22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 -K\SM2O02CUMA CUMHURİYET SAYFA JV LJ I_J A U Xt. kultur(§ cumhuriyet.com.tr 15 ~T~ 7" 'Konuş Onunla' filmi Almodovar'm artık iyice olgunlaştığını gösteriyor .Aadınlarla konuşmakgerek!19?9'ckki Annem Hakkındaki Herşey'in büVyuk basansının ardından Hollywood'la flört etrnesire karşın nicedır kameradan, setlerden uz~ak durtp bir şey üretmese de kuşkusuz gü- niimizde çağdaş tspanyol kültürünün sinema- dalci ;n renkli sımgesi konumunu sürdûren, ye- dincisanatm her daim 'haşarı ve hınzır' çocu- ğu Pedro Almodovar'ın 3 yıldan sonra yeni- den sjıemaya dönüşünün ürünü Konuş Onun- la, son günJerde ıyıce bereketlenip hareketlene- rekc p yasayı ufak çapta bir şenliğe dönüştüren önemlice fılmlerin, kesinlikle es geçilmeyecek bir başka yeni örneği. Vice ılk kez Filmekımı'nde gösterilmesinin ardından sinemalarda afışlere çıkan "Konuş Onunla", hayranlannın merakla, heyecanla bekJediği her Almodovar yapıtı gibi sürprizler içeriyor. Öraekse. şimdiye dek hep öne çıkar- dîğı kadın karakterlerin yenne bu kez ağlamak- tan çekinmeyen, iki erkeğin kahramanı olduğu, erkeksi bir melo'ya soyunması. Bir kadınla aş- kı-meşkı hıç tanımamasma karşın hayatını bir- likte, ona bakarak geçirdigi annesinden ötürü, lcarşı cinsı ıyi bilen, özel bir klinikte çahşan, ha- fif tombul ve yumuşakımsı, müşfik erkek bir hemşire Benıgno'yla (Javier Camara), Arjan- tin asıllı, sert görünüşlü ama hassas, gazeteci- yazar Marco (Daıio Grandinetti), Almodo- var'ın. çakışan hikâyelerini anlattığı yeni kah- ramanlan. İki yalnız erkeğin dostluğu... Başta, dansçı Pina Bausch'un Cafe Müller performansını gözyaşlannı engelleyemeden iz- îerken tanışıp sevdıkleri kadınlann komada olu- şu ortak noktasında buluşarak yakınlaşan bu i- ki yalnız erkeğin dostluğunu eksen alan filme, dansı, müziği, şarkıyı (Brezilyalı Caetano Ve- loso'nun. ünlü Latin klasiği Cucurucu Paloma yorumuna dikkat) ve siyah beyaz sessiz sinema dönemine saygı duruşu gibi algılanan, Paz Ve- ga'yla Fele Martinez'in oynadığı, Küçülen Aşık adlı, nefis bir kısa film bölümünü sığış- tırmış üstad. Melodram başta olmak üzere çeşitli rürleri SUNGU ÇAPAN Almodovar'ın alabildiğine dingin ve huzurlu bu son filmi sözlerin gücü, yalnızlık ve dostluk üzerine Hable con Ella / Yönetmen, senaryo: Pedro Almodovar / Kamera: Javier Aguirresarobe / Müzik: Alberto Iglesias / Oyuncular: Javier Camara, Dario Grandinetti, Leonor VVatling, Rosario Flores, Geraldine Chaplin, Mariola Fuentes, Paz Vega, Fele Martinez / Ispanya 2002 (Medyavizyon) harmanlamada yeterince uzmanlaşmış, cüretkâr ve civelek yaratıcı yönetmenimizin bir kez da- ha ortalığı, tiyatrovari bir şamataya boğarak kendine özgü dünyasını kurduğu, duygusallığın sular seller gibi boşandıgı, alabildiğine dingin ve huzurlu bu son filmi, kadın-erkek ilişkisinin sürdürülmesinde belki de en etken etmen sayı- lacak konuşmak ihtiyacı, sözlerin gücü, yalnız- lık ve dostluk üstüne, kesinlikle ilgisiz kalına- mayan, sıcak, insancıl, yaman bir ustaiık gös- terisı halinde seyrediyor baştan sona. Önceki acayip, gösterişli, mızahi ve kışkırtıcı, 'pem- bemsi' filmlerinin tersine bu kez hayli olgun- laştığının ipuçlannı veren, etkileyici bir melo çizgisinde ilerleyip gelişen filmde, pasif ko- numdaki (komadaki) âşık olunan kadınlan, ya- ni Benigno'nun sabah akşam röntgenlediği dansçı Alicia'yla (Leonor Watling) arenada boğaya yenik düşen, erkek gibi kaslı, kadnı ma- tador Lydia'yı (Rosario Flores) ancak hikâye- nin geriye dönüş bölümlerinde kanlı canlı gö- rebiliyoruz. Âşığın, sevdiği bedenin ginntilerinde, çıkın- tılannda, manzarada dolaşırcasına gezintiye çıktığı gibisinden, VVbody Allen'den esinlenil- mişe benzeyen kimi şenlikli sahnelerle bezeli Konuş Onunla. dedemeci-kolajcı yönetmeni- mizin artık iyiden iyiye ustalaşıp olgunlaştığı- nı, gözümüze sokan bir Almodovar başyapıtı özetle. Filistin'deaşkın ve acının kayıtlan Bu yıl Cannes'da jüri ve uluslararası eleştirmenler ödüllerine layık bulunan 'KutsalDireniş'2. haftasında Filmekimi'mn hemen peşinden gösterime giren Kutsal Direniş, 1996 Venedik festivalinde en iyi ilk film ödülünü kazanmış, 1997 îstan- bul festivalinde yanşmış Bir Kaybo- luşun Güncesiyle dikkati çekmiş Filistinli yönetmen tlyas Süley- man'ın senaryosunu yazıp yönete- rek başrolünü de üstlendiği bir Filis- tin yapımı. Sinemaseverleri yine 'Fi- listinli olmanın ne alama geldiği- ne Uişkin', düşündürücü bir sinema- sal yolculuğa çıkaran Süleyman'ın Kutsal Direniş'i, alışılmış o ciddı ve iç burkucu politik sinema alanı- na atılmış, alçakgönüllü ama tahrip gücü yüksek bir kara komedi bom- bası etkisi yapıyor. Malum kırmızı gıysileriyle, sırt sepetındeki hediye paketlerini döke saça, peşindekilerden kaçan, göğ- sünden bıçaklanmış Noel Baba gö- rüntüleriyle açılan film, Ortadoğu'- nun çıban başı Filistin-îsrail çatış- masuun hayatlannı kararttığı, her an patladı-patlayacak bir savaş beklen- tisiyle sinirleri bozulmuş yöre hal- kından, trajikomik insan manzarala- n sunuyor. Şiddeti, terörü, baskıyı gündelık hayatlannm doğal bir par- çasıymışcasına kabullenmiş yöre in- sanlannın kahramanlannı oluşturdu- ğu, nedeni niçini, öncesi sonrası an- cak belli belirsiz sezilebilen birta- kıır. olaylan, peş peşe gelen skeçler habnde sıralayarak hikâye eden Sü- leyman, baştan sona ilgiyle, keyifle seyredilen ironik bir puzzle gibi kur- Yadon İlaheyya / Yönetmen, senaryo: Elia Süleyman / Kamera: Marc-Andre Batigne / Oyuncular: Elia Süleyman, Manal Khader, Nayef Fahoum Daher, Jamel Daher, Nazira Suleiman, Amer Daher / Filistin-Fransa 2002 (Umut Sanat) muş sıradışı filmini. Mimarisi, yapısı ve doğal doku- suyla Güneydoğu kentlerimizi andı- ran, adeta yukardan bir ilahi müda- haleyi bekleyen bölge insanlan, bu vaat edilmiş topraklara salgm gibi yayılmış, sinsi bir şiddet ve düşman- lıktan nasiplerini bolca almış, tabii her biri kendi çapında; sabah araba- sına kurulmuş giderken selam ve- renlere direksiyon başından sövgü- ler yağdıran, aksi yaşlı (baba), top cambazı oğlanın dama kaçmış futbol topunu anında bıçakla patlatıp kom- şunun yolunu bozan, huysuz yol iş- çisi, hep birlikte hunharca sopalaya- rak öldürdükleri yılanı bir de yakan mahalle sakinleri, çöplerini birbirle- rinin bahçesine atmakta inat eden i- kikomşugibi... Süleyman'ın, bölgede nicedir sü- regelen düşmanlık ve çatışmalara atıfta bulunan metaforlara, zekice buluşlara, sessiz anlara, duygu yük- lü, coşkulu çekimlere. birikmiş göz- lemlerin ürünü, keskin alaycı, kısa kısa skeçlere, dövüş ve aksiyondan geçihneyen uzakdoğu filmlerine na- zire yaparcasuıa düzenlenmiş Ninja parodisi gibi fantastik sahnelere da- yandırdığı filmde, örneğin ötekinin bahçesine ısrarla çöp atmayı sürdü- ren komşu faslı gibi, açıkça aynı coğrafyamn iki ayn halkı arasında- ki gerginliğe gönderme niteliginde- ki cuk orurmuş bölümler gırla. Sessiz dönemin komedileri gibi Durum saptaması yapmaktan, eleştiri çabasına girişmekten ya da didaktik nutuk atmaktansa, gerçek- lerle hayalgücünü, yaşanmış göz- lemlerle harmanlayarak fantastiğe de dümen kıran Süleyman'm Filis- tin'e daır tuttuğu 'aşkın ve acının kayıtları'nı sergileyen bu 'absürd komedi', konuşmayı en aza indinp görüntüyü öne çıkanyor, klasik ses- siz dönemin komedileri gibi. Hastaneye kaldınlmış babasını (Nayem Fahum Daher) hayatta tut- mak ve Israil askeri kontrol noktası- nın sınırlamasıyla engellenen aşkı (Manal Kader) için çabalayan baş- roldekı adamı (bizzat kendisini) umarsız, dalgın bakışlanyla oynu- yor, yüzü Buster Keaton'ı andıran Süleyman. Kırmızı Balon klasiğını çağnştıran, Arafat'm yüzünün res- medildiği sınır tanımayan balon, kaysı çekirdeğiyle havaya uçurulan tank ya da atış taliminde nişangâh yapılan kadınm Ninja savaşçısına dönüşüp tekmeler savurarak Israilli askerleri sille tokat ufaladığı sahne- lerse fılmin unutulmayan bölümleri. Filistin yanından soruna bakan yö- netmenin ülkesine dair kaygılannı, korkulannı, iğneleyici üslubuylabo- ca ettiği bu film de, sadece haftanın değil, mevsimin en iyilerinden. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK 11 Eylül sonrasında Hollywood...Sylvestre Meininger, 11 Eylül sonrasında Anerikan sinemasının yeni bir işlev yüklendi- ğin; dikkat çeken yazısında "tzleyici kitlesinin gerçeklere yabancılaştırılarak şizofreniye yönlendirildiğT'nın altını çiziyor. Amerikan gü- cüre ındirilmiş büyük bir darbe olan 11 Eylül salansının ardından yeni yapımlarla Ameri- ka'ıın gücünü ve haklıhğını kitlelere ileten bir Ho3ywood sinemasının harekete geçtığine dik- kai;ekiyor. Pearl Harbor gibi, Gladyatör gibi ya- pmlan örnek gösteren Meininger, görkemli sah- nelerin ardında yatan asıl ideolojinin. izleyiciyi ger.eklere yabancılaştırmak olduğunu. izleyici- yi ~Bak görüyor musun, nasıl da haklılar", "sjnki biz de oradaymışız gibi", "ne muhte- şen film yapmışlar" biçimindeki öğelerle bu yahincılaştırmanın gerçekleştirildiğini açıklı- yc: Le Monde Diplomatique gazetesinin son sa- yıaıda yayımlanan bu yazısında yazar, We We- re Soldiers (Bir Zamanlar Askerdik), Collate- ral Damage gibi filmlerle de Bush yönetiminin dış polirikasına sahip çıkıldığını ileri sürüyor. Meininger şöyle dıyor: "Biçimsel açıdan de- ğerlendirildiğinde, postmodernizmin kötü alışkanlıklanndan (mesafe, hiperrealizm, kit- ie kültürüne hayranbk/tiksinme, kendine göndermeli, farklılaşma vs.) etkilenen Ame- rikan sinemasının bu filmleri yarattığı net olarak görülüyor. Dünyaya bakışlanndaki mesafe sofistike bir duyarsîzbğa neden oluyor ve dalkavuklukla beyinleri uyutan medya (si- nema, televizyon vb.) gelir kaynaklarını art- tırıyor. Diğer bir deyişle gerçekleştirilen fark- lılaşma çalışmaları, Bertold Brecht'in yaptığı- nın tam tersi. Brecht, sevirciyi anlatının dışı- na iterek. anlatının temelini oluşturan sosyal gerçeklerin keşfedilmesine olanak sağladı. Oysa, bu sinema anlayışı, olacaklara boyun eğen bir dünya yaratıyor. tzleyiciyi asla oyu- na gelmeyen züppe konumuna sokarak film olsun veya bir ideal olsun, herhangi bir şey uğ- runa sorumluluk almanın sadece safların işi olduğunu telkin ediyor. Sinemada seyredilen- ler her gün haberlerle veya televizyon gerçek- liğinin şizofren sarmahyla bize aktanlan, ger- çeklikten uzaklaştırma çabalannın pahaiı bir versiyonu olmaktan öteye gidemiyor." Izleyiciye "gerçeğin filtresi" gerektiğini be- lirten bu önemli yazıyı sizlere iletmek istedim. Çünkü günümüzde "izleyici olmak" da bilinç- li olmayı gerektiriyor. Meininger yazısım şöyle bitiriyor: "Bu yeni gösteri biçimiyle, insanlığın ger- çekleri ve ütopyalar, yerlerini gerilemeye ve üsdinlük duygusuna bırakıyor. Bu iki bile- şen; sürekli sürüden ayrılmaya çalışan, ken- di gerilemesinin bilincinde olup bunu kabul- lenecek kadar sinik bir yapıya sahip mükem- mel bir tüketici-bireyi yaratıyor." Saldırının ardından Hollywood sinema- sı yeni yapımlarla Amerika'nın 'gücünü ve haklıhğını' göstermeye çalışmıştı. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Sahip' değişti! Seçimin hemen ardından -yeni hükümeti beklerken- sanat ve siyaset ilişkisi üstünde bir kez daha durmakta yarar var. Şair dostum Se- zai Sarıoğlu, geçenlerde özgür Gündem'de şunları söylüyordu: "Tek boyutlu politik dilin, zenginleşmesi için imge diline gereksinimi var- dır. Politik dilin işlevselliği, ancak şiir dilinin de- rinliği ile her aşamada ilişkilenerek yeni bir mu- halif dilin imkânı ortaya çıkabilir." Bu dili yaratabilecek kapasiteye sahip pek çok isim yer aldı siyasi partilerin aday listele- rinde. Yazar, müzisyen, sinema oyuncusu, ba- lerin... Ne var ki yalnızca iki arkadaşımız, baraj- ları aşıp, girebildi parlamentoya: Zütfü Livane- li ve Berhan Şimşek. Ikisi de, CHP listesinden. Siyaserten ve siyasetçiden yana hep düş kı- rıklığı yaşamış bir sanatçının yapabileceği en büyük fedakârlık, 'tarafsızlık' zırhını bir kenara atıp, politik arenaya inmek olsa gerek. Bu yüz- den, kazansalar da kazanamasalar da siyase- te soyunan tüm sanatçı dostların cesaretini bir kez daha kutluyorum. Keşke, parlamentoya da- ha fazla sanatçı gönderebilseydik... Meclis'e sanatçı gönder(e)meyen AKP'nin kültür-sanat alanına nasıl yaklaşacağını kesti- rebilmek kolay degil. Bu konuda parti içindeki 'milli görüş'çü\er\e, liberallerin farklı önerileri olabileceği tahmin edilebilir. Bir kesim, hazırik- tidarı ele geçirmişken, tüm alanlarda olduğu gi- bi, kültür-sanat alanında da kendi görüşlerinin egemen olmasını isteyecektir;. Bir diğer kesim ise, 'netamelı' bir alan olan kültür-sanata fazla bulaşmamanın en hayırlı çözüm olacağını dü- şünecektir. Tabii, bu iki farklı yaklaşımın farklı sonuçlara yol açması çok doğal: llkinde kültür ve sanata daha çok ilgi, daha çok para ve elbette belirli bir görüş doğrultusunda bu alanı yönlendirme, biçimlendirme çabası... Ikinci yol tercih edilir- se, daha az para, daha yoğun bir ilgisizlik bek- liyor bizleri. Anlayacağınız, kırk katır mı, kırk sa- tır mı meselesi... NTV'deki Siyasi Partiler ve Kültür Politikaları tartışmasında AKP'yi temsil eden Erkan Mum- cu'nun konuşmasında az önce sözünü ettiğim 'liberal' seçeneğin ipuçları vardı. 'Yoksul bir ül- kenin önceliklerinden', 'birazınlığın kültürel ta- leplerinden' söz ederek, 'Herkesin istediği kül- türü ektiği, biçtiği bir alan yaratmayı' amaçla- dıklarını anlattı Sayın Mumcu. Kuşkusuz, 'dev- letin resmi birkültürpolitikası dayatmaması' ko- nusunda hemfikiriz, ama bu görüş 'Devletgöl- ge etmesin, başka ihsan istemem' sözüyle sı- nırlı kalacaksa, uygulamada atı alan Üsküdar'ı geçecektir. Yani, kültür alanı 'pazar'ın acımasız kurallarına terk edilecektir. AKP'nin bu seçene- ği daha sorunsuz bulma olasılığı fazla. Ama, is- terseniz bu konuda spekülasyon yapmak yeri- ne, 'Sanatçılar yeni hükümetten ne bekli- yor?'sorusunun yanıtına bir bakalım. Seçim öncesi CHP'nin sanat örgütleri ile yap- tığı toplantıya Başar Sabuncu ile birlikte 'öz- erk Sanat Konseyi Girişimi' adına katıldık. Bu toplantıda, bazı örgüttemsilcilerinin 'Devlet bi- ze sahip çıksın!' tarzındaki ifadelerini dehşetle dinledik. Ve dilimizin ucuna şu sözcükler geldi : Lütfen bize sahip çıkılmasın! Bunu söylerken Erkan Mumcu'ya hak verdi- ğimi, devletin kültür alanından tümüyle çekil- mesini istediğimi sanmayın. Bu, işin kolayına kaçmak olur. Devletin, 'sahip çıkmadan' da sa- nata, sanatçıya destek verebileceğini, verme- si gerektiğini düşünüyorum. Bunun nasıl olabi- leceğini önümüzdeki haftalarda konuşuruz. A- ma, öncelikle sanatçı arkadaşlarımın şu 'sahip çıkılmak' konusunu bir daha düşünmelerinde yarar var. Kedilerin 'sahip'\ olmaz. vecdisayara yahoo.com BUGUN • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da 'VII. Uluslararası Mistik Müzik Festivali' kapsamında 'JCC Gospel Esplosion' konseri. (0 212 232 98 30) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZt'nde 19.30'da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'ndan 'Atatürk'ü Anma Konseri'. Şef: Kazuhiko Momatsu. Solist: Mesut Iktu. (0 212 251 56 00) • İZDSO İSMET İNÖNÜ SANAT MERKEZİ'nde 20.30'da IZDSO'nun 'Atatürk'ü Anma Haftası Özel Konseri'. (0 232 489 09 36) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 09.00-18.00 saatleri arasında 'Uluslararası rv*. İstanbul Psikanaliz Buluşması: Melankoü' adlı kolokyum. (0 212 244 44 95) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 14.00, 16.30 ve 19.30'da 'Akıl Defteri' adlı fihnin gösterimi. (0 212 293 12 70) • FOTOTREK'te 19.30-21.30 saatleri arasında Coşkun Aral'dan "Haber Fotoğrafçılığı' konulu seminer. (0 212 251 9014) • BİLGİ ÜNTVERSİTESt KUŞTEPE KAMPUSU'nda 19.30'da 'Piyanist' adlı filmin gösterimi. (0 212 293 50 10) 7.AMÜUWTİY«TROFESTİVAÜT1)EBÜGÜN • EKİN TtYATROSU'nda 16.00'da 'Türk Tiyatrosu'nda Yazarlık Sorunu' konulu çanel. Katılımcılar: Sevda Şener, Turgut Özakman, Turgay Nar, Haldun Çubukçu, Filiz Elmas, Özen Yula. • DT KÜÇÜK TİYATRO'DA 20.00'de KKTC Devlet Tiyatrosu'ndan 'Gözü Kara Alaturka' adlı oyun. • DT YENİ SAHNEde Tiyatro Libra'dan 'Türk Olmak Kolay Değil' adlı oyun. • DÖSİM 75. YIL KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de Tiyatro Sporu'ndan 'Mahşer - i Cümbüş' adlı oyun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle