Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
«4 AĞUSTOS 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
ROPORTAJ
Terhan Şensoy 'Kalemimin Sapını Gülle Donattım' kitabında tiyatroyla geçen 30 yıhnı anlatıyor
ÇılgmTığm dibi yokturIMELTEMKERRAR
"Sen! Sen! Sen! Sizferyazar olacaksınız,buişin
peşini bırakmayın-. Çok okuyun! Günlüktutun
mollalar!" Ferhan Şensoy'un Galatasaray'da sı-
nıfa girdiğı ilk günden, yıllanmış edebiyat ki-
taplannı kaldırtıp yerini Sait Faik külliyatıyla
dolduran edebiyat öğretmeni TalrirAlangu, son-
rasını çok önceden görerek seslenmiş onlara.
Şensoy, Alangu'nun parmakla gösterdiğinde,
utanarak önüne bakan. yüzü kızaran bu küçük
çocuklann, Nedim GürseL, Setim Üeri, Mahir
Şaıd, Engin Ardıç, tzzet Yasar ve kendisi oldu-
ğunu söylüyor anılannı yazdığı 'Kalemimin Sa-
pını Gülle Donatnm'ta
Sanatçı kitabında Galatasaray Lisesi sınavla-
nna girmek için Çarşamba'dan küçücük bir ço-
cukken kalkıp geldiği Istanbul anılannı anlatır-
ken 30 yılı geride bıraktıktan sonra yarattığı
'Ferhangi' dilini devam ettiriyor. "Kendineöz-
gü bir dil yaratmak, ıkınarak, benim de özgün
bir dilini olsun diye çabalayarak edinilen bir şey
dcğil. kendiminkinin nasıl geliştiğinin farkında
değilim. Yeni kitabımda da söylediğim gibi: Ben
Boris Vlan'ıçoketkisiııde kaldığınu öğrendikten
sonra okumaya başladım." Kıtabın devamı da
yakında gelecek ama Şensoy yalnızca bununla
uğraşmıyor, iki oyun üzerinde çalışıyor, öykü-
deneme türûnde başka bir kitap da sırada bek-
leyenler arasmda. "Turnedenyenidöndüm.Çok
kuluçka bir dönemdeyim, hangi yumurta önce
çadayacak. yumurtadan ne çıkacak büemiyo-
rumT
- 20 yılı aşkın bir süredir espri ûretiyor, espri
saüyorsunuz-KimioyunlannıayTnarcakapah^-
şe oynadınız, kimUeri seyircisini bulamadı. Türk
insanının nasıl bir mizah anlayışı var sizce?
ŞENSOY - 21 yıldır Ortaoyuncular için üre-
tiyorum, çömezliğim hesaba katıhrsa 30 yıl di-
yebiliriz. Ortaoyuncular kuruluşundan bu yana
geniş yelpazeli birçok sesli tiyatroyu benimse-
miş ve uygulamıştır. Kimi kapalı gişe giden
oyunlar, açık gişeli oyunlan sırtında taşımıştır.
Bu bizim bilinçli bir seçimimizdir. Haftada beş
değişik oyun sergileyen bir tiyatronun beş oyu-
nu birbirinden farklı değilse her gün başka oyun
oynamanın ne gereği var? 'Şahlan da Viırur-
lar'm yanında Arbuzov. 'Hayrola Karyola'nm
yanında Aristophanes. 'Istanbul'u SaOyo-
rum'un yanında Karl Valentin, Pierre-Henri Ca-
mi, Anca Visdei izleyicimize sunduğumuz şık-
hklardır..
Türk insanının mizah anlayışı yalın ve kestir-
me, ancak dolambaçh mizaha da kapalı değil,
nasıl sunulduğuna bağlı...
- Dümbûllü, Münir Özkıü, Ayfer Feray, Zeki
Alasya, Metin Akpınar gibi isimleri ustalannız
olarak görüyorsunuz. Bu isimlerin hepsi de ken-
di dilkrini ohışturabilmiş kuşaklar aynı zaman-
da. Bu anlamda sizden sonra gelen kuşağı nasıl
görüyorsunuz?
ŞENSOY - Adı geçen ustalar birbirinin izdü-
şümü olarak farklı tiyatro biçimlerine imza at-
mışlar. ustalannın taklidi olmamışlardrr. Onlar-
dan sonra gelen olarak hepsinden etkilendim,
beslendim. Yalnız onlardan değil, Brecht'ten,
Beckett'ten, günümüz çağdaş tiyatro akımlann-
dan da feyz aldım. kendim ettiğim bir takımla
da özgün bir biçim ve söyleme ulaştım, ki bu
söylem ve biçim de yirmi bir yıldır devinerek,
değişerek çizgisini geliştirmektedir. Ardımdan
gelen kuşakta, bizim 1980'lerde yaptığımız ti-
yatroyu taklit edenlerin yanı sıra yeni ve iyi şey-
ler yapanlar da var ve fakat yaptıklan iyi şeyler
yeni değil. yeni şeyler iyi değil!
- Stand-up küttürünün giderek yaygnüaşma-
sıyla farkb bir gülme anlayışı oluştuğunu düşü-
nüyür mıısunuz? 'Güleriz, ağlanacak halimize'
deyiminden yola çıkarsak ashnda nekre güldü-
ğümüz biraz da toplumun nerede olduğunu gös-
termiyor rou?
ŞENSOY - Çocukken babamın gençliğinde
alıp ciltlettirdiği 'Mizah' ve 'Karikatür' dergi-
lerinı okur, gülünsün diye yazılmış ve çizilmiş
bu şeylerin çoğuna gülemezdim. Küçüğüm, ki-
mi şeyleri anlamıyorum, diye düşünürdüm. Bü-
yüyünce aynı dergileri kanştırıp bunlarda gülü-
necek bir şey olmadığım keşfettim. Gün geçtik-
çe gülmece anlayışı değişiyor. yenileniyor, baş-
ka biçimlere ulaşıyor. Günümüzde daha tuhaf
bir gülmece anlayışı var. 'uçara-kaçara' gül-
mekten hoşlanan yepyeni bir F-tipi internet
gençhğiyle karşı karşıyayız. Bu duruma gülme-
cenin gelişmiş bir evresi değil de kültürsüz bir
maratonu sürdüren sudan çıkmış kuşağın gül-
Gazeteye değmeden okuma
yöntemlerigeliştirdim!
- "Karadeniz'de herkes silahla
gezerdL Bir benim silahım yoktu. Ben
de kalemimi silah olarak düşündüm"
diyorsunuz. Bugün gazetelerde
kocaman sütunlan kaplayan köşe
yazariannın silabJannı iyi
kullandığını düşünüyor musunuz?
ŞENSOY - Genellikle kalemlerinin
bir silah olduğunun bilincinde
olmadıklannı düşünüyorum. Üstelik
o kadar çok köşe yazan var ki, hangi
köşeden ne gibi bir feyz alacağımızı
şaşırmış durumdayız. Çoğu o gün o
köşeyi doldurmanıntelaşmda.
Üstelik gazete okuyan değil de
resmine bakan bir millet olduğumuz
için bu köşe yazariannın büyük bir
boTümü okunmamakta.
- Gazete okuyor musunuz?
'Ferhangişejler'de söyleme nrsatuıı
bulabinyorsunuz belki ama, gazeteleri
açtığmızda sizi en çok kızdıran şeyler
neler oluyor?
ŞENSOY - Okuyorum. Ancak içinde
okunacak bir şey olmayan gazeteleri
sadece 'Ferhangi Şeyler' oynadığım
günler ahyorum. Gazeteleri okurken
beni en sinirlendiren şey ellerimin
kömürcü çırağı gibi simsiyah olması,
artık gazeteye değmeden okuma
yöntemleri geliştirdim. Başka
sinirlendiğim bir konu haber niteliği
olamayacak, yansı uyduruk şeylerin
birinci sayfadan sunulması ve çok
önemli haberleri kimi arka sayfalarda
büyüteçle aramak zorunda kalışım.
meceyi yozlaştırması. kendi sahasına çekmesı
ve hiçbir zihinsel deplasmana çıkmadan kendi
sahasında top çevirmesi olarak görüyor ve en-
dişe verici buluyorum. Çabuk tüketilen ve ucuz
bir mizah anlayışı giderek daha egemen oluyor.
Kültüre. etliye ve sütlüye bulaşmadan kendi ara-
lannda eğlenmek ısteyen bir gürııh \ar.
-EsprüerinizdecinseOğiher zamankuDamyor-
sunuz. Bu. kimi zaman kolay yoldan izleykiyi
tavlamayı getirebiür ama işin dozaju işi zeki bir
yanından yakalamak çok önemli sanınm.
ŞENSOY - Cinsellik Karagöz'de de. Ortaoyu-
nu'nda da. Nasrettin Hoca'da da var. Dünya mı-
zahmda da hayatımızın önemli bir parçası ola-
rak yerini almıştır. Aslolan müstehcenliğe düş-
memektir. Dünyada buna da başkaldınp müs-
tehcenlik kavramını tanımayanlar da var. Ben
müstehcen ve kerih olmamaya özen gösteririm.
Bıçak sırtında bir konudur ve bizim için ölçü iz-
leyicıdir. Izleyici gülüyorsa müstehcen değil-
dir, eğer salonu buz kesiyorsa müstehcendır.
Ancak. izleyicinin alkışladığı bir espriyi de müs-
tehcen ve çok ayıp bulan sağda park etmiş be-
yinli tipler de vardır.
- Gemi tiyatro örneğmde olduğu gibi. farklı
Ukler sizden geldi hep, hâlâ yapmak istediğiniz
çılgınhklar olmalu.
ŞENSO\' - Çılgınhklann dibi yoktur. Hiçbir
sanatçı için yanşın bitiş noktası düşünülemez.
Her sanatçının ardında yapmak isteyip de ger-
çekleştiremediği düşler kalmıştır. Benim de her
gün sıvazlayıp beslediğim çılgınlıklanm var, ör-
neğın bunlardan biri: Sınavla izleyici kabul e-
den bir tiyatro!
- Eşiniz.çoeuklannız, arnkbir aiktiyatrosuol-
dunuz bir anlamda. Bu nasıl bir duygu? İşiniz-
de çok disiplinli olduğunuz biHıüyor, evde de bir
anlamda rol değiştirmiş bir iş arkadaşınız var..
ŞENSOY - Tiyatroda yazar-yönetmen-oyun-
cu Ferhan'ım. Evde çocuklanmın arkadaşı sıra
dışı bir babayım. Evde iş konuşmuyor değiliz a-
ma ikisini birbirinden oldukça ayırmış bir aile
yapımız var.
- Son kitabınızda kendi tarihinizi yaayor. ço-
cukluğunuzun ilkyulanndan konservatuvar yü-
lanna dek uzamyorsunuz. O kadar çok anınız
var Id, sanki hiçbirşe> i unutmamış ve hepsiniye-
niden yaşamışsınız gibi~
ŞENSOY - 'Kalemimin Sapuu Gülle Donat-
tım'. özgeçmişsel romanundaki aynntı zengin-
Kahramanlan
medya
türetiyor
- Toplum olarak sürekli bir
kahraman/kurtancı arayışı içindeyiz.
Kemal Derviş'i de önce böyle karşıladı
toplum. Medyanm da genel tavn biraz
böyle değil mi sizce? Geriye dönüp
baktığımızda bugün yerden yere
vurulaıüar, bir zamanlar kahraman
olarak gösterihnemiş miydi?
ŞENSOY - Eskiden beri kendi kendinı
kurtarmayı değil de birinin bizi
kurtarmasını bekleyen bir milletiz.
Efsaneleştirmeyi, kahramanlaştırmayı
seviyoruz. Osmanh'ya kök söktüren, onu
bunu dilim dilim İcesen, halka eziyet
eden, memleketi uğruna hiçbir
kahramanlığı bulunmayan Çakırcalı
Mehmet Efe'yi de kahramanlanmız
arasında sayabiliyoruz. Günümüzde
kahramanlan medya türetiyor ve sonra
yeTden yere vuruyor. Kemal Derviş'in o
gün ne renk şortla yürüdüğünden bana
ne? Kansının saç modelınden kime ne?
Oğlunun DJ olmasının ne önemi var?
Artık soyadı Derviş olmayan eski
kansını bir barda fotograflayıp "Bayan
Derviş eğteniyor!" salak haberinin kime
ne yaran olabilir?
• Türkrye'de 'kadınlann sevdiği
poütikacılar' var bir de. Bir zamanlar
Mesut Yümaz'a poiitikanın jönü dediler
örneğin» Derviş'i de kaduılar daha çok
seviyor gibi.
ŞENSOY -Bilemiyorum. Örneğin kadın
politikacılardan âşık olduğum yok.
Siyaset adamlannı sinema oyuncusu gibi
değerlendinp beğenmemiz saçma. Onlan
yaptıklan işlerle değerlendirmemiz
gerekir.
- Kriz döneminde herkes çok özgün(!)
çözüm önerileri üretmeye başladı. Her
konuda konuşabilme özelliği Türk
insanıaa.özel bir durum herhalde. Futbol.
ekonomi, siyaset.^ Bu kadar çok şey
bilirken çözümeulaşürabildiğimiz neden
çok az şey v^r?
ŞENSOY - Çok iyi bıliyor değiliz,
bildiğimizi sanıyoruz. Örneğin "Ne iş
olsa yapanm ağbi!" cümlesini Batı
dillerine çevirmek olanaksızdır.
Çevrildiğinde bir anlamı olmaz. Herkesin
yapmayı bildiği bir tane işi olabilir. hadi
diyelim birbiriyle akraba iki iş. ama
birinin bütün işleri biliyor ve yapmaya
aday olması çok renkli Türkçe. bize
özgün. özel salak bir durum. "Ne iş olsa
yapanm ağbi" tümcesi mikroskopla
incelendığınde, tipin hiçbir işi yapmayı
bilmediği su yüzüne çıkar.
liği günlük tutmama neden oldu, bu güzel alış-
kanlığı Tahir Alangu'ya borçluyum. Hayatımın
24 yıhnı anlatan bu birinci cildi oluşturan gün-
lüğüm kitaptan çok kalm. Kimi şeyleri ikinci ve
üçüncü cildin geri dönüşleri olarak sakladım, bu
kitapta kullanmadım. Bu günlük tutma disipli-
nim yüzünden denilebilir ki ikinci ve üçüncü
ciltler de o defterlerde mevcut. Imbikten geçi-
rilip temize çekilmesi gerekiyor.
- KHabın devamı nasıl olacak ve ne zaman ge-
lecek?
ŞENSOY - Kitabın devamı, yani ikinci cilt
1975-1980 arasında, Ortaoyuncular'ı kuruluşu-
na kadar olan dönemde, değişiktiyatrolarda ça-
hştığım ve bu arada var olmak için yaptığım iş-
ler dönemini anlatı-
yor Bu kış başına
oturacağım, ne
zaman biter
bilemem.
GÖRÜŞ
Başörtüsü üzerine peruk öğrenci hareketi o
- Galatasaray yıllanıuzda öğretme-
omiz Tahir Aiangu'nun derslerinde
uyguladığı anarşist tavır sizi edebiya-
ta bağjayan ilk ve belki de en önemli
şey ohnuş. Bugünkü eğitim sistemiyie
karşüaştırdığımzda Alangu gibi ep-
timciteri bulmakçokzorM
.Tektip, ko-
mamızda sizce ezberci eğMmin de et-
kLsiyokmu?
ŞENSOY - Tahir Alangu özel bir
adamdı. Bu benim hayattaki şansla-
nmdan biriydi. O bize Sait Fafik oku-
turken yan sınıfta başka bir edebiyat
öğretmeni "ınefailün failün" diye cet-
vel sallıyordu. Kendi zamanı içinde
de az bulunur bir egitimci ve bir ede-
biyat otoritesiydi Alangu. Tarhşmaya
kapalı, ezberci eğitim, bence eğitim
bile saytlmaz, çünkübuyöntemdeöğ-
renilen, algılanan bir şey yoktur, son-
radan beynin süip atacağı şeylerle bel-
lek dolduruluyor, zaman içinde bellek
bunlan silip atıyor, bomboşbirbellek-
le, sıfir kilometrede gıcır bir beyinle
olaylann karşısmda kahmyor, elde
diplomalarla. Okullan öğrenmek için
değil, bir an Önce ve bir biçimde bi-
ormek için okuyoruz.
-Son oyununuzda da anlatoğınızgi-
bi internet kürtürüyle giderek betir-
ghüeşen, kuşaklar arası bir uçunım
sÖzkonusu. Yenikuşak konusundabi-
razkaramsarsuuz ama eskiyegöreye-
niknşağmkendinidaharahatifadeet-
tiğini, ne istediğmi biraz daha bildigi-
ni söyleyvbuır miyiz?
ŞENSOY - Ne îstediklerini biliyor-
lar;hemen iş kurup zengin olmak, kö-
şeyi dönmek ve Amerikan filmlerin-
de görüp imrendikleri hayatı yaşa-
mak! Örneğin oyuncu mu olunacak.
hemen bir televizyon dizisinde bir rol
kapıp tanınmak ve ünlü olmak erek-
leri... Konservatuvar okumak kimse-
nin aklına geîmiyor, aklma gelenin
işine geîmiyor. Üstelik oyuncu arar-
ken kimseye konservatuvar diploma-
sı ya da belirli bir deneyim sormuyor.
Televizyon dizisinde türkücü başrol-
de! Geçen hafta kimsenin tanımadığı
bir çocuk. bu hafta "ünlü şarkKi"...
Ortada bir sorun ya da suç varsa, bu-
nu bu çocuklarda aramamak gerek,
işi bu hale getirenlerin başında "med-
ya" geliyor.
-12 Mart'ta Dev-Genç'in bikftrüe-
rinidağrtaniararasırıdaydınız.Bugün-
kü öğrenci hareketini nasıl değerlen-
diriyorsunuz? Bugünortakbirruh ol-
duğunudüşünöyor musunuz?
ŞENSOY - 12 Mart Kuşa-
ğı'nın öğrenci hareketi, ken-
di içindeki güzel yanlışlanna
T/
rağmen daha deriitoplu, ne is-
tediğini bilen ve öğrenci so-
nmlanndan çok ülkenin genel çıkar-
lanndan söz edenbir devinimdi. Dev-
Genç'te bir kurtuluş savaşı havası ve
ruhu egemendi. Elbette provokasyon
ve yanlış yönlendirme vardı. Günü-
müz öğrenci hareketlerinin birilerinin
düğmeye basmasıylakısıriç politika-
mızı yönlendirmeye yönelik olarak
genelde provokasyonla oluştuğunu
düşünüyorum. Günümüz öğrencisi,
12 Mart döneminin öğrencisi gibi ül-
ke ve dünya gerçeklerinden haberdar
değil. Başörtüsü üstüne peruktakmak
öğrenci hareketi oldu!
MUSTAFA SONMEZ
Neden Acaba?'
Mümtaz Hoca
Mümtaz Soysal, 1 Ağustos tarihli Hürriyet'teki
köşesinde, IMF yöneticisi Deppter'in, "HerTürkön
cebine 300 do/ar koyduk" savına karşılık bizim,
"Tersine, IMF, her birimize daha 1500 dolar borç-
lu" iddiamıza yer vermiş. Şöyle diyor Mümtaz Ho-
ca, "Sönmez, Türkiye'nin kasım ve şubat krizle-
riyle büyük kayıplara uğradığını, her ikisinde de
ana sonımluluğun IMFile Dünya Bankası'nda ol-
duğunu söylüyor. Acaba?"
Hocamızın, Türkiye'ye 120 milyar dolarya da bu
yıl beklenen milli gelirin yüzde 80'i büyüklüğünde-
ki hasar tespitine itirazı yok. Ama iş müsebbibe ge-
lince, IMF ve Dünya Bankası'na yüklenmeyi pek
doğru bulmuyor, "Acaba?" diye soruyor.
Neden "Acaba?" Sayın Hocam....
Bütün bu başımıza gelenlerde, sizin ifadenizle,
"Ülkeyi muhtaç durumlara getirenlerin.. dıştakile-
rin söylediği herşeyi noktası noktasına yerine ge-
tirenlerin" tabii ki sorumluluğu var. Ama Nasred-
din Hoca'nın dediği gibi, "Hırsızın hiç mi suçu
yok?" Hatta, izninizle, ana sorumluluk tabii ki IMF,
Dünya Bankası gibi uluslararası odaklarda diye ıs-
rar edeceğim.
Bir italyan atasözü şöyle der: "Sen of olduktan
sonra, keçiler bile seni yer." Kabul. Ot olduktan
sonra birileri tabii ki gelip yiyip tüketecek. Ama bu
kadar günahı üstlendikçe, emperyalizme her tür
sömürme meşruiyetini tanımış olmuyor muyuz?
Daha bir ay öncesi Telekom krizinde, IMF, kredi
dilimini vermeyince, cümle teslimiyetçi güruh ağız-
birliği ile şu kelamı etmediler mi: "IMF'ye biz git-
tik, tabii ki onlann dediklerini yapacağız..."
Başımıza gelenlerde tabii ki "iç dinamik" diye-
cegimiz etkenlerin rolü var. Ama, şöyle baştan be-
ri tarihimize bakalım. Hatta dünya tarihine, şu "dış
dinamik"\enn rolüne de bakalım. Sömürülme, ba-
ğımlı kılınma öyküsü nereden başlıyor? Sömürge-
leştirilen ülkeler, sömürgecilere, gelin bizi sömür-
ge yapın mı dediler? Klasik sömürgecilik demode
olduğunda yeni sömürgeciliğin yöntemlerini "iç
d/nam/k"tekiler, iç güçler mi dizayn etti? Çok es-
kilere gitmeyelim. Bizim İkinci Savaş sonrası dün-
ya ekonomisi içindeki yerimizi ve rolümüzü belir-
lemede kimler etken oldu? IMF- Dünya Bankası
üyeliklerimiz, ardından NATO vb. kuruluşlara katı-
iımımıza kendi hür irademizle karar verdik?
1980'lere kadar izlediğimiz iç pazara dönük büyü-
me, kendi başımıza inşa ettiğimiz bir birikim mo-
deli miydi? Bu model tıkanınca 1970'lerin sonla-
rtnda biçilen "dışa açılmacı birikim modeli" de
kendi imalatımız, hatta merhum Özal'ın icadı mıy-
dı?
Bugünkü felaketimizi hazırlayan, "vergi alma,
borç al" yanlışına kendi başımıza mı karar verdik?
Yoksa IMF'si, Dünya Bankası ile bu senaryolar çi-
zildi de, bize sadece oynamak mı düştü? Geletim,
şu son krizlerimize... 1999 sonunda IMF ile "bir-
likte" hazırlanan üç yıllık desenflasyon programı-
nı kamuoyuna sunan, dönemin Merkez Bankası
Başkanı nediyordu: "Siyasiirade buprogramın ar-
kasındadır." Aynı şeyleri Derviş'le kriz sonrası ge-
len programda da yaşamadık mı: "Siyasi irade
programın arkasındadır." Ne demek bu? Siyasi
irade program yapar, birilerinin yaptığının arkası-
na geçmez. Ama artık Türkiye o Türkiye değildir.
Artık, Türkiye'nin "iç dinamikleri" program filan
yapamıyor. IMF'ye verilecek niyet mektuplannı bi-
le yazamıyor. IMF ne yapılacağını yazıyor, içeride
Merkez Bankası, Hazine bürokratlarına bunlan na-
sıl uygulayacaklarını ezberietiyor, sonra dönüp si-
yasi iradeye bunlann altına imza atın ve arkasında
olduğunuzu söyleyin, diyor. Ne acıdır ki, bu kadar
kaba işliyor mekanizma. Zaten "dışa açılma" adı
altında yaşanan dışa saçılma ile Türkiye artık ne
para politikasını, ne kur politikasını, ne de dış tica-
ret politikasını belirleme gücüne sahip. Bütün bu
hayati politikalan belirleme gücü "dış dinamikler"e
geçmiş durumda. Stanley Fischer gelmeden ön-
ce, dalgalı kur konusunda atıp tutan "iç dinamiği-
miz" TUSlAD'ın, Stan'ın gelişiyle nasıl kuyruğunu
kısıp köşeye oturduğu, ne kadar iç dinamigimiz
kaldığını bize anlatmıyor mu?
Kaldı mı sevgili hocam, programa etki eden, az
ya da çok ağırlık koyan bir iç dinamik, iç güç kal-
dı mı ki, krizden ve ortaya çıkan hasardan sorum-
lu tutalım? Krize yol açan program tabii ki IMF'nin-
dir, hasardan da tabii ki ağıriıklaonlar sorumludur.
Değiller midir acaba?
Koç'tan kültür-sanat şirketi
• İSTANBUL (AA) - Koç Grubu'na, başta
Koçbank olmak üzere grubun tüm finansal
hizmet kuruluşlarına kurumsal tanıtun ve
kültür-sanat konulannda hizmet verecek bir
şirket katılıyor. Koçbank'tan dün yapılan yazılı
açıklamada, Koç Finansal Hizmetler AŞ
bünyesinde kurulacak Koç Kültür Sanat ve
Tanıtım Hizmetleri AŞ'nin Genel
Müdürlüğü'ne Özalp Birol'un getirileceği
kaydedildi. Açıklamada. Birol'un en son Yapı
Kredi Bankası'nda Reklam ve Halkla tlişkiler
Direktörlüğü ve Yapı Kredi Kültür Sanat
Yaymcıhk AŞ Yönetim Kurulu Üyeliği
görevlerinde bulunduğu belirtildi.
EniyMOsenaryo
• Haber Merkezi - ABD'deki Yazarlar
Demeği, ülkede şimdiye kadar yazılmış en iyi
10 senaryoyu belirledi. En iyi 10 senaryo
şöyle: Citizen Kane (1941), Casablanca
(1942), The Godfather 1 (1972), Chinatovm
(1974), All About Eve (1950), Some Like It
Hot (1959), Sunset Boulevard (1950), Annie
Hall (1977), The Graduate (1967), The
Godfather 2 (1974).
Prens Charles attan düştü
• Haber Merkezi - Galler Prensi Charles'ın,
polo oynarken attan düştüğü ve hastaneye
kaldınldığı bildirildi. St. James Sarayı sözcüsü
yaptığı açıklamada, 52 yaşındaki prensin
kemiklerinden herhangi birinin kınk olup
olmadığmın henüz belli olmadığım, hastane
raporlannın beklendiğini kaydetti. Kazamn,
hayır amacıyla oynanan oyunun ikinci yansında
meydana geldiği ve Prens Charles'ın oğullan
William ve Harry'nin de babalannm takımında
olduklan belirtildi.