Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURfYET 1 ARALIK2002PAZAR
10 P A Z A R YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Ingiltere'de sübyancılıklamücadele!A dı aklıma geLmedı, Batılı ünlü
l\ imparatorlardan biri içinanlatırlar.
Verdiğı bir sözüyerine getirmesi gerektiği,
bunun ahlaklı bı tavır olduğu anımsahlınca
imparator öfkeyie yamt vermiş kendısini
eleştirenlere. "JNeden sözümde duracakmışım?
Ben tüccar mıyım?'' ICapitalizmin henüz
dişlenip canavatiaşmadığı dönemlerde,
insanJaruı birbir.eriyle alışverişleri güven
üzerine kunıluydu. Bu, o dönem tüccarlannın
sadece ahlaklı oiuşlanndan değil, iş
döndürmek için "sözün senet obnasından"
başka güvenlik içeren bir yöntemin henüz
bulunmamasındandı. Sözünde bir kere bile
durmayan tüccann iş çe\r
irmesi, yeniden gûven
tesis etmesi zordu. Dürüst olmaya, sözünde
durmaya elinin mahkûm oluşu, dönemin
ekonomik ilişkilerinin sonucuydu. Ortaçağ
Müslüman dünyasuıın en itibarlı kesimi de bu
yüzden tüccar kesimi olmuştur. Yani Batı'da
da, Doğu'da da rûccarlıJc böylesi bir olumlu
imaj üzenne oturuyordu.
Kâr güdüsünün öncelikle vurduğu, yok ettiği
değer ahlak oluyor maalesef. Işin içine para
kazanma çabası girince en kutsal değerleri
paraya çevirmek gerekiyor. Göreceksıniz.
firsat bulsun kapitalist girişimci, dinı
kurumlann da özel teşebbüse bırakılması
gerektiğini ileri sürecek, imanınız da
ibadetiniz de parah olacak. Neden? Çünkü
kapitalizm budur. Elinden, paraya dönüşecek
hiçbir değer, kurum kurtulamıyor. Çocuklar
bile. Bu yüzdendir ki. eski dönemin
"mecburen ahlakh" tüccan, gününüzün hiçbir
ahlaki değer taşımayan insafsız, gözü kârdan
başka bir şey görmeyen kapitalistıne
dönüşüyor. Ingiltere'de giyim sektöründe önde
gelen bir firma, 6 yaşındaki kız çocuklan için
sutyen üretecekmiş. Yetişkin kadınlann en
gizli yerlerine üretim yapan moda sektörü,
besbelli ki yeni, taze, tertemiz ve elbette ki
masum insan ya\Tusu bedenlerine de gözünü
dikmiş. Bir giysi olarak sutyen, her kadın iç
çamaşın gibi, bir seks objesi dunımunda.
LONDRA
MUSTAFA
ERDEMOL
Kadın vücuduna ait her
şey erkek dünyasında
böyle değıl midir?
Erİceklerin dünyasında
fantezi malzemesi
olmayan ne var
kadınlara aıt? Şimdi bu
çerçeve genişliyor,
'•fantea" kavramını
uygulama alanı büyüyor. Ne demek istiyorum.
6 yaşındaki bir kız çocuğuna, çocuk gibi
bakabilen bizler için sorun yok. 6 yaşındaki
kız çocuğu sutyen taktığında ben de, siz de,
herhalde aklımıza o bilinen erkek fantezilerini
getırmeyiz. Ama bu ülkede, kız ya da erkek
fark etmiyor, 6 yaşından küçük çocuklar
sapıklık gibi elbette ki müthiş bir hastalığın
pençesindeki yetişkinlerin kurbanı oluyor. 0
kadar korunmasızlar ve gülümsemelerini
herkese o kadar kolay sunabiliyorlar ki, bu
ülkede azımsanmayacak sayıda çocuk
cinsel şiddete uğruyor. Daha birkaç hafla
önce yaşlan 13'ü geçmeyen iki kız, nedeni
muhtemelen cinsellik olan bir şiddetin sonucu
öldürüldüler. En acı olanını söyleyeyim mi
size? Bu çocuklann soruşturmasını yürüten
polis memurlanndan birisi de
sübyancıhk suçlamasıyla yargı önünde.
Ufacık insan ya\Tusu bedenlerinde haz
alacaklan noktalan arayıp bulan insanlann çok
olduğu bir ülkedir Ingiltere maalesef. 6
yaşındaki kız çocuklanna sutyen üretilmesi, bu
ülkenin güzelim çocuklannın başına bela
olmuş sübyancılığı geliştirmekten başka neye
yarar? Sanki bu ülkede başka ülkelerde de
olduğu gibi, geniş bir pazannın bulunduğu
söylenen çocuk pornosu "sektörü" yok mu?
Ahmet Mithat Efendt Avrupa pedagojisiyle
Osmanlı pedagojısini karşılaştırarak
Avrupa da çocuklann adam gıbı, bizde ise
çocuk gibi muamele gördüğünü söyler. Tabii
Ahmet Mithat Efendi, Osmanlı toplumunda da
10 yaşlanna varamadan ölmüş çocuk
işçilerden söz etmez. Ama söylediğinde genel
bir doğru var. En azından bir üretim aracı
olarak kullanıldıklannı unutarak söylemek
gerekirse. bizde ve bize benzeyen
coğrafyalarda çocuklara gerçekten çocuk gibi
da\Tanılırdı. 6 yaşmdaki kız çocuğuna sutyen
üretmeyi planlayan firma, ülke gerçeklerini
göremediğini sandığım Ahmet Mithat
Efendi'yi kısmen doğru çıkardı. Bu üretim
tehlikeye dönüşebilir mi? Anne baba kız
çocuğuna almayıverir olur biter diyorsanız,
söylediğiniz belki doğrudur. Ama ben anne
babanın tutumundan söz etmiyorum. Küçücük
bir yavrunun bedeninde ne bulduğunu
anlayamadığmıız sapık için bu ne kadar büyük
bir kazanımdu-, düşünebılir misiniz? Adeta,
sapığa "Cinsel şiddete uğrayacak kız çocuğuna,
al da bu sutyeni grydir" dendiğini düşünür gibi
oluyorum. Derdim bu. Rahatsızlık sende
diyorsanız, belki bunda da haklısınız, ne
diyebilirim. Her şeyi sekse ve kâra
endeksleyen kapitalizm, bana başka türlü
düşünme olanağı vermiyorsa ne yapabilirim?
Paris'te iftar
bir törendir
Bin bir etni ve kültürun
kuzu sarması oLmasa
bile kuzu kuzu bir arada
yaşadığı 3 milyonu
yabancı veya yabancı
kökenli, 12 milyonu
banndıran bir başkentte 11
aym bir sultanı ramazanuı
sessiz sedasız geçmesi
düşünülemez. Hele hele
yabancılann yandan
fazlası Islam hassasiyetli
doğmuşsa... "Parisli çok
kültüriülük", Berlin,
Brüksel, Londra, Nevv
York gibi merkezleri
tanıyanlan buralara
geldiklerinde bıraz şaşırtır.
1.5 yüzyıllık "Fransız
entegrasvon-sosyal
bütünleşme veya uyunı
r>
politikası bu ülkeyi,
yabancılannı "gettolaşür-
ma-mak" olgusuyla farklı
kılar. Göçmen
topluluklanmn en etno-
yoğun yaşadıklan
semtlerde dahi örneğin 5
Arap, Türk veya Çin
lokantası veya esnafını yan
yana bulmaİc olası değildir.
Fransızı, Afrikalısı,
Asyalısı, Türk'ü, Arap'ı iç
içe yaşar. Yer yer elbette
bir etnik veya ulusal grup
ötekilerden sayıca daha
ağır basabilir. Ancak
Paris'te Yahudi, Çinli ya da
Afrikalılardan geçihneyen
bir mahalle görebümeyi
umut eden etno-turistler
düş kınklığına uğrar.
Gay'lerin uğrak yeri
Marais
PARİSyoresımn
sakinleri
arasında, en
tutucu
Musevileri,
Kara
Afrikalılan
ve Asyalı ^ — — —
esnafı
gözlemleyebilirsiniz. Şu
sıralar resmi makamlarca
yakın takibe ahnan uzak
bazı banliyölerin bakımsız.
kesimlerinde Fransız
nüfusun bir hayli
azaldığuıı belirtmekte de
yarar var. Sonuçta, yoksul
Fransız da yoksul göçmen
ile aynı "kader'i paylaşır.
Ramazan geldi mi, iftan
paylaştığı gibi...
10 yılı aşkın bir süredir 17
Paris camisinden ilk üçe
gireni ve bazı laik
yaklaşımlı. toplumsal
içerikli Arap derneklerinin
başlathğı "çorba"
seferberliği ramazan
süresince zor koşullarda
yaşayan Müslüman
kökenlilere iftar yemeği
dağıtır. Yalnızca
Müslümanlara mı? Paris
sokaklarının oldubitti
ayaklı dekoru sayılan
evsiz-barksız
"dochard"lanna son
yıllarda özellikle Paris'te
sıkça karşılaşılan Slavlar
da (en fazla Rus erkekleri)
eklendi. Onlar da çorba
kazanma ortak oldular.
Sizüı oralardaki en çirkin
camilerin süngülerinin
pardon minarelerinin
(çoğunun zaten minaresi
yok), şerefelerinin
zarafetini aratan, mahya ve
kandil veya ampul
keyfinden yoksun bu
mekânlarda ramazanda
hareket epeyce artar.
Müminler camilerde daha
sık ibadet eder. Türkiye
kökenli Müslümanlann üç
alçakgönüllü camisi vardır.
Sorbonne, Patheon,
Quartier Latin, kısmen St.
Germain gibi kurum ve
yöreleri içeren 5 bölgedeki
camiler, hamamı,
lokantası, butiği,
kitaplığıyla ibadet
yerinden ziyade oryantalist
yaklaşımlı küçük bir kültür
ve ticaret merkezini
andınr. Civarda sakallı,
imam kılıklı kişilere sıkça
rastlanrrken sıkmabaş
türban nadir bir
görüntüdür. Bu tür giyime
daha ziyade bakımsız
banliyölerin Müslüman
yoğunluklu kesimlerinde
rastlanır. Ve de şimdilerde
yapılmakta olan saha
araşhrmalanmn ilginç bir
saptamasıyla diyebiliriz ki,
sıkmabaşlı genç kızlann
dörtte üçü Türk. Laik
Türkiye'nin yurtdışındaki
15-35 yaş grubundaki
kadınlann önemli bir kısmı
okuldan terk ve kısmetini
beklemekle meşgul. Ancak
pek varoşlarda oturmayan
bir kategori daha var ki
çok aktifler. Yüksek
eğitimlerini ABD veya
Avrupa'da yapmış, 4-5 dil
konuşan, "dava mücahidi
n
bu genç kadınlar, belirli
Arap-Fransız
(belki de Türk
kökenli)
kuruluşlannda
boy
gösteriyorlar.
Ramazan
vesilesiyle
— — — Filistin,
Afganistan
dayanışma kuruluşlannm
Türk kolu biçiminde
ortalıkta dolaşıp yardım
seferberüklerine militanca
destek veriyorlar.
Parisli gerçek ramazanı
merak edenlere tavsiyemiz
ll,18ve20. bölgelerine
özellikle Goutte d'Or,
Belleville ve Couronnes
semtlerine uzunıvermeleri.
Yıllık satışlaruun
neredeyse üçte birini 4
haftada gerçekleştiren
bakkal, kasap gibi esnaf
yöreye bayram havası
veriyor. Ballı badem ve
ezmesi, ağdah fistık, kuru
hurma, diğer kurutulmuş
meyve çuvallan, paketler,
kutularla dükkânlann
vitrinlerinden caddelere
taşar. Taze nane ve bizim
burun zevkimize hafıften
ağır gelen parfüm ve
baharat kokulan dört bir
yanı sarar. "KaJb",
"Louz" gibi Cezayir
tatlılan satan
şekerlemecilerin önünde
kuyruklar oluşur. Beş vakit
namazında veya ateist her
eğılimde Arap'ın, Arap
gençlerin yüzde 9O'ı
gelenek adına oruç tutar.
iftar zamanını küçük bir
törene dönüştürmeye
çahşır. Üzerinde
düşünmeye değmez mi?
ugur.hukum@rfi.fr
UGUR
HÜKÜM
BD askeri Kuveytyolunda
Ahnanya'nm güneybatısında bulunan Ramstein hava üssünde
konuşlu ABD askerieri Kuveyt'te yapılacak "Internal Look'"
tatbikaüna katdmava hazırianıvor. Tatbikata kaülacak 300 as-
kere Kuveyt'egftmeden önce bir brifing verfldi. Askerlerin ara-
sında çok sayıda kadın da bulunuyor. ABD, olası bir Irak ope-
rasyonu öncesinde askeri hazırhkİannı yoğunlaştınyor.
Batan, tüm dünyanın prestijiydi
Eskimiş, hantal, bakımsız tankerin
adı Prestige'di. Israilli intihar
komandolan gibi. son yolculuğuna
çıkarken, çevTesindeki birçok canlıyı
da öldürdü, daha da öldürecek.
Prestige, kendine kıyıdan yaklaşık
250 km. uzakta ve 3.6 km. derinde
bir mezarlık seçti. Uzmanlar,
suyun basıncıyla, tankerde geride
kalan 60.000 ton petrolün de su
yüzüne çıkacağından korkuyor.
ÇevTebilimci Carlo van Bernem,
tankerin durmaksızın paslanmasının
kronik bir çevTe kirliliği
oluşturacağım belirtiyor. Bernem'e
göre denize yayılan petrol, anormal
derecede yapışkan bir sıvı. Yüzeye
çıktığında, suyla birleşerek
etkisini üç katına çıkanyor;
çünkü sudaki bakteriler, mazotun
çoğalmasını sağlıyor. Normal
şartlarda denizdeki kirliliğe karşı
filtre görevini üstlenip zehri
vücutlarmda toplayan midyeler,
yengeçler ve denizyıldızlan
böyle anormal bir kirlilik —
karşısında, bakalım ne yapacaklar?
Balıklar kaçabiliyorlar belki ama
karabataklar, suya indiklerinde, yağlı
sıvınm kanatlarma bulaşmasıyla bir
daha kanatlannı açamıyorlar. Ya
donarak ya da petrolden zehirlenerek
ölüyorlar. Karaya vuran mazot,
sahilde 40 km'lik bir şerit oluşturdu
ve içlere doğru yayılıyor. 1200
kilometrekarelik alana inen kuşlar bu
kez de ayaklanyla yapıştıklan
kumlardan bir daha kurtulamadan
ölüyorlar. 1989'da, Exxon Valdez'in
Alaska'da batmasıyla, 250.000 kuş
ölmüştü. Prestige ile beraber batan
petrol, Exxon Valdez'den iki kat
fazlaydı. Tanker, sadece Atlantik'e
değil, tüm dünyanın yüreğine oturdu.
Onlarca canlı türü yüz binlerce
kurban verdi ve veriyor. însanın
gerçekten göğsü sıkışıyor bu acı
karşısında. Ama bizim suçumuz.
Dünya denizlerindeki petrol
tankerlerinin üçte ikisi tam donanımlı
değil. Kalifiye mürettebatı yok,
düzenli bakımı yapılmıyor. Portekiz
kıyılanna da ilerleyen mazot, tüm
dünyaya yayılacak. Bir iki ay,
tspanya'dan gelen deniz ürünleri
Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde
yenmeyecek. Ama sonra her şey, deli
dana hastahğuıda olduğu gibi
unutulacak. Bu, olayuı beslenme
boyutu. Kış mevsiminden olsa gerek,
henüz olayın îspanya ve Portekiz
turizmine kötü etkisinden
bahsedilmiyor
BERLİN ama balıkçılar,
turizmcıler, kıyı
halkı çoktan
depresyona
girmiş olmalı.
tspanya, geminin
donanımını
-^—^——^— yapan Yunan
armatör firmasına karşı yasal adımlar
atma yolunda. Sigorta firmasmdan
da en azından ilk zararlar için, 60
milyon Euro ahnaya hazırlanıyor.
Aynca Ingiltere'nin de sorumluluk
üstlenmesini istiyor, çünkü tanker
Ingiltere'ye bağlı Cebelitank'a
gidiyordu. Çe\Teciler ise buna karşuı
"İspanyoflar, mazotun bir limandan
pompayla çekümesine izin verselerdl
olay bu kadar kötüye gitmeyecekti"
görüşünde. Hata üstüne hata.
Greenpeace'den Christian Bussau'ya
göre doğa kendı kendıni temizleme
yetisine sahip. Mazotun
temızlenmesinde kimyasal maddeler
kullanılmaması için uyanda
bulunuyor. Çünkü kimyasal maddeler
de zehirli. Zaten her şey
BANU
BİRTEK
insanoğlunun. doğaya hükmetme
isteğinden kaynaklanmıyor mu?
Kızılderililer, Aborijinler ve bazı
Afrika kabileleri gibi doğayla birlikte
değil, doğaya karşı yaşıyoruz. Bize
her şeyini sunan doğaya sevgimiz,
saygımız yok. Milyarlarca yıldır. tüm
yaphklanmıza karşm dünya bizi
çekiyor ya, işte buna şaşınyorum.
Yunanistan'da bakım(sızhğı) yapılan,
Cebelitank yolundayken tspanya-
Portekiz sınır bölgesinde batan
tankeT için, Berlin'den yazmam tuhaf
görünebilir. Ama olayın kendisi başlı
başına, birçok devletin
sorumsuzluğu alhnda yatan karma
kültür sorunsalı ve son yüzyılın en
büyük tanker faciası. Yüreğım bu
olaya kayıtsız kalamadı. Polıtikacılar
ise yeni bir yasayla ayıplarını
örtmeye çalışıyorlar. Yüklü
tankerler, Avrupa Birliği ülkelerinin
limanlanndan geçemeyecek. Ama
2015"tenitibaren. Önümüzdeki 12
senede istediği kadar tanker batabilir.
Almanya Ulaştmna Bakanı Manfred
Sto^>e, bu tarihi öne
aldırmaya çalışacağını kaydetti. Oh
ne güzel, 12 yıl boyunca dünyanın
her yennde, ondan sonra da A\Tupa
dışmda her yerde tankerler facia
olmaya devam edebilir. Sağlığa
zararlı ürünleri ve üretim
tekniklerini, kanser etkisi olan
kimyasal madde ve ilaçlan, çe\Te
kirliliğini arttıran öğeleri tespit eden
Avrupa için, elinde kalanı da paraya
çevirecek bir pazar var nasılsa. 3.
Dünya Ülkeleri,
Türkiye isterse, 12 yıl beldemeden
kelepir fiyatına, denizden düşme
tankerler alabilir. Bakarsınız Stolpe
haklı çıkar, yasanm daha çabuk
yürürlüğe girmesini sağlar.
banıı.birtek(â berlin.de
Uzayda
kızarmış patates
hayal etmek
1992'de Amenkalılarla
birlikte uzaya
gönderilen Dirk
Frimout'tan sonra uzaya
giden 2. Belçikalı olma
unvanını elde eden Frank
De >\Tnne, yeryüzüne
ayak basar basmaz
"Uzayda en çok bir paket
kızarmış patates ve
kocaman bir biftek yemeyi
hayal ettiğini'" söyledi.
Uzay istasyonu ISS'de,
beraberindeki iki Rusla
birlikte 9 gün ve ertesmde
Rusya'da Dünya'ya uyum
sağlama ve araştırmalar
nedeniyle iki hafta kalan
De Winne, geçen hafta
sonu Brüksel havaalanına
iner inmez bir patatesçiye
gidip gecikmeyle de olsa
"uzaydaki rüyasını"
gerçekleştirdi. Astronot
"biftek. lozarmış patates
ve buz gibi birayla"
özlemını gıderdi.
Kızarmış patates-biftek ve
kızarmış patates-midye
Belçika mutfağımn ulusal
övünç kaynaklan.
Dünyanın genelde
"French Fries" olarak
tanıdığı kızarmış patates
Fransızlar ile Belçikalılar
arasında paylaşılamıyor.
Fransızlar fnti (kızarmış
patates) 19. yüzyılda
Paris'te Pont Neuf'de,
kendilerinin bulduğunu
iddia ediyor.
Hatta lüks
Fransız
lokantalannda
kızarmış
patatese hâlâ
"PontNeuf"
deniyormuş.
Belçika' nin en ^ ^ — — .
eski yazılı
kanıtı ise 1862 yıluıa ait;
Fritz adlı biriyle dul
Descamps'm Liege'de bir
panayırda kızarmış patates
tezgâhlan olduğundan
bahsediyor. Kızarmış
patatesi ilk bulduğu öne
sürülen Fritz'in Fransa'da
başansızlıkla sonuçlanan
1848 Devrimi gınşimi
sonrası Belçika'y a kaçan
Fransızlardan olduğu
samlıyor. Belçikalı tarihçi
Jo GeranL elinde
kızarmış patatesin 1680
yıhnda Maas umağı
civarlannda keşfedildiğini
gösteren kanıtlar
olduğunu öne sürüyor. Bu
yörenin yoksul halkı
sürekli bahk yiyormuş.
Irmak donunca balıksız
kalan Belçikalılar
patatesleri bahk şeklinde
kesip kızartmaya
başlamış. Kızarmış
patatese French Fries
denmesi konusunda da
rivayetler \ar. Bunlardan
birine göre 1. Dünya
Savaşı'nda Belçika'ya
gelen Amerikan askerieri
burada kızarmış patatesle
tanışmışlar. Büyük
çatışmalar Belçika'nm
Fransa smınndaki kenti,
Fransızca konuşulan
Ieper'de yapıldığı için de
askerler kızarmış patatese
French Fries demışler.
Başka bir açıklamaya göre
de Ingilizcede 'to french",
uzunlamasına parçalara
kesmek anlamma
geliyormuş (en azından
eskiden). "Frenched
beans" dendiği gibi
aslında kızarmış patatese
"frenched and fried
potatoes" demek yerine
kısaca French Fries
denmeye başlanmış. 310
bin metrekarelik
yüzölçümüyle üzerinde
7000 ile 8000 arasında
fritçi bulunan Belçika,
dünyada fritçi eğitimi
veren v e frit müzesi
bulunan ilk ülke olma
özelliğine de sahip. Bir
patatesçinin 2. katı
'•dünyanın en küçük ama
gezerken eünizdeld
kızannış patatesleri de
yeme ayncahğma sahip
ohınan" bir müzeye
dönüştürülmüş. Bu
müzede otobüs, uçak,
karavan gibi ilginç frit
tezgâhlan fotoğraflannı
görmek mümkün.
Belçika'nm ulusal
simgelerinden biri haline
gelen kızarmış patatesi
anlatan kitaplar basılıyor.
tnternette de kızarmış
patates sitelerinden
geçilmiyor. "Hangi tür
patatesi kullanmah, nasıl
kesmen. ne tür yağ
kuOanmah,
nasıl
pişirmefi" gibi
sorulara
yanıtlar
verilen ve
kızarmış
patates
— ^ — ^ _ — hakkındakı
fıkralara da
rastlanan bu sıtelerde gizli
bir övünme seziliyor. Işte
esprilerden Belçikalılann
kızarmış patates
düşkünlüğünü ve
Hollandalılann cimriliğini
vurgulayan biri: "Bir
Belçikahnın öldüğünü
nasıl anlarsınız? / Elindeki
patates paketi yere
düşmüşse... Peki yanında
bir Hollandalı
buhınduğunu nasıl
anlarsınız? / Eğer
patatesleri yerden
topluyorsa™" Acaba uzaya
gidecek olan ilk Türk
astronotumuz Türkiye 'ye
döndüğünde en çok ne
yapmayı ya da yemeyi
özler? tskender, Adana,
pilav. meze ve rakı olabilir
mi? Cumhurbaşkanı
Sezer'in AB temaslannı,
Tayyip'in günlerdir AB
ülkelerini tavaf edişini ve
Türkiye Platformu'nun
Kopenhag'da tarih
koparmak amacıyla geçen
çarşamba Brüksel "e
yaptığı çıkarmayı
göriince bu soruya
kolayca yanıt verilebilir.
Bence uzaya gidecek
astronotumuz, en çok,
Türkiye'ye döndüğünde
"Türkiye'nm AB'ye tam
üye olduğunu görmeyi"
hayal eder!
erdincutku@yahoo.com
BRÜKSEL
ERDtNÇ
UTKU