Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2002 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Büyükelçi Onur Öymen Avrupa 'nın Türkiye 'yi neden 30yıldır kapıda beklettiğini anlattı
S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞANOCLU
Jeyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
'Biz küreselleşmenin doğal bir sonucu olarak uluslararası ekono-
ntik üişkilerin artık sadecepiyasa kurallarına göre yönlendirildiği-
ni sanıyoruz. 'Artık sınırlar kalktı; devletlerin bunlar üzerinde hiç-
bir etkisiyok. Piyasa kurallarına göre uluslararası ticaret, yatırım-
lar veyardımlaryürûtülüyor'sanısı var. Ama gerçekböyle değil."
Bu sözleri bir ay öncesine kadar Türkiye 'nin NATO nezdindeki da-
imi temsilcisi olan Büyükelçi Onur Öymen söylüyor. Karşılıkh otur-
muş, konuşuyoruz. Konuşmamızın ana konusu geçen ay yayımlanan
ve diplomasi sanatının inceliklerini anılarına dayanarak anlatttğı
"Silahsız Savaş: Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi" adlı son
kitabı. Büyükelçi Onur Öymen 'in anlattıklarını dinledikçe gözlerim
faltaşı gibi açıhyor. Galiba AB 'nin, Türkiye 'yi 30 yıldan fazladır
neden kapısının önünde beklettiğini, dünyanın pek çokyöresinde
başımızın neden dertten kurtulmadığını daha iyi anlayabiliyorum.
Nedenini daha iyi anlayabildiğim bir nokta da Türkiye 'nin bu ka-
dar çok savunma harcamast yapması. Büyükelçi Öymen, ayrıca
Türkiye karşıtı propagandanın köklerinin nerelere kadar uzandığını
da anlatnkça ayaklanm daha iyi suya eriyor.
Sadece
diplomasi ile bir
yere varılmaz
- Yani insan haklanna bu denli
önem veren Avrupa devleûeri iş sos-
yal haklaragelincektsıüayıcımı olu-
yorlar?
- Evet. Bir de siyasi haklara bakalım.
Biliyorsunuz, BM'nin siyasal haklar-
la ilgili bazı sözleşmeleri var. Bu söz-
leşmelere devletlerin koyduklan çe-
kinceleri gördükçe hayretleriçinde ka-
lırsınız. Yani, siyasi haklan tümüyle
uygulamaya hazır devlet sayısı, yok
denecek kadar az. Dolayısıyla, Türki-
ye'yi insan haklan açısından eleştiren
ülkelerin kendileri insan haklan ala-
nında oldukça mesafeli bir genel yak-
laşım içindedirler.
Avrupa Konseyi çerçevesinde bir
Azınlık Haklan Çerçeve Sözleşmesi
var. Bu sözleşmeye yine çekince koyan
devletkr -Almanya. îsveç, Avusturya
gibi- "Birülkedekinüna/jnlıkotduğu-
naoülbeninkendisikararverir''dıyor-
lar. Sonra da kendi azınlıklanıu kendi-
leri tayin edip gerisini azınlık kabul et-
miyorlar.
Ama iş Türkiye'ye gelince de iste-
dikleri belli gruplan azınlık olarak da-
yatmak istiyorlar. Bu bir çifte standart-
tır. Bizim budayatmalan kesinlikle ka-
bul etmememiz lazımdır. Bazı çevre-
ler ve devletler Türkiye"deki insan hak-
larını başka siyasi amaçlar, örneğin
Türkiye'nin AB üyeliğini geciktirmek
için kullanmak istiyorlarsa buna karşı
da çok dikkatli olmalıyız.
Farklı muamele
- Nasıl daha dikkatli bir yaklaşım
izlenebilir?
- Bakın, bütün aday ülkelerie üyelik
müzakereleri başladı. AB, birtek Tür-
kiye'yle müzakerelere başlamadı. Dip-
lomatik dilde bunun alünda şu mesaj
var:
AB'nin Helsinki Zirvesi'nde alınan
kararlara göre bir ülke Kopenhag Kri-
terleri'nin ekonomik bölüm hariç, sa-
dece siyasi kriterlerini tümüyle yerine
getiriyorsa o ülkeyle üyelik müzakere-
leri başhyor. Şımdı AB bütün aday ül-
kelerie müzakerelere başlayıp sadece
Türkiye'yi bunun dışında tuttuğuna gö-
re bütün öteki aday ülkeleri demokra-
si ve insanhaklan alanındaTürkiye'nin
ilerisinde görüyorlar, demektir. iyi de
sekiz-on yıl önce demokrasiye geçmiş
bu ülkelerin Türkiye'nin 80 yılda ya-
pamadıklanru bu kısa süre içinde yap-
mış olduklannı kabul edebilir miyiz?
Bu ülkeler içinde bazılanndayerel dil-
lerini bilmeyen azınlıklar var. Onlara,
"Üyelik müzakerelerine başlanz. Siz o
arada mevzuaünızı değiştirirsiniz" di-
yorlar. Bunu bıze soylenııyorlar.
Aynca. Türkiyehariç,bütünDoğuAv-
rupa'daki aday ülkelerin tümünün va-
tandaşlanna vize muafiyeti sağladılar.
Diyorlar ki: "Siz müzakerelere başla-
madmız da ondan." Iş öyle değil. Ro-
manya ve Bulgaristan'a müzakerelere
başladıktan çoksonravizemuafiyeti ta-
nıdılar. Türkiye'nin öbür aday ülkeler-
den farklı muamele gönnesine göz
yummamak gerekir.
- Türkiye karşıtı propagandanın
kökleri nerelere uzanıyor?
- Biz zaman zaman yabancılanneleş-
tirilerini aksi düşünülemeyecek mutlak
veriler olarak kabul ediyoraz. Oysa
uluslararası ilişkilerde çok geçerli bir
kural vardır. Eğer bir ülkeyi şu ya da
bu nedenle zor durumda bırakmak ya
da o ülkenin birtalebini geciktirmek ya
da engel olmak istiyorsaruz daima o ül-
kenin eksiklerini bulup çıkanr ve ale-
nen söylersiniz. O ülkeyi her alanda
daima haksız gösterirsiniz. Bu, nega-
tif propagandadu". Aynen Türkiye'ye
yapıldığı gibi... Avrupa Parlamento-
su'nun son 20 yılda çıkardığı kararla-
ra bakarsanız bu süre içindeTürkiye'de
iklidara gelen her hükümetin her konu-
da yanlış iş yaptığı sonucuna vanrsınız.
Bunun kökleri Birinci Dünya Sava-
şı'na kadar gidiyor. O dönemde Ingil-
tere'nin Almanya'ya karşı kurduğu în-
giliz Savaş Propaganda Bürosu var. Bu
büronun bulunduğu bina nedeniyle adı-
na "WelingtonHouse" diyorlar. Ingjl-
terebu binada bütün propaganda faali-
yetini düzenlemiştir. Böylece de 25 ya-
zara Türkiye ve Almanya aleyhinde 16-
tap ve broşür yazma görevi verilmiş-
tir. Bu yazarların yazdıklan broşürlerin
sayısı 1160'tır. Örneğin ünlü tarihçi
Toynbee'nin o devirde Türkiye aleyhin-
de yazdığı dört tane kitap var. Bunlar-
Öan birisüıin adı "Mavi KHap"tır ve
Ermeni iddialanyla ilgilidir. Bu kitap
ve baalan bugün bile Ermeni militan
gruplartaranndan tekrar tekrarbasılarak
gerçekmiş gibi kamuoyuna sunulmak-
tadır.
Avrupaherzaman
Türkiye'nin açığını anyor-Siz "SilahsızSavaş: Bir Mücadele Sanatı Ola-
rak Diplomasi" adlı son kitabımzı hangi dürtüy-
leyazdınız?
- Türkiye' nin gündemine oturan pek çok sorunun
dış polirika boyutu ağır basıyor. Türkiye-AB ilişki-
leri olsun, Kıbns olsun, insan haklan olsun, diğer
pek çok uluslararası ekonomik ilişkiler olsun, Tür-
kiye'nin bütün bu konularda dış polirika boyutu
önem taşıyor.
Türkiye'de bu konuyu tartışanlann, bu konuda fi-
kir üretenlerın, kamuoyu oluşturanlann bu ve ben-
zeri meselelerde dış politikamn inceliklerini, özel-
liklerini, kamuoyu açısmdan her zaman bilinmeyen
yönlerini daha yakmdan görmelerinde fayda olur, di-
ye düşündüm.
Bir taraftan, bu meslekteki
kişisel deneyimlerimden, bir ta-
raftan da daha çok yaptığım
araştırmalanmdan hareket ede-
rek gerek bu konularda, gerek-
se de başka konularda uluslara-
rası ilişİdlerin gerçek boyuru-
nu anlatmaya çalıştım. Böyle
bir ihtiyaç hissettim. Bu kitap
da bu ihtiyacın ürünü.
- Kitabı okurken "giriş"bö-
lümünde bazıparagraflar çok
dikkatimi çekti Gördüğüm o
ki diplomasi çok zor birsanaL
Bu kitabı okuduktan sonra,
diplomatlar birbirieriningö'z-
lerinin içine baka baka en in-
ce dilleriyle birbirlerine küfür
bile edebilirler, diyedüşünüyo-
rum, Bu kadar kriptolarla do-
lu olan bu diplomasidiline bir
tür "argo " diyebilir miyiz?
- Diplomasi dilinin özellikle-
ri olduğu doğrudur. O bakım-
dan, karşı tarafin verdiği me-
sajlann, gerek diplomatik kanal-
lardan, gerek kamuoyu aracılı-
ğıyla çok iyi okunup anlaşıl-
ması lazımdır.
Eğer söylenen sözleri günlük
dildeki anlamıyla anlarsanız bu sizi bazen yanılta-
bilir. Kitapta bazı örnekler de verdim. Diplomasi di-
linde çok özel anlamlar var.
- Örneğin?
- Ömeğin, bir toplantıdan sonra "Çok açık ve sa-
mimi bir göriişme okta" denilmişse normal olarak
anlaşılması gereken çok ciddi bir ihtilaf olduğudur.
Bu, taraflann hiçbirinin mutabakata varamadıklan.
herkesin kendi görüşünde ısrar ettiği anlarruna ge-
lır.
Diplomatik dilin kendi özellikleri olduğu için kar-
şı tarafin söylediklerinin ne anlama geldiğini, han-
gi düşüncenin eseri olduğunu çok iyi teşhis etmek
lazım gelir. Bundan daha önemlisi, karşı tarafin ger-
çek niyetlerinin, politikalannın ne olduğunu çok iyi
teşhis etmek gerekir. Buna "özel bir dfl" diyebiliriz.
Sesslz dlplomasl
- Yine kitabımzdan yola çıkarak soruyorum:
Sessiz diplomasi nedir?
- Diplomatik ilişkilerde çoğunlukla gizlilik hâ-
kimdir. Kamuoyu önünde yapılan tartışmalar sade-
ce aysbergin suyun üzerindeki kısmı gibidir.
Bunun tipik bir örneği Küba krizidir. Bunu kitap-
ta da anlattım.
O zaman ABD Başkanı John Kennedy'nin kar-
deşi olan Adalet Başkanı RobertKennedyyle Sov-
yetler Bırliği'nin Washington Büyükelçisi Anatoü
Dobrinin arasında kurulan özel bir kanal aracılığıy-
la ABD Başkam Kennedy ve Sovyetler Birliği lide-
ri Kruşçev haberleşmişti. O kanal kullanılarak Kü-
ba krizi çözüldü; normal diplomatik kanallardan
geçmedi.
Bu olayın Türkiye açısmdan maliyeti epeyce bü-
yük oldu.
O ayn bir konu. Ancak yöntem olarak gizli dip-
lomasi, sessiz diplomasi ciddi ihtilaflann. çok az
insan tarafindan bilinen bir ortamda görüşülüp bel-
li sonuçlara götürühnesidir.
Her ülke bunu değişik zamanlarda uygulamıştır.
- Türkiye, sessiz ya da gizli diplomasiyi sıklıkla
uyguladı mı?
- Uygulamıştır. Ama burada şuna dikkatinizi çek-
mek istiyorum. Bu yöntemin uygulanmasıyla yapı-
lan görüşmeler, hesapsız yapılan görüşmeler demek
değildir.
Bu yöntemle yapılan görüşmelere çok dikkat et-
mek lazımdır. Bu gizli görüşmelerin mutlaka zaptı
tutulur. Bunlar devlet arşivlerine girerler. Çünkü bel-
li bir zaman geçtikten sonra bunlan siz açıklamaz-
sanız karşı taraf açıklayabilir. O zaman da siz güç
duruma düşersiniz.
O bakımdan "sessiz diplomasi'' sorumsuzca yü-
rütülen bir diplomasi anlamına gehnez. Bu yönte-
mi uygulamak çok büjıik sorumluluk ister.
- Bir devlet için ya da bir ülke için askeri, siya-
si ve ekonomik güç sahibi olmak neden bu kadar
önemli?
- Dünya koşullan hızla değışmesine rağmen de-
ğişmeyen, devletlenn uluslararası ilışkileri kendi çı-
karlan yönünde yönetmeye çalışmalandrr. Devlet-
ler daima kendi çıkarlannı korumak için çalışırlar.
Bunu yapabihnek için de güç sahibi olmak lazım-
dır. Sadece diplomasinin inceliklerinden, ustalıkla-
nndan yararlanarak çıkarlannızı koruyamazsuıız.
Çıkarlannızı korumak için yeterli siyasi, askeri, eko-
nomik güce sahip olmanız lazımdır.
Ancak bu güce sahip olan devletler çıkarlannı et-
kili biçimde koruyabilirler. Bu güce sahip olmayan
devletler çoğu zaman başka devletlerin etlci alanına
girerler. Ya da kendi aralannda oluşturduklan itti-
unsurunu hiçbir zaman göz ardı etmemek lazımdır.
- /)7 de uluslararasıpara spekülatörü George So-
ros, bundan birkaç ay önce, "Türkiye 'nin aske-
rinden başka ihraç ürünü yok " biçiminde bir sö'z
söyiemişti Sizce Soros 'un bunu söylemesinin ar-
dında yatan neden neydi?
- Yabancılann her söylediklerini mutlak gerçek gi-
bi kabul edersek çok yanılınz. Biz buna benzer çok
söz duyduk.
Birkere, Türkiye'nin çok değerli ihraç ürünleri var.
Bunlann başında da demokrasisı gelır. Türkiye de-
mokratik anlamda daima eleştirilmiştir. Fakat şu
unutulmasın ki halkınrn çogunluğu Müslüman olan
51 ülke arasında demokrasisini başanyla yerleştir-
miş tek ülke Türkiye'dir.
ONUROYMEN
tlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul
Galatasaray Lisesi 'nde tamamladu
Yükseköğrenimini ve doktorasını AÜSiyasal
BügilerFakühesindeyaptu "Türkiye'nin
GOcü " ve "Geleceği Yakalamak" adh iki
kitabı yayımlandu Üçüncü küabını
uluslararası ilişkileri etkileyen başlıca
faktörier konusunda haztrüyor. 1964yüında
Dışişleri Bakanlığı 'na girdi. Kıbns,
Danimarka, tspanya, Çekoshvakya,
Almanya, Avrupa Konseyi'nde dış görevierde
bulundu. Bir dönem bakanlığın Siyaset
Planlama DairesiBaşkanlığı 'nda, 1987-90
arası Kopenhag, 1990-95 arası Bonn
büyükelçüiklerinde bulundu. 1995-97arası
Dışişleri Bakanlığı Müsteşan oldu. Dörtyıh
aşkın zamandan beri de Türkiye'nin NATO
nezdinde daimi temsilcisi
faklar yoluyla ortak çıkarlannı koruma yoluna gi-
derler.
Her halükârda, özellikle Türkiye konumundaki
bir devietin uluslararası alanda çıkarlannı koruya-
bümesi için yeterli güce sahip olması lazımdır. Tür-
kiye'nin uzun yıllardan beri savunmaya bu kadar önem
vermesi, bu kadarharcama yapmasınrn arkasında ya-
tan unsurlardan birisi budur.
O nedenle de biz NATO içinde gayri safi milli ha-
sılasma nazaran en çok savunma harcaması yapan
ülkelerdenbirisiyiz. Bunu, coğraryamız, stratejimiz
bize zorunlu kılıyor.
O nedenle uluslararası çıkar ilişküerinde bu güç
Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgenin büyük bö-
lümünde de demokrasi eksikliği vardır. O nedenle
de bence Türkiye'nin en önemli ihraç ürünü demok-
rasisidir.
Askeri gücü ise Türkiye'nin öncü kaynağıdır; Tür-
kiye'nin ayakta durması için gerçekten vazgeçile-
meyecek bir unsurdur.
Biz askeri alanda pek çok ülkeye teknoloji ihraç
ediyoruz, eğitim veriyoruz, bu alanlarda çok büyük
başanlar kazanıyoruz. Fakat, Türkiye'nin yegâne
gücünün askeri güç olduğunu söylemek bence doğ-
ru değildir.
Öte yandan ekonomik alanda, Türkiye pek çok ül-
kenin ilerisindedir. Bu geçici sıkınhlar hıç kimseyi
çok fazla endişelendirmesin. Ülkemiz ekonomik
alanda da dünyanın ilk 20 ülkesinden birisidir. Ba-
zı uluslararası nedenlerden kaynaklanan geçici eko-
nomik sıkınhlanna bakıp hiç kimse Türkiye'yi ikin-
ci srnıf bir ülke olarak görmeye teşebbüs etmesin.
Ttcart engelleme
-Kitabınızda devletlerin dışyatırımlan, dışyar-
dımları, dış ticareti nasıl yönlendirdiklerini yaz-
mışsınız. Bunu nasılyaptıklannı burada da anla-
tır mısınız?
- Biz küreselleşmenin doğal bir sonucu olarak
uluslararası ekonomik ilişİdlerin artık sadece piya-
sa kurallarına göre yönlendiriidiğini sanıyoruz. "Ar-
ök sınırlar kalkü; devletlerin bunlar üzerinde hiçbir
etkisi yok. Piyasa kurallarına göre uluslararası tiea-
retyaürımlarvevardırıılaryTİrütülüyor'' sanısı var.
Ama gerçek böyle değil.
Bugün devletlerin, uluslararası ticaret üzerinde
çok büyük yönlendirici etkileri var. Teşvik etmek is-
tedikleri ülkelereuyguladıklan çok özel tedbirler\ar.
Zarar vermek istedikleri, hasun, rakip gördükleri
ülkejere karşı da uyguladuclan önlemlerbulunuyor.
- Örneğin?
- Örneğin, ABD'nin dış ticareti kontrol alhna alan
pek çok yasası var. ABD bir ülkeyi şu ya da bu şe-
Jdlde sıkıştırmak, cezalandırmak istiyorsa önce eko-
nomik ve ticari önlemlere başvuruyor. Örneğin, bel-
li bir malın ihracah yasaklanıyor. Ya da o ülkeden
belli mallann ithalatına yasak getiriliyor. Veyahut o
malrn ABD'ye girişinde uygulanan gümrük vergi-
leri iyice yükseltiliyor.
Bunu sadece siyasi amaçla da yapmıyor. Yani, si-
yasi amaçla alınan önlemlerin yani sıra ekonomik
amaçlı önlemler de var. ABD, kendi ülkesindeki sa-
nayinin bir bölümünü yabancı rekabete karşı koru-
mak istiyorsa hemen konıyucu önlemler alabiliyor.
Dünyada korumacılık artık eskide kalmış, çağdı-
şı bir yöntem olarak kabul edilir. Amabırkaç yıl ön-
ce ABD, kendi çelik sanayiini korumak için çelik ıt-
halatmın gümrük vergılerini yüzde 30' a varan oran-
larda yükseltti.
Her
ülkenin
bir eksiği var
- Peki, siz bunu nasıl izah ediyorsunuz?
- Bunun bir tek izah yolu var. O da koruma-
cılıktır. Bunu kınamak için de söylemiyorum.
Bu, bir gerçeğin tespitidir.
Bir örnek de Almanya'dan var. Ahnanya'nın
en büyük telekomünikasyon şirketi bir Ingiliz
firmasına satılacaktı. Buna bizzat Almanya
Başbakanı engel oldu. "Bu kadarkritik,önem-
li bir sektörü \abancılann hâkimi)etinc bırak-
mak Almama'nın kültiirüne aykındır'* dedı.
Demek ki böyle önlemler alınabiliyor. Eko-
nomik ilişkiter sadece kendi başına, piyasa ku-
rallarına göre hareket etmiyor. Üçüncü bir un-
sur dış yatınmlardır. Bizler de diyoruz ki:
"Dış vannmlar sadecebelU ülkelerdeki mev-
zuatın eherişli olmasına, olnıamasına, o ülke-
deki iç istikrara veja başka ekonomik koşuDa-
ra göre şekilleniyor"
Acaba öyle mi?
Bunu incelediğiniz zaman çok ilginç bir tab-
loyla karşılaşıyorsunuz. Eğerdış yatuımlar sa-
dece objektif kurallara göre yönlendiriliyor ol-
salar bütün yatuımcı ülkelerin aşağı yukan ay-
nı oranda yatınm yapmalan gerekirdi.
- Peki, ya ekonomik kosullar?
- Tabii ki ekonomik kosullar çok önemli.
Ekonomik koşullar olmazsa olmaz. Ama dev-
letlerin dış yatınmlan yönlendirici mekanizma-
lan var. Eğer bir ülkeye dış yatınmıruzı yön-
lendirmek istiyorsanız o zaman yatınmlan ga-
rantı altına alacak mekanizmalan çalıştınyor-
sunuz.
Yani, bunun için özel sigorta sistemleri var.
O yatınm, o ülkedeki ekonomik koşullar do-
layısıyla zarara uğrayacak olursa devlet onu
telafı ediyor. Siyasi koşullar nedeniyle o yatı-
nm zarara uğrarsa devlet onu da telafi ediyor.
Bu yüzden, örneğin Almanya, geçen yıllarda
Doğu Avrupa ülkelerindeki Alman yatınmla-
nnı teşvik edici pek çok önlem aldı.
Bu nedenle de balayoruz ki bu ülkelere ya-
pılan yabancı yatınmlann içinde çok büyük
farkla Almanya önde gidiyor.
Slyast Irade
- Bu, o ülkelerin objektif koşullanndan,
mevzuatlanndan kaynaklanıyorsa neden tn-
giltere, Fransaya da başka Avrupa ülkeleri-
nin yatınmlan AImanya 'nınkilerle eşit değil
ya da buna yaklaşmıyor?
• - Bunu iyi düşünmek lazım. Çünkü, bunun
sebebi Alman firmalannın o ülkelerdeki ucuz
işgücünden ve ucuz altyapıdan yararlanarak
dünyadaki rekabet güçlerini sürdürmeleridir. Bu,
yatınm yapan ülkeler için çok büyük bir avan-
tajdır. Bütün bunlan bizim çok iyi düşünme-
miz lazım. Gerek bu konuda, gerekse de baş-
ka konuda olsun bir eksiklik ve sıkınüyla kar-
şılaştığunız zaman bir refleks olarak daima,
u
Acabanevimizeksikkibuişolmır>or''dıyede
sormamamız lazım.
Bakıyorsunuz, bazı ülkelerin Türkiye'ye yap-
tıklan yatmmlar başka ülkelere yapûklan ya-
ünmlardan daha fazla. Demek ki bunun özel
bir nedeni var. Bunlan araştırmalıyız. Kestir-
meci yaklaşunlarla sonuca gitmeye çahşmak
çok hatalı olur. Ahnanya'nın, Doğu Avrupa ül-
kelerinin AB'ye girmeleri yolundaki siyasi ira-
desinin oluştuğu andan itibarenbu ülkelere yö-
nelikyatınmlan ve yardımlan teşviketriğini bi-
liyoruz. AB'nin altı yıldır Doğu Avrupa ülke-
lerine yaptığı mali ve ekonomikyardımlar Tür-
kiye'ye 35 yıldır yapılan yardımlann birkaç
misli daha fazlası. Işte, bu da bir siyasi irade-
yi yansıtıyor. Bizim bunlan çok iyi görerek de-
ğerlendirmemiz lazımdu".
- Sizceuluslararası alanda demokrasive in-
san haklannuı gerçek boyutu nedir?
- Demokrasi ve insan haklan alanında özel-
likle fltinci Dünya Savaşfndan sonra büyük
birmerhalekatedildi. Bütün uygar ülkelerinbu
konularda adımlar atması gerektiği doğrudur.
Herkesin eksiği var. Sadece Türkiye'nin eksik-
lerini hep dikkate alırsak ve başka ülkelerin
eksiklerini görmezsek bütün dünyanın o alan-
da iyi, bir tek Türkiye'nin kötü olduğu gibi
yanlış bir inanca kapılabiliriz. Türkiye'nin ek-
siklerinin olduğu çok doğru. Ama başka ülke-
lerin de eksikleri var. Burada birkaç önemli
noktaya dikkat çekmek isterim. Bunlardan bir
tanesi. insan haklannınhem siyasi, hem de sos-
yal boyutlannın bulunması. İnsan Haklan Ev-
rensel Beyannamesi'ndehem siyasi, hem de sos-
yal haklar üzennde durulmaktadır. Demek ki
işin bu iki boyutunu paralel olarak düşünmek
lazım. Ama Avrupa'ya geldiğimiz zaman ora-
da değişik biryaklaşım var. Avrupa însan Hak-
lan Sözleşmesi sadece eğitim hakkına atıfta
bulunan cümlesi hariç tamamıyla siyasi hak-
lara dayalıdır. YıllarsonraAvrupa Konseyi çer-
çevesinde bir Avrupa Sosyal Şartı çıkanlmış-
tır. Buda sosyal haklan düzenlemefetedir. Ama
bu, dünyada örneği pek görülmeyen sözleş-
medir. Çünkü devletler bu sözleşmenin bütün
hükümlerme uymak zorunda değillerdir. Sade-
ce belli sayıda >-
ükümlülüğü üstlendiğiniz tak-
dirde bu yeterli sayılıyor. Daha sonra, 1996'da^
yeni bir Avrupa Sosyal Şartı hazırlandı. Bu da
Avrupa Konseyi çerçevesinde düzenlendi Bu
sosyal şart ise tamamıyla bağlayıcıdu". Bu şar-
tın hazu-lanıp imzaya açılmasının üzerinden
altı yıl geçti ama bu süre içinde bunu imzala-
yıp onaylayan sadece dört devlet var.