Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2002 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Veri, Araştırma Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Tüzün, 3 Kasım sonuçlarını değerlend
S Ö Y L E S İ : LEYLA TAVŞANOĞLU
[email protected]
Memleketin birisinde bir kadı varmış. Ama soysuz mu soysuzmuş.
Yolsuzlukta, rüşvet almada üstüne yokmuş. Sonunda 'kadı 'nın bu
yaptıklanndan memleket ahalisinin canına tak demiş. Padişahtan
'kadı 'nın azledilmesini, yerine bir başkasını atamasını istemişler.
Padişah da bakmış olacak gibi değil, kadıyı azletmiş. Kadı haberi
alınca çoküzülmüş. Köşede duran koskoca para küpünü yanına
çekip söylenmeye başlamış: "Ben bunlar kadar salak insanlar
görmedim. Benim küpün dolmasına birparmakçık kalmıştı. Oysa
gelenin küpü bomboş olacak." Bizim ülkede bu türfıkralar çok
anlattlır. Yolsuzluk veyoksulluk üzerine bir sürii atasözümüz var.
Ama yüzyıllardır adam olup silkinemiyor, yolsuzlukları, iş
yapmazlıklan ve iş bilmezlikleriyie bizleri inim inim inleîenleri,
görünümleri biraz değiştikçe yeni sanıpyine iş başına getiriyoruz.
Bunları, Türk halkının genel bakışı ve eğilimlerini yansıtmak için
yazdım. Burada esas sözünü etmek istediğim kamuoyu
yoklamalannın seçmen davranışına nasıl yansıdığı ya da gelir
adaletsizliği, ekonomik kriz gibi olguların seçim sonuçlarını nasıl
etkilediğini kavrayabilmek; bunları doğru biçimde irdeleyebilmek.
Bu amaçla, uzun yıllardır usta işi araştırmalar yapan Veri Araştırma
Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Tüzün 'le bir araya geldik ve 3 Kasım
seçimlerinin "Ben geliyorum " diye bağıran sonuçlarını ve
nedenlerini konuştuk. Tüzün bu değerlendirmeleri yaparken bir
yandan da Türkiye 'de her sektörde olduğu gibi araştırma sektörünün
de tekelleştirilmek istenmesinden yakımyordu.
Toplumsaluzlaşma sağlanmazsa1 1
seçımgundemegelir- Siz Veri-Araştırma olarak nisan ayında TÜSES
(Türkiye Siyasi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar
Vakfı) için siyasi bir araştırma yaptmız vebulduğu-
nuz sonuçlar herkesi şaşkmhğa uğrattu Hatta, bir
yanlış yapılmış olması olasıhğına karşı bu sonuç-
ları bir süre de açıklamadınız. Neydi bulduğunuz
sonuçlar?
SEZGÎN TÜZÜN - Biz, Veri Araştırma olarak
1994'ten bu yana TÜSES'le birtakım çalışmalar ya-
pıyoruz. Şu ana kadar dört kitap yayımlandı. Sonun-
cusu da beşinci kitap olacak. Yaptığımız bu araştır-
malar oldukça kapsamlı çalışmalardır. TÜSES Yöne-
tim Kurulu üyesi Necat Erder"le bu çalışmalan yürü-
tüyoruz. Ondan sonra da kitaplaştırarak kamuoyuna
yanstıyoruz. 1998 'de de genel seçimlerden bir yıl ön-
ce böyle birçalışma yapmışuk. O dönemde de MHP'nin
yükselişi gündemdeydi. Biz bunu anlatmaya çalış-
mıştık. Ama hiç kimse bunu değerlendirmeye alma-
mıştı. 1999 seçimlerinde MHP ikinci parti oldu. Bu
aralar gündemde olmayan DSP de Abdullah Öca-
lan'ın yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesiyle birin-
ci parti konumuna geldi. Biz o çalışmayı 2002'de de
yineledik. Alandan verileri nısan ayında derleyip ça-
İışmanın bulgulannı kamuoyuna sergilerken vurgu
yapma aereğini duyduğumuz birtakım noktalar var-
dı.
- Bunlar nelerdi?
- Bunlardan bir tanesi şuydu:
Bu Seçim Kanunu'yla bugün seçim olsa AKP'nin
birinci parti olacağı görülüyordu. Çünkü o dönem ka-
yıtlı seçmenin yüzde 20'sinin oyunu alıyor görünüyor-
du. Öbür ıki partiyse geçmişle bağlantılan olan CHP
ve DYP'ydi. Onlar da baraj düzeyinde gıbiydi. Bun-
lann dışındakı partilenn tümü barajın altına düşüyor-
du. O dönemde hiç şanslan görünmüyordu. O dö-
nemde AKP, kabaca her 5 seçmenden birinin oyunu
alıyordu. Yine o dönemde her beş seçmenden ikisiy-
se ya sandık başına gitmeyeceğini ya da hiçbır partı-
yi desteklemedigini. bir kısmı da hangi partiyi des-
tekleyeceğini belirlemediğini söylüyordu. Bir başka
ilginç nokta da şuydu: 1999 seçimlerinde DSP- MHP-
ANAP koalisyonu kayıtlı seçmenin yüzde 44.4'ünün
oyunu alarak TBMM'ye girmişti. Biz, Veri Araştır-
ma olarak bu yıl nisan aymdaki saptamayı yaptığımız
zaman oylan yüzde 13'e inmiştı. Yani. İcendilerini
destekleyen her dört seçmenden üçünü yitirmişlerdi.
Ondan sonraki süreçte de zaten akıl almaz bir biçim-
de erken seçim karan alındı. Oysa bütün bu bilgiler
vardı; bütün bunlar tartışılıyordu.
- Bütün bunlar biline biline sizce neden erken se-
çim karan aldılar?
-O tartışma sürecinin fotoğrafinı çekerseniz. komp-
10 teorileri çerçevesinde ANAP bir başka boyutuyla,
MHP bir başka boyutuyla olaya büyük olasılıİda.
"Acaba ben gûç kazanabilir miyim?" çerçevesinde
bakıyorlardı.
- fyi de, bunda medya hiç etkili olmadı mı?
- Elbette etkili oldu. Bizim araştırmamızdan çok kı-
sa bir süre sonra, 3 Mayıs'ta. Ecevit hastalandı. Ece-
vit'in hastalanmasından sonra da bir sürü tartışma
gündeme geldi. "Bu iş arük EeevitTe yürür mü, yok-
sa yürümez mi?" diye konuşuldu. Aslında bu araştır-
manın yapıldığı noktada DSP zaten yere vurmuştu;
arkasında hiçbir desteği kalmamıştı. Aynca DSP te-
melde bir lider partisi olduğu için Ecevit'in hastalı-
ğından ciddi biçimde etkilendi. Belirli bir politika
çerçevesinde kriz sonrası bir dönem de yaşanıyordu.
"Acaba benialaşağı edertermi?" bağlamında MHP 'nin
komplo teorilerine bakışı. buna ANAP'ın bir başka
yaklaşımı tüy dikti. Aynı noktada da Kemal Derviş bir
tartışmayı gündeme getirdi.
Seçim ve ekonoml
- \eydi o tartışma?
- Türkiye'de bugün bir seçim olsa ekonomi bundan
etkilenmez görüşüydü. Batılılann da bu konuda bel-
11 görüşleri vardı. Zaten o tartışma sürecinin komplo
teorileriyle bütünleştiğı bir yapıda Türkiye seçım or-
tamına sürüklendi. Bunun altmdaki ana motıf aslın-
da ekonominin dibe vurmasıydı. Yani, seçmen nez-
dindekı ana değerlendirme daha önceleri terördü, baş-
ka konulardı. Ama bu sefer ekonomi oldu. Büyük bir
ekonomik kriz yaşanmıştı. Bundan çıkılamamıştı.
Çok önemli bir yoksulluk söz konusuydu. Böyle bir
çerçeveyle baktığınız zaman da muhalefet ya da
u
Ben
bundan en azetküenirim" diyen iktidar ortaklan böy-
lece seçim karanna doğru gittiler. Ama yapı, araştır-
ma bulgulan bu erken seçimin hiçbirisine yaramaya-
cağını söylüyordu.
- Siz ondan sonra başka bir araştırma daha yap-
tmız mı?
- Hayır, yapmadık. Ama süreç içerisinde yapılmış
araştırmalann bulgulan var. Yani bu ne iktidar ne de
muhalefet partilerine yaradı. Bundan iki parti yarar-
landı. AKP'nin yararlanacağı zaten belliydi. Ikincisi
de, 1999 seçimlerinde barajı aşamamış olan CHP'ydi.
- İyi de CHP bundan gerçekten yararlandı mı?
- Doğru bir değerlendirmeyle baktığınız zaman
CHP'nin bundan ne kadar yararlandığı kuşkuludur.
Türkiye'de çok daha büyük bir oy potansiyeli varken
onun sadece bir kesimini alabilmiştir.
- Sizce niye?
- Çünkü önemli bir açılımı hiç kimse getirmiyor.
- CHP'nin gerçek oypotansiyelini toparlayama-
mış olmasının bir nedeni, bunca borç sarmalına ve
nihayetyaz başındakiseçim ve DSP'nin bölünme-
sikrizine neden olan KemalDerviş'in CHP'ye gir-
miş olması olabilir mi?
- Olabilir. Bunun aynntılanna bakmak lazım. Ke-
mal Derviş CHP'ye birtakım şeyler kazandırmıştır;
Kemal Derviş CHP'ye bir takım şeyler kaybettirmiş-
tir. Ama onun ötesinde sorun şudur:
Sosyal demokrasi bir tabanı gerektiren bir hareket-
tir. Eğer sosyal bir taban yoksa, o taban üzerinde otu-
rup gelişmiyorsa olmaz. Sosyal demokrasi bir ideolo-
ji, bir dünya görüşüdür. Ve onun bir politikası vardır.
Onun politikasının eyleme konulması, hayata geçme-
si için de bir taban gerekir.
- İyi de CHP 'nin bugünkü seçmen tabanıgerçek-
ten sosyal demokrat mı?
- Bugün CHP'nin seçmen tabanına baktığınız za-
man çok önemli oranda sosyal demokrat politikalar-
dan yararlanacak kesimlerin CHP'yi desteklemedigi-
ni görüyorsunuz. CHP, daha yüksek gelirli, daha yük-
sek eğitimli bir kesimin partisi olmuştur.
- Yani biraz da işadamlannın partisi mi olmuş du-
rumda?
- Elbette o bağlamda da bütünleşmeler gündeme ge-
lıyor. Böyle değerlendirdığiniz zaman sosyal demok-
rat politikalarla bu yapı ne kadar örtüşür?
Aydın kesim tarafindan desteklenmek elbette önem-
lidir. Ama sosyal tabanı olmadan. bu çerçeveden bak-
tığınız zaman sol politikalann ne olduğunun günde-
me gelmesinın da irdelenmesi lazımdır. Eğer bunlar
yoksa ve bunlann yerine Kemal Derviş'e dayalı bir
çerçeveyi gündeme getiriyorsanız elbette bu sizin sos-
yal demokrat tabanınızdan birtakım şeyler götürebi-
lir; bunun karşılığında bir başka kesimden de bir şey-
ler getirebilir.
- Peki, ya DSP neyaptı?
- Solun içerisinde önemli bir işlevi yerine getirdi.
Oylannı hep solundan aldı. sağına verdi. Bu, TÜ-
SES'le yaptığımız bir sürü araştırmada yıllardır gün-
deme getirilmiş. yazılmış bir noktadır. DSP sürekli so-
lundan aldığı oylan sağına geçirmiş bir parti niteli-
ğindedir. Dolayısıyla da sohı eriten bir işlev gördü. CHP
de bu çerçeveye yaklaşınca sonuç olarak kayıtlı seç-
men içinde oylan gittikçe küçüldü. Oysa 196O'lı yıl-
lardan itibaren bakın, hiçbir dönemde sol oylann ka-
yıtlı seçmen içerisinde üçte birin altına düşmediğini
görüyorsunuz. Sol oylar oynaktır. Sol seçmen dönem
dönem sandık başına gitmemiştir. Bu bağlamda bir sü-
rü değerlendirme söz konusudur. Yine o çerçevede be-
lirli bir geleneğin izlerini görürsünüz. Ama artık o ya-
pı da deforme olmuştur. Bugün yeni bir çerçeve ürü-
yor. Ve bu üreyen çerçeveyi hep birlikte göreceğiz. Şu
anda, üremekte olan bu çerçevenin tepki boyutunu gö-
rüyoruz.
- Sasıl bir tepki boyutu bu?
- Birincisi, AKP'ye alabileceğinin üzerinde bir oy
akmıştır. Ikincisi, iki aylıktelevizyonpropagandasıy-
la yüzde 6-7 gibi bir oyun. hiçbir örgütü olmayan
Genç Parti'ye akması olağanüstü bir değerlendirme
konusu olarak ele alınmalıdır. Seçime katılma zorun-
luluğu olmasına karşın sandık başına gitmeyenlerin
ve geçersiz oylann toplamının yüzde 25 olması çok
dikkat çekicidir. Bu, 1983'ten bu yana bu bağlamda-
ki en yüksek orandır. Bütün bunlara ek olarak da bu
seçim sistemiyle sadece kayıtlı seçmenin yüzde 40'ının
oyuyla bir hüİcümetin değerlendirilmesinin gündeme
geliyor oluşu da üzerinde çok ciddi biçimde düşünül-
mesi gereken bir noktadır. Şu anda ben kendi adıma
konuşuyorum. Ben bunun kısa dönemli seçim meka-
nizmalannı işleteceğini düşünüyorum. Şu anda ağır-
lık oylanna sahip bir hükümet, anayasayı değiştirebi-
lecek çoğunluğa sahip bir Meclis var. Ama toplum-
sal bağlamdaki desteği dört seçmenden birisi.
- Yani dört seçmenin öbür üçü merakla gelişme-
leri mi bekliyor?
- Evet. Zaten dört seçmenden birisi sandık başına
gitmemiş ya da geçerli oy vermemiş. Dört seçmen-
den geri kalan ıkisinin oy verdiği partiler çok büyük
SEZGÎN TÜZÜN
1946, İzmir-Ödemiş doğumlu, Yüksek
öğreniminiAnkara'da, ODTÜsosyoloji
bölümünde tamamladu Bir süre Milli
Prodüktivite Merkezi'nde çalıştL Daha
sonra master çalışması yaparak
üniversiteye girdi, öğretim görevlisi oldu;
1983'te YOK'le birlikte üniversiteden
istifa etti İstanbul'agiderek Veri-
Araştırma Şirketi'ni kurdu. O tarihten
beri araştırma işiyle uğraşıyor. Bazı
üniversitelerde araştırma teknikleri ve
yöntemleri dersi veriyor.
jH^£'"m ,
oranda Meclis'e girmemişler: sadece küçük bir kıs-
mı girmiş. Böyle bir yapının üreteceği politikalar eğer
toplumla uzlaşmayı seçmezse çok hızlı bir biçimde
yeni çelişkıleri gündeme getirecek ve kaçınılmaz ola-
rak seçim. seçim mekanizmalanyla bu yapının otur-
ması süreci başlayacaktır. Bu seçim sistemi eşitsizlik-
ler üzerine kurulu bir sistemdir. Oysa biz bu süreçte
toplumsal uzlaşmayı. dayanışmayı. birlikte üretmeyi
hayata geçirmek, bunu başarmak zorundayız. Bunu
yapamazsak gidebileceğimiz hiçbir yer yok. Türkiye
böyle bir kısırdöngünün içine girmiş durumda. Üste-
lik çok da önemli ekonomik bir darboğazın içinde...
Bütün toplum kesimleri ekonomik olarak dibe vurmuş
durumdalar. Bundan çıkmaran yolunu üretmek zorun-
dadırlar. Bu da bana. konsensus sağlanmadan pek de
olanaklı görünmüyor.
- Sizce bu hükümet toplum katmanlan arasında-
ki iplerigerer mi? Yoksa bir uzlaşma, banş havası
yaratabilir mi?
- Aslında AKP'nin önemli bir avantajı var. Çünkü
bütün toplum katmanlanndan oy almış durumda.
Ama. "Nasdsa ben bunlann desteğjni aldım. Nasılsa
ben bunlann birinci partishim" kavramlaştırmasıy-
la yaklaşırlarsa. dayatmacı bir politikayı gündeme ge-
tirirlerse bu tavır çatışma üretecektir.
Toplum. çatışma üretmeden yumuşak bir geçiş sü-
recini üretecek çabalan gündeme getirirse o zaman da
bunun politikaya yansıması gerekır. Politikaya yansı-
ması sadece söylence olmakla kalmamalı. uygulama-
ya geçmehdir. Oysa, esas olarak AKP'nin üreteceği
politikalann temelinde esnaf ve zanaatkâra yönelik bir
yaklaşım vardır. Yani küçük üretime yönelik olan bir
politika çerçevesi büyük açılımlar getiremez. Çalışan-
lara yönelik politikalar çok önemli, ama bunun ipuç-
lan pek yok. Ipuçlannı gördüğümüz zaman belki da-
ha sağlıklı birtakım değerlendirmeleryapabiunz. Ama
birtakım Islamı toplumlarla bütünleşme çerçev esin-
de kavramlaştuTnalan gundeme getirmeyi deneye-
ceklerini sanmıyorum.
- \eden? MNP, MSP, RP, FP ve SP dönemlerin-
de de bu yapümadı mı?
- Çünkü öyle bir denemeye girme açısından Türki-
ye'nin konumu ve bugünkü koşullan hiç uygun de-
ğil. Bunu yaparlarsa çok önemli sorunlar üretirler ve
kendilerini bir sürü olanaktan soyutlarlar. Belki de
bunun farkında olduklan için Avrupa'yla bütünleşme
sürecine, eskiye göre daha bir farklı bakar konumda-
lar.
Uzun vadell politikalar
- Zaten Tayyip Erdoğan, partisi hükümet olur ol-
maz Avrupa'yı dolaşmaya çıkmadı mı?
- Aynen öyle oldu. Buradaki dengeler çok önemli.
Tabii ki AB de bu süreci gözleyecektir. Bu gözleme-
si çerçevesinde aldığı kararlan adım adım uygulama-
ya sokacaktır. Bir yandan da hızlanan bir süreci gö-
receğimizi sanmıyorum. Türkiye'nin önüne daha uzun
vadeli politikalar koyacaklardır. Şimdı. AKP'nin tek
başına hükümet olması Avrupalılan tedirgın etmış
olabilir ama buna karşılık o tedirginliği azaltan öğe-
ler de var. MSP, FP gibi daha din ağırlıklı değıl AKP.
Burada yeni biryapı oluştu. tşte. bu yeni yapının kim-
liğinin üreme sürecini gözlemek istiyorlar. Çünkü
AKP'nin nereye kayacağını şu anda net bir biçimde
söyleme şansına sahip değilim. Bu süreçte liderlerin
tavnnda çok önemli iki tane farklı yaklaşım var. Bi-
rincisi şu: Görüntüsel olarak kavgacı olmayan. uyum-
lu, iletişim kurabilir, iletişimle sorunlan çözmeye aday
lider ımajı vermeye çahşıyorlar.
Ikincisi de şu: Dış dünyaya açık bir görüntü vermek
istiyorlar. Oysa geçmişte bu bağlamda ne politika
ürettikleri önemli. Bu bağlamda baktığuuz zaman bu-
nun yanıtmı onun içinde görebiliyorsunuz. Yani yok.
- Peki, şimdi bu bağlamda politikaları var mı?
- Şimdi de yok. Ama dış dünyaya giderek, hızla dış
görüşmeleri yaygınlaştırarak, genişleterek. çerçevesi-
ni büyüterek acaba yeni bir açılım arayabilirler, bula-
bilirler mi? Bence parlamentoya giren her iki siyasi
parti de bu bağlamda hiç hazırlıklı değiller. tkisi de
buraya politika üreterek gelmediler. Ana sorun bu. Şim-
diyse politika üretmek zorundalar.
- Peki, nasıl üretecekler?
-Nasıl üreteceklerini göreceğiz.
- Siz Veri-Araştırma olarak ilkini 2000 yılmda
yaptığiMZ 'VERİ-SGT: Kentsel Türkiye'de Statü-
Gelir ve TükeûmAraştırmalan "nın ikincisini de ta-
mamladınız, Ekonomik kriz öncesi ve sonrasında-
ki gelir dağılımı farklılaşmalannı yansıtan ve kriz
öncesiyie sonrasını değerlendiren bu çalışmamzın
sonuç bulgulannı açıklar mısınız?
- Biz Ven Araştırma olarak uzun süredir Türkiye'de
yeni bir araştırma anlayışını yerleştirmeye uğraşıyo-
ruz. Bunun bir kanıhnı. belgesini ortaya koymaya ça-
lıştık. Araştırma belirli ilkelerle yapılmak durumun-
dadır. Bütün bunlan gündeme getirerek de açık ve net
olarak ortaya koymak zorundadır. Bir de "VERt-
SGT; Kentsel Türkhe'de Statû-Geürve Tüketim Araş-
ünnalan'"nın patent hakkını aldık. Biz bunu her iki
yılda bir yeniliyoruz. Böylece de kentsel Türkiye "de-
ki değişim görüntüsünü ve bunun gittiği yönü. ilişki-
ler sistematiğini, gelir paylaşımını. statü oluşumunu.
tüketim davTanışlannı irdelemeye çalışıyoruz. Yani.
bu çok kapsamlı, sadece alandan veri değerlendirme-
siyle üç ay süren bir araştırma. Biz burada, Türkiye 'nin
belirli noktadaki fotoğrafını çekip, zaman içinde bu
fotoğraflan karşılaştırmayı ve o döneme ilişkin bir Tü-
kiye belgeselini uzun enmli olarak oluşrurmanm ilk
adımlannı attık. Bu araştırmayı tamamıyla kendi ola-
naklanmızla finanse ettik. Bu bir gelir araştırması de-
ğil. Ama bu araştırma kentsel Türkiye"deki geliri ve
dağılımını da araştrrmaya katılanlann beyanından ha-
reketle ölçmeye ve irdelemeye çalışıyor.
'Kriz
metropolleri
vurdu'
- Bu irdelemeyiyaptığınızda karşınıza çok il-
ginç birtakım bulguların çıktığına hiç kuşku
yoktur sanıntn...
-Evet, öyle oldu. 2001 krizi Türkiye'de daha çok
üst toplumsal kesimleri vurmuş olabilir. Yani bu.
karşımıza daha çok metropolleri vuran bir kriz ola-
rak çıktı.
2001 krizinin aynca 1994 krizinden farklı ol-
duğu da anlaşıldı.
- A'ası/farklüıklar gördünüz?
- Şöyle:
1994'te gelir dağılımı eşitsizliği çok önemli
noktalara tırmanmıştı. 1994. gelir dağılunının en
eşitsiz olduğu noktadm 2001 yılı ise 1994'e gö-
re gelir dağılımında iyileştirilmiş bir yapıyı gün-
deme getiriyor. Çünkü öncelikle kayba uğrayan-
lar üstgelir gruplan. Daha fazla oranda üstgelir grup-
lan bu krizde kayba uğradı.
- İyi de, altgelir gruplan kaybetmedi mi?
- Hayır, altgelir gruplan da kaybetmedi değil;
yanlış anlaşılmasın. Ne yazık ki Türkiye'de gelir
dağılımı eşitsizliğine doğru giden süreç Türki-
ye'nin yoksullaşmasıyla gündeme geldi. Bu da son
derece ters bir yapı.
Bu araştırma bunu belgeleyen bir çerçeveyi or-
taya koydu. Bu çarpık yapuıın içerisinde o kadar
ilginç birtakım noktalar var ki... Çok aynntıh ola-
rak irdelenmesi. üzerinde çok uzun uzun düşünül-
mesi gerekiyor. Türkiye'de böyle bir yoksullaşma
sürecinde cep telefonu kullanımı akıl almaz bo-
yutlarda artmış. Anlaşılır bir olay değil. İnsanlar,
hane harcamasını gelir kaybından daha büyük
oranda kısıyor, ama buna karşılık yeni aluıan cep
telefonu oranı yüzde 30'lann üzerine çıkıyor. Bu
araştırma bir başka noktayı daha ortaya koydu.
Ekonoml bellrledl
- Neydi o?
-Kentlerde yaşayan her iki haneden birisinin alt
toplumsal kesimi oluşturduğunu ortaya koydu.
Üst toplumsal kesim ise kentte yüzde sekize düş-
müş durumda. Bunun yüzde 1.5'i en üst toplum-
sal kesim ve bu kadar küçülmüş bir çerçeveyi
gündeme getiriyor. Yani toplum üstten basılmış,
alta doğru genişleyen biryapıya bürünmüş. Bu da
son derece çarpık bir mekanizma. Dolayısıyla da
orta sınıflar giderek yok oluyor: altta ise olağa-
nüstü bir büyüme gündemde. Yıllık kullanılabi-
lir gelir bağlamında da bin dolar civannda dola-
şan çok büyük bir insan kitlesi karşımıza çıkıyor.
- Yaniseçim sonuçlan da bu gelir dağılımı eşit-
sizliği ve adeta ekonomik faciaya mı bağlı?
-Evet. Bir önceki hükümet bu mekanizmayı kav-
rayamadığı için yerle yeksan oldu. Eğer bu me-
kanizmayı kavrasaydı, onun önlemlerini alan po-
litikalan üretme çabası içine girmiş olsaydı tepki
bu boyutta ohnayacaktı.
Türkiye'de tepkinin biçimi böyle gerçekleşti. Iş-
te, bu noktada biz bu araştumayı yaptık.
- İyi de, hep televole ekonomistlerinin sözie-
ri dinlenmedi mi? İşi bilen ekonomistieri kim
alıp sattı, söyler misiniz? Üstelik ülkede ekono-
mi bilen ekonomist kalmamış gibi bir de bunu
ithal etmedik mi?
-Öncelikle şunu söyleyeyim:
Ben ekonomist değil, sosyoloğum. Ekonomik
çözümlemelerle yanıt vermiyonım. Temel olarak
yapmaya çalışuğun. Türkiye'nin bu fotoğrafını çe-
kip işadammın, politikacının, öğretim üyesinin, ga-
zetecinin, hepsinin önüne koyup tartışmamn gün-
demini tanımlamaya çalışıyorum.
- Peki, sizce böyle bir tartışma ortamı var mı?
- Bunu söylemek çok zor. Çünkü araştırmala-
nn aleyhinde ve lehinde bol bol laf ediliyor. Ve
ortalıkta da bir sürü araştırma uçuşuyor.
Araştırmanın kullanıcısı bu araştırmanın kimin
için, nasıl, hangi modelle yapıldığını. örneklem
planının ne olduğunu, hangi sorulann sorulduğu-
nu, hangi kitleden veri derlendiğini bilmiyorsa o
araştırmayı değerlendirme şansına sahip değildir.
Asluıda basınm ya da kullanıcılannın buna araş-
tırma dememeleri gerekiyor.
Oysa biz, Türkiye'de X sayıda kişiye örneğin
sekiz soru sorulmuş her şeye araştırma diyoruz.
Bu neyi yansıtıyor. neyi yansıtmıyor, bütün bu ir-
delemeleri göz ardı ederek araştuma bulgulan,
diye birtakım şeyleri yayımlıyoruz. Araştuma-
larda hata da yapılır.
Ama bütün bunlann hepsinin genel bir çerçe-
vesi, modeli vardır. Oturup üzerinde tekrar tekrar
çalışabilirsiniz. Yani araştırmalar yinelenebilir;
kontrol edilebilir.
Bunlann yapılmadığı şeylere araştuma derse-
niz araştırmalan yerle yeksan edersiniz. Aslında,
bu bağlamda da güveni yok edersiniz. Oysa araş-
tırmalar gerçeklerin saptanması bağlamında çok
önemli araçlardır. Yeter ki bunlar doğru kullanıl-
sın, neyin ne olduğu bilinsin.
- Yani araştırmayı kullanan araştırmaadan
hesap sormalı mı?
- Tabii. "Sen bu araşnrmayı nasıl yaptm?" so-
rusu sorulmalı. Türkiye'de bu soru sorulmuyor.
Çünkü aıaştırınayı yapan da, kullanan da onun araş-
tınna olup olmadığıyla ilgilenmiyor. Ana sorun
da buradan kaynaklanıyor. Birtakun tartışmalar-
la şimdi sorun bir başka boyuta taşınıyor. Sağlık-
lı araştuma yapabilmek için çok büyük kuruluş-
lar olmak gerekiyormuş. Böyle kavTamlaşmalar
üretilmeye başlandı. Bu da tekelleşmenin bir baş-
ka boyutu.