahneden yaşammın sonuna kadar inmedi. Güngör, 1968 yılının 10 Kasım'ından bu yana Kenter Tiyatrosu'nda sayısız oyunda rol aldı. 13. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivalı'nde "Onur Ödülü"ne layık görülen Güngör, tiyatro ve sinemada yaptığı çalışmalar ve çeşitli festivallerde birçok ödül aldı. Uzun süredir pankreas kanseri nedeniyle tedavi gören Şükran Güngör, yaklaşık 10 gündür kaldığı Amerikan Hastanesi'nde dün saat 20.00 sıralannda yaşama veda etti. Güngör için yann saat 10.30'da Kenter Tiyatrosu'nda bir tören düzenlenecek. Güngör'ün naaşı, Bebek Camii'nde öğleyin kılmacak cenaze namazımn ardmdan toprağa verilmek üzere Bodrum Turgutreis'e gönderilecek. İFSAtfta dia gösterileri • Kültür Servisi - tFSAK, eylül ayı boyunca farklı dia gösterilerine evsahipliği yapacak. Bunlardan ılki 19 Eylül Perşembe günü 19.30- 20.15'te saatleri arasında Nurettin Erkılıç Salonu'nda yapılacak. '"Renkler" adım taşıyan gösteri, 114. Dönem Fotoğraf Semineri katılımcılannın çalışmalanndan oluşuyor. 26 Eylül Perşembe günü 19.30da Arzu Şenyurt'un "Harlem'den 125. Cadde" adlı dıa göstensi yer alıyor. Şenyurt bu çalışmalanm şu sözlerle tammlıyor: "Ağustos 2001 'de, New York Harlem'de 125. Cadde'de, yaklaşık bir saatlik bir zaman dıliminde Metro'da başlayıp, caddeden gelip geçen insanlann görüntülemesinden oluşan fotoğraflar. Bir performansL Sadece bir rulo film, hepsi bu!..." 28 Eylül Cumartesi günü ise saat 15.30'da tzzet Keribar'ın "Ver Elini Anadolu" adlı dia gösterisi yapılacak. Sanatçı, Doğu'nun olağanüstü manzaralannın yam sıra doğa insanmı ve henüz bozulmayan dokulanm kendisine has tarzı ile objektifinden yansıtıyor. (0 212 292 42 01) TÜRSAK Vakfı Sinema Seminerleri • Kültür Servisi - Türkiye Sinema ve Audiovisiul Kültür Vakfi'nın (TÜRSAK) her yıl iki kez, iyi birer sinema izleyicisi yetiştirme amacıyla düzenlediği, 12 haftayı kapsayacak olan geleneksel Sinema Seminerleri'nin 21. Dönemi 5 Ekim'de başlayacak ve 11 Ocak'ta son bulacak. Cumartesi günleri 11.00-15.00 arası yapılacak olan seminerler tüm amatör ve profesyonel sinema merakhlanna açık olacak. Cumartesi günü başlayacak olan Sinema Seminerleri'nin kayıtlan 50 kişilik kontenjanm dolması ile son bulacak. Seminerler 'Dünya ve Türk Sinema Tarihıne Genel Bir Bakış', 'Aydınlatma Tekniği ve Işık Bilgisi", 'Video ve Sinema Kameralan', 'Ses Kayıt Teknikleri ve Seslendirme Yöntemleri', 'Sinemada Oyunculuk', 'Film Yönetiminin Temelleri', 'Sinemada Kurgu îlkeleri' ve 'Sanat Yönetimi' gibi başlıklar altında yapılacak. Ders verecek kişiler ise Rekm Teksoy, Se\'inç Baloğlu, Burçak E\Ten, Uğur îçbak, Semir Aslanyürek, Sinan Toğrul, Doğan Sangüzel, Alper Maral, Gülsen Tuncer, Hilmi Etikan, Ziya Öztan, Muzaffer Hiçdurmaz, Annie G. Pertan, Bülent Tugay, Ali Murat Erkorkmaz ve Mehmet Açar gibi kendi alanında ustalaşmış isimlerden oluşuyor. (0 212 244 52 51 / 0 212 25167 70) Etes'te Güz Gecesi • Kültür Servisi - Izmir Devlet Opera ve Balesi geçen cumartesi gecesi, Efes Antik Tiyatro'da düzenlenen Güz Gecesi'nde, 'Napoliten ve Aryalar" adıyla bir konser verdi. Pop müzik sanatçısı Sertab Erener ve tenor Hakan Aysev'in solist olarak katıldığı konser, Yunan şef Eleftherios Kalkanis yönetiminde ve tzmir De\ let Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde sunuldu. Çeşitli napoliten şarkılar, müzikallerden şarkı ve uvertürler ile opera aryalannın seslendirildiği konser, Pastavilla'nın ' 10. yıl kutlamalan' dolayısıyla yapıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle