19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2002 ÇARŞAMBA 14 LJ J\ [email protected] Alain Corneau, TÜRSAK'm düzenlediği 'Sinema-Tarih Buluşması' için Türkiye'deydi Amerikan sinemasıradireniyorAYÇA TEZER 'Yeni Bir Dünya', 'Pasifik Prensi', 'Saganne Kalesi' gibi filmleriyle ta- nınan Fransız yönetmen Alain Cor- neau, TÜRSAKın düzenlediği 'Si- nema-Tarih Buluşması' için Türki- ye'deydi. 'Dinlerarası Diyalog' konulu fes- rival çerçevesinde 'UstayaSaygT baş- lığı altında Corneau'nun 'Saganne Kalesi', 'Kara Dizi', 'Hindistan Nok- türnü', 'Dünyanın Tüm Sabahlan'. 'Poüs Pyton 357', 'Kuzen' adlı fılm- leri Türk seyırcısiyle buluştu. Tür- kiye'nin sembolık ve metaforik ola- rak dınlerin karşılaşma noktası ol- duğunun altını çızen Corneau, "Bii- tün dinlerin birbiriyle bağlanüh o\- duğunu düşünüyorum. Fakat bazen birbiıieri>1e fildr ahşverişi yapıyor- lar, bazen de yapamıyoriar. Türkiye, konumu geregi karşuaşmalar mekâ- m. Sinema da yalnız doğrudan doğ- nıya verilen bir mesaj değü, aynı za- mandabir tanıkhk. Bu tanıkhksaye- sindedeğişikdinden,kükürdeninsan- lar birbirleriyle iletişim kurmaya baş- lıyorlar'' diye buluşma hakkında dü- şündüklerini açıklıyor. Lütfi Kır- dar'da yapılan buluşmanın açılış ge- cesınde, onur ödülü verilen ünlü yö- netmen, böyle bir ödüle layık görül- mekten dolayı çok duygulandığını ve heyecanlandığını vurguluyor. Küreselleşme çellşklsl Amerikan sinemasını çok beğe- nen Corneau, Amerikan filmlerinin sinema sektörünü tekeline almasına karşı. Avrupa sınemasının diğer si- nemalar arasında önemli bir yer edi- nebilmek için mücadele etmesi ge- rektığini savunan Fransız yönetmen, u Amerikan sinemasmm sinema sek- töründeki hakimiyetinekarşı direnen Avrupa sinemasu Amerikan filmle- rinden çok etkfleniyor. Sinenıada kü- reseUeşme bir çeiişki yaraüyor. Kü- reseDeşmeyle biriikte kişisel kimtiğe duyulan ihtiyaç gittikçe azalıyor. Bu olamaz, Her ülkenin kendine göre kimliği, kültürü vardır. Bir gün Av- rupa sineması, Asya sineması, Arap sineması bu gklişe isyan ederse bu çok nornıal" diyor. Fransa'nın çok uzun zamandan inemada küreselleşme bir çeiişki yaratıyor. Küreselleşmeyle birlikte kişisel kimliğe duyulan ihtiyaç gittikçe azalıyor. Bu olamaz. Her ülkenin kendine göre kimliği, kültürü vardır. Bir gün Avrupa sineması, Asya sineması, Arap sineması bu gidişe isyan ederse bu çok normal.' ben kendi ürettikleri filmleri koru- mak adına mevzuata, siyasilere ve tüccarlara karşı koyma geleneği ol- duğuna değinen Corneau, "Yaban- cı flbnlere karşı konulan kota artık uygulanmıyor. Bu noktada bir mev- zuatyok,fakatanemayıyaşatmakiçin sürekn bir duruma uyum kaygısı var. Fransız sineması gerçek bir suıav ve- riyor. Biz bu modeti diğer ülkelere de uydurmak için mücadele ediyoruz" diye sözlerine devam ediyor. Türklye'nln özgün klmllğl Türk sinemasını Fransa'da göste- nme gıren birkaç filmle tanıyor ün- lü yönetmen. Ama bunu da yeterli görmüyor. Türkiye'yı sinema olarak 'felakete uğramış' diye mteleyen Corneau, eskiden Türkiye'de yılda 200 ila 400 film yapıhrken, şimdi yalnızca yılda on beş filmin yapıl- dığını bildiğini, bunun çok büyük bir sorun olduğunu belirtiyor. "Orijinal bir cevabı olan tanıdığım son Türk sinema sanatçısı Yılmaz Güney. Fa- kat onun tek sanatçı olduğunu san- mıyorum. Bu imkânsız. Türkiye gi- bi jeopolitik konumu nedeniyle çok özgün kültürel kimliği olan bir ülke- nin sinemasının diğer sinemalarla iletişim hahnde olması gerektiğini düşünüyorum." Çekimleri Tokyo'da ve Paris'te çe- kilen Comeau'nun son Fılmi 'Stupe- urettrembtements', 12 Mart'ta Fran- sa'da gösterime gırecek. Fümde Syhie Testud, Kaori Tsuji, Taro Suwa, Bi- son Katayama rol alıyor. Fılmını 'az bütçeli ve çok özgür düşünceli* ola- rak mteleyen Corneau, "Filmde Ja- pon oyuncularla çahşük. Bir tek ka- duı kahraman Japonca konuşan bir Fransız. Diğeıierine göre daha fark- lı konseptte fîlmler çevirmeyi zaman zaman seviyorum" diye sözünü nok- talıyor. ŞefHoward GrifTrths yönetimindeki tZDSO geçen haftaki konserinde M. Ravel'in •Alborada del Gracioso', S. Prokofiyeriıı 'Romeo Ue Jufiette'adh eserlerinin yam sıra U.C. Erkin'in keman konçertosunu seslendirdi. Çağdaş Türkbestecüiğinde yeni bir aşama ÖNDER KÜTAHYALI tZMİR-IZDSO, geçen haftaki ola- ğan dinletisini Hovvard GrifTıths yöne- timinde verdı. Seslendinlen ilk yapıt, M. Ravel'ın piyano için yazdığı "Ay- nalar" başlıklı dızisinden "Alborada del Gracioso t 'nun orkestra uyarlama- sıydı. "Renk cümbüşü" deyiminın mü- zikteki en ınandıncı yansıması olan bu güzel yapıtta Griffıths, etkili doruk noktalan yakaladı; ancak trompetler- le kornodakı nota yinelemelerinın ye- terince hızh ve net olmaması yüzün- den tempo sürüklendi. Ikinci yanda ise S. Prokofiyef in "Romeo ile JuHet- te" balesinden yedi bölüm vardı. Şe- fin buradaki yorumu Ravel'e kıyasla dahabaşanlıydı. Dinletinın doruk noktası U. C. Er- kin'ın keman konçertosuydu ve yapı- tı, orkestramızın sevgili solocusu Tun- cay Yılmaz çaldı. Sanatçı, bestecinin devingenlığmı ve lirizminı yansıtan yorumunda müzıkselliğe katkı yapan buluşlan ve güzelliklen her firsatta or- taya koydu. Son bölümde (Allegro con Fuoco) temayı önce yayı sıçratarak çalması, daha sonraki yinelemelerde ise kemençe rengıni vermek üzere düz yay kullanması ınandıncı bir yakla- şımdı. Buna karşılık Griffiths, keman ile orkestra arasındaki gürlük denge- sini kuramadığı için solocu gereğince işitilmedi. Bazı yerlerde birliktelik de aksadı. Yapıün inandıncıhğı önemli Erkin'i dinlerken, Afyon festivalin- de dostlarla tartıştığımız bir konuyu dü- şündüm. Bize göre genç bestecüerimız yerel öğelerden uzaklaşmaktadır. Iz- mır'de dördüncüsü gerçekleştirilen "Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Ulusal Beste Yanşması" bu değerlendirmeyi doğ- rulamıştır. Oysaki halk müziğimizle ge- leneksel sanat müziğimiz, çağdaş an- latımın yaratılmasında büyük bir gizil güç olma durumunu korumakta- dır; ancak konunun duyarlı noktası, bestecinin özgürce yaratması gerektı- ğidir. Başannın ölçütü ise yapıün ınan- dıncı gücüdür. Nitekim, sözünü ettığim beste yanş- masında mansıyon alan tnci Yakar'ın "Orkestra tçin Üç Bölüm"ü tonal çer- çevenin dışındadu"; fakat coşkuyla al- kışlanmıştır. Bölümler aynı motifin başkalaşımıdır. Böylece besteci, dış görünüşe göre karar verenleri uyarmaktadu-. Müzi- ğin devıngenliği ve orkestranın çarpı- cı renklen her bölümde dikkati çekmek- tedir. Üçüncülük ödülünü alan Anjeüka Akbar'ın "Güneşin Doğduğu Unık" adındaki senfonik orkestra ve piyano içinrapsodısi inandıncılıktan yoksun- dur. tkinciliği kazanan Berkant Genç- kal'ın "Bakire Hikâjeler* 1 ! birincılık ödülünü paylaşabilirdı. Besteci, Ingı- liz yazar Barton Staggs'in yedı öykü- sünü ilk okuyan kişidir ve yapıtın baş- lığı bu olaydan kaynaklanmaktadır. Gençkal, her öykünün duygu ortamı- nı başanyla yansıtıyor ve orkestrayı ustaca kullanıyor. En ilginç örnekler, "AzatEdibne" ve "Sa^-aş" başlıklı bö- lümlerdir. Yapıtta, biçimın gereği ola- rak ilk altı öykü yinelenmektedir. Bu- rada özetleme yoluna gidılseydı, ben- ce kuruluş daha tutarlı olurdu. Ritim. ezgi ve tını öne geçfyor Yanşmanın birincisi, Yiğit Aydm'ın "Adnn-Oyun-Ağır-Başka'' başlıklı or- kestra süitini coşkuyla dinledik. Yapıt- ta, müzıksel anlatımın öğeleri olan ri- tim, ezgi ve tını, teker teker ön yüze- ye çıkanlmakta, daha sonra kaynaştı- nlmaktadır. Besteciye göre Türk müziği öğesı ıle evrensellik arasmda bireşim yapılma- mış, bunlar yan yana kullanılmıştu-. Türk müziği öğesinin soyutlaştmlma- sındaki ilenci yaklaşım ise hayranlık verecek niteliktedir. Gızem dolu ezgi- lerin ve tımlann, "Oyun" başlıklı bö- lümdeki parlak renklerle ve devingen- likle yarattığı karşıtlık, yapıtın ilginç özellikleri arasındadır. "Izmir Kültür Sanatve Eğitinı Vak- fi"nuı önderliği ve emeği ıle çağdaş Türk müziği, üç yapıt daha kazandı. Onlan yaratmak için duygulannı ve bil- gilerıni ortaya koyan genç bes- tecilerimizı candan kutlanm. Bükreş'te yayımlanan Balcanii dergisinin ödülleri verildi Bektaş'a Romanya9 dan ödül Kültür Servisi - Bükreş'te ay- lık olarak yayımlanan Balcanii dergısı, 2002 Kültürel Işbirliği Ödülünü, Türkiye Yazarlar Sen- dikası Başkanı CengizBektaş ile Romanya Yazarlar Birliği Başka- nı Eugen Uricaru'ya verdi. 12 Arahk'ta Bükreş'te yapılan törende ödülünü alan Bek- _ _ taş, yaptığı kısa konuşma- da şunlan söyledi: "İnam- yorum ki, insanhğı eşitlik- çi yoldan ışığa, mutiuluğa, banşa götürecek tek yol külrürdür. Kültür insan- laşmanınölçütüdür.Bune- ^ ^ ^ denle, bugüne dek, yazar- bğınu ve tüm çabalanmı bu yo- lun hizmetinde kullandım. Ro- manya Yazariar Birliği ve onun çok başann bir kültür adamı olan başkanı Sayın Lricaru ile İstan- bul'da imzaladığımız anlaşma da böyle bir çabamn gereğiydL Sa- ynı Uricaru da, hiç kuşkunı yok ki böyle düşünüyor. Onun katkı- lan da ohnadan ödüDendirilen başarımız gerçekleşemezdi. Ro- manya gibi insannk dostu bir ül- kenin, banş için savaşım veren bir yayın organmca, davramşmu- • 2002 Kültürel îşbirliği Ödülllerini TYS Başkanı Cengiz Bektaş ile RYB Başkanı Eugen Uricaru aldı. zm ödüllendirilmesi bana onur veriyor. Bu onuru, Türkiye Ya- zarlar Sendikası'mn yeni kurdu- ğumuz EdebiyatMüzesi'ne de ta- şıyacağun. Bu olayı gerçekleşti- renlere, katılanlara yürekten te- şekkür edhorum.'' Her yıl sonunda çeşitli dallar- da ödül veren dergisinin diğer ödüllen: 'Ozgüriük' dalında Ar- navoıtluk Başbakan 1. Yardımcı- sı - Dışişlen Bakanı türMeta'ya; 'A\Tupa-Atlantik Bütünleşmesi' dalında Romanya Savunma Ba- ^ _ _ kanhğı'ndanDevletSek- reteri Aurel Sorin Encutes- cu'ya; 'lş adamı' dalında NIRA Grup Başkanı Ni- colae Domitru'ya; 'KaB- teü Yatmm' dalında Ulu- sal Basımevı Genel Mü- _ _ _ dürü Dan Docan'a; 'tn- san Haklannı Koruma' dalında Liuslararası Romanya Vakfi'na, 'tnsan Haklarmı ko- ruma' dalında Subistan - TÎMOC vadisınde yaşayan Romenlenn Kültür Derneği Genel Sekreten Predrag Balasevici'ne verildi. Etkinlik bu akşam AKMBüyük Salon 'da yapılacak Oytun Turfanda anüıyor KültürServisi-Istanbul Devlet Ope- ra ve Balesi, geçen yıl yıtirdiğimiz ün- lü dansçı ve koreograf Oytun Turfan- da anısına bir gece düzenledi. Deniz Olgay Yamanusun hazırladığı 'Oy- tun Turfanda İle Bir Akşam', bugün saat 20.00'de Atatürk Kültür Merkezı Büyük Salonda gerçekleşecek. Gece- ye, Türkiye'deki tüm devlet balelen Turfanda'nın koreografilen ile katı- lacaklar. Istanbul, 'Bebek', 'Niçin', 'Kamel- yalı Kadm'; Ankara, yanm kalan son çalışması 'Piano'; Antalya, 'YozDön- gü\ Izmır ve Mersın devlet balelen de 'Hürrem Sultan' balelerinden bölüm- ler sahneleyecekler. Gece tüm dansçı- lann katılacağı 'Hayal Yokulan'nın finalbölümüılesonaerecek. Türkba- lesine dansçı ve koreograf olarakuzun yıllar hızmet eden Oytun Turfanda, baleye Ankara'da başladı. ABD, In- giltere, Almanya, Hollanda, Japon- ya'daünlüyapıtlardadansetti. 1973'te ilk koreografisı 'Pembe Kadm'ı ger- çekleştırdı. Turfanda, Türk balerepertuvannaüd perdehk koreografiler (Hürrem Sultan, Nıçin. Kamelyalı Kadın, Hayal Yolcu- lan) kazandıran tek koreografhr. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇt Yoksulluk Yoksulluk yalnızca insanların ceplerinin boş ol- ması mıdır? Kafalann, yüreklerin boşluğu daha mı az üzücüdür? Melih Cevdet'in öldüğü günlerde yeıieşti bu sorular kafama, Memet Fuat'ın ölümüyle daha da sarsıcı biçimde pekişti. Onların yokluğunun birden yaşadığımız hayatı ve toplumumuzu derin bir yoksulluğa düşürdü- ğünü hissettim. Benzersiz düşünce ve eylem insanlanydılar. Düşünce dünyamızı zenginleştiriyor, ateşliyor, ye- ni kapılar açıyoriardı. Kaç okurlan olduğu, etkilerinin ölçüleri de tar- tışılabilir, ama tek bir kafada ya da yürekte bile yeni ufuklar açabilmek için değil midir düşünce- nin bütün çabası. Dahası düşünsel eylem yalnız bugün için midir, geleceğin ınsanına da seslen- mez mi? Onlar ülkemizin önemli bir tarihsel dönemini düşünceleriyle, davranışlanyla ışığa boğdular, ye- ni kuşaklan farklı biçimlerde etkilediler, her biri- miz için birer vicdan ölçütü olup çıktılar. Varîıkları, ortaya çıkışları yalnızca yaşadıklan dönemin özelliklerine bağlanabilir mi bilmiyonjm, ama yokluklannın, arkalannda büyük boşluklar bı- rakmasına ne demeli? Evet, sonraki kuşaklan etkilediler, ama sonra- ki kuşaklar ıçinde benzer çapta düşünce ve dav- ranış insanlarının çıkmamasını nasıl açıklamalı? Toplumsal yozlaşmalann, en iyi niyetli insanlan bi- le ayırdına varamadıklan biçimlerde bozmasına mı? Cumhuriyet dönemi yadsınamaz biçimde bü- yük bir aydınlar kuşağı yarattı. Bu aydınlar, kimi dönemlerde kendilerıne yakın yönetimlerle işbir- liği yaparak, çoğu zaman da gerici yönetımlere karşı mücadeleler içinde ülkenin kültür hayatına damgalannı vurdular. Şiirden tiyatroya, felsefeden toplumbilime zenginleştirdiler ülkemizi. ÂşıkVey- sel de değerını buldu, Adnan Saygun da. Azra Erhat da gönüllerde yer buldu Cahtt Külebi de. 1980'lerle birlikte bu kuşağın temsilcileri, arka- larında kültür hayatımızda büyük boşluklar bıra- karak hızla azalmaya başladılar. Ülkenin kültür hayatı, artık farklı değerlerin öne çıktığı yeni bir iklime giriyordu. Eski kuşağın yalnızca ürettikle- riyle var olduklan, alçakgönüllü hayatlannı sıra- dan evlerinde, aile, arkadaş çevrelerinde geçir- dikleri dönem bitmiş, ürünlerie birlikte renkli fo- toğraflann, gösterişli mekânlann, yapay karızma- lann dönemi başlamıştı. Bu süreç ürünlerin de- ğil, görüntülerin öne çıktığı yanıltıcı bir gerçeklik yarattı. Artık kültür adamlan, çoğunlukla ürünle- riyle değil, magazin değerleri ölçüsünde kamu- oyu önünde görünebilir oldular. Eski kuşakbilgeydi. Negiyim kuşamlan, nege- çimleri ne de evlerı sıradan insanlardan farklıydı. Yazdıkları, konuştukları ya da davranışlanyla ışı- ğa boğuyorlardı yaşadıklan dünyayı. Mutfaklann- da dünyanın bütün soslan yoktu, ama beyinleri dünyanın bütün şiiriyle doluydu. Hayattaki şiiri bulmuş, orada yaşıyor, orada düşünüyor, oradan yazıyorlardı. Memet Fuat'ı düşünelim yine. Otuzlu yaşlann- da bir yanda evinde Nâzım'ın hiç yayımlanma- mış şiirlerini saklıyor, öte yanda mahalle çocuk- lannı başıboşluktan kurtarmak için kurduğu ku- lüpte onlara kıtaplardan öğrendiğı voleybol spo- runu yaptırıyor, tiyatro oynatıyordu. Kurdukları mahalle takımı öylesine başanlı oluyor ki Memet Fuat, voleybol milli takımının çalıştırıcılığına geti- riliyor. Kendilerinden, yakın çevrelerinden dünyaya, insanlığa böylesine ışık saçan kişiliklerdi onlar. Bu yüzden geride doldurulamaz büyük boşluk- lar bırakıyorlar. Onlarsız bir dünyanın şaşkınlığı, yoksulluğu çıkıyor ortaya. Ülkemizin geleceğinde bir daha Melih Cevdet gibi, Memet Fuat gibi aydınlann, anıt kişiliklerin çıkıp çıkmayacağını bilemem. Bildiğim onlarsız yok- sullaştığımız, tüm gösteriş çabalanna karşın sü- rekli daha yoksul bir hayata sürüklendiğimiz. tfisekcj(a superonline.com K Ü L T Ü R * Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle