18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
JAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2002 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] AÇI MUMTAZ SOYSAL 4 Hüzünlü Tarih Sayfası GİDERKEN. koşullannı dasöyleyerekgittiler: Bir milyar 100 milyon dolartık borç kaynağının serbest bırakılması için üç şey daha yapılma- lıymış: Bankacılık Kurulu. elde ettiği denetim sonuç- lanna göre bankaların sermaye arttırımına gıt- melerini isteyen mektupları hemen göndere- cek. Türk Telekom'un özelleştirilmesi gecikmiş- miş; o hızlandırılacak. Kamu Ihale Yasası değiştirilerekyabancılann Türkiye'deki kamu ihalelerine katılmalanna ge- tirilmiş limit indirilecek. Hükümet, heyet giderken gözleri arkada kal- masın diye, birbiriyle ilgisiz konulan tek metin- detoplayan biryasatasarısını apartoparhazır- layıp Meclis'e gönderdi. Böylece, "Istenenleri hemen yapanz" mesajı verildi. Ayrıca, dıştan sermaye getirip yatırım yapacaklara "Nereden nasıl buldun?" diye sorulmayarak kara parala- nn aklanması kolaylaştırılacak. Heyet'in giderayak bıraktığı bir not da kamu işletmelerindeki fazla işçi sayısına ilişkin. Na- sıl yapıldığı söylenmeyen bir hesaplamaya gö- re, "işe yaramaz" ve dolayısıyla kapıya konma- sı gereken 40 bin ila 60 bin kişi varmış. Hesabın nasıl yapıldığı, rakamın belirsizliğin- den belli değil mi? Ciddi hesaplama daha ke- sinsonuçvermeliydi. Fazlalıkolsabile, işsizsa- yısı iki milyonu aşmış bir ülkede tek çare işçi çı- karmak mıdır? Hizmetleri genişletme ve yeni çalışma alanları yaratma daha doğru olmaz mı? Asıl dikkat çekici olan, IMF emirlerinde kamu yatırımlannı çoğaltıp istihdam yaratacak ve ka- mu gelirini arttıracak hiçbir özelliğin bulunma- yışı. Tam tersine, kâr edip gelir getiren Telekom gibi kuruluşlarsatış listesinde. Vergi geliriyle bu çarkın dönmeyecegi de bellı: Bu yılın ilk dört ayın- datoplanan 15,3 katrilyonluk vergi, 19,5 katril- yonluk borç faizini ödemeye bile yetmedi. Devleti küçülterek güçlendirme düşüncesi- nin nasıl boş bir slogan olduğu artık anla- şılmış olmalıdır. Devlet güçlenmiyor; küçülme ve eldeki kamu varlıklannı satıp savurarak yerli ya- bancı açgözlülerin talanına sunma, getire geti- re, zayıflık, çaresizlik, işsizlik, pahalılık ve mut- suzluk getirdi. Gidişe "dur" deyip stratejik planlamaya da- yalı bir ulusal kalkınma seferberliğine geçiş za- manı gelmiştir. Kamusalmış özelmiş diye bak- madan, eldeki bütün olanakları bir araya geti- rip on-on beş yıl sonrasının hedeflerine yönelik bir toparlanma, silkiniş ve diriliş. En yorgun, yıkık, donanımsız döneminde bi- le ayağa kalkmayı ve "on beş milyon genç" ya- ratmayı bilmiş bir cumhuriyetin şimdi, bunca kaynağı, birikimi, deneyimi veyetişmiş insanı var- ken üç-beş kıytırık yabancının kısır öğütlerine muhtaç duruma düşmüş olması herhalde ya- kın tarihin en hüzün verici olayıdır. TurizmNOVITAS İSKOÇYA KARADENİZ 12-18 Temmuz 27 Ttmmuz-4 Ağusioı Tel: (0212) 251 28 08-09 il: novıtas@novııas com u web: www novıtas com.tr hayata değer katmak için. YAZ PROGRAMLARI 02 Genel İngilizce Progrannları Şirketler ve Kuruluşlar İçin Özel Programlar Iş Ingılızcesı Programlan TOEFL-IELTS-FCE Sınavlarına Hazıriık Programlan Çocuklara Özel Hafta Içi Gunduz Yaz Programlan Bıre-bir Ingilizce Eğitimleri Ev Hanımlarına Özel Hafta içi Gündüz ingilizce Programları Rumeli Cad. No 92 80220 Osmanbey Istanbul Tel: (0212) 225 91 72 - 247 09 83 - 241 20 34 www.englishcentre.com DENİZLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2001 84 Davacı Çimen Gökmen tarafından davalı Recep Gökmen aleyhine açılan boşanma davasında; Ulus Cad. No: 36 5 Denizli adresinde davalı Recep Gökmen adına çıkartılan davetiyenin geri döndügü. so- ruşturma ile adresı tespit edılemediğınden bu kerre du- ruşma günü olan 27.6. 2002 günü saat 9'da bızzat ken- dısi veya bir vekılle temsıl etiirmesi. gelmediği ve bir vekille temsil ettırmediği takdirde davanın yokluğunda görülüp bitırileceği dava dılekçesı davetiyesi teblığ ye- rine geçmek üzere ilan olunur. Basın: 31175 Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz Oktay SONMEZ Denizcı. Kültür. bir toplumun tarihsel olgunun uzun süreçleri içinde yaratılmış, yaşanmış olan her şeyin zaman süzgecinden geçe- rek biriktirdiği değerli bir tortu- dur. Bu nedenle de yazımızın başlığı olan "Deniz Kültü- rü"nden söz edebilmek için ön- ce denizlerde neler yaşadığımı- za, neyi ne kadar yaptığımıza, bunlann uluslararası boyutlarda- ki önemine nesnel (objektif) bir gözle bakmamız gerekiyor. Tarihin, ortaçağdan. o büyü- lü, aydınlanma dönemine geçi- şine rastlayan çoğu kez "Kİeşif- ler Dönemi" diye sözü edilen yıllannda, kendisi de bir deniz- ci olan Portekiz Kralı Henri, ün- lü gezgin Dias a küçük adı ile seslenerek "Bartelomeo, aç yd- kenkrini, rüzgânn seni götür- düğü yere kadar git" diyordu. Kraldan bu emri alan Dias, ke- za bilindiği gibi aynı yıl (1488) Ümit Burnu'nu dolaşarak dün- ya denizciliğine Hindistan'a gi- den yolu gösterdi. Bu, yüzyıllar boyu dünya ticaretindeki öne- mi hiç azalmayan ünlü "Ipek Yolu"nun çok daha güneyınde Avrupa'yı Uzakdoğu'ya deniz- den bağlayacak yeni bir yolun işaretiydi. Yüzyıllar boyunca Avustralya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin Avrupahya en gerek- li yün, ipek, baharat. çay vs. gi- bi ürünleri bu yolla geldi. Sü- veyş'in açılmasına daha yüzyıl- lar vardı. 1400'lü yıllann sonlannda bir çılgın adam yaşıyor dünyada: KristofKolomb Elindebirpor- takal "Dünyayuvarlakür" diye tutturmuş. Portekiz sahillerin- de bir yerde kayalıklann üstün- den gün batımlannı seyrediyor. Altın bir tepsi gibi alçalıp uf- kun arkasında kaybolan güneşin mutlaka daha da ötelerde bir başka ülke ve ülkelerde gündüz- leri yaşatacağını hayal ediyor. Bir gemi ile hep batıya giderek sonunda Hindistan'a ulaşacağı- na inanıyor. Yani altına, ipeğe, yazar baharatın bin bir lezzetine, Do- ğu Masallan'nın büyüsüne... Bu rüyanın nasıl bir gerçekle sona erdiği ve bir çağı değiştir- diği dünyaca bilinıyor. Kolomb, ilk seferinden aşın ihtiraslan ile ünlü lspanya kral ve kraliçesi- nin bekledıği altınla değil. bir- kaç tütün ve patates fidanı ile dönmüştü. Altın yerine ufkun ötelerinde dünyanın o güne dek bilinmeyen yepyeni bir parça- sınıbulmuş. "Kraladma"diye- rek bayrağını dikmışti. Öldüre- siye hırslı, zenginlik ve görke- me adeta şehvetle tutkulu Isabel- la-Ferdinand ikilisı Kolomb'a "Nerde atünlar, elmaslar" diye sormadılar. Hemen bir başka se- fer için yeni gemiler verdiler emrine. Yeni dünyda yeni bay- raklar diksinler, okullar, kilise- ler açsınlar, Ispanyol kültürünü çevren'in (ufkun) ötelerindeki, geleceğin tümüyle Ispanyolca okuyup yazan. Ispanyolca düşü- nen Latin Amerikası'na taşısın- lar diye... Bunu başardılar da. Bugün ABD dahil tüm yeni dün- yada yiyip içtikleri, müzikleri, danslan, rengârenk sanat zengin- likleri ile Ispanyol kültürü için- de yaşayan milyonlar, koskoca bir Latin Dünyası var. Ko- lomb'un Portekizli, İspanyol ya da îtalyan oluşu konusundaki hâlâ süregelen tartışmalann öne- mi yok. Amacımız denizciligin, gerçek denizci ülkelerin nere- lere ulaştıklanna verilebilecek yüzlerce örnekten birini sun- maktı. Dünyada bunlar olup biterken hem de Osmanlf nın en parlak döneminde Kahire'de seksen üç yaşındaki bir bilgin denizci, Hint Okyanusu Kaptan-ı Deryası boy- nu vurularak idam ediliyordu. "Denizlerde ağannış ak sakah bir öğle üzeri kendi kanında yıkan- dı / O koca Piri Reis / O büyük komutan / O ki, Osmanh'da ilk kez denize bilimin penceresin- den bakan / Fermam Şahane ile Portekizfinin ayağmı kesmekiçin Doğu yolundan / Hint Okyanu- su Kaptan-ı Deryalığfna tayin olunan."(l). 1700'lü yıllar sonrası. dünya denizlerindeki keşifler dönemi- nin en parlak dönemi oldu. Kap- tan James Cook, yürütme gücü sadece insan bilgisi, becerisi ve rüzgâr olan gemilerle her bıri yıllar süren seferlerinde en uzak denizlerde adsız adalann, kıyı- lann bugün de kullanılan ilk ha- ritalannı çiziyor, Ingiltere"nin güneşin barmadığı bir impara- torluk olduğunu, Pasifik'te her bayrak diktiği kara parçasında ılan ediyordu. 1831 'de ünlüu Bea0e"de Dar- win, "Türlerin Kökeni'"ni yazı- yor. kaptan Rtzroy komutasm- daki bu gemide her bin kendı- ni bilime ve insanlığa adamış bir a\-uç insan. Güney Amerıka kıyılannın sadece haritalannın topograryasını inceleyip harita- lannı çizmekle kalmıyor, anava- tanına binlerce mil uzaklıktaki bu topraklann çiçeği, böceği ile her türlü canlısını. madenlerini inceliyordu. Ortaçağ karanhğı- nı gerilerde bırakmış dünya, Rö- nesans'ın ışıklı evreninden ge- leceğe doğru böyle bir denizci- ligin öncülüğünde ilerledi. "HMS Vktory". Bildığımız tngiltere adasıru Büyük Britan- ya İmparatorluğu durumuna ge- tiren "DenizJere egemen olma" politikasının temelinin atıldığı Trafalgar Savaşı'ndaki durumu ile bugün Southampton'da nh- tıma bağlı bir ahşap gemi... Tam 243 yaşında. Ama Ingilizler ona gözü gibi bakıyor, toz kondur- muyorlar. Uzakdoğu seferlerinin mara- ton koşucusu "Cutty Sark" ay- nen öyle Greenvvich'te bir taş havuzda her gün binlerce deniz tutkununun görmeye geldiği 133 yaşında bir başka kültür kalıtı (mirası). Artık tngiltere'nın de- ğil dünya denizciliğine mal ol- muş bir zenginlik. Boston'da 1798 de yapılmış tümüyle ah- şap "USS Constitition''a girer- ken ıskele tavasında, üzerinde "Halen faal durumda Ameri- kan bahriyesinin bir gemisine girrjorsunuz" diye yazıh ö\ainç- le asılmış bir plaket var. 1995'lerde balınacılık konu- sunda romantize bir araştırma olan kitaplanmdan birini yazar- ken dünyanın değişik yerlerin- de artık tanhe mal olmuş bir kültür olarak kütüphaneleri, mü- zeleri dolduran birikimi görmüş, oralarda çalışmalar yapmıştım. 1841 yapısı bir balina gemisi, adı "Captain Charks W. Morgan'1 küçük bir nehir ağzında kurul- muş ve şimdilerde unutulmuş eski balinacılık limanının "M^cConnecticu^USA" nh- tımlanndan birinde ve yüzer hal- de. İçini dışını iyice gezdim. Ambarlanna indim. Yağ kayna- tılan fınnlarını, tayfanın, kap- tanlann yaşam yerlerini gördüm. Her şey o kadar ıyi korunmuş ki. Babadan kalma değerli bir saat, silah ya da benzeri bir anı gibi... Başlannda öğretmenler, öğren- ciler geliyor. Küçücük elleri ile geminin hâlâ çelik gibi sert ağaç- tan bordasına dokunuyor, gü- vertesinde gemici şarkılan söy- lüyorlar. Sadece büyük devlet- lerin kıyılannda değil, Hollan- da. Belçika ve îskandinav ülke- lerinin bile limanlannda sakin kö§elere çekümış, ulusal bir özenle korunan buna benzer bir sürü gemi özenli korumalar al- tında. Deniz kültürü halkın yaşamı- na bunlarla, yazılan, yaratılan, korunan şeylerle girip yerleşiyor. Eline hermıkrofonu alanın "Üç tarafi denizleıie çe\TİIi ülkemiz- deeee._" diye başlayan kalıplaş- mış nutuklanyla değil. "Yavuz", "Midiffi", "Nusret" isimli unu- tulmaz gemiler koruyamadık- lanmızdan birkaç ömektir. Bir savaşın kaderini, bir ülkenin ge- lecekteki haritasını değiştiren bu anıt gemiler yok olmayabi- lırdi. Sonlannın hikâyesi ve ba- na verdiği acının tarifi buralara sığmaz. Gelecek yazımın konu- su "Ulkemizde Denizcilik Kül- türü" olacak. Aybifanlı Çocuk: Rauf R. Denktaş.. Muhsine HELLMOGLU YAVUZ T rodos Dağlan'nın soğuk sulannı, Omorfo ovala- nna taşıyan "KarkotDe- resi" yanındaki Aybifan Kö- ^ ' n d e yaşanmış güzelim ço- cukluk günlerinin, bir Cumhur- başkanı yetiştirmekte olduğunu kim bilebilirdi ki.. On sekiz ay- lıkken yüzü bellekte yer edeme- den yitirilmiş bir anne... Göçer- lerken kedisi Baf'ta kaldığı için ağlayan çok duyarlı bir çocuk... Ve sonra, hiç dinmeyen ama hep çoğalan bir anne özlemi, koyu bir hüzün damgası olup yaşamınavuruhnuş. "Hayatnn" şiirindeki şu dizeler, bu yakıcı özlemin en güçlü tanığı değil mi?.. "lçirn yandı acıdan ben küskünüm hayata/Doğduğum andan beri acı beni bırakma- dı/Şefkat nedir bilmeden anne- mi çekip aldıAleme diye ağlar- ken duyanları inlettim/Öksüz kalrıuşruhumlaşafaklantitret- timJ" Sonra, altı yaşındayken Istan- bul Arnavutköy'de Feyziati Li- sesi 'nin ilkokul kısmında, yirmi üç numaralı bir yatılı okul öğ- rencisi. Daha sonraları Istanbul ve tn- giltere'de geçen öğrenim yılla- n ve giderek kendisini büyük bir davanın adanmışlanndan, en önemlisi olarak bulma. Bu yol- da verilen uğraşlar, zaman zaman karşılaşılan değerbilmezlikler, ama hep "Hak bildiğj yolda yal- nız yürüme" yüreklilıği, kendi kuşağıyla birlikte mücadele ve "melal" içinde geçen uzun, upu- zun yıllar... Hani Haşim "Melâ- li anlamayan nedeaşina değfiiz" diyor ya, işte Sayın Denktaş ve onu çok seven, ona toz kondur- mayan "melal'' içindeki kendi kuşağı da şimdiki "mdaB anla- mav^n" bu nesle hiç aşina de- ğiller ve onlan zaman zaman hayretle izleyip "Bizim çektik- lerimizi bilmiyorlar, can korku- su içinde yaşadığnnız günieri ve savaşı görmediler, onlara anlat- mak gerek diyorlar." Sonuç olarak, bir davaya adan- mış bir ömür, belki de zaman zaman kocaman bir "yalnızhk'' ve derin bir hüzün... İşte tüm bunların ifadesi olan dizeler: "Acılanm dinerdişefkatü bir se- nede/Her insan ceylan olur ken- di sıcak evinde/Fakat bu da kal- madı. o e\- de söndü gitti/Hiç gül- mey en benüğimi bir sonuç harap etti." Tüm bunlann üstüne eklenen, dayamlmasını pek mümkün gör- mediğim, iki de evlat acısı ve iş- te sonuç dizeleri: "Alnımdaki çizgikr acının a>T»asıdır/Herçiz- ginin alünda derin bir yara \ar- dır/Konuşurken hissetki konuş- tuğun bu insan/Acıyla yan ya- nadır senin giUdüğün zaman." Evet, bu hüzünlü insanı, bu adanmış yaşamı, Mümtaz Sos- yalHoca'nın deyişiyle, çalışma konusunda bir "Gargantua" olan, olağanüstü iç disipline sa- hip bu cumhurbaşkanını, özel- likle Kıbnsta yaşadığun şu za- man düiminden sonra, yüreği- me daha bir yakın buluyorum. "AybifanhÇocuk" seninle ko- nuşurken "acıylayanyana" olu- şunu hissetmemek mümkün mü?.. TEŞEKKÜR Canımız, yüreğimiz, babamız MAHZUNİ ŞERİFin Hakk'a yürüyüşünde onu ve bizleri yalnız bırakmayan, Mahzuni aşkıyla yaşayan tüm dostlara aşk-ı niyazlanmızı sunanz. MAHZUNİ AÎLESt TEŞEKKÜR En değerli varlığımız, aile büyüğümüz MAHZUNÎ ŞERLF'imizin gerek hastalığı sırasında yakın ilgilerini ve dualannı esirgemeyen, Hakk'a yürüyüşünde de onu uğurlamaya gelen onbinlerce Mahzuni dostuna gönülden teşekkürler. Hasan, Songül, Selver, Ozan, Yücel ve Mahzuni Özdemir. PENCERE Bir Türkiye Var, Bir de Mürkiye.. Şimdi adını unuttuğum bir dil uzmanı dost vak- tiyle ilginç bir saptamasını dile getirmişti: - Türkçede M ile başlayan sözcük yoktur!.. Dil uzmanı çok bilmişin savı açıkça şuydu: Ko- nuştuğumuz dilde M harfiyte başlayan bütün söz- cükler ille de yabancı kökenlidir: Mütalaa, münazara, malûmat, masa, makas, mahut, müşahede, maskara, maruzat... Say sayabildiğince... Şaşmış kalmıştım.. Ve sormuştum: - Nerden çıkardın bunu?.. Uzman açıklamıştı: - Halk ağzında iskemle-miskemle, üzüm-mü- züm, yemek-memek, peynir-meynir gibi deyişler sık sık kullanılır; Türk halkı mademki üzüm-mü- züm, karpuz-marpuz, kavun-mavun diye konuşu- yor; öyleyse bu dilde M ile başlayan kelime olamaz!.. • Geçmiş zaman, konuyu dil konusunda çok gü- vendiğim Sabahattin Eyuboğlu na açmıştım; gül- dü, bir anısını dile getirdi: Eyuboğlu uzun süre Fransa'da kalmıştı; Türkçe- nin bu özelliğini Fransız arkadaşlarına anlatmış... Anlamamışlar ilk önce.. Sabahattin: - Canım. demiş, anlamayacak ne var, birsözcü- ğün başına M harfini getirdin mi "pejoratif" (aşa- ğılayıcı, küçümseyici) bir anlam kazanıyor. Bu, Fransızcaya da uygulanabilir: Table-mable, hom- me-momme, raisin-maisin, fromage-mromage, femme-memme... Fransızların çok hoşuna gitmiş bu iş, başlamış- lar Türkçedeki yöntemi uygulamaya: - Reforme-meforme.. -Tamam!.. Fransızlar azıtmışlar: - President-mresident.. - Çok güzel.. - De Gaulle-me Gaulle.. • Nasıl müzüm üzüm değilse, madamın adamla bir ilişkisi yoksa, memek yemek gibi karın doyura- mazsa, moltuka koltuk gibi yayılamazsan, artık ya- sa da masa oldu, demokrasi yerine memokrasi geçerli, kanun yok manun var, ekonomi mekono- miyedönüştü... Artık Türkiye'de banka mankadır.. Piyasa miyasadır.. Rekabet mekabettir.. Özelleştirme mözelleştirmedir.. Hukuk mukuktur.. Koalisyon moalisyondur.. Hükümet mükümettir.. Politikacı molitikacıdır.. Sağcı mağcıdır. Solcu molcudur.. Gazeteci mazetecidir.. Yazar mazardır.. • Peki, sonuçta ne demeli?.. Memek ki, Mürkiye'nin miçine metmek miçin melbirliği mapan müçkâğıtçı, mamussuz, malçak, main maktmının mökünü murutmadan miflah mo- lamayacağız!.. Cufflhurboşkonı Soyrn Ahmet Necdet Sczeı^in Yükuk Himoycleflnde i ANKARA Tarih Etkmlik MB "101 KOTKI" BD&JBKOYUTURK TANGOORKESTKAS OKFEONOMKOROSJ MB MB CANTOPOPOCARE MB ULJSALSOfYAflALS TRIOStTKO KAMBU3B1BASRESÎTA1J ÇAĞDAŞ PİYANO RStTAJJ RHM M0061N DWS ToaiJUJĞU Geor^e Rpff Danos. Km Otmfin Of«A MB ORHANAHBKAL& MB MB CAMOSMABOSMJMAGÎTARRESTAlJ KAZAKOOAORKESTTtAS MB JAMAAUBAKJROVA PİYANO RESTAU FthM MB ICUDUS SffJfOJ ORKESTRAS bnmcı Foatr, Jef G h S J P * MB SEVDA-CIVAP ANO MÜ2İK VAKF1 SCA MUSIC fOUMOAHON KAVAKUDERE Sevdı-Cenap And Muz* Vakfı Btl« Sitıj ve Halkb tı^ılcr Merten Tunalı Hılmı Cıd 114,76 Kıt I Td (03'2H2708bi-HB0744 Fıx. (0.311)447 31 59 Bıleı Satıslar Hıtaıır Her Günü Snı. 1000- 1830 ınsı K1ZILAT Mıi Pî«an(0 Idares Ogesı GMK Burvar No 4 Tel: (O.3ıll •117 91 00 B*« Sacşbn Pıar Hanç Her Gün S W O O l 7 00 BİLKENT Bıfkert Unr*ersrte* MSF Slkera Konser Safenu Gıfn Td (0 312)246 43 82-290 Bil« Sıojlıri Pra Han^ Her Gün SM r09 0 0 - l 2 0 0 M 3 0 0 - , 7 . 0 0 ^ l e ı j r o p e a n BEŞEVLER i festıvals SS^Gf^ı ! association B k . S ^ h n ' L r t a n s H . r G o n '<• >™SiC - »Natre - «tana Su Jİon Cumhuriyet GazetesıTnn kodcrfonyta >wywı»V3nm(ftır. B.\KIRKÖY 3. SIXH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 2001 1036 E. 2002 443 K. Erzincan ili. Refahiye ilçesi, Yuvadaği C:14. H:20'de nüfusa kayıtlı. Musa ve Şerife kızı. 25.9.1975 doğumlu Ayten Naçar'ın rahatsızlığı sebebıyle kısıtlanmasına, ay- nı yerde nüfusa kayıtlı tbrahim kızı, 1958 doğumlu anne- sı Şerife Naçar'ın velayetı altına konulmasına karar veril- miştir. Ilan olunur. Basın: 32127
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle