18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 2002 SALI 6 Mayıs 1972'de Deniz Gezmiş, Hüseyin Inan ve Yusuf Aslan idam edildi Deniz'lerin idamı 68'in intikamıydı Arkadaş rektörler öğretim üyeleri tarafından seçilirdi. YÖK diyc bir gariplik yoktu. SALI Insanlar ve Kurumlar ORHAN BURSALI atıyor Oral Çalışlar, llkay Demir, Necmi Demir, Tuğrul Eryılmaz, Oğuz Etçi, Atilla Keskin, Ertuğrul Kürkçü, Oğuzhan Muftüoğlu, Muzaffer Oruçoğlu, Ülkü Sağır, Teslim Töre ve Mustafa Yalçıner İ968 döneml Dilekçe veren öğrencısini ihbar eden bir iinıversite yönetimi de yoktu. Onları bu nedenle tutuklayan bir yargı sistemi de... 1968 dönemi, 12 Mart askeri darbesinı yapan generallerden birinin diliyle "Türkiye için fazlaydı". 1961 Anayasası, "Bu ülke icin lükstiT. Fkonomik, siyasi ve toplumsal açıdan incelendiğinde Türkiye'de ekonominin en verımli olduğu yıllar 1960'lardı. Gelır dağılımı da bugünle karşılaştırıldığında çok dalıa olumluydu. Toplum gelecek açısın ORAL ÇALIŞLAR Deniz Gezmiş, Hüseyin Inan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972 sabahı Mamak Askeri C'ezaevi'ndeki hücrelermden ahnıp Ankara UlucanlarCezaevi'ne idam cdilmck üzerine götiirüldüler. Aradan tam 30 yıl geçli. Bıı üç devrimci gencın idamı, Türkiye'nın geleceğinindeçızıldığıönemlı bır başlangıç oldu. Deniz ve Yusuf 1947 doğumÜLKÜ luydular, idam edildiklerinde 25'ine yeni girmişlerdi. Hüseyin Inan 1948 doğumluydıı, yaşı 24'tü. Hüseyın idam edılmeden hemen önce yazdığı kısa mektubunda şöylc yazmıştı: "Söyleyccek fazla söz bulamıyorum. Birinsanınsonundakarşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı." Ölüm onların karşısına erken çıkmıştı. İbrahinı Kaypakkaya'nın Diyarbakır Cezaevi'nden 16 Mayıs 1973 tarihinde ölüm haberi geldiğinde 24'üne yeni basmıştı. Ulaş Bardakçı saklandığı evde MlT'çiler tarafından kıstınlıp öldürüldüğünde de aynı yaşlardaydı. HüseyinCeyahir, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Kadir Manga, İbrahinı Öztaş, Koray Doğan, Niyazi Yıldızhan, Kızıldere?de öldürülen Mahir Çayan, C'ihan Alptckin, Ömer Ayna, Saflet Alp, Sinan Kazun Ozüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz da 20'li yaşlarındaydılar. dan umııt doluydu. Bu ülkenın değişebileceğine olan inanç güçlüydü. Işçiler, köylüler, öğretmenler, gençler yeni bir Türkiye yaratabileceklerine mamyorlardı. 1968 gençliği böyle birortamın ürünüydü. "Gerçekçi ol imkânsızı iste" derken tamamen bir hayal içinde değıldiler. Fıkır fıkır kaynayan toplumun bir parçasıydılar. Toplumun dcğişecegine olan inançlannı, dünyadaki gelişmeler de destekliyordu. Vietnam'da ABD bır batağa saplanmıştı. Koca ülke büyük bir çıkınaz içinde küçük bir ülke karşısında yenilgiye uğruyordu. Küba'da Fidel Castro ve Che Guevara önderliğinde Batista rejimi yıkılmış yerine sosyalist bir yönetım gelmıştı. Dünyanın dört bir yanında sömürgecıliğe isyan edenhalklarbağımsızlıklarınakavuşuyorlardı. 1968 gençliği umudun gençliğiydi. Ha yal leri vardı, düşleri vardı, öfkeleri ve hırsları vardı. ldealleri vardı. Ancak Türkiye'ye yavaş yavaş egemen olacak baskıcı sistem, bu kadar geniş bir özgürlüğü kaldırmaya tahammüllü değildi. 1965'li yıllardan itibaren gelişen kitle mücadelesine, gençlık mücadelesine karşı devletin içindeki bazı güçler tarafından örgütlenen elı silahlı kuvvetler çıkarıldı. "Komünizmle İVI ücadele Dernekleri", "Komando Kampl a n " bu örgütlenmenin ürünüydü. Vedat Demircioğlu, 1968 yılında ABD aleyhtarı gösteriler sırasında tstanbul'da polis tarafından öldürülen ilk gençtı. Onu ülkücü komandoların cinayetleri izledi. Bütün TtP nıitinglerini "KomünizmleMücadele Dernekleri" etrafında örgütlenen "milliyetçiler" basıyordu. Pusular kuruluyor, gençler öldürülüyordu. Gazetemizin 80 yaşa merdiven dayamasını nasıl yorumlamalı? önce düşündüm: Cumhuriyet olgun bir insan gibi mi yani? 80 yıllık ömür, yaşam standartlarının giderek geliştiği günümüz dünyasında, bazı refah ülkelerinde ortalama yaşa doğru tırmanıyor. Yeni tıbbın verdıği uzun yaşam perspektifiyle, önümüzdeki 1020 yıl içinde ortalama 80 yaş bir düş olmaktan çıkacak. 80 yaş, akıl yetileri ve fiziksel özellikleri yerinde bir insan için, deneyim dolu ve olgun bir dönem kabul edilebilir. Ama öte yandan hâlâ ölümlü insanoğlu için, 80 de olsa 100 de olsa bir adım ötesi yok. O halde, Cumhuriyet'in yaşını insanoğlu ile kıyaslamak anlamsız. Cumhuriyet bir kurum. Kurumlar ve ınsanlar farklı. Kurumlar, yaşamın, insan soyunun sürekliliğinin, uygarlığın bir başka anlamda kanıtları. Tıpkı geleneklergörenekler gibi, bir toplum kültürünün parçaları. Kurumlar, uygarlığımızın hücreleri. Uygarlık, çoğunlukla oralarda tohumlanıyor, biçimleniyor, büyüyor. O tohum, bazen bır görüş, bazen bir proje, bazen uzun soluklu, toplumu kucaklayan bir vizyon. Ve kurumlarda atılan bu tohum, bütün insanlık tarafından kullanılıyor. Şu veya bu biçimde. Hayat ne kadar da bir bütün. Yaşamın evrimi, kurumların evrimi, görüşlerin evrimı, uygarlıkların evrimi. Bunları bırbirınden ayırmak mümkün değil. Hepsinin temelinde, değişımingelişimin ortak yasası var. Cumhuriyet, ülkemızin en eski kurumlarından. Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt. Cumhuriyet öncesı var olan hiçbir gazete bugüne gelememiş. İnsan gibi doğmuş ve ölmüşler. Cumhuriyet ve Cumhuriyet gazetesi öncesi kaç kurumumuz var? Ünıversitelerimiz bile yeni. İTÜ, ülkemizde ilk mühendislik kurumunun oluştuğu 1700'lere kendini bağlamaya çalışır. Ama arada kopukluklar vardır. İU, köklerini ta Bizansta aramaya kalkışır. Sırkeci ve Eminonü'nden geçerken, bazen dükkânların kuruluş tarihlerine gözüm takılır. Kurukahveci Mehmet Efendi? Bazı şekercilerimiz? Hepsi 1800'lü, 1900lü tarihleri göğüslerini gere gere vurgularlar. Neden köklerimiz çok eskiye dayansın istiyoruz? Çünkü orada bır tarih, tarihle birlikte bir kültür, deneyim; ve bunlarla birlikte bir güven, hayatın sürekliliği... vardır, oluşmuştur. Aile kurumları da öyledir. Ünlü aile kurumlarında yetişen bireyler toplumda daha ayrıcalıklı tutulur. Hem ailenin hem ailenin yarattıgı kurumların sureklıliğıni sağlarlar. Bu açıdan toplumsal bir güven yaratırlar. Tabii, bu güveni kullanamayan nice aileyi, bireylerini, kurumları görüyoruz. Bazı demokratik ülkelerde krallıkların yaşatılması da, belki "toplumsal ıçgüdü" diyebileceğimiz davranışın dışavurumu. Ülkesıne dönen Afgan Kralı'nı düşünün. • •* Tabii, bir de kurumların öbür yüzleri var. Yaşayabilen, gelişebılen, büyüyebilen... Nature bilim dergısi 1800'lerde, fen bilimleri konusunda buluş, keşif, araştırma vb. haberleri yayımlamaya başladı. Bugün, bilim dergileri yayıncılığında dünyanın bir numaralısı. Yine 1800,1900'lerde kurulmuş çok sayıda gazete, dergi vs. yine bugün dünyanın sayılı, etkili yayın organları arasında. Cumhuriyet, Cumhuriyet Vakfı gibi sağlam bir temele bağlandı. Tabii bu yeni bir başlangıç. Bu temel üzerınde Cumhuriyet, bugünkü koşullarda, 100 bin satan, toplumun günlük entelektüel nabzının attığı, toplumun günlük entelektüel atardamarlarından birine dönüştüğü daha etkin bir üst kuruma doğru yol almak zorunda. Cumhuriyet, bizim tarihimiz. Ona herkes sahip çıktığı ölçüde kurumsal varlığını ve toplumsal görevini daha iyi sürdürme koşulları oluşacaktır. Yoksa, tersi doğru değildir... • •• *•* SÜRECEK SAĞIR, THKPC'DEKt BÖLÜNME NEDENlYLE YAŞANAN GERGİN GÜNLERl ANLATIYOR Hepsl öğrenclydl Deniz Gezmiş, Cıhan Alptekin ve Niyazi Yıldızhan Hukuk Fakültesi öğrencisiydiler. Yusuf Aslan, Hüseyin Inan, Sinan Cemgil ve Koray Doğan Orta DoğuTeknik Üniversiteli, Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Sabahattin Kurt Ankara Ünivcrsitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden... Ibrahim Kaypakkaya Çapa Yüksek Öğretmen Okıılu'nda okuyordu. 12 Mart döneminde katledilen, idam edilen 68 gençlik önderlerinin tamamı üniversite öğrencileriydi. Yaşasalarşimdi bizlergibı 5()'lerınde olacaklardı. 12 Mart askeri darbesi, 1968'e bir cevaptı. 196O'lı yıllar Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerın en geniş kullanıldığı yıllar olmuştu. İlk kez bir sosyalist parti, Türkiye Işçi Partisi 1965 seçimlerinde 15 milletvekiliyle parlamentoya girmişti. Ülkenin dört bir yanında toplumun bütün katmanları harekete geçmişti. tlk kez büyük işçi grevleri oluyordu. İlk kez yüzlerce köyde, toprak için, fındık için, tütün için, pancar için gösteriler yapılıyor, Güneydoğu'da bölgedeki baskıları protesto amacıyla kalabalık mitingler düzenleniyordu. 1968 gençliği, yaşam ve özgürlük dolu bu gösterilerin en önündeydi. Köyden fabrikaya koşturuyorlar, üniversitelerin demokratikleşmesi amacıyla örgütleniyorlardı. Bugünün Türkiyesi'nden o günlere bakınca, ne kadar geri noktalara düştüğümüz daha iyi anlaşılıyor. 1968'lerin üniversitelerinde öğrenciler demokratik seçimlerle kendi temsilcilerini seçerler, üniversite yönetimlerine temsılci gönderirlerdi. Ünıversiteye polis giremezdi. Eğitimde ciddi bir özgürlük ağırlığı kendini hissettirirdi. Üniversite yönetimleri özerkti. Dekanlar ve Ülkü Sağır, 1972 yılında THKPC davasında ömer Laçiner, Oktay Etiman, Zafer Kutlu ve Ertuğrul Kürkçü ile beraber. Ulaş sakin, Mahir gengindi ÜLKÜSAĞIR • ' " < Anılar fazlasıyla özneldir. Birisiyle ilgili anılannızı anlatırken özellikle de o kişiyle çok uzun yıllar bir arada yaşamamış ve çok değişik koşullarda çok farklı şeyler paylaşmamışsanız aslında kendinizı anlatıyorsunuzdur; zira belli bir anda, belli koşullar altında o kişinin sizin belleğinizde yarattıklarıdır anımsadıklarım/. Olaylar için de aynı şeyler geçerlidir. Aynı olayı yaşayan kişiler çok farklı öyküler anlatır size. Bu nedenle anılanmı anlatmaktan hep kaçınırım. Ne var ki, 70'lerde başkaldırı ve özgecilik ateşini tutuşturmuş ve bu ateşte can vermiş dostlanmızı anarken bu anılara başvurmak kaçınılmaz olur. Bernard Shaw bizden uzakta olan yakınlarımızın kötü yanlannı anımsayarak kendimizi avuttuğumuzu söylese de, benim anımsadıklarım sadece hoşluklar. özellikle de Ulaş'la ilgili olanlar böyle. Belki de Mahir'le çok kısa bir süre bir arada kaldığım ve onun THKPC'deki bölünme nedeniyle son derece gergin olduğu bir dönemi paylaştığım için, onunla ilgili sadece bir poker oyununu anımsıyorum. Birisinden ya da birilerinden haber beklerken çalışamayacak kadar gergin olduğundan o sırada kesintisiz devrim yazısını yazıyordu poker oynamayı önermişti. Evde Ulaş ve Ziya dışında kimse olmadığından zorunlu olarak beni de oyuna kattılar. Birisi pana pokerin temel kurallannı anlattı ve önüme fasulyeleri koydu. Oyun görünüşte gayet iyi gidiyordu ancak bir tersük vardı. Genellikle ben kazanıyordum. Önce acemi şansı deyip geçtilerse de, Mahir işkillenmişti. Yiııe kazandığım bir elden sonra kâğıtlarımı görmek istedi. Ben de gösterdim. Oyunu açmak için gereken elimde uygun kâğıtlar olmadıkça oyunu açmayacaktım. Bu kurala ne kadar uyduğumu anımsamıyorum, ancak Mahir'le bir daha poker oynamadığımı biliyorum. Ulaş ise Mahir'den çok farklıydı. Onun gergin ya da sinirli olduğuna hiç tanık olmadım. Üstelik Ulaş'la iki ayı aşkın bir süre aynı evde kaldık. Her şeyde eğlenceli bir yan bulabiliyordu. Kardan ve düşmekten ödü kopan, bu nedenle koluna sımsıkı örtme eylemini komedi haline getirip evdeki diğer kişileri çileden çıkaran bir Ulaş. Blöflü pişti oynarken, polislerin evde en az 7 kişi olduğuna inanmasına yol açacak kadar gürültü yaptığımız ve güldüğümüz bir Ulaş. Kişiliğini başka hiçbir söze gerek kalmaksızın anlatabileceğine inandığım bir anekdot da şu olsa gerek. Polisle çatışıyoruz. Hedef falan gördüğümüz yok. öylesine ateş ediyoruz. Benim küçük bir silahım var. Birkaç ateşten sonra tutukluk yapıyor, hemen Ulaş'a koşuyorum, gayet sakin alıp düzeltiyor. Bu birkaç kez tekrarlanıyor. Hiçbirinde en ufak bir sabırsızlık ya da bıkkınlık belirtisi göstermiyor. Bir ara dışanya atılan el bombası kapalı olan panjura çarpıp odaya düşüyor. Ulaş yerinden fırlayıp bana doğru koşuyor ve üzerime kapanıp beni korumaya çalışıyor. Anılar özneldir demiştim. Doğrudur. Anımsadıklarım bende iz bırakanlar. Yine de Ulaş'ın koşullar ne olursa olsun çevresindeki insanlara sunduğu sevgisini, özgeciliğini yeterince kanıtlayacak nitelikte anılar. Yaşadığım sürece onu bu özellikleriyle anımsayıp seveceğim. [email protected] aklandığımız evde Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz ile birlikte poker oynuyorduk. Oyunu ciddiye almadığım için Mahir kızgındı.' kâğıtlar değilmiş meğer! Ulaş gülmekten kırılıyordu ama Mahir hiç de işi hafife almamıştı. Sorgulanmam sürdükçe oyun boyunca elimdeki kâğıtlann değeri ne olursa olsun hiç pas geçmediğim ve her oyunu sonuna kadar sürdürdüğüm anlaşıldı. Kâğıtlann değerini bılmiyordum, açıkçası fazla da aldırmıyordum! Oyunu ciddiye almadığım için Mahir oldukça kızgındı ama bensiz oynayamayacaklan için de bir pazarhk yapıldı. Bundan böyle yapışan bana, eğer kayıp düşersek patlayacak el bombalanyla ceplerinde en az iki tane vardı ne hale geleceğimizi anlatırken bile sokağı çınlatan kahkahalar atmama hiç dikkat çekmememiz gerektiğini belirtmeliyim yol açan ve bundan hiç rahatsız olmayan bir Ulaş anımsadığım. Yere serdiğimiz şilte benzeri nesnelerde uykuya hazırlanırken açıkta kalan sırtını örttüğümde, bu kez benim sırtım açık diye kalkıp beni örten ve bu karşılıklı Ilhan Selçuk AÎBÜ'de Konu : Aydınlanma ve Küreselleşme Yer : Abant tzzct Baysal Üniversitesi, Kültür Mcrkczi Mavi Salon Tarih : 09 Mayıs Perşembc Saat : 14.00 Atatürkçü Düşünce Derneği YARIN: ÜLKÜ SAĞIR. HÜSEYİN CEVAHİR VE HATİCE ALANKUS'U ANLATIYOR Kalp hastalıkları herkeste görüleblllr. TÜRK KALP VAKFI 1S Mayıs Cad. No: 8 $l|ll/l$TANaUL Tal : (0212) 212 07 07 <pb») • F.kı: (0212) 212 «• SS lnt«rn*t: http://www.tkv.org.tr •mall: g*n.««kr«t«rotkv.org.tr • koor<Jlnator»>tlcv.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle