17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2002 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Prof. Dr. Çetin Yetkin 'le faili meçhul cinayetleri değerlendirdi Susurluk araştınlmadı 1 Mayıs örtbas edildi Siz, 1 Mayıs katliamı davastnm savcılığımyapmıştınız. O katiiamla ilgili ne düşiinüyorsunuz? O olay kesin bir tertiptir. Zaten örtbas edildi. Ben ilk duruşmada olayın açiğa çıkması için birtakım talcplcrdc buİunmuştum, mahkeme de aynen bunları kabul etmişti. Ama ikinci oturum duruşmaya çıkmama izin verilmedi; duruşmadan alındım. O çok belli bir olay. Ben daVayla ilgili birtakım delillerin Adliye'den kaybolduğunu biliyorum. Taksim'de, Kazancı Yokuşu başında bulunan bazı patlayıcı maddeler vardı. Bunlann emanet makbuzlan vardı. Soruşturmayı yürüten savcı bunlan gördüğünü kendisi anlattı. Ifadesi, basına açıklamaları vardır. Bunlar kayboldu, gitti. Kanımca, o bulunanlar kullanılmasına firsat bulunamayan patlayıcılardı. Kullanılsalardı Taksim Meydanı'nda çok daha büyük bir olay olacaktı. O tarihte, bazı görevlilerin ellerinde silalılarla bulundukları, fotoğrallarla belgelendi. Olayın üzcrine gidilmedi ve kapatıldı. 1 Mayıs Katliamı bir dönüm noktasıydı. Süleyman DemireL Bülcnt Ecevit'e yazdığı mektupta, "1 Mayıs'ıdüzenleyeniç vedış, karanlık odaklar" tanımlamasını yapmıştı. Ben daha sonra gazeteci sıfatıyla kendisiylc görüştüğüm zaman bana bu bilgiyi kendisine devletin istihbarat örgütünün verdiğini söylemişti. O dönemde başka olaylar da biliyorum. Asla ortaya çıkmalanna izin verilmedi. PORTRE / Prof. Dr. ÇETİN YETKİN 1939, tstanbul doğumlu. Ortaöğrenimini TED Ankara Koleji, yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 'nde tamamladı. Aynı fakültede kamu hukukıı hukuk felsefesi alanında doktora yaptu 197175 arası Ankara Cumhuriyet, 197580 arası da İstanbul Cumhuriyet Savcısı olarakgörevyaptı. İstanbul'dayken İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı 'ydı. Daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin ve Adalet Bakanlığı'nın düzenlemeleri nedeniyle tki Numaralı Ağır Ceza Mahkemeleri DGM'ler yerine geçince DGM davalarına bakan savcı oldu. I980'de Sarıyer 'de savcılık yaparken görevden ayrılarak Marmara Üniversitesi 'ne geçti; doçent oldu. Daha sonra Akdeniz Üniversitesi'ndeprofesör oldu. 19871991 arası Güneş, Hürriyet, Milliyet gazetelerinde yazar olarak çalıştu Şimdi Maltepe Üniversitesi öğretim üyesL Susurluk sizce 199O'lı yıllarm sorunu mu? Yoksa bu sorunun kaynaklan onlarca yıl öncesine mi dayanıyor? Kamuoyunda "Susurluk diye bilinen ve en son davası karara bağlanan olay kesinlikle son yıllann işi değildir. Bu, çok daha eskilere giden bir oluşumdur. Bunun çok kesin bir kanıtı da var. Son davanın kararını incelediğimiz zaman bütün dava iki kişinin adı üzerinde odaklanıyor. Bunlardan birisi Abduilah Çatlı, öbürii Haluk Kırcı. Öbür kişiler bunlan tanıdıkları, bunlarla isbirliği yaplıkları için suçlu görülüyorlar. Kurulduğu belirtilen çetenin de en kesin delili bu iki kişinin bunlann arasında bulunması olarak gösterilmiş. Abdııllah Çatlı'yla Haluk Kırcı'nın adının duyulması bile çok daha eskilere gider. Dosyada da bu açıkça belirtilmiş zaten. Bunlann birlikte bilinen ilk eylcmi 1977'de yedi gencin öldürüldüğü Ankara'daki Bahçelievler katliamı. Haluk Kırcı bu olayla ilgili olarak ilk alınan ifadesinde de son alınan ifadesinde de bu olayı Abdullah Çatlı'nın emriyle yaptığını, aynca Abdullah Çatlı'nın gençlerden ikisini bizzat sorguya çekerek kendisinin öldürdüğünü belirtiyordu. Bu ikisi işbirliklerini sürdürmüşler ve Haluk Kırcı cezaevinden çıktıktan sonra hep birlikte olmuşlar. Dava, bu iki kişi üzerine odaklanmışsa, bu iki kişi işin belkemiğini oluşturuyorsa, vurucu gücüyse olayı birtek "Susurluk" diye sınırlandınp bağlamak son derece gerçeklere aykın bir davranış olur. Hanefi Avcı da ifadesinde aynı şeyi söylemiyor mu? Evet. Karara dayanak olan Avcı'nın ifadesinde de bu belirtiliyor. Bunlann daha önce, çeşitli eylemlerde, yurtdışında kullanıldığı ifade edıliyor. O zaman, bu kişiler temel alınınca olayı en az 1977'ye kadar götürmek lazımdır. 1977'deki bilinen olay olduğu için söyledim. Daha da eskiye gitmek gerekir. Peki, Susurluk davasımn kararı açıklanıp Korkut Eken 'in muhkumiyetinin kesinleşeceği anlaşılınca birdenbire düğmeye basılmış gibi dört emekli general üçgazeteye aynı anda açıklama yapıyorlar. Bu, mantık çerçevesinde nasıl izah edilebilir. Bunun açıklaması gerçekten güç. Yalnız, aynı anda açıklamaları güç olmakla kalmıyor; aynı olayda açıklaması güç olan başka taraflar da var. Bakın, bu başkalan tarafından da dile getirildi. Eski MİT Müsteşarı Teoman Koman I'aşa, TBMM Susurluk Komisyonu tarafından ifade vermeye çağnlmıştı. uBen hiç kimseye ifade vermem" diyerek gitmedi. O sırada ona şans da verilmişti. Dava görülmekteyken böyle bir açıklama yapmak davayı etkilemek demektir, düsjüncesiyle bugüne kadar susmuş olup da karar verilince bir yanlışlık oldu, kaygısıyla konuşmuş olabilirler. Ama dosyayı okumadan açıklama yaptıklan besbelli. Okusalardı böyle bir açıklamadan mutlaka kaçınırlardı. Çünkü normalde bir insan, işlenen birtakım suçlarla ilgili olarak "Ben emir verdim" açıklanıasını yapmaz. liski Korkut Eken açısından, tanıdıklan Korkut Eken bakımından bu açıklanıayı yaptıklarını sanıyorum. Ama o rütbeye gelmiş, o sorumlulukları alnıış insanlann böyle bir hataya düşmeleri de affedilir bir şey değil. Gazetelerde bu açıklamaların nasıl yayımlandığı benim gazetecilik anlayışıma da uymuyor. Aslında bir basın toplantısı yapılırdı, herkese duyurulurdıı. Evet, neden iiç gazete seçildi? Önemli sonı bu. Bunu ben açıklayamam. Ama en azından yanlış bir tutum. Üstelik de gazeteler arasında ayrım yapıldığını ortaya koyuyor. O aynmı niye yaptıklannf da kendilerine sormak gerekir. Dava dosyasına bakıldığı zaman hedef olarak hep Mehmet Ağar ve Sedat Bucuk görülüyor. Biryandan işin patronları Mehmet Ağar ve Sedat Bucuk görünürken ve onlar serbestçe ellerini kollarını sallayarak dolaşırlarken neden öbürleri mahkum edildi? Bu, hukuk tekniği açısından doğru bir karar mı? Bizim demin söylediklerimiz Türkiye'nin genel siyasal gelişimi açısından bir değerlendirmeydı. Daha sonra o konuya bir daha değinmek istiyorum. Ama siz şimdi hukuk tekniğini sor Susurluk duvası kıınınmn kesinleştigi anlasılır anlaşılmaz özel timci Korkut Eken '/' korumak için ortaya atılan dört enıekli, iyi ki o sözleri sövlemisler. Böylece, hıınca ytldır Türkiye'deneler olup hittiğini, kış uykusuncla oldııkları için fark edemevenler bile öğrcndi. Olayın sadece Susurluk kazası sonrası ortava çıkanlarla sınırlı kalmudığı, çok geniş boyutlu ve onlarca vıllık bir geçnüşi olduğu anlasıldı. özellikle Susurluk kazasından sonra, devletin tepelerine çöreklenen çeteleı; uvuşturucu kaçakçılığınm bu çeteler nuırifetiyle yönetilmesi, PKK bağlantıları ve daha neler nelerin unlatıldıgı kitaplar yayımlandı; belgeler ortaya çıkarıldı. Soruınlulardan tık çıkmadı. Kendilerine hiçbir sey yapılamavacağının güveni içinde ivice şımarmışlaı; arsızlaşmışlar, gözleri dönmüştü. 1 Mayıs katliamı gibi korkunç olavların kanıtlanm yok edecek kadar pervasız davranabiliyorlardı. Ama gün geldi, devran dönmeye vüz tuttu. Dilevelim, tarn döner de bıtndan sonra yapanın yanına yaptıgı kâr kalınaz; faili meçhul cinayetler aydınlanıt; ülkemiz katılımcı, sejjaf demokratik bir yönetinıe kavuşur. Bu baglamda, emekli paşalann çıkışı, Susurluk davası, devletin uzun zaman kimlerle isbirliği vaptığınt, faili meçhul cinavetleri bir dönemin Agır Ceza, sonra da DGM Savcısı Prof. Dr. Çetin Yetkin 'le konuştum. dıınuz. Burada hukuk açısından bakarsak bir haksızlık var. Hukukun temel ilkelerinden birisi şudur: Bir şeyin azı serbestçe, ceza görmüyorsa onun çoğu serbest olmalıdır; ceza görmemelidir. Ya da azı ceza görüyorsa onun daha fazlası mutlaka cezalandırılmalıdır. Dosyayı incelediğimizde karar çok kesin bir biçimdc çete olduğunu söylüyor. Eğer bu çete kesin biçimde varsa, kararda bclirtildiğine göre çetenin reisi Mehmet Ağar. İyi de Mehmet Ağar da Sedat Bucuk da hâlâ milletvekilL TBMM onlarıtt dokunulmazlığmın kuldırılması için neyapıyor? Şuçokşaşırtıcı: Paşalann açıklaması üzerine TBMM'de milletvekilleri, hatta bakan düzeyinde kişiler, "Adalete müdahaledir. Yargıya kanşmaktır" diye açıklamalar yaptılar. Ama adalete asıl müdahalc eden de kendileri. Çünkü Mehmet Ağar da Sedat Bucak da hâlâ o Meclis'in çatısı altındalar. Bu karardan sonra onlann dokıınulmazlıklannın kaldınlması yeniden gündeme gelmeli. Amagelmiyor. Dokunulmazlıkla ilgili anayasa maddesinin birinci fıkrası dokunulmazlığı kesin olarak koyar, ama "Ağır cezalık ve suçüstü hallerdc savcılık ve mahkeme gereğini yapar. Hatta tutuklanır. Ondan sonra dokunulmazhk kalksın diye TBMM'ye gider" der. TBMMde bir milletvekili öbürünü vurmuştu. Vuran hemen yakalanarak tutuklandı. SOnradan dokunulmazlığı kaldırıldı. Susurluk'takı savcının, gerçekten Sedat Bucak'ı, o kadar silahla toplu sılah kaçakçılığından suçladığı ortadayken neden bu yola gitmediğini merak ediyomm. Ya biîmiyordu ya da biliyordu da yapmadı. Sedat Bucak o tarihte tutuklansaydı, işler çorap söküğü gibi açığa çıkacaktı. Bunu da işin hukuksal yönden aksak nokta bir PKK yandaşlığına döndürülürse bu defa orada savaşan insan çok tedirgin olur; pasif kalmaya başlar. Bu da bir psikolojik harp taktiğidir. Ne yaz.ık ki bu tuzağa da düşiilmüş olunuyor. Olay çok net ortaya konulmalıydı. Bu adamlann işledikleri pis suçlar net olarak açığa vurulmalı, hukuki sorıımlulııklan mahkeme karannda çok net belirtilmeli. Mahkeme ancak bunu yapar. Ama başkalan bunu genellcştirerck PKK mücadelesıni zafiyete uğratacak hale getimıemeliydi. Bana, böyle bir oyuna düşüyoruz, gibi geliyor Bu kanıya kapılmanızayol açan baska kanıtlarınız varmı? Var. Bakın, bu olayın ortaya çıkmasında önemli bir nokta var. Kazadan yirmi dakika sonra Mehmet Özbey'in Abdullah Çatlı olduğunu bildiren kişi Mehmet Eymür.TankİInıifinkızına, "Seııin babanın öldürülmesiıule Korkut Eken'in de rolü var" diyen kişi bizzat Mehmet Eymür. Ama bunu resmı makamlara bıldirmiyor, sadece Tank Ümit'inkızına söylüyor. Mehmet Eymür şimdi ABD'de. Bütün bunlan tek tek değerlendirmemiz gerekir. ABD'de bir kişi daha var. O da Kethııllah Cülen. Olayı, bir Korkut Eken, beşaltı kendini bılmez, ama gerçekten ağır suç işlemiş polis memuruyla sınırlandırmak başka, bir de olayı bütün sosyal, siyasal, askeri boyutlarıyla ele almak başka. Biz sanıyorum, sapla samanı birbirine karıştırdık. Bu çetenin uyuşturu kaçakçılığıyaptığt, haraç aldığı, adam öldürdüğü kararda da belirtilmesine karsın bu kişiler hakkmda bu suçlardan neden ayrı ayrı davalar açılmadı, sizce? Bunlar çok vahim suçlar. Yurtdışına uyuşturucu kaçakçılığı yapılırsa bu suç idam cezasını gerektirir. Eğer bu yurtiçinde yapıldıysa müebbet hapis gerektirir. Bunlar neden soruşturulmuyor'.' Çeteden mahkum olmak, mutlaka o suçları ışlemeyi gerektirmez. Ama o suçlan işlemek amacıyla çctcyi kurmak yeter. Ama o suçlan işlerseniz durum daha değişir. Yargı organı, "Bunlar bu suçlan işledîler" dıyor. Ama hiç kimse harekete geçmiyor. Çete kurarak uyuşlurucu kaçakçılığı yapmak en ağır suçlardan birisidir. Adam öldürmek, çok ağır bir suç. Size şöyle bir hatırlatma yapmak istiyorum. I978yılında CHPazınlıkhükümetinin İçişleri Bakanı Hasan Fehıni Güneş, Yüksekova 'da bir uyuşturucu kaçakçılığı çetesinin varlığ'tnın ortaya çıkarılmak u'zere olduğunu telaffuz etmiş ve en azından o db'nem için siyasi hayatı bitirilmiştL. Aslında bu bağlantılan kurmak çok kolay. Ben size başka bir olay anlatayım. 12 Eylül öncesiydi. Deniz polisi Sarayburnu açığında bir deniz motoru yakaladı. Içi tepeleme mermi doluydu. Bir hafta kadar sonra gazetelerde okuduk. O deniz polisi motorunun çalışanlan, çımacısına kadar Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağıtılmışlar. Bu olay polisin ü/erinde son derece olumsuz bıretki yapmış, "Bir daha nasıl kaçakçılık olaylanyla mücadele ederiz?" tartışmasını getirmişti. Bir de bütün o toz duman arasında sadece milliyetçi sağ değil, sol adına da suç örgütleri kuran, cinayetler işleyenler var... Çok güzel söylediniz. Örneğin Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birlıği vardı... Yüzden fazla insanı öldürdüğü saptanan sol örgüttü. Bunun liderlerinden birisi itirafçılık yasasından yararlandı. Arkadaşlannı ele verdi. Ismini gizlemeye gerek de yok. Bunu yapan ŞemsiÖzkan. Arkadaşlannın bir kısmı öldürüldü. Ancak bu şahıs, daha sonra Enıniyet'le çalışmaya başladı. Oysa bu kişinin öldürdüğü kişiler arasında polis memurları da vardı. Kanştığı cinayetler içinde MHP Islanbul ll Başkanı ve oğlu, Bakırköy llçc Başkanı, karısı ve kızının öldürülmesi de vardı. Bu da polısle resmen çalışan bir kişi oldu. iyi de MİT, birtakım olayların peşine düşmek için ajan kullanmıyor mu? Tabii. Bir eroin kaçakçılığı işini kovalamak istiyorsanız ajanınız olması lazım. () ajan da zaten bir eroin kaçakçısıdır. Dolayısıyla dava kararının o kısınının da dikkatle incelenmesi gerekir. Yani devlet böyle bir kişiyi kullanmaz, diye bir şey yok. Kullanıyor işte. Üstelik de kullanmak zorunda. Ama işin yasallığı önemlidir. LEYLA TAVŞANOGLU Demirel'den anlamlı itiraf Bunlann içine gazetecilerin kurban gittiklerifaili meçhul cinayetler de dahil mi? Size söyleyeyim, hepsi ortaya çıkardı. Bazı davalarda kendilerine ülkücü denen ya da kendilerini öyle tanımlayan bazı sanıklann meydana gelen olay tarihinde ya kan verdiği, ya ameliyat olduğu gibi sağlık raporlan gelmiştir. Bu çok sıklıkla olduğu için dikkatimi çekti. O cinayetler hep çalınan arabalarla işlenmiştir. Bunlar çok basit gibi gelen, ama birçok olayın zincirleme çözülmesini sağlayabilecek önlemlerdir. Ben 1 Mayıs duruşmasından ayrıldıktan sonra savcılıktan istifa ettim. Ama o arada da hükümet değişti, başa Eccvit hükümeti geldi. MehmetCanda Adalet Bakanı oldu. Hem UğurMumcu heııı de Mehmed Kemal çok iyi tanıdığı için iki defa kendisini ziyarete gittik. O da benim savcılığa dönmemi uygun gördü. "llk iş bu 1 Mayıs dosyasını yeniden açacaksın" dedi. Gerçekten aynı mahkemeye yeniden layinimi sağladı. Ben de 1 Mayıs dosyasının yeniden açılmasını beklemeye başladım. O arada da daha mahkemeye dönmeden neler soruşturduğuma dair benden rapor istedi. Ben de neler yapılırsa olayın çözüme doğru gidebileceğini rapor halinde yazıp kendisine verdim. Ama bir akılhlık edip o sırada hem Savcılar Kurulu üyesi, hem de Yargıtay'da olan Orhan Erdoğan'a, bir de bir gazeteci arkadaşa birer kopya verdim. Hiç ses çıkmadı. Daha sonra Aydınlık gazetesinden bunu Mehmet Can'a sordular. Mehmet Can "Böyle bir olay yok" dedi. Ben raporu hazırlarken, örneğin durumu Avukat Turgut Kazaıı biliyordu. Turgut Kazan "Verme bu raporu" diye beni uyarmıştı. Peki, sizce Mehmet Can o raporu sizden niye istedi? Bakın, bütün bunlann hepsini yeniden ele almak lazım. Ben 1 Mayıs'ın 10. yıldönümü olan 1987'de Hürriyetgazetesinde yayımlanan bir yazı dizisi yazdım. O tarihte Süleyman Demirel'le de görüştüm. Ecevit konuşmayı reddetti. "Bu polislik bir iş. Artk ben inanmıyorum.Geçmişkilgiir dedi. Ne demekse... Süleyman Demircl se çok aynntıh açüdama yaptı. Hiçbir zaman siyasi görüşüne katılmadığım, çok eleştirdiğim bir kişidir. Fakat takdirle andığım şu cümleyi söyledi: "Bu devlet beş bin kişinin öldürülmcsinin hesabını vermeden demokrasiye geçilemez." tası olduğu için söylüyorum. Burada asla Korkut Eken'i korumuyorum. Çok çirkin bir suç işlemiştir. Ama çok daha fazla çirkin ve vahim suçlar işleyen, hatta suç işlemekten de öte eylemlerde bulunanlar ellenni kollannı sallayarak serbestçe ortalıkta dolaşıyorlar. ülay Korkut Eken'in üzennde yoğunlaştınlarak kapatılmak istenmektedır, gibi geliyorbana... Peki, aynı mahkeme bu konuda dava açabilir mi? Mahkemenin kendisi dava açamaz. Ben onun için söylemiyorum. Kararda, "Bunun gerisinin getirilmesi gerekir" hükmü de var. Ama mahkemenin dışında olayı gündeme getirenler, o sonışturmayı yapma durumunda olanlann bu noktaları bu şekilde önealmalan gerekir. Orada bir önemli nokta daha var. Bir an için kendimizi PKK'ye karşı yürütülen mücadelenin içinde olan birisi gibi görelim. Bu silahlı mücadelede en ağır yükü Özel Harekât timleri çekti. Ama PKK tam siyasallaşırkcn, hatta bu bakan düzeyinde (Mesut Yılnıaz) telaffuz edilirken siz, bu silahlı mücadcleyi yapan kişilere yıpratma kampanyası açacak olsanız zayıf yerinden vurursunuz. tçindeki ahlaksızlıklan, kötülükleri bulur, bunu kamuoyuna getirirsiniz. Bu adamlar, gerçekten de o pısliğin içine batmışlar. Ama yaratılan öyle bir hava var ki bu pislik tüm Ozel 1 larekât'a mal edilmek isteniyor. Bu çok sakıncalı; mücadele azminı kırar. İyi ama bu insanlar savaş koşullannda opislikleriyapmadılar ki... Ben bu insanlann buralarda yaptıklannı kastetmiyorum. Doğrudan doğruya savaş alanındaİa mücadelede, ateş altındayken insanlar TÇK'nin şu maddesi diye aklına getirmez. lşte bu davalar, lokalize edilmeyip de genelleştirilir, bazı çevrelerce ade TGC MEDYA ÇALIŞANLARINI HAKLARINA SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRDI Basm özgürlüğü hedef almdı tstanbulHaberServisi lürkiye Gazeteciler Çemiyeti (TUC) Genel Kurulu, tüm üyeler ve medya çalışanlanna demokratik ve yasal haklarına, halk adına sahip çıkma çağnsında bulundu. TGG'den yapılan yazılı açıklamaya göre, cemiyet genel kurulunda yapılan konuşmalar, dilekler ve öneriler çerçevesindc dile getirilen görüşlcrin "kongre açıklaması" olarak kamuoyuna sunulması kararlaştınldı. Genel kurulun, bu kayıplarm halkın doğru haber ve bilgi ile özgüı yorum almasına büyük darbe indirdiği görüşünde olduğunun beliriildiği açıklamada şöyle denildi: "Hükümet uzun yıllar beklenen ve kamuoyunda iş güvencesi olarak bilinen yasa lasansını Meclis'e göndermiştir. Ancak bu yasal dü/enk'mede iş güvencesi ile tanınması en çok gcrcken ga/x.>tecilik ınesleğinin özellikleri kapsam dışı bırakılmıştır. AB'ye girmek sürecinde hükümetin bu komıdaki tavrımn savunulur bir yaııı yoktur. Bu tavnn doğrudan basın ö/gürlüğünü hedef aldığı açıktır. Kaldı ki hükümetin AB'ye ııyııııı çerçevesinde iş yasalarında yapmakta olduğu çalışınalar kapsamında sadece 1475 sayılı genel yasa yer almakta, gazeteciliğin hukukunu düzcnlcycn 5953 sayılı yasa yok sayılmaktadır." Açıklamada, tüm üyelere ve medya çalışanlanna demokratik ve yasal haklanna, halk adına sahip çıkma çağnsında bulunuldu. "lürkiye Gazeteciler Çemiyeti (TGC) Olağan Genel Kurulu sonucunda "balotaj ve onur" kumllanna giren üyeler belli oldu. Yeni onur kurulu üyeleri şöyle: "Semih Balcıoğlu, Doğan Koloğlu, Erol Dallı, Orhan Duru, Erol Gönenç, Hami Alkaner, Necati Doğru." Balotaj kurulu üyeleri ise şunlardan oluştu: "Bekir Aydın, Demir Keyizoğlu, Abdülkadir Yücelman, Muammer Tuncer, Olay Tan, Mehmet Sağanak, Haşmet Yavıı/, Ö/.kan Altıntaş, Cülseren Güver, Esra Kazancıba^ı." Antalya fırtınaya boğuldu Antalya'da önceki gece başlayan sağanak yağmur yaşamı olumsuz etkiliyor. Yağış nedeniyle otoınobUlcr yollarda mahsur kalırken binden fazla cv ve işyerini su bastı. Fabrikalar Mahallesi'ndeki Yaşlılar Yıırdu'nıın alt katlarını da su basması üzerine yaşlılar üst kallara çıkarıldı. Asayiş şube müdürlüğünün zemin katındaki nezarethaneyi de su basınca buradaki 7 kişi üst kattaki bölümlere konuldu. Bir apartnıanın giriş kat duvanııın kısmcn çökmesi üzerine evdekilcr tahliyc edildi. Ş«hirlerarası otobüs terminalinin çatısının bir bölümü yolcuların bulunduğu yere düştü. Denizde dalga yüksckliğinin 5 metreyi geçmesi nedeniyle 6 yük genıisinin Antalya Limam'ndan çıkışına izin verilmedi. (Fotoğraf: A A)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle