Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 EKİM 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DIŞ BASEV
Geçmişteki hırslann sonuçlan göz önünde bulundurularak gerçekçi olmak bir zorunluluk
ABD,Ingiltere'denders almalıTHEGUARDIAN
MARTIN VVOOLACOTT
Savaş romanlannın ünlü yazan Otivia Man-
ning'in tskenderiye'den Şam'a 1942 yılında
yaptığı seyahat. geçtiği bölgelerin sakinlerinin
gelecek kaygısı taşıdıklan ve çatışmalar sonu-
cu müttefîk kuvvetlerin kazanacağını gösteren
bir döneme rastlıyor. Mısırlılann, akıllanna ge-
len her türlü tehlikeli planı tartıştığına tanık
olan Manning, Suriye'de ise Arap bir arkadaşı
aracılığıyla ülkede söz sahibi çevrelerin içinde
yer alıyor. Yazar, bir davette, ev sahibinin Müs-
İüman, Hıristiyan ve Musevi dostlannın birlik-
te, banş içinde geleceği tartışabilmesinden ne
kadar gurur duydufunu not düşüyor. Yazann an-
lattıklanna göre, uykusu, her gece sokaklara
dökülen Fransız aleyhtan protestoculann silah
sesleriyle bölünüyor.
Evet, Araplann kendi, Avrupahlann kendi
amaç ve düşünceleri vardı. Avrupahlann ka-
zançlı çıktığı savaşın sonunda "Kahcı banş
ve sağ kalanlar yurtianna dönebilir" açıkla-
malan yapıldı. Ancak Araplar için sorun bit-
medi ve Batı politikalannın ne kadar çıkar sağ-
layıp ne kadar tehlike yaratabileceğini bu sa-
vaştan sonra da öncesinde olduğu gibi tart-
maya devam ettiler.
Gecmlşe yönellk benzerlikler
60 yıl öncesiyle bugün arasında, El Alameyn
Savaşı (6 Temmuz 1942, Almanlann ilerleyişi
Mısır'daki El Alameyn'de durduruldu) ile böl-
geye Batılı bir savaş makinesinin dönmek üze-
re olduğu günümüz arasında benzerlik ve bağ-
lantılar var.
2. Dünya Savaşı, öncelikli olarak olmasa da
belirli ölçüde Arap ve Müslümanlara -özel-
likle de isyankâr Iraklı ve dik kafalı Iranhla-
ra- karşı girişilen bir savaştı. Bölge insanın-
da, Batı'nın Ortadoğu'daki müdahalesinin
psikolojik kalmtılannın yanı sıra, Batılı amaç-
lann hiçbir zaman açıklandıklan gibi olma-
dığı ve verilen sözlerin çok nadiren yerine ge-
tirildiği, Arap dünyasının demokratik gelişi-
mine ilişkin çabanın da sahte olduğu düşün-
cesi hâkim. Bu, laik Araplann bile bölgeye
yeniden yapılandırmaya yönelik olduğu söy-
lenen bir başka Batılı müdahaleye neden şüp-
heci baktıklannın kanıtı.
Bu tür ilk girişim 1. Dünya Savaşı'ndan
sonra yapıldı ve bilindiği gibi Ortadoğu'da
yaşayan halk için hayal kınldığına yol açtı. 2.
Dünya Savaşı ardından, 1945'ten sonraki Ba-
tılı kararlann da amaçlanndan saptınldığı gö-
riildü. Şimdi de geçmişe bakılarak Irak'a yö-
nelik 1991 'deki ilk savaşın Ortadoğu'da 3. bir
w
anlaşma
n
nın başlangıcı olarak göriilmesi
olasılık dahilinde.
CKnton dönemindeki yönetimin amacı, Irak
ve tran'ın etki alanlannı genişletme politikası-
• David Fromkin (Chicago Üniversitesi Tarih ve
Uluslararası îlişkiler Profesörü), 1922'de yapılan
Ortadoğu'ya yönelik ilk Batılı anlaşmayı şöyle
değerlendiriyor: "Ingiltere, devletler kurdu, onlan
yönetecek kişileri atadı, aralannda sınır çizdi ve
Avrupa'nın siyasi çıkarlan doğrultusunda bölgeyi
yeniden şekillendirmeyi planladı." Fromkin, "Ancak
Ingiliz halkı imparatorluğun yeni bölgedeki sınırlanyla
baş etmeye hazır değildi. Winston Churchill Ingiliz
hükümetini, tank ve uçaklann muhaliflerle ucuz ve etkin
bir şekilde mücadele olanağı sağlayacağına ikna ettiği
için bu işe kalkışıldı" diye değerlendirmesine devam
ediyor ve ekliyor. "Gerçekte, kalkıştıklan işin önem ve
büyüklüğü hakkında hiçbir fîkirleri yoktu."
na engel olmak ve Oslo Banş Süreci'nin talrip-
çisi olmaktı. Ancak şimdi Bush yönetimi altın-
da işler değişti, zorlaştı ve -eğer Irak'a yönelik
savaş başanlı olursa- ABD daha hırsh ve heye-
canlı davranabilir.
Bush yönetimi yakın geçmişte Ortadoğu'da
demokrasiyi yerleştirecek bir geçiş sürecinin
gereğini ve Irak'ın Saddam Hüseyin den kurtu-
larak liberalleşmesinin bu yolda bir başlangıç
olacağını vurguluyor.
Araplar bir yandan onayh (BM destekli) bir
müdahaleden korkarken, onayh olmayan bir
müdahaleden de korkuyorlar.
Demokrasi hayal gibi
Ve, demokrasi getirecek bir reıbrmun en gö-
nülden destekçisi olan Araplar da bu ekonomik
ve çevre şartlanndaki toplumlarda demokrasi
için gereken önşartlan oluşturmanın ne kadar
zor olduğunu biliyorlar.
Carnegie Endovvment (1910 yılında, ABD'de
uluslar arasındakı iletişim ve banşa katkıda bu-
lunmak üzere kurulan bir organizasyon) yakın
geçmişte bir rapor hazırladı.
Bu raporda, "ABD'nin Saddam'ı devirip
hızta bir şekflde Irak'ı demokratlaştıracağı ve
birdenbire demokratik bir tsunamiye neden
oiacağma yönelik, her geçen gün daha çokyay-
gınlaşan popüler düşünce tehlikeli bir fanta-
zidir" deniliyor.
Raporda, ABD'nin, ülkeyi demokratik hale
getirebilmek için yeterli olacak kadar kapsam-
lı değişiklik için Irak'ta on yıllarca kalması ge-
rektiği savunuluyor. Ve, Latin Amerika ile Do-
ğu Avrupa'da 1980-90'larda görülen demokra-
tikleştirmenin Ortadoğu'da, Irak'a yönelik ba-
şanlı bir savaş sonrasmda bile mümkün olma-
dığı belirtiliyor.
Aynca, bölgede demokrasiyi sağlamayı amaç-
layan "bölge dışındaki güçlere" uzun vadeli ve
"ıhrnh yöntemler"e başvurmalan öneriliyor.
Exeter Üniversitesi Arap ve Islam Bilimleri
Enstitüsü'nden (Ingiltere'de) Dr. Yusuf Choue-
riri şunlan söylüyor:
Sorunun nedenl çok
"Sorun, Ortadoğu'da demokrasiye yönelik
değişikükleri de içeren değişimin birçok faktö-
rün birbirieriyle eddleşimlernıden ortaya çıkma-
sından kaynaklaıuyor. Bu faktörler arasında,
petroi, FTKstin, ekonomikgefişmeve ABD'nin böl-
gedeki çıkarlan da var. Biroıi diğerierinden so-
yutJayıp sadece tek konuya yönelemezsiniz."
Choueiri'ye göre Bush yönetiminin Ortado-
ğu'nun kendi imkânlan dahilinde hallolabüe-
ceği yolundaki eğilimi -Irak'ı askeri müdaha-
leyle, demokrasiyi diplomasiyle, Amerika kar-
şıtlığını da propagandanın dozajını arthrarak-
yukanda behrtilen sorunun gerçekçiliğini açık-
ça anlatıyor.
David Fromkin (Chicago Üniversitesi Tarih
ve Uluslararası îlişkiler Profesörü), 1922'de ya-
pılan Ortadoğu'ya yönelik ilk Batılı anlaşma-
yı şöyle değerlendiriyor:
"îngütere, devletler kurdu, onlan yönetecek
kişileri atadı ve aralannda sınır çizdi ve Av-
rupa'nm düşünce,idealve siyasiçıkarlan doğ-
rnttusunda bölgeyi yeniden şelrîllendinnevi
planladL"
Hatalardan alınacak dersler
Ancak, "Ingiliz halkı imparatorluğun yeni
bölgedeki sınınanyla başetmeye hazırdeğildi ve
lngüiz hükümetini sadece Wınston Churchill
tank ve uçaklann muhaHflerle ucuz ve etkin bir
şekflde mücadele olanağı sağJavacagına ikna et-
tiği için bu işe kaHaştj" diye değerlendirmesine
devam ediyor.
Gerçekte, kalkıştıklan işin önem ve büyük-
lüğü hakkında hiçbir fikirleri yoktu. tngiltere'nin
cesareti ABD için uyan niteliğinde bir hikâye
olmalı. Ortadoğu'da Batı'nın, özellikle de
ABD'nin sorumluluklanndan geri çekilmesi
söz konusu olmamalıdır.
Irak'ta ne olursa olsun, bölgenin yardım is-
tekleri sürecektir ve Batı'nın bölgedeki çıkar-
lan kahcıdır. Ve bu dunımda işe müdahale et-
mek, işin bir şekilde içinde olmak gerekli ve
kaçınılmazdır. Ancak, geçmişteki hırslann
sonuçlanyla geçen 80 yıl sonrasuıda (1922'den
bugüne) gerçekçi olmak da bir zorunluluktur.
(11 Ekim)
Almanya'nın değişen
dışpolitikası
RICHARDMENG
Bugünlerde dış politikadaki yeni eğilim ta-
nımlanmaya çalışıhyon Dış politikada yeni bir
dönem edebiyatı. Aslında bu sadece yeni bir
dönem değil, tahminen eski ve sonu olmayan
bir hikâyede yeni bir mane\Ta. Dış politika söz
konusu olduğunda ilgili olmayan bir toplum-
da sadece fmansçılar bu eğilimin farkında.
22 Eylül'deki seçimden zaferle ve iktidannı
koruyarak çıkan Başbakan Gerhard Schrö-
der'in kampanyasmda başanyla kullandığı
Irak konusuna ilişkin tutumundan beri (Alman-
ya'nın asker göndermeyeceği açıklanmıştı)
Almanya'nın dış politikasındaki değişiklik
göze çarpıyor.
Alman hükümetinin uluslararası konulara
ilişkin tavn değişim gös-
terdi ve Berlin ile Was-
hington arasında alışıla-
gelmişin dışında bir ger-
ginliğe neden oldu.
Daha cesur
Ülkenin dış politikası
eskiye oranla daha cesur
ve daha direkt. Bu bir sü-
reç, ani bir dönüş değil.
Aynca, bu, etkileşim ve
motiflerin her zaman birbiriyle uyum sağla-
madığı komplike, aynı zamanda derinleme-
sine bakıldığında mantıklı bir süreç.
Almanya'nın politikalannı günümüzde şe-
killendiren Schröder ve koalisyon ortağı FTsc-
her 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan
"mahcubiyetieri" bir kenara bırakıyorlar.
Çok kesin olan Irak politikası aynen korun-
mah. Kırmızı-Yeşil koalisyon, deneyim kazan-
ma dönemi olan ilk dört yıllık iktidardan son-
ra yeni tutumlannın Washington'a nu, Brük-
sel'e mi yoksa tüm dünyaya mı karşı olduğu-
nu anlayacak durumda olmalı. Başbakan'ın dış
politika için yeni formülü "kendine güvenen
ama burnu KafdağVnda olmayan" bir tutum.
Ancak bu tutumla karşı karşıya olanlar, baş-
ka bir deyişle Schröder'in mesajının alıcılan
fazla tepki göstermiyor. Berlin'in bakış açı-
• Ülkenin dış politikası
eskiye oranla daha cesur ve
daha direkt. Schröder ve
koalisyon ortağı Fischer 2.
Dünya Savaşı sonrasında
ortaya çıkan
"mahcubiyetleri" bir kenara
bırakıyor.
sından Washington'm reaksiyonu ölçüldü-
ğünde yeni tutumlanyla Almanlann eskisi ka-
dar ciddiye alınmadığı anlamı çıkabilir.
Bu tutumun Brüksel'deki etki ve tepkileri
düşünüldüğünde ise hükümetın Doğu ve Gü-
neydoğu Avrupa'dakı beklentileri unutulma-
malı. Ekonomik gücü yüksek olan Londra ve
Paris'in de bu bölgelere ilgisi düşünüldüğün-
de yeni tavn, Almanya'nın kendine ait hare-
ket alanının ne kadar geniş olduğunu sapta-
masına firsat verecektir.
Ortam da geçmişe oranla çok değişti. Kır-
mızı-Yeşil koalisyon dört yıl önce iktidara gel-
diğinde Batı Avrupa ve ABD'dekı yönetim-
ler liberal sol söylemdeydi. Bugünkü ABD yö-
netimi Avrupa kriterlerine göre liberal sağ
söylemi taşıyor ve A\Tupa"da da birçok ülke-
______ de sağ partiler iktidarlara
ortak. Bu partnerlerle Al-
man hükümetinin istekleri
konusunda söz geçirmesi
hayal gibi görünüyor. Bu da
Almanya'daki hükümetin,
kendi eski sol söyleminden
dönüş yapmasına da neden
oluyor.
Komplike olan dış politi-
ka demokrasi ruhunu orta-
ya çıkanyor. Ancak, dik ka-
_ falılığın ve kendi kendini
önemsemenin tehlikesi belli. Ülke, ekonomi
politikası ve silahlanma konusunda uluslara-
rası arenada güçlük çekebilir.
Almanya'nın Irakpolitikası nedeniyle ABD
Başkanı George Bush ile yaşadığı çatışma bir
şeyleri ortaya net olarak koyuyor. Kendi
politikana sahip çıkıp, diğerlerinden farklı
karar almak ve uluslararası işbirliği birbır-
lerinin karşıtı şeyler değil. Tam tersine birbir-
lerine gereksinim duyan şeyler. Almanya'nın
sadece askeri müdahaleyle çözüme gitmeyi
kararlaştıran ABD'nin tutumuna karşı çıkıp
sivil yollarla sorunu halletmeden yana ol-
duğunu açıklaması yukandaki iki kavramın her
zaman tezat içermediğinin göstergesi. Alman
hükümetinin günümüzdeki dış poliükasının ih-
tiyacı olan şey kesin ve net bir tavırdır.
(Frankfurter Rundschau-11 Ekim)
Sırp liderin biyografisini kaleme alan yazann konuğu bu kez Mira Markoviç
Bayan Mîloşeviç obnak
THE INDEPENDENT
ADAMLEBOR
Mira Markoviç, gözlerini kırpmadan bana ba-
kıyor ve "Siz, eşün ve ben hakkında bana soru so-
ran tek kişi oidunuz" diyor. Belgrad'da şık bir
îtah/an lokantasında buluşuyoruz. Lahey'in biraz
dışındaki BM hapishanesine konulmuş olan Slo-
bodan Miloşeviç'in gazetecilerle görüşmesine izin
verilmiyor. Mira Markoviç, "Eşimiznaretegitti-
ğimde, bana sizin kendisine gönderdiğİniz mektu-
bu okudu. Kendisi adına konuşabileceği bir kim-
se olup ohnadığuu sormuşsunuz. tşte o kişi be-
nün" diyor ve röportajımıza başlıyoruz.
Anne ve babası Tito ile birlikte savaşan parti-
zanlarmış. Mira'nın partizan bir aileden geliyor
oluşu, okul yülannda Slobodan Miloşeviç'in ken-
disini fark etmesini sağlamış. Mira ve Miloşeviç
kısa sürede tutkulu bir çift haline geliyorlar. Okul-
da "Romeo ve Jurvet V olarak adlandınlıyorlar.
Liseden sonra Slobodan ve Mira, Belgrad'da üni-
versiteye gidiyorlar ve 1965 Martı'nda evleni-
yorlar. Miloşeviç çiftinin aşkı hâlâ yoğun bir şe-
kilde sürüyor, öyle ki Mira, eşini ziyarete gittiğin-
de liseliler gibi öpüşüp el ele tutuşuyorlar.
Eslne göre hassas blrl
"Insani özellikleri bir vana, son derece vakışık-
hdır" diyor Mira, "Tamamen mükemmel bir in-
sandır. İnsanlara karşı çok hassasor. sorunlan ve
ihüyaçlamia ilgilenir. lyi bir hatiptir ve soguk-
kanhdır" Universiteyi bitirdikten sonra Miloşe-
viç Belgrad Belediyesi 'nde çalışmaya başlar, Mi-
ra ise doktorasuıı tamamlar. Miloşeviç, 1984'te
Komünist Partisi Belgrad yöneticisi olana kadar
farklı işlerde çahşır. Bu tarihten sonra ise profes-
yonel olarak siyasete atılır. Asıl karanlık günler
Tito'nun 1980'de ölümüyle başlar. Yerine geçe-
cek ismi belirlememiş olan Tito'nun ardından
Yugoslavya'daki çelişkiler keskinleşir.
Bir ulus-devlet olmayan Yugosla\7a, 6 ulustan
oluşan bir devlettir: Sırbistan, Hırvaristan, Sloven-
ya, Bosna, Makedonya ve Karadağ. 1986'da Sır-
bistan Komünist Partisi yöneticiliğine getirilen Mi-
loşeviç'in, Mira'nın da benimsediği tercihi, Ko-
sova'daki Sırplann desteklenmesidir. Böylelikle
Yugoslavya'ya 4 ayn savaş (Slovenya, Hırvatis-
tan, Bosna ve Kosova'da) yaşatacak olan milliyet-
çilik dalgası başlatılmış olur.
Eski Yugoslavya tçin Uluslararası Ceza Mah-
kemesi tarafindan kendisine herhangi bir suçla-
ma yöneltilmeyen Mira, şimdi politikadan uzak
durmaya özen gösteriyor. Belgrad'da ise aksi yön-
de bir inamş yaygın.
Kızıl cadı
Bahtsız Slobo'yuyönlendiren karanlık bir ma-
nipülatör olarak resmedilen Mira'ya "Kızıl cadı''
deniyor. Eşi üzerinde ne kadar etkili olduğunu so-
ruyorum: "Onunbenimüzerimdenasdetkisivar-
sa benim de onun üzerinde bir etkim var. Bir de
• Mira
Markoviç
okul
yıllarında,
hırsh bir
genç adama
âşık oldu. O,
-Slobodan
Miloşeviç-
yıllar sonra
soykınm
yapmakla suçlandı. Markoviç,
eşini 'Sırp milliyetçisi' değil
'yurtsever' olarak tammlıyor.
şu 'etkisi olmak' ne demek? Insanlar arasındaki
iletişim. birbüierini etkilemelerine neden olur za-
ten." Mira Markoviç, Balkanlar'da az rastlanan bir
kişi, kadınlann özgürlüğünün ateşli bir savunu-
cusu. Onun yaptığı gibi kızlık soyadım kullanma
konusunda direnmek, Sırp kadınlan arasında az
rastlanır bir durum.
Eşinin bir Sırp milliyetçisi olduğunu reddeden
Mira, "Slobo,coguzaman bir BüyükSırbistan ha-
yaK kurmakla suçlandı. O böyle bir şeyisavunmu-
yordu. \iıgoslavya'nın büyük bir ülke olmasım ve
Snplann biryerdetoplanmasınıisöyordu. Onu nıfl-
Irvetçi olarak suçlay^j kestirmeden tüm sorumlu-
luğu ona yüJdedfler. Bence eğitimu bir insan mil-
Byetçi olamaz. Slobodan bir milhyetçi değfldir. An-
cak onun güçlü yurtsever duygulara sahip oldu-
ğunu söylemek zorundayun
n
diyor.
Bu ikisinin farkının ne olduğunu sonıyonım:
"Yurtseverfik üikenizi sevmek anlamına gefir. MÜ-
Kyetçüik kendi ulusunuz için çok güçlü duygula-
ra sahip ohnamzdır ve diğer nüDederi tanımama-
yıgetirir'' Mira kendisini bir enternasyonalist ola-
rak niteliyor "Lord Ovven'a söyled^nn şuydu: Eşi-
min millrvetçi ounadığuıa emin olabüirsiniz. çün-
kü öyle oba> dı ben onunla yaşamımı paylaşmaz-
dım. Slobo'nun milhyetçi ohnayışuun temel ga-
rantisi benim. Ben bir sokuyum ve bir monarşist-
febirtikteolamazdım.Srvasigörüşlerimiza>Tuol-
masaydı birlikte yaşayamazdık.'1
Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Konferans'ın
Avrupa temsilcisi olan Ovven, Balkan diplomasi-
sinde etkin olan bir figürdü. Mira onu makul bir
dost olarak görüyor. 1991-99 tarihleri arasında hem
Baülılar hem de Ruslar Miloşeviç 'e saygın bir dev-
let adamı gibi davrandılar. Bugün yine aym dev-
letler taraftndan aleyhinde delil olarak sunulan ka-
nıtlann, o tarihlerde de biliniyor olduğuna şüphe
yok. 1995'te Bosna Savaşı sona erdikten sonra,
Miloşeviç Dayton Havaalanı'na inerken isminin
etrafinda yaldızlar vardı. Savaş suçlusu mu yok-
sa alkışlarla karşılanan bir banş havarisi mi?
"Bugün Lahey savcıhğı bu suçlan 1991'de ve
1992'deişkdiğmi vesürdürdüğünü söylüyor'' diyor
Mira ve ekliyor:
"Böyle bir adamı Dayton'a nasü akhlar? Bati
ona müttefHd gibi davrandL Balkanlar'daki istik-
rarvebanşm güvencesi olarak görüldü. Dayton'da
o da vardı, çünkü Sırplan Bosna'daki Drina Neh-
ri'nin öbür yakasuıa getirebOecek tek kişi oydu.
Eşimin Dayton'dayapuklanndan dotavı ashnda ona
minnettar ounalan gerekir."
Ancak Miloşeviç"in kendini ihanete ugramış gibi
hissetmediğini de ekliyor: "Onu gerçekten al-
databüecek tek insan benim. 1990'lann başında,
Hn-vaÜarve Slovenlerin avnlmak istediği yıllarda,
eşün, Yugoslavya içindeveya dışmda pek çok kesün
tarafindan Yugoslavya'yı yaşatmaya çahştığı için
suclanıyordu.Bu onun en büyük günahıoldu. 'Çıl-
gın Suplar ve çılgın Slobo, Yugoslavya' dryetut-
turdular. Şimdi Yugoslavya'yı parçaladıgı için
Lahey 'de. Akuiannı başlarina toplamalan lazun."
(19Eylül)