Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 2002 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Parametre Farkları
İSTANBUL'UN yakınlarında bir büyük otel, ge-
çen haftanınsongünleriboyuncaönemlibirtop-
lantıya ev sahipliği yaptı: AJmanya'daki Türk Araş-
tırmalar Merkezi ile yine bir Alman vakfı olan Si-
yasal Formasyon Merkezi'nin birlikte düzenle-
dikleri bir sempozyum. Alman-Türk ilişkilerinin
hernen hemen bütün yönlerini ele alan, geniş ka-
tılımlı birtartışmatoplantısı.
OrtakyatırımlarkonusundaçalışanBİNOFDa-
nışmanlık ve Anadolu Bakır Sanayii şirketlerinin
Yönetim Kurulu Başkanı Ottıan Karul, ilginç ra-
kamlar veriyor: Almanya'daki Türk nüfus, AB ül-
kelerinde yaşayan Türklerin üçte ikisinden fazla:
Tam 2 milyon 440 bin kişi. Yani, tüm Almanya nü-
fusununyüzde3.5'i. Bunların832'siçalışarak Al-
man ekonomisine katkıda bulunuyor. O ülkenin
gayn safi ulusal hasılasına katkılan yaklaşık 46 mil-
yardolar. Birhesabagöre, kayrtdışı ekonomiyi say-
mazsanız Türkiye'de 67 milyonluk nüfusla yara-
tılan ulusal hasılanın dörtte birini aşan bir katkı.
Üstelik, bu nüfus son seçimlerde kullandığı oy-
larla, Almanya'daki siyasal dengenin Sosyal De-
mokratlar- Yeşiller lehine sonuçlanmasına yol
açabilmiş.
Kısacası, iki ülke arasındaki ilişkiler, artık "dev-
letler arası" olmaktan çıkıp "toplumlar ara-
s/" ilişkiye dönüşmüş. Birbirini etkileyen iki top-
lum. Daha çok da, etkileme ve etkilenme güçle-
ri, gidip gelmelerin sıklığı ve kazanılan paranın kul-
lanılışı düşünülürse Almanya'dan Türkiye'ye doğ-
ru bir etkileyiş.
Dolayısıyla, sorunların iki taraflı düşünülmesi-
ni, Almanya'da kararlaralınırken Türkiye'ye etki-
lerinin de hesaba katılmasını gerektiren bir du-
rum.
Toplantıda tartışılan konulardan biri, son yıl-
ların modadeyimiyle, "Avnıpa /s/am/"ydı. Ya-
ni, Avrupa'daki Müslüman nüfusun Avrupa ko-
şullannda biraz da Avrupa düşünce ortamının et-
kisiyle ve katkısıyla oluşturduğu Islam.
Tabii, bu Islamın siyasallaşıp radikalleşmesi ve
toplum düzenini kökten etkilemesi gibi bir kay-
gısı yok Avrupa'nın. Tersine, yaygın bireysel hak
anlayışı, din ve inanç özgürlüğünü, herfıangi bir
siyasal endişe duymadan, olabildiğince geniş
tutmaya olanak veriyor.
Ama, Türkiye gibi "Müslüman bir toplumda la-
iksiyasalsistemiyaşatmak" gibi çok çetin bir he-
defi amaçlayan bir ülkede öyle mi? Bu amaç, is-
ter istemez, dın ve inanç özgürlüğüne, özellikle
bunun siyasal arenaya dokunan yönlerine birta-
kım anayasal ve yasal sınırlamalar getirmeyi ge-
rektiriyor.
Avrupa'dan, Türk nüfusun yoğunlaştığı Alman-
ya'dan bakıldığında belki tuhaf sayılabilecek sı-
nırlamalar. Ama, iki ülke arasındaki etkileme or-
tamı düşünüldüğünde, bunun böyleolması Alman
makamîanna aynı sorunu yatnız kendi koşulları
içinde düşünüp düzenleme hakkını verir mi? Ver-
melimidir?
n
' "
!
"
r |
" ? ' '••'•'"
Yargmın Kurucu Unsuru...
Eğer bir ülkede bağımsız savunma yoksa, avukatlar
görevlerini yaparlarken özgür değillerse, savunma
uygulamada yargının kurucu unsuru görünmüyorsa,
o ülkede bağımsız yargıdan söz edilemez.
Av. Erol ERTUGRUL AvdmBarosu
"Avukat, yargmın kurucu un-
surlanndan olan bağımsız sa-
vunmayı serbestçe temsil eder."
Avukatlık Yasası'nın birinci
maddesi böyle diyor. Bu anlatımın
ortaya koyduğu gerçek, savun-
manın, yargının kurucu unsuru
olduğudur. Hukuksal gerçek, ya-
sal gerçek budur ama, uygulama-
da da durum böyle midir? Sav
(iddia), Savunma, Karar üçlüsün-
den, Sav ve Karar'ın savunmaya
bakışı da böyle midir acaba? Ka-
mu adına hareket eden savcılık
kurumu ve karar veren yargıçlık
kurumu, savunmaya nasıl bak-
maktadır? Buna koşut olarak, ka-
muoyu, savunmaya nasıl bakmak-
tadır? Eğer, bir ülkede bağımsız
savunma yoksa, avukatlar görev-
lerini yaparlarken, özgür değil-
lerse, savunma uygulamada yar-
gının kurucu unsuru görünmü-
yorsa, o ülkede bağımsız yargıdan
söz edilemez.
Herkes biliyor ki, ülkemizde
avukatlar ve savunma, sav ve ka-
rar karşısında, uygulamada yalnız
bırakılmıştır. Bu yalnızhğın öte-
sinde, savunmaya yabancı gözü ile
bakılmaktadır. Karar kurumu olan
yargıçlar ve kamu adına hareket
eden savcılar, kendilerıni bir ya-
kınlık içerisinde görmelerine kar-
şın, savunmayı ve avukatlan, ken-
di dışlannda görme eğilimınde-
dirler. Her ülkede olduğu gibi, bi-
zim ülkemizde de mahkemeler,
kararlannı ulus adına verirler. Bu
nedenle de yargıçlar, mahkeme
salonlannda, kürsüde otururlar.
Çağdaş ve uygar ülkelerin hiçbi-
risinde, savcılar da yargıçlar gibi
kürsüde oturmazlar. Bizim ülke-
mizde ise, savcılar da yargıçlar
gibi kürsüdedirler. Bu durum, baş-
tan, savunmayı eşitlik dışına iter.
Yargıç ve savcı, kürsüde koltuk-
ta otururken, avukatlara kürsü-
nün altında, lütfen birer sandalye
verilir. Böylece savunmaya ne ka-
dar önem verildiği gösterilmiş
olur. Birçok ilde, birçok ilçede
avukatlara, hükümet konaklann-
da, adliyelerde, en küçük, en el-
verişsiz odalar, baro odası olarak
aynlır. Zaman zaman da bu oda-
lar, yeni bir yargı görevlisi geldi-
ği zaman, habersizce alınır. Avu-
katlık Yasası'nda, avukatlar için
oda aynlması zorunluluğundan
söz edilmiş olmasına karşın, bu
yasal zorunluluk, lütfen karşıla-
nır. Bu durum da savunmaya ne
kadar önem verildiğini gösterir.
Yasaya göre avukatlar, yargı-
nın kurucu unsurudurlar, ama,
Adalet Bakanlığı, barolardan, ad-
liyelerdeki elektrik, su, temizlik
giderlerini ister. Birçok adliyede,
yargıç ve savcılann, öbür adliye
görevlilerinin araçlannı park et-
tikleri yerlere. avukatların araçla-
nnı koymalan engellenir. Bu da
savunmaya verilen önemin bir
göstergesidir.
Unurulmamau ki, savunma
hakkı kutsaldır ve avukatlık
saygın bir görevdir. 0nun için-
dir ki yargıç ve savcılar, emek-
li olduklannda, barolara başvu-
rarak avukatlık yapmak ister-
ler.
Üçlü Protokol adı altında, im-
zalanan birprotokol ile avukatla-
nn meslek sırlan ayaklar altına
alınmışnr. Böylece, savunma mes-
leğinin bağımsızlığı da yok edil-
miştir. Bugün cezaevlerine gir-
mek, avukatlar için tam bir onur
sorunudur. Birçok avukat, ceza-
evindeki uygulamalarla karşılaş-
mamak için, cezaevine gitme-
mekte, gidişini ertelemektedir.
Cezaevindeki müvekküi ile özgür-
ce görüşemeyen bir avukat sa-
vunmasını nasıl hazuiayacak, na-
sıl yapacaktır. Avukatlar, ceza-
evine girişte, jandarma ve gardi-
yanlar tarafindan, onur kıracak
biçimde aranmakta, çelik kapı-
lardan geçerken, sinyal verdiği
gerekçesi ile ayakkabılan çıkar-
tılmaktadır. Ne amaçla olursa ol-
sun, avukatlan bu duruma düşü-
ren uygulama, savunma özgürlü-
ğüne, yargı bağımsızlığına indi-
rilmiş bir darbedir. En kısa za-
manda kaldınlmalıdır.
Avukatlık Yasası'nda yapılan
son değişikliklerle, savunma mes-
leği bir ölçüde, bağımsız bir du-
ruma getirilmeye çalışılmıştır.
Ancak, yeni yasal değişikliklerin
uygulamaya geçirilmesinde, güç-
lüklerle karşılaşılmaktadır. En
başta Adalet Bakanlığı, bu hü-
kümlerin uygulamaya geçirilme-
sinde önayak olmahdu-. Unutma-
malı ki savunma hakkı birgün her-
kese gerekebilir. Ve özgür ve ba-
ğımsız savunma herkes için çok
önemlidir. Yukandan beri sayma-
ya çalıştığımız bu sorunlann çö-
zümü için, öncelikle, barolar gö-
revlidir. Ve bu sorunlann büyük
bölümünü barolar çözebilirler.
Özellikle, avukatların sağlık so-
runlan açısuıdan büyük önem ta-
şıyan, "Sağlık Sigortası", baro-
lann uğraşlan sonucunda parle-
mento taranndan çözüme kavuş,-
turulmalıdır. Her meslek grubu-
nun sağlık sigortası bulunduğu
halde, avukatların sağlık sigorta-
sından yoksun bırakılmış olmala-
n, savunma mesleğine verilen
önemin bir başka göstergesidir.
Yurdumuzdaki en büyük meslek
örgütü olan barolar, öncelikle sa-
vunmanın ve avukatların sonın-
lannı çözmelidir. Barolar, ülke-
mizde sahip olduklan saygınlık ne-
deni ile de bu sorunlan çözebile-
cek güçtedir.
Baroların yazılı olmayan gö-
revleri ise, ülke sorunlan konu-
sunda görüş. belirtmeleridir. Bir
ülkede ekonomi, dış para kay-
naklannın eline teslim edilmiş-
se, 200 milyar dolar olan ulusal
gelirin yanında, 200 milyar do-
lar da dış borç varsa, 2 milyon ki-
şi işsizse, ülke, gelir dağıhmının
en bozuk olduğu dördüncü ülke
ise, yolsuzluklann en yoğun ol-
duğu beşinci ülke ise, hızla kü-
ÇÜlen dünyanın dördüncü ülkesi
ise, barolann söyleyeceği çok
şey var demektir. Bir ülkede böy-
lesine olumsuzluklar varsa hukuk
da, savunma da olumsuzluklann
ortasındadır. Böyle bir durum-
da, barolar ulusun sesi olmalı-
dır. Avukatlar susarsa, kimler ko-
nuşacaktır?
Bu Partileri Asalım mı, Yoksa Linç mi Edelim?..
Teoman KARAHUN Gazeteci
onucu belirsiz bir seydi, kuşkusuz 3 Kasım
seçıme doğru, hız-
' la yol alıyoruz. Ay-
dınlığa mı çıkacağız, yok-
sa karmaşa (kaos) orta-
mının içinde sürüklenme-
ye devam mı edeceğiz?
Bilen yok.
Oysa, partilerarası iş-
birliği sağlansa ve seçim
barajının doğal bir düze-
ye çekilmesi gerçekleş-
sonrasına daha umutlu ba-
kabilirdik. Ama olmadı.
Seçime 18 parti katıh-
yor. Ancak, öyle bir hava
estiriliyor ki, 3 Kasım'da
barajı sadece iki parti aşa-
cak... Ötekiler "figünuT.
Her birine üç-beş oy. O
kadar. Basının (tamamı
değil), soruşturmalann
(anketlerin) ve bazı siya-
İZGİDE 60.YIL SANAT GECESİ
arKemal
Attila İltıan
Server Tanilli
Metin Akpınar
Müjdat Gezen
Tan Oral
Haslet Soyöz
İltıan Selçuk
Leman Sam
Cahlt Berkay
Erkan Oflur
İsmail H. Demirciojjlu
Emin İgüs
Biilent Ortacgil
Yeni TiiPkii
Kurtafan Eksppes
Arzum Gliitekn
Sunan: Kenan Işık
BILET SATIŞ NOKTftLARI
ınrni'î'iBı
'"" a**1
*"1 : ü r t
' i r j :0216i 4M 15 55
Biletia Onlinc mw.b»etix
laritı: 21 Ekim 2002 Saat: 20:30 Yer:Cemal Reşit Rey Konser Salonu
Cumhuriyet
silerin yaydıklan hava
böyle.
"tkituriu seçim", "Ya
onlara, ya bize", "Tür-
kiye iki partiU bir yapı-
lanmaya gjdiyor", "Se-
çimlerde ild tercih yapı-
sı olnşuyor. Öbfir parti-
lere gidecekler, partile-
rin min'tan seçmeni ola-
cak" diyorlar. Özetler-
sek, bu partiler dışında bir
başkasına oy verirseniz,
"militan" seçmen ola-
caksınız. Ben, bu görüşe
isyan ediyorum. Oyumun,
aylar önceden "vesayet"
altna ahnmasını istemiyo-
rum. Ve oyumu, inandı-
ğım, güvendiğim bir par-
tiye vereceğim.
Partilerarası işbirliği
yok, baraj indirimi yok,
varsın olsun. Neden oyu-
mu beğendiğim birparti-
ye yöneltip de onu güçlen-
dirmeyeyim? Yüreğimin
biryanındald ışılnnm buy-
rağuna uyarak, benimse-
diğim birparti varsa, ''Ba-
raj altında kalacak" yo-
ğun propagandasına kan-
mayıp, neden onu destek-
lemeyeyim? Felaket ola-
rak gösterilmek istenen
çok partili koalisyon hü-
kümetlerinden neden kor-
kayım? (Sanki 1950'den
bu yana gördüğümüz tek
başına iktidarlar hep ba-
şanlı olmuşlar gibi...)
Bizden oy isteyenlere
bakın: Düşünüyorum:
Gazetelerde, 3 Kasım se-
çimlerine kahlacak mil-
letvekillerinden dörtte bi-
rinin sabıkalı olduklan
yazılıyor. Tarikatçüar,
şeriatçılar, şeyhler. ho-
calar, terörden yargılan-
mış olanlar, eski mah-
kûmlar. duruşmalan sü-
renler ve benzerleri Mec-
lis'e girecek. Bunlar do-
kunuünazlık kazanacak-
lar. (Zaten bazılan da,
"Dokunalmazlıkların
sadece kürsüyle sınır-
landınlmasına onay ver-
meyeceğiz" demiyor
mu?)
Öte yanda, bir başka
parti Iistesinde, dar bir
kadroculuk anlayışıyla
lider yakınlan var. Eski
ya da yeni yüzler. Ama
50 yıllık partililer yok.
Vefanın zerresi yok. Ör-
güt önerileri yok. Şimdi
bizden oy istiyorlar.
45 yıl önce de böyle ol-
muştu: Bizim kuşağımız,
45 yıl önce de Türkiye'de,
"partilerarası işbirli-
ği"ne ilişkin tartışmalara
tanık oldu. Ülke, siyasal
ve ekonomik bunalımda.
DP iktidannın baskın bir
"erken seçim" peşinde
olduğu gün ışığına çık-
mış. Seçim, çoğunluk sis-
temine göre yapıhyor.
1957 yılmm Ağustos
ayında CHP lideri Ismet
Inönünün tstanbul'daki
evinde, Hürriyet Partisi
(Hür P.) ve Cumhuriyet-
çi Millet Partisi (CMP)
yetkilüeri bir araya gel-
diler, on bir toplann yapd-
dı. Partilerarası işbirliği-
nin ilkeleri ve milletveki-
li kontenjanlan belirlen-
di. (Osman Bölükbaşı o
sıralarda hapisteydi.)
DP, ürktü. "Meşru ik-
tidara karşı 'husumet
cephesi' koruyorlar" de-
diler. Ardından, Meclis'te
erken seçimlerin, 27 Ekim
1957 Pazar günü yapıl-
ması kararlaştınldı. Se-
çim Yasası'na da, "par-
tilerarası işbirliğini ön-
leyen" bir madde eklen-
di. DP, 1957 seçimlerini
de, büyük çoğunlukla ka-
zandı. O yıl, seçim işbir-
liği benimsenseydi, bel-
ki de 45 yıl sonra aynı tar-
tışmalara tanık olunma-
yacak ve 27 Mayıs'a ge-
rek kalmayacaktı.
Şimdi, son yaşadıkla-
nmız da 45 yıl öncekini
andınyor. Önerilerde geç
kalınmış olunabilir. Ama,
keşke, barajı geçecekle-
rine inanan partilerde öne-
rilere kulaklannı tıkama-
salardı. Adaletsiz ve ha-
talı sonuçlar verebilecek
bir seçimi demokratik bir
seçim haline getirebilse-
lerdi. Böyle yapılmadı.
Bazı partilere, millerve-
killerine karşı terör esti-
rildi. Buna bazı yazarlar,
gazeteler, radyo, tv ve der-
giler de sürekli katkıda
bulundu. Halk, kışkırtıl-
dı. Suçlamalara bakın.
Ahlaksızlar, yüzsüzler,
utanmazlar, küskünler, se-
çim kaçkınlan, onursuz-
lar!
Kimler utanç dnyma-
U? Oysa, ANAP'ın (Ya-
şam boyu merkez sağ bir
partiye oy vermedim),
SP'nin (Dinsel siyaset
yaklaşımlannı hep kına-
dım) ve YTP'nin (Şu an-
da çoğu kişiye yakın gö-
rünen parti), olumsuz
kampanyadan ve baraj al-
tında gösterilmelerinden
rahatsızlık duymamalan
olanaklı mı? Sürekli ateş
altında "özvarhklannı
savunma" (nefsi müda-
faa) zorunda kalmalan an-
lamsız mı?
Bu milletvekillerinin
hepsi mi çıkarcı? Yıllar
boyu yaşadığımız dönek-
likler, ihanetler, parayla
oy sahn almalar, milletve-
kili transferleri, çevrilen
siyasal dolaplar, "küs-
künler" denilen millet-
vekillerinin yasal öneri-
lerinden daha mı az utanç
verici? Anayasaya aykın
mı davranmışlar? Halkın,
2. Dünya Savaşı'nda da-
hi yaşamadığı yoksulluk,
çaresizlik, açlık, rüşvet,
işsizlik ve gelir dağılımın-
daki adaletsizlik kimlerin
eseri? Türkiye'yi IMF'ye
bağımlı duruma getiren
kim? Ya da son iki ağır
bunalımın sorumlulan?
Yaşadıklanmızda, 52 yıl
boyunca görev abnış ik-
tidarlann hiç mi kusuru,
sorumluluğu yok? Her se-
çim öncesi halka panltılı
sözler veren, fakat bun-
lan yerine getirmeyen par-
tiler, "utanç duyacak-
lar" arasında sayılmaya-
caklarmı?
Anayasayı yok sayan-
lann yüzleri kızarmayacak
mı?
Utanmaz, ahlaksız,
onursuz ve arlanmazlar-
mış!
Bu partileri ve milletve-
killerini, vahşi Bah'daki
gibi asalım mı, yoksa linç
mi edelim? Ya da kör ku-
yulara mı atalım?
www.ogzala.com
Tel: 0.212 293 9195
252 30 39DOGA YURUYUŞLERI 252
20 Ekim 2002
Yanıkdere / Sudüşen / Domuzderesi-Kurtköy
27 Ekim 2002
Sülüklügöl / Kartepe / Aytepe / Sultanpınar
Hikmet ÇETİNKAYA
68'den 78e
Sancılı Yıllar
Kuşatılmış Sokaklar
C U O İ Z İ ı A Y ı n C ı L nC
Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72
Mehmet FARAC
Batman'dan Beykoz'a
HİZBULLAH'IN
KANLI YOLCULUĞU
"Mnthiş Bir Kitap...
Mehmet Faraç
acıraasız bir terör
örgütünûn tüyler
ürperten öyküsünü
değıl, Tûrkıye'deki
pohtıkacılann İran
desteldi radikal
islamcı terör
karşısında uzun süre
nasıl aymazlık içinde
bulımduklanıu da
gözler önüne seriyor."
Praf.Dr. Emn KONGAR
Cumhunyet Gazetesı
Günizi Yayıncılık
Tel: 0212 512 42 19
ISTANBUL ÜNİVERSÎTESİ REKTÖRÜ
Prof. Dr. Kemal
ALEMDAROCLU
Onlü Yazar, Yönetici ve Gazeteci
Sayın İLHAN SELÇUKıın
FAHRİDOKTORA TÖRENİNDE
tüm okurlannın ve tüm sevenlerinin
birlikte olmalannı diler.
Yer: Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesı (Vezneciler)
Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu
Gün: 16 Ekim 2002 Çarşamba
Saat: 14.30
39. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne
katkılarından dolayı,
T.C. KüKür Bakanlığı'na,
Başbakanlık Türk Tanıtma Fonu'na,
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası'na
festivalin ana konaklama sponsoru Lares Hotel'e,
ulaşım ana sponsorumuz Fly Havayollan'na,
medya sponsorlarımız
ETV, Cumhuriyet Gazetesi ve Show Radyo'ya,
sponsorlarımız Anteks A.Ş., Vasco Turizm A.Ş, Datacom,
Pamukkale Şarapçılık, Barut Hotels, Akdeniz Çiçek Pasajı,
Ekinci Tur, Atom Bilgisayar, Sheraton Voyager, Talya Hotel,
Kuru Kahveci Mehmet Efendi, Dedeman Hotel, Sealife,
Antalya Koleji, Antalya Balıkevi, Antalya Güç Birliği Holding,
Kamil Koç, Melissa Restaurant,
Active Organizasyon ve Medya Production'a haber, yorum ve
eleştirilerindeki nesnel yaklaşımlarıyla tüm ulusal ve yerel
basın temsilcilerine, festivalimizi aktif olarak izleyen basın
çalışanlarına ve festivalimize emeği geçen tüm kişi ve
kuruluşlara
TEŞEKKÜR EDERİZ
Antalya Kültür Sanat Vakfı
\ . Yönetim Kurulu