24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14MAYIS200İ 12 UJtC [email protected] SAHNEDEN AYSECÜL YÜKSEL Asiaıı Asker ŞvaykAntalya'daÇekyazarJarosfavHasek'in ünJü rr> manından sahneye uyarJanan "Aslan Asker Şvayk", Piscator riyatrosunun ccemli ürünlerinden biridir. Politik fi- yatronun öncüsii olan büyük yönet- men, kısa tablolann hızlı bir tarhm icinde birbirine eklemlendıği, zama- nun e uzamın durmadan değiştiği bir sahne düzeninirı kotanlması yolunda geliştirdigi yöntemlerle, Brecht'in epik-diyatektik' tiyatrosunun yolgös- ericısi olmuştu. Piscator, Hasek'in 'Aslan Asker Jvjçic'ını I. Dünya Savaşı'nın ardın- Jan sergüerken Brecht de aynı malze- meyi 25 yıl sonrasımn tarihsel-polifik oJgulanyla yeniden yoğurup 'Brecht- ce' kılarak Ö. büyük savaşı sahneden topa tutan "Şvayk U. Dünya Sava- ş'nda" oyununu yazmıştı. Her iki 'Şvayk* oyunu da ülkemiz- ce Soğuk Savaş dönemi boyunca de- filarca sahnelendi. îlk kez AsafÇiyB- tepe'nin 1963'te fstanbuTdaki Arena Tiyatrosu "nda sahneledıği ve başkişi- yi Genco Erkal'ın oynadığı Hasek'in 'Şvayk'ı tiyatro tanhimizin unutul- nıazlan arasındayer aJmıştır. Piscator tiyatrosunun Türkiye'deki ilk uygula- raası olması yarunda, ErkaTın oyun- cu kişiliğuıi bir anda doruğa tırman- dıran bu yapım, kurulma aşamasın- daki Ankara Sanat Tiyafrosu için de bir "hazniık çahşnıaa" özelliği taşır. Geçmişteki Hasek 'Şvayfc'lannın yıldızı Genco ErkaJ'sa, Brecht 'Şvayk'lannın yüdta da ŞenerŞen'dir. Bu iki 'Şvayk' oyununa imza aöruş olan yönelmenJerde başoyuncular ka- dar ünlü: Çiyiltepe, ErgaaOrbey, Gen- co Erkal, Başar SaJbuncu... Içinde bu- lunduğumuz tiyatro döneminde ise her iki 'Şvayk' oyunu da sahnelenmiz- de. Istanbal Şehir Tiyatrolan bu kez Yöcel Erten'in sahne düzeniyle Brechf'in. Antalya Tiyatrosu daAyşe- nil Şamlioğlu'nun rejisiyJe Hasek'in 'Şvayk'ını sunuyor. Savaş rüzgârlan- nın nicedir esmekte olduğu bir dö- nemde, iki önemJi tiyatro kurumumu- zun da 'savaşa karşı' iki başyapıtı çok doğru birzamanJamayJa gündeme ge- tirdiğini düşünüyorum. Tiyatronun amacının 'gündefik srianûlajria buna- ian halkı rahadaOp gevşetmek' olma- dığı büınciyle sahnelenenbu iki 'Şvayk' oyununun seyırcıyle -esJd yapımlara .ntalya Devlet Tiyatrosu 'nun Ayşenil Şamhoğlu rejisiyle sunduğuJaroslav Hasek 'in "Aslan Asker Şvayk"ı döri dörtlük bir "festival oyunu ". Herhangi bir uluslararası tiyatrofestivalinde ülkemizinyüzünü ağartacak türden.... oranla- çok daha anlamlı bir bağlam- da bütünleştigine ınaruyorum. Hasek'in Şvayk'ı Istanbul'daki Brecht yapımını izle- yemedim. Hasek'in Antaiya Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen "Asfcuı As- ker Şvayk'ı ise Ankara seyircisiyle de buluşru. 'Şvayk'kişilığinin başat özel- liği, budalalık ile kurnazhğın, 'çokbif- miştik'ıle bılgisizliğin, baskıcı birdü- zenin dayattığı değerleri ve kuraJlan benimseme ile aynı değerleri ve kural- lan delme eğüiminın aynı insanınzih- ninde ve davranış bıçiminde buluş- masının getirdiği güldürücülüktür. Şvayk'ın, dünyayla banşık Idşiliği ıçin- de banndırdığı bu garip biJeşim, onu 'kiiçük adam' kimiiği içinde "özeF kılar. Ne ki Hasek, sıradan bir 'sivfl' ola- rakyasayıpgiden Şvayk'ı savaşkoşul- lannda 'asker'edönüştürüverince, 'ba- nş' ve 'savaş' arasındaki ironik iüşjd de rüm vunıculuğuyla belirir. Banş döneminin zararsız 'küçükadam'ının düşünce ve davranış biçimleri 'büyük adamlar'ın öngördüğu 'savaş' koşul- lanndada sürdürülünce ortayamüthiş bir 'savaş parodisi' çıkmaktadır. 'Kü- çükadanı'. Hasek in, savaştan sorum- lu 'büyük adamlar'ayönelttiğı eleşti- rinin güçlü silahına dönüşmüştür. Şvayk, savaş alanına da taşıdığı kişi- lik özellikleriyle oyununtek 'öçür' fa- şisi olmakla kalmaz, çevresini saran 'otorife' duvarlanru da yerle bir eder. Hasek'ıngülünçleşrirdiği Şvayk degil, dünyayı kana boğan 'büyük duzen'ın düzenbazlandır. Piscator'un deyişiy- le, "Hasek'in romanında savaş kendi kendmi geçersa kriar". "AslanAskerŞvayk'ın Antalya Dev- Jet Tiyatrosu yapırrunı yöneten Ayşe- nil ŞamlıoğJu, rüm çaJışmalannda ol- du|u gibi, bu kez de farklı bir sahne- leme bicemi tasariamış. 12 oyuncunun 20 dolayında farklı kimJiğe büründü- ğü, 20'yeyakın tabloiçinde uzamın ve zamanın sürekJi olarak değiştiği oyu- nun "hareket düzlemi"ni bir kukla Banş Sanbaş'ın resimleri,Ekrem Kahraman'ın dizeleri eşliğindeBirKültiir SanatMerkezi 'nde Gerçeklik veyapaylık arasında kurulu birdünya ÖZLEMALTUNOK Bir Külrür Sanat Merkezi, genç sanatçılara yönelik çalışmalanıu üçüncü sergisiyle sürdürüyor. Banş Sanbaş'ın 'Sen Bana Dönme, Ben Baküğui Yferdevinı' başlıgı altında sergiledifi resimleri, genç sanatçının kendi resim dilini oluşturmasında başlangıç noktası oluşturacak bir bütünlük tasıyor. Sanbaş'ın Ekrem Kahraman'uı şiirlerinden alıntılarla adlandırdığı ya da tanımladıgı resimleri, imgelerle yükiü, iki güçlü ifade şeklıni bir araya getiriyor. 'Dun ağaçtım / bütün gün sallanıp durdum rüzgârda / Gelip geçenlere baktım /Bir türlü dinmedi sızım / Bedenimde soğuk biryılan / Sanki ölmüşsün de ağlarım ardından.' diyor şair. ya da 'Ah nasıl da gönüllüyüm sana / Dünya âlem görüyor /Nasıl da hrılgan saray kalbim.' Ressamsa, başka ama eşlikçi bir dilde tamamlıyor onun söylediklerini. SahJci şiir ve resimler Edebiyatta şiir, plastik sanatlarda ise resim, Sanbaş'a gore imge yükJü iki disiplin. 'AşkOfeunHavatKınldnn Sana' adh kitabın şairi Ekrem Kahraman'a ait dizelerin eşliğinde sunulan resimler lirik bir kimJiğe bürünüyor. Sanbaş 'ınyazılma süreçlerine de eşlik etriği şiirlerie resimlerin kesişmesi ise özel bir diyalog ve sahici olmaktan kaynaklanıyor. Profesyonel anJamda 'ilk' olarak tarumladığı sergisinde Sanbaş, aşk, lirizm, geçmişJe hesaplaşmak, görünenin ardındaki gerçeklik gibi konulan ele alarak bugünün gerçekliklerine belirsiz zamanlardan bakıyor. Resimlennde bir el, çiçek, timsah ya da balon sembolik olarak yer alsa da, o daha çok belirsiz zaman ve mekânJara ait duygulan, düşünceleri katıyor resmine. Kendine ait bir resim dili oluşturmaya çahşırken ne söylediğinin önemJi olduğuna dikkat çekiyor Sanbaş; yaptıklannı, kendi dünyasıyla, yaşananlarla P, ilişkilendiriyor. Son dört yılın ürünJeriyle, sanat yapmayı üstte tutarak iddia ettiği, savladığı şeyleri sunmaya çahşmış Sanbaş. Sanatçuıın iyi, olumJu şeyler söylemesi gerektiğini düşünüyor, kaosa dogru giden bir dünyada. Zaman ve mekânın belirsiz olduğu, başka bir gerçekliğe, belki de olmasını umduğumuz bir dünyaya ait yaratılar çüayor ortaya resimJerinde. Kaybedüen ve yaşanılan düm a "Uzaktan baknıayı. dagın tepesine çıkıp dümava bakmayı se^tvorum" diyor. "Belld de köy kühüründe yetişmek, toprakla banşık olmak. tarlalardan gelnıek aslolan havaûn yaknunda durraanızı sağbyor." Şiirselligin getirdiği karamsarlıksa, koyu renklerle, geniş boşluklarla gösteriyor kendini metinlerin yanı sıra. "Gecenin çok gerçekçi olduğunu düşüudiiğüm için belki de öyfe bir iztenim bıraknor resimJerim. jjısanlann kendikrrvie yüzieşnıesini istivorunı çünkü. Kay bettiğimiz insani dünya ve oluşturduğumuz >apa> düm a arasında yaşanryor bütün trajedi" Bir de kurak topraklar, kaybolmuş, yakaran kimlik-ler, doğa sarmalıyor Sanbaş'uı resimJerini. Gözlerimizin gördüğü gerçek ve birey olarak gördüğıimüz gerçekten oluşan iki farklı dünyanın varlıguıa inanıyor Sanbaş. Bir yapıtta, izleyenin kendisini, sanatçının dünyasına ya da yarattığı mekâna ait hissetmesi gerektiğini düşünüyor. "Şehir hav'atı dengeti yasamayı gerektiriyor. Köyde ise denge>i rofesyonel anlamda 'ilk'olarak tanımladığı sergisinde Sarıbaş, aşk, lirizm, geçmişle hesaplaşmak, görünenin ardındaki gerçeklik gibi konulan ele alarak bugünün gerçekliklerine belirsiz zamanlardan bakıyor. Resimlerinde bir el, çiçek, timsahya da balon sembolik olarakyer alsa da, o daha çok belirsiz zaman ve mekânlara ait duygulan, düşünceleri katıyor resmine. kunnak, kendinle banşık olmak daha kolay. Verin altındaki timsahJar bifc arök denedenmiş yerierde, ha>'vanat bahçelerinde çıkryor karşımıza.-" Gerçekle gerçeküsrü arasındaki dengeyi kurarkense belirsizlik, bilinmemezlik üzerinden hareket ediyor. "Tolstoy, 'Akıl hiçbir şeyi göstermedi bana, ne gösterdiyse yürek gösterdi' di\ı>r. Ben de biraz böyle bir insanım. Enerjiye göre hareket edi>orsunuz, bütün bunlann şehir bayatmda olması zor ama, başarmak, ifade etmek durumundayını. tnsan, asbnda bir hiç oidoğunu anladığ] zaman akn başına gelrvor." (Banş Sanbaş 'ın sergisi 3 Haziran 'a dek Bir Kültür Sanat Merkezi 'nde görülebilir. 0 212 291 28 71) gösterisi olarak belirlemiş. SedatSev- tak'ın kukla düzeni doğnıltusunda sahnenin her yanından girip çıkan oyunculann oluşturduğu trafik, böy- lece kusursuz bir sahne plastiği için- deeritilmiş. Oyuncunun "kukJa'kim- liğinden "iosan kimliğiT 'ne dönüşme- sini, sahnedeki görevi bitınce de kuk- lalaşarak sahneyi terk etmesiniizlemek de farklı bir tiyatro keyfi venyor. An- cak bu konseprin temel vurgusu oyu- nun izleğiyJe üinrili. Çünkü oyunda izlediğimiz tt knçükadam"lann hep- si, sahnedegörünmeyen ^büvökadam- lar"ınkuklası... Tümü denedeyen sahnedüzeni Kukla-oyuncu sanatçılann yüzleri, en küçük bir mimiği bile grofesk kı- lacak makyaj uygulamasıyla belirgin- leştirilmıs. FımdaKarasaç'ıngiysi dü- zenı degrotesk doğrulruda. Tablodan tabloya hızlı geçişi, HakanDündar'ın karşıhklı duran iki dönerplatform üs- tüne yerleştirdiği çok-düzlemli'/ hare- ketli dekor tasanmı ve Selahaftin Ya- zar'ın ışık düzeni sağlıyor. Sahnenin birköşesine konuşlananküçük orkest- ra, yalruzca şarkılara eşlik etmekle kalmıyor, oyunun tüm ses efektlerini ve devinim düzenini de belirliyor. Kı- sacası, en küçük aynntısı bile bir diz- ge içine orurrulmuş, rümü kucaklayan ve denetleyen birsahnedüzeni ve çok- amaçlı kullanımlara yönelik bir sah- ne donanımı sözkonusu. Ayşenil Şam- hoglu'nun her çahşmasuıda öne çı- kan ve söz konusu yapımda kanımca kusursuzluğa ulaşan "berşeyinönce- den tasaıiaflmışnğmın'' başanlı ürünü var karşımızda. Antalya De\let Tiyatrosu oyuncula- nnuı Şamhoğlu'nun kıvTak ama çok disipünli rejisiyle çok iyi bürünleşti- ğini görüyoruz oyun boyunca. Oyunu taçlanduranlardaonlan: SevimŞeoöz, Erdoğan Aydemir, Sedaf Savtak, Se- lim Gürata. Tuna Orhaa Reha Öz- can,BahattinDoğan.DuyguZade,Şe- noJKaderoglu,ÖzgürDerefive AST'ın geçmişteki aslanndan Şener Kökka- ya. Kuklakonumundaninsankonumu- na geçtiklennde, sahnedeyeralan kon- septe çok yakışan, belli belirsiz bir 'orüMjynnu'biçemiyle.yeryerde *pal- yaço' söylemiyle parlanyorlar oyunu. Ve AB Meriç... Şamlioğlu'nun, da- ha öncekilerden farklı bir düzlemdeki sahne düzeni içinde parlayan biryeni 'Şvayk'! Bugü- ne dek GencoErkal 'dan başka hiçbirTürk oyun- cusuna nasıp olmayan şansı, tıpkı Erkal gibi, ama Erkal'dan farklı bir biçemdekusursuzca de- ğerlendiriyor ve yıldız- Iaşıyor. Kusursuzbir fes- tival oyunu niteliği taşı- yan "Aslan Asker Şvayk" umannı geJecek dönemde de sürer ve Ankara veAntaryadışın- daki kentlere de taşınır. MZTODASI SELİMfLERl Tanpınar'ı Tanımak... Abdullah Uçman'la Handan inci'nin birl hazırladıkları "BirGülBu KaranlMar"dayı (Kıta vı Yayınları) o yazıdan o yazıya dağılıp giderek o yorum. Bu yapıt, Tanpınar için yazılmış yazılarc geniş yelpazeli bir derleme. Hepimizin gerçetc yararianacağı bir çalışma olrnuş. Benim de iki yazım yer alıyor. Sahnenin Dış dakiler üzerine yazdıklanmı, ne sakiamalı, biraz kilerek okudum. Handiyse otuz yıl once yazmışn Keskin sırke küpüne zarar bir tutumum varmış. Asıl Tanpınar'ı mektuplarından ve dağınık güı cesinden seçilerek yaytmlanmış parçalardan tar dım. Baştan sona kim bilir kaç kez okuduğum Hı zur, neredeyse ezbere bıldiğım kimi sayfalanna, k mi sahnelerine ve oluntulanna rağmen bende bi mecesini korurdu. Zeynep Kerman, edebiyatımıza birarmağan gi bi, Tanpınar'ın mektuplannı derledi, yayımladı. Bı mektuplarda 'iki' Tanpınar söz konusuydu. llki Huzur'daki Mümtaz gibi ağırbaşlı, kırgın ve bez- gin; ikincisi, uçarı, yaşama isteğiyle dolu, hatta şakacı. Bir bakıma, her sanatçıda az çok rastladı- ğımız ikilem... Yaratıcı ikılem... Tanpınar, örnekse, Paris'te bir mağaza vitrinin- de sergilenen, her biri uçarılıklar, uçuculuklar de- meti kadın giysilerini o kadar giizel dile getirmış- tir ki, mektubu büyülenerek okursunuz. Ankara ve Istanbul'da hemen hep yoksunluk- lar, maddı sıkıntılar, hayal kurmalarla tüketilmiş günlerden sonra Paris, besbelli, bir rüya gibi gel- mıştir. Burada artık Mümtaz konuşmaz. Tanpınar'ın yine bir vitrinde, koyu renk, büzgü büzgü kadifeler ortasında gördüğü kristal parfüm şişesini, bu aibeniyi adeta ben de görmüştüm: Bütün vitrinde tek bir şışe! Belki de israf ekono- misinden estetik boyuta sessiz sedasız yol alış. Da- hası, Mümtaz'a geri dönüş... Sirer gün arayla yazılmış mektuplarda üslubun büyük degişimine tanıklık etmek beni ürkütmüş- tü. Adafet Cimcoz'a yazan Tanpınar hayat dolu- dur; Sabahattin Eyuboğlu na yazarken birden sanat adamı olur. Bence bir hüzün maskesıni hıç çıkaramamakla eşanlamlı. Yine mektuplarda, hayatı boyunca yakındığı en önemli sorunun, eserinin başına maddi kaygılar- dan uzak biçimde geçememek olduğu ortaya çı- kar. Goethe'nin çalışma imkân/arıyla kendi im- kânsızlıklannı yan yana kaleme getirmiştir. Erasmus yalnızlığıyla sarp yolunda yürüyen ya- zar, coşku ve sevinçlenni dorukta duyumsamak- ta, sonra yine içsel yangınına bile isteğe geri dön- mektedir. Arkadaşlannın anılanndaki Tanpınar neşeli bir adamdır, hatta kaygıs/zdır. "Bir Gül Bu Karanltk- larda"da ilk kez okuduğum bir yazı var, çok güzel bir yazı; Necati Cumalı yazmış. Tanpınar'ın şiiri- niA/ımet Haşim'inkıne yakın buluyor, Yahya Ke- mal'inkinden de yakın. Ya/nız, Tanpınar'ın iyimser yaradılışının Haşim'deki karamsarlığı sildiğınisöy- lüyor. Bence asıl Tanpınar yaşamak istemiş, coşmak istemiş ama yaşayamamış, coşkusunu bastırmış, öyleyken karamsarlığa sürüklenmiş bir sanatçıd/r. Bana öyle geliyor kı, bu serüveni, elbette kendi ça- pımda, ben de yaşadım, yaşıyorum. En çok üzüldüğüm, Aydaki Kadın'ın yarım kaf- mış olmasıdır. Aydaki Kadın'da Selim, Mümtaz'dan daha 'ben ve ötekı 'dir. Geçmişte kalan biraşkı an- latırken, anımsarken aynı coşkunluklar içinde bo- ğulup kaiır ve şimdiki zamana bir ceset gibi vurur. Aydaki Kadın yalnızca yanm kaJmış bir roman değil; daha acısı, son şekli verılmemiş bir roman. Yazarlığın tuhaf meydan okuyuşlanyla, son şekil verilirken, belki büsbütün açıksözlü olacak, Tan- pınar'ın azaplı hayatına sanat aracılığıyla ışık tu- tacaktı. Gerçi, mum ışığının gizemini kim yadsıyabilir! Takvimde iz Bırakan: "Kırgınlık vardı sesinde, hâlâ kendine acı çek- tinyordu." GaoXingjian, Ruh Dağı, Gülseren Dev- rim'in çevirisi, Doğan Kitap, 2fX)2. flTfl İPİHİ19-30 AlflTIS CAPELLA ISTROPOLITANA VIARtE CHRIST/NE HLLİ.ER OLGA 80LGARI - NATASHA VELJKOVIC THE VEHLD1 V1E\[ LH/\ SCHOOL MALC0LA1 SINGER - BE\ BAKER jAV\E CHRISTOPHER- EUNSLEV PARK MISAHO OSADA - \ ERONJ/KA SHOOT RLMEMAN RADIO CHAA1BER ORCHESTRA I. IO\ESCLI GALATI - ANDREILICARET IO\A MARGARİT- V1ARIE KUIJKEN JAN VANDER CRABBE\ - LLC DEv'OS SIGISIVALD fcUIJKEN - ALE\'EI LLBIMOV Konuşmacılar- Doğan Hızlan - Adnan Çoker - Prof Kemal inan • Mete Sakpınar Murat 8elge - Evın fKasoglu - Atelcolm Sınger - Avdın Bûke - Sigiswald Kuıjken - Luc Devos orgon^osyon j_ c. Kültür Bakanlığj işbirliğiyle 3* ntntmya liüiar ofisı" Cumhurtye*
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle