Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1—4 KAZİRAN 20O2 CUMA CUMHURİYET SAYFA
kuHur(5 cumhuriyet.com.tr 15
~W~^I Seyircinin adeta bir kapanın içine çekildiği yeni DavidFincher gerilimi gösterimde
İLv sığınağındaki kasa
Soı aylarda sık sık karşımıza çıkan, Holly-
vvooc yapur.ı asker ve savaş filmleri furyasın-
Azın eına getirdiğimizden ve doğrusu doğm
düirüst bır şeye de benzemeyen, Bruce YVil-
lis'li beylik îsazı toplama kampı hikâyesi
H a r t ' s VV'ar-Şeref ve Cesaret'i görmektense
aslında seyretmekte geç bile kaldığımız Panik
O d a s ı n a ginneyi yeğledik. ne d e olsa bir Da-
v i d Fincher filmidir diyerek.
'Özel hayatın, mahremiyetin kalesi' evleri-
mizde eskiden kullanılmayan, fazıla öteberinin
konduğu, genellikle penceresız, Idiçük. dara-
c ı k sandık odalannı bilirdik de panik odasını
biç duymamıştık.Fincher'ın son rilmi sayesin-
de, müreffeh hayatın simgesi ABD'de, evinde
tam birgü\encede olmak isteyen kimı zengin-
lerin yaptırdığı, bir çeşit sığınak işlevi gören.
hırsızın- uğursuzun sürpriz saldınlanna karşı
tasarlanmış gizli bölmelere panık odası dendı-
ğini de öğrendik.
Hollywood'un namlı, çok bilmiş, tüccar se-
naristlerinden David Koepp ımzalı senaryo,
panikanında sığınılabilecek, özel telefonlu, yi-
yecek- içecek depolanmış ve evin içini göste-
ren çok sayıda ekranla donatılmış, kalın çe-
lik kapılı, adeta Hitler'in sığınağını andıran
böylesi bır 'gizli bölme numarası "ndan yola
çıkarak yeni taşındıklan, 1879'da inşa edıl-
miş. eski ama görkemli bir evde iiç soyguncu
tarafından kıstınlmış, klostrofobik bir anneyle
şeker hastası kızının gerilim dolu mücadelesi-
ne dayanıyor Amerikan sinemasmda, Wyler'ın
Imutsuz Saatler'inden yakm dönemin Evde
Tek Başına sensi filmlerine kadar yığınla ben-
zeri çekılmiş, temcit pılavı gibi bir konudan,
kendine özgü anlatımı v e çarpıcı görsel düze-
yiyle, yine usta işi bir yeni genlim çıkarmış,
1962 Colorado doğumlu, video- klip estetiğin-
den gelen Da\ id Fincher.
Terk edildiği zengin kocasınca ( Patrick Ba-
uchau) masraflan karşılanan, küçük kızıyla
(Kristen Stewart) göğüsleyeceği, yeni bir ha-
yata başlamaya kararlı ev kadını Meg (Jodie
Foster), arkadaşı ve emlakçıyle gezip beğen-
diği, Manhattan'daki, 3 katlı, eski ama geniş ve
görkemli yeni evindeki ilk gecesınde, evin es-
ki kiracısı tarafından panik odasındaki kasaya
saklanmış çok değerlı tahvillerin peşindeki gö-
zü kara soygunculann saldınsına uğrayınca,
dehşet içinde panık odasına sığınıyor kızıyla,
mecburen.
Klostrofobik bir karabasan
Çocuklannın eğitımi için hırsızlığa gönülsüz
katılan, panik odası uzmanı, zencı aile babası
Burnham'm (Forest VVhitaker her zamanki
gibi) 'kötünün ıyisı' olduğu fılmde, hırsızla-
nn patlak veren ahlakı sorunlarla bırbirlerine
gırmesı sonucunda. tehlıkeli, silahlı Ra-
oul(Dwight Yoakam), çete reisı geçinen ama
soygundan vazgeçen dengesiz Junior'u (Ja-
red Leto) vurmasıyla hiç de tatmın edici ola-
mayan. beylik bir finale dümen kıran film baş-
tan sona kapalı. dar mekânlarda ve boğucu,
karanlık bır atmosferde geçiyor ve bir kez da-
ha Fincher"in görsel ve teknık becerisini orta-
ya seriyor. Kıstıranlarla kıs-
tınlan-
lar arasında gidip gelen hikâyede. Meg'in ka-
pıya gelen polisleri geri çevirmesi gibi hiç de
inandıncı gelmeyen sahneler de var. Hikâye-
sinden çok, türün klişelerini ustaca kullanan.
korku ve merak duygusuyla alttan alta işlenen
gerilimin hakkını veren Fincher'in, kilidin, ha-
valandırmanın içinden bile geçip akarcasına
kayan, öznel kamera ağırlıkh, göndermelerle
bezeli, enerjik. dinamik anlatımı birinci sınıf.
Foster, VVhitaker, Yoakam gibi yönetmenliğe
de bulaşmış oyunculardan oluşan parlak
kadrosu da cabası.
Fincher'in bu beşinci ve şimdilik son
fılmi, ustalıkla anlatılmış, sürükleyici
bir gerilim denemesi ama kuşkusuz
neo-noir başyapıtı bir Yedi ya da Dö-
vüş Kulübü ayannda değil.On yıl
öncekı ilk fılmi Yaratık 3" ıle 1995
yapımı Oyun'un yanında yer ala-
bilecek bir stil alıştırması olarak
belleğimıze kaydettiğimiz bu Pa-
nik Odası Fincher'in hâlâ 'Ye-
di 'nin mirasını yediğini örnekli-
yor aslında. Genelde hep 'Yedi'
düzeyinde işler beklenen Finc-
her'den meraklısınca kaçınlma-
yacak yeni bir gerilim denemesi
özetle.
Panic Room / Yönetmen: David
Fincher / Senaryo: David Koepp /
Kamera: Darius Khondji, Conrad
W. Hall / Müzik:
Hovvard Shore /
Oyuncular: Jodie
Foster, Kristen
Stevvart,
Forest
VVhitaker,
Dwight
Yoakam,
Jared
Leto,
Kristen
Stevvart,
Patrick
Bauchau/
ABD 2002
(WB)
• David
Fincher'm Jodie
Foster*ı yönettiği
beşinci ve şimdilik
son filmi, ustalıkla
anlatılmış, sürükleyici bir gerilim denemesi ama
kuşkusuz yönetmenin önemli filmlerinden
'Yedi' ya da 'Dövüş Kulübü' düzeyinde değil.
Eski tanıdıklayirmi
yıl sonrayeniden...
Spielberg'in restore edip yeniden gösterime sunduğu ün-
lü filmin sevimli uzay yaratığı kahramanı E.T.
Yirmı yıl önce, Hollywood'un 'ha-
rika çocuğu' Steven Spielberg'in, o
tarihe kadar çekilen bilimkurgu fante-
zilerinde, ürkütücü ve tehdit edici ya-
ratıklar olarak betimlenmiş uzayhlara,
alışılmışın dışında, sevgi ve dostlukla
yaklaşan ünlü filmi The Estra Ter-
restrial-E.T., yönetmenin eklediği da-
ha önce kullanılmamış sahneleri, diji-
tal bakımdan geçirilmiş görsel efektle-
ri ve yeniden düzenlenmiş sound
track'iyle yıllar sonra yeniden göste-
rimde.
Vaktiyle Spielberg'i üne, paraya bo-
ğarak çağdaş bir sinema mitosuna dö-
nüşmüş bu naif. masahmsı başyapıt,
FBI ajanlannın silahlannın telsizlerle
değiştirilmesi gibisinden malum 11
Eylül fobisinden kaynaklanan bazı mü-
dahalelere maruz kalmış haliyle çıka-
geliyor zaman tünelinden karşımıza.
fçerdiği yoğun sevgi mesajıyla, aile ve
çocuğa yönelık Spielberg sinemasmın
doruğu niteliğindeki bu 1980'lerin
Hollywood'unu kurtaran olay-film,
evinden yurdundan milyonlarca ışık yı-
lı uzakta, dünya denen, bilmediği, ta-
The Extra Terrestrial /
Yönetmen: Steven Spielberg
/ Senaryo: Melissa Mathison
/ Kamera: Allen Daviau /
Müzik: John VVilliams /
Oyuncular: Dee VVallace,
Peter Coyote, Henry
Thomas, Drew Barrymore,
Henry McNaughton /
ABD 1982 (UIP)
nımadığı bir gezegende, korkutucu ye-
tişkin insanlar arasında unutulup bir
başına kalakalmış, bu dünyadan olma-
yan, eciş bücüş bir uzay yaratığının
yeryüzündeki zorunlu konukluğunu hi-
kâye ediyor.
Önce babasız, küçük bir çocukla
(H.Thomas),sonra iki kardeşiyle (D.
Barrymore, H. McNaughton), daha
sonra da yörenin tüm çocuklanyla ya-
kınlaşıp yetişkinlerin anlayamayacağı
cinsten, sımsıcak bir dostluk kuran
E.T.'nın peşine, onu yakalayıp incele-
mek isteyen bilginler düşüyor...
Teknolojiyle duygusallığın kaynaş-
tınldığı filmin. Alien'le King Kong'da
çalışmış Carlo Lombardi'nin tasarla-
dığı sevimli kahramanı E.T., kocaman
kafalı, uzalıp kısalan boyunlu, Einste-
in'ı andıran sevgi dolu ve hüzünlü göz-
lere sahip, ayaklan kokan, cinsiyeti be-
lirsiz, cücemsi bir uzay yaratığı. 0nun
dünyalı çocuklarla geliştirdigi dostluk
ilişkisi, gençliğe ve Amerikan 'orta di-
reği'nin beğenisine seslenen fantezi-
ler üretmenin ustası Spielberg'in elin-
de, sıradan bir bilimkurgu masah bo-
yutlannı aşarak bisikletlerin gökyüzü-
ne kanatlandığı gibisinden, kimi unu-
tulmaz sahneleri ve duygusal finaliyle
yürek paralayan bir dokunaklılığa eri-
şiyor. Yeni kuşaklara sunulan bu elden
geçirilmiş E.T., bizim gibi eski kulağı
kesiklere de, geçmişe nostaljik bir yol-
culuk yapma fırsatı sağlıyor durduk
yerde.
İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Esir kampında onur savaşı...Esir kamplan insanlann yaşam mü-
cadelesi verdiği yerler olarak her za-
•nan dikkat çekmiştir. Savaşta esir dü-
>en askerler, ellerine düştükleri düş-
manın elinde sağ kalma mücadelesi
kadar onurlannı korumak için de mü-
cadele etmek zorundadırlar. Ama in-
san karakterleri her zaman en büyük sı-
aavını böyle yerlerde verir. Onurunu
iorumak için yaşamını feda etmeyi gö-
ze alanlann yanında, orada bile çıka-
nnı düşünen, bunu sağlamak için onur-
suzluğun her çeşidine razı olanlar da
sulunacaktır.
"Şeref ve Cesaret", böyle bir ola-
vı anlatıyor. Filmin senaryosuna kay-
aaklık eden yapıtın yazan, babasının
Stalag III kampındaki anılanndan ya-
rarlanrmş. Almanlara esir düşen Ame-
rikan askerleri arasındaki en büyük
rütbeli subay olan Albay Mc Namara
Bruce Willis), ötekı esir subaylar ve
îrlerle birlikte asker disiplinini bura-
Ja da korurlar. Savaşm içine girmeden
îsir düşen Teğmen Tommy Hart, bir
Amerikan senatörünün oğludur ve Al-
man sorgucu Lutz'un eline düşerek
pek çok gizi aktarmıştır. Mc Namara
onun sorguda pek dayanamadığını an-
lar, ama onu küçük düşürmez. Bu ara-
da iki zenci pilot da esir kampına ge-
lir ve bayazlar arasında hoş karşılan-
mazlar. Özellikle Amerikalı çavuş,
zenci subaylara kötü davranır ve onla-
nn rütbelerini görmezden gelir. Film
bir esir kampında bile ırkçılık gibi.
kendi çıkannı kollamak için arkadaş-
lannın gizlerini ele vermek gibi olay-
lann nasıl yaşanabileceğini gösterir.
Esir kampında verilen onur savaşı-
nın başyapıtı elbette "Kwai Köprü-
sü"dür. Bu filmi görenler, esir düşmüş
birliğin kendi dayanışmalannı ve mo-
ral güçlerini bir köprü inşa ederek na-
sıl gösterdiklerinin gerçekten sinema-
da klasik olan öyküsü olduğunu bilir-
ler. Filmin sonundaki köprünün düş-
mana yararlı olmaması için atılması
ise esir kampında bile bir savaşın na-
sjj yürütüleceğini göstermektedir.
"Şeref ve Cesaret" birbiri içine
geçmış öykülerin anlatıldığı bir film.
Ancak birçok olay yüzeysel kalmış,
Bruce Willis de rolünde başanlı değil.
Filmdeki başan Teğmen Tommy
Hart'ı oynayan Colin Farrell'in. Fil-
min orijinal adı da "Hart's War-
Hart'ın Savaşı'. Savaşa babasının et-
kisi ıle geri planda katılan Teğmen
Hart, bir yanhşlıkla düşmanın eline
düşünce gerçek bir onur savaşı vermek
zorunda kalıyor. Bir yandan düşmanın
elinde sağ kalmak ve yaşamak, bir
yandan arkadaşlanyla birlik olmak,
aynı zamanda ırkçılığa karşı eşitliği
sağlamak için mücadele ermek, genç
ve deneyimsiz teğmenin gerçek bir
onur savaşına dönüşüyor.
Aslında çok önemli bir konu derin-
likle işlenmemesi nedeniyle çok başa-
nlı olamayan bir sinema yapıtına dö-
nüşmüş. Belki de "Esir Kampı Film-
leri" diye bir tematik gösteri hazırlan-
sa çok önemli kıyaslamalar yapma ola-
nağı da olurdu.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Futbolla Yat!
Futbolla Kalk!
Bir gözü işte, öbür gözu oynaşta derler ya, işte
aynen öyle. Size bu satırlan yazarken bir gözüm
bilgisayarda, öbür gözüm televizyonda. Şimdilik
skor: 2-0. Brezilya cephesinden de iyi haberler var.
Demek kı, işimiz iş. Sonuna dek böyle giderse,
ikinci turdayız...
Anlayacağınız, kedi kulunuz da futbol rüzgânna
kapılmış gidiyor. Ne yapalım, emir yüksek yerden
geliyor. Ne zaman Dolmabahçe Stadı'nın önün-
den geçsem, kocaman bir tabela beni uyanyor:
"Futbolla yat, futbolla kalk! Coca cola iç!"
Bu emirlere tam anlamıyla riayet edemesem de
(iyi bir futbol seyircisi olmadığım gibi, iyi bir cola
içıcisı de olmadığımı söylemeliyim), büsbütün ilgi-
siz de kalmıyoruz işte. Siyasetten ve ekonomiden
yana yüzü gülmeyen, tum umutlarını ayaktopuna
bağlamış birtoplumun ferdı olarak, milli görevimi-
zi ifa ediyoruz. Kafamızdan bazı sorular eksik ol-
masada...
Özel sektörün Dunya Kupası nedeniyle verdiği
gazete ve televizyon ilanlarının tutarını merak edi-
yorum mesela... Sakın spora karşı olduğumu fa-
lan sanmayın. Yalnızca, bu kadar parayı spor ala-
nına altyapı olarak aktarsaydı bu şirketler, daha
kalıcı bir ış olmaz mıydı, diye düşünüyorum. Tüm
yurttaşlarımızı, televizyon başına bağlamak yerine,
kitlesel bir spor politikası için somut adımlar atıla-
maz mıydı? O trilyonların hiç olmazsa bir bölümü,
'Yaşam boyu spor', 'Herkes için spor' gibi kavram-
ların hayata geçirilmesı, gençler için spor tesisleri
yapılması için harcanamaz mıydı? Bilıyorsunuz,
Olımpıyat adaylığında çok kararlıyız devletçe. Se-
kiz yıl, sonra, olmazsa on iki yıl, o da olmazsa on
sekiz yıl sonrasına adayız! Adayız da atletızm, yüz-
me, eskrım gıbı sporların 'müşteri'si var mı ülke-
mızde? Bir tek futbolla Olimpıyat olur mu?
İlk yarıyı tamamladık çok şükür. "Geliyor... geli-
yor... Türkler geliyor... Hadi loo.. hadi loo!.." Ban-
kalardan, telefon firmalarına kadar tüm şirketler
umutlarını kupaya bağlamış sanki. Dünya Kupası
coşkusunu yansıtan reklamları tekrartekrar izliyo-
ruz ekranda. Millı takımımızı yüreklendirmek, hal-
ka moral vermek güzel de (bir başka reklamın de-
diği gibi) "Bu ilişki reklam kokuyor" mu dersiniz?
Eyvah, Brezilya bir gol daha yemiş. "Dakikalar
geçiyor, heyecan artıyor." Bir gol daha atmamız ge-
rek... Derken, Brezilya'nın dördüncü, beşinci gol-
leri geliyor. Dışardan korna sesleri duyulmaya baş-
ladı bile... Az sonra, Turk bayrakları ile üç hilalli bay-
raklar doldurur meydanları... Üçüncü golümüz de
geliyor. Takımımız bu kez çok iyi gerçekten de.
"Bunun adı duyguların üst seviyeye çıkması" diyor
TRT spikerı... Son dakikalarda iyıce bastırıyoruz.
Dördüncü golü arıyoruz. Tribünlerdeki vatandaş-
larımızın sevincine diyecek yok. özel şirketlerin
davetlisi olarak Kore'ye giden mılletvekilleri, bele-
diye başkanları artık Japonya'daki maçları da ka-
çırmazlar... Hükümet krizi de unutulur... Avrupa
Birliği tartışmalan da...
Maç bitiyor: 3-0, "Çok büyük birzafer bu! Türki-
ye'de bayram yaşanıyor" diyor spiker. Pencere-
den dışan bakıyorum: Yolun iki yanında bayrak sa-
tıcıları koşturuyor... Bayrak satışlarında patlama
yaşanacak. Şirketlerin halkla ilişkiler müdürleri el-
lerini ovuşturacak. En azından bir hafta daha sür-
dürebilirler kampanyalarını... Bakanlarımız, bu fır-
sattan olabildiğince yararlanmaya çalışacak. (Sa-
hi, siyasetçilerin spordan ellerini çekmesi, federas-
yonların özerk ve demokratik yapılara kavuşturul-
ması hep uzak bir hayal olarak mı kalacak?)
Halkımız meydanlarda kitlesel terapi seansları-
na çoktan başladı. Yer gök inliyor: "En büyük Tür-
kiye!.." Bir genel müdür, futbolcularımızın 'damar-
lanndaki asilkan'\a bu sonucu aldıklarını açıklıyor.
Ve evinin penceresinden onları seyreden bir sar-
man kedi aklından şunları geçinyor: "Dünya Kupa-
sı'nda gruptan çıkmanın, uluslararası alanda say-
gınlık kazanmaya yeteceğini mi sanıyorsunuz? Bi-
lime ve sanata yatınm yapan, kültür ve sanafta ulus-
lararası başanlara imza atan ülkelerarasına gireme-
dikçe, futbolda başanlı olmak bir ülkeyi nereye ka-
dar götürür?"
Siz kediye kulak asmayın, bakın devlet büyük-
lerimiz ne diyor: "Çin'i hallettik, inşallah Japonlan
da hallederiz!.."
vecdisayarfa yahoo.com
BEKSAV'dan Kelepçe'
• Kültür Servisi - Daha önce 'Yetmişinci Gün'
adh kurmaca kısa filmin yapımıru üstlenen
BEKSAV Sinema Atölyesi bu kez 'Kelepçe' adlı
belgesel filmle karşımıza çıkıyor. Yann saat
20.00'de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde
galası yapılacak film, Burdur Cezaevi
operasyonu sırasında iş makinesi kepçesiyle
kolu kopan Veli Saçıhk adlı tutuklunun
yaşadıklannı anlatıyor. Saçıhk kolunun, bir
köpeğin ağzında Isparta sokaklannda
dolaşmasıyla medyaya konu olmuştu. Sedat
Yılmaz'ın yönettiği film izleyenlere 19 Aralık
operasyonunun ve F ripi cezaevlerinin
mantığınm ipuçlannı tutuklu ve hükümlülerin
ağzından sunuyor. (0 216 349 91 55)
'Şeref ve Cesaret'teki başan Bruce VVillis'in değil, Teğmen
Tommy Hart'ı oynayan Colin Farrell'in.
• Kültür Servisi - Esra Şakir, kolektif
çalışmalannm dışında ilk kişisel sergisini
dün ttalya'nın Milano kentinde L'Atelier
Fuori Classe'ta açtı. Sergide, 2 hafta süreyle
sanatçının resim çalışmalannın dışında desen,
serigrafı baskı, keçe ve ipek işleri de
sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Şakir'in
çalışmalarında görülen bitki figürü, ait olduğu
geleneğin ifade şekliyle bereket ve üretkenliği
tarif ediyor. Sanatçı, geniş renk lekeleri, neşeli
ve özgün fırçası, açık koyu tonlamalanyla,
güçlü portreleri figüre ederken zaman zaman
3 boyuta varan derinlikleri de yakalayarak
etkileyiciliğini arttınyor.
Tiipk tasarımcıya övgü
• Kültür Servisi - Dünyanın önemli grafik ve
reklam dergılerinden 'Novum', haziran
sayısmda Uğur Köseahmetoğlu'nun grafik
tasanm çalışmalanna yer verdı. 'tstanbul'dan
Sanat Afişleri' başlığı ile 6 grafik yapıhnın
yayımlandığı dergide, Köseahmetoğlu'nun
sanatı üzerine olumlu eleştirilere yer verildi.
Köseahmetoğlu, ülkemizde reklam grafiği
üzerine sergi açan sanatçılar arasında yer alıyor.