22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAY=A CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2002 CUM, KULTUR kultur(S cumhuriyet.com.tr Yiğitgil, mutlak gelişmenin kültürel etkinlikler halka indiği sürece yaşanabileceğini belirtiyor Kültürün sponsora ihtiyacı yokGAMZE AKDEMİR Kütürel gelişime katkıda bulun- mak ızere kurulmuş \e bu anıaçla 1991 nlından bugüne ulusal ve ulus- lararaii pek çok kamu yaranna pro- jeyi başanyla gerçekleştirmiş sivil toplun örgütlerinin başında gelen bir kıırun TürkiveSinernaveAudiövisu- d KüMir Vakfl (TÜRSAK). Her/ıl düzenlemekte olduğu 'Ulus- lararaı Çevre Fümleri Festivali' ve dünyaıın sayılı ve saygın festn alle- rinden biri olan 'l luslararası Sine- ma-TarifaBuluşması' gibi Türkjye nın ilk tematik festivallerinin yanı sıra. si- nema ve görsel-işitsel dünyasına nı- telikh ^e sanatsaJ düzeyi yüksek ürün- lerkazmdırabilmek için uzun metraj Türk fîmlerinin üretimine destek ve- ren aynca belgesel film projeleri ha- zırlayan vakıf, gençlerin kısa film üretimlerini gerçekleştirmelerine de katkıda bulunuyor. Kamu yaranna çahşma ilkesi Sekiz yıldır sinema alanında Tür- kiye'nin tek başvuru kitabı niteliğin- deki Sinema Yıflığı'nı yayımlayan TÜRSAK Vakfi, yedi yıldır da 1997"de başlattıgı sinema seminerleri eğitim projesini sürdürüyor. Kurum olarak tüm bu projeleri ge- leneksel biçimde sürgit gerçekleştir- diklerini söyleyen TÜRSAK Vakfi Yönetim Kurulu Başkanı Engin Yi- ğitgfl ile ülkenin son yıllarda birçok kurumun çahşmalannı sınırlayan, ki- mi kurumlann çahşmalannı ise dur- durma noktasma getiren ekonomik E. kriz gerçeğınde vakfın çahşmalannı nasıl bir srratejiyle sürdürdüklerinı ve sürdüreceklerini konuşruk. Festival etkinliklerini, tüm maddi zorluklara rağmen, sivil toplum örgüt- lerinin temel misyonu olan kamu ya- ranna çalışma ilkesinden hareketle etkinliklerinin ödün vermeksizin ya- pılması koşulu ile halka 'ücretsiz' sunduklanrun altını çizen Engin Yi- ğitgil. bunu başarabılmek ıçın "Vak- nmıan girişimleriyle kültürsanat sek- törünün ve özellikle medyanın aynı desteklerini alarak, devlet-özeJ sek- tör-shil toplum örgütü sacayağı işbir- tigiyle bugüne kadar başanh geri dö- nüşler yapümışrır'" dıyor. Ve eİdiyor... "Vakfimız, geçen yıl gerçekleştirdiği etkinlikler progra- mını bu yıl da aynen sürdürmeyi planlamaktadır. Ancak her kurum gibi TÜRSAK da Türldye'nin için- de bulunduğu ekonomik koşullar- dan etkilenmektedir. Burada önenı- li olan nokta,geieneksel projeierin sü- rekliliği ve içerik ile kapsam açısın- tkinlikleri tüm maddi zorluklara rağmen halka ücretsiz olarak sunduklarının altını çizen Türsak Vakfi Yönetim Kurulu Başkanı Engin Yiğitgil, medyanın yanı sıra devlet-özel sektör-sivil toplum örgütü sacayağı işbirliğinin önemini vurguluyor. dan son derecegeniş bovutiu olan bu projeierin topluma 'ücretsiz' sunul- masıdır." Devlet-özel sektör-sivil toplum Aynca "Genelde kültüreönenı ver- meyen bir toptumuz" diyen Yiğitgil'e göre özel sektörün son yıllarda duy- duğu ilgiyle canlanan kültürel etkin- likler, ancak yaygın bir kıtleye; bir başka deyişle halka indiği sürece mut- lak gelişme yaşanabilecek. Bu noktada sivil toplum örgütleri- nin çok önemli işlevleri olduğuna dik- kat çeken Yiğitgil, "Özellikie 'kültü- rü satın alamayan kesimler' kültür sponsoriannm doğru projelerle part- ner seçtikleri srviltoplum örgütlerinin etkinliklerine açör" sözleriyle gerek devlet gerekse özel sektörün yöneti- cilerine kültürün dayanılmaz vazge- çilmezliğini anlatmaya devam etmek gerektiği kanısıru yineliyor. Ve TÜRSAK Vakfi'nın bu işlevi yaklaşık 11 yıldır sürdürdügünü vur- gulayarak "Devlet-özel sektör-sivil toplum örgütü sacayağı modelini tüm projelerineuygulayarakTÜRSAK bu yıl da ana programmda olan' 7. Ulus- lararası Çevre Filmleri Festivali'. 'I. Uluslararası Komedi Filmleri Festi- vali', '5. Uluslararası Sinema-Tarih Bulusması", 'KybeleGençük ve Ka- dınFilmlen Festivali", '9. TÜRSAK Sinema Yılhğı', '21. Dönem Sine- ma Seminerleri', 'Dünya Sineması Özel Gösterimleri', 'Dünya Kültür IVfirasında Anadolu tzleri Belgese- \\ çahşmalannıgerçekleştirmeçaba- sı içindedir. Vakfimız bu çabasına, ulusal sponsoıiaruun >anı sıra Avru- pa Birt'ği ve Avrupa'daki NGO'lar- la kurduğu işbirtikleri ile ivtne kazan- dırmıştır" diyor. Sözlerini Viyana kentinde bir mü- ze restorasyonu sırasmda sponsor ku- rum tarafindan bina yüzeyine asılmış dev bir afişte gördüğü ve Türkiye'de de bir gün mutlaka göreceğimize inan- dığını belirrhği bir cümle ile bitiriyor Engin Yiğitgil: "Kültürün sponsora ihtiyacı yoktur. Sponsorun kültüre ge- reksinimi vardır." USTANIN BEYAZPERDEYE VEDA ETTİĞIDÖNEMEIŞIK TUTULUYOR Kanada Tîyatrosunda bir görkem sumısıı: Chaplin Devrimd, besteci, ressam Mehmet Koç Kültür Servisi - Mehmet Koç_ Res- sam, müzisyen, besteci... 57 yıllık yaşa- mı boyunca sayısız başanya imza atmış olan Mehmet Koç'un yaşam serüvenı, 1945 yılında Sıvas'ın Gürün ilçesının Reşadiye köyünde baslar. Halk ozanlan arasında en eğıtimli olanlardan, çünkü dığer halk ozanlannın aksine üniversite bitirmiş bir halk ozanı. 1970'lerde firtı- nalı de\Tİm mücadelesinin ortalığı tozu dumana karngı yıllarda, çok popüler bir ad. O günlerin en belirgin özelliklerinden bıri de sık sık devTİmci gecelerin yapılıyor ol- rnası. Geceye gelen halk ozanı sazı eline alıp da telleri nngırdatmaya baş- ladığında ortam elektrik- lenir, alkış sesleri ve din- leyici bırbirine kanşır. de\ximci sloganlar orta- lığı kaplar. Mehmet Koç da sahneye çıktığında sahnede devleşıp türkü söylerken adeta sazıyla kavga edenlerden. Enstrümanlarla ilk ta- nışması, 4 yaşında ba- basının kendisine hedi- ye ettiği sazla olan Koç. 7yaşına geldiğinde nor- mal olarak her türküyü rahatça çalar. Bu durum kendisinin yaşadığı köy- deki popülaritesini art- tırdığı gibi köyün 'hari- ka çocuğu' olarak anıl- masına da sebep olur. Kendısinı devrimci ol- raaya iten etkenlerin ba- şında, çocuk yaşta oku- duğu bir kitaptaki sözler gelıyor. Kitaptaki Şeyh Bedrettin adlı karakterin empoze etme- ye çalıştığı 'ortak üretelim, ortak tüke- tdiın' anlayışından etkilenmesi ile baş- layr an serüveni 1963 yılında üniversite okumak içın Ankara'ya gidişi ile devam edıyor. O yıllarda, şüpheye yer bırakmak- sızın, kendisini 'devrimci' olarak tanım- lıvor ve o günlerdeki düşüncesine göre yada çevreden edindiğı intibaya göre de\- nmcı adam saz değil, geieneksel türkü- ler değil, Batı müziğı yaptığı içın ken- • Ressamı devrimci olmaya iten etkenlerin başında, çocuk yaşta okuduğu bir kitaptaki Şeyh Bedrettin adlı karakterin empoze ettiği 'ortak üretelim, ortak tüketelim anlayışından etkilenmesi. dısi de Bahlı anlamda 'Ankara Ekspre- si' adını verdiği, kendisinin solist olarak yeraldığı, birgitarist, birorgcu ve birba- teristten oluşan bir grup kurar. Ruhi Su ile tanıştınldıktan sonra isteğı üzerine Is- tanbul 'a gelerek ilk plağıru doldurur. Pla- ğın büyük başanya ulaşmasının ardın- dan konserler zınciri oluşmaya başlar. Bu arada devrimci hareketlerin geliş- mesine koşut olarak sanatçmın süreci de gelışir. TtP'tekı aynşmalardan son- ra Koç. Deniz Gezmiş grubu ile hareket etmeye başlar. Kitap yayımlamak, şarkı sözleri ve türküler- den dolayı ve basın yolu ile komünizm propagan- dası yapmaktan hakkın- da 9 dava açılan Meh- met Koç, 12 Eylül son- rası sahte pasaportla Al- manya'ya gider. Alman- ya'da işçi olarak çalıştı- kan sonra Fransa'ya ge- çen Koç'a, Fransa Kül- tür Bakanlığı sahip çı- kar. Kısa zamanda Yıl- maz Güney. Nihat Beh- ram ve Server Taniöi ile dıyaloğunu geliştırerek 12 Eylül sonrası uygu- lamaian. dünya kamu- oyuna anlatmak için ba- sına ve televizyonlara ko- nuşma yapar, demeçler \enr. 12 Eylül öncesi dö- nemde konserler vermek amacıyla çok kez yurt dışına çıktığında, dost- luğunu ilerletriği Erdem Buri ve Tubty'German'ın önerisi üzerine, 1982 yı- lında ilk long-play çalışmasını yapar. Li- se yıllannda çok iyi resım yapan Koç, da- ha sonra devrimcilik yıllannda ayaklan- mış işçilerin, köylülerin resimlerini ya- parak resimle emperyalizmi teşhir etme yoluna gıder. Fransa'ya gittikten sonra gü- zel sanatlar akademısine kaydolur. Aka- demiyi bıtirdikten sonra, Fransa'da iyi satan resimleryaparak geçimini sağlayan Koç, şimdilerde de resim ve beste yap- maya devam ediyor. ENGİNAŞKIN TORONTO - Yazın hazıranda basladığı Kanada'da, bir balayı ka- sabası ve turist cenneti olarak ün- lenen "Niagara", ona evrensellik katan dev şelalesinin yanı sıra, seçkin tiyatronun da odak bölüm- lerinden biridir. "NiagearaOnTbe Lake" adıyla da bilinen küçümen kasaba, yaz aylan boydan boya bir sanat ve müzik şölenine dönüşen Kanada'da. tiyatro sanatının bü- yüleyici örneklerini sunar. Profes- yonel sahnede, belleklere yerle- şen en güçlü sanatçılann. en güç- lü yapıtlarla karşımıza çıktığı yer- dir "ÎViagara". Kasabada, eski Yu- nan tiyatrosunun unutulmaz kla- siklerini sahnelemekle ad yapan "RoyalGeorge Tîyatrosu", bu mev- simin ilk yapıtında, Kanadalı ti- yatro yazan ve oyuncu Simon Bradbury'nin yaratısı olan "ChapKn"i sunuyor. Kûçûk serseri Charlie Tek karakterli ojıında. büyük Chaplin'i simgeleyen "Küçük Serseri"nin beyaz perdeden sus- kunca kaybolduğu döneme ışık tutan yazar ve oyuncu Si- mon Bradbury, göz ka- ma^tıncı bir yetenek ser- giliyor. "Büyük Diktatör -The Great Dictator" adlı klasikle noktalanan dönemın sonrasını irdeleyen oyun, "Küçük Serseri"nin bırakılmaz sevimlıliğiyle Chaplin'in tüm aşı- nhklanna göz yuman "püriten'' Amerika'nın portresidir. "Büjük Diktatör"le, o sıralar HitlerAl- manyası karşısında "yansız" kal- mayı seçen Amerika, bir yandan filmde aşağılanan Hitler yüzün- den kaygıya kapılır, bir yandan da sola dönük söylemı, kadın avcılı- ğı ve küçük kızlara olan tutkusu nedeniyle Chaplin'in başkaldmcı yanından. konformist Amerika'yı eleştiren yanlanna mercek tutmak isteyen ya- zar Simon Brad- bury, bir röpor- tajda "içinde epeycegüçlenmiş birfaşistrurku*'o]du- ğunu ıtıraf eden Chap- lin'in insan yanından say- falaraçıyorbize. Çocuk- luğunun yoğun sefale- tınden, Kraliçe Vîc- toria dönemi- nin ta- *2^t nımsız bağnazlığından ya- kayı zorlukla kurtanp Ame- rika'ya ayak basan bir genç yüreğin ürpertisini yaşı- yoruz oyunda. Lond- ra'da açlığın çekisiyle süren gencecik yaşam. ba- banın bırakıp gittiği, ananın akıl hastanesine kapaüldığı bir yaşam- dır ve "Charfie". tüm ruh yapısı kapanmazyaralarla sanlı olarak At- lantik ötesındeki kıyıya ulaşır. 1940'lara uyurnlu olan oyunda. oyuncu Bradbury, hem Hitler'e hem de Chaplin'e benzeyen fizik yapı- sıyla şaş- kınlığa dü- şürüyor seyir- cisini. Ikisi de nefiret ve sevgi odağı olan iki ayn yapılı *ikon''un sarsı- cı öyküsünde, yaşamla yok ohna arasına sıkışmış çok yönlü bir drama tanık olu- yoruz. Güncel teknoloji- nin varlığıyla, seyircinin büyülendiğı. çok bölüm- lü ışık oyunlan. yansı- malar ve gölge simgeler, oyunun yönetmeni Neil Munro'yu daıma anmsatıyor ve oyunun bitımınde, Bradbury gibi o da haklı alkışlar- la onurlanıyor. Hifler'den uyanJar.. "Chapün", en öz tanımıyla, büyük ustanın Hitler'le olan yoğun ilgisine, çok bo- yutlu değinmelerle yak- laşan bir yapıt. Yazar ve oyuncu Simon Bradbury. yarattığı oyunda artık belek- lerin çok uzak kuytu- suna gömülmüş ve belki de pek anım- sanmayan "KüçükSerseri''nin ya- nı başında, modası hiç geçmeyen, her evren kesiminde bo}' gösterme- yi sürdüren Hitler'i ya da benzer- lerini düşünmemizi istiyorbizden. Ürkünç metaforların yordamında, tümümüzü kuşatan güncel Hit- lerlerden uyanlar getiriyor bize. PerrierKomedi Ödülütartışmayarattı Londra(BBQ-Edin- burgh Fringe Festivali kapsamında verilen 'Per- rier Komedi Ödülü nün sahıbı Daniel Kitson ol- du. Kitson'un tek kişilik gösterisi, "Aşk, yaşam ve küfretmek" üzerine kuru- lu. 'Perrier Ödülü'. în- giltere'de komedi dalın- da verilenler arasında en etkili olanı. Ödül için Kitson'la be- raber beş sanatçı aday gösterilmişri. Büyük ödü- lü almasa da, aday gös- tenlen Grahanı Norton, JohnnyN'egas,PeterKay, Harn HiIL Alan Davies ve Eddie Izzard'ın kari- yerlennde ilerleme gös- termelerinı sağlamıştı. Tüm bunlann yanında, ödül dağıtımında erkek sanatçılara öncelik tanın- dığını savıınanlar \ar. Bu yıhn aday listesin- de açıkça erkek şovenli- ği yapıldığını ifade eden 'Ingiltere EMO ve Eşit Haklar Komisyonu" Is- koçya temsilcisi Alyson Thomson. k Böyle saygın bir ödülün aday listesin- de yalruzca erkek sanat- çılarm yer abnası bizi ger- çekten ü/dü ve şaşırttı. Görülen o ki birçok ka- dın hâlâ yeteneklerinin gerektirdiği ilgivi göre- miyor' ifadesini kullan- dı. Bu yıl ilgili kurulun yarısının kadın olması ve onlann da elemelere katılan kadın sanatçılar- dan hiçbirinin yeterince iyi olmadığını düşünme- sinin de dikkat çekici ol- duğu belirtildi. Ingiltere'nin en ünlü tranlı komedyen ve oyun- cu Omid Djalili, adaylar arasında yer alıyordu. Sahnelediği son gösteri ise 11 Eylül saldınlan üzerine. YAZIODASI SELİM İLERİ Salçalı Kebap ve Buzdolabı (2) Pembe Hanım artık her gördüğü buzdolabını açı- yor, gözlemlerinden sonra gerekli bilgiyi veriyordu: Mesela bu süt! Süttaze kaldı sanıyorsanız yanıl- dınız; süttu, kaymaktı, yoğurttu, hatta beyazpey- nirdi, fınnda sütlaç, muhallebıydi, sütlü yiyecekler buzdolabında üç dört günden fazla kalmayacak. "Söyle bakayım evladım, bu yumurtalar ne za- mandır burda?" Pembe Hanım ille soruyordu, çünkü yumurtanın buzdolabındaki ömrü hepi topu iki hafta kadardı. Ev hanımlan bunu bilmediklerinden, otuz kırk yu- murtayı buzdolabına tıkıyoıiar, evcek bayat yumur- ta yenıyor. Yumurtanın bayatı fevkalade tehlikeli. "Bu sebzeleri nıye ayıkladın sen? Üstelik yıka- mışsın da!" "Kabağı akşama kızartacağım. Çalıyı dayann pi- şireceğim." "Olmaz. Buzdolabında çiğ sebze ayıklanmamış ve yıkanmamış olarak konur. Böyle ayıklayıp buz gibi yere koydun mu bütün vitamini gidir. Sebze- yi niye yeriz? Vitamini için..." Pembe Hanım, ayıklanmamış, yıkanmamış seb- zelerin buzdolabında en çok üç gün tutulabilece- ği kanısındaydı. Pışmemiş et ancak beş altı gün da- yanabiliyordu. Balık, çiğ veya pişmiş. hepi topu bir gün. Hanımlar, pişmiş etin kaç gün buzdolabında sak- lanabileceğini bilmiyorlar ve öğrenmek istemiyor- lar. Bizde çikolatayı buzdolabına koyanlar ibadul- lah. Madlenler, fondonlar buzdolabında. Bir Isviç- reli görse, yüreğine iner. Patatesi buzdolabında saklayanlara ne demeli! Pembe Hanım çocukiann lıkır lıkır soğuk su iç- mesine büsbütün yeriniyor; buz gibi suyun hem mi- deye, hem bağırsaklara, hem karaciğerezarannı an- latıyordu. Çocuklar niye öksürüyorlardı? Buz gibi su içip boğazlannı üşüttüklerinden,.. Buzdolabı konusunu örtbasedebilmenin yolu, is- ter inanın ıster inanmayın, salçalı kebaptan geçi- yordu. Çunkü "Salçalı kebap sever misiniz" den- diğinde, Pembe Hanım'ınyüzündegülleraçıyor, ne Amerika, ne buzdolabı kalıyordu. Şöyle bir kilo kuzu eti alacaksınız, boyundan. Eti irice parçalar halınde kestirin, yıkayın, iyice süzün. Sonra tencereye sade yağ koyup etleri kızartın. Et- leri bırtabağaalın. Aynı yağda halka halka doğranmış soğanlan bir güzel pembeleştirin. Birkaç diş sanmsak atın. Ren- deleyerek püre haline getirdiğiniz iki domatesi de ilave edın. Azıcık sirke, azıcık hardal, azıcık fesle- ğen, hepsı kaynasın. Etleri tabaktan alıp tencere- ye yerfeştirın. Karabiber ve tuz... Bunlan anlatan Pembe Hanım, kendinden geçi- yor, pek kıbar bir hanım olmasına rağmen dayana- mayıp ağzını şapırdatıyordu. Üstelik salçalı kebabın tarifi daha bitmemişti: Kuzu eti tencerede pişedursun, bir kahve finca- nı soğuk suda bir çorba kaşığı unu kanştınn, dolu dolu çorba kaşığı salçayı da ekleyin. Kanşımı ten- cereye boşaltın. Birtaşım kaynasın. Salçalı kebabınız hazır. Ama yanına garnitür ola- rak ne konacak? Pembe Hanım daima patatesi tercih ediyordu. Patatesi önce haşlıyor, sonra kabuklannı soyu- yor, ikiye, iriliğıne göre bazen üçe bölüyor, tavada kızgın zeytinyağında şöylece altlı üstlü pembeleş- tiriyor, kayık tabağa alıp üstüne ince ince doğran- mış maydanoz serpiyor. Aman efendim, bu garnitürle salçalı kebap bir- binne o kadaryaraşıyor kı, yiyenler parmaklannı ya- lıyorlar. Pembe Hanım buzdolaplı evde artık duramıyor, hemen toparianıyor, kapanmadan kasaba koşuyor- du. Salçalı kebap için kuzu eti alacak, boyundan... O gider gitmez rarıat bir nefes alan buzdolaplı ha- nımlar, "Pembe, salçalı kebabını nerede muhafa- za edecek, teldolapta mı" diyerek gulüşüyorlar; buzdolabının nimetlerini sayıp dökmeye, bir bir söylemeye koyuluyorlardı. Takvimde h Bırakan: "Yağmurdan sınlsıklam kestane ağacının dalla- n arasından tan ışığı süzülmeye başladı." Kathe- rine Mansfield, Bir Hüzün Güncesi, Şadan Ka- radeniz'ın çevirisi, Can Yay., 1994. VVilliam VVarfield öltki • CHICAGO (AFP) -1951 yılında çekilen 'Man River'daki başanlı performansı ile ünlenen bas bariton VVilliam Warfield, 82 yaşında yaşamını yitırdi. Chicago Rehabilitasyon Enstitüsü'nde sonbahardan beri tedavi gören VVarfield, Northwestern Üniversitesi'nde 1994'ten beri müzik profesörü olarak görev yapıyordu. VVarfield aynı zamanda, George Gershvvin'in 'Porgy and Bess' adlı operasında piyese adını veren karakterdeki başanlı yorumu ile de tanınıyordu. Emek ve Barış Şenlüderi • Kültür Servisi - Emek ve Banş Şenlikleri'nin 13'üncüsü, dün başladı. tzmir'in Aliağa Belediyesi'nce düzenlenen bu yılki şenliğin ana teması "Küreselleşme, AB ve Türkiye" olarak belirlendi. 1 Eylül'e dek sürecek olan şenlik boyunca çeşitli söyleşi ve konferanslar düzenlenecek. Öte yandan şenlikte, Gümülcine eski milletvekili Mustafa Mustafa da "Yunanistan Seçimlerinin Türk- Yunan tlişkilerine ve AB Sürecine Etkisi" konulu bir konferans \erecek. Canol Kocagöz'ün "Küreselleşme = Köleselleşme" adlı karikatür sergisi. Ayhan Sağcan'ın işçilerin Ankara'ya yürihüşunü konu alan resim sergisi ile Seçil Adalet Işık'ın "Yörelerimizden Takılar" adlı söyleşisi ve Nâzım Hikmet Vakfı'nca hazu-lanan, "Ölümünün 100. yılında Nâzım Hikmet" konulu şiir ve müzik dinletisi, yapılacak etkinlikler arasında yer alıyor. Aynca, Nâzım Hikmet adına düzenlenen etkınJıklerde Zeynep Oral, Atilla Coşkun ve Turgay Fişekçi de düzenlenecek söyleşide konuşmacı olarak yer alacak. Bunun yanı sıra _ şenlikte; plaj voleybolu, masa tenisi, yüzme yanşlan ve piknik ile amatör müzik topluluklannın dinletilerine de yer verilecek. Şenlikler 1 Eylül Pazar akşamı saat 22.00'de Yeni Türkü ve Hüseyin Turan'ın vereceği konserle son bulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle