23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2001 SALI 14 iJ. LJii. kuttur@cumhuriyetcom.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Türkçenin 'itibar'ı ne olacak?Türk Lirası'nın "itibar"ının ko- runması konusu "kampanya"ya dö- nüşeliberi anadilimiz Türkçenin "iti- bar"ınm daha da öncelikli olarak korunmaya alınmasının gerektiğini düşünmeye başladım. Hani, şu son anda geliverip geçen hafta içinde yapılması gereken bü- tün "resmî" işlerimi altüst ederek bir sonraki haftamı iyice zorlaştıran 31 Ağustos tatili var ya, beni öyle- sine çüeden çıkardı ki, dört gün bo- yunca hırsımı televizyondan aldım. Elimde kumanda aygıtı kanaldan kanala uçtum, durdum. Bakın neler duydum ve neler gördûm. Sunucu hanım beyaz bir penye gömlek giymiş, göğsünde kocaman kınnızı bir kalp resmi. Göbeği açık- ta. Altında kırrnızı bir şort. Saçlar kır- mızı bir bantla tutturulmuş. Kınm kı- nm kıntıyor ve "Bu güzel renkJeri gunırto tasrvorurrT diyor kılığından pek memnun sunucu. Hepimizin Türk bayrağını ya da uluslararası buluşmalarda ulusal renkJerimizi ta- şırken yaşadığımız "gurur"u imle- yen bu Türkçe anlatım biçimi, kul- lanış bağlamından kopanlıp kalıp- laştırılınca gülünçleşiyor. Sunucu bunun farkında değil, içtenlikle ko- nuşuyor... Sıze de "lyi Id sıründa iarmızı-beyaz bir tanga ya da bin bir yamalı soytan kıhğı yok" demek ka- lıyor. Birsporprogramındayız. Sunucu "_'in ligde karşılaşacağı Samsuns- pormaçı..." demekte... Adıru yaka- layamadığım futbol takımımız lig- de Samsunspor maçıyla karşılaşacak- mış. Cümle Türkçe kurallanna uy- gun, ama anlam iletemeyecek dü- zeyde abuk sabuk. Aynı anlama ge- len "maç" ve "karşılaşma" sözcük- lerinin ipini koparmış bir sözdizimi anlayışıyla kullanılması sonucu çığ- nndan çıkanlmış bir Türkçe... Da- ha önceki günlerde yine televizyon- dan izlediğimiz "ath süvari" ("sü- vari" zaten "ath" demek), "kalaba- hkta 'izdiham' yaratan Idşi" ("izdi- hun" zaten "aşırı kalabahkta yığtf- ma" demek), "macera doiu serü- ven" ("macenT zaten "serüven" de- mek), "taknrun muhtemelon birinin şöyle ohnası bekleniyor" ("muhte- mel" zaten "bektenen, tahmin edi- len" demek) örneklerinin bir yeni- ir Türkçe sözcük aynı anda iki "karşıî" anlamı gösteriyorsa ve bildirim iş- levini yitirmişse Türkçenin "itibar"ı "para'sımnkinden beter duruma gelmiş demektir. Gün gelip Türkçemizin "düzeltilmesi için de " "yabancı uzman "lara başvurmakzorunda kalmayalım da... "Ağzından çıkanı kulağın duysun " kampanyasına ne dersiniz? si. Bir cümleye olabildiğince süslü laf tıkıştirarak "söz"ü, kendi "sunu- cu* bağınşlanna eşlik edecek bir et- kililiğe kavuşturduİdannı sananlann elindeki Türkçemiz... Cümle kuralları altüst Biraz da Türkçe cümle yapısı ku- rallannı altüst eden güncel örnekle- rebakalım. u Bu türolaylara bir rûr- lü önlem alınamayan Boğaz Köprû- sü": Duyarsız bir Türkçe konuşanı- nı ya da dmleyenini irkiltmeyecek olan bu sıfat cümleciğinin doğrusu "bu tûr olaylar karşısında gerekü ön- lemlerin aiınamadığı Boğaz Köprü- sü" olmalı. "ÜzeyırGarih'esaldın- lan bıçak bulunamadı": Bu sıfat cümleciğinin doğrusunu yazmak söz konusu değil, "bıçak" denen nesne ne "sakünr" ne de bu nesneye -"hü- cum etme" anlamında "saldmto-" Bi- rinin bir başkasına bıçak "ile" sal- dırması gerekir doğru Türkçede. Sı- fat işlevi gören bu cümlecikte ise saldınya uğrayan bıçağın ta kendi- si olmuş. Televizyon muhabiri "Üze- yir Garih'e yapılan sakhnda kulla- nılan bıçak buhınamadı" demek is- tiyor. Niye demiyor? Belki de diye- mıyor. "Üzeyir Garih'in cep telefo- nunun ûzerinde bulunan kîşi'": Ta- dından yenmez bir sıfat cümleciği da- ha. Cep telefonu yerde yaüyor, üs- tünde de biri var ve bu kişi, o poz- da, başkalan tarafından "buhınu- yor"! "ÛzerindeÜzeyirGarih'incep tdefonunun buhınduğu kişi" demek istiyor muhabir. Ama çarşafa dola- nıyor. Türkçe, onu kullanmayı bil- meyeni bağışlamaz... Yabancı sözcüklerin olmadık bi- çimlerde kullanrmına da alıştık de- sek yalan olur. Yabancı kökenli "or- ganizasyon" sözcüğünün karşılığı "düzenleme" iken, "organize suç" (örgütlü, düzenlenmiş suç) kullanı- mıyla dilimize "organize" sıfab da girdi. Sonra bir de baktık, sıfat aynı zamanda isım olarak kullanılmaya başlanmış, televizyonda her gün duy- duğumuz "bu bir organizedir" cüm- lesinde olduğu gibi. Geçtik kendi dilimizden, yabancı dillerin "iti- bar"ını da zedelemeye başladık da haberimiz yok. Bir de "radyogünleri"mizden kal- ma "anons" (duyurmak, ilan etmek, sunmak) sözcüğü vardır. Bıldığım ka- danyla, bugüne dek "anons yap- mak", "anons etmek" kullanımlan vardı. Geçen hafta bir bakayun, çok güzel sunucu, "şimdi konuğumu 'anonse' ediyonım" demiyor mu! Bir de dilimize gereksizce kattığımız yabancı sözcükleri "telaffuz" etme kargaşası çıktı başımıza! ("Şahken şabbaz olduk" sözünü bilir misi- niz?) Yine de rekor Garih cinayetini iz- leyen muhabirlerde. Bakınız ne di- yor bir tanesi: "Yener Yermez'in bankamatiğinin para çekmek iste- diği anlaşıkü. Bankamatik ele geçi- rikfi." Anlaşılan, muhabir "banka- matik karü" yerine "bankamatik" sözcüğünü kullanıyor. Üstelık bu cümleye göre "para çekmek iste- yen" "hankamatik"in ta kendısı! Doyumsuz ne demek? Bir de "doyumsuz" sözcüğünün televizyoncası var, lafkıtlığındaher saniye yinelenen. Bu sözcük Türk- çede "doyumsuz", tatmin olmanuş, bir şeyin daha çoğunu isteyen kişi- leri tanımlamak için kullanılan ve "ohımsuz" nitelemesi olan bir sıfat- ken birden ters yönde anlam değiş- tirdi ve "ohımlu" bir nitelemeye dönüştü. Türkçenin "ohımhı"yu im- leyen "taduıa doyum olmaz" ya da "tadma doyulmaz" kullanımlannı hızla yok ederek... Dolayısıyla, "Galatasaray tribûnlere doyumsuz anlar yaşatn" türünden bir manşet, eğer maçın sonucunu bilmiyorsanız ama doğru Türkçe biliyorsanız, Galatasaray'ın kötü oynadığım ve başansız olduğu anlamını iletiyor. Öte yandan, televizyonca "doyum- suz"a koşullanmış iseniz Aslan- lar'ın sahada harikalar yarattığı sonucuna vanyorsunuz. Bir Türk- çe sözcük aynı anda iki "karşrt" anlamı gösteriyorsa ve bildirim iş- levini yitirmişse Türkçenin "itibar"! "para"smınkinden beter duruma gelmiş demektir. "Canım, uzun etme, verdiğin ör- neklerde lafin geüşinden yinede doğ- ru anlam çıkryor" diyorsanız, Türk- çemizi gün geçtikçe "lafin geöşine" emanet etmekte olduğumuzu sız de kabuletmiş oluyorsunuz. Gün gelip Türkçemizin "düzeftilınesi* için de "yabancı uzman"lara başvurmak zorunda kalmayalım da... "Ağzmdan çıkanı kulağm duysun" kampanyasına ne dersiniz? Napster'a kitapla destek Küttür Servisi - Geçen aylarda, haksız rekabete yol açtığı gerekçe- siyle Napster'a dava açan plak şir- ketleri, grup ve şarkıcılar, sitenin fa- aliyetinin durduruhnası karanyla ra- hat bir nefes almışlardı. Ingiltere'de yayımlanan bir kitap, Napster ve ge- rirdiğj tarhşmalan ele alıyor. John Al- derman'in kaleme aldığı kitap 'So- nicBoom: Napster, P2P,and the Batt- le for the Future of Music' (Ses Pat- laması: Napster, P2P ve Müziğin Geleceği îçin Verilen Savaş) adını ta- şıyor. Olayın iki farklı yönünü, şar- kılan bedava yayan müzik siteleri ile müzisyenler ve yapımcılann ko- nuya bakışıru ele alan yazar, Naps- ter"ı iyi'. plak şirketlerini ise 'kötû adam" olarak görüyor. Alderman aynca, üıternet üzerin- den şarkılann yayılmasının müzik endüstrisinde yeni bir çığır açacağı fikrini de savunuyor. Sunday Tnnes gazetesının CuMureekindeki yazısın- da Alderman'ın kitabını eleştiren Mark Edwards, yazann bazı görüş- lerine kanlmadığını belirtti. Edwards, şarkılan dinleyicilere internet yo- luyla bedava dağıtma fikrinin, site sa- hiplerinin kazanç sağladıklan halde kâr göstermedikleri için adil olma- dığını düşünüyor. Yazann kitabını ise gündemdeki sorunu irdeleyen bir araştırmadan çok, tarih anlatan bir kitap olarak niteliyor. Edwards'a gö- re Napster, internetin tam kalbüıde yer alan bir çelişkinin en açık gös- tergesi. Bu çelişki, içinde mih/on- larca web sıtesinın yüzdüğü bir sa- nal âlemde sadece içeriğin değerli olduğu olgusuyla. her şeyin beda- va verildiği bir sanal âlemde içe- riğin artık bir değeri kalmadığı olgusu arasındaki çelişkidir. 'Ha- kikat' bu iki çelişkili durum ara- smda bir yerde yatıyor. Bir- kaç yıl içinde bu keşfedile- cek. ve bu keşif sürecinde Napster sorunu da belli baş- lı deneyimlerden biri olarak anımsanacak. Dağıtımcı bulamayan 'Ust Kattaki Dansçı', yaz sonunda Avrupa'da Malkovich'ten Güney Amerika öyküsüKûltür Servisi - Sanat kariyerine sinemayla he- nüz tanışmadan önce baş- ladığı Chicago'daki Step- penvvolf Tiyatrosu'nda, rol aldığı onlarca oyunun yanı sıra 50 tane de oyun yöneten aktör JohnMaîko- vich'in son filmi, yönet- menliğini yapüğj 'TheDan- cer Upstairs' (Üst Kattaki Dansçı), Amerika'da henüz dağıtımcı bulamadıysa da yaz sonunda Avrupa'da gös- terime girecek. Nicholas Shakespeare adlı bir yazann 1997 tarihli ro- manından sinemaya uyarla- nan fıhnde, Peru'nun Ma- ocu gerilla hderierinden Abi- mael Guzman'ın 1992 yı- hnda yakalanması anlaöhyor. Isimsiz bir Güney Amerika ülkesinde geçen fılm, aynı zamanda JavierBardem'in canlandırdığı Agustin Re- jas adlı gerilla liderini ya- kalamaya çalışrrken bir ka- nsı, kızı ve âşık olduğu dansçıyı (Laura Morante) korumaya çalışan bir poli- sin öyküsünü de işliyor. 47 yaşındaki Malkovich, beş yıl önce sadece kırk sayfasını okuduktan son- ra yapımcı ortağı RusseD Smim'i arayarak çok be- ğendiği kitabın, film haklannı gecikmeden satın ahnasını istemiş. "Kitaptagefşenoiay- laruı ritmine bayil- dun. Harika bir okumaydL Zeki- ce kaleme abn- nuş bir öykü ve çağnştınhğı ka- dar geriBm yüklü değfl" Malkovich, öykünün politik ima- lar içermediğini sadece güç ve ide- allerin insanı şaşutacak derece- deki çürümüşlüğüne insani soru- lar yönelterek cevap aradığını be- lirtiyor. "Polhikavı, inançlar ka- dar inanıhnaz derecede yorucu ve sıkıa buluyorum. Fakat hayat çok nrsatçu bu yüzden tdtaptald bu adamın duygular ve hayattaki fir- satlar adına para ya da idealkr için baştan çıkmış ofanasuu çok iyi anhyorum. Filmimin Costa Gav- ras'ın ideallere sadakati işlediği apımı çok ciddiye alan, senaryo çalışmalan sırasında da tüm düşüncelerini yazarla paylaşan ve fılmde başrolü üstlenmekten çok, yaratıcı bölümüne katkıda bulunmayı amaçlayan Malkovich, bu yüzden fiJmi 4 milyon dolarhk bir bütçeyle 9 haftada Ekvator, Portekiz ve tspanya'da çekti. muhteşem filmi 'Kuşatma'sının (State of Siege) bir başka açıdan çekUmiş haU oimasını istiyorum". Malkovich ile filmin senaryo çalışmalan esnasında uzun süre ortaklaşa çalışan kitabın yazan Nicholas Shakespeare, çalışmalar sırasında aktörün kattığı yorumla, öyküsüne daha gerçekçi bir bakış kazandırdığını söylüyor. "Malko- vich'in sıradtşıyapısıvegûnahkâr- hklara gelenekseİin dışında getir- diğjobjektif bakış acBi beni çok et- kfledi". Shakespeare aynca, ajan- sı tarafrndan Malkovich'in kita- bıyla ilgilendiğine dair birtelefon aldığında Malkovich'in 1990 ta- rihli 'ÇökkÇay'ından başka hiç- bir filmini izlememiş olduğunu, fa- kat aktörün aralannda 1988 tarih- li 'Tehlikeli tüşkiler'. 1997 tarihli 'Con Air', 'John Malkovich CM- mak' gibi önemli fümlerini ve yorumlannı keşfetmesinin çok uzun sürmediğini de ifade etti. "Onunla tanışmadan önce hak- kmda çelişkili düşünceterim otdu- ğunu keşfettim. İkna edici bir dil- le konuşan. son derece saygıh ve işinde profesyonel bir insan oldu- ğunu görünce bu çelişkUcrin hiç- birisi kalmadT Fihnin ön anlaşmalan esnasın- da sponsorlar ve Ispanyol fıhn şir- keti Lolafibns'in başkanı Andres Vkente Gmez ile mali anlaşmaz- lıklar yaşandığını ve aylar süren uz- laşma görüşmelerinin fihni çok geciktirdiğini söyleyen Malko- vich, tepkiliydi. "Bir yapımı ger- çekleştirirken parayı normaldcn fazla önemserseniz ashnda hiçbir- şey yaprmyorsunuz demektir. Bu çokaptaka". Yapımı çok ciddiye alan, senaryo çalışmalan sırasın- da da tüm düşüncelerini yazarla paylaşan ve filmde başrolü üst- lenmekten çok, yaratıcı bölümü- ne katkıda bulunmayı amaçlayan Malkovich, bu yüzden 4 milyon do- larlık bir bütçeyle 9 haftada Ekva- tor, Portekiz ve Ispanya'da çekti- ği fihnin başrolünü bu yıl 'Befo- re Night FattVtaki rolüyle Oscar adayhğı kazanan Javier Bardem'e vermiş. Aktör bir Alman şirketince ken- disine Gordon Lish'in bir seri ka- tilin öyküsünü anlatan 1983 tarih- li 'Dear Mr. Capote' adlı romanı- nı fihne çekmesi ve yönermenliği- ni yapması yönünde bulunulan bir teklifi de düşünme aşamasında. YAHODASI SELİM İLERİ Gerici... Benden yaşça büyük, altmışlannda. Tepeden tır- nağa süzüyor, daha kapıdan girer girmez; sonra masaya yaklaşıyor bu bey: "Selimllerideğ//m/?° "Benim..." "özür dilerim ama size bir şey söylemek istiyo- rum: Cumhuriyet'teki yaztlannızı okumaya taham- mül edemiyorum. Basbayağı gericilik propagan- dası..." Susuyor. Ben de susuyorum; ne demem gere- kir? Masamızdakiler hayli şaşınyorlar. Bey devam ediyor: "Eski, köhnemiş yazariaria uğraşıyorsunuz. On- lan bugün neden okuyalım. Memleketin binlerce sorvnu..." Uzayıp gidecek besbelli. Uzayıp gidiyor da. llk kez yerilmiyorum. Ama artık yanıtlamaya üşendim, ben de özür diledim. Karşılıklı soğuk soğuk gü- lümsedik. "Eski, köhnemiş" yazarlanmız... Onlann bugü- ne söyleyebileceklen hiç mi sözleri yok?! Batı'da bu soy yazarlann hep gündemde tutul- duğunu, "eski" -ne demekse- yapıtlann yeni ya- ratım yollarryla izlerçevreye sık sık sunulduğunu söylemek isterdim. Örnekse Shakespeare. Hamlet yazan sinema- da -Üstetik salt Ingiliz sinemasında değil!-, tele- vizyonda yeniden yaşatılabiliyor. Shakespeare'in kimi oyunlanndan yola çıkılarak çizgi filmler bile gerçekleştinldi. Ingiltere'de, hatta bütün dünyada Shakespe- are tarzı klasik yazarlar öylesine tanınıyor ki, oku- run neredeyse gözeneklenne işlemiş bu yazarlar. Durum böyle olunca, çizgi filmdi, günümüze uyar- lamaktı, değişik yöntemler, bilinmedik bambaşka yollar elbette denenebilir. Bizde öyle değil. Bizde bunlann hiçbiri -şimdi- lik- işe yaramaz. Ölümlerinden bu yana yüzyıl geç- miş yazarianmızı bile tanımıyoruz biz, okumuyo- ruz. Onlardan tat almanın yordamlannı bilmiyoruz. Acı birdeneyim ortada: Halrt Refiğ, Aşk-ı Mem- nu'u televizyon için bir diziye dönüştürmüştü. Yıl- lar öncesinin yapıtı çok başanlı bir çalışmaydı. Us- taca yazılmış senaryo, başanlı yönetim, iyi oyun- culukseyirciyi hemen etkilemişti. Gelgelelim Aşk- ı Memnu da, Halid Ziya'nın öteki kitaplan da 'oku- ma' açısından birer giz olarak kalmaya devam et- ti. Eğitim sistemimiz, Türk Dili ve Edebıyatı kitap- lan birçok değerli yazanmıza, birçok değerli yapı- ta yalnızca ölüm giysileri kuşandınyor. Yabancı kanallan izleyenler, 'kitap', 'okuma' programlannı da izliyorlar mı, kestiremiyorum. Ya- ratıa yazar eleştirmenlerle, okurianyta bir araya ge- tiriliyor, uzun uzadıya tartışılıyor. Yaratıcı yazann ya- pıtı adeta didik didik ediliyor. O kadar ki, yaprtın serüveni 'polisiye' dizi ölçüsünde merak uyaindı- nyor. Bizde çoğu yapıt için çıt çıkmıyor, tek satır ya- zılmadığı çok oluyor. Hele dünkü yazarianmızm ya- pıtlan... İyi yazarlar, usta yazarlar, geçen zamana mey- dan okuyacak yazarlar ve şairler her yeni döne- me yeni sözlerie çıkagelirler. Her yeni dönemin yeni okumalan onlan yalnızca gündemde tutmaz; yaşamı ne kadar bilgece kavramış olduklanna da alıp götürür bizi. Ahmet Mithat Efendi'yi edebiyatımızın roman ve öykü alanında Y/^'lerden olduğu için önemsi- yorduk. Yani küçük birçevre önemsryordu. Küçük çevre şimdi Ahmet Mithat Efendi'nin kimi yapıtla- nndaki derin yenilikçiliği keşfediyor, kendi döne- mini aşan bir yenilikçilik. Edebiyat tarihi Ahmet Mithat Efendi'den yarın başka türiü söz açacak. Böylesi bir serüvenin irdelenmesini gericilik sa- yarsak, bu bizi daha umarlı yannlara açacak her şeye uzak durduğumuza, burun krvırdığımıza işa- ret eder. Bence... Takvimde tz Bırakan: "Yukan pencerelere kadar uzayıp boy veren çı- narağaçiannın dallan hışırdtyordu camlann önün- de." Peride Celal, Mektup, Can Yayınlan, 1994. Venedik'te Kubrick sergisi • VENEDtK (AP)- Hollywood'un dünyaca tanınan| sinema yönetmeni Stanley Kubrick'in fotoğraf çalışmalanndan I oluşan bir sergi, | Venedik Film Festivali kapsamında ziyaretçilere açıldı. Sergide. sinemanın yanı sıra fotoğraf sanatına olan ilgisiyle de bilinen Kubrick'in 50'den fazla çalışması yerahyor. 'Otomarik Portakal', 'Lolita' gibi filmleriyle kitlelerce tanınan yönetmen, en son Tom Cruise ve Nicole Kidman'ın başrollerini paylaştığı 'Gözleri Tamamen Kapalı'yı yönetmişti. öoven, Irkçılık Koıtfenansı'nda • DURBAN - Amerikalı siyahi aktör Danny Glover, 2 Eylül'de Güney Afrika'nın Durban şehrinde düzenlenen 'Birleşmiş Milletler Irkçılık Konferansı'nın üçüncü gününde 'Voice of Victims' adlı özel bir foruma katıldı. Glover'ın katıhmının, sanatçılann da konuya gösterdikleri hassasiyeti temsil etmesi açısından özel bir anlam taşıdığı yorumlan yapıldı. Forumda son yıllarda artış gösteren, sivillere yönelik ırkçı saldırılar ele alındı, hükümetlerin bu konuda alması gereken önlemler tartışıldı. Glover, foruma Birleşmiş Milletler Çocuk Haklan Komitesi üyesi Awa, N'deye Quedrado ve geçen yıl New York'ta oğlu polisler tarafından öldürülen Amadou Diallo'nun annesi Saidou Diallo ile katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle