11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
i ASUSTtS 2002 RAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA SOYLESI Aydın Doğan la promosyon, tekelcilik, büyükpatronluk üzerine - 2 S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞANOĞLU leyla.tavsanoglu(g cumhuriyetcom.tr ~¥~ T~ava ç&k sıcak Bodrum da. Ama biz (yani ben ve - kendisi r—-t bundan şikâyetçigörünse de- Türk medyasının en büyük _Z. JL patronu Aydın Doğan) bahçede, ağaçlar altında püfürpüfür esen rizgârla rahatlayarak oturuyor, konuşuyoruz. Aydın Bey'in asistan Arzu Hanım, zümrüdü anka kuşu misali hiç durmadan bize çay, su, ne istersekyetişüriyor. Aydın Bey suyunu yudumlarken içinin ateşini söndürmek istiyor gibi. Anlaşılan bizim sekîörde bazı gelişmeler, bazı kuruluşlarfena halde canını sıkıyor. Mesleğe gönül veren, şeffaf sermayeli kuruluşların sektöre girmelerini istiyor. Bir yandan da kendisini çokfazla büyüdüğü için eleştirenlere kızıyor. "Onlar küçükse ben ne yapayım? " diyor. Bir de kızgınlıkşimşeklerine hedef olduğu anlaşılan Uzan grubuyla Akşam grubunun yakın bir gelecekte sektörden silineceğine kâhinlik ediyor. Söyleşimizin ikinci bölümü de önümüzde deniz, çevremizde yeşillikler ve ağaçlar, böyle gelişiyor. Bulgarbasınını ele geçirecektik, olmadı • Bağımsız gazeteciler çıkacak, meslek rayına oturacak • Akşam Grubu gitmiştir. Uzanlar da gidecek • Adam gibi yaparsan gazetecilik güzel iş • Milliyet'i satarken çok üzüldüm • Bizim grupta her şeye hâkim değilim • Mesleğe şeffaf sermayeli kuruluşlar girsin • Bütün meslek örgütleriyle bir araya gelip sektörü geliştirelim • Meslekte, 1 evrensel j ilkeleri j uygulayanlar j kalacak I • Yayın organları kendi özel ^kavgalanru | sayfalarına taşıdı ~~~~ - Geleceğe yönelik program ve projeleriniz neler? DOGAN - Biz yayın grubu olarak yayın ilkelerimizi ya- yımlamaya hazırlanıyoruz. Dünyada neler yapılabiliri araştınyoruz. Dünyada saygın yayın organlan neyi uygu- luyorsa biz de giderek onlan uygulama yoluna ginyomz. - Peki yayın ilkelerinizden baa örnekleri burada bize ve- rebilir misiniz? - Örneğin yazar arkadaşlanmız kişisel nedenlerden çarptınldıklan para cezalannın yüzde 2O'sını artık ken- dileri ödeyecek; artık müessese ödemeyecek. Yani. ken- di grubumuz olarak ılkelerimize bağlı. mesleğı düzeltmek, ileriye götürmek için. bu işin etiğini ve ekonomik yönü- nü elımizde tutarak bu işten para da kazanıp gelıştirerek dünya standartlanna uygun yayın organlan olmak istiyo- ruz. Ama mesleğin. bütün sektöiün yapısını düzenleme konusuna gelince de büriın dileğım -ki tek başıma bu işe gücüm yetmiyor- bu mesleği kendine iş edinen. buna ken- dini adamış. vergisini ödemiş. şeffaf ve saygın sermaye sahiplerinin bu işe girmesidır. Yani, bir gün bana lazım olur. diye kapkaç usulüyle gelenler. oradan buradan voli vurmaya çalışanlar gelip gidecekler. Bak, sana söylüyo- rum. çok yakında birkaç tane daha gidecek. - Kim bunlar? - Akşam Grubu gitmiştir. Uzanlar da gidecekler. - Bu arada belki günün birinde sizinle babamın gazete- si olan Son Posta gazetesini de çıkanr mıyız dersiniz? - Neden olmasın0 Bir G gününde... Ben azız deği- lim. Ama bizim işimizi kırletenlerin. şantaj makınesı haline getirenlerin, kendi çıkan için kullananla- rın da bu sektörden gitmesini istiyorum. Çünkü yayın organlan değer kaybederken ben de değer kaybediyonım. Bu işi adam gibi yapalım. Metin Toker'in lafiydı. "Adam gibi adam" derdi. Adam gibi gazetecilik yaparsan çok güzel bır iştir, say- gm iştir, para kazandıran iştir. Böyle tufeyliler ge- lip "Bir gün bana lazım olur. Şu bakanı döverim, bu başbakanı haşlanm, onu alaşağı ederim" zih- niyehyle olmuyor. Türkıye'de şu son beş-on yıl- da baİcın hangi vurgunu, hangi üçkâğıdı, hangi yayın organlan ortaya çıkarmış? Yüzde 80'i be- nim yayın organlanm.. Öbür yayın organlannın bir- çoğu kendi özel kavgalannı sayfalanna taşıdılar. Biz muhatap olduğumuz kışilerin aleyhine "Ayıpohır" di- ye yayın yapmaktan korkanz. Adamlar, "Yaym orga- nını bunun için kullanıyorlar" derler. - Siz yayın iikelerinden söz ettiniz. Gazeteierinizde bazı yazarlar kendi köşelerindeyok efendim gerdek gecesiymiş. yok efendim âdet günleriymiş, akıllarına geleni, en özel du- ruiiılannı yanyorlar. Bu konular da yayın ilkelerine gire- cekmi? - Ben özellikle aile yapısı bakımından bu söylediğıniz konulara çok uygun bir adam değilim. Yani kendi ailem- de de bu işler çok hassas karşılanır. Şunu söyleyeyim ki yaym ilkelenmizin hazırlanmasında Türkiye'nin en say- gın gazetecileri. bizim grubumuzun en saygın insanlan titizlikle çalıştılar. Gerdek gecesi ya da âdet gününün ya- zılıp \ azılmayacağını o ılkelerde göreceksiniz. "Bunda mutabıkmısınız'1 diye sorarsaruz. cevabım "Hayır, deği- lim". Birkaç defa da arkadaşlanmı ikaz ettim. Bunlar çok özel şe\ ler. Zaman zaman. "Bizim yayın özgüriüğümüz var" diye bunlan bile tartışıyorlar. Size bir şey daha söy- leyeyim. Tabiri caizse yayıncıhk biraz yiğitlik. yürek işi- dir. İki tane gazeteciyi, ısım vererek söylüyorum, Uğur Dündar'la Emin Çölaşan ı Türkiye "de kolay kolay taşı- yacak gazete sahibini zor bulursunuz. Bunlar bana öyle pahalıyamalolmuşlardırki... Ama ben hiç bakmadım bi- le. "Bunlan işten çıkann" demediler. "Kontrol altına alın" dediler. Işlerimi mahvetmek için tebliğler çıkardı- lar. "Bana bunu kesinlikk yaptırama/sınız" dedim. Yani şunu anlatmaya çalışıyomm: Eğer yayıncı her gelen bas- kıya karşı istenen gazetecısini işten çıkanr ya da baskı al- tında tutmayı kabul ederse bu yayıncıhk olmaz. Ben bir kampanyada bir milyar dolara varan bir para toplayacak- tım. Uğur ve Emin için bu parayı feda ettim. 28 Şubat dö- neminde bizden de gazeteci çıkarmamızı istediler. Kesin- likle kabul etmedim. Lmur Talu'yu anlatmak istıyorum. Onu çok severim. Balayını benim özel dairemde geçirdi. Ona karşı bu kadar duygusal tarafım \ardır. Bana dedi- ler kı: "Bu adam 28 Şubat'tan önce çok ağır bir-iki yazı ya/dı. Bununla olmaz." Ben de dedim ki: "Bana buradan hiç kimse bu arkadaşlanmı işten çıkarturamaz." Kendi- sini de böyle bır mücadele olduğunu. haberi olması ko- nusunda uyardım. Bana. "Aman.benim çocuklarun vsur. Ne derler sonra? 1 " deyince de sözlerim şu oldu: "Sakın ha, dik dur. İşimi de zorlaşnnnaT Şunu anlatmaya çalışı- yorum: 24 yıldır çok iyi insanlar için çok büyük baskılar gördüm. Ama hiçbir tanesinin kılına dokunmadım. Bu- na çok önem veririm. Gazeteciyi alırsınız. ama yann bir kredi ya da ilan veren. ya da bir siyasi güç. ya da derin devlet "Atbunu" dese hiç kimse kılını kıpırdatmaz o ga- zeteci için. Şu anda, sizı temin ediyorum. yayıncıyım di- ye geçinenlerin hepsi böyle. Belki bir tek Cumhuriyet'te yapmazlar. Onu da bilmiyorum ya. -Ama sizin yayın organlannda çokciddi bir işten çıkarma oldu. Çok tanınmış yöneticiler. köşe yazarlannın işlerine son verildi. O zaman da çok ciddi eleştirilmiştiniz. bu ka- dar çok sayida gazetecinin işine son verildiği için. Neden bunu yapma gereği duyulmuştu? - 0 zamankı kadar bana haklı eleştiri yöneltilmemış- 1VJ. esleğin evrensel ilkelerini uygulayanlar bu sektörde kalacak Uygulamayanlargelip dolandımcak, suları bulandıracak ve gidecek Ama insallah, yakın birgelecekte, bizim dışımızda, bir-iki aklı başında grup bu işe girecekür. Ya da Independent 'ta olduğu gibi bağımsızgazeteciler çıkacak bir-iki tane de sermaye bularakgazete çıkaracakîardır. Böylece de meslekyeniden rayına oturacaktır. tir. Çok haklıdırlar. Ben hakkı da teslim ederim. Onun şek- li daha uygun olabılirdı. Mesela ben Zeynep'i (Oral) ça- ğınp, "Zeynep. gel kardeşim. Yinni küsur yülık arkada- şız. Birlikte çahşuk. Ama bugünkü şartlar bunu gerekti- riyor" dıyebilirdim. Yalçuı'ı, birçok öbür arkadaşlanmı çağınp bunu söyleyebilirdim. Ben 1998 yılında bir hata ettim. Milliyet gazetesini Korkmaz Yiğit"e sattım. 300 mil- yon dolar verdiler, ben de sattım. Şimdi, "SatmryorunT dediğim zaman da kimse inanmıyor. Her neyse, Milliyet" i satarken çok üzüldüm. Sonra bildiğiniz olaylar çıktı. O iş olmadı. vazgeçtik. Adamdan 90 mılyon dolar aldık. Bu- nu kuruşuna kadar. hatta pul parasını bile ödedik. Öde- meyebilirdik. Ama yok kasetti. başka şeylerdi. çıkardı- lar. Bunu şunun için anlatıyorum: Ondan sonra gazeteci- ler ayakJandı. ben aeri dönmek zorunda kaldım. Haklıy- dılar. Yani bana. "İşinin başına dön" dediler. Ama o ya- rayı aldıktan sonra gazetede bır türlü dikış tutturamıyor- duk. Zararetmeyebaşladık. Benyayına kanşanbir insan değilim. ama ekonomik uyanlanmı da dinlemediler. Gazeteyi 60 sayfaya çıkardılar. Baktık ki gazete gidi- yor. Yeni birgenel yayın yönetmeni bulmak gerekti. Bul- duk (Mehmet Y. Yılmaz). "Ben gelirim. Ama sizden bir ricam var. Kiminle çanşacağuna, tensikat konusunda be- niserbestbırakuT dedi. Ben de kabul ettim. Sonra da "Ba- ri ben yurtdışına gideyim. Sen ne yapacaksan yap. Yüre- ğün buna dayanmaz" dedim. Orada ekonomik nedenler- le biraz ipin ucu kaçtı. Biraz Mehmet Yılmaz" ın orada hak- lılık yani da vardı ama. Aynı katta eski genel yayın mü- dürü Derya Sazak, eski genel yayın müdürii Umur Talu, eski genel yayın müdürü Yalçuı Doğan, eski genel yayın müdürü Altan Öymen oturuyordu. Orada genel yayın mü- Çocuklanmdan çok memmınum Çocuklarun ve damatlarım gayet iyi eğitim gördüler. Hürrivefte çalışan iki numaralı kızım Vuslat Bilkent Üniversitesi'ni bitirdikten sonra ABD'de Columbia Üniversitesi'nde gazetecilik master'ı yaptı. ABD'de büyük gazetelerde önce staj yaptı, sonra çalıştı. Tam donanımlı olarak döndü. tşini profesyonel olarak çok iyi >apıyor. Onun küçüğü olan Hanzade de hem London School of Economics'i, hem Columbia Üniversitesi'ni bitirdi. Geldi. Doğan on-line olan e-kolay'ı kurdu. tşini çok iyi yapıyor. çok çahşıyor. En büyükleri Arzuhan. çocuklan olmasına rağmen Kanal D'nin başında. tşine çok bağlı. En küçük kızun Begüm de daha Stanford ÜnNersitesi'ne gidiyor. Master yapıyor. Dördü de işlerine çok bağhlar. Tamamrv la profesyonel olarak bakryorum onlara.. Yani onlara benim kızlanm diye bakmadım. Örneğin en küçük kızun ya/ian Kanal D'de çahşırdL Ona kasetleri taşrâıiar, "Hadı kara kız koş" deıiermiş. O da koşarmış. Çocuklarundan da damatlanmdan da çok memnunum. İşlerini çok iyi yapıyorlar. Onlarla da gurur duyuyorum. dürlüğü yapmak olanaksız hale gelmişti. Yıne de orada bunu yaptığım ıçın kendimi çok haklı görmüyorum. -Ama aynı donemde Hürriyet'te de tensikat yapüdı. Yö- neticiler. yazarlar gittL. - Hürriyet'te Milliyet'teki kadar olmadı. Ama ben size şunu söyleyeyim kı ben bizim grupta her şeye hâkim de- ğilim. Şurada gördüğünüz gıbiyım. Örneğin. yann gaze- tede ne çıkacak, bilmiyorum. - Peki. sizce bu medyamn hali ne olacak? - Bu mesleğin e\rensel ilkelerini uygulayanlar bu sek- törde kalacak. Uygulamayanlar, geçici de olsa gelip do- landıracaklar. sulan bulandıracaklar ve gidecekler. Ama insallah. yakın bir gelecekte. bizim dışımızda. bir-iki ak- lı başında grup bu işe girecektir. Ya da Ingiltere'de Inde- pendent gazetesi örneğinde olduğu gibi bağımsız gaze- teciler çıkacak. bir-iki tane de sermaye bularak gazete çı- karacakîardır. Böylece de meslek yeniden rayına otura- caktır. Bize gelince... Biz kitapçık halinde yayın ilkeleri- mizi açıklayacağız. Şeffaflığı şart görüyorum. Bu TBMM komisyonuna verdiğim ifadeyi kitaplaştırma nedenim de o. Zaten kitabın adı da "Buyurun. İstediğinizi Sorun". Ne istiyorsanız sorun. Ben bunu bır vesile say ıyorum. Şef- faf ve açık olursanız size ne kadar çamur atılırsa atılsm tutmaz. Şu anda iz yapıyor. bir şeyler bırakıyor. Ama ya- pabıleceğim başka bir şey yok. Kendım artık bu kadar boy hedefi olmamak için birkaç tane daha gazete sahibi, ya- yıncı olsun istiyorum. Biz Cumhuriyet'le de rekabet et- mişiz. Bir anımı anlatayım. 1980'den sonra bır gün bizim dağıtım müdürümüz Mustafa Erözheyecanla benim oda- ma girdi. "Cumhuriyet kapatıldr dedi. "Çokya- zık. Hemen Nadir Bey 'i bulun da geçmiş olsun. ne yapabiliriz. diye sorayun" dedim. "Neden bunu yapacaksınız? Böylece biz 15 büı fazla basacağız" deyince. "Allah seni kahretsin. Başkasuun felake- tiseninsaadetin mi olacak?" diye bağırdım. Bizim de\ letimız. hükümetimiz medyayla uğraşmaktan vazgeçmedi. Promosyon Yasası. RTÜK Yasası gi- bi yasalar çıkardılar. RTÜK Yasası bir ucube. Bı- zi rahat bıraksalardı burnumuzun dibindeki Bul- gar basınını ele geçirirdik. Ama onu Almanlar ele geçırdı. - Nasıl oldu bu? - Ben o işe girmek istediğımde."Va> efendûn, adam Tür- kiye'ye doymadL Şimdi Bulgar basınını almak istiyor'" de- diler. Yerden yere \otrdular. Şimdi ben daha fazla büyü- mekten korkuyorum. "Gözü doymuyor" diyorlar. Öbür- leri küçük. Ben ne yapayım11 Medya şeffaf olacak, ilkele- rine sahip çıkacak. Çalışanlar çağdaş olacaklar. Televiz- yonlann sahipleri belli olmasın. gibi bırtakım ne olduğu bellı olmayan saplantılann içinde olurlarsa bundan hayır çıkmaz. NailGüreBdeğerli bir arkadaşımdır. Türkiye Ga- zetecilerCemiyeti başkanıyken tartıştık. Bizde yazıyor. Ona "Neden, gazete sahipleri belB olmasın. diyorsun" diye so- runca. "Ozaman tekeueşme olur" ce\abını vermişti. Ya- hu. asıl tekelleşme şimdi var. adam almış Kanal 6. Tele- on gibi televizyonlan. Sahibi belli değil. Her türlü üçkâ- ğıda açık. Hâlâ. RTÜK Yasası tekele meydan verdi, diyor- lar. Aksine. eski. mevcut yasa tekele meydan \eriyordu. - Sizin CNIS" Türk'le Kanal D'yi ayıu çatı altında topla- ma planınız var... - Haber televizyonlanrun reytıngi düşük olduğu için QMN Türk"ün reytingi de düşüktür. iki televizyonu bir çatı al- tında sadece ekonomik nedenden topluyoruz. Yani ikisi de Milliyet'inbinasma taşınacaklar. Yine ikisi iki ayn te- le\ızyon olarak kalacak. Yine esas konuma dönersem. bu iş birkaç gazete sahibiyle olmaz. Türkiye Gazeteciler Ce- miyeti, hatta Türkiye Gazeteciler Sendikası'yla, Basın Konseyi'yte. öbür meslek örgütleriyle bir araya getip mesleği büyütme çalışmalan yapılmalıdır. "Meslek bü- yümesin, küçülsün" ne demek? Artık herkesin çağdaş düşünceye gelmesi lazım. BİTTİ GEÇMÎŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Yeni Baş Belalarımız: Laf ve Rakam... Çiçeği burnunda gazetect sayıldığım 1957 yılın- daki erken genel seçimden bu yana seçim izliyo- rum. Milletvekıli genel ve ara, senatör genel ve üç- te bir yenıleme, yerel yönetim seçimlerınden kaçı gelip geçmiş diye bakmaya üşendiğimi itiraf etme- liyım. Yani şu anda bilmiyorum. Üşengeçliğim geçti- ğındeöğrenirim. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var. Hiçbiri, bu seçimde olduğu kadar "lafla peynir gemisi yürütme" yöntemine bel bağlanan süreç- ten geçmemişti. Şimdi her şey laf üzerine. Laflar, partilerin ilke- lerini. hedeflenni özetleyen bir içerikte olsa neyse. Başa güreştiklerinı iddia edenlerin sözlerinden amaçlannı bütünüyle anlayan varsa beri gelsin. Hepsi kitle partisi görünümünü vermek için elin- den geleni ardına koymuyor. Arada sol, din, milli- yetçilık gıbı kavramlar doğal olarak ağızlardan ka- çıvenyor. Ve bir telaştır başlıyor. "Biz onu, o ne- denle söylemedik" diye tevil etme ya da geçıştir- me çabalan gundeme geliyor. Belki de bu neden- le anketlerde seçmenlerin yüzde 40'a yakınının kararsız olduğu görülüyor. Peki partilenn bir ikisi dışında ilkelerinde karar- lı olduğunu söylemek olası mı? Tan Oral, biraz genişleterek yorumladığım ka- rikatüründe (8 Ağustos) yer alan politikacıya "Ka- rarsızım, çünkü kararsızlann oyunu istiyorum" de- dirtirken genel durumu da yansıtmamış mı? Kararsızlık, anket sonuçlan ile bir araya geldiğin- de kafalar daha da karışıyor. Çünkü anket sonuçlarının yorumlarına bakılırsa iki partı (CHR AKP) dışındaki partilerin yüzde 10 barajını aşmaları, dolayısıyla da milletvekili çıkar- malan hayli zor görülüyor. Peki durum böyleyseakıllannın başlanndaoldu- ğuna ınanmamız gereken üst düzey bürokratlar- dan büyükce bir bölümü niçin barajı aşmaları teh- likede olan partilerden aday olmak için istifayı ba- sıp politikaya soyunuyorlar? Laf olsun diye mi? • • • Seçim sürecinin getirdiği laf zenginliğini bir ya- na bırakıp, ekonomi ıle politikanın konuşmalanmı- za getirdiği yozlaştırma eğilimini de irdelemeliiyz. Kısa bir süredir sesli ve görüntülü medyamızda Türk dilinın zenginliğini kemirmeye başlayan biryak- laşım gittikçe yoğunlaşıyor. "Rakam" sözcüğü neredeyse başımıza bela ke- sildi. Sözlükler "rakam" sözcüğünü şöyle açımlıyor: "Sayılan yazmak, göstermek için kullanılan sim- ge, bu simgelerin ortak adı." Sıfırla dokuz arasın- da değışiyor. Tek başlarına yazıldıklarında, bir ni- celik belirtiyorlarsa sayı olarak nıtelendinliyorlar. Türk dilı kurallarına göre böyle ama artık her şey "rakam "la ölçülüp yansrtılıyor. Işte, insanın kulağını tırmalayan cümleler: Hacim büyüdü, rakamlar küçüldü. Enflasyon rakamlan açıklandı. Ücret rakamlan eridı. Toplantıya katılanlann rakamı azdı. Oy rakamlanna bir bakalım. Özel okullann rakamları ödenmeyecek düzey- de. Örneklere bakılınca gösterge, oran, tutar, sayı, ücret gibi sözcüklerin kendilerine özgü anlamlan- nın bir kalemde yok sayıldığı ortaya çıkıyor. Belki bunlar gibi sürgüne gönderilmekte olan daha ni- ce sözcük de vardır da dikkatten kaçmıştır. Bır zamanlar yakındığımız "Dublaj Türkçesi" bit- ti de sıra acaba dile anlam zenginliği veren söz- cukleri tırpanlamaya mı geldi, sorusuna "evet" de- mek pek acımasız olur. Sanırım, yabancı radyo ve televizyonlardan iyi nıyetle etkilenmek söz konu- su. Ancak nedenı ne olursa olsun hoşgörü ile yak- laşmak yanlış. Gazetecılerin; bildıklerıni, gördüklerini, yorum- ladıklarını aktarabilmek için yararlandıklan başlı- ca sermaye Türkçe. Büyük çoğunluğun kendini ekonomiye kaptırdı- ğı bir ülkede sermayeden yemek, gazetecilerin işi mi olmalı? oerinc@ cumhuriyet.com.tr. Hikmet ÇETİNKAYA kadınlar yağmurvekuşlar e u n i z i Y A Y ı n c ı L 11 Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 II 72 Başka Türkiye Yok— Haydi Fidan Dikelim ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA XIEROZYON KONTROLÜ GENELMÜDÜRLÜĞÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle