18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9AĞUSTOS2001 PERŞEMBE DIZI Boğazına kadar borçlanan Türkiye, IMF veDünya Bankası tarafından idare edüiyor Piyasa ekonomisi bunalımı Bir alteniatif varmı? Bunalım, direniş, çıkar yol Doç Dr. Yıldız SERTEL r ğ Turgut Özarın çok / tartışılan liberasyon -£. programı şöyleydi: Devletin kamu sektörüne desteği durdurulacak. Tanm üretimine destek verilecek, sanayiye destek azaltılacak. Üretim sistemi iç pazardan dış pazara aktarılacak. Borçlara, tasarnıflara, tanm ürünü ihracına dayalı bir ekonomik yapı oluşturulacak. undan sonra Türkiye, kendi gücüne değil, dış borçlara dayanarak yaşayan, içerde yaratılan değerleri dışanya kaydıran; en lüks maddelere kadar her şeyini ithal eden; döviz açığını ihracatla kapatmaya çalışan bir ülke haline geldi. Buna da küreselleşme, dünya ekonomisine ayak uydurma gibi adlar takıldı. TurgutOzal'ın dışanya açılma ve ult- ra-liberasyon politikalannın birbirini iz- leyen bunalımlara yol açması kaçınıl- mazdı. Devletçiliğe "tu kaka" denilir- ken Amerika'da tüm gümrük kontrolle- rinin kaldınlmadığı, Avrupa'da dövize yüzde yüz serbesti tarunmadığı unutu- luyordu. özal'ın programı, uluslararası banka- lann, çokuluslu şirketlerin ve onlann sermayesini koruyan Dünya Bankası, IMF gibi örgütlerin ısteklerine çok uy- gundu. Bu önlemlerle, Türkiye'nin iç pazan yabancı ürünlere tamamen açılı- yor, Türkiye'de yatınlan paralann kârla- n istenildiği gibi dışan çıkanlabiliyor- du. Rekabet karşısında sanayi üretimi gerileyen Türkiye, sürekli olarak dünya bankalanndan yüksek faizle borç almak dunımuna düşüyor, bu da onlara kâdar sağlıyordu. Özal'ın çok tartışılan libe- rasyon programı şöyleydi: -Devletin ka- mu sektörüne desteği durdurulacak. - Tanm üretimine destek verilecek, sana- yiye destek azaltılacak. - Üretim siste- mi iç pazardan dış pazara aktanlacak. - Borçlara, tasamıflara, tanm ürünü ihra- cına dayalı bır ekonomik yapı oluşturu- lacak. Bundan sonra Türkiye, kendi gücüne değil, dış borçlara dayanarak yaşayan, içerde yaratılan değerleri, borç ve faiz ödemeleriyle dışanya kaydıran; ürete- cek yerde en lüks maddelere kadar her şeyini ithal eden; döviz açığını ihracat- ÖzaTın ekonomik programı, çokuluslu şirketierin ve onlann sermayesini koruyan örgütlerin isteklerine çok uygundu. la kapatmaya çalışan bir ülke haline gel- di. Buna küreselleşme, modernleşme, dünya ekonomisine ayak uydurma gibi adlar takıldı. . , . - » , - . „ , . Avrupalı olmafc Köpeklenmıze ithal mama yediriyor- sak, artık Avrupalıydık. Ancak, Türk ka- muoyuna yeterince açıklanmayan bazı gerçekler vardr Bankalara tanınan ser- besti sonucu mevduat faizleri vükseldi, sermaye yannmdan parasal alanlara kaydı. Paranın para getirmesi üretme- den yaşayan bir nıuthı azınlık doğurdu. İJretimi arrarmadan ihracatı artnrmak, iç pazara mal sürümünü azaltnıak anla- mına geldi. enflasyonu körükledi. Dış borçlar giderek pahahlaşn. Değeri dü- şûk parayla ithal edilen makine ve yedek parçalar sanayi üretimini pahafalaşanh. Alınan borçlann koşulu olan devalüas- yonlar da enflas\onu körükledi. Böyle- ce, bir yandan ekonomi durgunhığa doğ- ru gider, işsizlik artarken; bir yandan da nyatlar htda yükseldi. Bunun adına stagflasyon denildi. Kısacası bugün yaşa- dığımı/ bunalım daha 1980'li yıÛann sonlannda başlamışü. Bu lıberal politika, bir kriz politika- sıydı. Zenginı zengin fakiri fakir kılan bir politika güdüldü. Pazarlan büyük te- kelci sermayesınin kontrol ettiği bir dün- yada, "serbest piyasa ekonomisi"nin Türkiye'nin lehine işleyeceğini düşün- mek bir hayaldı... Küreselleşme süreci içinde dünya ekonomisi bunalıma girer- ken oralarda da işsizlik artıp, iç pazar tı- kanırken, Türkiye'nin bundan etkilen- memesi olanaksızdı. Gelişmemiş bir ül- kenin ekonomisini, gelişmiş dunyanın rekabetine açmak, içerde bazı sanayi dallannı kösteklemek, gelışmeyen tek- niği dışardan getirmekten başka ne so- nuç verebilirdi? Bütün bunlann sonu- cunda o günden beri Türk ekonomisınin üç mihver üzerinde durduğunu görüyo- ruz: "Stagflasyon" (durgunluk ve enflas- yon), "borç" ve "bağtmuhk". özallzm Ühan Selçuk, "OzafiznTi şöyle tarif ettı: - Sürekli zam, sürekli devalüasyon, parasalcılık, depolitizasyon, tüketimi körüklemek, paradan para kazanmanm avantacıhğını topluma benimsetmek, üretime boş vermek, dolarizasyon. (Cumhuriyet, 11 Nısan 2001.) Gerçek- ten. "Ozafizm" bu idi. Sonradan buna "Özelleştirmeler'' de eklendı ve boğazı- na kadar borçlanan Türkiye, IMF ve Dünya Bankası tarafından idare edilme- ye başlandı. Bunu yaparken de kredi ve- recek bankalara kârlar sağladılar, yatı- nm yapacak çokuluslu şirketlen konı- dular. Bir buçuk yıl önce, sözde Türk ekonomisınin önünü açmak için, bir "ts- tikrar Programı" hazırlayan IMF uzma- nı Cottarelli sorunu enflasyon gibi gös- terdi ve bu afeti önleyecek önlemler ile- ri sürdü: Ccretleri düşük tutmak, döviz kurlannı kontrol altına ahnak (bir yıl için sabitleştirmek), özelleştirmeleri hızlandırmak. Bu programla, bir yıl so- nunda, ekonomi tam bir bunalıma girdi. Düşük ücretler ve düşürülemeyen enf- lasyon, halkın ahm kabiliyetıni sıfira in- dirdi. Iç pazar tıkandı, üretim geriledi, ekonomi durgunluğa sürüklendi. Buna- lım içindeki bankacıhk sistemi üretimi değil, ıthalatı destekledi. Durgunluk ve özelleştirmeler sonucu işsizlik, ış gücü- nün yüzde 15'ineulaştı.Zamlarladaaç- lık ve bunalun ekonomisine gırildi. Yüksek döviz kurlan pıyasalan altüst etti, faizlen yükseltti, kredileri durdur- du, ihracatı baltaladı. Haksız kazançla- n önlemek için alınan önlemler, "istik- rar progranunın" yarattığı ekonomik ve siyasal ıstikrarsızlık, dışanya sermaye kaçmasına yol açtı. Dışanda biriken pa- ranın 120 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Cottarelli sahneden çekildi. İşsizHlt sorunu Türkiye'deki bunalımı sadece enflas- yon açısından ele ahnak zaten yanlıştı. Enflasyonla beraber 10 milyona yakla- şan bir işsizlik sorunu vardı. Borçla ya- şamak sistem haİine getirilmiş, sağlam bir iç kaynak bulunması hiç düşünülme- mişti. Bunalımınbirservetvergisi,buna- hm vergisi ıle çok kazananlara yüklen- mek yerine, gaza, benzine, taşıtlara ya- pılan zamlar yani dolaylı vergilerle hal- ka yüklenmek yolu tutuldu. Alım kabi- liyetıni düşürmek yerine, üretimi arttı- np pazara bol mal sürmek hem enflas- yon, hem de işsizlik açısından daha doğ- ru olurdu. Ne var ki, yüksek gelirlilere yüklenen kademeli bir gelir vergisi sis- temiyle devlete sürekli ve sağlam kay- nak sağlamak hiç düşünülmedi. Buna- lımın, üzennde durulmayan asıl nedeni ise Özal-IMF politıkalanna uygun ola- rak, hükümetin iç ve dış borçlarla yaşa- masının kural olarak kabul edılmesiydı. Bunalımın temell Özal'dan bu yana, gidip gelen hükü- metler iç ve dış borçlarla yaşadı. Kredi borçlan affı, vergi borcu affı ve düşük faizli krediler birbirini izledi. Yüksek gelirli vatandaş vergisini ödemeyince; boş kalan devlet kasalan iç ve dış borç- larla, halka yüklenen dolaylı vergilerle kapatılmaya çalışıldı. Liberalizm anar- şi gibi anlaşıldığından, mafya operas- yonlanyla, zengin kaynaklar, devlete yüksek faizle borç veren kurumlar ko- rundu. Bütün bu gehşmelerin sonucun- da Türkiye nereye geldi? 2000 yılında milli gelirin yüzde 28'i bütçe gelirlerinden, yüzde 92'si toplam kredilerden sağlandı. Faiz ve borç öde- meleri, milli gelirin yüzde 70'ine ulaş- tı. Dış borç 107 milyar dolara ulaşmış, ulusal gelirin yansını aşmıştı. İç borç ise 45.427 katrityon TL idi. Kişi başına düşen borç 2 bin 436 dolardı. Hazine, 10 yılı kapsayan bir zaman içinde, 10 mil- yar 628 milyon dolar ana para, 2 milyar 405 milyon dolar faiz ödemek durumun- daydı. Bu 13 milyar borç anlamına ge- liyordu. Dış borç ile iç borcu ödemek gündeme gelmişti. Zaten Kemal Der- viş'in Washington'da elde ettığı 10 yıl- lık bir süre içinde peyderpey ödenecek 14 milyar dolar kredi de bunu karşılıyor. 2000 yılı sonunda Türkiye borçlannı ödeyemeyecek duruma geldiğinden, ye- niden kredi alabilmesi için IMF, temsil- cisi Cottarelli'yi Türkiye'ye gönderdi ve Türkiye'ye çok ağır koşullar yükle- yen, bir kemer sıkma programı hazır- landı. Enflasyonu düşürmeyi hedef alan bu program ekonomiyi durgunluğa gö- türünce, yüzde 40 enflasyon altında ezi- len düşük gelirli emekçiler, esnafayak- landı. Toplum patlama kertesine gelin- ce, Dünya Bankası'ndan Kemal Derviş gönderildi. Hükümet, Rusya'run ve baş- ka ülkelerin yaptığı gibi bir borç ertele- mesine başvuracağı yerde Dünya Ban- kası'na teslim olmayı tercih etti. Dünya Bankası 1981 yıhndan beri Dünya Bankası ta- rafından önerilen, "Structural Adjust- ment" (Yapısal Uyum) programlanyla, üçüncü dünya ülkelerine, ücretlerin dü- şük tutulması, özelleştırmelerin hızlan- dınlması, kamuya verilen desteğin dü- şürülmesi öneriliyor. Bu yollarla, zayıf- layan üçüncü dünya ekonomileri, küre- selleşen büyük sermayenin sözcüsü olan uluslararası örgütlerin kontrolü altına gı- riyor. Liberal ekonominin tek doğru y- ol olduğu iddia edilerek Dünya Banka- sı ve IMF programlannda, bu ülkelere (gelişmekte olan) yapılan "yardmıtara" uzmanlann geçerh kabul ettiği, "kemer- leri sıkma programlan" koşul olarak k- abul ettirilmektedir. (Le Mond Dip- lomatique, Mayıs 1995). Işte, Kemal Derviş'in programı da bu programlar- dan biridir. Yarın: Neo-llberal ekonomi Iflas mı edlyor? PERŞEMBE ORHANBURSALI İsrail'den Öğrenmek Israil Başbakanı Şaron'un ülkemizi ziyareti konusunda gazete ve TV'lerde yapılan yorum ve değerlendirmelerde siyaset hep ön plan- da... Bizim gözümüz sadece siyaset görür... Onun ötesine bakma kusurumuz vardır... Siyasetin ötesinde, bizim Israil'den öğrene- ceğimiz nedir? Tabii ki bu küçük ülkenin ekonomide, kalkın- mada, bilim ve teknolojide nasıl bir dünya de- vi haline geldiğidir, öncelikle... Israil'in gücü, ekonomi ve teknolojide yatıyor. Sürekli geliş- tirdiği bu kaynaklanna dayanmasaydı, Arap ül- keleri Israil karşısında titreyip durmazdı! Israil kuruluşundan beri savaş içinde bir ül- ke... Bizim kolaycı yazarianmız ve siyasetçile- rimiz, Türkiye'nin kalkınamama gerekçelerin- den biri olarak, savunmaya ayırdığı yüksek paylan gösteririer... Türkiye'nin savunmaya yüksek kaynaklar ayırdığı doğrudur, ancak bu- nun kalkınamama gerekçesi olarak gösteril- mesi ise büyük bir yalandır!.. Israil ise bu yalanın baştanığıdır! ••• Savaş içindeki Israil'de kişi başına milli gelir 18 bin 440 dolar. 6 milyon nüfusun yüzde 91.1 'i kentlerde yaşar. Nüfusun yüzde 100'ü okurya- zardır. Israil tam bir yüksek teknoloji ülkesidir. Dış- satım mallannın yüzde 31 'ini yüksek teknoloji ürünleri oluşturur (Bizde yüzde 9). 15 yaş ve üzeri nüfusta okullaşma yılı 9.6 (Bizde 5.3 yıl). Israil'de 1 milyon nüfus başına düşen patent sayısı 74 (Bizde sıfira yakın). Yüksek ve orta nitelikli teknoloji ürünlerinin toplam dışsatımdaki yeri yüzde 45 (Bizde yüz- de 26.7). Araştırma ve geliştirmeye yaptıklan harcama, milli gelirin 2.4'ü (Bizde yüzde 0.6). Bütün diğer göstergelerde de Israil'i Türkiye ile kıyaslamaya kalkmanın bir anlamı yok, bu ülkeyi ancak ileri ülkelerle kıyaslayabilirsiniz. Israil, örneğin bilim-araştırma makalesi yayı- mında, nüfus başına düşen makale sayısına göre dünya ikincisi! 2000 yılında yayımladığı makalelerin toplamı 10 bin 428 (65 milyon nü- fuslu Türkiye'ninki 5 bin 240). • • • Israil dünya çapında bir biyoteknoloji devi. Tanm, hayvan ve insan genetiğinde yaptığı bu- luşlar, bu ülkeyi dunyanın en üst sıralanna ge- tirdi. Israil, bu buluşlanyla da büyük paralar ka- zanıyor. Dünya çapında araştırma enstitüleri ile Israil, bilim ve teknoloji mucizesinin adıdır aslında. Bütün dünya, yasaklansın mı yasak- lanmasın mı diye tartışırken kök hücreleri üze- rinde yaptığı büyük atılımla Israil, bugün dün- yada bir numaralı ülke haline geldi. Kök hüc- relerini embriyolardan ayınp ilk kez insan be- deni dışında büyüten bilim adamı bir Israilli (Jo- seph Itskovrtz-Eldor). Bilindiği gibi kök hüc- releri, insandaki 240 doku türüne dönüşen te- mel hücrelerdir. İnsan organlannın bozulan fonksiyonlannın bu kök hücrelerle yenilenebi- leceği bir döneme girilmektedir. Israil, dunya- nın bu bir numaralı bilimsel tartışma ve araş- tıımasında başroldedir. Israil'de kök hücreleriy- le ensülin hormonunun harekete geçirildiği, kalp hücreleri elde edildiği belirtiliyor... Yüksek teknoloji ürünü bazı ilaçlar da ilk kez Israil'de geliştirildi (örneğin multipl skleroz hastalığı için). Israil teknolojik olarak, örneğin savaş uçaklannı vb. yenilemede ulaştığı teknolojik düzeyle, ABD, Rusya ve diğer ileri ülkelerle re- kabet edebiliyor. Türkiye'de savunma ihalele- rinde söz sahibi olabiliyor. ••• - Bu yazı bir Israil propagandası mı? Yooo, sadece aklın propagandası! Ülkesini seven ve düşünen siyasetin, nasıl kalkınacağını bilen bir bilincin propagandası! Yüksek teknolojiye, bilime ve araştırmaya ya- tınmın ülkeyi yükselteceğini ve zenginlik yara- tacağını gören kafanın propagandası... Suya muhtaç bir ülkenin yarattığı mucizenin propagandası!.. • • • Kısa bir tatil dönüşünün ardından, hepinize merhaba!.. obursaliCabilimmerkezi.org.tr IMF ile Dünya Bankası'nın Türkiye'de uyguladığı politikayla ulusal bağımsızlığımızı yitirmek zorunda kalıyoruz Derviş'inprogramı ne anlama geliyor?Kemal Derviş'in programının bir kalkınma veya bunalımdan kurtulma programı olduğu söylenemez. Aşağıdaki maddeler, bize niteliği hakkında yeterince fikir verebilir: -2001 yılında yüzde 3 küçülme. Dalgalı kur rejimi sürecek - Memur maaşlan enflasyon hedeflerine uygun olarak arttınlacak. - Özelleştirmeler hızlandınlacak. - Gelirlerin ulusal gelire oranı yüzde 25 indirilecek. - Açıklar, dolaylı vergilerle (zamlarla) kapatılacak. Servetlere, yüksek gelirleTe vergi koymayan bu program; zamlar ve devalüasyon ile enflasyonu körüklediği gibi ücretkri düşük tutarak. iç pazan daraltmaktadır, ekonomik durgunluğu sürdürecek niteliktedir. Bunlara ilaveten, 15 yasanm hızla Meclis'ten geçirilmesi kaçınılmaz bir şart olarak koşulmuştur: Şeker Yasası, Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası, Merkez Bankası'nı Bağımsızlaştırma Yâsası gibi. Telekom, TEAŞ, Türk Hava Yollan gibi pek çok verimli kuruluşun özelleştirilmesi, tanm ürünlerine devlet desteğinin kaldınlması, kamu bankalannın kısa vadede yeniden yapılandınhp özelleştirilmesi gibi pek çok koşul da Türk kamuoyunda sert tepkilere yol açmıştır. Çünkü, bu programla nüfusun yansına yakmı açlığa mahkûm edilmekte, özelleştirilmeler yüzünden yüzbinlerce emekçi işsiz bırakılmakta, dolaylı vergilerle bunalımın yükü halka yükletilmekte, Telekom gibi stratejik önemi olan bir kurumun yabancılann eline geçmesi sağlanmaktadu". Banka reformuyla I bankalanmız, değişik yasalarla madenlerimiz, enerji kaynaklanmız yabancı sermayeye açılmakta, şeker ve tütün yasalanyla bu ürünler yabancı rekabetine açılmaktadır. Aynca, Meclis'ten acele olarak geçirilecek yasalara son dakikada Tahkim Yasası da eklenmiştir. Bununla yabancı firmalann, Türkiye'de herhangı bir sorunla karşılaştıklan vakit bir özel uluslararası mahkemeye başvurabilmeleri, Türk adliyesine karşı sorumlu olmamalan sağlanmaktadır. Bu da kapitülasyonİann geri gelmesinden başka bir şey değildir. Dikkatle üıcelendiği vakit, bu programm Türkiye'de tanm üretimini boğma, enerji ve servet kaynaklannı, önemli iletişim kurumlannı, bankalannı yabancı sermayeye açma, üretimi yavaşlatma programı olduğu açıktır. "Bu kemer sıkma programryla; enflasyon veis^izMkçokyül«ek<lûz»yfcreulaşacak,böyüJ£s«ı^«sahiplerine, yü^ gelirlilere dokunulmayacaknr." Kemer sılcma programı Derviş, bunun bir kemerleri sıkma programı olduğunu açıklarken bir servet vergisi olmayacağını, doğrudan vergilere dokunulmayacağım açıklamaktan çekinmemiştir. Bu stagflasyon programını IMF ve Dünya Bankası destekliyor. Ancak, değişik niyet mektuplanyla, ekonomimiz onlann denetimi altına girmiş bulunuyor. Onlar da kredileri dilim dilim vereceklerini ve her aşamada bütün istekleri gerçekleştirilmeden tek kuruş vermeyeceklerini sert tonlarla açıklıyorlar. Böylece, kısa vadede 1.5, uzun vadede 12 milyar dolar yüksek faizli borç alabilmek için, ekonomimizi tümüyle yabancı ellere teslim etmek, ulusal bağımsızlığımızı yitirmek durumuna düşmüş bulunuyoruz. IMF ile Dünya Bankası'nın Türkiye'de uyguladıklan bu politika, bütün dünyada ABD'rün ekonomik egemenliğini sağlamak politikasının bir parçasıdır. Bu politikayla, üçüncü dünya ülkeleri borçlandmlarak dize getirilmekte; bugday, tütün ve şekerden değişik sanayi ve ağır sanayi ürünlerine kadar her şeyi dışardan ve özeîlikle ABD'den ithal etmek; bankalannı. ulusal üretim birimlerini, enerji ve servet kaynaklannı onlara teslim etmek durumuna getirilmektedirler. Küreselleşme perdesi arkasında oynanan oyun budur. Bu durum gerek Türkiye'de gerekse bütün dünyada geniş tepki ve eylemlere yol açmış, bir alternatif yol arayışı başlamıştır. Bunlan bundan sonraki yazılarda ele alacağız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle