Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2001 SALI
14 iJ. LJii. kuttur@cumhuriyetcom.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Türkçenin 'itibar'ı ne olacak?Türk Lirası'nın "itibar"ının ko-
runması konusu "kampanya"ya dö-
nüşeliberi anadilimiz Türkçenin "iti-
bar"ınm daha da öncelikli olarak
korunmaya alınmasının gerektiğini
düşünmeye başladım.
Hani, şu son anda geliverip geçen
hafta içinde yapılması gereken bü-
tün "resmî" işlerimi altüst ederek
bir sonraki haftamı iyice zorlaştıran
31 Ağustos tatili var ya, beni öyle-
sine çüeden çıkardı ki, dört gün bo-
yunca hırsımı televizyondan aldım.
Elimde kumanda aygıtı kanaldan
kanala uçtum, durdum. Bakın neler
duydum ve neler gördûm.
Sunucu hanım beyaz bir penye
gömlek giymiş, göğsünde kocaman
kınnızı bir kalp resmi. Göbeği açık-
ta. Altında kırrnızı bir şort. Saçlar kır-
mızı bir bantla tutturulmuş. Kınm kı-
nm kıntıyor ve "Bu güzel renkJeri
gunırto tasrvorurrT diyor kılığından
pek memnun sunucu. Hepimizin
Türk bayrağını ya da uluslararası
buluşmalarda ulusal renkJerimizi ta-
şırken yaşadığımız "gurur"u imle-
yen bu Türkçe anlatım biçimi, kul-
lanış bağlamından kopanlıp kalıp-
laştırılınca gülünçleşiyor. Sunucu
bunun farkında değil, içtenlikle ko-
nuşuyor... Sıze de "lyi Id sıründa
iarmızı-beyaz bir tanga ya da bin bir
yamalı soytan kıhğı yok" demek ka-
lıyor.
Birsporprogramındayız. Sunucu
"_'in ligde karşılaşacağı Samsuns-
pormaçı..." demekte... Adıru yaka-
layamadığım futbol takımımız lig-
de Samsunspor maçıyla karşılaşacak-
mış. Cümle Türkçe kurallanna uy-
gun, ama anlam iletemeyecek dü-
zeyde abuk sabuk. Aynı anlama ge-
len "maç" ve "karşılaşma" sözcük-
lerinin ipini koparmış bir sözdizimi
anlayışıyla kullanılması sonucu çığ-
nndan çıkanlmış bir Türkçe... Da-
ha önceki günlerde yine televizyon-
dan izlediğimiz "ath süvari" ("sü-
vari" zaten "ath" demek), "kalaba-
hkta 'izdiham' yaratan Idşi" ("izdi-
hun" zaten "aşırı kalabahkta yığtf-
ma" demek), "macera doiu serü-
ven" ("macenT zaten "serüven" de-
mek), "taknrun muhtemelon birinin
şöyle ohnası bekleniyor" ("muhte-
mel" zaten "bektenen, tahmin edi-
len" demek) örneklerinin bir yeni-
ir Türkçe sözcük aynı anda iki "karşıî" anlamı gösteriyorsa ve bildirim iş-
levini yitirmişse Türkçenin "itibar"ı "para'sımnkinden beter duruma gelmiş
demektir. Gün gelip Türkçemizin "düzeltilmesi için de " "yabancı uzman "lara
başvurmakzorunda kalmayalım da... "Ağzından çıkanı kulağın duysun "
kampanyasına ne dersiniz?
si. Bir cümleye olabildiğince süslü
laf tıkıştirarak "söz"ü, kendi "sunu-
cu* bağınşlanna eşlik edecek bir et-
kililiğe kavuşturduİdannı sananlann
elindeki Türkçemiz...
Cümle kuralları altüst
Biraz da Türkçe cümle yapısı ku-
rallannı altüst eden güncel örnekle-
rebakalım.
u
Bu türolaylara bir rûr-
lü önlem alınamayan Boğaz Köprû-
sü": Duyarsız bir Türkçe konuşanı-
nı ya da dmleyenini irkiltmeyecek
olan bu sıfat cümleciğinin doğrusu
"bu tûr olaylar karşısında gerekü ön-
lemlerin aiınamadığı Boğaz Köprü-
sü" olmalı. "ÜzeyırGarih'esaldın-
lan bıçak bulunamadı": Bu sıfat
cümleciğinin doğrusunu yazmak söz
konusu değil, "bıçak" denen nesne
ne "sakünr" ne de bu nesneye -"hü-
cum etme" anlamında "saldmto-" Bi-
rinin bir başkasına bıçak "ile" sal-
dırması gerekir doğru Türkçede. Sı-
fat işlevi gören bu cümlecikte ise
saldınya uğrayan bıçağın ta kendi-
si olmuş. Televizyon muhabiri "Üze-
yir Garih'e yapılan sakhnda kulla-
nılan bıçak buhınamadı" demek is-
tiyor. Niye demiyor? Belki de diye-
mıyor. "Üzeyir Garih'in cep telefo-
nunun ûzerinde bulunan kîşi'": Ta-
dından yenmez bir sıfat cümleciği da-
ha. Cep telefonu yerde yaüyor, üs-
tünde de biri var ve bu kişi, o poz-
da, başkalan tarafından "buhınu-
yor"! "ÛzerindeÜzeyirGarih'incep
tdefonunun buhınduğu kişi" demek
istiyor muhabir. Ama çarşafa dola-
nıyor. Türkçe, onu kullanmayı bil-
meyeni bağışlamaz...
Yabancı sözcüklerin olmadık bi-
çimlerde kullanrmına da alıştık de-
sek yalan olur. Yabancı kökenli "or-
ganizasyon" sözcüğünün karşılığı
"düzenleme" iken, "organize suç"
(örgütlü, düzenlenmiş suç) kullanı-
mıyla dilimize "organize" sıfab da
girdi. Sonra bir de baktık, sıfat aynı
zamanda isım olarak kullanılmaya
başlanmış, televizyonda her gün duy-
duğumuz "bu bir organizedir" cüm-
lesinde olduğu gibi. Geçtik kendi
dilimizden, yabancı dillerin "iti-
bar"ını da zedelemeye başladık da
haberimiz yok.
Bir de "radyogünleri"mizden kal-
ma "anons" (duyurmak, ilan etmek,
sunmak) sözcüğü vardır. Bıldığım ka-
danyla, bugüne dek "anons yap-
mak", "anons etmek" kullanımlan
vardı. Geçen hafta bir bakayun, çok
güzel sunucu, "şimdi konuğumu
'anonse' ediyonım" demiyor mu!
Bir de dilimize gereksizce kattığımız
yabancı sözcükleri "telaffuz" etme
kargaşası çıktı başımıza! ("Şahken
şabbaz olduk" sözünü bilir misi-
niz?)
Yine de rekor Garih cinayetini iz-
leyen muhabirlerde. Bakınız ne di-
yor bir tanesi: "Yener Yermez'in
bankamatiğinin para çekmek iste-
diği anlaşıkü. Bankamatik ele geçi-
rikfi." Anlaşılan, muhabir "banka-
matik karü" yerine "bankamatik"
sözcüğünü kullanıyor. Üstelık bu
cümleye göre "para çekmek iste-
yen" "hankamatik"in ta kendısı!
Doyumsuz ne demek?
Bir de "doyumsuz" sözcüğünün
televizyoncası var, lafkıtlığındaher
saniye yinelenen. Bu sözcük Türk-
çede "doyumsuz", tatmin olmanuş,
bir şeyin daha çoğunu isteyen kişi-
leri tanımlamak için kullanılan ve
"ohımsuz" nitelemesi olan bir sıfat-
ken birden ters yönde anlam değiş-
tirdi ve "ohımlu" bir nitelemeye
dönüştü. Türkçenin "ohımhı"yu im-
leyen "taduıa doyum olmaz" ya da
"tadma doyulmaz" kullanımlannı
hızla yok ederek... Dolayısıyla,
"Galatasaray tribûnlere doyumsuz
anlar yaşatn" türünden bir manşet,
eğer maçın sonucunu bilmiyorsanız
ama doğru Türkçe biliyorsanız,
Galatasaray'ın kötü oynadığım ve
başansız olduğu anlamını iletiyor.
Öte yandan, televizyonca "doyum-
suz"a koşullanmış iseniz Aslan-
lar'ın sahada harikalar yarattığı
sonucuna vanyorsunuz. Bir Türk-
çe sözcük aynı anda iki "karşrt"
anlamı gösteriyorsa ve bildirim iş-
levini yitirmişse Türkçenin "itibar"!
"para"smınkinden beter duruma
gelmiş demektir.
"Canım, uzun etme, verdiğin ör-
neklerde lafin geüşinden yinede doğ-
ru anlam çıkryor" diyorsanız, Türk-
çemizi gün geçtikçe "lafin geöşine"
emanet etmekte olduğumuzu sız de
kabuletmiş oluyorsunuz. Gün gelip
Türkçemizin "düzeftilınesi* için de
"yabancı uzman"lara başvurmak
zorunda kalmayalım da...
"Ağzmdan çıkanı kulağm duysun"
kampanyasına ne dersiniz?
Napster'a
kitapla
destek
Küttür Servisi - Geçen aylarda,
haksız rekabete yol açtığı gerekçe-
siyle Napster'a dava açan plak şir-
ketleri, grup ve şarkıcılar, sitenin fa-
aliyetinin durduruhnası karanyla ra-
hat bir nefes almışlardı. Ingiltere'de
yayımlanan bir kitap, Napster ve ge-
rirdiğj tarhşmalan ele alıyor. John Al-
derman'in kaleme aldığı kitap 'So-
nicBoom: Napster, P2P,and the Batt-
le for the Future of Music' (Ses Pat-
laması: Napster, P2P ve Müziğin
Geleceği îçin Verilen Savaş) adını ta-
şıyor. Olayın iki farklı yönünü, şar-
kılan bedava yayan müzik siteleri
ile müzisyenler ve yapımcılann ko-
nuya bakışıru ele alan yazar, Naps-
ter"ı iyi'. plak şirketlerini ise 'kötû
adam" olarak görüyor.
Alderman aynca, üıternet üzerin-
den şarkılann yayılmasının müzik
endüstrisinde yeni bir çığır açacağı
fikrini de savunuyor. Sunday Tnnes
gazetesının CuMureekindeki yazısın-
da Alderman'ın kitabını eleştiren
Mark Edwards, yazann bazı görüş-
lerine kanlmadığını belirtti. Edwards,
şarkılan dinleyicilere internet yo-
luyla bedava dağıtma fikrinin, site sa-
hiplerinin kazanç sağladıklan halde
kâr göstermedikleri için adil olma-
dığını düşünüyor. Yazann kitabını
ise gündemdeki sorunu irdeleyen bir
araştırmadan çok, tarih anlatan bir
kitap olarak niteliyor. Edwards'a gö-
re Napster, internetin tam kalbüıde
yer alan bir çelişkinin en açık gös-
tergesi. Bu çelişki, içinde mih/on-
larca web sıtesinın yüzdüğü bir sa-
nal âlemde sadece içeriğin değerli
olduğu olgusuyla. her şeyin beda-
va verildiği bir sanal âlemde içe-
riğin artık bir değeri kalmadığı
olgusu arasındaki çelişkidir. 'Ha-
kikat' bu iki çelişkili durum ara-
smda bir yerde yatıyor. Bir-
kaç yıl içinde bu keşfedile-
cek. ve bu keşif sürecinde
Napster sorunu da belli baş-
lı deneyimlerden biri olarak
anımsanacak.
Dağıtımcı bulamayan 'Ust Kattaki Dansçı', yaz sonunda Avrupa'da
Malkovich'ten Güney
Amerika öyküsüKûltür Servisi - Sanat
kariyerine sinemayla he-
nüz tanışmadan önce baş-
ladığı Chicago'daki Step-
penvvolf Tiyatrosu'nda,
rol aldığı onlarca oyunun
yanı sıra 50 tane de oyun
yöneten aktör JohnMaîko-
vich'in son filmi, yönet-
menliğini yapüğj 'TheDan-
cer Upstairs' (Üst Kattaki
Dansçı), Amerika'da henüz
dağıtımcı bulamadıysa da
yaz sonunda Avrupa'da gös-
terime girecek.
Nicholas Shakespeare adlı
bir yazann 1997 tarihli ro-
manından sinemaya uyarla-
nan fıhnde, Peru'nun Ma-
ocu gerilla hderierinden Abi-
mael Guzman'ın 1992 yı-
hnda yakalanması anlaöhyor.
Isimsiz bir Güney Amerika
ülkesinde geçen fılm, aynı
zamanda JavierBardem'in
canlandırdığı Agustin Re-
jas adlı gerilla liderini ya-
kalamaya çalışrrken bir ka-
nsı, kızı ve âşık olduğu
dansçıyı (Laura Morante)
korumaya çalışan bir poli-
sin öyküsünü de işliyor.
47 yaşındaki Malkovich,
beş yıl önce sadece kırk
sayfasını okuduktan son-
ra yapımcı ortağı RusseD
Smim'i arayarak çok be-
ğendiği kitabın, film
haklannı gecikmeden
satın ahnasını istemiş.
"Kitaptagefşenoiay-
laruı ritmine bayil-
dun. Harika bir
okumaydL Zeki-
ce kaleme abn-
nuş bir öykü ve
çağnştınhğı ka-
dar geriBm yüklü değfl"
Malkovich, öykünün politik ima-
lar içermediğini sadece güç ve ide-
allerin insanı şaşutacak derece-
deki çürümüşlüğüne insani soru-
lar yönelterek cevap aradığını be-
lirtiyor. "Polhikavı, inançlar ka-
dar inanıhnaz derecede yorucu ve
sıkıa buluyorum. Fakat hayat çok
nrsatçu bu yüzden tdtaptald bu
adamın duygular ve hayattaki fir-
satlar adına para ya da idealkr
için baştan çıkmış ofanasuu çok iyi
anhyorum. Filmimin Costa Gav-
ras'ın ideallere sadakati işlediği
apımı çok ciddiye alan,
senaryo çalışmalan sırasında
da tüm düşüncelerini yazarla
paylaşan ve fılmde başrolü
üstlenmekten çok, yaratıcı
bölümüne katkıda
bulunmayı amaçlayan
Malkovich, bu yüzden fiJmi
4 milyon dolarhk bir
bütçeyle 9 haftada Ekvator,
Portekiz ve tspanya'da çekti.
muhteşem filmi 'Kuşatma'sının
(State of Siege) bir başka açıdan
çekUmiş haU oimasını istiyorum".
Malkovich ile filmin senaryo
çalışmalan esnasında uzun süre
ortaklaşa çalışan kitabın yazan
Nicholas Shakespeare, çalışmalar
sırasında aktörün kattığı yorumla,
öyküsüne daha gerçekçi bir bakış
kazandırdığını söylüyor. "Malko-
vich'in sıradtşıyapısıvegûnahkâr-
hklara gelenekseİin dışında getir-
diğjobjektif bakış acBi beni çok et-
kfledi". Shakespeare aynca, ajan-
sı tarafrndan Malkovich'in kita-
bıyla ilgilendiğine dair birtelefon
aldığında Malkovich'in 1990 ta-
rihli 'ÇökkÇay'ından başka hiç-
bir filmini izlememiş olduğunu, fa-
kat aktörün aralannda 1988 tarih-
li 'Tehlikeli tüşkiler'. 1997 tarihli
'Con Air', 'John Malkovich CM-
mak' gibi önemli fümlerini ve
yorumlannı keşfetmesinin çok
uzun sürmediğini de ifade etti.
"Onunla tanışmadan önce hak-
kmda çelişkili düşünceterim otdu-
ğunu keşfettim. İkna edici bir dil-
le konuşan. son derece saygıh ve
işinde profesyonel bir insan oldu-
ğunu görünce bu çelişkUcrin hiç-
birisi kalmadT
Fihnin ön anlaşmalan esnasın-
da sponsorlar ve Ispanyol fıhn şir-
keti Lolafibns'in başkanı Andres
Vkente Gmez ile mali anlaşmaz-
lıklar yaşandığını ve aylar süren uz-
laşma görüşmelerinin fihni çok
geciktirdiğini söyleyen Malko-
vich, tepkiliydi. "Bir yapımı ger-
çekleştirirken parayı normaldcn
fazla önemserseniz ashnda hiçbir-
şey yaprmyorsunuz demektir. Bu
çokaptaka". Yapımı çok ciddiye
alan, senaryo çalışmalan sırasın-
da da tüm düşüncelerini yazarla
paylaşan ve filmde başrolü üst-
lenmekten çok, yaratıcı bölümü-
ne katkıda bulunmayı amaçlayan
Malkovich, bu yüzden 4 milyon do-
larlık bir bütçeyle 9 haftada Ekva-
tor, Portekiz ve Ispanya'da çekti-
ği fihnin başrolünü bu yıl 'Befo-
re Night FattVtaki rolüyle Oscar
adayhğı kazanan Javier Bardem'e
vermiş.
Aktör bir Alman şirketince ken-
disine Gordon Lish'in bir seri ka-
tilin öyküsünü anlatan 1983 tarih-
li 'Dear Mr. Capote' adlı romanı-
nı fihne çekmesi ve yönermenliği-
ni yapması yönünde bulunulan bir
teklifi de düşünme aşamasında.
YAHODASI
SELİM İLERİ
Gerici...
Benden yaşça büyük, altmışlannda. Tepeden tır-
nağa süzüyor, daha kapıdan girer girmez; sonra
masaya yaklaşıyor bu bey:
"Selimllerideğ//m/?°
"Benim..."
"özür dilerim ama size bir şey söylemek istiyo-
rum: Cumhuriyet'teki yaztlannızı okumaya taham-
mül edemiyorum. Basbayağı gericilik propagan-
dası..."
Susuyor. Ben de susuyorum; ne demem gere-
kir? Masamızdakiler hayli şaşınyorlar. Bey devam
ediyor:
"Eski, köhnemiş yazariaria uğraşıyorsunuz. On-
lan bugün neden okuyalım. Memleketin binlerce
sorvnu..."
Uzayıp gidecek besbelli. Uzayıp gidiyor da. llk
kez yerilmiyorum. Ama artık yanıtlamaya üşendim,
ben de özür diledim. Karşılıklı soğuk soğuk gü-
lümsedik.
"Eski, köhnemiş" yazarlanmız... Onlann bugü-
ne söyleyebileceklen hiç mi sözleri yok?!
Batı'da bu soy yazarlann hep gündemde tutul-
duğunu, "eski" -ne demekse- yapıtlann yeni ya-
ratım yollarryla izlerçevreye sık sık sunulduğunu
söylemek isterdim.
Örnekse Shakespeare. Hamlet yazan sinema-
da -Üstetik salt Ingiliz sinemasında değil!-, tele-
vizyonda yeniden yaşatılabiliyor. Shakespeare'in
kimi oyunlanndan yola çıkılarak çizgi filmler bile
gerçekleştinldi.
Ingiltere'de, hatta bütün dünyada Shakespe-
are tarzı klasik yazarlar öylesine tanınıyor ki, oku-
run neredeyse gözeneklenne işlemiş bu yazarlar.
Durum böyle olunca, çizgi filmdi, günümüze uyar-
lamaktı, değişik yöntemler, bilinmedik bambaşka
yollar elbette denenebilir.
Bizde öyle değil. Bizde bunlann hiçbiri -şimdi-
lik- işe yaramaz. Ölümlerinden bu yana yüzyıl geç-
miş yazarianmızı bile tanımıyoruz biz, okumuyo-
ruz. Onlardan tat almanın yordamlannı bilmiyoruz.
Acı birdeneyim ortada: Halrt Refiğ, Aşk-ı Mem-
nu'u televizyon için bir diziye dönüştürmüştü. Yıl-
lar öncesinin yapıtı çok başanlı bir çalışmaydı. Us-
taca yazılmış senaryo, başanlı yönetim, iyi oyun-
culukseyirciyi hemen etkilemişti. Gelgelelim Aşk-
ı Memnu da, Halid Ziya'nın öteki kitaplan da 'oku-
ma' açısından birer giz olarak kalmaya devam et-
ti. Eğitim sistemimiz, Türk Dili ve Edebıyatı kitap-
lan birçok değerli yazanmıza, birçok değerli yapı-
ta yalnızca ölüm giysileri kuşandınyor.
Yabancı kanallan izleyenler, 'kitap', 'okuma'
programlannı da izliyorlar mı, kestiremiyorum. Ya-
ratıa yazar eleştirmenlerle, okurianyta bir araya ge-
tiriliyor, uzun uzadıya tartışılıyor. Yaratıcı yazann ya-
pıtı adeta didik didik ediliyor. O kadar ki, yaprtın
serüveni 'polisiye' dizi ölçüsünde merak uyaindı-
nyor.
Bizde çoğu yapıt için çıt çıkmıyor, tek satır ya-
zılmadığı çok oluyor. Hele dünkü yazarianmızm ya-
pıtlan...
İyi yazarlar, usta yazarlar, geçen zamana mey-
dan okuyacak yazarlar ve şairler her yeni döne-
me yeni sözlerie çıkagelirler. Her yeni dönemin
yeni okumalan onlan yalnızca gündemde tutmaz;
yaşamı ne kadar bilgece kavramış olduklanna da
alıp götürür bizi.
Ahmet Mithat Efendi'yi edebiyatımızın roman
ve öykü alanında Y/^'lerden olduğu için önemsi-
yorduk. Yani küçük birçevre önemsryordu. Küçük
çevre şimdi Ahmet Mithat Efendi'nin kimi yapıtla-
nndaki derin yenilikçiliği keşfediyor, kendi döne-
mini aşan bir yenilikçilik. Edebiyat tarihi Ahmet
Mithat Efendi'den yarın başka türiü söz açacak.
Böylesi bir serüvenin irdelenmesini gericilik sa-
yarsak, bu bizi daha umarlı yannlara açacak her
şeye uzak durduğumuza, burun krvırdığımıza işa-
ret eder. Bence...
Takvimde tz Bırakan:
"Yukan pencerelere kadar uzayıp boy veren çı-
narağaçiannın dallan hışırdtyordu camlann önün-
de." Peride Celal, Mektup, Can Yayınlan, 1994.
Venedik'te Kubrick sergisi
• VENEDtK
(AP)-
Hollywood'un
dünyaca tanınan|
sinema
yönetmeni
Stanley
Kubrick'in
fotoğraf
çalışmalanndan I
oluşan bir sergi, |
Venedik Film
Festivali
kapsamında
ziyaretçilere
açıldı. Sergide.
sinemanın yanı sıra fotoğraf sanatına olan
ilgisiyle de bilinen Kubrick'in 50'den fazla
çalışması yerahyor. 'Otomarik Portakal',
'Lolita' gibi filmleriyle kitlelerce tanınan
yönetmen, en son
Tom Cruise ve Nicole Kidman'ın
başrollerini paylaştığı 'Gözleri Tamamen
Kapalı'yı yönetmişti.
öoven, Irkçılık Koıtfenansı'nda
• DURBAN - Amerikalı siyahi aktör
Danny Glover, 2 Eylül'de Güney Afrika'nın
Durban şehrinde düzenlenen
'Birleşmiş Milletler Irkçılık Konferansı'nın
üçüncü gününde 'Voice of Victims' adlı
özel bir foruma katıldı. Glover'ın
katıhmının, sanatçılann da konuya
gösterdikleri hassasiyeti temsil etmesi
açısından özel bir anlam taşıdığı
yorumlan yapıldı. Forumda son yıllarda
artış gösteren, sivillere yönelik ırkçı
saldırılar ele alındı, hükümetlerin bu konuda
alması gereken önlemler tartışıldı.
Glover, foruma Birleşmiş Milletler
Çocuk Haklan Komitesi üyesi Awa,
N'deye Quedrado ve geçen yıl
New York'ta oğlu polisler tarafından
öldürülen Amadou Diallo'nun annesi Saidou
Diallo ile katıldı.