20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 2002 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUSLER [email protected] OKTfAYİ SAL Sorsalar, Kimse Savaş İstemezL "Savaş için sorular sormak, banş için soru- lar sormaktan tehlikelidir. Çünkü, bizim ülkemiz- de olsun, herhangi bir ülkede olsun savaşa ka- rar verenler, yuıttaşlann savaştan kuşku duy- malannı, savaş üstüne sorular sormalannı iste- mezler, halkın yerine düşünmek yetkisi ve ka- rar almak hakkı onlanndır. (Aziz Nesin)... Kimse savaş istemez! Halka soımazlar ki!.. Bi- rinci Dünya Savaşı'na niye, nasıl girdiğimizi ogün- lerin sadrazamı bile bilmiyordu... Olup bittilerie başlatılır savaşlar... Iki Alman gemisi canını kurtarmak için boğa- za girmişti. Onian alıp Türk adı verdik. Gittiler Ode- sa'yı bombaladılar. Öylece katıldık savaşa... Ikinci Dünya Savaşı'nda, Türk ulusu, tarihin- de ilk kez savaş dışı kaldı. Sınırlarımıza kadar gelmişti düşman orduları... Ama ülkenin başın- da usta bir devlet adamı vardı. Savaş nedir bi- len, tanıyan, onu yaşamış birasker... Benim ku- şağım bugün yaşamda ise bunu o dönemin yö- neticilerine, en başta ismet Paşa'ya borçludur. Unutmayalım, Birinci Dünya Savaşı'nda yüz bin- lerce genç insanımızın anlamsız bir savaşta can verdiğini!.. Yalnız Çanakkale, yalnız Sankamış, yalnız Kalan şehrtleri yüz binleri geçer... Hiçbirzaman halka sorulmadı! Ne Avrupa, ne Asya, ne Arnerika'da... Işbaşındaki yöneticiler tarih boyunca hep özel hesaplarına, özel düşün- celerine dayanarak savaş kararian vermişlerdir. Halklarının çıkarlarını koruyor gibi davranarak, belli parasal çevrelerin, güçlerin yaranna milyon- ları ölüme yollamışlardır... ABD Başkanı Bush, Irak'aordularını, uçakla- rını, tanklarını göndererek Saddam yönetimini ortadan kaldırmak hırsında... "Haylaz devlet- ler" varmış, bunlar terör kaynaklarını besliyor- larmış, bu yüzden onları ezmek, yok etmek ge- rekliymiş!.. Bu görüşü acaba Amerikan halkı paylaşıyor mu? Bir halk oylaması yapsalar so- nuç Bush'un istediği gibi mi çıkar? Bush, Ame- rikan halkından gerekli oy çoğunluğunu da ala- mamıştı. Zorlukla, o da yüksek mahkeme kara- rıyla başkan olabildi... Arkasında kamuoyunun desteği yok!.. Halka sorsalar ya, ama sormaz- lar, hiçbirzaman!.. Son günlerde kimi dost okurlar "Çok karam- sarsın, hiç umut yok mu?" diye eleştiriyortar... Gerçekleri söylemek suç mu? Hiçbir yararımız olmayan bir savaşta, hem de komşumuz bir ül- keyle savaşta, gençlerimizi kırdırmak tarihsel bir yanılgı olmayacak mı? ABD'li bir Bush'un bi- raz da babasının öcünü almak için bağımsız bir ülkeye karşı saldırıya geçmesi, bizim de bu yan- lışlığa araç olmamız, hem akla hem de ulusal çı- karlarımıza aykırı değil mi? "Bir koyup on almak" diye bir şey de yok! On yıl önce denemeye kalkıştık, en büyük zararla çıktık. Aklı başında birkaç kişi olmasaydı, Özal Bey ülkemizi gereksiz bir savaşa sokacaktı. Ya şimdi ne olacak? Borçluyuz diye, borcu- muzu ödeyebilmek için yeni borçlar alıyoruz di- ye mi takılacağız gözü dönmüş bir adamın pe- şine! İsmet Paşa okulundan yetişmiş usta poli- tikacı Ecevit'in işin başında olması bir talihtir. Ya "Ben savaşmasını bilirim, beni getirin işba- şına" diye tutturan bir şaşkın bayan olsaydı yö- netimin başında!.. Yöneten-Yönetemeyen Demokrasi... Demagoji ve halk dalkavukluğu yaparak tepkisel oylan ele geçirme- ye çalışan siyasal partiler, vatandaşın bu günkü yapıya öfkesüıden yararlanıyorlar. Bu durum daha büyük yeni bir soruna yataklık yapı- yor: Yetersiz ve donanımsız siyasal iktidarlann oluşması... Dr. Alev COŞKUN Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi 3 Kasım 2002'de yapılacak seçim- lerin sonuçlan üzerine yorumlar çokdeğişik...Se- çimlerin sonuçlanndan hemen hiç kimse umutlu değil... Iktidardaki partilerin barajı aşamayacağı konu- sunda göstergeler belir- gindir. AKP seçim siste- minin adaletsizliği ve ba- rajı aşamayan partilerin oylanndan aslan payını alacağı için Meclis'te ger- çek oylanndan daha faz- la sandalyeye sahip ola- caktır. Bu gidişle belki bir gün tek başına iktidar ola- caktır. Bu durumda se- çimlerden sonra nasıl bir parlamento ile karşı kar- şıya geleceğiz? Bu seçim- lerden Türkiye için "is- tikrarfc" bir hükümet çı- kabilecek mi? Demokrasilerde en bü- yük tehlikelerden birin- cısi kutsal din duygulan- nın siyasal amaçlar için kullanılması; ikincisi ise halk dalkavukluğuna (po- pülizme) prim veren ve demagojiye dayanarak ya- pılan siyasal kampanya- lardır. Işte AKP ile Genç Parti'nin yapbklan da bu- dur. Bu seçim, siyasal par- tilerin desteksiz atnklan birarenayadönüştü. Sınır- sız vaatlerle vatandaşla- nn kafalannda düş şato- lan kuran siyasal partile- rin vaatlerini gerçekleş- tirmeleri için katrilyon- luk kaynaklar gerekiyor. îşte birkaç ömek: Genç Parti, il sayısım 25O'ye çıkanyor, her aileye Ha- zine'den arsa ve 30 yıllık konut kredisi, herfl'ebir fabrika ve bir üniversite kuruyor. AKP ise hesap- sız atarak herkesi kira öder gibi ev sahibi yapıyor, ay- rıca maliyeti milyar dolarlar tutan 15 bin km. duble yol yapıyor. DYP ise her mahallede 100 tril- yoner yaratıyor, herkese mavi kart, her köylüye bir traktör veriyor. Türkiye bu seçimlerde yerine getirilmesi olanak- sız vaatler ve "gölüoç bir yeni popüMznr ile karşı karşıyadır. Bu seçimler, merkez ve merkez sağ par- tilerin çöktüğünü göster- mektedir. CHP istenen aç- ramayı yapabilecek mi? Son anketlere göre daha önce hesaba katılmayan Genç Parti'nin Meclis'e girmesi kesinleşmiştir. Bu seçim sonuçlan çevrenin merkeze olan öfke ve tep- kisini yansıtacaktır. Pekiyi neden buraya gelindi? Vatandaşımız siyasal kirienmeden, horrumla- malardan, yeteneksiz ve beceriksiz kötü ekonomi yönetimlerinden ve siyasal parti BderlerininMedis'te birfoiıierini aklamalarm- dan bıknuşbr. Banka bor- tnmcuhnndan, siyasal ka- yHTnsüardan,hırsızhkJar- dan nefret ediyor. HalJa- nuz gelir dağılınunın kor- knnç adaletsizüğmi beni- ğinde bütün ağıriığıyla duymaktadır. Özet olarak bu kokuşmuş siyasalyapı- lanmaya karşı öfkelidir. Seçmen,güvenerekoy ve- receğibir siyasalpartibu- bmıyor. Oyîartepkiselgn- dülerle marjinal partile- re yöneüyor- Demagoji ve halk dal- kavukluğu yaparak tep- kisel oylan ele geçirme- ye çalışan siyasal parti- ler, vatandaşın bu öfke- sinden yaraıianıyorlar. Bu durum daha büyük yeni bir soruna yataklık yapı- yor Yetersiz ve donanım- sız siyasal iktidarlann oluşması... Bu noktada yöneten'lenn kaybettik- leri iktidan, yönetiJen'ler yani halk kazanıyor mu? Siyaset bilimcilerine göre bu durumda asıl kay- beden halk oluyor. Ünlü siyaset bilimci George Bordeau, "Yöneten De- mokrasi'' adlı 3 cıltlık ese- rinde bu konulara geniş olarak değinmektedir. Tepkilerin ve öfkenin DEMOKRATİK SOL PARTİ INÇIİK TEDMAN KONSERLERİ BİLGİ TOPLUMU SÖYLEŞİLERİ 18 Ekim • Saat:19.00 Izmir Alsancak Kapalı Spor Salonu 19 Ekim - Saat:19.00 İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi DSP BILG! TOPLUMU ÖTOBUSU konser günleri beij TÜM HALklMIZ DAVETÜDİR. GİRİŞ ÜCRETSİZDİR. Şimdi Yine DSP Zamanı. Demokratik Sd Parti Hedef Bilgi Toplumu www.dsp.org.tr DSP güdülediği oylar hesapsız sonuçlar yaratmaktadır. Bu biçimdeki modellerin en büyük güçsüzlüğü (za- afi) giderek "yöneteme- yen demokrasi"ler duru- muna dönüşmeleridir. Se- çim sonuçlannın ne za- man bozulacağı bilinme- yen güçsüz koalisyonlar doğurması ya da tepkisel oylann yarattığı yetenek- siz "çoğunluklanT ulaş- ması, sorunlan katlıyor. Böylesi iktidarlar uzun erimli olamıyorlar. Ünlü sosyal bilimci Karl Pop- per de yapıtlannda, bu ne- denle bu konulan özellik- le irdelemek zorunda kal- mıştır. Yöneten-yönetemeyen demokrasi konusunda Milliyet'teki sütununda Taha Akyol bir süre önce dikkatiçekti (29.7.2002). Siyaset biliminin saygın kışılennden GiovanniSar- tori'nın Demokrasi Teori- sine Geri Dönüş adlı ya- pıtına gönderme yaparak konuyu gündeme taşı- dı.(*) Aşın yük-sorun çöze- mevenkr: Colombia Üniversite- si'nin ünlü öğretim üyesi Sartori, sözü edilen bu ki- tabında seçimle gelen si- yasal iktidarlann bir ül- kede çözmekle yükümlü oldugu sorunlann ağırlı- ğını belirtmek bağlamın- da "aşınyük'' (overload) kavramını ortaya atmış- tır. Örneğin siyasal, top- lumsal ve ekonomik bir- çok sorunla (aşın yük) bo- ğuşan Türkiye, bu sorun- lannı çözmek için genel seçimlerden bu sorunlara çözüm getirici hükümet- lerin çıkışını yaratabiuTie- lidir. Prof. Sartori'nin söy- lemi ile demokrasinin "^ö- netebilir'' olması gerekir. Buna karşın ^yönetihnez- Bk" (ungovernabüity) so- run çözücü olmak yerine, sonın yaraticı bir niteliğe bürünüyor. Bir ülkede hem "aşm yük* (agır sorunlar) hem de "yönetilmezlik'' (yö- netemeyen demokrasi, ya- ni sorunlan çözecek si- yasal iktidarlann yaratıla- maması) dunımu \ r arsa, o ülkede siyasal iktidarlar uzun erimli olamıyorlar. Hatta Sartori bu noktada Karl Mannheim'a bir gönderme yaparak dikta- toryal istekleri olan grup- lara firsat veren olgunun "işte bu genel yönetme, çekip çevirme yokluğu" olduğunu belirtiyor. (s. 179) Bu seçimin sonunda; sandıktan makul bir ço- ğunluğun çıkamaması, de- mokrasinin giderek "yö- netilmezfik" alanına çe- kihnesi, belki de "taroş- malı bir azmtağm" ege- men oldugu bir yöneti- min ön plana çıkması gi- bi durumlarla karşı karşı- ya kalabiliriz. Ülkemizin seçimler sonrası siyasal iktidarla- n bekleyen sorunlannı (aşın yük) özet olarak sı- ralayalım: • Yaklaşık 240 milyar dolarlık iç ve dış borç, • Seçimden sonnüa yıl- da (2003) ödenecek iç borç faiz miktan 77 mil- yar dolar. dış borç faiz miktan ise 10 milyar do- lar, • Bunca reforma karşın tam toplanamayan \ergı gelirleri, • Bir türlü düşmeyen süreğen (kronik) enflas- yon ve arttınlamayan üre- tim gereksinmesi, • Çok çarpık ve adalet- siz bır gelir dağıhmı, (Nü- fusun yüzde 20'lik en üst dilimi milli gelirin yüzde 53'ünü ahrken yüzde 20'lik en alt dilim sadece yüzde 5'ini alabiliyor) • Çarpık işleyen "aktü- erya" hesaplannın yarat- tığı iflas etmiş bır sosyal güvenlik sistemi, • Dünyanın en pahalı enerjisinin devlete satıl- dığı ve bu pahalı enerjiy- le artık değer yaratabile- cek sanayi üretimi ve kal- kınma düşleri, • IMF ve Dünya Ban- kası ile ilişkiler, AB ile ilişkiler ve Kıbns sorunu, • Ortadoğu'daki petrol kaynaklannın sahipliği ve petrol geçiş yollannın de- netlenmesinden kaynakla- nan büyük mücadele so- nucu doğacak Irak sava- • Toplumsal banşın sağlanması sorunu vs. vs. Görüldüğü gibi çözüm bekleyen sorunlar, Prof. Sartori'nin belirttiği öl- çüde çok yoğun. Kaldı ki, bunlara bir de ülkemiz- deki eğitün yozlaşmasını ve aydınlanmadan sapıl- masını eklersek vann siz düşünün... Yönetebflir demokrasi Türkiye'de kuşkusuz aklı başında herkes "yö- netebüir bir demokrasi" istiyor. Seçim sonuçlan- nın "yönetebflir makul bir çoğunluk" yaratmasını ıs- tiyor. Ancak bunu sağla- yacak, yasal düzenekler- den (mekanizma) yoksu- nuz. Siyasal Parti ve Se- çim Yasalannda sistemi tıkayan unsurlann açıl- ması için siyasal parti li- derleri hiçbir çaba göster- mediler. Bu yasalarda ya- pılacak iyileştirmelerin kendilerinin siyasal etkin- liğine, tek seçicihğine son vereceğini bildikleri için bu konuda harekete geç- mediler. Italya'da oldugu gibi "zeytindah ittifakla- n" yasal olarak olanak- sızdır. Sonuçta 'Şönete- meyen bir demokrasi'' ile karşı karşıya kalıyoruz. Yapılan açıklamalara bakılırsa, siyasi parti li- derlerinin düzenlediği lis- telerdeki milletvekili adaylannın 1/4'inin sav- cı ya da Interpol tarafın- dan arandığı belirtiliyor. Bu ortamda vatandaş tepkisel oy vermekten baş- ka ne yapabilir? Öfkesi- ni tepkisel oyla gösterdi- ği için ve sonucunda ^ ö - netemeyen bir demokra- siyi" yarattığı için suçu sadece seçmene yükle- mek, sadece seçmende ka- bahat bulmak doğru degıl- dir. Bu kokuşmuş yapıyı si- yasal kadrolar yaratma- dılar mı? Bunun yanmda seçim sistemini belirle- yen Seçim Yasası ve Siya- sal Partiler Yasasf nın yö- netebflir bir demokrasiyi engelleyen, sistemi tıka- yan önemli bir etmen ol- duğunu yadsıyabilir mi- yiz? Bugün ülkemizde halk demokratik katıhmın için- de değildir. Parti listeleri parti liderlerinin oligar- şik çevresi taraftndan ha- zırlanmaktadır. Parti lis- telerinin oluşumunda ne siyasal parti tabanının ne de halkın bir yetkisi var- dır. Halkm tepki olarak marjinal siyasal partilere yönelmesinin bir nedeni de budur. Tüm bu nedenlerle se- çim sonuçlan, ne yazık ki çözüm getirici olamaya- caktır. Kısaca özetlersek: Tür- kiye'nın sorunlan büyük- tür. Siyaset bilimci Sar- tori'nin belirttiği gibi ta- şıdığımız bu "ağıryükü" (sosyal ve ekonomik so- runlan) çözebilecek ma- kul çoğunluklar bu seçimlerden kolayhkla çı- kamayacağı için süratle bu seçimlerden sonra ne yazık ki "yöneteıneyende- mokrasi"ye itilmektedir. (*)G. Sartori, Demok- rasi Teorisine Geri Dönûş Ankara, Türk Demokrasi Vakfı, 1993. Demokratik Kitle Örgütlerinin Sorumluluğu... tlhanAZKAN Çeşitlı yazarlanmız. önümüzdeki se- çimin halkımızın TBMM'de gerçek anlamda temsil edilmesine yönelik bir değişikliğin getirilmesi bağlamında ye- ni bir şey getiremeyeceğini dile getirdiler. Hatta bazı yazarlanmız "o halde bu seçim deneyinnea?" diye sorularda sordular. Çe- şitli yorumlar yapılabilir ama "sessiz ya da 'sivil darbe' benzetmesini yapanlann gö- rüşlerine katılarak asıl amacın 'me\cutsis- temin değişınemesini sağjamak' ve ileride halktan gelebilecek tepkilere karşı 'İştese- çim yapıldı, hür iradenizle yönetimi yeni- den beliriediniz. daha ne istiyorsunuz?' di- ye savunmaya sanlmak olduğunu söylemek yanlış ohnayacaktır. Çıkarlan. mevcut sosyo-ekonomik dü- zenin devamından yana olan iç ve dış çı- kar çevreleri bir beş yıl daha kendi aynca- lıklı konumlannı'yasal' güvenceye almış olacaklannı hesaplamış olmahlar. Erken se- çimin yapılmaması durumunda ülkenin bir kanşıklık içine süriikleneceğini düşünen- ler de var ki, bu görüşte bir ölçüde haklı- lık payı yok değildir. Ancak, dikkatlerden kaçan bir husus da, seçim sisteminin hal- kın 'hür iradesinin' Meclis'te tam yansı- masına olanak tanımadığıdır. Ülkenin için- de bulunduğu ekonomik durum: gelecek yıllann. hele önümüzdeki 2003 yılının hiç de parlak geçmeyeceği ve halkımız arasın- da gittikçe güçlenen tepkinin yapılacak se- çımle bastınlmasının güç olacağının işa- retlerinı vermektedir. Televizyon kanalla- nnda gösterilen 'paparazzi' programlan ve tath hayat' görüntüleri sermayenin gü- dümündeki yazılı yayın organlan ise hal- kın yaşadığı güçlükleri yetennce dile ge- tirmemekte ve kendi çıkarlan yönünde haklı görülecek bir tutumu ısrarla sürdür- mektedir. Bu tabloya karşın, mevcut statü daha ne kadar sürdürülebilir? Burada tepkilerin or- taya çıkmasında belirleyici etken halkın gelir düzeyindeki olumlu yahut olumsuz değişme eğilimi değil midir? 2003 yılın- da alınan kredilerin geri ödemelerinin ül- ke ekonomisini olumsuz etkileyeceğini beklemek gerçekçi bir yaklaşım olur. O halde seçimin yapılmış olması halkın tep- kilerini ne kadar bir süre için daha ve ne ölçüde önleyebilir? Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını ulu- salcı bir yaklaşımla toplumumuzun gerçek çıkarlan doğrultusunda cesaretli adımlar ata- rak köklü bir değişimi başlatmadan kan- şıklık ortamına sürüklenmemeyi nasıl umut edebılir. Halkın olası tepkilerinin geçici olarak önlenmesi sorunlann sadece sür- mesine yardımcı olur. Ama tepkilerin ya- sal çerçevede gösterilmesine izin vermek zarardan çok yarar getirir. Ülke sorunlan- nı çözülmesı geçmışte de görüldüğü gibi asker-sivil aydıniar ve halkın (günümüz- de demokratik kitle örgütleri-DKÖ) birlik- teliği ile gerçekleşebilir. DKÖ'lerin; halkın (gençlik. işçi, köylü, esnaf, memur, küçük ve orta ölçekli işlet- meler ve bunlann emekli kitleleri) sosyal, ekonomik ve siyasal istemlerini ve tercih- lerini güçlü bir şekilde dile getirmeleri, ik- tıdann halkın çıkarlan doğrultusunda ye- niden şekillenmesinde öncü rol oynama- lan beklenir. Kanşıklık ortamına sürük- leruneden ve zorunlu olarak şu veya bu şe- kilde, şekilsel de olsa. demokrasiye ara ve- rilmeden esenliğe kavuşmanın en akılcı volu budur. PENCERE Bir Varmış, Bir Yokmuş Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküşü az buz bir tarih değildir... Birinci Dünya Savaşı'nda Galiçya'dan Basra'ya, Hazar'dan Akdeniz'e değın yaygın cephelerde dö- vüşe dövüşe parçalandı imparatorluk, ama baş- ta îngiltere olmak üzere Batı'ya bu da yetmiyor- du, Anadolu'yu da 'Sevrharitası' üzerine bölmek istiyorlardı. Bugün yaşadıklanmız o günlerin mirasını günü- müze taşımak üzerinedir... Çok eski bir tarih mı bu?.. Yok canım... Bizim babalanmız bu tarihi gençliklerinde soluk soluğa yaşadılar... • 'Yüzbaşı Selahattin'den bir anı hangi mirasla yüklü olduğumuzu çarpıcı bir öyküyle anlatın Birinci Dünya Savaşı'nda Altıncı Ordu Komuta- nı Halil Paşa Musul'dadır; Bağdat düşünce, as- ker Musul'a çekilmiştir... Şehirde açlık ve sefalet kol geziyor... Kumandanın yaverine (Yüzbaşı Selahattin) bir gün beyaz sadakorelbiseli ve beyaz sakallı biradam başvurur; gün görmüş bir kişi oldugu her halinden anlaşılmaktadır... Kendisinı tanıtır: - Ben Sabri Paşa!.. Topçu ferikliğinden (tümgenerallikten) emekliy- miş, sıkıntı çekiyormuş... Ordu Kumandanı düşünür, Sabri Paşa'ya ay- da otuz altın vermek üzere karara vanlır, durumu bildirmek üzere Yüzbaşı Selahattin, Sabri Paşa'nın evine gider... Boş bir odaya alıriar kendisini, iki kınk dökük san- dalyeden başka bır şey yoktur... Yaşlı paşa hayatını masal gibi anlatır... • 1881 yılında Bağdat'ta çıkan bir isyan üzerine Sultan Abdülhamit Sabn Paşa'yı görevlendirir... Sabri Paşa isyanı bastınr, iki yıl Bağdat'ta kal- dıktan sonra Istanbul'a döner... 1891'de Bağdat yine karışır, bu kez Irak Valisi ve Kumandanı olarak Sabri Paşa yine Bağdat'a yollanır; 1908'e kadar bu görevi yürütür... Bağdat'ta evlenir... Evlendiği kızın şehirde malı, mülkü, arazileri say- makla bitmez... ' 1908 Meşrutiyet Inkılabı 'nda Sabri Paşa emek- liye sevk edilince Bağdat'a yerieşır; 1917'ye dek böyle yaşar, Bağdat Ingilizler'in eline düşeceği za- man ahaliden saygın kişiler derier ki: - Burası Müslüman memlekettir, artık senin de memleketindir; yaşlandın, Türkiye'ye gidip ha- yatla mücadele edemezsin; burada kal, başımı- za geç, bizi gâvurzulmünden korursun... Sabri Paşa öneriye 'evet' der, ama Ingiliz uçak- lan şehri bombalamaya başlayınca asker ruhu is- yan eder, yabancılann emrinde yaşayamayacağı- nı anlar, yirmi dört kişilik ailesini toparlar; kimi at- la, kimi yürüyerek, kimi arabayla düşe kalka Mu- sul'a vanrlar; ama savaş bu, ellerınde avuçlann- da bir şey kalmaz... • Bağdat 1917'de Ingilizler'in eline geçmişti, şim- di Amerikalıların mı olacak?.. Sanki bir karabasan yaşıyoruz; bir büyük cana- var bitmez tükenmez bir saldırının çeşitli aşama- lannı hepimize yaşatıyor; Angloamerikan ortaklı- ğının petrol savaşı, o günden bugünlere Müslüman dünyasının başında boza pişiriyor. Sabri Paşa, Bağdat Valisi'yken başkaldınlann ne- denlerinı bilemezdi; yaşamını bu bilinçsızliğin ka- ranlığında noktaladı... Peki, 2002'de değişen ne?.. Bilınç var, ama, tüm dünya petrol savaşının kar- şısında çaresiz... NOVITAS KASTAMONU Amasta P'narüaş 26 29 KONYA-KARAMAN 13-15 MISIR 1-8Arahk Td: (0212)251 28 08-(W : [email protected] tr • web: w»w novıtas com ır müziklipaşarnasiz de katıhn Piyano, öolfej, G'ıtar, Yan Flüt, Şan ve Konservatuar'a hazırlık emıflanna ön kayıtlarımız başlamıştır. in, pükselîm... Ayhatı Işık Sokuk 34 Ozverim apt. Kat 2 Bevn^Iıı, İstaııhul Tel : (O.212) 245 38 96 - 245 4O 32 Fa.\: (O.2 12) 292 J5 72
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle