Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2001 PERŞEMBE
İ14 KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr
Iki hafta boyunca dış basının sanat sayfalan Harold Pinter'a geniş yer verdi
rthıır ve Harold orada nıı?
ZEYNEPORAL
r Geçen iki hafta boyunca, dış bası-
nın sanat sa>falan Harold Pmter'a çok
r
geniş bir yer ayırdı.
Harold Pinter. 70 yaşını devirmiş,
ünlü Ingiliz oyun yazan, şair, oyun-
cu, yönetmen, senarist (28 oyunu,
20 kadar senaryosu var)... Ama ay-
nı zamanda sıyasal aktivist. Ülke-
sinde ya da yeryüzünde gördüğü her
haksızlığa karşı çıkan. kendini sorum-
lu hisseden. hissetmekle kalmayıp
bunu düşünceye, söze. eyleme dönüş-
türenbireylemci.
Geçen haftalarda, Harold Pinter'ın
oyunlanndan oluşan "Pinter Festi-
vaB" New York'taki Lincoln Mer-
kezi'nde süregelirken sanatçının ki-
mi oyunları da Dublin ve Londra
sahnelerinde oynanıyor. San Fran-
cisco kenti de önümüzdeki ay gerçek-
leşecek Pinter Festivali'ne hazırlanı-
yordu. Elbet bunlann dış basına yan-
sımalan da sanatsal irdelemelerara-
cıhğıyla oldu. Bu yazılar arasında
dolaşmaktan sonsuz bır tat alırken bir
yandan da anılar labirentime daldım.
Blranı
12 Eylül darbesinin kurumlann
üzerinden silindirle geçtiği, insanla-
n, insan ilişkilerini unufak ettiği, ya-
. zan, düşünen. sanahnı ıcra etmeye ça-
9
İ[ hşanlan hapse tıktığı, işkenceden ge-
, çirdiği günlerdeydi...
Türkiye PEN Yazarlar Birliği'nin
davetlisi olarak Arthur MiDer ve Ha-
rold Pinter Türkiye'ye gelmişlerdi.
v>
Kendileri de Uluslararası PEN üye-
v siydilervehapistekiyazarlarlagörüş-
* mek üzere gelmişlerdi. Hayır, hü-
','.' kümsüz tutuklu yazarlarla, şairler-
le, sanatçılarla görüşmelerine izin
':, verilmemişti.
1985 yıhnda güneşli bir sonbahar
günüydü. Yeşilköy'deki ÇınarOtel'de
onlarla buluşma. tanışma. konuşma
fırsatım oldu. Sorulanmı sordum,
yanıtlannı aldım ve görüşmemizin so-
nunda onlar havaalanına doğru, ben
Pinter'ın oyunlanndan
oluşan 'Pinter Festivali'
New York'taki Lincoln
Merkezi'nde süregelirken
sanatçının kimi oyunlan da
Dublin ve Londra'da
oynanıyor. Elbet bunlann
dış basına yansımalan da
sanatsal irdelemeler
aracılığıyla oldu. Bu
yazılar arasında
dolaşmaktan sonsuz bir tat
alırken bir yandan da anılar
labirentime daldım.
çalıştığım gazeteye Cağaloğlu'na
doğru yola çıktık.
Odamda tam yazımı yazıyordum
ki bir telefon:
"Alo,Arthur veHarold orada mı?_"
Anlamadım... Soru yinelendi. Yine
anlamadım...
"İki Amerikah herif: Birinin adı
Arthur'muş,ötekiHaroldya da Han-
rL. Sizin yamnızdayınışlar»
n
"tki Amerikalı herif" tanımlama-
sından çok, telefondaki ses tonundan
ve tavnndan söz konusu kişilerin
Miller ve Pinter olduklannı keşfedin-
ce gülsem mi gülmesem mi bileme-
dim.
Istanbul Emniyet Müdürlüğü'nden
bir görevliydi arayan. Gülmedim.
Çoktan havalanmış bir uçakta ülke-
lerine girmekte olduklannı söyledik-
ten sonra, Arthur Miller ve Harold
Pinter'ın tiyatro oyunlanna ilişkin
tüm bildiklerimi anlatmaya başla-
dım. Bir süre sonra telefon yüzüme
kapanıverdi.
Kendimi ansızın bir Pinter oyunu-
nun sahnesinde buluvermiştim. San-
ki...
Tehdlt altında
Harold Pinter'ın oyunlannda hep
bir tehdit öğesi ağır basar. Kimi za-
man dışardan. kimi zaman insanın
içinden gelen bir tehdit... Kaynağı bi-
linen ya da bilinmeyen bir tehdit...
Öyle ya da böyle ürkütücüdür. insa-
nı savunmasız bırakır, yapayalnız kı-
lar, insanı korkunç (ve kimi zaman
gizli) bir güce teslim olmaya zor-
lar... Çünkü insan korkar! Korku,
"insankk durumu"na dönüştüğün-
de, iletişimsizlik kaçınılmazdır.
Ilk oyunu "Oda"dan başlayarak
(1957) son oyunu "KutJama"ya dek
(2000) Pinter oyunlannın kaynak-
Jandığı imgeler değişti. ama bu teh-
dit öğesi değişmedi. Ilkinde işçi sı-
nıfından bir çiftin, birinin hep konuş-
ması. ötekinin hep susması, tehdidi
oluşturuyordu. Bu ilk oyundan baş-
layarak yalnız sözcükler, dil değil, ses-
sizlikler de. susmalar da oyunlan-
nın "anahtarlanndan" bırı olacak-
tı.
"Doğum Günü Partisi", "KapıcT
gibi oyunlarda bu tehdit insanın için-
den. kişiliğinden doğuyordu. "Eve
Dönüş" oyununda aile içi tehdit var-
dı. "GeKGitDolabrnda, dışandan gö-
rünmeyen, bilinmeyen birileri tara-
fından verilen buyruklan sürekli ye-
rine getiren Ben ve Gus, çaresizlik-
ten değil korkudan ölümlü sona ula-
şacaklardı. Orada tehdit. buyruklar-
dı. Oysa "Bir TekDaha" (1984) oyu-
nunda. artık tehdit işkenceye dönü-
şecekti.
Pinter'ın en yeni oyunu "KııtJa-
ma"da ise bir lokantada masa etra-
fındakı insanlann çok konuşup çok
eğlenirken onlara egemen olan ile-
tişimsizlik ve insanlann korkulan
(geçmişlerinden. geleceklerinden
korkulan) yine bir tehdit oluşturu-
yor.
NATO'nun Sırbistan'ı bombala-
masına karşı çıkan Harold Pinter, o
günlerde. Tony Blair'ın yeni doğ-
muş bebeğiyle aile fotoğraflanmn
Ingiliz gazetelerinde boy boy yayım-
lanmasına dikkati çekiyor ve bom-
balar altında ölen çocuklann, ailele-
rin fotoğraflanyla bu fotoğrafa bir-
likte bakmaya çağınyordu insanla-
n. Oyunlannda da aynı yönteme baş-
vuruyor. Bakıp da göremediklerimi-
zi görmeye, işitip de duymadıklan-
mızı kavramaya çağınyor bizleri.
"Arthur ve Harold orada mı" te-
lefonuyla kesilen yazıma gelince...
O yazı hiç yayımlanmadı. Arthur
Miller ve Harold Pinter'ın basın top-
lantısı dahil, tüm konuşmalanna ba-
sın yasağı konmuştu.
• .*»».-,-
Cenel kurul bugün
Oyunculara
açık davet
Kültür Servisi-ÇASOD-SODER
ve TODER'i bir araya getiren Oyun-
cu-Bir'in genel kurulu bugûn saat
11.00'de Tank Zafer Tunaya Kül-
tür Merkezi'nde gerçekleştirilecek.
Oyuncu-Bir Yönetim Kurulu üye-
si Füsun Demirel yaptığı açıklama-
da, 1995 yıhnda FSEK'deki (Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu) değişikr
likle oyuncular 'yorumcu-kracı'
kimliğiyle komşu hak sahipliğine
kavuştuklannı, geçen yedi yîlda ya-
sanın uygulanması için gerekli ça-
lışmalar yapılamadığmı belirtti.
Kültür Bakanhğı'nın 2001 yılı
başında AB'ye uyum süreci çalış-
malanru hızlandırrnasıyla FSEK'nin
42. maddesine dayanarak Fikir ve
Sanat Eserleri Sahıpleri ile Komşu
Hak Sahipleri Meslek Birlikleri Tıp
Statüsü uyannca 12 Şubat 200 Fde
ÇASOD.'SODER, TODER'in ka-
tılımıyla Oyuncu-Bir meslek birli-
ğı kurularak oyuncu haklannı ko-
rumak üzere tüzel bir kişilik ka-
zandı.
Demirel Oyuncu-Bir adına yap-
tığı açaklamada, Can kolukısa, Fu-
sun Demirel, Engin Cezzar, HaHl
Ergün,NevzatŞenoTdan oluşan ge-
çici yönetimkurulunun bu süre için-
de birüğin nasıl bir yol izleyeceği-
ni; Avrupa'daki meslek birüklerinin
yapısı, tüzükleri, üyelik şarüan, TV
kuruluşlanyla yapılacak sözleşme-
ler, üyelere yapılacak pay dağıümı
gibi pek çok konuyu araştırdığmı,
Kültür Bakanlığı ve TRT ile yazı-
h ve sözlü görüşmelerde bulundu-
ğunu söyledi.
"Oyuncular yaşandan ağırekono-
mik krize rağmcn, hiçbir baskı al-
tında kalmadan haklannm korun-
masına yönelik çahşmalan sürdü-
recektir. Çflnkü 'Oyunculuk sana-
tı' hiçbirtekrakaraca gerekduymak-
sızın sadece insan zihni ve bedeniy-
le yararma yetisi olan bir sanatür"
diyen Demirel, oyunculuğu verim-
li bir şekilde sürdürebilmenin temel
koşullanndan birinin. oyunculann
ürettikleri değerlerin korunabihne-
si, üretimlerinin karşıhğı olan eko-
nomik bağımsızhğın, güvencenin
hukuki bir çerçevede yaşama geçi-
rilmesi ile mümkün olduğunu be-
iirtti.
Sabri Özaydın, Eva Siao ile yaşamanın mutluluğu üzerine 'Yol' fîlmini hazırladı
M? ilmde, yaşama
sevincinin ve her şeye
rağmen yaşama bağlı
olarak bir şeyler üretme
isteğinin yitirilmemesi
gerektiği mesajını
veriyoruz. Eva'nın
7 yıllık hücre hapsi içinde
çektiği çileler karşısında
bir peri masalı gibi
dünyaya nasıl baktığına ve
iyiliğin her koşulda galip
geleceği düşüncesine de
yer verdik.'
îyilik her koşulda galip gelir
NENAÇAÜDÎS
Eva Siao, Nâzun Hikmet'in ünlü şiiri Jokond
fc S-Ya-ITyu (1929) esinleyen Çinli şair Emi (San)
Siao'nun eşi. Fotoğrafçı ve film yönetmeni olan
Eva Siao, Almanya, Moskova ve Çin'e kadar
uzanan zor yaşammı bir peri masalına döndüre-
cek denli yaşama bağlı bir kadın. Siao 1994 yı-
hnda 'Çin: Hayallerim Hayatun' isimli kitabını
imzalamak üzere TÜYAP Istanbul Kitap Fu-
an'na gelmişti. Beykent Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sabri Özaydın
ile tanıştıktan sonra dostluğu, insan ve doğa sev-
gisini konu alan 'Yol' filmini çekmeye karar ver-
di.
- Yol filminin projesi nasıl oluştu?
SABRİ ÖZAYDIN -1994 yılında Almanya'da
yaşayan bir dostum benden, Eva'nın Istanbul'da
bulunduğu süre içinde yardımcı olmamı istedi.
Eva ile kısa bir süre sonra dost olduk, birlikte Ka-
radeniz kıyılatnna gitmeye karar verdik. Bu ge-
zi esnasında güzel tesadüfler birbirini kovaladı.
O gün Eva'nın doğum günüydü ve eşiyle de 60
yıl önce Karadeniz'in öbür kıyısında tanışmıştı.
Bunlar onu çoketkilemişti. Benimle beraber füm
çekmek istediğini söylediğinde çok şaşırmıştım.
Karşımda yıllarca Batı'yı Çin malzemesiyle bes-
leyen bir tarih ve fotoğrafçı duruyordu. Çekim-
lere 1995'in sonbahannda başladık.
-Çekünler nereterde gerçekleşti?
ÖZAYDIN - Eva yaşamın anlamına dair söz-
ler söylemek istediği için çekimleri doğa ve ta-
rihle iç içe geçen mekânlarda gerçekleştirdik.
Eva öltimcûl hastahkla boğuşuyor
- Eva'nın rahatsızhğı nedeniyle yapılamayan
Pekin çeldmleri gerçekleşecek mi?
ÖZAYDIN - Eva ölümcül bir hastalıkla pen-
çeleşiyor. Bunu kendisi bilmiyor. Yaşama o ka-
dar bağlı ki aslında ölmekten korkuyor. Yaptığım
ziyaretle biraz toparlandıysa da durumu çok iler-
ledi. Çin görüntülerini maalesef Eva daha sağ-
lıklıyken tamamlayamadık. Onu tekerlekli san-
dalyedeki son haliyle görüntüleyebildim.
Eva yaşamının son aşamasında Dao Jia (Taici)
felsefesiyle tanıştı ve bunu benimsedi. Biraz
Eva'nın yolunu izleyerek çekimleri gerçekleştir-
dim. Kimi zaman film, kimi zaman da fotoğraf
gibi kullanılmak üzere görüntülediği Pekin'in
izini sürmeye çalıştım. En büyük keyif, onun da
benimle beraber olmasıydı, ama fıziki imkânlar
buna el vermedi.
' Yollanmm Emi ile Nâam kesiştirdi'
-Füminizi film şiiri' olaraktaıumhyorsunuz_.
ÖZAYDIN - Yaşamda yollar kesişir ve aynlır.
Bizim yollanmızı kesiştiren iki öğe Emi ile Nâ-
zım oldu. Bizi birbirimize tanıştıran. bu iki usta
şairdir. Eva ile tüm bunlan konuşurken ortaya ne
klasik anlamda bir belgesel, ne bir portre çıkma-
sını istedik. Olsa olsa bu. yaşamın anlamı üzeri-
ne bir film olmalı demiştik. Eldeki tüm verilen
bir araya toplayınca ortaya 'film şiiri' çıktı. Al-
manca söylediğimizde kulağa hoş gelen bu cüm-
le, Türkçeye çevrildiğinde anlamsızlaşabiliyor.
- Çahşma> ı nasıl kurguladınız?
ÖZAYDIN-Portre gibi bir çalışma yapmadık.
Eva bu filmi çekerken 84 yaşındaydı ve hâlâ söy-
leyecek bir şeyleri vardı. Tecrübe ve birikimle-
rinden oluşan bu çahşmada, ben sadece aracı gö-
revi üstlendim. Film, tanışmamızla başlayıp Tür-
kiye ve Pekin manzaralan ile devam ediyor, epi-
log bölümünde de daha fazla vakti olsaydı nele-
ri yapabileceğini anlatıyor.
- Eva'nın 90. yaşını kutiayacağı bu \ıl içinde fil-
mi tüm dünyada gösterime sokmak gibi düşün-
ceniz vardı...
ÖZAYDIN - Ekimde Ev a tam 90 yaşına basa-
cak. Son Pekin görüntülerini kurguladıktan son-
ra film bitiyor. Bitmiş haliyle dünyada gösteri-
me girmemesi için bir neden yok. Zaten Eva da
bunu bekliyor. Umanm sağlığı buna elverir de
ona bunu gösteririm. Türkiye'de vizyona girme-
sini tabii ki çok istedik. Bazı televızyonlara ya-
pımı götürdüğümüzde, "Harika bir belgesel ol-
muş, ama biz bunu hangi revtingle satacağız" dı-
yerek destek vermedıler. Film Istanbul, Çin ve
Almanya'da sanat merkezlerinde gösterilmişti.
- Bu filmle insanlara nasıl bir mesaj verdiğini-
zi düşünüyorsunuz?
ÖZAYDIN- Fihnde yaşama sevincinin ve her
şeye rağmen yaşama bağlı olarak bir şeyler üret-
me isteğinin yitirilmemesi gerektiği mesajını ve-
riyoruz. Eva'nın 7 yıllık hücre hapsi içinde çek-
tiği çileler karşısında bir peri masalı gibi dünya-
ya nasıl baktığına ve iyiliğin her koşulda galip
geleceği düşüncesine de yer verdik.
-Onun yaşammda sia neler etkttedi?
ÖZAYDIN - Yaşama sevinci ile dolu bir insan
ve muhteşem birbelleğe sahip. 20. yüzyılda bel-
li değerlerin araştınldığı bir dönemde, bir insa-
nın hem Rusya hem de Çin için tembellik yap-
madan bir şeyler üretmek istemesi çok güzel.
- Film 1999 yıhnda Rhode Island, Providence
Türk FUmleri Festhali'ne ve Münih Türk Fibn-
leri Festivali'ne katıldı. Şimdi ise Pekin bölümü
tamamlandı. Ne gibi eklemeler >apıldı?
ÖZAYDIN- Film kendi içinde Çin görüntüle-
ri olmadan da Eva'nın dünyaya iletmek istediği
mesaj ı zaten veriyordu. Sadece Pekin görüntü-
leri eksikti. Bu çalışmayla o eksikliği tamamla-
maya çalıştım. Her ikimiz için önemli olan, or-
tak bir yapıma imza atmaktı.
- FUm müzikleri de size mi ah?
ÖZAYDIN - Arkadaşlarla birlikte doğaçlama
bir şeyler yaptık. Ana temayı birkaç nota kara-
layarak ben saptadım.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATtLLA BİRKİYE
Yapı Kredi Masallan
Yapı Kredi Yayınlan, BinbirGece Masallan'rnn ye-
ni basımını (8 kitap) birkaç ay önce yaptı. Bilindiği
gibi Masallar'ın ilk basımı ÂFA Yayınlan'ndan çıkmış,
J. C. Mardrus'ün derlediği Fransızca basımdan
Alim Şerif Onaran Türkçeye çevirmişti (16 cilt,
1992/93).
Doğrusunu söylemek gerekirse, özenli bir basım.
Ama her zaman olduğu gibi -Yapı Kredi Yayınlan'nın
özelliği bu-, özen biçimde. Basıma gösterilen özen,
gönül isterdi ki "emeğe" de gösterilsin!
İlk basımı yayına hazıriamam önerildiğinde he-
men kabul etmiştim. Bu çalışma sırasında çok şey
öğrendim. Öte yandan, Alim Şerif Onaran'ın eme-
ğinin büyüklüğüne de tanık oldum. Sorunlu bir de-
yimi, sözcüğü, birkaç dildeki basımlanna bakarak,
acaba nasıl Türkçe söylenir, diyerek kılı kırk yarıyor-
du.
Fransızcadan çevirmesine karşın metnin Ingiliz-
cesine, Ispanyolcasına da bakıyor; hatta bir deyim,
acaba Kuran'da nasıl anlamını buluyor, diyerek Ku-
ran'ın yalnızca Türkçesine değil yabancı dildeki (in-
gilizce sanınm) çevirilerine de bakıyor; cariye adla-
nnı, koku adlannı, yemek adlannı araştırarak Türk-
çe karşılıklannı özenle buluyordu.
Binbir Gece Masallan'nm önemini yinelemeye ge-
rek yok. Zaten yıllardır bu köşede de (Kitap ekinde
de) yeri geldiğinde yazdım, sözünü ettim.
Çok yakın tanıklık ettiğim Alim Şerif Onaran'ın
verdiği emegin önemini, o zamanlar katıldığım tele-
vizyon programlannda, toplantılarda ve yazılarımda
hep dile getirdim. Getirdim, çünkü çalışmasına ta-
nık oldum. Devasa, tartışmalı, çok güç bir işe giriş-
miş ve alnının akıyla da çıkmıştı.
Benzer bir şekilde AFA Yayınlan'nın emeği, çaba-
sı da büyüktü. Tam metni ilk kez Türkçede yayımla-
yan yayınevi onuruna ulaşıyor, hem "yasal" hem ti-
cari anlamda büyük bir riski göze alıyor, cesaret
gösteriyordu.
Alim Şerif Onaran ile uzun bir süre metinler üze-
rinde çalıştık. Her metni iki kez okudum. Gerek re-
daksiyon anlamında gerekse söyteyiş biçimterine, özel-
likle şiirlerdeki söyleyiş biçimlerine "müdahale" et-
tim; bu dilsel bir çalışmaydı ve yapılanlar Hoca'ya
sorularak, onun onayı alınarak oluyordu.
Bazı sözcük ve deyişlerde -zaman zaman Ho-
ca'y'a anlaşamasak da- önerilerim oldu; bunlann
büyük kısmını kabul etti. Birkaç sözcükte, deyişte
onu, sözlüklerde olmadığından degiştiımeye razı et-
miştim. Ama öte yandan Alim Şerif Onaran'ın dil
zenginliğine de tanık oluyordum. (Emeğinin, Türk-
çeye yaptığı katkının büyüklüğünü bir kez daha be-
lirteyim.)
İlk basımda, adım, on altı ciltte yayına hazıriayan
olarak yer aldı. Bu çalışma, sıradan bir kitabın yayı-
na hazırianmasının, redaksiyonunun ötesinde bir
emekti.
Yapı Kredi Yayınlan'nın basımı, AFA'dan çıkan ilk
basımın özelliğini koruyor. (Zaten dizgi de o kitap-
lardan yapılmış! Peki, benim emeğim ne olacak!)
Önsöz'e düşülen editörün notundan anlaşıldığına gö-
re, Alim Şerif Onaran, birkaç küçük düzelti ve deği-
şiklik yapmış.
Kitaplar yayımlandığı zaman dizgi hatalannı sap-
tayıp AFA'ya yeni basımlannda düzeltilsin diye ve-
riyordu. Bazı deyişleri, bir-iki kişi adlan ile dizgi yan-
lışlannı düzeltmiş. Zaten iki metni karşılaştınnca-he-
men hemen- aynı olduğu görülüyor.
Şimdi, böyle bir emek harcamışken ve bu emek
-bırakın telrf hakkına girip girmediğini- bütün kültür
ve edebiyat çevresince bilinirken, ilk yayımlandığın-
da dergilerde, gazetelerde adım geçmişken, ne ya-
zık ki Yapı Kredi Yayınlan'nda çalışan herhangi bi-
rinden "bir nezaket" telefonu bile gelmedi.
Kitaplar yayımlandığında birçok dostum yazar,
gazeteci telefon açıp "Niye senin adın yok" diye
sordu! Son zamanlarda karşılaştığım arkadaşlarıma
konuyu açınca, ne hikmetse herkes öfkesini dile ge-
tiriyordu.
Yapı Kredi Yayınları da doğrusu bu öfkeyi hak
eden işler yapryor {Binbir Gece Masallan ilk ve tek
ömek değil); "emeği" yok sayıyor, verilen uğraşa
saygısızlık yapryor. Görmezlikten gelmeyi beceri sa-
nıyor; böyle olunca sanki kendi yaptığı işler çok
önemli oluyor.
Bence, Yapı Kredi Yayınlan'nın yapması gereken:
Kültür dünyasında "iktidar" olma tutkusunu yaşa-
ma geçirmek ve haksız rekabet yaratmak değil, ger-
çekleşmesi güç olan kitapları basmak!
Yapı Kredi'nin
açıklaması
Yapı Kredi Kültür Sa-
nat Yayıncılık'tan Ya-
yın Yönetmeni Ayfer
Tunç 'un 17 Temmuz
2001 'de Atilla Birki-
ye 'ye konuyla ilgili ver-
diği yanıt şöyle:
Binbir Gece Masalla-
n'nın yayınlanmız ara-
sında çıkması için bun-
dan yaklaşık bir buçuk
yıl önce, o sıralarda ha-
yatta olan Ah'm Şerif
Onaranla bir görüşme
yaptık. Görüşmemizde
Binbir Gece Masalla-
n'nı YKY'den yayımla-
mak istediğimizi belirt-
tik. Çevirilerin dizgile-
rini Alim Bey'e ulaştır-
dık. Alim Bey de yeni-
den gözden geçirdiğini
ve gerekli düzeltmele-
ri yaptığını belirttiği çe-
virisini ulaştırdı. Biz
Alim Bey tarafindan ye-
niden gözden geçirilen
bu çeviriyi yayımladık.
Kitaplan yayıma hazır-
layanın katkılan hak-
kında Alim Bey tara-
findan bize herhangi bir
bilgi verilmedi.
Yayıma hazırlayanla-
nn emeği konusunda
hiç kuşku yok ki biz de
yaymevi olarak son de-
rece titiz davranıyoruz.
Ancak bizim yayın an-
layışımıza göre, yayı-
nevimizde bir kitabı
emek vererek yayıma
hazırlamak. tarif ettiği-
miz işin bir parçasıdır.
Bizim de birçok editö-
rümüzün çeviriler üze-
rinde ihmal edilmesi
mümkün olmayan kat-
kılan vardır. Editörle-
rimizin her bir kitap
üzerinde emekleri ba-
sit bir redaktörlük ça-
hşmasırun çok ötesinde-
dir.
Bütün bu çahşmalar,
editörlerin. redaktörle-
rin ve bu alanda çalışan
diğer kişilerin ülkemi-
zin kültür hayatına yap-
tıklan, herbiri kendine
göre büyüklükte olan
katkılarıdır. Sizin de
Binbir Gece Masallan
üzerinde yayıma hazır-
iayan sıfatıyla, saygı du-
yulacak büyük katkınız
vardır. Emeğinizi tak-
dir etmememiz müm-
kün değil.
Bugüne kadar yaptı-
ğımız çahşmalar dikka-
te ahnacak olursa, yayı-
nevimizin hiçbir emeği
"hiçesavmadığı''. "hak-
sız yere ele geçirmedi-
ği" görülecektir.