18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2002 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLERolay.gorus(2 cumhuriyet.com.tr MUMTAZ SOYSAL Sorulası Sorular GEREKEN sorular gereken zamanlarda ve gereken biçimlerde sorulmazsa, insanlar işte böyle üşür. gorevliler birbirini ışte böyle yer. Haydi, "Türkıye, yazı kışı olan bir ülke değil mi? Yazlar sıcak, kışlar soğuk, bazen çok soğuk ol- maz mı?" gibi doğal soruları bir yana bırakalım. Sorulmasa da olan, ama sorulmadığı için her yıl insanlann yenıden şaşkınlaştığı bu sorulardan sonra, ilk sorulacak soru şu olmalı: Aydınlatmada ve temızlikte olması gerektiği gibi ısınmada da altyapıyı oluşturmak ve ana ge- reksinim maddesini sunmak birkamu hizmeti de- ğil midir? überalizmin beşiğı sayılan Ingiltere'de bıle şimdıkı Işçi Partisi, önceleri "su ve havaga- zı sosyalistleri" diye alaya alınan Fabian Derne- ği üyelerinin çabalarıyla kurulmadı mı? Doğalgazın halka sunulmasını kamu hizmeti saymışsanız, sorulacak sorulann haddi he- sabı yoktur. "Ohalde..." diye başlayabilirsiniz. Bir kamu hizmetini özelleştirmenin, ticarileş- tirmenin, bölükpörçüktaşeronlaştırmanın man- tığı nedir? Bu mantık, böyle alanlarda dikkatle uy- gulanması gereken bir liberal anlayışla daha iyi ve daha çabuk hizmet sunmak olsa bile, kamu hizmetini ozel şırketlere gördürmenın hukuktaki adı "imtiyazsözleşmesiyapmak"değii midir? O halde, bu ımtiyazlar verılirken ve uygulanırken hu- kuktaki zorunlu koşullara ne ölçüde uyulmuştur? Hangı biçimde gördürülürse gördürülsün, bu kamu hizmetinin yerine getirilişınde vatandaş "müşteri" sayılır mı? Böyle hizmetlerde kâr had- leri ve amortisman hesapları rasgele ticaret şır- ketlerinde olduğu gibi düşünülebilır mi? Bir te- mel gereksinım maddesini lüks sayıp katma de- ğer vergisinin en yükseğinı almanın anlaşılır ya- nı var mıdır? Kamu hizmetinde liberal anlayışa kapılırsanız, ayrıntılı sorulann sonu gelmez. Sorulacakasıl büyüksoru iseşudur:Türkiye gibi, enerji kaynaklannın kıt ve çoğunlukla dı- şa bağlı olduğu bir ülkede bunlann seçimi, kul- lanımı ve işletilmesi büyük titizlik ve akılcı hesap istediği halde, şimdi yaşanan başıboşluğun, sa- vurganlığın vedağınıklığın sorumluları kımlerdir? Doğalgazdaki belirsizlikler, ısınma hikâyesınin gerısinde var da elektrikte yok mu? Doğalgazlı santralların yap-ışlet-devret hesaplarını doğru dürüst kim bilip kim anlatıyor? Sorular, ille yolsuzluk olduğu zaman mı soru- lur? Yolsuzluk olmasa da, yanlış tercihın, yanlış hesabın, plansızlığın sorgusu suali olmaz mı? Kaldı ki, yolsuzlukla yanlışlık ve plansızlık ço- ğu zaman kol koladır; görmek için sorup bakmak gerekir. Bu Devlet Nasıl Kurtulur? Prof. Dr. Suna KILİ Boğaziçi Üniversitesi B aşlıktaki soru, 18. yüzyıldan bu yana, özel- liklebelirlidö- nemlerde, ülkemızin gün- deminde olmuştur. Bu soruya çeşitli ve çoğu kez birbiriyle çelişkili yanıt- larverilmiştir. Cumhuri- yet kuruluncaya kadar bu soruya yanıt arayışı için- de olan ülkemiz, Atatürk dönemınde uygulanan sı- yasalarla bu soruya sağ- lıklı yanıtı bulmuş, çö- zümleri üretmiş ve onla- n uygulamaya başlamış- tır. Bu çözümün ana ek- seni, çözüm konusunda öncelîkle ülkenin kendi- sine güvenmesi: çözümü ülkenin kendisinin üret- mesi; kısacası, ulusal, akılcı bir siyasa güderek ülkeyi esenliğe kavuştur- ma kararhhğıdır. Sayın Mümtaz SoysaL 31 Aralık 2001 tarihinde "Cumhuriyet"te yayım- lanan "YıBânDevîrmek" başlıklı yazısında ülke- mizin karşılaştığı ağır so- runlan tarihsel açıdan de- ğerlendirirken "on doku- zuncu yiizyıl başlanndan cumhuriyetin kuruluşu- na kadar sürekH dış borç- la ayakta duran. son ya- nnı yüzyüda aynı ahşkan- hğa tekrar dönüp özettik- le yirmi yıldır bunu tut- ku haline getiren bir top- lumda" çocuklarımıza, torunlanmıza yani gele- ceğimize ağır bir yük bı- raktığımıza işaret ediyor. 'Bu devlet nasıl kurtu- lur' sorusuna geçmişte ve bugün nasıl yanıtlar verildiğini kısaca ince- lersek neden hâlâ bu so- runun gündemde oldu- ğunun ipuçlannı yakala- nz kanısındayım. Osmanh dönemi Çeşitli nedenlerle Os- manh Imparatorluğu 16. yüzyüın sonlanndan baş- îayarak gerileme süreci- ne girdi. Osmanlı. Röne- sans'tan başlayarak 17 ve 18. yüzyıldan itibaren iv- me kazanan Batı'daki ye- nikşmenin, değışmenin, ilerlemenin dışında kal- mıştı. Ülkedeki dinsel- siyasal örgütleşme bu ye- nileşmeyi görememiş, an- layamamıştı. Ancak savaş alanlannda gittikçe artan yenilgiler, en azından ba- zı devlet adamlannı ve padişahlan Batı'nın aske- ri alanda ilerlemeler kay- dettiğini, ordu yeni silah ve yöntemlerle yetiştiri- lirse Batı'ya eskisi gibi üstün gelineceği düşün- cesine itti. Bu anlayışla L Abdülhamit dönemınden başlayarak Avrupa'dan uzmanlar getirtmek, on- lann eğitiminde orduyu düzelterek eski günlerin geri gelecegi sanıldı. Oy- sa yenilgilerin temel ne- deni, Batı'nın her alanda çağdaşlaşma sürecine git- miş olma gerçeğinin sap- tanmaması idi. III. SeKnı dönemınde ise ilk kez Batı'nın artık genel olarak Osmanlı devletine üstün bir konu- ma geldiği anlaşıhnış ve düzeltim (ıslahat) çaba- lan Nizam-ı Cedit döne- minde askeri alanın dı- şına da kaydınlmıştır. Fa- kat bu çabalar kısa süre- de yeniçerilerin ve bağ- naz dinsel gruplann işbir- liği sonucu ortaya çıkan Kabakçı Mustafa ayak- lanmasıyla sona erdiril- KULTUR • SANAT (0212) 293 •* 7» B U B i R T ü R K F i L M i D i R LEVENT KIRCA OYA BASAR SERMIN HURMERİC HAKAN AITINER SUMERT1LMAC ATACAN AKSEVEN mcrma LEVENT KjRCA <w»o OYA BASAR n HODRI MEYDAN LEVENT KIRCA OYABAŞAR SERMİN HURMERİC HAKAN ALTINER SÜMER TİLMAC ATACAN ARSEVEN ALI SURMELI DURSUN ALİ SARIOGLU DİLEK TÜRKER LALE ORAL GLU ÂTİLLA PEKDEMİR 0. NURİ ERCA ALİ ERKAZAN vt METİN SEREZLİ CÜNEYT TÜREL HKAYΫUMHWIC LEVENT KIRCA a.v«To YASAR ARAK MÜFİT CAN SAÇINTI HÜSNÜ ÖZÇETİN Gowmro«T»mER"njNCŞENKAY ALİ UTKU «s SERTER ALKAYA SAMT « n « ı BİROL YÜCEL «UZIKYANNİS SOUÜS DO.0. EROL KASAPOĞLU « m * SEVİL NURSAN WTO EREN TEOMAN SERDAR OĞUZ Bu kahkaha tufamnda filıtiin sonu başından belli 11 OCAK'TA SİNEMALARDA miştir. BLMahmutYeni- çeri ocağını lağvetmiş, ordunun tümden yenileş- mesi girişimlerini başlat- mış, tıbbiye, yönetim alanlannın da yenileşme- si konulanna önayak ol- muştur. Gehşmiş Batı'nın baskısıyla başlatılan Tan- zimat döneminde Os- manhlık kavramı yeni- den vurgulanmış, bazı "haklar" kabul edilmiş, ancak bu haklar, ihlal kar- şısında, yaptırımlarla (müeyyide) korunmamış- hr. Bu dönemde biçimsel Batı hayranhğı, Tanzi- matçılann Batıh devlet- lere yeni ayncalıklar ta- nımasına yol açmış, dev- let maliyesini çıkmazdan kurtarma amacıyla yeni ve daha büyük borçlan- malara gidilmiştir. Genç Osmanlılar ise 'Bu devlet nasıl kurtulur' sorusunun yanıtını rejimi >r umuşatma ve meşruti- yeti getirmekte bulmuş- tur "GençOsmanHar'ın çabası sonucu 1876 Ana- yasası hazırlanmış ve ilk Osmanlı Meclisi çalış- malanna başlanuştır. Pa- dişah II. Abdülhamit bu meşruti gelişmelere kar- şıthğını 1877-1878 Türk- Rus savaşını firsat bilerek ve savaş durumunu baha- ne ederek 14 Şubat 1878'de meclisi kapat- makla bir kez daha kanıt- lamıştır. Clke tam 30 yıl süren bir "istibdat" döne- mine girmiş ve buna kar- şı koyuş "Jön Türkler hareketi" olarak tanım- lanmıştır. 1908 yılında Rumeli'de ordu birlikle- ri ayaklanmış, Istanbul üzerine yürümüş ve II. Abdülhamit'e anayasayı yeniden yürürlüğe koy- masını kabul ettirmiş, 19O8'de meclis yeniden açılmıştır. 1908 yılında başlayan tkinci Meşrutiyet döne- minde gelişen düşünsel ortamda 'Bu de\1et nasıl kurtulur' sorusuna çok farklı, gerçekçi olmayan ^•aıuflar" \erilmeye baş- lanmıştır. Bu düşünsel arayış ve akımlar içeri- sınde başlıcaları olan "Osmanncılık'' Osman- lı anlayış ve uygulamala- nnın daha sıkı uygulan- masmda, "Isbmahk" Os- manlı devletinin din gü- cü ve dinsel kurallara da- ha bağhlığında, "Baöcı- hk" Batıya öykünücülük- te, "Sosj^fisfler", "eko- nomisi" olmayan(!) Os- manlı devletinde ekono- mik-sosyal devrimde, "KişiselGirişjmdik'' akı- mı ise yönetimde fede- ralcilik, ekonomide libe- ral uygulamalarla Os- manlı devletinin "kurtu- lacağuu" saviinmuşlar- dır. Bir başka akım "Türk- çülük" aîamı, ulusal kim- lik bilincinin, Türklük bı- lincinin uyanmasında kurtuluşu görmüştür. An- cak bu akım da bir süreç içinde ırkçılığa, Turancı- hğa kaymıştır. Bir sürü nedenin yanı sıra hiçbir düşün akımı ve hiçbir düzeltim çaba- sı şu gerçeğı görememiş- tır: Kurtanlmak istenen Osmanlı de\1eti, dönemi- ni (devTİni) tamamlanuş bir devlet biçimiydL Kar- şısındaki Baü de\1etkri ulusal-devlet süredneçok- tan girmiş, çağdaşlaşma- nın bütünseDiğinin gerek- lerini yerine gedrmekte>- dOer.Öte yandan II. Meş- rutiyet döneminin düşün akımlan birbiriyle çeliş- kı içinde olan görüşler ile devleti kurtarmak bir yana kavram, amaç kar- gaşasında belirsizliği yo- ğunlaştınyorlardı. Orne- ğin, Osmanlılık ulusal kimlikbilincini, din, ırk, inanç farklılıklarını yad- sıyan "kozmopoüt" bir görüştü. "Osmânlılık'' ile bir yere gelinemıyeceği- nin en önemli kanıtı Bal- kan Savaşlan olmuştu. Osmanhdevletinin uj'gu- ladığı "millet" sistemi Türkler dıŞDida tiim "mil- letkrin" ulusal kimKk bi- hnçlerini canlı tutmaya yarayan bir sistemdi. Türkler Osmanh İnıpa- ratorluğu içinde ulusal künUk biünci anlayışuu kavramaya başlayan en son "miDet" idL "Islam- cıhk" ise Islam dininin ayncalığını vurgulayarak Osmanlılık kavramı ile çelişkide idi. Dünyadaki Müslümanlarla işbirliği- ni sağlamak için, özel- likJe II. Abdülhamifin Müslüman ülkelere yap- hğı onca yatınm, I. Dün- ya Savaşı'nda Müslüman Araplann Ingilizlerle iş- birliğine gidip Türkleri arkadan \iirmasiyla Is- lamcılığın devlet kurtar- maya yönelik bir akım olmadığı da acı deneyim- lerle saptandı. Ittihat Terakki siyasa- ları da 'Bu devlet nasıl kurtulur' sorusuna kav- ram kargaşasını ıçeren yanıtlar vermekteydi. Os- manlı devletini sürdür- mek amacıyla Osmanlı- lık'tan hilafeti korumak, Müslümanlann desteği- ni sağlamak için Islam- cıhktan, yeni yeşeren 'Türklük biönci'ni diz- ginde tutamadıklan için de Turan'dan ödün ver- mediler. Bu kavram kar- gaşası, tutarsız görüşler; çağdaşlaşmanın bütün- sellik içerdiginin ayırdı- na varamamalan ve çeşit- li başka iç ve dış etken- ler dönemini tamamla- mış bir devleti, Osmanlı tmparatorluğu'nu kurta- ramadı. Kurtarması da beklenemezdi. 1918'de Osmanh dev- letinin yenilgisi sonucu Anadolu 'da Mustafa Ke- mal'in önderliğinde Kur- tuluş Savaşı vererek, ulu- sal-de\iet sürecine gire- rek, Cumhuriyeti kura- rak, tutarh ve bütünsellik içeren bir çağdaşlaşma programı, devrimleri uy- gulayarak Türk ulusunun "yeniden diribşi'' sağlan- dı. Osmanlı devletinin çöküntü yıllannın aksine Atatürk döneminde, Tür- kiye, Türk halkı, hiçbir zaman dış güçlere karşı eziklik duygusuna kapıl- madı. Bugün: Son elli yıldır, belirli aralıkların dışın- da, Türkiye'de 'Bu dev- let nasıl kurtulur' sorusu yeniden gündeme gel- miştir. Ve yeniden kur- tuluşumuz için dış ülke- lerden yardım istemeye ve onlann görüşleri doğ- rultusunda siyasa uygu- lamaya başladık. Unut- tuk ki insanlann yaşa- mında olduğu gibi, ülke- lerin yaşamuıda da ken- dine, kendicahşkanhğma, kendi ürettiği si>^salara güven ve bu doğrultuda hareket başaruun teme- lidir. Bir avuç yetişmiş insan gücüyle 'Atatürk dönemi'nde olağanüstü işler başardık. Bugün bunca yetişmiş insan gü- cü, sorunlara tanı (teş- his) koyacak ve çözecek bilim adamlan, teknis- yenler, işçimiz, kendi in- sanımızla nerelere vara- mayız. Yeter ki siyasal sis- tembunu kullanmayı bil- sın. Sayın Prf. Dr. Tuncer Güvenç. 26 Aralık 2000 tarihinde "Cumhuri- yet"te yayımlanan "Tür- kht'nin Bab ile Hesaplaş- ması" konulu yazısında Batı'nın Sevr koşullannı yeni bir strateji ile Tür- kiye'ye kabul ettirmek ıstediğine ve "Baü XIX yv'dan beri Türldye'ye bîçtiği elbiseyiXXL yy 'da giydirmek istemektedir. 1919'dan çok farklı yön- temlerle Türkiye'nin Ba- tı ile hesaplaşması ya da tesMm olması olasınklan gözükmektedir" demek- te ve bunun örneklerini vermektedır. Bu "hesap- laşma" isteği bizden kay- naklanmıyor. Bunu Batı istiyor. Bu "hesaplaşma- ya" hodri meydan diye- bilecek miyiz? Bu konu- da sakin, ağırbaşh fakat kararlı siyasalarüretebi- liriz. Günün koşullannın ışığında uygulanacak Atatürk Devrim modefa' ve bu modeün uygulanış deneyimleri bu "hesap- laşmada" bize yeterli bi- rikim sağlamıştır. Bu ko- nuyu bir başka yazımda ele alacağım. Ibretlik Bir Anı... Hacı ANGI Eği Y ıl 1934, o dönemde Milli Eği- tim Bakanhğı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen'dir. Bakan, makamında çalışmaktadır, ka- pı çalınır. Bakanın gür sesi "guiniz", Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanın- da iki çocukla makama girerler. Hoş- beşten sonra yaver bey, Bakan Abidin Özmen'e bir zarf uzatır. Konuklara yer gösterir ve zarfi açar. Atatürk'ten ge- len bir mektuptur bu: " BayAbidin Özmen,MflB Eğttim Ba- kanı._" Abidin Özmen zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: "Yaver Bey'le, size iki faldr ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocuklan. uygun gö- receğmiz bir Bseye (parasız yatıİı olarak) kaydım yapünp-" Bu Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecek- tir. Bakan Abidin Özmen, Ortaöğre- tim Genel Müdürü'nü çağırtır ve şu di- rektifi verir: "Yaver Bej'in yanındald bu ild çocuğun evraklarmı ahnız ve bu çocuklanfiLP.Lisesi'ne parahyaüh ola- rak ka\dmıyapûnp, her ikisiiçinde üçer ydhk parah yaülı makbuzlaruıın t veB ve öde\ en hanesineAtatürk'ün ismini yaz- dırarak' bana getiriniz" der. Bakanın emri yerine geriribniştir. Abidin Öz- men de kısa bir mektup yazarak, Ya- ver Bey'le Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyle: "Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkmdaki emitierinizi al- dım. Ancak arkasında Türkiye Cum- huriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaş- kanı Atatürk gibi birisinin bulunduğu için: bu ild çocuğu fakir ve kimsesiz ola- rak kabul etmeme, henı yasalanmız, hem de manüğunız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emiıieriniz gereği H.P. Lisesi'ne parah yaüh olarak kayıdannı > aptırdım. Çocuklann üçer yühk okul takshierine ait makbuzlan ek- tetakdün— 7 ' Atatürk bu mektup üzerine, devrin Baş- bakanı tsmet tnönü'ye telefon ederek: "Bak" demiş, "Senin Milli Eğitim Baka- nın bana neyapü" diyerek olayı anlatmış. tnönü, Bakan'ı adına özür diler. Atatürk: "Yok" der, "Özür dileme. Çok mem- nun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve göste- rebflse™"(*) (*) Bu anı, Yüksek Mimar H. Rahmi Öz- men in amcasi, Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen ve Atatürk arasında geçer. Tarihi değerı olan ve hiçbiryerdeyayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı ol- mavan bakanın yeğenı H Rahmi Özmen, 15 Ağustos 1985 günlü bir mektupla. gazetecı- yazar Vahap Okay'a iletir. O da 15 Eylü'l 1985 tanhli Kolay Ilan adlı gazetesinde yayımlar. Ben bu kaynaktan aldım. PENCERE Bizdeki Kapitalizmin Adı Nedir?.. 21 'inci yüzyılın başında dünyada tek geçerli eko- nomik sistemin adı nedir?.. Kapitalızm?.. Peki, kapıtalizm nas/l tanımlanıyor?.. Güvenilirbir ansiklopedıyi açalım, bakalım ne diyor: "1) özel girişım ve piyasa serbestliğine daya- nan üretim sistemi... 2) Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçlann onlara sahip olmayan emekçilerce işle- tilmesine dayanan insan toplumunun hukuksal statüsü... 3) Büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve ma- lı sermayenın egemenlığine dayanan ekonomik dü- zen..." • Başlangıçta kapitalizm 'ticari' bir nitelik taşıyor- du; sonradan 'sanayi kapitalizmi' doğdu; kişilerin yerini kurumlar (öncelikle anonim şırketler) aldı; gi- rışimcilikte en önemli birey 'maliyeci' oldu; 'mo- dern kapıtalizm' böylece doğdu; "Teknolojik Dev- rim"\e hız kazandı; Amerika ve Batı Avrupa'daki odaklanmayla dünya kapsamında imparatorluklar kuruldu... Sonuçtaneoldu?.. 'Çevresel kapitalizm' adıyla anılan 'merkeze ba- ğımlı' düzen yeryüzünü kapsadı. Çevresel kapitalizmin merkeze bağımlılığı "Kü- reselleşme" diye de tanımlanabılir. "Yeni Dünya Düzeni" bu!.. Ve bir "olgu" bir "gerçeklik" olarak Türkiye'nin de içinde yer aldığı bir sistem... • Peki, bu sistemde ne oluyor?.. Artık herkesin benımsedigı yalın gidişat, çevre- sel kapitalizmdeki yoksullaşma, merkezde buna kar- şıt olarak zenginleşmedir. Son on yılda hız kazanan 'Yeni Dünya Düze- n/'ndezenginleröylesinezenginleşmişler, yoksul- lar öylesine yoksullaşmışlardır ki, verilen rakamlar korkutucudur, urkütücudur. 11 Eylül'den sonra bu tablo daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı; "Dünya Pat- ronları" düşünmeye başladılar... Peki, fakirlık nasıl yenilgiye uğratılacak?.. Geze- ge nimizde yoksullar 'akılsız' oldukları için mi yok- sullaşıyorlar?.. Yoksa adına 'Yeni Dünya Düzeni' denen sistemin gereği mi böyledir?.. Eskıden kapitalizme en başta 'Marksizm'\n ge- tırdıği eleştırıler dikkate alınıyordu; kapıtalist sis- temin sömürücü yapısı ve işlevine karşı sosyal adalet, sosyalizm, sendikalaşma yöntemleriyle ön- lemler alınması gündemdeydi; artık bu dönem ka- pandı; "Serbest piyasa herşeyı çözümler" kura- lının karşısına kımse çıkamıyor; bu yasayı da ege- menler dayatıyor. • Türkiye'de uygulanan kapitalizme bir başka ad vermekte yarar var... Bizimki vurgun kapitalizmi.. Talan kapitalizmi.. Tefecilik kapitalizmi.. Rant kapitalizmi.. Soygun kapitalizmi.. Paradan para kazanma kapitalizmi.. Beğen beğendiğini!.. Ekonomik düzenımızın Batı'dakı kapitalizmle ilgisi, ancak dışarıya bağımlılık açısından sap- tanabilir; kimileri 'sıcak para 'nın Türkiye'yı nasıl sövüşlediğini gördüklerinden, 'yabancı sermaye'nin sömürmesini daha ehven buluyorlar. Güncel sorun bizde doğru dürüst bir kapıtalist düzen kurulmasında mı odaklanıyor?.. Nereden nereye geldik?.. İSTANBUL ÜNll TRSlTESl REKTÖRLÜĞÜ AYDINLANMA KONFERANSLARI No:09 Konuşmacı tihan SELÇUK Konu: Küreselleşme Eğüirninde Yandaş ve Karşıt Görüşler Gün : 09 Ocak 2002 Çarşamba (bugün) Saat : 15.00 Yer : I.Ü. Fen Fakültesi Konferans Salonu (Ord. Prof. Dr. Cerrul BtLSEL) Aytbnlık Yarınlar Ozlemi tçindeki Tiim Yurttaslarımız Davetlidir KÜLTÜR • SANAT A N N E S ALTIN ?' ve F I P R E Sİ LA STANZA DEt FIGLIO OGUL ODASI* JÎ!» by Nanni Morcfti Nanni Moretti Laura Morante 11 OCAK'TA SİNEMALARDA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle