10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5ŞUBAT2002SALI*»»* CUMHURİYET SAYFA HABERLERIN DEVAMI 17 TURKİYE Istanbul Edirne Kocaelı Çanakkale Izrnir Manisa Aydın Denizl PB Y PB Y Y Y Y PB 13 14 14 14 16 15 19 16 Sınop Samsun Trabzon Gıresun Ankara Eskişehır Konya Sıvas B B B B B B B B 1Ü 16 13 14 10 9 8 1 Adana B 21 Zonguldak B 13 Antalya PB 18 Kars Mersin Dıyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkân Van B B B B B B B 20 15 17 11 15 8 8 Yjrdun batı kesınte- n parçalı bulutlu, Mar- mara'nın batısı ıle kıyı Ege yağmurtu, ıç ve do- ğu kesımler sabah sa- atierınde yer yer sıslı. di- ğer kesımler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcakbğınaa onamlı bır değışıklık olmayacak Ruzgâr guney ve batı yonlerden hafîf ara sıra orta kuvvetfe esecek DIS MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn K K K Y Y Y Y Y -3 -6 2 11 14 12 15 12 Munih Y 13 Zurih Beriın Budapeşte Madrıd Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Y B Y B PB B PB PB 11 10 16 10 10 13 16 17 Y 12 Şam Moskova Aşkabat Astana Taşkent Bakû Bişkek Tiftis Kahire B Y B Y B K B B -2 10 -2 6 7 0 11 17 B 16 ParçaJı bulutlu :SS , 3uUlu k Çok bulutlu \'.'Mr Kartı 2> Sulu kar k GOK gunjitulu G U I V C E L CÜNEYT ARCAYÜREK • Boştarafı 1. Sayfada de oturan insanlanmızın var olduğunu anımsatı- yor. Ister istemez kımi gerçekler insanı Koca- eli'den Istanbul'a çekiyor. Yıllargeçti; Istanbul'da, Kocaeli'deyadaTür- kiye'nin deprem beklentisiyle yaşayan herhan- gi bir yöresinde (örneğin Fethiye'de) gerekli ön- lemler alındı mı sorusu akla takılıyor. Prof. Ahmet Mete Işıkara'nın ilkokullarda deprem/e birlikte çocukların sıra altlanna sığın- malarını öğütleyen uygulamalarıyla deprem si- gortasından başka, hangi önlem hangi yöre- de? Laf çok, önlem yok! önlem alınmadığını Af- yon depremi kanıtlıyor. Bir yıl önce Afyon'u hafifçe sarsan deprem- den sonra uzmanlar bölgede daha şiddetli bir sarsıntıya hazır olunmasını salık vermişler. Bir yıl önceki uyanlar bir kulaktan girmiş, öte- ki kulaktan çıkmış ve pazar günü 6 şiddetinde- ki depreme kâgir binalar dayanmış, yıMan ko- nutların hemen hepsi kerpiç... Ya Istanbul'daki manzara... Yerli yabancı uz- manlar fay kuşağı araştırmasıyla uğraşıyor, a- ma kent bildiğimiz kent. Insan elinin dokunu- şuyla çökmesi olası kınk dökük binalarıyla dep- remin ilgisini üzerine çeken kent! Ahlar vahlar; ağustos depremini geç öğrenen Başbakanımızın Afyon'a bir uçuş gidip bir ge- lişi... Vatandaşa, devletin yanlarında olacağını, her türfü önlemin alındığını söylemesi... Ertesi sabah, kasabalarda, köylerde "alınan önlemlere karşın" insanların yakınan yüz ve söz- lerle ekranlardan ilgililere, donuk gözlerle top- luma bakışları... Her depremden sonra bir türlü değişmeyen, önlemi sadece sözlük anlamıyla anımsayan ka- falarla daha çoook depremler, bireysel ve top- lumsal ıstıraplar yaşayacağız galiba. "Allah vurdu mu tam vuruyor". Depremlerin ardı arkası kesilmiyor. Afyon'dan sonra enflasyon da vurdu. 2002 yı- lındaki enflasyonu aşağı çekme vaatlerine kar- şın ekonomik krizin enflasyon üzerindeki olum- suz etkisi yılın ilk ayında netleşiverdi. Ne söyiesen boş Yıllık enflasyon daha bugünden yüzde 92'ler- de. Banka kurtarmaktan, yeni hortumlamalara olanak sağlamaktan başlarını kaldırdıklarında ekonomi dümenini elinde tutanlardan aradası- rada enflasyon ateşinı bu yıl düşüreceklerine değinen cılız sesler, sözler işitiliyor. Dolar bugün neredeyse krizin vurduğu gün- lerdeki değerde. Oysa şubat kriziyle dolar iki milyona vurdu vurmak üzere. Geçende dalkavukluktan arınmış bir iki eko- nomist dolardaki bu zikzaklara, arada çekilen onca sıkıntıya bir anlam veremediklerini söylü- yorlardı. Yeni vergilerle vatandaşın yükünün artacağı- nı müjdeleyen haberlere bakınca halkımızın sır- tı ne kadar da kaviymiş diye düşünmemek ola- naklı mı? Biz 312 ve 159 sorunlarında uzlaşmanın ko- şullannı ararken ekonomik krizden IMF'nin da- yatmalanyla nasılsa çıkacağımızın hesabı ve ra- hatlığı içinde değil mıyiz? Bu aralar IMF'nin efendisi ABD yönetiminin bizi nasıl değerlendirdiğini kısa, ama yeni açık- lamalar ortaya koyuyor. ABD Büyükelçisi Pearson'a, Ecevit'ten son- ra Beyaz Saray'a verdiği brifingde Başkan Bush Türkiye'nin dostluğunu bildiğini söyledikten sonra şöyle demiş: "Onlara 'ihtiyacımız' var." "Ihtiyaç" sözcüğünü kullanıyor Bush. Irak'a saldırıda, şeytan üçgeninin bir ayağı saydığı komşu Iran'a ne yapacaksa o sırada stratejik müttefik Türkiye'ye gereksindiğini kısacık bir cümleyle işte böyle anlatıyor. New York'takıne karşı Brezilya'da "başka bir dünya mümkün" sloganıyla toplanan 2. Dünya Ekonomik Forumu'nda Başkan Bush'un terör- le savaşında Irak, Iran ve Kuzey Kore'yi hedef gösteren saldırgan tutumunu 40 ülkeden 500 milletvekili, sokaktaki 60 bin kişi "savaş çözüm değil" yanıtıyla karşılıyor. Bölge buram buram savaş kokuyor. ABD, I- rak'tan sonra ikinci komşu Iran'ı da tehdit edi- yor. Ecevitim, hükümet ortaklarım dolara saygı duruşunda... Yardnnlar pazarda satılıyor • Baştarafi 1. Sayfada dedim. "İslamabad'dan mı geiiyorsu- Öfkesinehâkımolamayaraksi- nuz" diye sordu Sayın Özdeş. "Peşaver'den geliyorum" de- dim. Şanslı bir günde beş saat alan Pakistan bürokratik işlemlerin- den sonra, yanıma silakb bir ko- ruma verildi ve yola çıktık. Çok geçmeden kentin katmerli is, gaz bulutlannı geride bırakıp ünlü Hayber Geçidi'ne vardık. Uç ayn yerde silahlı korumala- n da geride bırakıp sınır kapısına geldiğimizde saat öğle ile ikindi arasındaydı. tki yüzü sınıra kadar benimle gelen silahJı korumaya bahşiş olmak üzere, bin rubeyi beni sınıra taşıyan taksi sahibi Ecmer Bey'e verdim, pasaportu- mu Pakistan damgasıyla donatıp demirkapıdanAfganistan toprak- lanna atladım. Saçı, bıyığı, sakalı birbirine do- laruk askeri giysili karmakanşık kalabalığı ağır ağır geçerek ileri- deki pasaport kontrol kulübesine doğru yürüyordum. "Dur bakaum!" diyen bir ses- le döndüm. Askeri üniformalı iki çam yarması beni bir otomobile bınmeye zorladılar. "Komutana gideceğiz!" dedi birisi. Hesapta bu yoktu. Olmaması gerekirdi. Arka sıraya geçtim, ön sırayı onJara bıraktım. Biraz ile- ride, sola, issiz bir yola saptılar. "In" dediler. Indim ve fotoğraf makinem ile bilgisayar çantamı da aldım. "Onlan arabada bı- rak" dedi yine aynı kişi. "01- maz" diye yanıt verirken göste- rilen yöne yürüdüm. Çok izbe, tenha bir yere getirildiğimi fark ederken bir kışinin daha orada, merdivenin yukansında bekletil- diğinin aynmına vardım. "Ko- mutan şimdi namazda" dedi, beni oraya zorlayan kişi,""bekle- yeceksin". Bunlardan birisi arabanın ya- nında kalmıştı. Başından beri ya- nm yamalak Ingilizcesi ıle komut veren asker tekrar içeriye girdi- ğinde, benden önce getirilen ki- şiyle konuştum ve beni buraya gelmeye zorlayan bu iki kişiye güvenmediğimi söyledim. "Ko- mutana tercümanlığımı yapar mısınız?" Nar gibi kızarmış bir odun so- basının karşısındaki medeni gö- rünüşlü komutanın huzunına Pa- kistan yolcusu ile birlikte çıkanl- dık. Pakistan yolcusu hikâyemi nakletti komutana. "Bana neden geldi" diye sor- muş. "Ben kendi isteğimle gel- medim." başucuma dıkılmiş as- ker üniformalı kişiyi elimle gös- tererek "Bu kişi beni buraya gel- meye zorladı" dedim. "İstediği yere, istediği vası- tayla gidebilir" demiş komutan. Bunu bana çevirdi Pakistan yol- cusu. Aşağıdaki arabaya tıktılar yine. "Seni aşağı yola bıraka- lım" diyerek. Yola indiğüniz za- man, "Seni Celalabad'a götü- receğiz, komutan böyle bujnr- du" dedi aynı asker. "Komutan, istediğim yere is- tediğim araçla gitmekte serbest olduğumu söyledi" dedim, eline yüz Pakistan Rubesi sıkıştınrken. Parayı aldı ve arabadan telaşla inerek arkaya dolanmaya çalıştı. Ben inmiş ve çantalarıma da\Tan- mıştım o sırada. "Komutana gi- dip bir daha soracak mıyız?" nirli sinirli, eliyle hemen sağdaki daracık sokağı gösterdi, "Oraya yürü!" îleride minibüs, taksi, in- san keşmekeşi, özetle hayat devi- niyordu. O yöne özlemle bakarak "No, no" diye yineledim ve omuzladım çantamı. Çünkü iki çapulcunun eline düştüğümü kavramıştım. Birtükürükattı, "Arkadaşuna da biraz para var" dedi homur- danarak. Sokağa gir komutunu yerine getirmeyeceğimi anlamış- tı. Bir yüz Pakistan Rubesi de ar- kadaşına verdim. Hemen birkaç adım ötede oldu- ğunu son anda fark ettiğim vize kulübesine telaşsız yürüdüm. Bir dakika sonra, kalabalık curcuna- nın içindeydim ve içeride üç-dört kişinin oturduğu birhalk minibü- süne dalmıştım bile. Bunlan neden anlatıyorum? Bir sosyal gözleme dayanıyor da ondan. Savaşın galipleri, zaferle gelen Sakalsız insan pek nadır göriil- dügünden "harid" tabıriyle ya- bancılann teşhisi, Taleban döne- minden kalma birkolaylık olarak gündemdedir. Bu sosyal kontrol, kadınJarüzerindemavi "çadari" olarak hükumrandır. Bu konuda Taleban sonrası pek fazla bir de- ğişiklığin olmadığı anlaşılıyor. Resmi dil Farsça (Dary) olmak- la birlikte, Hint müziği çok sevil- mekte, her taksi bu kasetleri müş- terilerine gümbür gümbür dinlet- mektedir. Hint sineması da me- kân tutmuştur burada. Hintli sine- ma yıldızlannın posta kartlan da saühyor yol kenarlannda. Gerek müzikte gerekse film ve video iz- lencelerinde, Hint dilinin anlaşıl- maması önemh değil. Görsellik ve riön yeterlidir. Taleban sonrası tevatür yükse- liş müzik kasetleri, televizyon, çanak anten ve video (rjunlann o dönem yasaklandığını hatırlaya- caksınız) türünde görülmüş. Ev kiralan da... Anayurda geriye dö- nen mülteciler, istemeyerek ba- mavi "çadari^sinin arkasından dedi ki: "Miktan belli olmayan maaşlanmızın hemen verilme- sini istiyoruz. Aynı zamanda, erkeklere sağlanan imkânlann, eşitlikle kadınlara da verilmesi- ni özellikle buradaki yabancı kuruiuşlardan da bekiiyoruz." "Puli Bagi Umumi"nin kaldı- nmJannda para bozma işlemi ya- pan banker Ataullah Bedeki. "Taleban ortadan kaJkar kalk- maz, Afgan parası, Amerikan Dolan karşısında yüzde yüz de- ğer kazandr dedi. "Gökyüzünde B 52 bomba uçaklan durdukça Taleban ge- riye dönemez. Bizi Taleban zul- münden kurtaran Amerika'ya teşekkür ederiz." "Ben Amerikalı değilim, Türk'üm" dedim Sayın Ataul- lah Bedeki'ye. "Biz gardaşız" dedi o zaman, "ben de Uzbek'im. Akşam ha- neme yemeğe gelir misen?" Işte "böyle, Tacik, Özbek, Peş- tun, Hazari hangisi olursa olsun nimetleri kendi elleriyle almak is- terler. Sadece madalyalarla yetin- mek kann doyurmayacaktır ve kahramanlar, savaş sonrası temiz- likçi, ayakkabı boyacısı, yani düş- kün rutinliklerle yetinemez. Yiğitlerin gururlan kınhnadan, en kısa sürede nasıl, nerede istih- dam edileceklerdir Afganis- tan'da? Kâbil'de sosyal gözlemler "Bu yolda sekiz gazeteci öl- dürüldü. Zor bir işi başardımz. Ne zaman ihtiyacınız olursa bu- raya geliniz" dedi Sayın Özdeş. Akıcı Farsçası ile her tarafa ko- şuşturan Sekreter Sayın Kemal Şen, yakaladığı boş bir anda be- ni "lnsaf Hotel M e yerleştirdi. Sevgili Ühan Selçuk, "Sosyal gözlemlermi yaz" demişti, unut- madım. Şehri New'de hemen bir taksi alıp "DeAfganan" ile "Pu- li Bağ^ Umnmi"ye gittim. Nereye baksam militan askeri giysililer; bir an Guevaracı bir dünya ile kuşatıldığımı sandun. Bol sayıda taksinin yanı sıra enli caddelerde her türlü taşıt kullanı- labilmektedir. Merkeplerle yapı- lan taşımacılığın yanı sıra at ara- balan ve dahi insanlann çektiği kağnı türünden arabalar da taşuna işinde tercih edilmektedir. sıt, sıradan e\ lerın kiralannda çı- ta yükseltmişler. Bin dolara üç odalı, uydurma bir konut, eğer bulunursa... Mülteciler ve yardımlar Sayın Kofi Annan, Kâbü'den önce Pakistan'a uğrayıp mülteci kamplarını zıyaret etti ve şöyle konuştu: "Ben buraya ayakka- bı gönderdim, bunlan hiç ldm- senin ayağında göremiyorum." Ben de buradaki PTT'nin (Mu- haberat) Müdür Yardımcısı Ba- yan Mazari ıle bir söyleşi yap- tım. Dedi ki: "Dışandan yaptlan yardımları da Amerikaular ve Avrupalılar dağıtsın. Çünkü yardımları gören yok." Fakat ben giysi ve ayakkabı tü- ründen insani yardımlan pazar- larda satılırken gördüm. Ehleyen oralardan satın alabilir! Bu tür yardım eşyalan pazarlara düş- müşken seçım hükümeti zevaü 22 kişilik bakanlar kadrosuyla para desteği bulmak için Amerika'ya koştu hafta başnıda. Tam aym günlerde, Kofi Annan, Afganis- tan'da ortaya çıkan çöküşten kur- tulmak için Iran'ın 560 miryon dolar bağış önerisi yaptığnn açık- ladj. Söyleşi yaptığım Ingüizce öğ- retmeni genç Bayan Vazhma ise Ege'de çözüm süreci sorunla dolu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye ile Yunanistan arasuıda başlatılacak "Ege süreci", kıta sahanlığından ha\-a sahasma, karasulanndan adalann silahsızlandınlmasına kadar ciddi sorunlann masaya yatınlacak ohnası açısından önem kazanıyor. NevYork'tan sonra Istanbul'da 12-13 Şubat'ta bir araya gelecek iki ülke dışişleri bakanlan, 23-24 Şubat'ta Atina'da başlayacak sürecin çatısım oluşturacaklar. iki ülke arasında başlatılan yumuşama süreci kapsamında çözüm sırasırun geldiği düşünülen Ege sorunlan ile ilgili süreç şubat ayında önemli baz kazanacak. Dışişleri Bakanı Ismail Cem'in ev sahipliğinde 12-13 Şubat günlerinde yapılacak AB- ÎKÖ dışişleri bakanlan toplantısı Türk-Yunan zirvesine de dönüşecek. Cem ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, hem iki ülke arasındaki sorunlann temelini oluşturan Ege sorunlannı ele alacaklar hem de Bulgaristan ve Romanya'mn NATO'ya üyelikleri için bir toplantı düzenleyecekler. Cem-Papandreu görüşmesinde Ege sorunlarmın çözümü açısından oluşturulacak formatın ele alınması bekleniyor. Bu görüşmenin ardından Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelci Baki llkin, 23-23 Şubat günlerinde Atina 'ya giderek Ege sürecini başlatacak. Ege sorunlan özetle şöyle: Kıta sahanlığı: Yunanistan, Ege'de bir tek kıta sahanlığı sorunu olduğunu kabul ediyor. îki ülke arasında deniz suıın çizilemediği için yıllar içinde gelişerek bugüne gelen kıta sahanlığıyla ilgili olarak Yunanistan, kıta sahanlığı 6 milin üzerine çıkarma hakkına sahip olduğunu savunuyor. Türkiye ise Yunanistan'ın bu tür bir ginşıminın savaş nedeni olacağuu açıklamıştı. Karasulan: Mevcut durumda Yunanistan'ın karasulan Ege'nin yüzde 43.5'ini kapsıyor. Türkiye ise yüzde 7.5'ini kullanıyor. Geri kalan yüzde 49 ise uluslararası suJar statüsünde. Yunanistan'm 6 milin üzerine çıkması durumunda ise uluslararası sulann oram çok düşecek ve Türkiye'nin Ege'yi kullanımı sınırlanacak. Hava sahası: Ege hava sahasuım yansı uluslararası hava sahası statüsünde. Bir ülkenin hava sahası, karasulannın üzerindeki bölümle smırlandmhyor. Yunanistan ise bu kuralı geçersiz görüyor ve hava sahasuım 10 mil olduğunu savunuyor. Adalann silahsıziandırılması: 1923 Lozan Antlaşması'na göre Yunanistan'a verilen Doğu Ege adalan silahlandınlamazlar Ancak Yunanistan 1960'lardan itibaren bu adalan silahlandırmaya başladı. biraz konuştuktan sonra ya taksi parasıru "Almasak da olur" di- yorlar ya da ne varsa hanede pay- laşmak için akşam yemeğine da- vet ediyorlar. Hem de baskıcı bir diktatörlü- ğe dönüşmüş Taleban döneminde yaraülan yoksulluklan bugün ya- şamalanna rağmen. Zengin gö- nüllülüklerini koruyarak yoksul- luk lokmalannı paylaşmaya ha- zırlamyorlar... Ben de Sayın Kofi Annan ile ilk karşılaştığım yerde şu soruyu or- taya atmaya hazu-lanıyorum: "Sajın Annan, yönettiğiniz Un, tslamabad ile Kâbil arasında bir havayolu ulaşunı yapıyor. Gazeteciler de bu uçaklarla ulaşım sağlayabilir. Fakat her uçuş için 600 dolar, yani Kâbil- İslamabad arası gidiş-dönüş 1200 dolan ödeyebilen gazete- ciler ancak bundan yararlana- bilirier. Ben, İstanbul-Dubai-Peşaver gidiş-dönüş için Emirad Hava- yoüan'na 380 dolar ödedim. Gidiş-dönüş tslamabad-Kâ- bil 45 dakikalık bir uçuş, üste- Uk insancü yardım adı altında faaliyet gösteren bir kuruma ödenen 1200 dolar ile İstanbul- Peşaver uçuşuna ödenen 380 dolar arasındaki fark büyük. Aynca bu paralar kimin cebine giriyor? Sizin gönderdiğiniz ayakkabüarla bunun arasında bir paralellik var mı, yok mu diye düşündüğüm için bağışla- vın... Sekiz gazetecinin öldürül- düğü bu yola çıkmak zorunda kalan gazeteciler için de bir fîk- riniz var mı? Hani, gazeteciler de öldürülmesin! Değil mi?" Fakat bu yoldan geçmenin her şeye rağmen gazetecüik mesleği- ne bağhlık olduğunu düşünüyo- rum. Eğer bu yoldan geçmesey- dim, sürekli bombalanarak sade- ce çukurlardan, toz, taş ve çamur deryasuıdan ibaret bu yolu bil- mezdim. Dahası, 5-6'dan 10-12 yaşlannda yetim çocuklann yalı- nayak, kanayan elleriyle toprak taşıyıp çukurlan doldurmaya ça- baJadıklannı ve geçen arabalara el açıp dilendiklerini de göreme- yecektim. "Sayın Annan" diye sormak isterim, "bu çocuklara da ayak- kabı göndermeyi düşünecek misiniz?" GUNDEM MUSTAFA BALBAY • Baştarafi 1. Sayfada menin getirdiği eşitsizliğe karşı çare arıyorlar. Isvıçre'nin Davos kentiyle bütünleşen Dünya Eko- nomik Forumu (DEF) bu yıl New York'ta yapılıyor. 11 Eylül'ün gölgesinde geçen toplantılarda "kınlgan ül- kelerin durumu" ve "fakirliğe karşı çare arayışı" da ko- nu ediliyor. Eskiden baş konu, son konu, her konu, sermayenin küreselleşmesinin önündeki tüm engel- lerin kaldırılması, şırketlerin yatırım yapacağı ülkeler- de karşılarına "sosyal devlet", "kamuyaran" gibi ge- reksiz kavramların konmaması olurdu. Bu kez küreselleşmenin yarattığı eşitsızlik de ağır- lıklı olarak gündeme girmiş görünüyor. Dünyanın en zengin işadamı Bill Gates bile şunu söylemeden ede- medi: "Küreselleşme karşıtı gösteriler haklı. Uluslararası ticaret zenginler lehine aşın biçimde değişiyor." DEF toplantılannda ticaretın önündeki tüm engel- lerin kalkmasını isteyen ABD'nin demir-çelik, tekstil başta olmak üzere pek çok ürünün ABD'ye girişinde yüksek gümrtk duvarları koymasının gündeme gel- mesi de tam küreselleşmeye uygun bir çelişkiydi. Şu sözler IMF lcra Direktörü Horst Köhler'in: "ABD, tanm ve tekstil sanayiinde tarifeler ve dev- let sübvansıyonlanyoluylaülkesiniucuzyabancımal- lardan koruyor. Bu türpolitikalaryoksul ülkelehn glo- bal ekonomiye katılımını engelliyor. AB de tanmsal sübvansiyonlara direniyor." IMF, Türkiye gibi ülkelerde tanmsal sübvansiyon- lann tamamen kaldınlması için dayatırken bunun ABD ve AB'de yüksek oranda uygulandığını da kabul edi- yor. Gramla tonun yanşı Dünya Ekonomik Forumu'na karşılık Dünya Top- lumsal Forumu'nun (DTF) düzenlendiği Porto Aleg- re, Atlas Okyanusu kıyıstnda kurulu Brezitya'nın gü- neyindeki son büyük yerleşim yeri. Brezilya'nın eko- nomi başkenti Sao Paulo'dan Buenos Aires'e kahve servisinin sürekli olduğu bir otobüste giderken bu şehre uğramıştım. Porto Alegre guzergâhında saydı- ğım gol sayısı 30'un üzerindeydi. Suyla yeşillik sar- maş dolaş yaşıyor. Doğanın böylesine verimli oldu- ğu bölgede kişi başına düşen gelırse 5 bin doların al- tındaydı. Çokuluslu şırketler dünyanın en büyük yağmur or- manlarının bulunduğu bölgeden sürekli onman ürü- nü istediği için de kıyım, insanın içini acıtacak boyut- lardaydı. Burada toplanan on binlerce insan, DEF'teki top- lantılarda etrafında dolaşılan konuyu derinlemesine işledi: Küresel eşitsizlik! Kosta Rikalı çiftçi VVilson Campos'un şu yakınma- sı bize de yabancı değil: "Fasulye, mısır, meyve yetiştiriyorum. Belirii ulus- lararası fîrmalann tohumlannın alınması şartıyla ban- kalardan kredialabiliyoruz. Yoksa vermiyoriar. Zengin- lerin tohumuna bağlandık..." Konuya salt tanm açısından bakarsak işin özü bu- rada. Uluslararası şirketler bir kez kullanılabilen to- humluk üretip gramla üreticiye satıyorlar. Çiftçiler de ürünlerini tonla satabilirlerse bu şirketlere satıyorlar. Aradaki uçurum, tonla gram arasında! New York'taki toplantıda milyarlarca doların gele- ceği, izleyeceği seyir konuşuldu... Porto Alegre'deki toplantıda milyarlarca insanın geleceği, kaderi konuşuldu... Dünyanın 21. yüzyılda nasıl biçim alacağı sorusu- nu kilitleyen bir durum. DEF toplantısının yapıldığı zemin, dünya refahının yüzde 85'ine sahip... DTİF top- lantısının yapıldığı zemin yüzde 15'ine... Ekonomik görünen bu çelişkinin siyasi bir seçenek ortaya çıkarmaması olanaksız! [email protected] 18 çimento şirketine ceza yağdı ANKARA (Cum- huriyet Bürosu) - Re- kabet Kurulu, 4054 sa- yılı Rekabetin Korun- ması Hhakkmdaki Ka- nun'un çeşitli madde- lerinin ihlali nedeniy- le, 18 çimento şirketine toplam 4 trilyon 888.4 miryar üra tutannda ce- za verdi. Rekabet Kurulu, "pazar paylaşımı, uyumlu eylem içinde bulundukları ve hâ- kim durumlannı kö- tüye kullandıklan" iddialan üzenne, 21 çi- mento firması ile bir denizcilik şirketi hak- kmda daha önce soruş- turma başlatmıştı. Fir- malann yaptıklan söz- lü savunmalann ardın- dan kurul, dün kararmı açıkladı. 4 trilyon 550.3 miryar lira olarak açıklanan ceza tutan, daha sonra 4 trilyon 888.4 milyar lira olarak düzeltildi. Rekabet Kurulu Baş- kanı Tamer Müftüoğ- lu dün düzenlediği ba- sm toplantısıyla ceza alan şırketlerin isimle- rini açıkladı. Kurulun, en yüksek cezalar ver- diği şirketler ile aldık- lan ceza miktarlan şöyle: Akçansa Çimento Sanayive TicaretAŞ: 1 trilyon 68 milyar 329 milyon, Bolu Çimento Sanayi AŞ. 413 milyar 419 milyon, Set Çi- mento Sanayi ve Tica- ret AŞ: 822 milyar 288 milyon, Oysa Niğde Çimento Sanayi ve Ti- caret AŞ: 115 milyar 254 milyon, Baştaş Başkent Çimento Sa- nayi ve TicaretAŞ: 189 milyar 539 milyon, Yi- bitaş Lafarge Orta Anadolu Çimento Sa- nayi ve TicaretAŞ: 455 milyar 288 milyon, Adana Çimento Sanayi TAŞ: 595 milyar 669 milyon, Çimsa Çimen- to Sanayi ve Ticaret AŞ: 586 milyar 532 milyon, Oysa Iskende- run Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ: 101 milyar 781 milyon, Batıçim Batı Anadolu Çimento Sanayi AŞ: 86 milyar, Nuh Çimento Sanayi AŞ 76 milyar 227 mil- yon, Bursa Çimento Fabrikalan AŞ: 228 milyar 672 milyon lira.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle