Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
i ASUSTtS 2002 RAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
SOYLESI
Aydın Doğan la promosyon, tekelcilik, büyükpatronluk üzerine - 2
S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞANOĞLU
leyla.tavsanoglu(g cumhuriyetcom.tr
~¥~ T~ava ç&k sıcak Bodrum da. Ama biz (yani ben ve - kendisi
r—-t bundan şikâyetçigörünse de- Türk medyasının en büyük
_Z. JL patronu Aydın Doğan) bahçede, ağaçlar altında püfürpüfür
esen rizgârla rahatlayarak oturuyor, konuşuyoruz. Aydın Bey'in
asistan Arzu Hanım, zümrüdü anka kuşu misali hiç durmadan bize çay,
su, ne istersekyetişüriyor. Aydın Bey suyunu yudumlarken içinin ateşini
söndürmek istiyor gibi. Anlaşılan bizim sekîörde bazı gelişmeler, bazı
kuruluşlarfena halde canını sıkıyor. Mesleğe gönül veren, şeffaf
sermayeli kuruluşların sektöre girmelerini istiyor. Bir yandan da
kendisini çokfazla büyüdüğü için eleştirenlere kızıyor. "Onlar küçükse
ben ne yapayım? " diyor. Bir de kızgınlıkşimşeklerine hedef olduğu
anlaşılan Uzan grubuyla Akşam grubunun yakın bir gelecekte
sektörden silineceğine kâhinlik ediyor. Söyleşimizin ikinci bölümü de
önümüzde deniz, çevremizde yeşillikler ve ağaçlar, böyle gelişiyor.
Bulgarbasınını ele
geçirecektik, olmadı
• Bağımsız
gazeteciler
çıkacak,
meslek
rayına
oturacak
• Akşam
Grubu
gitmiştir.
Uzanlar da
gidecek
• Adam
gibi
yaparsan
gazetecilik
güzel iş
• Milliyet'i
satarken
çok
üzüldüm
• Bizim
grupta her
şeye hâkim
değilim
• Mesleğe
şeffaf
sermayeli
kuruluşlar
girsin
• Bütün
meslek
örgütleriyle
bir araya
gelip
sektörü
geliştirelim
• Meslekte,
1 evrensel
j ilkeleri
j uygulayanlar
j kalacak
I
• Yayın
organları
kendi özel
^kavgalanru
| sayfalarına
taşıdı ~~~~
- Geleceğe yönelik program ve projeleriniz neler?
DOGAN - Biz yayın grubu olarak yayın ilkelerimizi ya-
yımlamaya hazırlanıyoruz. Dünyada neler yapılabiliri
araştınyoruz. Dünyada saygın yayın organlan neyi uygu-
luyorsa biz de giderek onlan uygulama yoluna ginyomz.
- Peki yayın ilkelerinizden baa örnekleri burada bize ve-
rebilir misiniz?
- Örneğin yazar arkadaşlanmız kişisel nedenlerden
çarptınldıklan para cezalannın yüzde 2O'sını artık ken-
dileri ödeyecek; artık müessese ödemeyecek. Yani. ken-
di grubumuz olarak ılkelerimize bağlı. mesleğı düzeltmek,
ileriye götürmek için. bu işin etiğini ve ekonomik yönü-
nü elımizde tutarak bu işten para da kazanıp gelıştirerek
dünya standartlanna uygun yayın organlan olmak istiyo-
ruz. Ama mesleğin. bütün sektöiün yapısını düzenleme
konusuna gelince de büriın dileğım -ki tek başıma bu işe
gücüm yetmiyor- bu mesleği kendine iş edinen. buna ken-
dini adamış. vergisini ödemiş. şeffaf ve saygın sermaye
sahiplerinin bu işe girmesidır. Yani, bir gün bana lazım
olur. diye kapkaç usulüyle gelenler. oradan buradan voli
vurmaya çalışanlar gelip gidecekler. Bak, sana söylüyo-
rum. çok yakında birkaç tane daha gidecek.
- Kim bunlar?
- Akşam Grubu gitmiştir. Uzanlar da gidecekler.
- Bu arada belki günün birinde sizinle babamın gazete-
si olan Son Posta gazetesini de çıkanr mıyız dersiniz?
- Neden olmasın0
Bir G gününde... Ben azız deği-
lim. Ama bizim işimizi kırletenlerin. şantaj makınesı
haline getirenlerin, kendi çıkan için kullananla-
rın da bu sektörden gitmesini istiyorum. Çünkü
yayın organlan değer kaybederken ben de değer
kaybediyonım. Bu işi adam gibi yapalım. Metin
Toker'in lafiydı. "Adam gibi adam" derdi. Adam
gibi gazetecilik yaparsan çok güzel bır iştir, say-
gm iştir, para kazandıran iştir. Böyle tufeyliler ge-
lip "Bir gün bana lazım olur. Şu bakanı döverim,
bu başbakanı haşlanm, onu alaşağı ederim" zih-
niyehyle olmuyor. Türkıye'de şu son beş-on yıl-
da baİcın hangi vurgunu, hangi üçkâğıdı, hangi
yayın organlan ortaya çıkarmış? Yüzde 80'i be-
nim yayın organlanm.. Öbür yayın organlannın bir-
çoğu kendi özel kavgalannı sayfalanna taşıdılar. Biz
muhatap olduğumuz kışilerin aleyhine "Ayıpohır" di-
ye yayın yapmaktan korkanz. Adamlar, "Yaym orga-
nını bunun için kullanıyorlar" derler.
- Siz yayın iikelerinden söz ettiniz. Gazeteierinizde bazı
yazarlar kendi köşelerindeyok efendim gerdek gecesiymiş.
yok efendim âdet günleriymiş, akıllarına geleni, en özel du-
ruiiılannı yanyorlar. Bu konular da yayın ilkelerine gire-
cekmi?
- Ben özellikle aile yapısı bakımından bu söylediğıniz
konulara çok uygun bir adam değilim. Yani kendi ailem-
de de bu işler çok hassas karşılanır. Şunu söyleyeyim ki
yaym ilkelenmizin hazırlanmasında Türkiye'nin en say-
gın gazetecileri. bizim grubumuzun en saygın insanlan
titizlikle çalıştılar. Gerdek gecesi ya da âdet gününün ya-
zılıp \ azılmayacağını o ılkelerde göreceksiniz. "Bunda
mutabıkmısınız'1
diye sorarsaruz. cevabım "Hayır, deği-
lim". Birkaç defa da arkadaşlanmı ikaz ettim. Bunlar çok
özel şe\ ler. Zaman zaman. "Bizim yayın özgüriüğümüz
var" diye bunlan bile tartışıyorlar. Size bir şey daha söy-
leyeyim. Tabiri caizse yayıncıhk biraz yiğitlik. yürek işi-
dir. İki tane gazeteciyi, ısım vererek söylüyorum, Uğur
Dündar'la Emin Çölaşan ı Türkiye "de kolay kolay taşı-
yacak gazete sahibini zor bulursunuz. Bunlar bana öyle
pahalıyamalolmuşlardırki... Ama ben hiç bakmadım bi-
le. "Bunlan işten çıkann" demediler. "Kontrol altına
alın" dediler. Işlerimi mahvetmek için tebliğler çıkardı-
lar. "Bana bunu kesinlikk yaptırama/sınız" dedim. Yani
şunu anlatmaya çalışıyomm: Eğer yayıncı her gelen bas-
kıya karşı istenen gazetecısini işten çıkanr ya da baskı al-
tında tutmayı kabul ederse bu yayıncıhk olmaz. Ben bir
kampanyada bir milyar dolara varan bir para toplayacak-
tım. Uğur ve Emin için bu parayı feda ettim. 28 Şubat dö-
neminde bizden de gazeteci çıkarmamızı istediler. Kesin-
likle kabul etmedim. Lmur Talu'yu anlatmak istıyorum.
Onu çok severim. Balayını benim özel dairemde geçirdi.
Ona karşı bu kadar duygusal tarafım \ardır. Bana dedi-
ler kı: "Bu adam 28 Şubat'tan önce çok ağır bir-iki yazı
ya/dı. Bununla olmaz." Ben de dedim ki: "Bana buradan
hiç kimse bu arkadaşlanmı işten çıkarturamaz." Kendi-
sini de böyle bır mücadele olduğunu. haberi olması ko-
nusunda uyardım. Bana. "Aman.benim çocuklarun vsur.
Ne derler sonra?
1
" deyince de sözlerim şu oldu: "Sakın
ha, dik dur. İşimi de zorlaşnnnaT Şunu anlatmaya çalışı-
yorum: 24 yıldır çok iyi insanlar için çok büyük baskılar
gördüm. Ama hiçbir tanesinin kılına dokunmadım. Bu-
na çok önem veririm. Gazeteciyi alırsınız. ama yann bir
kredi ya da ilan veren. ya da bir siyasi güç. ya da derin
devlet "Atbunu" dese hiç kimse kılını kıpırdatmaz o ga-
zeteci için. Şu anda, sizı temin ediyorum. yayıncıyım di-
ye geçinenlerin hepsi böyle. Belki bir tek Cumhuriyet'te
yapmazlar. Onu da bilmiyorum ya.
-Ama sizin yayın organlannda çokciddi bir işten çıkarma
oldu. Çok tanınmış yöneticiler. köşe yazarlannın işlerine
son verildi. O zaman da çok ciddi eleştirilmiştiniz. bu ka-
dar çok sayida gazetecinin işine son verildiği için. Neden
bunu yapma gereği duyulmuştu?
- 0 zamankı kadar bana haklı eleştiri yöneltilmemış-
1VJ. esleğin evrensel ilkelerini uygulayanlar bu sektörde
kalacak Uygulamayanlargelip dolandımcak, suları
bulandıracak ve gidecek Ama insallah, yakın birgelecekte,
bizim dışımızda, bir-iki aklı başında grup bu işe girecekür. Ya
da Independent 'ta olduğu gibi bağımsızgazeteciler çıkacak
bir-iki tane de sermaye bularakgazete çıkaracakîardır.
Böylece de meslekyeniden rayına oturacaktır.
tir. Çok haklıdırlar. Ben hakkı da teslim ederim. Onun şek-
li daha uygun olabılirdı. Mesela ben Zeynep'i (Oral) ça-
ğınp, "Zeynep. gel kardeşim. Yinni küsur yülık arkada-
şız. Birlikte çahşuk. Ama bugünkü şartlar bunu gerekti-
riyor" dıyebilirdim. Yalçuı'ı, birçok öbür arkadaşlanmı
çağınp bunu söyleyebilirdim. Ben 1998 yılında bir hata
ettim. Milliyet gazetesini Korkmaz Yiğit"e sattım. 300 mil-
yon dolar verdiler, ben de sattım. Şimdi, "SatmryorunT
dediğim zaman da kimse inanmıyor. Her neyse, Milliyet" i
satarken çok üzüldüm. Sonra bildiğiniz olaylar çıktı. O
iş olmadı. vazgeçtik. Adamdan 90 mılyon dolar aldık. Bu-
nu kuruşuna kadar. hatta pul parasını bile ödedik. Öde-
meyebilirdik. Ama yok kasetti. başka şeylerdi. çıkardı-
lar. Bunu şunun için anlatıyorum: Ondan sonra gazeteci-
ler ayakJandı. ben aeri dönmek zorunda kaldım. Haklıy-
dılar. Yani bana. "İşinin başına dön" dediler. Ama o ya-
rayı aldıktan sonra gazetede bır türlü dikış tutturamıyor-
duk. Zararetmeyebaşladık. Benyayına kanşanbir insan
değilim. ama ekonomik uyanlanmı da dinlemediler.
Gazeteyi 60 sayfaya çıkardılar. Baktık ki gazete gidi-
yor. Yeni birgenel yayın yönetmeni bulmak gerekti. Bul-
duk (Mehmet Y. Yılmaz). "Ben gelirim. Ama sizden bir
ricam var. Kiminle çanşacağuna, tensikat konusunda be-
niserbestbırakuT dedi. Ben de kabul ettim. Sonra da "Ba-
ri ben yurtdışına gideyim. Sen ne yapacaksan yap. Yüre-
ğün buna dayanmaz" dedim. Orada ekonomik nedenler-
le biraz ipin ucu kaçtı. Biraz Mehmet Yılmaz" ın orada hak-
lılık yani da vardı ama. Aynı katta eski genel yayın mü-
dürü Derya Sazak, eski genel yayın müdürii Umur Talu,
eski genel yayın müdürü Yalçuı Doğan, eski genel yayın
müdürü Altan Öymen oturuyordu. Orada genel yayın mü-
Çocuklanmdan çok
memmınum
Çocuklarun ve damatlarım gayet iyi eğitim
gördüler. Hürrivefte çalışan iki numaralı kızım
Vuslat Bilkent Üniversitesi'ni bitirdikten sonra
ABD'de Columbia Üniversitesi'nde gazetecilik
master'ı yaptı. ABD'de büyük gazetelerde önce
staj yaptı, sonra çalıştı. Tam donanımlı olarak
döndü. tşini profesyonel olarak çok iyi >apıyor.
Onun küçüğü olan Hanzade de hem London
School of Economics'i, hem Columbia
Üniversitesi'ni bitirdi. Geldi. Doğan on-line olan
e-kolay'ı kurdu. tşini çok iyi yapıyor. çok çahşıyor.
En büyükleri Arzuhan. çocuklan olmasına rağmen
Kanal D'nin başında. tşine çok bağlı. En küçük kızun
Begüm de daha Stanford ÜnNersitesi'ne gidiyor.
Master yapıyor. Dördü de işlerine çok bağhlar.
Tamamrv la profesyonel olarak bakryorum onlara..
Yani onlara benim kızlanm diye bakmadım. Örneğin
en küçük kızun ya/ian Kanal D'de çahşırdL Ona
kasetleri taşrâıiar, "Hadı kara kız koş" deıiermiş. O
da koşarmış. Çocuklarundan da damatlanmdan da
çok memnunum. İşlerini çok iyi yapıyorlar. Onlarla da
gurur duyuyorum.
dürlüğü yapmak olanaksız hale gelmişti. Yıne de orada
bunu yaptığım ıçın kendimi çok haklı görmüyorum.
-Ama aynı donemde Hürriyet'te de tensikat yapüdı. Yö-
neticiler. yazarlar gittL.
- Hürriyet'te Milliyet'teki kadar olmadı. Ama ben size
şunu söyleyeyim kı ben bizim grupta her şeye hâkim de-
ğilim. Şurada gördüğünüz gıbiyım. Örneğin. yann gaze-
tede ne çıkacak, bilmiyorum.
- Peki. sizce bu medyamn hali ne olacak?
- Bu mesleğin e\rensel ilkelerini uygulayanlar bu sek-
törde kalacak. Uygulamayanlar, geçici de olsa gelip do-
landıracaklar. sulan bulandıracaklar ve gidecekler. Ama
insallah. yakın bir gelecekte. bizim dışımızda. bir-iki ak-
lı başında grup bu işe girecektir. Ya da Ingiltere'de Inde-
pendent gazetesi örneğinde olduğu gibi bağımsız gaze-
teciler çıkacak. bir-iki tane de sermaye bularak gazete çı-
karacakîardır. Böylece de meslek yeniden rayına otura-
caktır. Bize gelince... Biz kitapçık halinde yayın ilkeleri-
mizi açıklayacağız. Şeffaflığı şart görüyorum. Bu TBMM
komisyonuna verdiğim ifadeyi kitaplaştırma nedenim de
o. Zaten kitabın adı da "Buyurun. İstediğinizi Sorun". Ne
istiyorsanız sorun. Ben bunu bır vesile say ıyorum. Şef-
faf ve açık olursanız size ne kadar çamur atılırsa atılsm
tutmaz. Şu anda iz yapıyor. bir şeyler bırakıyor. Ama ya-
pabıleceğim başka bir şey yok. Kendım artık bu kadar boy
hedefi olmamak için birkaç tane daha gazete sahibi, ya-
yıncı olsun istiyorum. Biz Cumhuriyet'le de rekabet et-
mişiz. Bir anımı anlatayım. 1980'den sonra bır gün bizim
dağıtım müdürümüz Mustafa Erözheyecanla benim oda-
ma girdi. "Cumhuriyet kapatıldr dedi. "Çokya-
zık. Hemen Nadir Bey 'i bulun da geçmiş olsun. ne
yapabiliriz. diye sorayun" dedim. "Neden bunu
yapacaksınız? Böylece biz 15 büı fazla basacağız"
deyince. "Allah seni kahretsin. Başkasuun felake-
tiseninsaadetin mi olacak?" diye bağırdım. Bizim
de\ letimız. hükümetimiz medyayla uğraşmaktan
vazgeçmedi. Promosyon Yasası. RTÜK Yasası gi-
bi yasalar çıkardılar. RTÜK Yasası bir ucube. Bı-
zi rahat bıraksalardı burnumuzun dibindeki Bul-
gar basınını ele geçirirdik. Ama onu Almanlar ele
geçırdı.
- Nasıl oldu bu?
- Ben o işe girmek istediğımde."Va> efendûn, adam Tür-
kiye'ye doymadL Şimdi Bulgar basınını almak istiyor'" de-
diler. Yerden yere \otrdular. Şimdi ben daha fazla büyü-
mekten korkuyorum. "Gözü doymuyor" diyorlar. Öbür-
leri küçük. Ben ne yapayım11
Medya şeffaf olacak, ilkele-
rine sahip çıkacak. Çalışanlar çağdaş olacaklar. Televiz-
yonlann sahipleri belli olmasın. gibi bırtakım ne olduğu
bellı olmayan saplantılann içinde olurlarsa bundan hayır
çıkmaz. NailGüreBdeğerli bir arkadaşımdır. Türkiye Ga-
zetecilerCemiyeti başkanıyken tartıştık. Bizde yazıyor. Ona
"Neden, gazete sahipleri belB olmasın. diyorsun" diye so-
runca. "Ozaman tekeueşme olur" ce\abını vermişti. Ya-
hu. asıl tekelleşme şimdi var. adam almış Kanal 6. Tele-
on gibi televizyonlan. Sahibi belli değil. Her türlü üçkâ-
ğıda açık. Hâlâ. RTÜK Yasası tekele meydan verdi, diyor-
lar. Aksine. eski. mevcut yasa tekele meydan \eriyordu.
- Sizin CNIS" Türk'le Kanal D'yi ayıu çatı altında topla-
ma planınız var...
- Haber televizyonlanrun reytıngi düşük olduğu için QMN
Türk"ün reytingi de düşüktür. iki televizyonu bir çatı al-
tında sadece ekonomik nedenden topluyoruz. Yani ikisi
de Milliyet'inbinasma taşınacaklar. Yine ikisi iki ayn te-
le\ızyon olarak kalacak. Yine esas konuma dönersem. bu
iş birkaç gazete sahibiyle olmaz. Türkiye Gazeteciler Ce-
miyeti, hatta Türkiye Gazeteciler Sendikası'yla, Basın
Konseyi'yte. öbür meslek örgütleriyle bir araya getip
mesleği büyütme çalışmalan yapılmalıdır. "Meslek bü-
yümesin, küçülsün" ne demek? Artık herkesin çağdaş
düşünceye gelmesi lazım.
BİTTİ
GEÇMÎŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
Yeni Baş Belalarımız:
Laf ve Rakam...
Çiçeği burnunda gazetect sayıldığım 1957 yılın-
daki erken genel seçimden bu yana seçim izliyo-
rum. Milletvekıli genel ve ara, senatör genel ve üç-
te bir yenıleme, yerel yönetim seçimlerınden kaçı
gelip geçmiş diye bakmaya üşendiğimi itiraf etme-
liyım.
Yani şu anda bilmiyorum. Üşengeçliğim geçti-
ğındeöğrenirim.
Ama kesin olarak bildiğim bir şey var.
Hiçbiri, bu seçimde olduğu kadar "lafla peynir
gemisi yürütme" yöntemine bel bağlanan süreç-
ten geçmemişti.
Şimdi her şey laf üzerine. Laflar, partilerin ilke-
lerini. hedeflenni özetleyen bir içerikte olsa neyse.
Başa güreştiklerinı iddia edenlerin sözlerinden
amaçlannı bütünüyle anlayan varsa beri gelsin.
Hepsi kitle partisi görünümünü vermek için elin-
den geleni ardına koymuyor. Arada sol, din, milli-
yetçilık gıbı kavramlar doğal olarak ağızlardan ka-
çıvenyor. Ve bir telaştır başlıyor. "Biz onu, o ne-
denle söylemedik" diye tevil etme ya da geçıştir-
me çabalan gundeme geliyor. Belki de bu neden-
le anketlerde seçmenlerin yüzde 40'a yakınının
kararsız olduğu görülüyor.
Peki partilenn bir ikisi dışında ilkelerinde karar-
lı olduğunu söylemek olası mı?
Tan Oral, biraz genişleterek yorumladığım ka-
rikatüründe (8 Ağustos) yer alan politikacıya "Ka-
rarsızım, çünkü kararsızlann oyunu istiyorum" de-
dirtirken genel durumu da yansıtmamış mı?
Kararsızlık, anket sonuçlan ile bir araya geldiğin-
de kafalar daha da karışıyor.
Çünkü anket sonuçlarının yorumlarına bakılırsa
iki partı (CHR AKP) dışındaki partilerin yüzde 10
barajını aşmaları, dolayısıyla da milletvekili çıkar-
malan hayli zor görülüyor.
Peki durum böyleyseakıllannın başlanndaoldu-
ğuna ınanmamız gereken üst düzey bürokratlar-
dan büyükce bir bölümü niçin barajı aşmaları teh-
likede olan partilerden aday olmak için istifayı ba-
sıp politikaya soyunuyorlar?
Laf olsun diye mi?
• • •
Seçim sürecinin getirdiği laf zenginliğini bir ya-
na bırakıp, ekonomi ıle politikanın konuşmalanmı-
za getirdiği yozlaştırma eğilimini de irdelemeliiyz.
Kısa bir süredir sesli ve görüntülü medyamızda
Türk dilinın zenginliğini kemirmeye başlayan biryak-
laşım gittikçe yoğunlaşıyor.
"Rakam" sözcüğü neredeyse başımıza bela ke-
sildi.
Sözlükler "rakam" sözcüğünü şöyle açımlıyor:
"Sayılan yazmak, göstermek için kullanılan sim-
ge, bu simgelerin ortak adı." Sıfırla dokuz arasın-
da değışiyor. Tek başlarına yazıldıklarında, bir ni-
celik belirtiyorlarsa sayı olarak nıtelendinliyorlar.
Türk dilı kurallarına göre böyle ama artık her şey
"rakam "la ölçülüp yansrtılıyor.
Işte, insanın kulağını tırmalayan cümleler:
Hacim büyüdü, rakamlar küçüldü.
Enflasyon rakamlan açıklandı.
Ücret rakamlan eridı.
Toplantıya katılanlann rakamı azdı.
Oy rakamlanna bir bakalım.
Özel okullann rakamları ödenmeyecek düzey-
de.
Örneklere bakılınca gösterge, oran, tutar, sayı,
ücret gibi sözcüklerin kendilerine özgü anlamlan-
nın bir kalemde yok sayıldığı ortaya çıkıyor. Belki
bunlar gibi sürgüne gönderilmekte olan daha ni-
ce sözcük de vardır da dikkatten kaçmıştır.
Bır zamanlar yakındığımız "Dublaj Türkçesi" bit-
ti de sıra acaba dile anlam zenginliği veren söz-
cukleri tırpanlamaya mı geldi, sorusuna "evet" de-
mek pek acımasız olur. Sanırım, yabancı radyo ve
televizyonlardan iyi nıyetle etkilenmek söz konu-
su.
Ancak nedenı ne olursa olsun hoşgörü ile yak-
laşmak yanlış.
Gazetecılerin; bildıklerıni, gördüklerini, yorum-
ladıklarını aktarabilmek için yararlandıklan başlı-
ca sermaye Türkçe.
Büyük çoğunluğun kendini ekonomiye kaptırdı-
ğı bir ülkede sermayeden yemek, gazetecilerin işi
mi olmalı?
oerinc@ cumhuriyet.com.tr.
Hikmet ÇETİNKAYA
kadınlar yağmurvekuşlar
e u n i z i Y A Y ı n c ı L 11
Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 II 72
Başka Türkiye Yok—
Haydi Fidan Dikelim
ORMAN BAKANLIĞI
AĞAÇLANDIRMA XIEROZYON KONTROLÜ
GENELMÜDÜRLÜĞÜ