Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9AĞUSTOS2001 PERŞEMBE
DIZI
Boğazına kadar borçlanan Türkiye, IMF veDünya Bankası tarafından idare edüiyor
Piyasa ekonomisi bunalımı
Bir alteniatif
varmı?
Bunalım, direniş, çıkar yol
Doç Dr. Yıldız SERTEL
r ğ Turgut Özarın çok
/ tartışılan liberasyon
-£. programı şöyleydi:
Devletin kamu sektörüne
desteği durdurulacak.
Tanm üretimine destek
verilecek, sanayiye destek
azaltılacak. Üretim sistemi
iç pazardan dış pazara
aktarılacak. Borçlara,
tasarnıflara, tanm ürünü
ihracına dayalı bir
ekonomik yapı
oluşturulacak.
undan sonra
Türkiye, kendi
gücüne değil, dış
borçlara dayanarak
yaşayan, içerde yaratılan
değerleri dışanya kaydıran;
en lüks maddelere kadar
her şeyini ithal eden;
döviz açığını ihracatla
kapatmaya çalışan bir ülke
haline geldi. Buna da
küreselleşme, dünya
ekonomisine ayak uydurma
gibi adlar takıldı.
TurgutOzal'ın dışanya açılma ve ult-
ra-liberasyon politikalannın birbirini iz-
leyen bunalımlara yol açması kaçınıl-
mazdı. Devletçiliğe "tu kaka" denilir-
ken Amerika'da tüm gümrük kontrolle-
rinin kaldınlmadığı, Avrupa'da dövize
yüzde yüz serbesti tarunmadığı unutu-
luyordu.
özal'ın programı, uluslararası banka-
lann, çokuluslu şirketlerin ve onlann
sermayesini koruyan Dünya Bankası,
IMF gibi örgütlerin ısteklerine çok uy-
gundu. Bu önlemlerle, Türkiye'nin iç
pazan yabancı ürünlere tamamen açılı-
yor, Türkiye'de yatınlan paralann kârla-
n istenildiği gibi dışan çıkanlabiliyor-
du. Rekabet karşısında sanayi üretimi
gerileyen Türkiye, sürekli olarak dünya
bankalanndan yüksek faizle borç almak
dunımuna düşüyor, bu da onlara kâdar
sağlıyordu. Özal'ın çok tartışılan libe-
rasyon programı şöyleydi: -Devletin ka-
mu sektörüne desteği durdurulacak. -
Tanm üretimine destek verilecek, sana-
yiye destek azaltılacak. - Üretim siste-
mi iç pazardan dış pazara aktanlacak. -
Borçlara, tasamıflara, tanm ürünü ihra-
cına dayalı bır ekonomik yapı oluşturu-
lacak.
Bundan sonra Türkiye, kendi gücüne
değil, dış borçlara dayanarak yaşayan,
içerde yaratılan değerleri, borç ve faiz
ödemeleriyle dışanya kaydıran; ürete-
cek yerde en lüks maddelere kadar her
şeyini ithal eden; döviz açığını ihracat-
ÖzaTın ekonomik programı, çokuluslu şirketierin ve onlann sermayesini koruyan örgütlerin isteklerine çok uygundu.
la kapatmaya çalışan bir ülke haline gel-
di. Buna küreselleşme, modernleşme,
dünya ekonomisine ayak uydurma gibi
adlar takıldı. . , . - » , - . „ , .
Avrupalı olmafc
Köpeklenmıze ithal mama yediriyor-
sak, artık Avrupalıydık. Ancak, Türk ka-
muoyuna yeterince açıklanmayan bazı
gerçekler vardr Bankalara tanınan ser-
besti sonucu mevduat faizleri vükseldi,
sermaye yannmdan parasal alanlara
kaydı. Paranın para getirmesi üretme-
den yaşayan bir nıuthı azınlık doğurdu.
İJretimi arrarmadan ihracatı artnrmak,
iç pazara mal sürümünü azaltnıak anla-
mına geldi. enflasyonu körükledi. Dış
borçlar giderek pahahlaşn. Değeri dü-
şûk parayla ithal edilen makine ve yedek
parçalar sanayi üretimini pahafalaşanh.
Alınan borçlann koşulu olan devalüas-
yonlar da enflas\onu körükledi. Böyle-
ce, bir yandan ekonomi durgunhığa doğ-
ru gider, işsizlik artarken; bir yandan da
nyatlar htda yükseldi. Bunun adına
stagflasyon denildi. Kısacası bugün yaşa-
dığımı/ bunalım daha 1980'li yıÛann
sonlannda başlamışü.
Bu lıberal politika, bir kriz politika-
sıydı. Zenginı zengin fakiri fakir kılan
bir politika güdüldü. Pazarlan büyük te-
kelci sermayesınin kontrol ettiği bir dün-
yada, "serbest piyasa ekonomisi"nin
Türkiye'nin lehine işleyeceğini düşün-
mek bir hayaldı... Küreselleşme süreci
içinde dünya ekonomisi bunalıma girer-
ken oralarda da işsizlik artıp, iç pazar tı-
kanırken, Türkiye'nin bundan etkilen-
memesi olanaksızdı. Gelişmemiş bir ül-
kenin ekonomisini, gelişmiş dunyanın
rekabetine açmak, içerde bazı sanayi
dallannı kösteklemek, gelışmeyen tek-
niği dışardan getirmekten başka ne so-
nuç verebilirdi? Bütün bunlann sonu-
cunda o günden beri Türk ekonomisınin
üç mihver üzerinde durduğunu görüyo-
ruz: "Stagflasyon" (durgunluk ve enflas-
yon), "borç" ve "bağtmuhk".
özallzm
Ühan Selçuk, "OzafiznTi şöyle tarif
ettı: - Sürekli zam, sürekli devalüasyon,
parasalcılık, depolitizasyon, tüketimi
körüklemek, paradan para kazanmanm
avantacıhğını topluma benimsetmek,
üretime boş vermek, dolarizasyon.
(Cumhuriyet, 11 Nısan 2001.) Gerçek-
ten. "Ozafizm" bu idi. Sonradan buna
"Özelleştirmeler'' de eklendı ve boğazı-
na kadar borçlanan Türkiye, IMF ve
Dünya Bankası tarafından idare edilme-
ye başlandı. Bunu yaparken de kredi ve-
recek bankalara kârlar sağladılar, yatı-
nm yapacak çokuluslu şirketlen konı-
dular. Bir buçuk yıl önce, sözde Türk
ekonomisınin önünü açmak için, bir "ts-
tikrar Programı" hazırlayan IMF uzma-
nı Cottarelli sorunu enflasyon gibi gös-
terdi ve bu afeti önleyecek önlemler ile-
ri sürdü: Ccretleri düşük tutmak, döviz
kurlannı kontrol altına ahnak (bir yıl
için sabitleştirmek), özelleştirmeleri
hızlandırmak. Bu programla, bir yıl so-
nunda, ekonomi tam bir bunalıma girdi.
Düşük ücretler ve düşürülemeyen enf-
lasyon, halkın ahm kabiliyetıni sıfira in-
dirdi. Iç pazar tıkandı, üretim geriledi,
ekonomi durgunluğa sürüklendi. Buna-
lım içindeki bankacıhk sistemi üretimi
değil, ıthalatı destekledi. Durgunluk ve
özelleştirmeler sonucu işsizlik, ış gücü-
nün yüzde 15'ineulaştı.Zamlarladaaç-
lık ve bunalun ekonomisine gırildi.
Yüksek döviz kurlan pıyasalan altüst
etti, faizlen yükseltti, kredileri durdur-
du, ihracatı baltaladı. Haksız kazançla-
n önlemek için alınan önlemler, "istik-
rar progranunın" yarattığı ekonomik ve
siyasal ıstikrarsızlık, dışanya sermaye
kaçmasına yol açtı. Dışanda biriken pa-
ranın 120 milyar dolar olduğu tahmin
ediliyor. Cottarelli sahneden çekildi.
İşsizHlt sorunu
Türkiye'deki bunalımı sadece enflas-
yon açısından ele ahnak zaten yanlıştı.
Enflasyonla beraber 10 milyona yakla-
şan bir işsizlik sorunu vardı. Borçla ya-
şamak sistem haİine getirilmiş, sağlam
bir iç kaynak bulunması hiç düşünülme-
mişti. Bunalımınbirservetvergisi,buna-
hm vergisi ıle çok kazananlara yüklen-
mek yerine, gaza, benzine, taşıtlara ya-
pılan zamlar yani dolaylı vergilerle hal-
ka yüklenmek yolu tutuldu. Alım kabi-
liyetıni düşürmek yerine, üretimi arttı-
np pazara bol mal sürmek hem enflas-
yon, hem de işsizlik açısından daha doğ-
ru olurdu. Ne var ki, yüksek gelirlilere
yüklenen kademeli bir gelir vergisi sis-
temiyle devlete sürekli ve sağlam kay-
nak sağlamak hiç düşünülmedi. Buna-
lımın, üzennde durulmayan asıl nedeni
ise Özal-IMF politıkalanna uygun ola-
rak, hükümetin iç ve dış borçlarla yaşa-
masının kural olarak kabul edılmesiydı.
Bunalımın temell
Özal'dan bu yana, gidip gelen hükü-
metler iç ve dış borçlarla yaşadı. Kredi
borçlan affı, vergi borcu affı ve düşük
faizli krediler birbirini izledi. Yüksek
gelirli vatandaş vergisini ödemeyince;
boş kalan devlet kasalan iç ve dış borç-
larla, halka yüklenen dolaylı vergilerle
kapatılmaya çalışıldı. Liberalizm anar-
şi gibi anlaşıldığından, mafya operas-
yonlanyla, zengin kaynaklar, devlete
yüksek faizle borç veren kurumlar ko-
rundu. Bütün bu gehşmelerin sonucun-
da Türkiye nereye geldi?
2000 yılında milli gelirin yüzde 28'i
bütçe gelirlerinden, yüzde 92'si toplam
kredilerden sağlandı. Faiz ve borç öde-
meleri, milli gelirin yüzde 70'ine ulaş-
tı. Dış borç 107 milyar dolara ulaşmış,
ulusal gelirin yansını aşmıştı. İç borç
ise 45.427 katrityon TL idi. Kişi başına
düşen borç 2 bin 436 dolardı. Hazine, 10
yılı kapsayan bir zaman içinde, 10 mil-
yar 628 milyon dolar ana para, 2 milyar
405 milyon dolar faiz ödemek durumun-
daydı. Bu 13 milyar borç anlamına ge-
liyordu. Dış borç ile iç borcu ödemek
gündeme gelmişti. Zaten Kemal Der-
viş'in Washington'da elde ettığı 10 yıl-
lık bir süre içinde peyderpey ödenecek
14 milyar dolar kredi de bunu karşılıyor.
2000 yılı sonunda Türkiye borçlannı
ödeyemeyecek duruma geldiğinden, ye-
niden kredi alabilmesi için IMF, temsil-
cisi Cottarelli'yi Türkiye'ye gönderdi
ve Türkiye'ye çok ağır koşullar yükle-
yen, bir kemer sıkma programı hazır-
landı. Enflasyonu düşürmeyi hedef alan
bu program ekonomiyi durgunluğa gö-
türünce, yüzde 40 enflasyon altında ezi-
len düşük gelirli emekçiler, esnafayak-
landı. Toplum patlama kertesine gelin-
ce, Dünya Bankası'ndan Kemal Derviş
gönderildi. Hükümet, Rusya'run ve baş-
ka ülkelerin yaptığı gibi bir borç ertele-
mesine başvuracağı yerde Dünya Ban-
kası'na teslim olmayı tercih etti.
Dünya Bankası
1981 yıhndan beri Dünya Bankası ta-
rafından önerilen, "Structural Adjust-
ment" (Yapısal Uyum) programlanyla,
üçüncü dünya ülkelerine, ücretlerin dü-
şük tutulması, özelleştırmelerin hızlan-
dınlması, kamuya verilen desteğin dü-
şürülmesi öneriliyor. Bu yollarla, zayıf-
layan üçüncü dünya ekonomileri, küre-
selleşen büyük sermayenin sözcüsü olan
uluslararası örgütlerin kontrolü altına gı-
riyor. Liberal ekonominin tek doğru y-
ol olduğu iddia edilerek Dünya Banka-
sı ve IMF programlannda, bu ülkelere
(gelişmekte olan) yapılan "yardmıtara"
uzmanlann geçerh kabul ettiği, "kemer-
leri sıkma programlan" koşul olarak k-
abul ettirilmektedir. (Le Mond Dip-
lomatique, Mayıs 1995). Işte, Kemal
Derviş'in programı da bu programlar-
dan biridir.
Yarın: Neo-llberal ekonomi
Iflas mı edlyor?
PERŞEMBE
ORHANBURSALI
İsrail'den Öğrenmek
Israil Başbakanı Şaron'un ülkemizi ziyareti
konusunda gazete ve TV'lerde yapılan yorum
ve değerlendirmelerde siyaset hep ön plan-
da...
Bizim gözümüz sadece siyaset görür... Onun
ötesine bakma kusurumuz vardır...
Siyasetin ötesinde, bizim Israil'den öğrene-
ceğimiz nedir?
Tabii ki bu küçük ülkenin ekonomide, kalkın-
mada, bilim ve teknolojide nasıl bir dünya de-
vi haline geldiğidir, öncelikle... Israil'in gücü,
ekonomi ve teknolojide yatıyor. Sürekli geliş-
tirdiği bu kaynaklanna dayanmasaydı, Arap ül-
keleri Israil karşısında titreyip durmazdı!
Israil kuruluşundan beri savaş içinde bir ül-
ke... Bizim kolaycı yazarianmız ve siyasetçile-
rimiz, Türkiye'nin kalkınamama gerekçelerin-
den biri olarak, savunmaya ayırdığı yüksek
paylan gösteririer... Türkiye'nin savunmaya
yüksek kaynaklar ayırdığı doğrudur, ancak bu-
nun kalkınamama gerekçesi olarak gösteril-
mesi ise büyük bir yalandır!..
Israil ise bu yalanın baştanığıdır!
•••
Savaş içindeki Israil'de kişi başına milli gelir
18 bin 440 dolar. 6 milyon nüfusun yüzde 91.1 'i
kentlerde yaşar. Nüfusun yüzde 100'ü okurya-
zardır.
Israil tam bir yüksek teknoloji ülkesidir. Dış-
satım mallannın yüzde 31 'ini yüksek teknoloji
ürünleri oluşturur (Bizde yüzde 9).
15 yaş ve üzeri nüfusta okullaşma yılı 9.6
(Bizde 5.3 yıl). Israil'de 1 milyon nüfus başına
düşen patent sayısı 74 (Bizde sıfira yakın).
Yüksek ve orta nitelikli teknoloji ürünlerinin
toplam dışsatımdaki yeri yüzde 45 (Bizde yüz-
de 26.7). Araştırma ve geliştirmeye yaptıklan
harcama, milli gelirin 2.4'ü (Bizde yüzde 0.6).
Bütün diğer göstergelerde de Israil'i Türkiye
ile kıyaslamaya kalkmanın bir anlamı yok, bu
ülkeyi ancak ileri ülkelerle kıyaslayabilirsiniz.
Israil, örneğin bilim-araştırma makalesi yayı-
mında, nüfus başına düşen makale sayısına
göre dünya ikincisi! 2000 yılında yayımladığı
makalelerin toplamı 10 bin 428 (65 milyon nü-
fuslu Türkiye'ninki 5 bin 240).
• • •
Israil dünya çapında bir biyoteknoloji devi.
Tanm, hayvan ve insan genetiğinde yaptığı bu-
luşlar, bu ülkeyi dunyanın en üst sıralanna ge-
tirdi. Israil, bu buluşlanyla da büyük paralar ka-
zanıyor. Dünya çapında araştırma enstitüleri
ile Israil, bilim ve teknoloji mucizesinin adıdır
aslında. Bütün dünya, yasaklansın mı yasak-
lanmasın mı diye tartışırken kök hücreleri üze-
rinde yaptığı büyük atılımla Israil, bugün dün-
yada bir numaralı ülke haline geldi. Kök hüc-
relerini embriyolardan ayınp ilk kez insan be-
deni dışında büyüten bilim adamı bir Israilli (Jo-
seph Itskovrtz-Eldor). Bilindiği gibi kök hüc-
releri, insandaki 240 doku türüne dönüşen te-
mel hücrelerdir. İnsan organlannın bozulan
fonksiyonlannın bu kök hücrelerle yenilenebi-
leceği bir döneme girilmektedir. Israil, dunya-
nın bu bir numaralı bilimsel tartışma ve araş-
tıımasında başroldedir. Israil'de kök hücreleriy-
le ensülin hormonunun harekete geçirildiği,
kalp hücreleri elde edildiği belirtiliyor... Yüksek
teknoloji ürünü bazı ilaçlar da ilk kez Israil'de
geliştirildi (örneğin multipl skleroz hastalığı
için). Israil teknolojik olarak, örneğin savaş
uçaklannı vb. yenilemede ulaştığı teknolojik
düzeyle, ABD, Rusya ve diğer ileri ülkelerle re-
kabet edebiliyor. Türkiye'de savunma ihalele-
rinde söz sahibi olabiliyor.
••• -
Bu yazı bir Israil propagandası mı?
Yooo, sadece aklın propagandası!
Ülkesini seven ve düşünen siyasetin, nasıl
kalkınacağını bilen bir bilincin propagandası!
Yüksek teknolojiye, bilime ve araştırmaya ya-
tınmın ülkeyi yükselteceğini ve zenginlik yara-
tacağını gören kafanın propagandası... Suya
muhtaç bir ülkenin yarattığı mucizenin
propagandası!..
• • •
Kısa bir tatil dönüşünün ardından, hepinize
merhaba!..
obursaliCabilimmerkezi.org.tr
IMF ile Dünya Bankası'nın Türkiye'de uyguladığı politikayla ulusal bağımsızlığımızı yitirmek zorunda kalıyoruz
Derviş'inprogramı ne anlama geliyor?Kemal Derviş'in programının bir kalkınma veya bunalımdan kurtulma programı olduğu
söylenemez. Aşağıdaki maddeler, bize niteliği hakkında yeterince fikir verebilir: -2001
yılında yüzde 3 küçülme. Dalgalı kur rejimi sürecek - Memur maaşlan enflasyon
hedeflerine uygun olarak arttınlacak. - Özelleştirmeler hızlandınlacak. - Gelirlerin
ulusal gelire oranı yüzde 25 indirilecek. - Açıklar, dolaylı vergilerle (zamlarla)
kapatılacak. Servetlere, yüksek gelirleTe vergi koymayan bu program; zamlar ve
devalüasyon ile enflasyonu körüklediği gibi ücretkri düşük tutarak. iç pazan
daraltmaktadır, ekonomik durgunluğu sürdürecek niteliktedir. Bunlara
ilaveten, 15 yasanm hızla Meclis'ten geçirilmesi kaçınılmaz bir şart
olarak koşulmuştur: Şeker Yasası, Ekonomik ve Sosyal Konsey
Yasası, Merkez Bankası'nı Bağımsızlaştırma Yâsası gibi.
Telekom, TEAŞ, Türk Hava Yollan gibi pek çok verimli
kuruluşun özelleştirilmesi, tanm ürünlerine devlet
desteğinin kaldınlması, kamu bankalannın kısa vadede
yeniden yapılandınhp özelleştirilmesi gibi pek çok koşul
da Türk kamuoyunda sert tepkilere yol açmıştır.
Çünkü, bu programla nüfusun yansına yakmı
açlığa mahkûm edilmekte, özelleştirilmeler
yüzünden yüzbinlerce emekçi işsiz
bırakılmakta, dolaylı vergilerle bunalımın yükü
halka yükletilmekte, Telekom gibi stratejik
önemi olan bir kurumun yabancılann eline
geçmesi sağlanmaktadu". Banka reformuyla
I bankalanmız, değişik yasalarla madenlerimiz,
enerji kaynaklanmız yabancı sermayeye
açılmakta, şeker ve tütün yasalanyla bu ürünler yabancı rekabetine açılmaktadır. Aynca, Meclis'ten acele olarak
geçirilecek yasalara son dakikada Tahkim Yasası da eklenmiştir.
Bununla yabancı firmalann, Türkiye'de herhangı bir sorunla karşılaştıklan vakit bir özel uluslararası mahkemeye
başvurabilmeleri, Türk adliyesine karşı sorumlu olmamalan sağlanmaktadır. Bu da kapitülasyonİann geri
gelmesinden başka bir şey değildir. Dikkatle üıcelendiği vakit, bu programm Türkiye'de tanm üretimini boğma,
enerji ve servet kaynaklannı, önemli iletişim kurumlannı, bankalannı yabancı sermayeye açma, üretimi yavaşlatma
programı olduğu açıktır.
"Bu kemer sıkma programryla; enflasyon veis^izMkçokyül«ek<lûz»yfcreulaşacak,böyüJ£s«ı^«sahiplerine, yü^
gelirlilere dokunulmayacaknr."
Kemer sılcma programı
Derviş, bunun bir kemerleri sıkma programı olduğunu açıklarken bir servet vergisi olmayacağını, doğrudan vergilere
dokunulmayacağım açıklamaktan çekinmemiştir. Bu stagflasyon programını IMF ve Dünya Bankası destekliyor.
Ancak, değişik niyet mektuplanyla, ekonomimiz onlann denetimi altına girmiş bulunuyor. Onlar da kredileri dilim
dilim vereceklerini ve her aşamada bütün istekleri gerçekleştirilmeden tek kuruş vermeyeceklerini sert tonlarla
açıklıyorlar. Böylece, kısa vadede 1.5, uzun vadede 12 milyar dolar yüksek faizli borç alabilmek için, ekonomimizi
tümüyle yabancı ellere teslim etmek, ulusal bağımsızlığımızı yitirmek durumuna düşmüş bulunuyoruz. IMF ile
Dünya Bankası'nın Türkiye'de uyguladıklan bu politika, bütün dünyada ABD'rün ekonomik egemenliğini sağlamak
politikasının bir parçasıdır. Bu politikayla, üçüncü dünya ülkeleri borçlandmlarak dize getirilmekte; bugday, tütün ve
şekerden değişik sanayi ve ağır sanayi ürünlerine kadar her şeyi dışardan ve özeîlikle ABD'den ithal etmek;
bankalannı. ulusal üretim birimlerini, enerji ve servet kaynaklannı onlara teslim etmek durumuna getirilmektedirler.
Küreselleşme perdesi arkasında oynanan oyun budur.
Bu durum gerek Türkiye'de gerekse bütün dünyada geniş tepki ve eylemlere yol açmış, bir alternatif yol arayışı
başlamıştır. Bunlan bundan sonraki yazılarda ele alacağız.