09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10ŞUBAT2002 PAZAR 10 PAZAR YAZELARI Milliyetçi bir fiıtbol öyküsüGeçen hafta sonu gerçekleşen Super Bowl, milliyetçiliğin en yoğun yaşandığı spor etkinliği olarak Amerikan fiıtbol tarihinde ayn bir yere sabip olacak. Super Bowl, bizim lig kupasma benzeyen Amerikan futbol karşılaşması. Fakat olay, basit bir futbol karşılaşmasının çok ötesinde, reklam, polıtika, sosyoloji, psikoloji ve medyayı da ilgilendiren ulusal bir konu haline gelmiş. Super Bowl, gerçekleştırildiği bölgenin ekonomisine 300 milyon dolar katkı yapıyor, bölgeye 125 bin turist gidiyor, otellerin 30 bin yatağı doluyor.Kazanan takımrn oyunculannın her birine 53'er, kaybeden takımın oyunculannın her birine ise 34'er milyon dolar ödül veriliyor. Biletler 400 üe 5 bin 500 dolar arasında satüıyor. 3 bin medya görevlisi oyunu izliyor. Tüm halk o hafta sonu Super Bowl'e kilitleniyor. Canlı yayımlanan SuperBowl, — ^ — ^ — reklam ve politika dünyası için ayn bir değer taşıyor. Nedeni basit. Bu yıl canlı yayını 132 milyon seyirci izledi. Büyük fırmalar, ilk kez o gün yayımlanacak yeni reklam filmleri hazırlatıyorlar. 30 saniyelik reklam 2 milyon dolar. Canlı yayın boyunca 60 reklam fılmi yayırnlanıyor. Işin mali boyutunu bu rakamlardan anlamak mümkün. Canlı yayın için medya kunıluşlan arasında her yıl mücadele yaşanıyor. Bu yılki canlı yayını gerçekleşri ren Fox kanalı, Super Bowl tarihinin en büyük reyting oranı olan yüzde 40.4'ü yakalıyor. Fox'un New Orlean s'tan gerçekleştirdiği "USA! USA!" çığlıklan eşliğindeki futbol yayvnı ile Afganistan'dan yapılan canlı yayınlar garip bir kanşım oluşturuyor. Konunun sosyolog ve psikologlan NEW YORK ilgilendiren yanı, ev içindeki şiddet oranında yarattığı artış. Aile içi şiddeün en yoğun oldugu dönem, Super Bowl'ün yapıldığı döneme rastlıyor. Bütün gün evde içki içerek Super Bovvl'ü izlemek isteyen erkeklerin, kendisinden ilgi bekleyen laz arkadaşına ya da eşine karşı davranışı, oynadığı bahislerin de yarattığı gerginliğin etkisiyle şiddete dönüşüyor. Yasal olarak oynanan bahis miktannın 50 milyon, yasadışı olarak oynananlann ise 4 milyar dolar civannda oldugu belirtiliyor. Devre arasındaki stadyum konserinde ise ilginç ve rahatsız edici görüntüler oluşuyor. îki gün önce 3. dünya ülkelerinin borçlannin silinmesi için Dünya Ekonomik Forumu'nda lobi çalışmalan yapan Bono, grubu U2 ile sahnede. "Where The Streete Have No \anıe''i seslendiriyorlar. Aynı anda grubun arkasındaki ekranda 11 Eylül'de ölenlerin isimleri geçiyor. Sahne etkileyici, ama bir terslik var. Kamera aynı anda sahnenin yanındaki insanlan gösteriyor. Eğlenen, gülen, çığlıklar atan, kazanma hırsıyla dolu fanatik taraftarlar. "O isimler geçerken biraz daha sakin ve saygıh ohınamaz mıydı'' diye düşünmeden edemiyor insan. Birden yine şaşırtıcı bir şey oluyor. Bono, ceketinin fermuannı açıyor, manzara şu: Iç kısmı Amerikan bayrağı ile kaplanmış ceketiyle Irlandalı rock efsanesi Bono, Super Bowl sahnesinde. Ertesigün gazetelere bakıyoruz. Kapak konusu ne Dünya Ekonomik Forumu, ne devam eden savaş, ne Amerika'run yeni şirket skandalı Enron ne de Karaçi'de kaçınlan ve öldürüleceği bildirilen Wall Street Journal muhabiri Amerikalı Dankl Pearl Ne olursa olsun, fanatizm ve popülİ2m kazanıyor. ZULAL KALKANDELEN Paris üniversite sitesinde Türk evi Paris'teki Cit e Intemationale Universitaire'e (Uluslararası Üniversiteliler Sitesi) hiç yolunuz düştü mü? Eğer düşmüş ise dünyayı bir anda gördünüz demektir. 126 milletten lisans, yüksek lisans, doktora ve stajyer 4699 öğrenci, her biri farklı mimande 33 ayn "Ev" adı verilen binalarda yaşıyorlar. Japon evi. Italyan evi, Arjantin evi, Kamboçya evi ve daha birçok ülkenin evleri... Ama ttalya evinde yalnız Italyan öğrenciler kalmıyor, yüzde 30 civan yabancı öğrenci, yine bir o kadar Fransız öğrenci de ttalyan öğrencüerle birlikte îtalyan evinde kalıyorlar. Sitenin en güzel yanı sadece bannma amacıyla bir yurt olmaması. Site bütün dünya ülkelerinin kültürlerini kaynaştırarak yaşatmak ve Fransız kültürü ile tanıştırmak felsefesi ile ^ ^ — ^ kurulmuş. Restoranı, tiyatrosu, konferans salonlan, spor alanlan, yüzme havuzlan, kafeteryası, pastanesi ve bahçeleriyle site küçük bir öğrenci şehri. Bu sitede kalmaya başladığım günden beri neden bir Türk evi olmadığını hep sormuşumdur. Yıllardır bir türlü Türk evi yapılamamış. 50 kişiyle sınrrlı Türk öğrenci kontenjanı diğer ülke evlerine paylaştınlırmış. Ama artık Türk evi yapılması için ön protokol imzalanmış! tşadamlanmızdan Tekin Türker'in çabalan, Paris BM, Lions Kulübü ile yakrn ilişkileri ve Türk Kalp Vakfı'nın da önayak olmasıyla Türk evi projesi gerçekleşme aşamasına gelmiş. 7 milyon Euro olarak öngörülen PARİS maliyetin bir kısmı Türkiye'nin tanıtım bütçesinden karşılanabilir diye umuluyor. Projenin mimari hoşluğu ise, Türk evinin Ortaköy'deki Galatasaray Oniversitesi binasının bir benzeri olacak olması. 168 kişilik Türk evinde oditoryum, kütüphane ve çeşitli etkinlik merkezleri olacak. Türker, Eylül2002'de,binarunl. kısmımn biteceğini söylüyor. 2003'te ise binanın tamamı bitecekmiş. Türker'e sorarsamz Paris'te Türkiye'nin tanıhmı açısından ve güçlü bir Türk lobisi oluşturabilmek için Türk evinin katkılan çok önemli olacak. Bir Türk evinin bu kampusa inşa edilmesi, Paris'teki Türk öğrenciler ve Türkiye kültürünü bu sayede daha yakından tanıyacak diğer ülke öğrencileri için bulunmaz bir firsat. Ancak burada açılacak bir — _ — — Türk evi; zaten Paris üniversitelerine kabul edilerek eğitim seviyelerini kanıtlamış yüzlerce Türk öğrenciyi, binlerce yüksek eğitim seviyesinde yabancı öğrenci ile kaynaştıracak olması açısından tahmin ettiğimizden de daha önemli bir amaca hizmet edebilecek. Doktora öğrencisi olarak ben sitede ilk yılımda 20 farklı milletten 100'e yakın insan tanıdrm. Benim tanışma oranrmı ortalama kabul edersek ve benim gibi yüz Türk öğrenciyi daha hesaba katarsak hepimizin sitede ülkemizin birer kültür elçisi durumunda olduğumuz daha net gözükür ve bu evin önemi daha da iyi anlaşılır. sinanevcan(2 aol.com StNAN EVCAN îşte sahaişte taraftarLeeds United taraftarlan Tottenham Hotspur ile oynadıklan maçlarda, karşı taraf seyircisinin moralini nasıl bozarlar biliyor musunuz? Hep bir ağızdan, bir nefes alımlık süre boyunca Tısssssss! sesi çıkararak. Bu uğursuz gösteri, Tottenham Hotspur'un Yahudilerce kurulduğunu bilmeyen sıradan bir taraftar için pek bir anlam taşımaz. Nazi toplama kamplanndakı gaz odalannda yalalmayı bekleyen Yahudi kurbanlar, üst üste yığıldıklan odalara sıkılan gazı, Leeds taraftarlanrun koro halinde çıkardıklan o tıslama sesiyle fark ettiler. Gaz odalanndan son anda kurtulmayı başaranlar, böyle anlatıyorlar. O ses, insanlığın tamk oldugu en korkunç trajedilerden biri olan "soykınnı"ın en unutulmaz efektiydi ve krnmdan fiziki olarak kurtulan, ancak psikolojik kurban durumuna düşen Yahudınin beynine kazınmıştı. Leeds'in zavallılaşmış taraftannın karşı tarafa neyi anımsattığına bakar mısıruz? Bir trajediyi böylesine ucuz bir faydacılıkla kullanarak karşı tarafın destekçilerini, çok zekice ama mide bulandıran bir tezahüratla, moral açıdan incitiyor Bulduğu malzeme, en acıtıcı olanıdrr. Tribünlerden yükselen o tıs sesi, kim ne derse desin bir insan topluluğunun içine düşürüldüğü "mağduriyetten" keyif ahna halini yansıhr. Cezalandınrken, intikam alırken ya da -LeedsTi taraftann yaptığı gibi- kızdınrken, bir de "alay" etmek yok mu? Ne garip bir insan davranışıdır bu. Kendimden de bilirim. Başka bir nedenden ötürü kızıp da sözüm ona benden intikam almak için, bana "dört göz" diyen ne çok arkadaşım vardı benim ilkokuldayken, bir bilseniz. Önemli bir din adamı, bir Italyan eşcinsel rahibin yaşammı kaleme aldığı kitaba önsöz yazmış. ~^~^~~~ llkokulda, solak olduğundan sağ elle yazması için öğretmeninin kendisine baskı yaptığmı anlatıyor o önsözde. FarkJı olanlara anlayış göstermeyi o baskı sayesinde öğrenmiş. Ben de onun gibi düşünüyorum. O yüzden bilinçli olarak kimseyle alay etmem. Çünkü farklılıklan insanlar çoğunlukla kendileri seçmezler. Ama kötülükle alay edilir. Çünkü kötülük, -çoğunlukla- LONDRA seçtiğimiz bir şeydir. Bu davranış sadece tribünlerde sergilenmez. Her an, her yerde karşınıza farklı görünümdeki bir Leeds taraftan olarak çıkabilir. Örneğin tngiltere'de yaşasaydı, o tıslayan koroya katılması pek bir olası Nedp Fazıl Kısakürek i anımsayın. Önceleri arkadaş oldugu, sonradan da bozuştuğu kişiler geliyor akluna. Kimin gözü şehla ise, kimin burnu biraz uzun ise, kimin bacağı biraz aksıyor ise Sultan-ı Şuara'nın (Şairler Sultanıü) hışmma uğramış. Ünlü düşünce adamımız Cemil Sena için "şaşı göziü, çökük yanaktT, AbduDah Cevdet için "firik görünüşüyle de dehşet! Yani çirkin mi çirtdn", Hahde Edip Adrvar için "kişi ve dişi" diyor. Nâzım Hikmet'le beraber sevilmesi gerektiği söylenen Kısakürek, Ingiltere'de yaşasaydı hangi spor kulübünün taraftan olurdu sizce? XI. Loıris, Oudart da Bussy adlı önemli birini idam ettirmiş. Gerekçesi de, adı geçenin, Kral'ın parlamentoya gir emrini geri çevirmesi. Parlamentoya MUSTAFA ERDEMOL girseydi o dönem parlamenterlerinin yaptığı gibi o da kafasına kürklü bir şapka takacaktı. Idam sonrası halka sergilenen kafasına kralın emriyle bu şapkayı taktılar. Cezalandırmadaki alaycılığı düşünebiliyor musunuz? Ünlü Alman şaüi Goethe'nin başına gelen de, ne demek istediğime iyi bir örnek olabilir. Amansız bir tütün düşmanıymış Goethe. Şanssızlığa bakın ki, evindeki aşçı kadın da tam bir tütün tutkunu ve sürekli pipo içen biri. Dayanamayıp, çok kötü bir bonservis de yazarak evden kovmuş kadım. "Hayabmı cefaenneme çevirdi" dediği aşçı kadın ne yapmış biliyor musunuz? Belgeyi eline tutuşturulduğu an yrrtmış, sonra da sorunu çözdüğünü düşünüp günlük gezintisini yapmaya çıkan Goethe'nin çalışma odasma geçip, "pipo üstûne pipo içmiş." Bu da intikamcılıktaki alaycılık işte. Leeds'lilerin tribününde dikkatli bakarsanız. Kısakürek'i, XI. Louis'yi, bu örneklerin içinde belki de en masumu olan o aşçı kadmı görebilirsiniz. Belki başkalan da vardır. Onlan da siz yerleştirin oraya. Tribün büyük, herkes sığar. PfenSeS MarSÜTet ÖldÜ 'n Si l t e r e Knüiçesi 2. Eüzabeth'in kızkardeşi ® Prenses Margaret, dünLondra'daki KingEd- ward VII Hastanesi'nde 71 yaşuıda yaşamını yitirdi. Geçirdiği felç sonucu ölen Marga- ret, daha önce de birkaç kez felç geçirmiş \e görme duyusunu vitirmişti. 1930'da Iskoç- ya'dadoğan Margaret Rose,KraJ5.George'un 2.oğjuolanvetahtageçen Vork Dükü6.Ge- orge ile şu an Ana Kraiiçe olan Lady Eli/abeth Bowes-Lyon'un ElizabetiTten sonra- ki ildnci kmydı. Margaret, boşanmış bir erkek olan Yüzbaşı Peter Tovvnsend Ue kilise- nin baskılan sonucu evlenememişti. Margaret 1960'da 30 yaşuıdayken, Lord Snow- dowTi unvanı alan sosyete fotoğrafçısı Anthony Armstrong-Jones'la evlendive Davidve Sa- rah adlı 2 çocuk doğurdu. 1978*de boşanan Margaret hızlı ve bohenı hayatnla. canlı kim- liğiyle dikkat çekti. Margaret'in cenaze töreninin gelecek hafta vapılması bekleni- yor. 1965'te çekümiş olan büyük fotoğrafta Margaret Beatles üyeleri\le birlikte görülü- >w. Küçükfotoğrafta>saMargaret (sagda) ablası 2. Elüzabeth ik birlikte. (AP) Kaç hüzün sığabilir bir yaşama'îtt Kaç hüzün saldamaya çahşryorsun / aklını saran / bu hayaOer dünyasında?" diye soruyor Annie Lennox, Eurythmics'ın "The Miracle of Love" adlı parçasında. Kendi kendime soruyorum, bir yaşama kaç hüzün sığabilir, diye. Saymak mümkün mü hüzünleri? Aynca, hangisinden başlanılacak? 26 yaşındaki Fadime Şahindal Isveç'in Uppsala kentinde 21 Ocak gecesi öz babasının sıktığı kurşunlarla yaşamını yitirdi. 8 yaşındayken Elbistan'ın bir köyünden ailesiyle lsveç'e gelen bu Kürt kızı, ısmarlama bir kuzen evliliği yapmayı reddetmiş ve kendi başına yaşamaya başlamıştı. Bir tsveçli oğlanı sevmişti. Çocuk, Patrick, pisi pisine bir traTık kazasına kurban gitmişti. Fadime, ayduı ve ilerici bir genç kadın olarak kendi yolunu tutmuş, yüksek öğrenim görmüş ve 1998'den beri saklanarak yaşadığı halde. toplum içinde feodal baskı altında yaşayan tüm göçmen kızlar için bir umut ışığı, bir örnek oluşturmuştu. Gazetelerde röportajlan çıkmış ve hatta Isveç Parlamentosu'nda bir konuşma da yapmıştı. Bu cinayet, "biünen" dördüncü "namus cmayeti" oluyor Isveç'te. Bir tanesi, tsveç'te yaşayan Iraklı bir Kürt kızın Kuzey Irak'a gitmeye ikna edilip orada öldürülmesini içeriyor ama, değişen bir şey yok. "Bifinen" diyorum, çünkü kuşku verici yok olmalar veya ölmeler, şimdilik bu sayıya dahil değil. 4 Şubat'ta Uppsala Başkilisesi'nde yapılan anma ve veda töreninde -Fadime, Hrristiyan ohnadığı için bu tören cenaze töreni şeklinde düzenlenmedi- binlerce beyaz karanfille dolu kilisenin ortasındaki tabutun etrafında el ele tutuşan dostlan, onun en sevdiği parçayı, U2"dan "One"ı dinledi. Bono'nun aşk ve ölümden söz eden şarkısı sırasında gözyaşı dökenlerin sayısı, dökmeyip dudaklarmı ısıranlannkinden fazlaydı. Evet, bir yaşama kaç hüzün sığabilir? Sorular, sorular, sorular ve asla yeterli olmayan yanıtlar. Yoksa yaşam bir köşe kapmaca mıdır, sorular ve yanıtlardan oluşan? Siz ne yaparsınız bunalrnca? Yaşam üzerinize üzerinize bazen fazla STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN gelince? Size Ayten Muthı'nun yeni çıkan "Taş Ayna" adlı şiir kıtabını öneririm (Oteki-siz Yayınevi). Bir kaçış olacagı için değil, yalnız olmadığınızı anlayacağınızdan. "YMk'' adlı şiirin ikinci yansının ilk dörtlüğü şöyle: "öHim hangi acrvı giyinir en çok hüznü avuçlarma gizlemiş birresimde hangi rengj açar külrengi solanşiir külün kendi renginden utandığı gecede?" Biliyorum, "O da bir şe> mi, biz de her ay ohıyor _ ^ ^ _ ^ _ butürşeykr'' diyenler olacak. İşte o alışma, kanıksama yok mu, bana kalırsa ruhumuza yer edebilecek en beter pislik o. Hiçbir ülkede, ama hiçbir ülkede insanlar yaşama haklannı diledikleri gibi kullanmak istedikleri için güç duruma düşmemeli, çeşitli saldınlara hedef olmamalı. Namus cinayeti denen ilkel hastalığa kurban giden ve -ne yazık ki- gidecek olan çok kişi var. Ama en büyük tehlike, bunu kanıksamak, alışagelinmiş olay olarak görmek. Isveç gibi bir ülkede kadınlann aym tehlikeyi yaşaması, olaya farklı boyutlar getiriyor. Örneğin, Fadime'nin babası gibi, 20 yıldan fazladır bu üücede yaşayan bir "göçrnen" nasıl olup da hâlâ bu ülkenin dilini konuşamıyor ve tecrit edildiği köşesinde, akraba kışkırtmalanna alet olabiliyor? Her çeşit yabancı düşmanının ve uicçrmn ekmeğine yağ süren bu -ne yazık ki son diyemiyorum- en yeni olay, kafa değiştirmenin ülke değiştirmekten farklı bir şey olduğunu gösteriyor. Ama her şeyi açıldamak için yeterli değil bu. Yeri smrrlı bir pazar yazısında. bu konunun başka boyutlarına değinemiyorum. 1999 depremınde kaybettiğim sevgili teyzem ve eniştemin kızı Füsun (Hepdinç) bana, hem de en üzgün günlerinden birinde, "Çocukhık ve gençükten büyüklüğe geçmek, büyümek bu oba gerek" demişti. Içimde çok yer etti bu sözü. Geçen yıl ağabeyimi kaybettiğimde bir kez daha aynı şeyi düşündüm. Soru ortada: Kaç hüzün sığar bir yaşama? Afrika'da Tarkan Geçenlerde yolum Dakar'ın en güzel plajına sahip bır tatil köyünden geçti. Turistler, ülkelerinde kışın en soğuk zamanı yaşanrrken denizin ve güneşin keyfini çücanyorlar burada. Çoğunlukla beyaz turistler ve hali vakti yerinde Dakarlılann doldurduğu tatil köyü cıvil cıvıl. Burada kaldığımız bir gece, güzel bir müzik ziyafeti vardı. Aaaa Tarkan! Personel onun en sevilen parçasına koreografı bile hazırlamış. Biz, "Demek burada Tarkan da dinteniyor' 1 derken Afrika'nın birçok ülkesınde Tarkan'uı özel bir yeri olduğunu ögreniyoruz. Zaten Dakar'daki tüm eğlence yerlerinin vazgeçilmezi olmuş Tarkan. Avrupa'daki radyo ve televizyonlarda şarkılannı dinlemeye ahşmıştık ama Afrika'nrn en bilinmeyen ve ücra köşelerinde Tarkan'la coşacağırruz hiç akluna gelmezdi. Televizyon denince; Senegal'de birtek televizyon kanalı var. Fransızlar eski sömürgelerine yayıncılık alanuıda pek destek ohnamışlar. Buna karşılık Fransa'nm 3 sınrrötesi televizyonu propaganda ile birlikte doğrudan Afrika'ya yayın yapıyor. Radyo yayuıcılığı ise biraz daha gelişmiş ama sadece bir radyo popüler müzik, biri de haber yayını yapıyor. Radyo sayısı 10. Fransızlann radyolan bu boşluğu da kapatıyor. Senegal'de kitap okuru hemen hemen hiç yok ya da çok az. Buna rağmen Dakar'da bir Fransızın açtığı kitapçıda tüm dillerden dergiler, Ingilizce ve Fransızca eserler buhnak mümkün. Senegal'de gazete DAKAR rflLDA ÖZDOĞAN ANTUNES sayısı ise 13. En çok satan Le Soleil'in günlük tirajı yaklaşık 27 bin. Nüfusun 10 milyon oldugu Senegal'de gazete okuru sayısı pek de fazla değil. Sokaktaki iletişim ise hayli ilginç. İnsanlar birbirlerine "psstt" diye sesleniyorlar. Taksi çağınrken de bir "psstt" yeterli. Sokakta tanısın tanımasın herkes göz göze geldiği kişilere selam veriyor. Karşılık ahnışsa "Nasüsm, iyi misin" sorulan bile soruluyor. Toplu taşımacılıktaysa haüc çoğunlukla dolmuş(!) kullanıyor. Rengârenk minibüslerle yapılan dohnuşçuluk çok yaygın ve tehlikeli. Çünkü seyahat hep kalabalık ve ayakta. Kapılar da açık olunca, sıkça yaşanan kazalara davetiye çıkıyor. Otopark bulunmadığı için araçlar sürekli kaldrnmlara park ediliyor. Senegal'in yüzde 90'ı Müslüman ve bu oranın büyük bir çoğunluğu ramazanda orucunu tutuyor. Nüfusun geri kalanı Huistiyan ve diğer etnik dinlerden. Hıristiyanlann Noel kutlamalannı paylaşım ise gözden kaçmayacak bir aynntı. Bununla, çoğunluğıin, Müslüman ormalanna karşın Huistiyan kültürünü de özümsemiş olduklan sonucunu çıkarıyoruz. Genç kızlar modayı çok yakından izliyorlar. Gençlik yetişkınlere oranla biraz daha fazla kendini Batı'ya kabul ettirme telaşında. Tüm 3. Dünya ülkelerinde karşılaşabileceğiniz sorunlar, Senegal'de eski bir sömürge ülkesi olmasından dolayı biraz daha belirgin ama o derece de ruhsuz. Geleceğe yönelik umutlar yok denecek kadar az. Belki de onların diğer azgeliştniş ülkelerde oldugu gibi "umut tacirlerr yok ya da umuda açılan kapılan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle