Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAY=A CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2002 CUM,
KULTUR kultur(S cumhuriyet.com.tr
Yiğitgil, mutlak gelişmenin kültürel etkinlikler halka indiği sürece yaşanabileceğini belirtiyor
Kültürün sponsora ihtiyacı yokGAMZE AKDEMİR
Kütürel gelişime katkıda bulun-
mak ızere kurulmuş \e bu anıaçla
1991 nlından bugüne ulusal ve ulus-
lararaii pek çok kamu yaranna pro-
jeyi başanyla gerçekleştirmiş sivil
toplun örgütlerinin başında gelen bir
kıırun TürkiveSinernaveAudiövisu-
d KüMir Vakfl (TÜRSAK).
Her/ıl düzenlemekte olduğu 'Ulus-
lararaı Çevre Fümleri Festivali' ve
dünyaıın sayılı ve saygın festn alle-
rinden biri olan 'l luslararası Sine-
ma-TarifaBuluşması' gibi Türkjye nın
ilk tematik festivallerinin yanı sıra. si-
nema ve görsel-işitsel dünyasına nı-
telikh ^e sanatsaJ düzeyi yüksek ürün-
lerkazmdırabilmek için uzun metraj
Türk fîmlerinin üretimine destek ve-
ren aynca belgesel film projeleri ha-
zırlayan vakıf, gençlerin kısa film
üretimlerini gerçekleştirmelerine de
katkıda bulunuyor.
Kamu yaranna çahşma ilkesi
Sekiz yıldır sinema alanında Tür-
kiye'nin tek başvuru kitabı niteliğin-
deki Sinema Yıflığı'nı yayımlayan
TÜRSAK Vakfi, yedi yıldır da 1997"de
başlattıgı sinema seminerleri eğitim
projesini sürdürüyor.
Kurum olarak tüm bu projeleri ge-
leneksel biçimde sürgit gerçekleştir-
diklerini söyleyen TÜRSAK Vakfi
Yönetim Kurulu Başkanı Engin Yi-
ğitgfl ile ülkenin son yıllarda birçok
kurumun çahşmalannı sınırlayan, ki-
mi kurumlann çahşmalannı ise dur-
durma noktasma getiren ekonomik
E.
kriz gerçeğınde vakfın çahşmalannı
nasıl bir srratejiyle sürdürdüklerinı
ve sürdüreceklerini konuşruk.
Festival etkinliklerini, tüm maddi
zorluklara rağmen, sivil toplum örgüt-
lerinin temel misyonu olan kamu ya-
ranna çalışma ilkesinden hareketle
etkinliklerinin ödün vermeksizin ya-
pılması koşulu ile halka 'ücretsiz'
sunduklanrun altını çizen Engin Yi-
ğitgil. bunu başarabılmek ıçın "Vak-
nmıan girişimleriyle kültürsanat sek-
törünün ve özellikle medyanın aynı
desteklerini alarak, devlet-özeJ sek-
tör-shil toplum örgütü sacayağı işbir-
tigiyle bugüne kadar başanh geri dö-
nüşler yapümışrır'" dıyor.
Ve eİdiyor... "Vakfimız, geçen yıl
gerçekleştirdiği etkinlikler progra-
mını bu yıl da aynen sürdürmeyi
planlamaktadır. Ancak her kurum
gibi TÜRSAK da Türldye'nin için-
de bulunduğu ekonomik koşullar-
dan etkilenmektedir. Burada önenı-
li olan nokta,geieneksel projeierin sü-
rekliliği ve içerik ile kapsam açısın-
tkinlikleri
tüm maddi
zorluklara rağmen
halka ücretsiz
olarak
sunduklarının
altını çizen Türsak
Vakfi Yönetim
Kurulu Başkanı
Engin Yiğitgil,
medyanın yanı
sıra devlet-özel
sektör-sivil toplum
örgütü sacayağı
işbirliğinin
önemini
vurguluyor.
dan son derecegeniş bovutiu olan bu
projeierin topluma 'ücretsiz' sunul-
masıdır."
Devlet-özel sektör-sivil toplum
Aynca "Genelde kültüreönenı ver-
meyen bir toptumuz" diyen Yiğitgil'e
göre özel sektörün son yıllarda duy-
duğu ilgiyle canlanan kültürel etkin-
likler, ancak yaygın bir kıtleye; bir
başka deyişle halka indiği sürece mut-
lak gelişme yaşanabilecek.
Bu noktada sivil toplum örgütleri-
nin çok önemli işlevleri olduğuna dik-
kat çeken Yiğitgil, "Özellikie 'kültü-
rü satın alamayan kesimler' kültür
sponsoriannm doğru projelerle part-
ner seçtikleri srviltoplum örgütlerinin
etkinliklerine açör" sözleriyle gerek
devlet gerekse özel sektörün yöneti-
cilerine kültürün dayanılmaz vazge-
çilmezliğini anlatmaya devam etmek
gerektiği kanısıru yineliyor.
Ve TÜRSAK Vakfi'nın bu işlevi
yaklaşık 11 yıldır sürdürdügünü vur-
gulayarak "Devlet-özel sektör-sivil
toplum örgütü sacayağı modelini tüm
projelerineuygulayarakTÜRSAK bu
yıl da ana programmda olan' 7. Ulus-
lararası Çevre Filmleri Festivali'. 'I.
Uluslararası Komedi Filmleri Festi-
vali', '5. Uluslararası Sinema-Tarih
Bulusması", 'KybeleGençük ve Ka-
dınFilmlen Festivali", '9. TÜRSAK
Sinema Yılhğı', '21. Dönem Sine-
ma Seminerleri', 'Dünya Sineması
Özel Gösterimleri', 'Dünya Kültür
IVfirasında Anadolu tzleri Belgese-
\\ çahşmalannıgerçekleştirmeçaba-
sı içindedir. Vakfimız bu çabasına,
ulusal sponsoıiaruun >anı sıra Avru-
pa Birt'ği ve Avrupa'daki NGO'lar-
la kurduğu işbirtikleri ile ivtne kazan-
dırmıştır" diyor.
Sözlerini Viyana kentinde bir mü-
ze restorasyonu sırasmda sponsor ku-
rum tarafindan bina yüzeyine asılmış
dev bir afişte gördüğü ve Türkiye'de
de bir gün mutlaka göreceğimize inan-
dığını belirrhği bir cümle ile bitiriyor
Engin Yiğitgil: "Kültürün sponsora
ihtiyacı yoktur. Sponsorun kültüre ge-
reksinimi vardır."
USTANIN BEYAZPERDEYE VEDA ETTİĞIDÖNEMEIŞIK TUTULUYOR
Kanada Tîyatrosunda bir
görkem sumısıı: Chaplin
Devrimd, besteci,
ressam Mehmet Koç
Kültür Servisi - Mehmet Koç_ Res-
sam, müzisyen, besteci... 57 yıllık yaşa-
mı boyunca sayısız başanya imza atmış
olan Mehmet Koç'un yaşam serüvenı,
1945 yılında Sıvas'ın Gürün ilçesının
Reşadiye köyünde baslar. Halk ozanlan
arasında en eğıtimli olanlardan, çünkü
dığer halk ozanlannın aksine üniversite
bitirmiş bir halk ozanı. 1970'lerde firtı-
nalı de\Tİm mücadelesinin ortalığı tozu
dumana karngı yıllarda, çok popüler bir
ad. O günlerin en belirgin özelliklerinden
bıri de sık sık devTİmci
gecelerin yapılıyor ol-
rnası. Geceye gelen halk
ozanı sazı eline alıp da
telleri nngırdatmaya baş-
ladığında ortam elektrik-
lenir, alkış sesleri ve din-
leyici bırbirine kanşır.
de\ximci sloganlar orta-
lığı kaplar. Mehmet Koç
da sahneye çıktığında
sahnede devleşıp türkü
söylerken adeta sazıyla
kavga edenlerden.
Enstrümanlarla ilk ta-
nışması, 4 yaşında ba-
basının kendisine hedi-
ye ettiği sazla olan Koç.
7yaşına geldiğinde nor-
mal olarak her türküyü
rahatça çalar. Bu durum
kendisinin yaşadığı köy-
deki popülaritesini art-
tırdığı gibi köyün 'hari-
ka çocuğu' olarak anıl-
masına da sebep olur.
Kendısinı devrimci ol-
raaya iten etkenlerin ba-
şında, çocuk yaşta oku-
duğu bir kitaptaki sözler
gelıyor. Kitaptaki Şeyh
Bedrettin adlı karakterin empoze etme-
ye çalıştığı 'ortak üretelim, ortak tüke-
tdiın' anlayışından etkilenmesi ile baş-
layr
an serüveni 1963 yılında üniversite
okumak içın Ankara'ya gidişi ile devam
edıyor. O yıllarda, şüpheye yer bırakmak-
sızın, kendisini 'devrimci' olarak tanım-
lıvor ve o günlerdeki düşüncesine göre
yada çevreden edindiğı intibaya göre de\-
nmcı adam saz değil, geieneksel türkü-
ler değil, Batı müziğı yaptığı içın ken-
• Ressamı
devrimci olmaya
iten etkenlerin
başında, çocuk
yaşta okuduğu bir
kitaptaki Şeyh
Bedrettin adlı
karakterin empoze
ettiği 'ortak
üretelim, ortak
tüketelim
anlayışından
etkilenmesi.
dısi de Bahlı anlamda 'Ankara Ekspre-
si' adını verdiği, kendisinin solist olarak
yeraldığı, birgitarist, birorgcu ve birba-
teristten oluşan bir grup kurar. Ruhi Su
ile tanıştınldıktan sonra isteğı üzerine Is-
tanbul 'a gelerek ilk plağıru doldurur. Pla-
ğın büyük başanya ulaşmasının ardın-
dan konserler zınciri oluşmaya başlar.
Bu arada devrimci hareketlerin geliş-
mesine koşut olarak sanatçmın süreci
de gelışir. TtP'tekı aynşmalardan son-
ra Koç. Deniz Gezmiş grubu ile hareket
etmeye başlar.
Kitap yayımlamak,
şarkı sözleri ve türküler-
den dolayı ve basın yolu
ile komünizm propagan-
dası yapmaktan hakkın-
da 9 dava açılan Meh-
met Koç, 12 Eylül son-
rası sahte pasaportla Al-
manya'ya gider. Alman-
ya'da işçi olarak çalıştı-
kan sonra Fransa'ya ge-
çen Koç'a, Fransa Kül-
tür Bakanlığı sahip çı-
kar. Kısa zamanda Yıl-
maz Güney. Nihat Beh-
ram ve Server Taniöi ile
dıyaloğunu geliştırerek
12 Eylül sonrası uygu-
lamaian. dünya kamu-
oyuna anlatmak için ba-
sına ve televizyonlara ko-
nuşma yapar, demeçler
\enr.
12 Eylül öncesi dö-
nemde konserler vermek
amacıyla çok kez yurt
dışına çıktığında, dost-
luğunu ilerletriği Erdem
Buri ve Tubty'German'ın
önerisi üzerine, 1982 yı-
lında ilk long-play çalışmasını yapar. Li-
se yıllannda çok iyi resım yapan Koç, da-
ha sonra devrimcilik yıllannda ayaklan-
mış işçilerin, köylülerin resimlerini ya-
parak resimle emperyalizmi teşhir etme
yoluna gıder. Fransa'ya gittikten sonra gü-
zel sanatlar akademısine kaydolur. Aka-
demiyi bıtirdikten sonra, Fransa'da iyi
satan resimleryaparak geçimini sağlayan
Koç, şimdilerde de resim ve beste yap-
maya devam ediyor.
ENGİNAŞKIN
TORONTO - Yazın hazıranda
basladığı Kanada'da, bir balayı ka-
sabası ve turist cenneti olarak ün-
lenen "Niagara", ona evrensellik
katan dev şelalesinin yanı sıra,
seçkin tiyatronun da odak bölüm-
lerinden biridir. "NiagearaOnTbe
Lake" adıyla da bilinen küçümen
kasaba, yaz aylan boydan boya bir
sanat ve müzik şölenine dönüşen
Kanada'da. tiyatro sanatının bü-
yüleyici örneklerini sunar. Profes-
yonel sahnede, belleklere yerle-
şen en güçlü sanatçılann. en güç-
lü yapıtlarla karşımıza çıktığı yer-
dir "ÎViagara". Kasabada, eski Yu-
nan tiyatrosunun unutulmaz kla-
siklerini sahnelemekle ad yapan
"RoyalGeorge Tîyatrosu", bu mev-
simin ilk yapıtında, Kanadalı ti-
yatro yazan ve oyuncu Simon
Bradbury'nin yaratısı olan
"ChapKn"i sunuyor.
Kûçûk serseri Charlie
Tek karakterli ojıında. büyük
Chaplin'i simgeleyen "Küçük
Serseri"nin beyaz perdeden sus-
kunca kaybolduğu
döneme ışık tutan
yazar ve oyuncu Si-
mon Bradbury, göz ka-
ma^tıncı bir yetenek ser-
giliyor.
"Büyük Diktatör -The Great
Dictator" adlı klasikle noktalanan
dönemın sonrasını irdeleyen oyun,
"Küçük Serseri"nin bırakılmaz
sevimlıliğiyle Chaplin'in tüm aşı-
nhklanna göz yuman "püriten''
Amerika'nın portresidir. "Büjük
Diktatör"le, o sıralar HitlerAl-
manyası karşısında "yansız" kal-
mayı seçen Amerika, bir yandan
filmde aşağılanan Hitler yüzün-
den kaygıya kapılır, bir yandan da
sola dönük söylemı, kadın avcılı-
ğı ve küçük kızlara olan tutkusu
nedeniyle Chaplin'in başkaldmcı
yanından. konformist Amerika'yı
eleştiren
yanlanna mercek
tutmak isteyen ya-
zar Simon Brad-
bury, bir röpor-
tajda "içinde
epeycegüçlenmiş
birfaşistrurku*'o]du-
ğunu ıtıraf eden Chap-
lin'in insan yanından say-
falaraçıyorbize. Çocuk-
luğunun yoğun sefale-
tınden, Kraliçe Vîc-
toria dönemi-
nin ta-
*2^t
nımsız bağnazlığından ya-
kayı zorlukla kurtanp Ame-
rika'ya ayak basan bir genç
yüreğin ürpertisini yaşı-
yoruz oyunda. Lond-
ra'da açlığın çekisiyle
süren gencecik yaşam. ba-
banın bırakıp gittiği, ananın akıl
hastanesine kapaüldığı bir yaşam-
dır ve "Charfie". tüm ruh yapısı
kapanmazyaralarla sanlı olarak At-
lantik ötesındeki kıyıya ulaşır.
1940'lara uyurnlu olan oyunda.
oyuncu Bradbury, hem Hitler'e
hem de Chaplin'e benzeyen fizik
yapı-
sıyla şaş-
kınlığa dü-
şürüyor seyir-
cisini. Ikisi de nefiret
ve sevgi odağı olan iki
ayn yapılı *ikon''un sarsı-
cı öyküsünde, yaşamla yok
ohna arasına sıkışmış çok
yönlü bir drama tanık olu-
yoruz. Güncel teknoloji-
nin varlığıyla, seyircinin
büyülendiğı. çok bölüm-
lü ışık oyunlan. yansı-
malar ve gölge simgeler, oyunun
yönetmeni Neil Munro'yu daıma
anmsatıyor ve oyunun bitımınde,
Bradbury gibi o da haklı alkışlar-
la onurlanıyor.
Hifler'den uyanJar..
"Chapün", en öz tanımıyla,
büyük ustanın Hitler'le olan
yoğun ilgisine, çok bo-
yutlu değinmelerle yak-
laşan bir yapıt. Yazar
ve oyuncu Simon
Bradbury. yarattığı
oyunda artık belek-
lerin çok uzak kuytu-
suna gömülmüş ve
belki de pek anım-
sanmayan "KüçükSerseri''nin ya-
nı başında, modası hiç geçmeyen,
her evren kesiminde bo}' gösterme-
yi sürdüren Hitler'i ya da benzer-
lerini düşünmemizi istiyorbizden.
Ürkünç metaforların yordamında,
tümümüzü kuşatan güncel Hit-
lerlerden uyanlar getiriyor bize.
PerrierKomedi Ödülütartışmayarattı
Londra(BBQ-Edin-
burgh Fringe Festivali
kapsamında verilen 'Per-
rier Komedi Ödülü nün
sahıbı Daniel Kitson ol-
du. Kitson'un tek kişilik
gösterisi, "Aşk, yaşam ve
küfretmek" üzerine kuru-
lu. 'Perrier Ödülü'. în-
giltere'de komedi dalın-
da verilenler arasında en
etkili olanı.
Ödül için Kitson'la be-
raber beş sanatçı aday
gösterilmişri. Büyük ödü-
lü almasa da, aday gös-
tenlen Grahanı Norton,
JohnnyN'egas,PeterKay,
Harn HiIL Alan Davies
ve Eddie Izzard'ın kari-
yerlennde ilerleme gös-
termelerinı sağlamıştı.
Tüm bunlann yanında,
ödül dağıtımında erkek
sanatçılara öncelik tanın-
dığını savıınanlar \ar.
Bu yıhn aday listesin-
de açıkça erkek şovenli-
ği yapıldığını ifade eden
'Ingiltere EMO ve Eşit
Haklar Komisyonu" Is-
koçya temsilcisi Alyson
Thomson.
k
Böyle saygın
bir ödülün aday listesin-
de yalruzca erkek sanat-
çılarm yer abnası bizi ger-
çekten ü/dü ve şaşırttı.
Görülen o ki birçok ka-
dın hâlâ yeteneklerinin
gerektirdiği ilgivi göre-
miyor' ifadesini kullan-
dı. Bu yıl ilgili kurulun
yarısının kadın olması
ve onlann da elemelere
katılan kadın sanatçılar-
dan hiçbirinin yeterince
iyi olmadığını düşünme-
sinin de dikkat çekici ol-
duğu belirtildi.
Ingiltere'nin en ünlü
tranlı komedyen ve oyun-
cu Omid Djalili, adaylar
arasında yer alıyordu.
Sahnelediği son gösteri
ise 11 Eylül saldınlan
üzerine.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Salçalı Kebap ve
Buzdolabı (2)
Pembe Hanım artık her gördüğü buzdolabını açı-
yor, gözlemlerinden sonra gerekli bilgiyi veriyordu:
Mesela bu süt! Süttaze kaldı sanıyorsanız yanıl-
dınız; süttu, kaymaktı, yoğurttu, hatta beyazpey-
nirdi, fınnda sütlaç, muhallebıydi, sütlü yiyecekler
buzdolabında üç dört günden fazla kalmayacak.
"Söyle bakayım evladım, bu yumurtalar ne za-
mandır burda?"
Pembe Hanım ille soruyordu, çünkü yumurtanın
buzdolabındaki ömrü hepi topu iki hafta kadardı.
Ev hanımlan bunu bilmediklerinden, otuz kırk yu-
murtayı buzdolabına tıkıyoıiar, evcek bayat yumur-
ta yenıyor. Yumurtanın bayatı fevkalade tehlikeli.
"Bu sebzeleri nıye ayıkladın sen? Üstelik yıka-
mışsın da!"
"Kabağı akşama kızartacağım. Çalıyı dayann pi-
şireceğim."
"Olmaz. Buzdolabında çiğ sebze ayıklanmamış
ve yıkanmamış olarak konur. Böyle ayıklayıp buz
gibi yere koydun mu bütün vitamini gidir. Sebze-
yi niye yeriz? Vitamini için..."
Pembe Hanım, ayıklanmamış, yıkanmamış seb-
zelerin buzdolabında en çok üç gün tutulabilece-
ği kanısındaydı. Pışmemiş et ancak beş altı gün da-
yanabiliyordu. Balık, çiğ veya pişmiş. hepi topu bir
gün.
Hanımlar, pişmiş etin kaç gün buzdolabında sak-
lanabileceğini bilmiyorlar ve öğrenmek istemiyor-
lar. Bizde çikolatayı buzdolabına koyanlar ibadul-
lah. Madlenler, fondonlar buzdolabında. Bir Isviç-
reli görse, yüreğine iner. Patatesi buzdolabında
saklayanlara ne demeli!
Pembe Hanım çocukiann lıkır lıkır soğuk su iç-
mesine büsbütün yeriniyor; buz gibi suyun hem mi-
deye, hem bağırsaklara, hem karaciğerezarannı an-
latıyordu. Çocuklar niye öksürüyorlardı? Buz gibi
su içip boğazlannı üşüttüklerinden,..
Buzdolabı konusunu örtbasedebilmenin yolu, is-
ter inanın ıster inanmayın, salçalı kebaptan geçi-
yordu. Çunkü "Salçalı kebap sever misiniz" den-
diğinde, Pembe Hanım'ınyüzündegülleraçıyor, ne
Amerika, ne buzdolabı kalıyordu.
Şöyle bir kilo kuzu eti alacaksınız, boyundan. Eti
irice parçalar halınde kestirin, yıkayın, iyice süzün.
Sonra tencereye sade yağ koyup etleri kızartın. Et-
leri bırtabağaalın.
Aynı yağda halka halka doğranmış soğanlan bir
güzel pembeleştirin. Birkaç diş sanmsak atın. Ren-
deleyerek püre haline getirdiğiniz iki domatesi de
ilave edın. Azıcık sirke, azıcık hardal, azıcık fesle-
ğen, hepsı kaynasın. Etleri tabaktan alıp tencere-
ye yerfeştirın. Karabiber ve tuz...
Bunlan anlatan Pembe Hanım, kendinden geçi-
yor, pek kıbar bir hanım olmasına rağmen dayana-
mayıp ağzını şapırdatıyordu.
Üstelik salçalı kebabın tarifi daha bitmemişti:
Kuzu eti tencerede pişedursun, bir kahve finca-
nı soğuk suda bir çorba kaşığı unu kanştınn, dolu
dolu çorba kaşığı salçayı da ekleyin. Kanşımı ten-
cereye boşaltın. Birtaşım kaynasın.
Salçalı kebabınız hazır. Ama yanına garnitür ola-
rak ne konacak? Pembe Hanım daima patatesi
tercih ediyordu.
Patatesi önce haşlıyor, sonra kabuklannı soyu-
yor, ikiye, iriliğıne göre bazen üçe bölüyor, tavada
kızgın zeytinyağında şöylece altlı üstlü pembeleş-
tiriyor, kayık tabağa alıp üstüne ince ince doğran-
mış maydanoz serpiyor.
Aman efendim, bu garnitürle salçalı kebap bir-
binne o kadaryaraşıyor kı, yiyenler parmaklannı ya-
lıyorlar.
Pembe Hanım buzdolaplı evde artık duramıyor,
hemen toparianıyor, kapanmadan kasaba koşuyor-
du. Salçalı kebap için kuzu eti alacak, boyundan...
O gider gitmez rarıat bir nefes alan buzdolaplı ha-
nımlar, "Pembe, salçalı kebabını nerede muhafa-
za edecek, teldolapta mı" diyerek gulüşüyorlar;
buzdolabının nimetlerini sayıp dökmeye, bir bir
söylemeye koyuluyorlardı.
Takvimde h Bırakan:
"Yağmurdan sınlsıklam kestane ağacının dalla-
n arasından tan ışığı süzülmeye başladı." Kathe-
rine Mansfield, Bir Hüzün Güncesi, Şadan Ka-
radeniz'ın çevirisi, Can Yay., 1994.
VVilliam VVarfield öltki
• CHICAGO (AFP) -1951 yılında çekilen
'Man River'daki başanlı performansı ile
ünlenen bas bariton VVilliam Warfield, 82
yaşında yaşamını yitırdi. Chicago
Rehabilitasyon Enstitüsü'nde sonbahardan beri
tedavi gören VVarfield, Northwestern
Üniversitesi'nde 1994'ten beri müzik profesörü
olarak görev yapıyordu. VVarfield aynı zamanda,
George Gershvvin'in 'Porgy and Bess' adlı
operasında piyese adını veren karakterdeki
başanlı yorumu ile de tanınıyordu.
Emek ve Barış Şenlüderi
• Kültür Servisi - Emek ve Banş
Şenlikleri'nin 13'üncüsü, dün başladı. tzmir'in
Aliağa Belediyesi'nce düzenlenen bu yılki
şenliğin ana teması "Küreselleşme, AB ve
Türkiye" olarak belirlendi. 1 Eylül'e dek
sürecek olan şenlik boyunca çeşitli söyleşi ve
konferanslar düzenlenecek. Öte yandan
şenlikte, Gümülcine eski milletvekili Mustafa
Mustafa da "Yunanistan Seçimlerinin Türk-
Yunan tlişkilerine ve AB Sürecine Etkisi"
konulu bir konferans \erecek. Canol
Kocagöz'ün "Küreselleşme = Köleselleşme"
adlı karikatür sergisi. Ayhan Sağcan'ın işçilerin
Ankara'ya yürihüşunü konu alan resim sergisi
ile Seçil Adalet Işık'ın "Yörelerimizden
Takılar" adlı söyleşisi ve Nâzım Hikmet
Vakfı'nca hazu-lanan, "Ölümünün 100. yılında
Nâzım Hikmet" konulu şiir ve müzik dinletisi,
yapılacak etkinlikler arasında yer alıyor. Aynca,
Nâzım Hikmet adına düzenlenen etkınJıklerde
Zeynep Oral, Atilla Coşkun ve
Turgay Fişekçi de düzenlenecek söyleşide
konuşmacı olarak yer alacak. Bunun yanı sıra _
şenlikte; plaj voleybolu, masa tenisi, yüzme
yanşlan ve piknik ile amatör müzik
topluluklannın dinletilerine de yer verilecek.
Şenlikler 1 Eylül Pazar akşamı saat 22.00'de
Yeni Türkü ve Hüseyin Turan'ın vereceği
konserle son bulacak.