12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2002 CUMA HABERLER Muhteşembirçügın22 yaşında Londra 'ya gitti. Aşçıhkyaparak geçindi. Gazete ilanıyla tiyatroya oyuncu topladı. Kendi tiyatrosunu kurdu. Şimdi başanlarıyla dünya basınında... ZEYNEPORAL Basında büyükyankdar Oyunlar birbirini izliyor (klasik, mo- dern, deneysel) ve birinci yıl sonun- da, yoktan var edilen mekân ve çevre- siyle kurdugu saglıklı ilişki için yine Peter Brook Ödülü'nü kazanıyor Meh- met Ergen. Her oyunu basında geniş yankı buluyor. (Örnek vermeye bu say- falaryetmez.) Time Out ve The Guardian, "Lond- ra'mn en etkili, en önemli fringe tiyat- rosu" ilan edıyor Alcona Tiyatrosu'nu. 1 Temmuz 2001 tarihli Evening Stan- dardgazetesi a DaIstonhıHayaIperest- ler" başlığı altında "bir başan öykû- sü"nü anlattıktan sonra Mehmet Ergen'i oyunculukla para kazanabilecekken kendini bu bölgeye atadığı için "Çd- gm Türk" diye niteliyor. 20 Ocak 2002 tarihli Independent gazetesi ise "Itarkish Detights" başlı- ğı altında Mehmet Ergen'i, "gerçek bir genç Türk" diye niteleyip "Dosto- yevski, Dalston'a gelmişken Mehmet Ergen de Royal Shakespeare Com- pany'ye,sevirciyie ilişki kurmadersive- riyor" diyor. Mehmet Ergen. bugün 35 yaşında. Hayalleri, çılgınhğı doludizgin devam ediyor. Hayallerinden biri de Türki- ye 'de, kendi ülkesinde bir oyun yönet- mek. Söylemesi benden, gereğini yap- mak ödenekli tiyatro kurumlanmız- dan... lyi ki yeryüzüne dağılmış böy- le çılgınlannuz var! Ah nerdeee o eski "çılgınlar"... Bir hayal. bir ıdeal uğruna gözünü kırpmadan kendini ateşe atanlar, yanıp tutuşsa da küllerinden yeni- den doğanlar... Tutkusununpeşın- den koşarken kendini uçurumun kıyısında bulanlar ve uçurumun kı- yısından düşmek yerine, kanatla- nacağına inananlar... Sahi, nerede o "çılgınlar"... Her şeyin karşılığının parayla pulla hesaplandığı günümüzde, ne- rede o eski çılgınlar diye sayıklar- ken ben, tam da yukanda tarifini verdiğim muhteşem bir "çügın", Londra'da çıktı karşıma. Adı Mehmet Ergen. Onu, Lond- ra'daki Nâzım Hikmet Gecesi'nin miman. metin yazan, yönetmeni olarak tanıdım. Queen Elizabeth Hall'de uzun prova saatlen ve gece boyunca, her soru- nu çözen. işlen halleden. darmadağınık görünümün altında disiplinli, ama yine de şakacılığı, afacanlığı el- den hıç bırakmayan, kendi- ni değil, yaptığı ışi önemse- yen biri olarak tanıdım. Bir de tiyatro ve opera yönetti- ğini duymuştum. hepsi bu... Ne yapıp edıp beni kentın doğu ucunda kurduğu. ge- nel sanat yönetmenliğini yaptığı Alcola Tiyatrosu'na götürdüğünde, onun çılgın- lığını, idealizmini, cesare- tini ve gızlemeye çahştığı başanlannı keşfedecektım. Alcona Tiyatrosu'na gir- dim ve belli başlı tüm In- giliz gazetelerinin övgü do- lu kupürleriyle karşılaştım. Yıllar ıçinde ikı kez tngil- tere'nin en prestijli ödülle- rinden Peter Brook Ödü- lü'nü kazandığım öğren- dim. Ancak Alcona Tiyat- rosu'na ve bugüne gekneden önce, biraz gerilere gidelim. Mehmet Ergen, bundan 13 yıl önce Londra'ya gel- meden önce îstanbul'da BÎL- SAK'ta tiyatro eğitimi al- mıştı. Hocalan Beklan AJ- gan, Erol Keskin, Macit Koper, Ce- vatÇapan ve YektaKara... Ancak Türkiye'de oyun dağarcığuun kısıt- lılığı, dar kalıplılığı. tiyatro açlığı- nı, tiyatro susuzluğunu hiç mi hiç doyurmadığı gibi, açlığı, susuzlu- ğu kamçılıyordu. Umudundan ve hayallerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olma- yan bir genç olarak Londra'ya git- ti. 22 yaşındaydı. Aşçılık yaparak geçindi. Bu arada, her gece 150 ti- yatronun perde açtığı bu kentte, tüm oyunlan, prodüksiyonlan gör- dü, bin kadar oyun okudu. "İngilizcen nereden vanh" soru- ma, "Tryarroyaparak öğrendkn" di- yor. Ve günün birinde "Stage" (Sah- ne) dergisine bir ilan \erdi: "Ca- mus'DÜn 'DoğruJar' oyununda oy- nayacak beş oyuncu aranryor." Ilana yûz kişi başvuracaktı. Ve Mehmet Ergen, bir elinde Türkçe, bir elinde Ingüizce metin, oyun yö- netecek, bu oyunla kent-kasaba do- laşarak ilk turne tiyatrosunun to- humlannı atacaktı. "Camus, Bec- kett Ionesco'nun İngfltere'dedemo- de olduğunu çabuk keşfettim. Top- hıhıktakiAmerikata oyuncularara- ahğıyta Sam Shepard veDavid Ma- metibuldum." Bu iki yazann birçok oyununu üst üste sahneleyince ve bu oyunlar çok popüler "Tîme Out" dergisin- de "Efcştirmenlerin SeçimTne ko- nu olunca. bellı başlı gazetelerde al- kışlarunca, artık kimse onu durdu- ramazdı... Tereciye tere satmak gı- bi bir şey... "Hayır, arogans" diyor. "Bir de burada. 'fringe' tiyatrola- ra, kiiçük tiyatrolara verilen önem benietidkdTdıyor. "Frmge" nı sıstemın, tiyatro endüstrisinin dışında, "kenarda", "tayıda" kalan "ötekT tiyatro... Artı, kişiliğindeki özgüven, cesa- ret, "çügınhk"... Bir önemli aynntı ya da ilke: "In- gfltere'deki ilk on yıhmda Türkle- rin buhınduğu yerlere hiç ama hiç yaklaşmadım" diyor. Derken oyunculanyla birlikte Londra'nın en güneybatısına yer- leşir. O zamanlar burası kültürel açıdan geri bırakılmıştır. Mehmet Ergen beş yıl boyunca (1993-99) Southvvark Playhouse'un genel sa- nat yönetmeni olacak, on beş ka- dar oyun yönetecek. ilk "PeterBro- ok Odülii"nü bir Brecht oyunuyla ("Kentierin Onnanmda") burada kazanacaktı. Tamam artık yerleşri diye sevi- niyordum ki... Beşinci yüın sonun- da oradan aynlmış. Neden? "Ope- ra sahnekmek için." Opera nereden çıktı? "Operayla flgm neydi" soruma yanıt, tam bek- lediğim gibi geldi: "Hiüiç! Seve- rim müzigL." Ironının daniskası! Elbet ötesi var: Efendim, Britan- ya Kraliyet Operasrnı protesto et- mek ve parasız pulsuzda opera ya- pılabileceğini Ingilizlere kanıtla- mak için kollan sıvamış. Yani "po- Btikbirduruş.bakış". ScoCJopfaın "Treemonisha" eserini sahneler. Ve California Santa Barbara'dan davet ahr. Orada da 1937 çelik iş- çilerinin grevini anlatan, Orson Wefls'in, BBtzsteinın yasaklanan eseri "CradleVV'iIlRock'' adlı agıt- pop operasrnı sahneler. Ardından Kurt VVefl'ın tt Lost in the Stars" operası... \7 e sıkı durun: Önümde 30 Ağustos 2000 tarihli Herald Tribune gaze- tesi 4 sütun ayırmış Kurt We- il'ın "LostinrheSİars"ope- rasına. Yazar, Londra'da Ro- yal Opera, National Theat- re, Royal Shakespeare Com- pany gibi büyük ödenekli kurumlann bir analizini yaptıktan sonra, "Bn ku- rumlan utandırmak. onb- roı yapması gereken işkri, onlann hiçbir avantajına sahip ohnayan -üsteMkasga- ri ücreti büe alamayan-15 kişiHkbir ekibedüştiL." di- yerek "Mehmet Ergen'in minimaB<t ama müthiş et- kileyici" çalışmasını övü- yor. Artık geçen yıl kurduğu Alcona Tiyatrosu'ndayım. Kentin kuzeydoğu kıyısın- da Dalston bölgesindeyiz. Burası, Avrupa'da sanatçı- lann en yoğun yaşadığı yer- miş. Bir zamanlar New York'un Harlem'ınde oldu- ğu gibi, en karışık azınlık nüfusa sahip. Çe\Tede yak- laşık seksen dil konuşulu- yor. Çoğunluk Nijeryalı, Ganalı, Türk, Kurt, Kıbns- lı olmakia birlikte, yoğun bir Ingiüz sanatçı takrmının da alter- natifbannağı. Işte burada Mehmet Ergen, terk edilmiş, eski bir konfeksiyon elbi- se dikim fabrikası bulunca, derhal girişimcüik ruhu kabanp buraya el atıyor. Elli kişilik bir "boyapar- tia" düzenliyor. Siyah boya, fırça- lar, içkiler çevredekı esnaflan; emek. arkadaşlardan, tiyatro rutkunlann- dan, oyunculardan... Iki gün için- de fabrikanın tüm içi siyaha boya- nıyor. Dikiş tezgâhlan, oturma tri- bünlerine, elbise askılıklan, çepe- çevTe borular sahne ışıklanna dö- nüştürülüyor. Eski halini hiç boz- madan bu mekânda biri 300. öte- ki 200 kişilik iki stüdyo riyatrosu ortaya çıkanlıyor. Bir köşede de resim galerisi ve küçük bir kahve- hane... Tüm oyunculara ve yönet- menlere açık. Rahmi Dilligil, çete suçundan DGM'de yargılanıp beraat etti ve cezaevi anılarını kaleme aldı: Devlet Tiyatrolan Genel Müdürüydüm HAIİCE TUNCER i Devlet Tiyatrolan eski Genel Mü- İürüRahmiDilligil "Çıkaramaçtasuç Srgütü kurmak, bu örgütü yönetmek ve üye ohnak' suçlarmdan îstanbul DGM'de yargılanıp beraat etti. 15 Ocak 200 İ tanhınde "1. Perde Ope- rasyonu" kapsamında Düligil'in '^ol- iuzluk" suçlamasıyla gözaltına aün- dığı haber veriliyordu. Bursa Cezaevi Ve daha sonra da Kartal Cezaevi'nde kaldıktan sonra 13 Haziran 2001 'de tah- Kye olan Dilligil, cezaevinde yazma- ya başladığı "DevietTrvatroları Genel Müdürüydüm" adlı kitabını tamam- layarak yayımladı. Rahmi Dilhgil, gö- zaltına alınışından bugüne kadar ya- şadıklan ve kitabıyla ilgili sorulan- mi7i yanıtladı. Beraat ettiniz ama yerine konulamayacak şeyler var değil ml? Medya linç denilebılecek kadar objektıf haber yayıncılığından uzak yaklaştı olaya bana göre. Çocuk- luğumdababamAvTiiDflligfl, Şırnak'ta, Çukurca'da. Beytüşşebap'ta, Cizre'de turne yapardı. Yıllar sonra girtığımde "Sen devtetin kuşuy la (helikopteri) gel- din. Baban, yiirüyerek dağiardan ge- Brdi" dıyen yaşlı adamlar duyduysa o CEZAEVİ ANILARI Dilligil'in kitabından alıntılar: "Neydi beni tüm bu medyatiklinçikburalara doğriıitenittifok? tstanbul kentinindışabağanbsanat yaşamına karşı Türk tiyatro yazımını savunmam nu, ül- kenin önemli bir festivalinin yöneticUerinin ve bu kurulu- şunun 'inşa edeceğiz' diye başladığı, sonradan devlet pa- ra versin inşaatı bitirelim' dediği en sonra doğru 'bari bu işi yapıyoruz hem sahayı genişletelim, hem de biraz dük- kân falan yapıp işletelim' haline gelen bir sanat binası- nın dterinden alınmasındaki düşünceterim mi? "Tam koğuş bölümüne gjderken Gürbüz Çapan'la karşdaşüm. Hafifçe gülümsemekten kendimi alamadım. Çok başan- b başkana medy^ nasıl bakryordu şimdi? Bektryordu baş- kan benim hücreme gjrmemL geçtim, moraK bomba gibi değHdi" "Cavitağabey,dediMuratDemirel, 'nedirbu hal ya.' Cevaplamadı Cavit Çağlar. Murat Demirel: 'Bi- zim çevredekı şirketlere yaptığımızı devlet bize yapma- dı." Cavit ÇağJan Yani sıfij faiz 60-90 ay \ade ile des- teğimizi mi?" Demirel: 'Evet, senbeni dinlemedin.' Çağ- lar 'Neyi'. Demirel: 'Bana parayı elden verme, banka- dan yolla dedım'. Çağlar sessiz kaldı." yayınlan çok üzülürüm. Nasıl gözaltına alındınız? Ben gözaltına alınmak^ere arandı- ğımı ögrenınce avukatım Ceyhan Mumcu'yla beraber Ankara Emnıye- ti'nehemengittik. "Bursa'yagötürü- leceksiniz" dediler. O kadar garip bir şey ki ıfade vereceğiniz yere gittiği- nizde suçlu muamelesi görmeye baş- lıyorsunuz bir anda. Operasyon sonrası? Rahmi Dilligil ve arkadaşlan dedıklen, bir bölge müdürü sanatçıyı, küçük memur- lan gözaltına aldılar. Eve götürdüler, turneyle ilgili yapılmış tasarımları il- gilı evrak diye aldılar. Böyle komik- likler yapılan bir şeyde müthiş bir dram \'ar. Bursa Devlet Tiyatrosu Mü- dürü'nün kafasına poşet geçirilerek dövülüyor. Müthiş darbelerle benim böbreklenme \Tirdular. Yere yatırarak üstüme oturulup en ağır muamele ya- pıldı. Bursa Emniyeti'ne girdiğimde hayatımda görmediğim şeyleri gör- düm. Sanat camiasından çeşitli ihbar- lar geliyor bu arada. Mutlaka birine rol vermemişimdir. Ya da birinin turne- sini o günkü çekimıne denk getirdiği için turneyi tercıh etmesi için zorlamı- şımdır. Ne zaman istifa ettiniz? Tu- tuklanır tutuklanmaz istifamı verdim. 45 yaşında emekli oldum. Tutuklan- ma günü adliyede bir doktora götür- düler. Bir doktor baktı: "Ben buna olumlu yazıp veremeyeceğim" dedi. "Idranm kanh örnek vereyim" de- dim. Sonra tekrak bir doktor çağırdı: "O arkadaşm mesaisi bitti" dedı. Bu kadar acizız biz bu ülkede. Mahkemeye nasıl çıkarıldı- niZ? Polıs, gazeteciler. akrabalar ara- sında koşturarak adliye karakoluna götürdüler. Leş gibiyiz, saç baş darma- dağın, eller falan tırnaklarım ığrenç. Tutukluluğumakararverildi: Şok. Al- dılar, otobüse doldurdular. Bursa Ce- zaevi. işkence iddialarıntzı kanıt- layacak bir rapor alamadı- sanık mı polisteki ıfadesi- ni gelenek olarak reddediyor mahke- mede. Bakın yüzde 93 oranrnda vur- gunlarla ilgili yapılan toplamda her- kes serbest bırakılıyor. Çünkü sağhk- h olarak bir yaklaşım yok. Hukuk dı- şı yaklaşımlar dayak, sadece iftirala- ra dayanan göz boyamalar. Böyle bir rezaleti Türkiye niye yaşasuı? Ben 5 ay yatmışım, konuşmalanndan dola- yı yıllannı hapiste geçiren insanlar var. Cezaevine girişiniz? Çmiçıp- lak soyunuyorsunuz. Bir nöbetçi ast- subay var. Ufak bir hareket yapsa da- yak mı atacak diye paniktesiniz. Re- habilite öyle başlıyor işte. Kitap yazmaya ne zaman baSİadmiZ? Cezae\ınde yazmaya başladım. Tiyatro yaşamında tiyatro- cuların hissettiğini anlatmaya çahş- tım. Genel müdürken yüzde 70 oranın- da Türk tiyatro yapıtlannı oynatrım. Te- levızyon dızilenyle ilgili bir mevzuatı uyguladım. Müthiş bir baskı geldi. Devlet tiyatrosu sanatçısı önce kendi işini yapmak zorundadır bana göre. Bundan sonra ne yapacak- SiniZ? Bundan sonrayapabıleceğim şey nedır? Özel tiyotro hayal. Bu yaş- tan sonra gıdip köfteci dükkânı mı açacağım? BÎRBAKIMA SERVER TANİLLt Bir Sosyoloğun Olümü Fransa'nın fikir dünyası yas içinde. 23 Ocak gecesi sosyolog Pierre Bourdieu öl- dü. Gazetelerde, sıyaset dünyasının doruklanna ka- dar uzanan demeçler, hayıflanmalar. Sıradan bir sos- yoloğun kaybını aşan bir durum ortadaki. Nedenı de şu: Bourdieu, "modernitenin eleşti- rel sosyolojisi" diye, pek ilginç bir konuda bir okul kurmaklayetinmemış; "sosyalhareketler" söz ko- nusu olduğunda, bizzat eylemin içinde yer almış- tı. Yani, "davaya bağlı" bir bilim adamı ölen. Bir militan! • Yaşamı üstüne verilen bilgilerden (Le Monde, 25 Ocak 2002), Bourdieu'nün yetişmesinin seyrini öğreniyorsunuz: 1930'da doğan Bourdieu, Yüksek öğretmen Okulu'nu bitirmişti vefeisefîbirformas- yondan geçmışti. Sonra, üniversite hocalığı mesleğini seçiyor; Ce- zayir Edebıyat Fakültesi'nde başlayan hocalığı sı- rasında Cezayir Sosyolojisi adlı eserini yazıyor (1958). Eserin adına dikkat ettiniz değil mı? Fransa'da, 6O'lı yılların fikir tartışmalan içinde sivriliyor: Kültür, sanat, edebiyat, politikagibi pek değişik alanlarda dönüp dolaşmış bir kafa; üze- rinde özellikle durduğu konular da, medya, yük- sek bürokrasi, sosyal sefalet, üniversite öğrenci- leri ve eğitim sıstemi, erkek egemenliği olmuş. Son bir durak da, College de France'ta hocalık! Yandaşları, alanında bir "simgeseldevrim"yap- tığını söylerken, karşısında olanlar "davaya bağ- lılık"\n\, militanlığını tartışıpdurmuş, bugun detar- tışıyor. Karşı çıkanlara, 1992'de verdıği bir yanıt var, pek ilginç: "Aydın eleştirisinin imkân ve zorunlu- luğunu savunuyorum" diyor ve ekiıyor: "Eleştiri- ci bir karşı ıktidar olmadan gerçek bir demokrasi olmaz. Aydın, böyle bir iktidardır ve başta gelen bir önemi vardır." Pierre Bourdieu'nün "militan bilim adamlığı" üs- tüne, 25 Ocak günlü Uberation'üa, Antoine de Ga- udemar'in söyledikleri de pek uyancı: "Modem sos- yolojinin kurucusu Emile Durkheim 7n daha bir yüzyıl önce söylediği gibi, sosyoloji, sanat için sa- nat değildir. Onagöre, sosyolojinin amacı, toplu- ma, bizzat kendisine müdahale edilmesi imkânı- nı sağlayan birbilgi, birbilınç vermektir. Pierre Bo- urdieu'nün yaptığı da başka bir şey olmadı." Sürdüruyor yazar. Bourdieu için de, sosyoloji, top- lumu anlamak, mekanizmalanrn kavramak ve müm- kün olabilecek değişimlerin yolunu çizmek için ya- rartanılacak bir "alet kutusu" idi. Bir bakıma ku- ramsal bir silah haline gelen sosyoloji, sonunda, onu, "davaya bağlı" bir aydın yapıp çıkmıştır. Bir zamanlar Sartre da öyleydi. Felsefenin yansız olamayacağından yola koyul- muştu. Bourdieu'ye göre, bilim de yansız olamaz: Araştırıcının nesnelliği, militan inancı besler ve güçlendirir. Bu geçişleri, eserlerinde o da yaşadı. Sonunda, medya sistemınden yeni-liberal dehşe- te vanncaya kadar her yönde, bir aydın müdaha- lesiyle karşı-ateş açtı; polıtik aygıtı sarsarken, sos- yal başkaldırı aktörlerinin yanında yerinı aldı. Bu açıdan baktığımızda şoyle de diyebiliriz: Sö- zü dinlenen bir bilginken, sosyal hareketlerin bir öncüsü olarak, 9O'lı yıllarda politikaya gelip girmiş yeni bir kuşak için bir kilit rolü oynamıştır. Sartre olsaydı başka türlü mü yapardı? Alman filozofu Jurgen Habermas'ın bir değer- lendirmesi de ilginç: "Davaya bağlı bir hümanist- ti" diyor. 199O'lı yıllann başlarında, Fransa'da sos- yal acılara karşı Dünyanın Sefaleti adlı dev bir eser yazımış olan bir aydın için nasıl da onur verici bir niteleme! Bir ucu Fransa'daki "dışlanmışlar"öaysa eyle- minin, bir ucu da -insanlığı bir ahtapot gibi saran- kapitalist küreselleşmeye karşı savaşanların, yani daha insanca bir dünya kurmak isteyenlerin yanın- daydı. O cephe de derin bir kayba uğradı onun ölümüy- le. Daha çok konuşulacak Bourdieu üstüne. Ama şuracıkta, bir sözümüz de Türkiye'nın sos- yologlarınadır: Nerede Türkiye'nın Sosyolojisi ad- lı kitabınız, yadaTürkıye'deki sosyal yaraların üs- tüne eğilen araştırmanız? Kısacası, ne alır ne satarsınız, bir bilsek!.. KARMA RESİM VE HEYKEL SERCİSİ TEMA Türk Ressam ve Heykeltıraşlann eserlerinden oluşan serginin geliri TEMA Edirne Azatlı Köyü Kırsal Kalkınma Projesine aktarılacaktır. 4-14 $Ubat 2002 ANTİK PALACE/MAÇKA Spor Caddesi Talim Yeri Sokak Maçka/lstanbul 0 212 236 24 60 KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASIİYE HUKUK MAHKEMESl DosyaNo: 1999/1443 Da\acı Aızu Berktaş vekıh tarafından davalı Mus- tafa Berktaş aleyhine ikame olunan boşanma davası sırasmda Örnek Mah. Sonhat Sok. No: 411 Esen- yurt Îstanbul adresine da\a dılekçesi teblıg edileme- yen davalı Mustafa Berktaş'a dava dılekçesı ilanen tebliğ edilmiş olup, bu kerre Hakımlığimızce verilen 11.09.2001 tanh. 19991443 Esas, 2001-901 karar sa- yılı ilamı ıle verilen (davanın kabulüne - Kaysen, De- veli, Kabaklı kö)^. C: 0031, Sıra: 0023'te nüfusa ka- yıtlı bulunan Mehmet kızı. 1978 doğumlu davacı Ar- zu Berktaş ile Seyfalı oğlu. 1966 dogumlu davalı Mustafa Berktaş'ın TMK'nun 134. maddesı gereğin- ce boşanmalanna. Peşın alınan harcın mahsubu ile ba- kiye 1.870.000 TL. harcin davalıdan almıp Hazıneye gelir kavdma, masraflann isteğe uygun davacı üzerin- de bırakılmasına) dair verilen işbu karann da davalı Mustafa Berktaş'a ilanen tebliğ edilmesıne karar \e- rilmiştır. Tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olu- nur. 23.11.2001. Basm: 5338
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle