19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURfYET 1 ARALIK2002PAZAR 10 P A Z A R YAZILARI [email protected] Ingiltere'de sübyancılıklamücadele!A dı aklıma geLmedı, Batılı ünlü l\ imparatorlardan biri içinanlatırlar. Verdiğı bir sözüyerine getirmesi gerektiği, bunun ahlaklı bı tavır olduğu anımsahlınca imparator öfkeyie yamt vermiş kendısini eleştirenlere. "JNeden sözümde duracakmışım? Ben tüccar mıyım?'' ICapitalizmin henüz dişlenip canavatiaşmadığı dönemlerde, insanJaruı birbir.eriyle alışverişleri güven üzerine kunıluydu. Bu, o dönem tüccarlannın sadece ahlaklı oiuşlanndan değil, iş döndürmek için "sözün senet obnasından" başka güvenlik içeren bir yöntemin henüz bulunmamasındandı. Sözünde bir kere bile durmayan tüccann iş çe\r irmesi, yeniden gûven tesis etmesi zordu. Dürüst olmaya, sözünde durmaya elinin mahkûm oluşu, dönemin ekonomik ilişkilerinin sonucuydu. Ortaçağ Müslüman dünyasuıın en itibarlı kesimi de bu yüzden tüccar kesimi olmuştur. Yani Batı'da da, Doğu'da da rûccarlıJc böylesi bir olumlu imaj üzenne oturuyordu. Kâr güdüsünün öncelikle vurduğu, yok ettiği değer ahlak oluyor maalesef. Işin içine para kazanma çabası girince en kutsal değerleri paraya çevirmek gerekiyor. Göreceksıniz. firsat bulsun kapitalist girişimci, dinı kurumlann da özel teşebbüse bırakılması gerektiğini ileri sürecek, imanınız da ibadetiniz de parah olacak. Neden? Çünkü kapitalizm budur. Elinden, paraya dönüşecek hiçbir değer, kurum kurtulamıyor. Çocuklar bile. Bu yüzdendir ki. eski dönemin "mecburen ahlakh" tüccan, gününüzün hiçbir ahlaki değer taşımayan insafsız, gözü kârdan başka bir şey görmeyen kapitalistıne dönüşüyor. Ingiltere'de giyim sektöründe önde gelen bir firma, 6 yaşındaki kız çocuklan için sutyen üretecekmiş. Yetişkin kadınlann en gizli yerlerine üretim yapan moda sektörü, besbelli ki yeni, taze, tertemiz ve elbette ki masum insan ya\Tusu bedenlerine de gözünü dikmiş. Bir giysi olarak sutyen, her kadın iç çamaşın gibi, bir seks objesi dunımunda. LONDRA MUSTAFA ERDEMOL Kadın vücuduna ait her şey erkek dünyasında böyle değıl midir? Erİceklerin dünyasında fantezi malzemesi olmayan ne var kadınlara aıt? Şimdi bu çerçeve genişliyor, '•fantea" kavramını uygulama alanı büyüyor. Ne demek istiyorum. 6 yaşındaki bir kız çocuğuna, çocuk gibi bakabilen bizler için sorun yok. 6 yaşındaki kız çocuğu sutyen taktığında ben de, siz de, herhalde aklımıza o bilinen erkek fantezilerini getırmeyiz. Ama bu ülkede, kız ya da erkek fark etmiyor, 6 yaşından küçük çocuklar sapıklık gibi elbette ki müthiş bir hastalığın pençesindeki yetişkinlerin kurbanı oluyor. 0 kadar korunmasızlar ve gülümsemelerini herkese o kadar kolay sunabiliyorlar ki, bu ülkede azımsanmayacak sayıda çocuk cinsel şiddete uğruyor. Daha birkaç hafla önce yaşlan 13'ü geçmeyen iki kız, nedeni muhtemelen cinsellik olan bir şiddetin sonucu öldürüldüler. En acı olanını söyleyeyim mi size? Bu çocuklann soruşturmasını yürüten polis memurlanndan birisi de sübyancıhk suçlamasıyla yargı önünde. Ufacık insan ya\Tusu bedenlerinde haz alacaklan noktalan arayıp bulan insanlann çok olduğu bir ülkedir Ingiltere maalesef. 6 yaşındaki kız çocuklanna sutyen üretilmesi, bu ülkenin güzelim çocuklannın başına bela olmuş sübyancılığı geliştirmekten başka neye yarar? Sanki bu ülkede başka ülkelerde de olduğu gibi, geniş bir pazannın bulunduğu söylenen çocuk pornosu "sektörü" yok mu? Ahmet Mithat Efendt Avrupa pedagojisiyle Osmanlı pedagojısini karşılaştırarak Avrupa da çocuklann adam gıbı, bizde ise çocuk gibi muamele gördüğünü söyler. Tabii Ahmet Mithat Efendi, Osmanlı toplumunda da 10 yaşlanna varamadan ölmüş çocuk işçilerden söz etmez. Ama söylediğinde genel bir doğru var. En azından bir üretim aracı olarak kullanıldıklannı unutarak söylemek gerekirse. bizde ve bize benzeyen coğrafyalarda çocuklara gerçekten çocuk gibi da\Tanılırdı. 6 yaşmdaki kız çocuğuna sutyen üretmeyi planlayan firma, ülke gerçeklerini göremediğini sandığım Ahmet Mithat Efendi'yi kısmen doğru çıkardı. Bu üretim tehlikeye dönüşebilir mi? Anne baba kız çocuğuna almayıverir olur biter diyorsanız, söylediğiniz belki doğrudur. Ama ben anne babanın tutumundan söz etmiyorum. Küçücük bir yavrunun bedeninde ne bulduğunu anlayamadığmıız sapık için bu ne kadar büyük bir kazanımdu-, düşünebılir misiniz? Adeta, sapığa "Cinsel şiddete uğrayacak kız çocuğuna, al da bu sutyeni grydir" dendiğini düşünür gibi oluyorum. Derdim bu. Rahatsızlık sende diyorsanız, belki bunda da haklısınız, ne diyebilirim. Her şeyi sekse ve kâra endeksleyen kapitalizm, bana başka türlü düşünme olanağı vermiyorsa ne yapabilirim? Paris'te iftar bir törendir Bin bir etni ve kültürun kuzu sarması oLmasa bile kuzu kuzu bir arada yaşadığı 3 milyonu yabancı veya yabancı kökenli, 12 milyonu banndıran bir başkentte 11 aym bir sultanı ramazanuı sessiz sedasız geçmesi düşünülemez. Hele hele yabancılann yandan fazlası Islam hassasiyetli doğmuşsa... "Parisli çok kültüriülük", Berlin, Brüksel, Londra, Nevv York gibi merkezleri tanıyanlan buralara geldiklerinde bıraz şaşırtır. 1.5 yüzyıllık "Fransız entegrasvon-sosyal bütünleşme veya uyunı r> politikası bu ülkeyi, yabancılannı "gettolaşür- ma-mak" olgusuyla farklı kılar. Göçmen topluluklanmn en etno- yoğun yaşadıklan semtlerde dahi örneğin 5 Arap, Türk veya Çin lokantası veya esnafını yan yana bulmaİc olası değildir. Fransızı, Afrikalısı, Asyalısı, Türk'ü, Arap'ı iç içe yaşar. Yer yer elbette bir etnik veya ulusal grup ötekilerden sayıca daha ağır basabilir. Ancak Paris'te Yahudi, Çinli ya da Afrikalılardan geçihneyen bir mahalle görebümeyi umut eden etno-turistler düş kınklığına uğrar. Gay'lerin uğrak yeri Marais PARİSyoresımn sakinleri arasında, en tutucu Musevileri, Kara Afrikalılan ve Asyalı ^ — — — esnafı gözlemleyebilirsiniz. Şu sıralar resmi makamlarca yakın takibe ahnan uzak bazı banliyölerin bakımsız. kesimlerinde Fransız nüfusun bir hayli azaldığuıı belirtmekte de yarar var. Sonuçta, yoksul Fransız da yoksul göçmen ile aynı "kader'i paylaşır. Ramazan geldi mi, iftan paylaştığı gibi... 10 yılı aşkın bir süredir 17 Paris camisinden ilk üçe gireni ve bazı laik yaklaşımlı. toplumsal içerikli Arap derneklerinin başlathğı "çorba" seferberliği ramazan süresince zor koşullarda yaşayan Müslüman kökenlilere iftar yemeği dağıtır. Yalnızca Müslümanlara mı? Paris sokaklarının oldubitti ayaklı dekoru sayılan evsiz-barksız "dochard"lanna son yıllarda özellikle Paris'te sıkça karşılaşılan Slavlar da (en fazla Rus erkekleri) eklendi. Onlar da çorba kazanma ortak oldular. Sizüı oralardaki en çirkin camilerin süngülerinin pardon minarelerinin (çoğunun zaten minaresi yok), şerefelerinin zarafetini aratan, mahya ve kandil veya ampul keyfinden yoksun bu mekânlarda ramazanda hareket epeyce artar. Müminler camilerde daha sık ibadet eder. Türkiye kökenli Müslümanlann üç alçakgönüllü camisi vardır. Sorbonne, Patheon, Quartier Latin, kısmen St. Germain gibi kurum ve yöreleri içeren 5 bölgedeki camiler, hamamı, lokantası, butiği, kitaplığıyla ibadet yerinden ziyade oryantalist yaklaşımlı küçük bir kültür ve ticaret merkezini andınr. Civarda sakallı, imam kılıklı kişilere sıkça rastlanrrken sıkmabaş türban nadir bir görüntüdür. Bu tür giyime daha ziyade bakımsız banliyölerin Müslüman yoğunluklu kesimlerinde rastlanır. Ve de şimdilerde yapılmakta olan saha araşhrmalanmn ilginç bir saptamasıyla diyebiliriz ki, sıkmabaşlı genç kızlann dörtte üçü Türk. Laik Türkiye'nin yurtdışındaki 15-35 yaş grubundaki kadınlann önemli bir kısmı okuldan terk ve kısmetini beklemekle meşgul. Ancak pek varoşlarda oturmayan bir kategori daha var ki çok aktifler. Yüksek eğitimlerini ABD veya Avrupa'da yapmış, 4-5 dil konuşan, "dava mücahidi n bu genç kadınlar, belirli Arap-Fransız (belki de Türk kökenli) kuruluşlannda boy gösteriyorlar. Ramazan vesilesiyle — — — Filistin, Afganistan dayanışma kuruluşlannm Türk kolu biçiminde ortalıkta dolaşıp yardım seferberüklerine militanca destek veriyorlar. Parisli gerçek ramazanı merak edenlere tavsiyemiz ll,18ve20. bölgelerine özellikle Goutte d'Or, Belleville ve Couronnes semtlerine uzunıvermeleri. Yıllık satışlaruun neredeyse üçte birini 4 haftada gerçekleştiren bakkal, kasap gibi esnaf yöreye bayram havası veriyor. Ballı badem ve ezmesi, ağdah fistık, kuru hurma, diğer kurutulmuş meyve çuvallan, paketler, kutularla dükkânlann vitrinlerinden caddelere taşar. Taze nane ve bizim burun zevkimize hafıften ağır gelen parfüm ve baharat kokulan dört bir yanı sarar. "KaJb", "Louz" gibi Cezayir tatlılan satan şekerlemecilerin önünde kuyruklar oluşur. Beş vakit namazında veya ateist her eğılimde Arap'ın, Arap gençlerin yüzde 9O'ı gelenek adına oruç tutar. iftar zamanını küçük bir törene dönüştürmeye çahşır. Üzerinde düşünmeye değmez mi? [email protected] UGUR HÜKÜM BD askeri Kuveytyolunda Ahnanya'nm güneybatısında bulunan Ramstein hava üssünde konuşlu ABD askerieri Kuveyt'te yapılacak "Internal Look'" tatbikaüna katdmava hazırianıvor. Tatbikata kaülacak 300 as- kere Kuveyt'egftmeden önce bir brifing verfldi. Askerlerin ara- sında çok sayıda kadın da bulunuyor. ABD, olası bir Irak ope- rasyonu öncesinde askeri hazırhkİannı yoğunlaştınyor. Batan, tüm dünyanın prestijiydi Eskimiş, hantal, bakımsız tankerin adı Prestige'di. Israilli intihar komandolan gibi. son yolculuğuna çıkarken, çevTesindeki birçok canlıyı da öldürdü, daha da öldürecek. Prestige, kendine kıyıdan yaklaşık 250 km. uzakta ve 3.6 km. derinde bir mezarlık seçti. Uzmanlar, suyun basıncıyla, tankerde geride kalan 60.000 ton petrolün de su yüzüne çıkacağından korkuyor. ÇevTebilimci Carlo van Bernem, tankerin durmaksızın paslanmasının kronik bir çevTe kirliliği oluşturacağım belirtiyor. Bernem'e göre denize yayılan petrol, anormal derecede yapışkan bir sıvı. Yüzeye çıktığında, suyla birleşerek etkisini üç katına çıkanyor; çünkü sudaki bakteriler, mazotun çoğalmasını sağlıyor. Normal şartlarda denizdeki kirliliğe karşı filtre görevini üstlenip zehri vücutlarmda toplayan midyeler, yengeçler ve denizyıldızlan böyle anormal bir kirlilik — karşısında, bakalım ne yapacaklar? Balıklar kaçabiliyorlar belki ama karabataklar, suya indiklerinde, yağlı sıvınm kanatlarma bulaşmasıyla bir daha kanatlannı açamıyorlar. Ya donarak ya da petrolden zehirlenerek ölüyorlar. Karaya vuran mazot, sahilde 40 km'lik bir şerit oluşturdu ve içlere doğru yayılıyor. 1200 kilometrekarelik alana inen kuşlar bu kez de ayaklanyla yapıştıklan kumlardan bir daha kurtulamadan ölüyorlar. 1989'da, Exxon Valdez'in Alaska'da batmasıyla, 250.000 kuş ölmüştü. Prestige ile beraber batan petrol, Exxon Valdez'den iki kat fazlaydı. Tanker, sadece Atlantik'e değil, tüm dünyanın yüreğine oturdu. Onlarca canlı türü yüz binlerce kurban verdi ve veriyor. însanın gerçekten göğsü sıkışıyor bu acı karşısında. Ama bizim suçumuz. Dünya denizlerindeki petrol tankerlerinin üçte ikisi tam donanımlı değil. Kalifiye mürettebatı yok, düzenli bakımı yapılmıyor. Portekiz kıyılanna da ilerleyen mazot, tüm dünyaya yayılacak. Bir iki ay, tspanya'dan gelen deniz ürünleri Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yenmeyecek. Ama sonra her şey, deli dana hastahğuıda olduğu gibi unutulacak. Bu, olayuı beslenme boyutu. Kış mevsiminden olsa gerek, henüz olayın îspanya ve Portekiz turizmine kötü etkisinden bahsedilmiyor BERLİN ama balıkçılar, turizmcıler, kıyı halkı çoktan depresyona girmiş olmalı. tspanya, geminin donanımını -^—^——^— yapan Yunan armatör firmasına karşı yasal adımlar atma yolunda. Sigorta firmasmdan da en azından ilk zararlar için, 60 milyon Euro ahnaya hazırlanıyor. Aynca Ingiltere'nin de sorumluluk üstlenmesini istiyor, çünkü tanker Ingiltere'ye bağlı Cebelitank'a gidiyordu. Çe\Teciler ise buna karşuı "İspanyoflar, mazotun bir limandan pompayla çekümesine izin verselerdl olay bu kadar kötüye gitmeyecekti" görüşünde. Hata üstüne hata. Greenpeace'den Christian Bussau'ya göre doğa kendı kendıni temizleme yetisine sahip. Mazotun temızlenmesinde kimyasal maddeler kullanılmaması için uyanda bulunuyor. Çünkü kimyasal maddeler de zehirli. Zaten her şey BANU BİRTEK insanoğlunun. doğaya hükmetme isteğinden kaynaklanmıyor mu? Kızılderililer, Aborijinler ve bazı Afrika kabileleri gibi doğayla birlikte değil, doğaya karşı yaşıyoruz. Bize her şeyini sunan doğaya sevgimiz, saygımız yok. Milyarlarca yıldır. tüm yaphklanmıza karşm dünya bizi çekiyor ya, işte buna şaşınyorum. Yunanistan'da bakım(sızhğı) yapılan, Cebelitank yolundayken tspanya- Portekiz sınır bölgesinde batan tankeT için, Berlin'den yazmam tuhaf görünebilir. Ama olayın kendisi başlı başına, birçok devletin sorumsuzluğu alhnda yatan karma kültür sorunsalı ve son yüzyılın en büyük tanker faciası. Yüreğım bu olaya kayıtsız kalamadı. Polıtikacılar ise yeni bir yasayla ayıplarını örtmeye çalışıyorlar. Yüklü tankerler, Avrupa Birliği ülkelerinin limanlanndan geçemeyecek. Ama 2015"tenitibaren. Önümüzdeki 12 senede istediği kadar tanker batabilir. Almanya Ulaştmna Bakanı Manfred Sto^>e, bu tarihi öne aldırmaya çalışacağını kaydetti. Oh ne güzel, 12 yıl boyunca dünyanın her yennde, ondan sonra da A\Tupa dışmda her yerde tankerler facia olmaya devam edebilir. Sağlığa zararlı ürünleri ve üretim tekniklerini, kanser etkisi olan kimyasal madde ve ilaçlan, çe\Te kirliliğini arttıran öğeleri tespit eden Avrupa için, elinde kalanı da paraya çevirecek bir pazar var nasılsa. 3. Dünya Ülkeleri, Türkiye isterse, 12 yıl beldemeden kelepir fiyatına, denizden düşme tankerler alabilir. Bakarsınız Stolpe haklı çıkar, yasanm daha çabuk yürürlüğe girmesini sağlar. banıı.birtek(â berlin.de Uzayda kızarmış patates hayal etmek 1992'de Amenkalılarla birlikte uzaya gönderilen Dirk Frimout'tan sonra uzaya giden 2. Belçikalı olma unvanını elde eden Frank De >\Tnne, yeryüzüne ayak basar basmaz "Uzayda en çok bir paket kızarmış patates ve kocaman bir biftek yemeyi hayal ettiğini'" söyledi. Uzay istasyonu ISS'de, beraberindeki iki Rusla birlikte 9 gün ve ertesmde Rusya'da Dünya'ya uyum sağlama ve araştırmalar nedeniyle iki hafta kalan De Winne, geçen hafta sonu Brüksel havaalanına iner inmez bir patatesçiye gidip gecikmeyle de olsa "uzaydaki rüyasını" gerçekleştirdi. Astronot "biftek. lozarmış patates ve buz gibi birayla" özlemını gıderdi. Kızarmış patates-biftek ve kızarmış patates-midye Belçika mutfağımn ulusal övünç kaynaklan. Dünyanın genelde "French Fries" olarak tanıdığı kızarmış patates Fransızlar ile Belçikalılar arasında paylaşılamıyor. Fransızlar fnti (kızarmış patates) 19. yüzyılda Paris'te Pont Neuf'de, kendilerinin bulduğunu iddia ediyor. Hatta lüks Fransız lokantalannda kızarmış patatese hâlâ "PontNeuf" deniyormuş. Belçika' nin en ^ ^ — — . eski yazılı kanıtı ise 1862 yıluıa ait; Fritz adlı biriyle dul Descamps'm Liege'de bir panayırda kızarmış patates tezgâhlan olduğundan bahsediyor. Kızarmış patatesi ilk bulduğu öne sürülen Fritz'in Fransa'da başansızlıkla sonuçlanan 1848 Devrimi gınşimi sonrası Belçika'y a kaçan Fransızlardan olduğu samlıyor. Belçikalı tarihçi Jo GeranL elinde kızarmış patatesin 1680 yıhnda Maas umağı civarlannda keşfedildiğini gösteren kanıtlar olduğunu öne sürüyor. Bu yörenin yoksul halkı sürekli bahk yiyormuş. Irmak donunca balıksız kalan Belçikalılar patatesleri bahk şeklinde kesip kızartmaya başlamış. Kızarmış patatese French Fries denmesi konusunda da rivayetler \ar. Bunlardan birine göre 1. Dünya Savaşı'nda Belçika'ya gelen Amerikan askerieri burada kızarmış patatesle tanışmışlar. Büyük çatışmalar Belçika'nm Fransa smınndaki kenti, Fransızca konuşulan Ieper'de yapıldığı için de askerler kızarmış patatese French Fries demışler. Başka bir açıklamaya göre de Ingilizcede 'to french", uzunlamasına parçalara kesmek anlamma geliyormuş (en azından eskiden). "Frenched beans" dendiği gibi aslında kızarmış patatese "frenched and fried potatoes" demek yerine kısaca French Fries denmeye başlanmış. 310 bin metrekarelik yüzölçümüyle üzerinde 7000 ile 8000 arasında fritçi bulunan Belçika, dünyada fritçi eğitimi veren v e frit müzesi bulunan ilk ülke olma özelliğine de sahip. Bir patatesçinin 2. katı '•dünyanın en küçük ama gezerken eünizdeld kızannış patatesleri de yeme ayncahğma sahip ohınan" bir müzeye dönüştürülmüş. Bu müzede otobüs, uçak, karavan gibi ilginç frit tezgâhlan fotoğraflannı görmek mümkün. Belçika'nm ulusal simgelerinden biri haline gelen kızarmış patatesi anlatan kitaplar basılıyor. tnternette de kızarmış patates sitelerinden geçilmiyor. "Hangi tür patatesi kullanmah, nasıl kesmen. ne tür yağ kuOanmah, nasıl pişirmefi" gibi sorulara yanıtlar verilen ve kızarmış patates — ^ — ^ _ — hakkındakı fıkralara da rastlanan bu sıtelerde gizli bir övünme seziliyor. Işte esprilerden Belçikalılann kızarmış patates düşkünlüğünü ve Hollandalılann cimriliğini vurgulayan biri: "Bir Belçikahnın öldüğünü nasıl anlarsınız? / Elindeki patates paketi yere düşmüşse... Peki yanında bir Hollandalı buhınduğunu nasıl anlarsınız? / Eğer patatesleri yerden topluyorsa™" Acaba uzaya gidecek olan ilk Türk astronotumuz Türkiye 'ye döndüğünde en çok ne yapmayı ya da yemeyi özler? tskender, Adana, pilav. meze ve rakı olabilir mi? Cumhurbaşkanı Sezer'in AB temaslannı, Tayyip'in günlerdir AB ülkelerini tavaf edişini ve Türkiye Platformu'nun Kopenhag'da tarih koparmak amacıyla geçen çarşamba Brüksel "e yaptığı çıkarmayı göriince bu soruya kolayca yanıt verilebilir. Bence uzaya gidecek astronotumuz, en çok, Türkiye'ye döndüğünde "Türkiye'nm AB'ye tam üye olduğunu görmeyi" hayal eder! [email protected] BRÜKSEL ERDtNÇ UTKU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle