21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2001 CUMA 12 KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr Sergun Ağar ilk romanında yan kurgu yan gerçek ipuçlan ile imkânsız bir aşkı anlatıyor Aşk ve nefretin kesişme noktasıNENA ÇALİDİS Aşk acaba nefretin kardeşi mi? Türkler ve Rumlar: düşman ve âşık. Birbirini gizliden seven, açıkça nefret eden toplumlar olduğu gibi kişiler de var mıdır? Sergun Ağar, 'Aşlan Samarya'sı Selanik'te Kaku' isimli ilk roma- nında ne dinJerin. ne kültürlerin, ne de ailele- rin ayırmaya güçlerinin yetmediği Başkomi- ser Hasan ile Efrosinı'nin aşkını anlatıyor. - Profesyonel reklamcıhğın geliştiği dönem- lerde ilk reklam mctin yazarian edebiyatçüar oldu. Siz şimdi bunun tersini j apıyorsunuz™ SERGUN AĞAR- Doğru. Ancak sanınm ben romancı olmak içın reklamcı oldum arna bu süre biraz uzadı. 25 yıl kadar sürdü. Çün- kü benim yazınla ilışkim reklamcılığımdan öncesine dayanıyor. Reklam çok yoğun bir uğraş, insana pek zaman bırakmıyor. Reklamcılıkla ilişkim azahnca ben de asıl uğraşıma döndüm. Öte yandan reklam yazar- lığı apayn bir iş. bir uzmanhk konusu. lyi bir reklam yazan olmak için önce iyi bir reklam- cı olmak gerekli. Tersini yaptığım konusunda haksızsınız ama reklam yazarlığının, roman ya- zarlığına çok faydası olduğunu düşünüyorum. - Roman çabşmalannızın arkası gelecek mi? AĞAR - Bir kez buluştum artık zor aynlı- nm sanıyorum romandan. Roman, yazının en zor ama çalışması en keyifli ürünü. Zaten ken- dime söz verdim. en az üç romanım yayımlan- madan kendime romancı demeyeceğim. 'Aş- kın Samafyası Selanik'te Kaldı' yayımlanma- da"n önce ikincıye başlamıştım zaten. 'Niyetim senaryo-roman yazmaktı' - Kitaptaki yaşama tanıkhk ettiniz mi? Yok- sa kurgusal bir roman mi? AĞAR- Tanıklık ettığımi söylemek zor ama elimde ipuçlan vardı. Onlann izini sürdüm. Elimdeki bilgileri üst üste koydum.Tanıklan ile konuştum. Bu açıdan bakarsanız kurgusal bir roman. Ancak romanın büyük aşklan Ha- san veEfrosıni'yle ikiyazyaşadım, ozaman- lar ben daha 6-7 yaşlanndaydım. Onlann ben- de bıraktığı izlerin ne kadar derin olduğunu ro- manı yazarken anladım. Birbirlerine sanlıp Rumca, Türkçe şarkılar söyleyen, rakı kadeh- lerini tokuşturan bu ikili siluete tanıklık ettim. Çocukluğumun Samatya'sı yine beileğimde çok canlı kalmış, bundan yararlandım. Kimi bölümlerde de ipuçlarını buluşturup varsa- yımlardan yola çıktım. - İki komşu halkın ilişkileri hakkında ne dü- şünüyorsunuz? AĞAR - Bu halklar yüzyıllarca bir arada yaşamışlar. Kültürleri iç içe geçmiş. Neredey- se aynı türküleri söylüyoruz. Atina'ya gittiğim- de hiç yabancılık çekmedim. Dillerini anlamı- yorsunuz ama çok ıyi anlaşıyorsunuz. Beden çok hareketli. Bir yandan 2. Dünya Savaşı var, bir yandan Varlık Vergisi çıkmış. Türkiye çok partili döneme girmiş. Kıbns \e 6-7 Eylül olaylan yaşanmış. Bu dönemde özellikle Türk- Rum ilişkileri çok dinamik. Hasan'la Efrosi- ni'nin aşkırun arkasında böyle zengin bir fon var. Romandaki tarihsel öğeler bu aşkın ekse- nini çiziyor. Dolayısıyla o günün Istanbul'una bir yolculuk da yapıyor okuyucu. O günleri ya- şayan insanlarla konuştum, belgeleri araştır- dım ve bir anlamda o günlerin asıl tarihini görmeye çalıştım. Bu, romanın içindeki aşk- la çok örtüştü. O dönemın İstanbuFu, Samat- ya'sı ile bir bütünlük kurdu. Aynca roman iki zamanlı. Dün ve bugün birbirleriyle iç içe ge- lişiyor. Görünürde aşkı anlatıyor ama geri plan- da yaşanan dönemlerin renklerinin kıyasla- ması var. 'Bugünün aşk öykûleri renksiz' • Sergun Ağar cümlelerle bir senaryo kurmayı amaçladığı kitabında roman kurgusu ile sinema kurgusunu bütünleştirmiş. ipuçlan ile yola çıkan yazar ortaya sinema tadında bir roman çıkarmış. dillerimiz çok benziyor. Bana 'Yassu Komsi' dediklerinde bunun yürekten söylendiğine ina- nıyorum. Ben dost olduğumuzu düşünüyo- rum. Politik anlamda yaratılan sorunlann ya- pay olduğuna, bunun da kültür alışverişiyle gi- derek eriyeceğine inanıyorum. - Roman türünün gelişim sürecinde siz ken- dinizi nereye koyuyorsunuz? AĞAR-Aslında sözcüklerle, cümlelerle bir fılm çekmek istedim. Romanın kurgusunda bi- le sinemanın kurgu anlayışını kullanmaya ça- lıştım. Romanda yarattığım mekânlarda, ka- rakterlerde okuyucumla buluşma kaygısı bu. Betimlemelerde, tiplemelerde çevirim senar- yosu tekniğine yatkın bir anlatım kullandım. Açıkçası bir senaryo-roman yazmaktı niye- tim. Belki bu yüzden akıcı ve sürükleyici bu- luyor okur romanı. - Son dönemlerde tarihi roman ön planda. Sizin romanınızda da tarihi öğeler var. Bunla- n yansıbrken nelerdcn yola çıkünız? AĞAR-Romanın fonunu oluşturan dönem - Romanın gectiği Samatya'yı siz ne kadar tanıyorsunuz? AĞAR - Samatya'yı çocukluğuma ait bir- kaç anının dışında tanımıyordum. Ama roma- nın yazımı sırasında yakından tanıma fırsatım oldu. Romana 'İstanbul Sokaklannda Aşk' diye başlamıştım, ancak Samatya işin içine gırince beni aldı götürdü, tek başına kaldı. Ta- rihe bakıldığında Samatya çok önemli birmer- kezdı. Anadolu Rumlannın başkentidir. Istan- bul'dan daha eski bir yerleşimdir. Bence en önemlisi, Samatya kendisine geçmişte yapı- lan tüm tahribata karşın hâlâ direniyor kendi kimliğini korumak için ve ben hâlâ korudu- ğuna inanıyorum. Belkı 'İldnci Bahar'ın ya- rattığı popülarite bir şeyleri değiştirdi ama bence bu geçici bir şey. Samatya yine kendi halinde olmayı sürdürecek bana göre. - Romanımzuı kahramanuun başkomiserol- ması o aşkın olanaksızlığının bir simgesi mi? AĞAR - O da bir rastlantı. Bu aşkı inanıl- maz kılan pek çok engelden sadece biri. Be- nim ilgimi çeken de bu zaten. Aşk tüm bu en- gellerin arasından fışkınyor. Zaten romandan bunun gibi unsurları çıkarırsanız, romanın ikinci ekseninde anlatıcının üretmeye çalıştı- ğı aşk gibi, yavan bir öykü çıkardı karşımıza. Hasan ile Efrosini aşkının rengi. büyüsü bu- rada. Bugünön aşk öyküleri renksiz ve ben bu kontrastlığı özellikle kullandım. - Romandaki aşk astanda sizin arayıp da bu- lamadığınız aşkın kendisi mi? AĞAR- Evet, hiçbirzaman bulamayacağı- mız aşkın kendisi. Aslında projelendirilmiş bir aşkı üretmeye çalışır yazar. Asıl anlatılan budur. Bu da bir anlamda günümüzde yaşa- nan aşklann ironisidir. Yazar romanlardaki, filmlerdeki aşklann peşine düşmüştür bir an- lamda. Yani aşkı kurgular. Bu da sadece roman- larda ve filmlerde olabilir kuşkusuz. Kiihiir ıııirasnııız Paris'te görücüye çıkb İ KüJtür Servisi - Pa- >ris'te Couvent des Cor- ;deliers binasında dü- zenlenen 20. Uluslara- rası Bizans Araşürma- lan Kongresi çerçeve- sinde mimar AhmetEr- tuğ'un Ayasofya ve Ka- riye müzelerindeki freskleri konu alan fo- toğraf portfolyosu ser- gileniyor. Açılışı Kültür Baka- nı İstemihan Talay ta- rafından yapılan sergi, 4 Eylül tarihine kadariz- lenebilecek. Sergide yer alan, özel teknikle el ya- pımı kâğıtlara 90x110 cm boyutunda basılmış 90 fotoğraf. Ertuğ & Kocabıyık Yayuılan ta- rafindan ttalya'da bastı- nlan Hagia Sophia - A Vlsion for Empires ve Chora. the Scrofl ofHe- aven adlı kitaplarda yer alan çok sayıdaki fotoğ- raf arasından seçildi. Metinlerini. Bizans ta- rihçisı Prof. Cyril Mo- angonun hazırladığı ki- taplar. Pans'te düzen- lenen sergide ziyaretçi- lere tanıtılıyor. Açılışta bir konuşma yapan Co- uvent des Cordeliers Başkanı Jean Bergeron. serginin bu mekânda yapılmasından dolayı onur duyduğunu ifade etti. Kültür Bakanı Talay ise uygarlığın beşiği Türkiye'de sahip oldu- ğumuz kültüreî mira- sın gelecek kuşaklara da aktanlmak üzere ko- runmasının önemini di- le getirdi. Talay. konuş- masını şu sözlerle sür- dürdü: "tstanbuTdaki dünya kültüreî mirası- na ait çok sayıda eser arasmda Kariyeve Aya- sofya'nın ayn bir önemi bulunuyor. Bakanhğun ve şahsım adma, yayın- cılar Ahmet Ertuğ ve Ahmet Kocabryık'a, Bi- zans ve Osmanlı - Türk sanat mimarisinin Pa- ris'ten dünyaya açılma- sına katküaniçin teşek- kür ederim." Paris sergisinde, 20x25 cm. formatında büyük kamera ve ışık kullanılarak çekilen fo- toğraflar yer alıyor. Ah- met Ertuğ. Ahmet Ko- cabıyık ve Borusan iş- birliği sonucunda kül- tür ve sanat yaşamımı- za kazandınlan sergi, Türkiye'nin tarihsel zenginliklerini uluslara- rası bilim ve sanat çev- releriyle buluşturan bir etkinlik. Dark Tranquillity, Affiction ve Dishearthen 6 Ekim'de dinleyiciyle buluşacak Istanbul Univemtesi Rock Kulübü Kültür Servisi - İstanbul Üni- versitesi Avcılar Kampusu Mü- hendislik Fakültesi öğrencileri- nin 1992 yılında kurduğu 1Ü Rock Kulübü'nün amacı Türki- ye'de rock müzik sevgisini ve anlayışını yaymak. Bugüne ka- dar pek çok etkinlik düzenleyen kulüp özellikle amatörrock grup- lannın tanınmasına destek ver- mektedir. Oniversite bünyesinde aynı za- manda tavla, satranç turnuvalan ve stand-up şovlar organize eden kulüp, üniversite bünyesi dışında da dekanlığın izni ile düzenli ola- rak yabancı rock gruplanna Tür- kiye'de konserler ve imza günle- ri düzenlemektedir. 2000 yılı Ocak ayında tüm ge- lirleri depremzede kişi ve kuru- luşlara bağışlanmış olan Rotting Christkonserinin organize etmiş, aynı zamanda geçen ekim ayın- da Finlandiyalı grup Sentenced'ın konserini de düzenlemişti. IÜ Rock Kulübü son olarak Is- veçli topluluk DarkTranquiUit> ı Türk dinleyicileri ile buluştur- mayı amaçlıyor. Isveç'in en bü- yük gruplanndan biri olan Dark Tranquillity 6 Ekim'de Sold Out Concert Hall'da bir konser vere- cek. Konserde aynca Afitiction ile Dishearthen da yer alacak. 20-25 milyon arasmda değişen bilet fi- yatları Köstebek Müzik Shop (Beyoğlu), Zihni Müzik (Kadı- köy), Pentagram Shop (Kadıköy), Pena Müzıkevi (Beşiktaş), Poem Rock Shop (tzmir), Yücel Müzik (Izmir), Stüdyo Ümit (Izmir), Hayri Plak'tan (Ankara) temin edilebilecek. YAH ODASI SELİM tLERt Adlap, TÜPkçe, Dil Sevgisi Çocukluğumda, yenıyetmelığimde Adapazan'na sık- ça gidip gelirdik. Anneannemın. annemin akrabala- n orada sakin bir hayat içinde yaşıyorlardı. Güzel ah- şap evlerde yaşıyorlardı. Bazı zamanlar düğünlere gidilirdi. Öyle gecelerden havuz başında ışıklar, renkli ampuller hatırlıyorum. Bir ara, akrabamız, hısmımız genç hanımların, ye- ni doğan kız çocuklarına hep Beigin adını verdikle- rini fark etmiştim. Bunun sırnnı kendi kendime çöz- müş ve büyük bir keşifte bulunduğumu sanmıştım: Beigin, yani Beigin Doruk, yani Küçükhanımefen- di... Beigin Doruk, Türk sınemasının çok sevilen bir oyuncusuydu. Küçükhanımefendi'ler de arka arka- ya çevriliyor, toplumu enikonu etkiliyordu. Beigin adı birtür kentsoyluluk özlemı, simgesıydi. Sonradan bu ad olgusunun Türk toplumunda -her- halde başka toplumlarda da- bir sevgı anlatımı nıte- liğiyle başlı başına bir sosyolojı oluşturduğunu öğ- renecektim. Geçmişteki Ankara Radyosu'nun ünlü Türkçe tan- golar yıldızı Zehra Eren, bir söyleşimizde, o yıllann kız çocuklanna Zehra. erkek çocuklanna da Eren adı- nın çokça verildiğinı söylemişti. Annebabalar, yüzünü görmeyip sesını dınledikle- ri, tangolanndan hüfyalar devşirdikleri bir sanatçıya böylelikle sevgılerini, hayranlıklarını dıle getirmış olu- yorlardı. Radyonun o yıllarda Turk toplumu üzerın- de derin etkisi var. (Zehra Eren'i ben de dinledim: Müthış bir yorum- cu.) Yalnız radyonun mu etkisi var? Roman kahraman- lan datutkunluklar uyandırıyor. Kerime Nadir'in Ro- mancının Dünyası adlı anı kıtabını okuyanlar. Nalan ve Kenan adlarının nasıl kuşaktan kuşağa geçtiği- ni bilirler. Hangi televizyon kanalındaysa, Akrep Nalan ko- nuğum olmuştu. Romanlar sevdalısı Akrep Nalan, aşk romanlanndan söz açtığımızda, adının Hıçkınk'tan gel- diğini anlattı... Refik Halid'in eserinden sonra birçok Nilgün doğ- muş. Bunların hepsi, bir toplumun, Türk toplumunun gönül, duygu tarihini kavramamız için birer veri. Se- vilmiş eserfer, sevilmiş sanatçılar adlarıyla yaşatıla- rak, o dönemlerde yenı kuşaklara sanki armağan ediliyorlar. Kerime Nadir, Funda adlı romanının da aynı etkiyı bıraktığını yazar. Funda, genç hanımlann adı oldu- ğu ölçüde, bırtakım tican ışletmelerin de adı olmuş. Edip Cansever'ın dızelerini yineleyip duruyorum: "Adını Funda Oteli koy I Aklından gelip geçen bir yazın I Ve akşam güneşlerinde orda burda"... Sonra toplumu etkileyen unsuriar, guçler değiştık- çe, bu adlan, bu hülyalan yitirdik. 1970'lerdeydi, yaz yolculuklanna çıkarken, Akdeniz'e doğru birçok "ma- sum" köy kahvesinin Dallas adını ürpererek oku- muştum. İlk belirtilerdi: Şiir ve hülya elayak çekiyordu. Artık kimsenin adı Çalıkuşu Feride olmayacaktı. Dallas, Dcvinia, Isaura, Ceyar... Anadılimize bu horgörü ar- dı sıra Amerikan biçimi yaşamayı getirecekti, getir- di de. Yiyip içtiklerimizden giyinip kuşandıklanmıza, her şeyi, yabancı dillerdeki karşılıklarıyla adlandırma özentimiz, günün birinde Türk Lirası yerine doları hiç de yüzümüz kızarmadan benimsememize yol açtı. Dolar daha çok kazık atacak. Takvimde İz Bırakan: "Bir yerterde bir ağustos kalmış olmalı", Gülten Akın, Toplu Şiirler 1956-1991. Yapı Kredi Yayınları, 1996. Juan Munoz yaşamım yitirdi • Kültür Servisi - 48 \aşındakı lspanyol heykeltıraş Juan Munoz. geçtığimız saiı gecesı geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda etti. Yapıtlan Londra'daki Tate Galerisi'nde de sergilenen heykeltıraş. normal boyutlarda insan figürlerine ağırlık vermesiyle tanınıyor Munoz, özellikle 1980'lerdeki çalışmalanyla heykeltıraşlık alanmda meteorik bir doğuş olarak nitelendirilmiştı. Sanatçı, kendisi gibi heykeltıraş olan Cristina Iglesisa ile evliydi. L/eonard Cohen 'in 1963yılında çıkarttığı 'The Favorite Game' isimli romanı yönetmen Bernar Hebert tamfindan sinemaya aktanldı. Çekimlerinin bir bölümü tamamlanan fılmin senaryosu Peter Putka 'ya ait. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I Cohen'in sevda senfonisi beyazperdede ENGtV AŞKIN TORONTO - Montreal'in virtüöz sanatçı- sı Leonard Cohen, 60'lardan beri sevdaya adanan lirik şiiri, büyüleyici sesi ve imgesel romanlanyla "evrenselbir kült" yarattı. 1963 yılında çıkan "The Favorite Game" adlı ro- manı, duyarlı bir aşk geçidinin labirentlerine ulaştınr okurunu. Kanada edebiyatının en seçkin yapıtlanndan biri olan bu romanda. kendi yaşamını simgeleyen bir sevda serüve- ninin irdelenmesine girişir Cohen. ilk yapıtı- nm yayımı için uğraş veren genç bir roman yazannı öyküleyen Cohen. ironi ve romantiz- min örtüştüğü bir emekleme çağının portre- sini çizer. "TlıeFavoriteGame" ile, devingen bir genç- liğin depremlerini getiren Cohen, tüm içeri- ğiyle şiirsel bir evrene götürür bizi. Yaratıcı- lığının ilk deneylerinden sayfalar açan ana roman karakteri. Cohen'in belki de kendi öz- yaşamını tanımlayan bir simge olmuştur. Montreal'li varlıklı bir Musevi ailenin tek oğlu Lavvrence Breavman'ın portresidir "The Fa\t)rite Game". Geçen yıl Kanada"da 20. yüzyılın 'en seçkin 10 romanı'ndan biri ola- rak seçilen bu yapıtı şöyle tanımlamıştı Mic- hael Ondaatje: "The Favorite Game'in en be- lirgin özelliği, vazım stili ve tekniğrv le, bir si- nema uvariamasuu zorunlu kılnıası. Her bö- lümü 'bir beyaz perde tablosu olan' bu roman, ürikdilhiedebeğeniniizitophıyor". Quebec'li ünlü yönetmen Bernar Hebert, fırtınalı aşk- lanyla ünlenen Cohen'm bu romanını filme çekıyor bu sıralar. Yıllarca önce Rock türü- nün efsanevi yıldızı Janice Joplin le New York'ta yaşadığı umutsuz sevdayı şarkılanna taşıyan Cohen, yönetmen Hebert' in de yıllar- dır tutkun olduğu bir addı. Yapıtını tammsız bir yoğunlukta şiirsel bulan yönetmen. "The Favorite Game" adlı romanın, şiirsel bir gör- kem olduğuna inanıyor. Monfreal çekimleri biten filminin Nevv York bölümü için yakın- da Amerika yolculuğuna çıkacak olan yönet- men Hebert. film ve dansla bağlamh yapıt- lann usta imzası olarak biliniyor. Ödüllendi- rihniş yapıtlan Mendelssohn,Çaykovsld, Mo- zart\e Beethoven ile tanınan Montreal'li yö- netmen, Peter Putka adlı ünlü bir senaryo ya- zanyla ortak çalışıyor. "The FavoriteGame" adlı yapımın tümü Ka- nadalı olan oyunculan arasında şu adlar var: Michele-Barbara Pelletier, Daniel Brochu, Carv Lavvrence, Sabtne Cansenti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle