25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2002 PA2AR OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus(« cumhuriyet.com.tr Atatürk: Bir Banş İnsanı... .Atatürk"ün "Başanlı komutan, büyük asker" kimliği zaman zaman yüceltilerek öne çıkanlsa da onun kalıcı ve günümüzde de geçerliliğini koruyan özelliği banşseverliğidir. Prof. Dr. Yakut Irmak ÖZDEN îst. Üni. Atatürk tlkeleri ve tnkılap Tarihi Enst. Müdürü A ta"yı, günümüzde de geçerliliğini ve güncelliğini koruyan bir özelliğiy- le anmakamacıyla kaleme aldığım bu yazıma, kişisel bir anunı siz de- ğerli okurlanma aktararak başla- makıstiyorum. Sizlerle paylaşmak istediğim, ço- cukluğundan ölümüne kadar Atatürk'ü sevmek- ten, onu gitgide daha iyi anlayarak anlatmaktan ve onun yolunda yürümekten vazgeçmemiş bir in- sanın, Çahşma Bakanlığı'run ve Sosyal Sigorta- lar'ın, Iş-lşçi Bulma Kurumu'nun kurucusu. geç- miş dönem başbakanlanndan, rahmetli babam Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak' ın bana bir vasiyetidir. Kaderin ilginç bir tecellisiyle, kendjsinı de bir 10 Kasım günü yitirdiğimiz babam bana sık sık, "Ölnmümden sonra beni anıp anmanıan çok önemü değfl; ama eğer, her konuşmanda, her ya- zmda Atatürk'ü anmaTsan., sana hakknnı helal et- mem; çünkü bir Türk kadmı olarak bugün sahip olduğun her şeyi O'na borçlusun" telkinınde bu- lunurdu. Bugün bir kez daha bu vasiyetin gereği- ni yerine getirmekten mutluluk duyuyorum. Bir insanı anmak, elberte onun kışilik, duygu, düşünce ve yaşam felsefesınin somutlaştığı ese- rini anmak demektir. Atatürk'ün kendi ıfadesiy- le "Benigörmekdemek,ınutJaka\Tİzümügörmek demekdeğüdir. Benim düşünceterimi,benim dıry- gulanmı anhyorsanız ve hissediyorsaııız bu kâfî- diıf Biündigi gibi Atatürk'ün eseri olan Türk dev- riminin ila ana hedefı vardır: Bunlardan ulusal dü- zeyde olanı. toplumu geçmişin durağan yapısına bağlayan zincirlen kırarak gelişimini engelleyen kösteklerden anndırarak, her yönüyle çağdaşlaş- tırmakttr. Bu hedef, Ata'nın kendisi tarafindan da açıkça ifade edilmiştir: "YapDğımız ve yapmak- ta olduğunuız devTİmkrin amacu Türkhe Cum- huriyeti halkuu tamamen çağımıza uygun ve bü- tün manave biçimiyle uygar bir toplum haBne de- ğiştirmektir" Ve iinlü üıgiliz düşünürü Arnold Toynbee'nin ifadesiyle, "Öviebirandüşunki,Ba- b dünyamızda Rönesans,reform,on ikinti yüzyıl sonundabflimse^külrüreldevriın,FransEDevTİ- mi vesanayi devrimmmhepsibirinsanyaşammın içine sığmış olsun ve bunlar yasa De zorunhı krim- sn_ İşte,Mustafa KemalAtatürk, 1920-1930 ara- smda, bu kadar kısa bir süre içinde ve hiçbir ülke- de uygulanamamış en devrimciprDgramı gerçek- leştirdL." Türk devriminin uluslararası düzeydeki hede- fiyse, Türkiye'nin, özbenliğinin büincine varmış, emperyaüzmin her türüne karşı, banşçı ve uygar bir ülke olarak dünya uluslan arasında saygın bir konuma yerleşmesiydi. Bu bağlamda, Atatürk'ün kendi ifadesiyle, Türkiye'nin dış politikası, "Tam bağımsızbğınuz konusunda gayet hassas davran- mak, büyük küçük bütün komşularunızm, dün- ya devietierinin istiklaflerine ve arazi bütünlükle- rine içtenfikle saygıh ohnak, emperyalist poütika izleyen büyük devletiere katiyyen alet ve vasıta ol- mamak. insanhğı acı ve felaketkre sevketmekten başka sonuç vermeyen savaşlan öniemek, dünya banşmı temin etmek gayesiyle birleşmiş devteder olursa onhrta eşit hak ve şartiar çerçevesinde iş- birtiğî yapmak" biçiminde tanımlanmahydı. Öy- le sanıyorum ki, ölümü üzerine Churchîll'e "O, dünya için daha gerekfiydi" dedırten, Ata'nın bu dış politika anlayışuıa sadık kalmayı bilmiş olma- sıdır. Bu bağlamda da bir kez daha Atatürk'ün, uzlaşmaz olacağı sanüanbazı özellikleri kendi ben- liğinde nasıl uyum içinde bağdaştırdıgını görmek şaşırtıcıdır. Gerçekten, bu denlı başanlı bir aske- ri komutanın aynı zamanda böylesine etkın bir sı- vil toplum düzenleyicisi olması, dahası asken ve sivil başanlann eşzamanlı ohnası dikkat çekici- dir.Nitekım, 19Mayıs 1919'la24Temmuz 1923 tarihleri arasında, ülkenin değişik cephelerinde sa- vaşın süregelmesi, bu dönemde önemli toplum- sal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini engelle- yememiştir. (1921 'de Halkçılık Programı, 1921 'de ılk anayasa, Şapka Devrimi ve ilk Milli Eğitim Kongresi; Şubat ve Nisan 1923 'te sırasıyla Izmir Öctısat Kongresi ve Halk Partisi'nin Programı). Atatürk'ün "Başanh komutan, büyük asker" kimliği zaman zaman yüceltilerek öne çıkanlsa da onun kalıcı ve günümüzde de geçerliliğini ko- ruyan özelliği banşseverliğidır. Henüz 1923 yıh- nın şubatında u Insanhğın tümünü tek bir beden ve her ulusu bunun bir organı addetmek gerekir. Birbedenin parmağmm ucundaki acıdan diğerbü- tün parçalanetkflenir" diyen Atatürk. banşsever- liğıyle tüm ınsanlığı kucakladığını "'Savaşzorun- lu ve hayati ohnalıdır. Ulusun yaşanu tebükede ol- madığı sürecesavaş bircinayettir" dıyerek vurgu- lamış, bu görüşlerini ünlü "Yurtta Sulh, Cihan- da Sulh" özdeyişiyle özetlerken de tüm insanlı- ğuı birbirine olan bagımlüığını, "Mutlu bir dün- yada. muthı bir Türkiye'' ifadesiyle bir kez daha belirginleştırmiştir. 1930'lu yıllann başında Yunanistan Başbaka- nı olan Venizelos, Nobel Banş Odülü Komitesi'ne yazdığı 12 Ocak 1934 tarihli mektupta, Ata- türk'ün yönetimi altında. Türkiye Cumhuriye- ti'nin Ortadoğu'da banşın temeJ direği ve temina- D haüne gekliğini vurgulamış ve Mustafa Kemal Atatürk'ü Nobel Banş Ödülû'ne aday göstermiş- tir. Kanımızca kısa bir süre önce savaş halinde olan iki ülkeden -dahası yenik düşmüş olan- birimn hü- kümet başkanının, karşı tarafın devlet başkanını Nobel Banş Ödülü'ne layık bularak resmen öner- mesi dünya tarihinde pek fazla örneği bulunan bir durum olmayıp. Atatürk'ün bir banş kahramanı olduğunun da en güzel bir ifadesidir. Bilindiği gi- bı, Türkiye'nin varlığını banş içinde sürdürebil- mesini güvenceye almak üzere, 1921 -30 dönemin- de birçok ülkeyle (Sovyetler Birhği. Fransa, tn- giltere. Suriye, Bulgaristan, Irak, Yunanistan) sal- dırmazlık paktlan ve banş antlaşmalan imzala- yan Atatürk, 1920'den başlayarak yaşammın son günlenne kadar, aralannda Ingiltere kralı ve Is- veç veliahtınnı da yer aldığı, pek çok ülkenin en üst düzey devlet adamlannı ve yöneticilerini Tür- kiye'de konuk ederek ağırlamıştır. 1930-38 döne- mindeyse, ülkemizin Milletler Cemiyetı'ne giri- şi, Balkan Antantı'yla Balkanlar'da banşın güven- ceye ahnması, benzer biçünde Ortadoğu'da Sa- dabat Paktı'nnı imzalanması ve nihayet Boğaz- larve Hatay sorunlannın da banşçı yoldan çözüm- lenmesı Atatürk'ün akdcı banşse\~eıüğmin diğer örnekleridir. Atatürk'ün banşseverliği, çoğu kez algılandı- ğı gibi, salt ülkelerarası ilışkilere özgü bir özel- likten ıbaret olmayıp, yaşamın her alanını kapsa- yan bir tutumdur. Türk Devriminin ulusal düzey- deki ilkelerinden olan Halkçılık. ulus içindeki çı- kar çaaşkanhklannın ve karşıtlıklann giderek. ulusal bütünlüğün sağlannıası ve çıkarian birbi- rine ters düşen sınıfların oluşturduğu çabşkm bir toplumsal yapıdan yana olmamak anlanuna gel- mektedir. Halkçılık ilkesinin. ülke içinde sosyaJ sı- nrflar arasuıda da banşı sağlama ve sürdürme is- teğinin somutlaşmış bir ifadesi olduğu da sövlene- bflir. Son olarak, kalıcı banşın ancak adil bir eşitlik- le gerçekleşebileceğınin biltncinde olan Ata- türk'ün Türkkadınma (önce aile içinde, sonra ya- km toplumsal çevrede, en sonunda da tüm ülke yönerimınde) kendüiğinden sağladığL diğer ülke- lerde ancak büyük savaşımlarla. hatta yer yer can kaybıyla elde edilmış olan haklarla, bir yönüyle de bireysel düzey de, iki cins arasuıda banşı kura- rak yeıieştirmek istediği söylenebihr. Görüldüğü gibi Atatürk'ün banşsevertiği, birey- sel ifişkflerden sosyal sınıflar arasındaki ilişküere kadar uzanan ve oradan da ülkeler arasındaki flişkilere \aran, tüm insanhğı kapsayan bir banş- severtiktir. Cumhurbaşkanıİsmetİnönü,21 Kasım 1938'de Ata'ya hitaben "Bütün hayannda bize.ruhunda- ki ateşten canhhk\çntin_ eınin oL azizhaüran sön- mezmeşale olarakruhlannuzı daima ateşli \v uya- nıktutacakar-" demiştı. Kanımca, ası) ruhlarunj- a "ateşK ve uyanık" tutması gereken, ölümlü bır insan olarak Atatürk'ün anısı degil, bizlere miras bıraktığı. tüm ınsanlar \ e toplumlar arasında in- sanca, hakça ve banşçı ilişbleri hedefleyen ve ge- reğinde, köklü değişımlerden korkmamamızı öğ- reten, dinamik ve devnmci yaşam felsefesidir. însanlıgın giderek daha geniş çaplı emperyalist saldınlara. daha eşitsiz ve adaletten daha uzak düzenlere sürüklenir göründüğü günümüz firh- nalannda da bu yaşam felsefesinin önümüzü, bir deniz feneri gibi aydınlatmayı sürdürmesini diliyoruz. Türban Cinsiyet Aynmcılığıdır... YüdızCIBIROĞLU rtünmenin (tesettü- ) rün) erkek egemen- liğiyle ilişkisini an- layabilmek için çıplak ka- dın betimlerinin başladığı IÖ 30 binlere uzanmak ge- rekiyor. Dünyanın birçok yerinde toprağın altından sayısız çıplak tannça hey- kelciği çıkarılmıştır. Kül- tür tarihinin kabul ettiği gi- bi üretim çağıru tanm dev- rimiyle başlatanlar (IÖ 9 bin) kadınlardı. Iphği günü- müzden en çok kırk bin yıl önce bulduklan düşünülü- yor. Devlet ve ordu öncesi dönemde; kadınlar güçleri- ni, üreme ve üretimden, icat ettikleri büyüden (ilk kur- gulama), ürettikleri simge- ci dilden ve çıplak tannça imgesinden alıyorlar. Saç- lannın metaforu olan bü- yülü bağlarla erkek cinsel- liğini, bereket büyüleriyle üretim güçlerini denethyor- lar. Evrenin bilgileri, an- lamlan binlerce yıl dişil gövdeyle açıklanıyor. Ûci kişilik ailede, erkek cinsi- yet tann-ananın oğlu ola- rak kucağında temsil edili- yor. Joseph Campbefl, in- sanlığın çocukluğundaki tanrı-ana imgesini şöyle açıklar: "O,primummobi- le,nkbaşlangjç,herşeyinon- dan çıknğı ilk maddi kahp- tnf (îlkel Mitoloji, Imge Ki- tabevi. Ankara, 1992, s. 75) Ancak binlerce yıl süren ve kadın gövdesini tılsım- h sayan bu dünya görüşü- nün, eril cinsiyet açısından haksızlık olduğunu farke- den erkekler buna karşı çı- kar ve üretimden kadınlan uzaklaştınrlar. (Bu da bir devrimdir.) Erkek cinsin başkaldınşı pagan dönem- de Tunç Çağı ile başlar, da- ha önceki kadın, tinsel ege- menliğine bir yanıt biçi- minde birçok cografyaya yayılır. Kadınlann buluş, üretim yaptıklan evre "ka- dm egemen dönem". erkek kadın birlikte ürettikleri ve birbiriyle yanştıklan evre "geçiş döoemi 1 ". devletin ve ordunun ortaya çıktığı ev- re "erkek egemen dö- nem"dir. Mitsel ö>'külerde. sözcük-bağıntılannda, ar- keolojinin verilerinde bu dönemlerden izler kaldıgı için onlan ayırt etmek ola- naklıdır. Üretim güçlerini TESEKKÜR Ailemizin çok değerli varlığı Ord. Prof. Dr. EKREM AKURGAL m 01.11.2002 tarihinde ebediyete intikali nedeniyte gelerek, telefon ederek, telgraf, mektup, çiçek göndererek ve bağış yaparak acımızı paylaşan başta Cumhurbaşkanımız Sn. AHMET NECDET SEZER'e, 9. Cumhurbaşkanımız Sn. SÜLEYMAN DEMİREL'e, 57. Hükümetimizin Başbakanı Sn. BÜLENT ECEVlT'e, Bakanlanmız ve milletvekillerimize, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değerli komutan ve mensuplarına Izmir Valisi Sn. ALAADDİN YÜKSEL'e, Izmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. AHMET PİRlŞTlNA'ya, A.Ü. Rektörü Prof. Dr. NUSRET ARAS, DEÜ Rektörü Prof. Dr. EMİN ALICI, Koç Ü. Rektörü Prof. Dr. ATTİLA AŞKAR'a, üniversitelerimizin idareci ve öğretim üyelerine Izmir Emniyet Müdürü Sn. HALİL TATAŞ ve Emniyet mensuplarına, kaymakam ve belediye başkanlanna, Yabancı ülkelerin elçilik ve konsolosluklanna, TÜBA, TÜBİTAK başkanlan ve üyelerine, Alman Arkeoloji Enstitüsü'ne, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü'ne, Avusturya Bilimler Akademisi'ne, Viyana Kunsthistorisches Museum'a, Society of Antiquaries of London'a, Fransız Araştırmalan Enstitüsü'ne, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdüıiüğü ve Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün idareci ve çalışanlanna, Türk ve yabancı kazı heyetlerine, bütün arkeoloji camiasına, Meslek kuruluşlanna, derneklere, vakrflara, basın dünyasına, akraba ve dostlanmıza ve sevgili öğrencilere teşekkür ederiz. Meral, Ali-Ayşlm-Seçkln, Murat AKURCAL ele geçıren erkekler kadın- lan baskı alunda tutar, ka- dın cinselliğini denetier, ka- dınlann bulduğu simgeleri eril dnsiyçöi yapar; ve ka- dmlan dılin, fenomenlerin dışında bırakırlar; okulu, mesleği toplumsal kural- larla yasaklarlar. Kadınla- nn yaptığı buluşlar unut(tur)ulur, ohımsuz sim- geleri. yılan saçlan, büyü- cülüğü, şeytan olduğu sü- rekli canlı tutulur. Kadın gövdesi lanetli bulunup ör- tülür, erkek gövdesi açılır ve merkeze konulur. Bütün bu tarihsel ve top- lumsal basblar binlerce yıl dünyayı sararak etkisini sür- dürür ve dört dinsel kitabın söylemine de girer. Tev- rat'ta erkek görüşü Hezeki- el Bölümü'nde (bap 16) ka- dına karşı çok şiddetli ve çağımıza göre suç teşkil edecek bir örnek oluştunır. Bu bölümün Batı dünya- sında çok tarüşıldığı Ana Britannıca'da açıklanmak- tadır. Kuran'a dayandıra- rak tesettür uygulanmak is- tendiğinde; kadın gövdesi- ni, saçını, ayıph, lanetli bu- lan gözden uzaktutulması- na inanan erkekyanıü hort- latılmakta. Hezekiel 'de ka- dına yapılan aşağılamanın bir başka çeşidi türbanla dayaülmaktadır. Tarihsel ve toplumsal nedenlerle dört Kutsal Kitaba da giren ka- duı karşıtı söylem günü- müzde uygulanamaz. Incil'i duvar mozayikle- rine yansıtan ustalar Mer- yem'i kara çarşaflı göster- diler, ama bugün demok- rasi var diye çarşafla gezen Hıristiyan kadın yok. Çağ- daş düşünce, halka anlaül- mau d^ am edilsey di, biz- de de hiçbir kadın türbam, tesettürü kabul etmeyecek- ti. Ne var ki Amerika'nm yeşfl kuşak uygulaması, di- nin siyasette veticarettekul- lanılarak çıkar kay nağına dönüşrürijlmest devlet eü>- le küçücük çocuklann Ku- ran kurslannda softa ola- rakyçdştirümesi Türkiyç'yç ilerleme yolunda kan ka>- bettirdi\?ettiriyor. Günümüzde çıplak ka- dın gövdesinin insan onu- runa yakışmaz biçimde me- talaşması erkeklerin ege- men olduğu dünyadakı eko- nomik düzen yüzündendir. Neden bunun bedelini baş- lan-saçlan örtülerek kadın- lar ödesin. Erkekler dünya- sı genç ve güzel erkekleri de metalaştumaktadır. Tehli- keden korumak içb erkek çocuklan da mı kapataca- ğız? Erkek, kadın saçından tahrikolacak\^ kendini de- netkyeme>'ecek kadar za- vaflımı? Tarihte örtünmenin kut- sallıkla birleştirildiği ör- nekler de var. Joseph Camp- bell, eski Mısır'ın Sais ta- pınağında tannçanuı peçe- sini açmaya kalkan rahibin, gördüklerinden dilinin tutu- larak felakete uğramasını anlatan bir metinden söz eder. Eski Yunan gelene- ğinde de tannça dışil göv- desinin örtüsünü açanı la- netlemektedir. Muazzezİl- mh'eÇığ, Sümer'de aşk tan- nçasının tapınağındakı kut- sal fahişelerin (tannrun ge- lınleri) tapınak dışında ta- nınmamak için yüzlerine peçe taknklannı anlatır. Hı- tiften kalma IÖ 1500'lere tarihlenen bir vazonun üs- tündeki betim (tasvir) kut- sal evlilik kuttörenine iliş- kın; tannça adına kralla ev- lenen tapuıak rahibesinin (tannnın gelini) yalnız yü- züaçıktır. Ataerkilliğe geçilince bu uygulama kutsallaşan er- kek cins için de geçerli olun tannnın oğlu sayılan kral, halkın arasma demir peçe- siyle çıkar, çünkü o güneş- le özdeştir. yüzünü görenld- şiye iyilik bahşedeceği gi- bi felaket de getirebilir. Or- taçağ Avrupası'nda kral ve kraliçe halkın arasına çık- üğında bir kımsenin başını kaldınp onlara bakmasının cezası ölümdü. Görüldüğü gibi tannnın çocuklan. ge- linleri sayılan krallarve kra- liçeler örtünüyorlardı. Ça- ğunızdaki uısan ne lanetli- dir. ne de kutsaldır. TV8 Kanahnda SedefKa- baş'ın programına konuk ettiği Türkiye'nin ilk kadın (fahri) vaizi (belki tslam dünyasının da) Prof. Beyza B ^ n kadınlar için vaizlik, müftülük kadrosunun bir yil önce konulduğunu anla- urken başı açıktı. Kuran 'ın tarihsel ve toplumsal dö- nemden izlertaşıdığı için er- kek bakışlı olduğunu beür- ten Beyza Hanım, din gö- revlisi kadınlann bu görüş- leri düzeltebileceğini söy- ledı. Bir Kuran araştırma- cısı ve yorumcusundan bil- giler aktardı: Arabistan'da kadın erkek güneşten ko- runmak için başlanna bir örtü anyorlardı. Kölelerinve erkeklerin belden yukan- lan çıplaktı. Özgür kadın- lann giysileri ise dekoltey- di, eğildiklerinde içlerinde çamaşırlan da olmadığın- dan bütün vücutlan görülü- yordu. Kuran'da,dışançık- tıklannda bir örtüyü başla- nna atmalan ve uçlannı gö- ğüslerinde sarkıtmalan öne- rilmişti. Ancak o zaman- dan günümüze yorumlar gitgide kadın aleyhine sert- leşmişti. Dıa buisizlere (ca- hillere) bıraküamayacak ka- dar önemlidır. HABERİNTEKADRESİ HEDEF: TURKORDUSU CIAHEYETİ 'NCOAYAKLANMASI' ORGUTIUYOR • AKP HÜKÜMETİNÜM GİZÜ ÜYESİ BARTHOLOf^EOS " KIBRiS PLANtNI RUMLAR HAZIRLADI • KIBRISTA ULUSAL HALK HAREKETİ 3 ARALIK MİTİNGİYLE MEYDANLARDA... • 8 BÜYÜK RUS FİRMAS1, TÜRKİYEYE GEÜYOR • MELİH CEVDET ANDAY'I VE NEŞETGÜNAL'I UĞURLARKEN... Aydınlık HER PAZAR BAYıLERDE • 3 Kasım ve sol • AKP'nin sınııian • Genç Parti ne yaptı? • Kıbrısta son durum • Breztya: sol ve proleter • FBm: Taraf Tutmak.^ Yazflan ve çizgileriyte: Ç , Aydın Engin, Bûlent Forta, Cüneyt Akman, Göay Batjr, Hayri Kozanoğiu, Mustafa Sönmez, Oguzhan Müftüo^u, Oral Çahşlar, Oztin Ak^jç, Refik CXırt>aş, Saruhan Ouç, YûksdTaşkm PENCERE 'Başı Dik Bip Türk...' Birkaç gündür elrmde Ortıan Karaveli'nın son kıtabı var; adı uzun: "Doğumunun 100'üncü yılında Tanıdığım Nâzım Hikmet 'Başı dik bir Türk'ün belgesel portresi" (Pergamon Yayınlan). Orhan Karavelı, 1960 Ağustosu'nda "Mosko- va 'da Nâzım 'la geceli gündüzlü bir on beş gün ge- çirmiş", izlenimlerini 1978'de Cumhuriyet'te ya- yımlamıştı; bugün de kitaplaştırmış... • "1960larda Moskova'da Nâzım Hikmet'le on beş gün geçirmek..." O günleri yaşamamış olanların bunun ne demek olduğunu bilmeleri olanaksızdır; genç kuşaklarola- yın dehşetinı duyumsayamazlar; anlamına erişe- mezler. Ülkemizin büyük şairi Nâzım Hikmet'in yal- nız elini sıkmak bile o yıllarda bir Türk için tehlike- lıydi; insanı kahredebilirierdi... Kim yapardı bu işi?.. "Derin devlet" mi?.. Yok canım, biz, sen, ben, o; biz Türkler yok mu- yuz, inanılmaz bir toplum otuşturuyoruz. Nasıl?.. • örnek ortada... Şu sıralarda Avrupa Birliği'ne girmek yolunda bir sara nöbetine tutulduk, aman AllahımL Medyada kimıleri çıldırmış gibi ona buna saldı- nyor, iktidar partisinin Müslümancı lideri Avrupa'da kapı kapı dolaşıyor; "ya Avrupalı bizi içine almaz- sa " kuşkusuyla zangır zangır titriyoruz, bu durum- da mahvolacakmışız, yok olacakmışız, Türkiye par- çalanıp çökecekmış, tarihten silinecekmiş... Biz boyleyiz!.. Çok değil, bir süre önce de komünızm nöbetine tutulmuştuk. Komünist umacıydı, öcüydü, hort- laktı, canavardı; hop diye ortaya çıkacak, hap di- ye bizi yutacak kuyruklu birşeytandı... Öylesine milliyetçiydik ki anlatılması olanaksız- dır medyamız o zaman Nâzım Hikmet'e "vatan ha- inı" diye vurdukça vuruyordu... Meğer medyamız hiç de milliyetçi değilmiş; şim- di bakıyorum ulus mulus, ülke mülke, sınır mınır, Kıbrıs mıbrıs, bağımsızlık mağımsızlık, ulusal onur monur bize vız geliyormuş... Meğer Nâzım vatan haini değilmiş.. Şimdi biz kendimiz olduk mu vatan haini?.. Işte biz boyleyiz. • Orhan Karaveli, Moskova'ya gidip "vatan ha- /n/"nin elini dostça sıkmak yürekliliğini gösteren Türk, yazar olarak sıcak bir kitap yazmış; Türkiye'nin o günkü gerçekleriyle bugünküleri de karşılaştıran bu usta kalemin yaşadıkları, gördükleri ve bildik- leriyle oluşan yapıt, gazetecilik deneyiminden ge- çen bir kalemden çıktığı için rahatça okunuyor. Nâzım'ın yaşamöyküsü ne?.. Şiirleri gezegenimizde konuşulan dillerden en az kın^ına çevrilen büyük Türk şairi, 17 yılını ülkemi- zin cezaevlerinde, 12 yılını da yurtdışında vatan has- retıyle yaşamak zorunda bırakıldı. Bu ayıp bize yeter... "O mavigözlü birdevdi..." Cücelerin elinde kahroldu. • Bu yazıyı Bedri Rahmi'nin şiirıyle bıtirmek ye- rinde olacak... "Sana kökü dışarda diyenlerin dilleri kunısun Kurusun murdar ilikleri, dilleri çürüsün Şiirin, gökyüzü gibi herkesinse Sen Kızılırmak kadar bizimsin En büyük ustası dilimizin Canımız ciğerimizsın." ORHAN KARAVELİ'den Çarpıcı bir belgesel TANIDIĞIM NÂZIM HİKMET Kitapçılarda '.. O tarihte (Ağustos 1960) Moskova'da yaşadıklanmızın gazetoa tanığı olarak yalmzea Orhan Karaveli kaldL Gece gündüz demeden bütûn zamaıunı Nâzım Hıtmet'le arasında kuıuUn samimi arkadaşhğı surdürer^ geçnen Orhan Karaveli'nin yem kıtabt büyük famr lOtyünaı dogum yıîdöriiamınde severek olauıacak bir belgesel niteliguuiedır-..' rnrfait FAHtR tZ ' tiubuı eotfnndeıı VcÇu HKmdltn üongrta' Türt H«y«ı Ba^an . Orhan Kajavel. yenı kıUbmda anlatıyor Nâzım Hikmet, Kurtuhif Savajına katılmak içm yola çıktı. Amacı cepheye gıtmektı. Kader onu Moskova'va sürükledi...' Abdullıh COŞKVN ' AKŞAM DEVİN KH»p - Yarai - Dagıom Tel.- 0 212 511 83 70 - 51!'« 39 • Faky 0 212 520 53 75 KÜLTÜK • SANAT tiyatrooyunevi Ş Ş MM > aısöe DMUF, ftnmn OKUW Ü I t r i 0 YÖ«ETBI mm CÛNŞİMY / SAnME TASMIMI CUUIDE LEM 10 Aralık Salı Saat: 20.30 İnsan Haklan 2002 çerçevesinde Frvaz KBTJI Merta T"j: 0212 252 02 62 / Isfttal Cd *>•» T*sm Tıyatro Oyuaen Tel: 021Z2S160 GO / « E F E S Pilsen'in kültür ve sanata katkıları artarak sürecek. SARIYER SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN Sayı 20OZ1283 Mahkememizin 2002/1283 Esas 2002 1296 Karar sayılı ilamı ıle Lamı Akgün'ün rahatsızlığı nedenıyle Şanlıuifa, Merkez, Yusufpaşa Mahallesı. Cılt: 25. Hane: 4'te nûfusa kayıtlı Muhıddın ıle Zehha'dan olnıa 1329 doğumlu hacir altına alınarak aynı jerde nûfusa kayıtlı 1946 doğumlu oğlu Mehmet Yalçın Akgün'ün \ası olarak atanmasına karar ve- nlmıştır Hükum özeti yenne kaım olmak üzere ilan olunur. Basın- 80069
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle