13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ŞUBAT2002CUMA CUMHURİYET SAYFA J. U M\ kultur@ cumhuriyet.com.tr 13 "Cruz' çiftinin oynadığı, rüyalara ve rüya görmeye ilişkin vanilyalı bir bulamaç / M 1 •• •• •• aonuşurse... NÎW York'ta, babadan kalma, çeşıtli dergi- ler çıkaran bir yayın ımparatorluğunun başın- da, gününü gün ederek herkesin imrendiği 'riha gibi bir yaşam' süren. Karun gibi zen- gin, güçlü, hedonistin danıskası, patrondan çok kadınlann önünde sıraya dizildiği bir playDoyu andıran yakışıkh Da- vid'n (Tom Cruise), rüyalarla hayallerin ve hayatın birbınne kanştığı, cilalı görüntülere ve romaıtizme bulanmış, ınişli çı- kışlı. karmakanşık 'içselyolcıı- luğumı' anlatıyor 'Vanilla Sky '. Nedense bir Türkçe ad yakıştı- nlmamış bu yepyeni ve şık Hollywood yapımı. halen gös- terirrjdeki "İWğerleri''nin yete- nekli Ispanyol yönetmeni Ale- jandro Amenabar'ın bizim gö- remediğimiz ilk filmi "Aç Gö- zünirnün "remake" iymış. Za- ten öteden ben Amenkalı sine- macılann alışkanlığıdır, dolar- lan bastınp telif hakkını aldık- lan, hoşlanna gitmiş Avrupa filmlerini yeni- den çevirmek. Herhalde Amenabar'ın filmin- de ününe ün katacak bir ışık gören 'Hollywo- od prensi', ünlü oyuncu ve yapımcı Cruise'un buldugu, projeyi gerçekleştirecek yönetmen- se, 1996'dabirlikteçahştıklan "JerryMagu- ire r> da hoşnut kaldığı Cameron Crowe. Rock bağımlısı olduğu genç yaşlannda tanınmış müzik dergisi Rolling Stone'da muhabırlik yaptıktan sonra senaristliğe ve yönetmenliğe geçen Crowe"u, duygusallıgı, sıcaklığı ve iç- tenliğıyle seyirciyi ele geçiren, kendine özgü sinemasının ürünü "Say Anything..", "Sing- ks", "Jerry Maguire" gibi sevimli fîlmleriy- le tanımıştık 199O'lı yıllarda. (Yönetmenin Yönetmen, senaryo: Cameron Crowe / Kamera: John Toll / Müzik: Nancy VVilson / Oyuncular: Tom Cruise, Penelope Cruz, Cameron Oiaz, Kurt Russel, Jason Lee, NoahTayior/ABD 2001 (UIP) VANILLA SKV - HoUyvvood'un AJtın Çocuğu Tom Cruise, HoüyTVood'un şahane sanşını Cameron Diaz ile yamlsamah bir aşk yaşıyor. Batı'da pek beğenilen, 2000 yapımı "Almost Famous*uysa, sarunz bize uygun görmedik- lerinden olsa gerek Major'lerce ülkemizde gösterime sunulmadı bir türlü.) "Aç Gözü- nü"den esinlenerek senaryosunu yazıp yö- nettiği " Vanilla Sky",Crowe'un önceki sami- mi işlerinden aynlan, uzun tutulmuş, kafa ka- nştıncı, her şeyin Cruise'a çalıştığı, beylik bir'yüdızfilmi'olmuşçıkmış. Hazretin görün- mediği kare yok nerdeyse. Belki de boy fuka- rası, koca kafa Cruise, orijinal filmde de oy- namış sevgilisi Penelope Cruz'la halen süre- gelen medyatik aşkını "Vanilla Sky"la beyaz- perdede tescil etmek istemiştir kim bilir? Tıp- kı eski aşkı-kansı NicokKidman'la ] 0 yıl ön- ce, cicim döneminde birhkte oynadığı, gişesi parlak "Days of Thunder" ve özellikle epik "Far and Away"deki gibi. Bu da Hollywo- od'a özgü bir pazarlama yöntemı herhal. Seyirtiyi giderek 'kopartan' fiJm Şirketini ele geçirmek isteyen yönetim ku- ruluna (7 cüceler) karşı mücadele eden, iliş- kilerinde hazzı hep geciktirmekten yana, 'Va- tandaş Takma Penis' lakaplı David, 33. yaş gü- nü partisınde gördüğü, koruyucu kanatlan al- Mandolind, başımın tacı Captain Corelli's Mandolin / Yönetmen: John Madden / Senaryo: Shavvn Slovo / Kamera: John Toll / Müzik: Stephen Warbeck / Oyuncular: Nicolas Cage, Penelope Cruz, John Hurt, Cnristian Bale, Irene Papas, David Morrissey / ABD-ing. 2000 (Avşar-Pinema) Haftanın ikinci Penelope Cruz filmi, Louis De Bernieres gibi bir Fransız adı taşıyan, çeşitli işlere gi- rip çıktıktan sonra yazarlıkta karar kılmış, 1954 doğurnlu, macerape- rest bir Ingiliz yazann, 1990'lann ortasında yayımlanıp kısa sürede çok satan ve dilimize de çevrilen romanından uyarlanan "Coreffi'nin Mandotini". Akdeniz atmosferine ve kültürüne düşkünlüğü biünen In- giliz edebıyatırun bu modern best- seller'mdan, son yıllarda "Mrs, Brown", "Âşık Shakespeare" gibi filmleriyle adını duyuran İngiliz yönetmen John .Madden elıyle be- yazperdeye yapılan uyarlama, ko- nusu ve havasıyla yakın dönemin "Postacı" ve özellilde "Akdeniz" gibi filmlerini anımsatıyor yer yer. 2. Dünya Savaşı'nın kızışnğı yıl- lardan 1941. Yunanistan'ın Kefalon- ya Adası îtalyan işgali altında. Dep- remle haşır neşir, geleneklerine bağ- lı, onurlu ada halkı, yemeye-içmeye, sevişmeye ve şarkı söylemeye tut- kun 'makamacdan' önceleri pek ip- lemiyor. Zaten müziği-operayı (Wrç»ner değil \ferdBolacak!), savaş- maktan çok önemseyen, mandolin çalan bir yûzbaşıyla (Antonk)Corel- fi-Nkolas Cage), sabah-akşam koro kurup şakıyan, plajda yan gelip ya- tan askerleri de hiç kuzeyli Alman- lar gibi savaşkan değil, sanki ünifor- malanyla Kefalonya'nın harika do- ğasında keyif çatmaya gelmişler. Direnişçilere katılan, okuması- yazması olmayan. balıkçı delikan- lıyla( Christian Bale) nişanlanmış, adanın bilge doktorunun (babaJohn Hurt, çok güzel yaşlanmış) gûzel kı- zı Pelagia (Penelope Cruz) ile Mus- soKni'nın yüzbaşısı Antonio arasın- daki, mutlu sona bağlanacak bildik biraşkhikâyesine 'odaklandığımız' filmin ilk yansı tatil havasında geçi- yor. 1943 'te Mussolini'nin devrilme- ÇAPKEV GÜZEL- P. Cruz bu hafta 2 fBmrvie anemalanmıza konuk oluyor. siyle Alman-Italyan çatışmasının patlak verdiği adada durum kanşı- yor. Savaş dehşetinin dişlerini gös- terdiği ikinci yanda Italyanlar Yu- nanlılardan yana tavır aürken 'befla bambina' Pelagia da partizan balık- çıyla îtalyan yüzbaşı arasuıda seçi- mini yapıyor, vs. vs. Aşina klişeleri peş peşe dayayan akademik anlatunı, aksanlı konuş- malan komik kaçan, parlak oyuncu kadrosu ve cennetten farksız mekân- lanyla bir ölçüde yenilir-yutulur ha- le getirilmiş "CoreBi'nin Mandoli- m". Iirik, hüzûnlü, klasik. kısacası beylik bir melodan kesinlikle öteye gidemiyor.Yürek paralayıp iç sızla- tan bir duygusallıkla yüklü bu filme, sırf göz ve gönül açacak nitelikteki turistik kartpostal manzaralan ve Kefalonya'nnı harika dekoruyla ta- hammûl edilebilir sanırız. tındaki yazar arkadaşı Brian'ın (Jason Lee) manitası, ceylan gözlü, çıtı pıtı Ispanyol dans- çı Sofia'da (P. Cruz) gerçek aşkı buluyor. Bu duruma, "Serseri Âşıklar" ve "Juks ve JinT afişleri asılı yatak odasında zaman zaman ya- tıp kalktığı, David'e kesik sanşın dilber Ju- lie'nin (Cameron Diaz, her zamankı gibi şa- hane) kalbi kınluıca, intihar girişimine sevdi- ği adamı da ortak ediyor. üzgün ve süzgün Ju- lie, arabasını son sürat köprüden uçurarak. O ölürken çarşamba pazanna dönen suratı este- tik operasyonla düzeltilip takilan yüz prote- zi-plastik maskeyle, ayna çatlatan yakışıkJılı- ğını yitirmiş, yıkılmış olarak ha- yatına dönen David'i, kafayı ye- mış, içeri tıkılmış, cinayetle suç- lanır ve birpsıkologla (Kurt Rus- sel) sık sık görüşür halde izliyo- ruz derken. Ilginç bir şekilde baş- layıp bir yere kadar ılgiyle seyre- dilen. ama gittikçe ikna ediciliği- ni yitiren film. sona doğru iyice dağılıp abuk sabuklaşarak zırva bir finale vanyor. Sofia'yla Ju- lie'yi birbirine kanştıran Da- vid'in, Julie'ye karşı suçluluk duyduğu bilinçaltında geçen öy- künün sonundaki, "hayat uzatma ve bilinçli rüya görmek' fashysa, merakhsını bilimkurgusalla- şan(!) filmden 'koparüyor' iyice. Vıcık vıcık bir fantea Kimi başanlı sahnelerine kar- şın, sonuçta hiç de doyurucu olamayan. uzun ve karmakan- şık kılınmış. vıcık vıcık ve gıcık bir fantezi"Vanilya renkh' gök". Radiohead'den R.E.M.'e, Bob Dylan'dan Paul McCart- ney'e, Beach Boysdan Madon- na'ya dek uzatılacak tanıdık seslerin melodileriyle ve daya- tılan popüler kültürün rerıkli yansımalanyla bezeli, tür ve te- ma bulamacı halindeki bu cila- lı Hollyvvood gövde gösterisi, malum "insanı bilinçaltının çe- kip çe\irdiğT mesajını almak için 135 dakika dayanmayı ge- rektiriyor. Giderek yorucu olan, klibimsi, gösterişli anlatunı ve göz alıcı kadrosuyla irtifa kay- beden "Vanilla Skj" ancak Cru- ise havranlannı keser! İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Düşm^ı şifresini kırmak 'Enigma'daCambridge'li şifreçözüciiTom Jericho'yu Dougray Scoot ojnuyor. Savaşlann perde arkası her zaman ılgi çekicidir. Casuslar savaşı, şifre kıncılığı, gizli operasyonlar.. sonradan ortaya çı- kan gizli olaylardu". Sonucu etkileyen, a- ma kahramanlan hep gölgede kalan bu olayların öyküleri zaman zaman sinema- ya da aktanlır. "Enigma" da böyle bir film. 2. Dünya Savaşı'nda Alman denizaltı- lanna verilen talimatlann şifresinin adı olan "Enigma" çok zekice hazırlanmış karmaşık bir "gizli mesaj sistemi"dir. At- lantik'te seyreden müttefik gemilerinin getirdiği yiyecek, silah ve benzeri yükle- rin yerine ulaşması savaşın kazanılması için yaşamsal önemdedir. Aynı önemden ötürü Abnanlar da güç- lü denizaltı filolanna bu gemilerin vurul- ması emrini vermişlerdir. Bu konvoylann gemi sayılan, gemi tonajlan, hızlan, ro- talan ve korunma sistemleri ayrı ayrı bil- giler olarak son derece önemlidir. Alman- lar bunlan öğrenip denizaltı filolanna bil- dirme peşindedirler. Müttefikler de Almanlann şifresi olan Enigma'yı kırarak denizaltılann nerede ol- duğunu ögrenmek istemektedirler. Film bu zamana karşı yapılan yanşın öyküsü. İngiltere'de Bletchley Park, şifre çözme karargâhı. En zeki şifre çözücüler buraya toplanmış çalışıyorlar. Cambridge L'ni- versitesi'nden matematikçi Tom Jericho bu "dekoder"lerin en başanlılanndan bi- risi. Daha önce de "Shark" adını verdiği bir yöntemle düşman şifresini kumayı ba- şarmıştır. Ancak karargâhta çalışan Claire adm- da bir kaduıla aralannda geçen ve düş kı- nklığıyla sonuçlanan duygusal ilişki ne- deniyle merkezden uzaklaştırılmıştır. Almanlar çözüldüğünü anladıklan şif- re sisteminı değiştirip yeni bir şifre siste- mi kurunca, Tom yeniden karargâha çağ- nlır. Ancak önlerinde sadece 4 gün var- dır, çünkü Atlantik konvoyu hareket et- miştir. Bu arada Claire ortadan kaybolur. Bu merkezde çalışanlann "güveniür ol- malan" son derece önemlidir. Acaba hepsi de "güvenh* midir"? Bu zeki insanlann kişisel zayıflıklan neler- dir ve çahşmanın güvenliğini ne derece etkileyecektir? Savaşın bu arka plamnda olup bitenleri "şifre kmcılan" açısından beyazperdeye getiren fihn, bu türden hoş- lananlann ilgiyle izleyecekJeri bir yapıt. "Şifre" sözcüğü Arapça kökenli "sıfir- sifr"den öteki dillere geçmiş. Sıfır, boş, hiç, anlattığı bir şey yok anlamlannı taşı- yor. Artık günlük hayatımız da şifrelen- miş durumda. Kredi kartınız şifreli, cep telefonunuz şifreli, bilgisayannız, e-mail adresiniz şif- reli. Eğer şifrelennizi unufursanız bunla- n kullanamıyorsunuz. Günümüzün "hac- ker"lan da bu şifre kıncıların çağdaş iz- leyicileri. Şifreler her zaman insan zekâ- sının ürünü olduğu için ilgi çekmiştir. Yönetmen Michael Apted, o günlerin Ingilteresi'ni başanyla vermiş. Oyuncu- lar da Tom Jericho rolünde Dougray Sco- ot, Claire'de Saffron Buntms, beyaz ro- lünde Kate VVinslett ile başanhlar. KEDİGÖZÜ VECDİ SAYAR Beş Yıl Önce Beş Yıl Sonra Toplumumuzun, "derin" devlet-sıyaset-mafya üç- genı ile "müşahhas" olarak karşılaşmasının üzerinden beş yıl geçmiş. Susurtuk'ta gerçekleşen "kaza'dan sonra çok şey söylendi. "Artıkhiçbirşey eskisi gibi ol- mayacak!" sözleri umut tohumlan yeşertiyor, bireyle- rin yeni birarayış ve bilinçlenme sürecine girdiğini gös- terıyordu. Geleceğımıze ilişkin ortak bir tavır oluştur- manın, hep birlikte tepki vermenın keyfıni yaşadık bir süre. 1 Şubat 1997'de "Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi"n\n önculüğünde başlayan "Sürekli Aydınlık İçin 1 Oaki- ka Karanlık" eylemı dalga dalga tüm yurda yayıldı. Halkımız yalnızca ışıklannı sondürmekle kalmadı, ya- ratıcı katkılarla geliştırdi eylemı. Işıklar aydınlıga göz kır- parcasınayandı, söndü. Tencereler, tavalarçahndı. Si- vil toplum. yıllar süren uykusundan uyanıyor gibfydi. Bir aydın hareketi olarak başlayan, ama kısa sürede ülkemizde gerçekleşen en özgün halk hareketlerinden birıne dönüşen "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karan- lık" eylemı, toplumumuzun moralini yükseltip kendine güvenini arttırmıştır diyebiliriz. 17 Ağustos depremi sonrası ortaya çıkan toplumsal dayanışma, büyük öl- çüde bu ozgüvenın bir sonucu değil de nedır... Dep- rem sonrası sivil toplum kuruluşlannın ortak açıklama- lann ve ortak girtşimlerin temelinde "1 Dakika" eyle- mının yarattığı "pozıtıf" enerji yatmıyor muydu? Pekı, bu hareketlilik, bu özgüven nıçin sürekli ola- madı? Seçim sonuçlannaneden yansımadı? "Cumar- tesı Annelen"nin arkalarında kıtlesel bir destek bula- mamalannın sebebi ne? F tipi cezaevlerine, "Hayata Dönüş" operasyonu ve ölüm onjçları sürecine tepki- ler neden bir aydın çevre ile sınırlı kaldı? Yasaklanan kitaplara, yazılarından ötürü haklannda art arda dava- lar açılan yazarlara neden sahip çıkamıyoruz? Tüm bu nedenlen, niçinleri, salt korku ile açıklaya- bilır miyiz? Yoksa, özgüvenimizi mi yıtirdik? Alıştık mı bu sürece, her şeye alıştığımız gibi? Yoksa, Tepkimizi gösterdik de ne oldu, işte herşey eskısıgibı, haîta eskisinden beter" sözlerine yansıyan bir karamsarlığa mı teslim olduk? Ama, belki de yanılıyoruz. Kamuoyu tepkisiz falan değil. Sadece, medyanın bize gosterdiği resimden bu sonucu çıkarıyoruz. Toplumumuzun içine düştüğü "manevi" krizın sorumlulanndan biri de medya olamaz mı? Gun geçmıyor ki, medya halkımızı oyalayacak "sahte" gündemler yaratmasın. Bu yaklaşımın en ye- ni orneklerınden birı "Ceviz Kabuğu"nda yaratılan "Pontos" kriziydi. Altı yıl önce yayımlanan ve herhan- gı bırtoplatma karan bulunmayan "Pontos Kültürv" adlı kıtap, bir televızyon programcısı tarafından "bö- lücülük"le suçlanmasının ardından yasaklanıverdi. Bir sonraki hafta sıra Kürtlere gelmışti. Bu kez Kürt Ens- tıtüsü masaya yatırıldı. Guvenlik güçlen, bu programa da kayıtsız kalmadı ve Enstıtü'nun kapısına kilrt vur- maktagecikmedi. Medyanın elbette kamuoyu oluştur- mak gıbı bir gorevı vardır. Ama, "devletin kolluk güç- lenne yardımcı olmak" gibi bir işlevı olduğunu bilmı- yorduk. Herhalde, onümüzdeki günlerde bu tıp yayın- lann sayısı artar, Terörle Mücadele Yasası'ndaki yeni düzenlemeler doğrultusunda her hafta hangı gazete- cılerin, hangi yazarlann yargılanmalan gerektiği konu- sunda "uyancı" ve "eğitici" programlar hazırlanır. Peki, halkımız bu "cadı av/"nı da suskunlukla ızle- yecek mi, bılemiyorum. Şimdilik aksi yönde bir kıpırtı göremıyorum. Geçen hafta Celal Başlangıç'ın, Ali Bayramoğlu nun duruşmalannı ızledim. Gözlerim, ba- sınımızın anlı şanlı kalemlerinı aradıAna, boşuna. Ge- ne aynı tanıdık yüzler vardı salonda. Demek ki, "cadı avı'' oldukça başanlı gidiyor. Elbette, "özgür" basınımızda pek yer bulamasa da, bu surece ilişkin kaygılannı ifade etmekten korkmayan bazı köşe yazarları ve örgütler de var. Hafta başında, Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu, "minimi- ni" demokrasi paketinden çıkan "yasakçı" zihniyete ve basınımızda yoğunlaşan "yargısız infaz"\ara tepkısıni dile getırdı. Dığer sanat kuruluşlan da bir şeyler düşü- nüyorlardırumuyorum. Ama şimdilik, "girişim"\er, "ör- güt"lerden daha etkın bir muhalefet götürüyor. Soze "Aydınlık İçin Yurttaş Ginşimi" ile başladık. Onunla bıtırelım. Girişim, Susurluk'ta mahkûm olan, suçluluklan Yargıtay kararı ile de kesinleşen iki millet- vekilınin dokunulmazlıklarının kaldınlmasını talep edi- yor. Bu talep, tıpkı "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Ka- ranlık" eylemınde olduğu gibi kitleselleşebilir ise, te- miz topluma doğru küçük bir adım atabıliriz. Çağnmız tüm kedılere: Tek başınıza kalmayın. De- mokratik kitle örgütlenne, sivil toplum kuruluşlanna, si- vil gırişımlere sahıp çıkın. Siyaseti küçümsemeyin; ge- lın bu karanlık ortamdan çıkışın yollannı hep birlikte arayalım... vecdisayarv yahoo.com BUGUN • TAYYARE KÜLTLH MERKEZİ nde saat 20.00'de Bursa Deviet Bölge Senfoni Orkestrası nın konseri. Şef: Emin Güven Yaşhçam. Solist: Adiha AKeva (piyano). (0 224 220 88 48) • CEMALREŞİTREY'de saat 19.30'da Jaroslav Svecen>''nin konseri. (0 212 232 98 30) • İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ'nde saat 19.30'da K. Ludwig'in 'Bir Tenor Aranıyor' adlı müzikalı. (0 212 251 56 00) • BABYLON'da saat 23.00'te Harem'in performansı. (0 212 292 73 68) • tSTANBUL AKV1 BÜYÜK SALON'da saat 19.30'da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasf nın konseri. Şef: Marek Pijarowski. Solist: tdil Biret. (0 212 251 56 00) • FR\NSIZKÜLTÜRMERKEZt'nde saat 19.30'da Alain Resnais'nin 'Amerika'dald Amcam' filnünin gösterimi. (0 212 252 61 55) • İSTANBUL AKM SİNEMA SALONU'nda saat 15.30, 19.00'da Jim Sheridan ın 'Sol Ayağnn' filminin gösterimi. (0 212 251 56 00) • MAYA SANAT'ta saat 20.30'da BİLSAK lîyatro Atöhesi'nin 'Doğumgünü' adlı oyunu. (0 212 252 74 52) ÇUKUROVA DEVLET SENFONİ 0RKESTM8I ADANA BÜYLIKŞEHİR BELEDİYESİ KONSER SALONU'nda bugün saat 20.00, yann saat 11 .OO'de Çukuro\-a Devlet Senfoni Orkestrası konseri. Şef: Nezih Seçkin. Solistler: Ayşegül Kirmanoğhı (klarnet), Çimen Karaömeroğullan (viyola). (0 322 454 5018)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle