Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2001 CUMARTESİ
DİZt
Bektaşilerden
Mustafa Kemal'e destek
Milli Mücadele döneminde Alevi-Bektaşi
çevreleri M. Kemal 'in öncülüğünü
yaptığı I. Grup 'a oy vermişlerdi.
İttihat - Terakkî
ve Bektasiler
8) Yeni Osmanlı. Jön/Cenç
Türk. ittihat ve Terakki
Örgütlerlnln Bektaşilikle ilişklleri:
u örgütler, Bektaşilikle doğrudan ve do-
laylı ilişki içerisindedirler. Bu örgütlerin
birçok üst düzeyli ve alt kesimlerdeki
üyeleri Bektaşi Tarikatı'ndan olan kımselerdir.
Doğallıkla bir siyasal amaç taşıyan bu örgütler
doğrudan Bektaşiliği amaçlamamışlardır. Onla-
rm amacı siyasal düzendir. Bu nedenle Ramsa-
ur, S. Akşin gibi bu alamn araştıncılannın belir-
lediği gibi Jön Türk-lttihat Terakki, Masonluk-
tan bir "araç" olarak yararlandığı gibi, Bekta-
şilikJe de doğal olarak "benzer bir ilişki" içeri-
sindedirler.
Ama bu örgütlerde yer alan birçoğunun Bek-
taşi inancına girdikleri, herhangi bir dergâh şey-
hinden "el alarak yola gjrdikleri" de bilinenler
arasındadır. Olayın bu yüzünü de yadsımamak
ve göz ardı etmemek gerekir. Yoksa. bu hareket-
lerde yer alan herkesin sadece siyasal çıkar için
bu örgütlere yanaştığı gibi yüzeysel ve günü-
müzde alışılmış biçimiyle kolayı dile getirmek
gibi bir anlam çıkar ki. bu yaklaşım bizi olgu-
nun gerçekliği açısından yanlış sonuca götürür.
Anadolu Aleviliği ve Bektaşilik, özellikle İt-
tihat ve Terakki hareketinden başlayarak Os-
manlı Devleti içerisinde, "Baülüaşmacı kadro-
lara yaslanma" ve onlarla "bağiaşma zorunlu-
ğu"na düşmüştür. Bu konuşlanış; Sünni orto-
doksu ile karşı kutuplarda yer alışın sonucu ola-
rak bu kesimle çelişki içerisinde olan İttihat- Te-
rakki hareketine yakın olmak gerekliliğinden
doğmuştur. Doğallıkla, bu yakınlıkta politik yan
ağırhktadır. Inançsal yan ikinci planda kalmak-
tadır. Ama bu durum İttihat Terakki içerisinde-
ki Bektaşilerin, tarikata inançlannın olmadığı-
m da göstermez. Çünkü, bunlann önemli bir bö-
lümü herhangi bir şeyhten "el alnuş", Bektaşi-
lik Tarikatı'na girmiş ve Bektaşi dergâhlann-
dan birine gitmeyi inançlannın bir gereği olarak
gören kimselerdir.
Aydınlanmanın öncüsü Bektasller
L smanlı'nın son yüzyılında aydınlanma-
ı üstlenen aydınlann çoğunluğu Bek-
taşi'dir. Bunlar, bu birbirini izleyen ve
birbirini tamamlayan üç aydınlanma ve demok-
rasi hareketlerinin öncü kadrolanm oluşturmuş-
lardır. Bu hareketlerin genel hatlanyla liberal,
dinsel tutuculuktan uzak ve ulusçu oluşlan. yi-
ne aynı niteliği taşıyan Bektaşilikle oldukça ör-
tüşmüştür. Liberallik ve ulusçuluk. özellikle İt-
tihat ve Terakki döneminde örgütün somut nite-
liği durumuna dönüşmüştür. Bu durum, Prof.
Irene Melikof un İttihat Terakkiciler-Bektaşiler
benzerliğine ilişkin saptamasında şöyle yer alır:
"Bektaşiler özgürlükçü (liberal) ve kurallara
bağlanmayı sevmeyen insanlardır. Her zaman,
din adamı egemenliğinin karşısında ve kendile-
rini Tannsızlık suçlamasıyla karşı karşıya bıra-
kacak, dinler üstü duruşlan olmuşrur". Bu dö-
nemler özellikle Türkçülük ön plandadır. Ulus-
çuluk/Türkçülük ve Alevi-Bektaşiliğin doğuş
öğrerisinde yer alan Sünni halifeye karşıthk Ale-
vi-Bektaşileri Jön/Genç Türk-lttihat Terakki ile
aynı amaç içerisinde birleştirmiştir.
9) Bektaşilerin Ittihat-Terakki.
Melamiierin ise Hürriyet- itilaf
Partllerlyle Bütünleşmeleri:
Melamilik'le Bektaşilik kaynağını, Horasan-
Türkistan'ın Batıni içerikli tasavvuf okullann-
dan ahrlar. Yesevilik, ikisi üzerinde de belirle-
yici ölçüde etkin olmuştur. Zaten bu bölgede
kaynaklanan, giderek Anadolu'ya göçen tasav-
vuf eğilimlerinin hepsi de Hz. Ali ve Ehlibeyt
ni/ortodoks Islamı güçlendirici, ötede ise Bek-
taşilik gibi kendisine karşı kesimlerle bütünleş-
miş uç akımlara karşı yardımını görebileceği
Melamilik türü akımlan koruyucu ve güçlendi-
rici bir strateji yürütmüştür. Bektaşilerin yoğun
olduğu Ittihat-Terakki, Abdülhamit karşıtı; Me-
lamiierin yoğun olduğu Hürriyet ve İtilaf Parti-
si'ninse Abdülhamit ve sonraki halife-padişah
iktidarlannın yanlısı olması rastlantısal değildir.
Hep bu stratejilerin sonucudur. Prof. Şerif Mar-
din'in altını çizdiği gibi bu dönemler, bu strate-
ji gereği "canlandınlmış bir tasavvufakunı" ola-
rak Melamilik, resmi Islamlık kadar -bu kayır-
macılık sonucu- etkili olabilmiştir. Daha sonra-
lan ittihat ve Terakki içerisinde önemli adlardan
olacak olan Bursah Mehmct Tahir ile 1908'ler-
den sonra kurulan Hümyet ve İtilaf Parrisi'nin
başkanı Miralay Sadık Bey "bu etkileıie yoğnıl-
IreneMelikof unittihat
Terakkiciler-Bektaşiler
benzerliğine ilişkin
saptamasında denir: "Bektaşiler
özgürlükçü (liberal) ve kurallara
bağlanmayı sevmeyen insanlardır.
Her zaman, din adamı egemenliğinin
karşısında ve kendilerini
Tannsızlık suçlamasıyla karşı
karşıya bırakacak, dinler üstü
duruşlan olmuştur".
Prof. Irene Melikof
ektaşilerin yoğun olduğu Ittihat-
Terakki, Abdülhamit karşıtı;
Melamiierin yoğun olduğu
Hürriyet ve İtilaf Partisi'ninse
Abdülhamit ve sonraki halife-padişah
iktidarlannın yanlısı olması rastlantısal
değildir. Hep bu stratejilerin
sonucudur. Prof. Şerif Mardin'in altını
çizdiği gibi bu dönemler, bu strateji
gereği "canlandınlmış bir tasavvuf
akımı" olarak Melamilik, resmi
Islamlık kadar -bu kayırmacılık
sonucu- etkili olabilmiştir.
Prot Şerif Mardin
inancını esas alır. Batıni içeriklidir. Yesevi, Me-
lami, Bektaşi, Kalenderi, Haydari, Babai gibi
değişik adlarla adlandınlsalar da aralannda ku-
ramsal ve öğretisel anlamda büyük farklar yok-
tur. Birbirine benzer ve birbirlerine yakın duran
Batmi- Tasavvufi eğilimlerdir.
Tasavvuf konulannın dünya çapında uzmanı
Gölpınarh; Melamiliği, "Alevüik" bağlamında
görür. Melametilik'te Sünniliğin değil de, Şii-
Alevi karakterin belirleyici olduğunu, bu inanç-
ta Hz. Ali'ye bağlıhğın esas ahndığuıı belirtir.
Osmanlı'nın son yüzyılındaki siyasal çalkan-
tılar içerisinde yer almaya çalışan Melamilik;
Bektaşilik Tarikatı'na karşın daha devlet yanlı-
sı bir siyaset izlemiş, iktidarlann kayırmacı-ko-
ruyuculuğu altında var olmaya çalışmıştır. Pa-
dişah-Halife II. Abdülhamit bir yandan Sün-
muş" ve bu etkilerle "donanlmış"lardır. Halkın
tarikatlara bölünmesine yol açacağı kaygısıyla
dönemin tarikatlanm, özellikle de Melamiliği
Rıza Tevfik Be>' basının gündemine taşır. Karşı-
hklı polemikler yapılır. Melamiliğin Hürriyet
ve İtilaf Partisi ile birlikteliği vurgulanır. Bir
Melami olan Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin genel
başkanı Sadık Bey'in *dini araç olarak kullaıu-
şı"nın zararları üzerinde durulur. Manastır, Me-
lamiierin ağırlıkta olduğu bir merkezdir. Başla-
nnda, Miralay Sadık Bey vardır. Selanik'te ise
Bektaşi Masonlar ağırhktadır. Miralay Sadık
Bey, İttihat ve Terakki 'nin Manastır merkez ku-
rulunda güçlüdür. Bu nedenle, Mahmut Şevket
Paşa tarafından emekli edihniştir. Bundan son-
ra Sadık Bey, tstanbul'un Şehzadebaşı'nda bir
"Melami yuvası" kurar. Açıktan bağnazlık ve
kışkırtıcıhk yapar. tttihat Terakki'ye ve Talat
Paşa gibi önderlerine, özellikle Masonluklannı
öne sürerek kara çalar. Sadık Bey, hırslıdır. Hır-
sı uğruna, her yolu denemekten kaçınmaz.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin "gjzli döne-
miT>
nde ülkede iki önemli merkezi vardır. Biri
Selanik'tir. lldncisi ise Manastır'dır. Burada ise
Arnavutlar ile Melami ve Bektaşiler'in egemen-
liği söz konusudur. Doğallıkla, Cemiyet'in "açık
dönemTnde bu durum değişecektir. Değişik bir
yoğunlaşma yaşanacak; Selanik Bektaşilerin,
Manastır'sa Melamiierin etkin olduğu merkez-
ler olacaktır.
Ittihat-Terakki'nin "fîkri gûcü"nü Selanik,
"vurucu gücü"nü ise Manastır merkezi oluştu-
rur. Manastır ve çeveresindeki halk Bektaşidir.
Özellikle Müslüman Arnavutlann çoğu Bekta-
şidir. Manastır Bektaşi dergâhı da oldukça güç-
lüdür. Üçüncü dönem Melamiliği kuran ve Şeyh
Bedreddin'ın "Varidafına "şerh" yazan Mu-
hammed Nurü'l Arabi de buradadır. Bunun yo-
luyla Melamilik, Manastır'da yaygınlaşrruştır. ls-
tanbul Melami tekkesi şeyhinin oğlu Miralay Sa-
dık Bey de Manastır'dadır. Buradaki Melami su-
baylar Sadık Bey'in çevresinde toplanmışlardır.
'Flkri güç1
, 'vurucu güç'e egemen
elanik'te genellikle Batı'nın sosyalist gö-
rüşleri geçerlidir. Vurucu güçleri ise Ma-
nastır merkezine göre zayıftır. Çünkü, or-
dudaki subaylann çoğu Melamidir. Eşkıya izle-
mekle görevli silahlı güçlerin çoğunluğu ise Ar-
navut'tur. 1908 devrimiyle siyasal iktidar Sela-
nik ocağının eline geçmiş, Selanik örgüt içerisin-
de egemen ve yönlendirici konuma ulaşmıştır.
"FTkri güç", "vurucu güç"e egemen olmuştur.
Melami tarikatı şeyhlerinden olan TerlikçiSa-
lih Efendi, Mahmut Şevket Paşa'ya suikast ola-
yı nedeniyle rutuklanıp Sinop'a sürülmüş, Tür-
kiye komünist hareketinin ünlü önderlerinden
Mustafa Suphi ile burada lanışmıştır. Mustafa
Suphi'nin Melamiliğe girişi, bu görüşmelerden
etkilenmesi üzerine olmuştur.
1912'lere gidiş sürecinde Mustafa Kemal'i it-
tihat ve Terakki Partisi'nden koparan nedenler,
bir Bektaşi olan Rıza Tevfik'i de koparmıştır.
Rıza Tevfik; sonraki yıllarda Hürriyet ve İtilaf
Partisi'nde yer alacak, bakanhklar üstlenecek,
ne yazık ki bu karşıtlıklar ve çekişmeler onu
"ulusal bağunsızhk"ın karşısına düşürecektir.
Anadolu'da; Alevi halk Ittihatçı, Sünni halksa
Hürriyetçi saflarda toplanırlar. Bu durum, za-
man zaman siyasal Islamcı çevrelerin kışkırtma-
lanna malzeme olacak düzeye yükselir. 1912 se-
çimlerinde Eskişehir'de bunun en açık ömeği ya-
şanır. 31 Mart olayına benzer bir olay yaratıla-
rak, Alevi-Sünni çatışması çıkanlmaya çalışılir.
Hürriyet ve itilaf Partisi'nin düşmanlık düze-
yine varan İttihat ve Terakki karşıthğı onu padi-
şah-halife kuyrukçuluğuna, Ingiliz emperyaliz-
mi bağlılığına ve "vatan hainliğTne kadar gö-
türecek, Milli Mücadele döneminde bu acı ko-
numa düşülecektir.
Milli Mücadele döneminde kimi Alevi-Bek-
taşi çevreler Mustafa Kemal'in karşısında yer
alan II. Grup'la ilişkiye girerler. Bu tutumlann-
da Hacıbektaş Çelebisi Cemalettin Efendi etkin
olmuştur. Kimi kırgınlıklar onu bu tutuma yö-
neltmiştir. M. Kemal bir Bektaşi olan eski ha-
beralmacı Albay Hüsamettin (Ertürk) Bey'i gö-
revlendirir. Hüsamettin Bey, eski bir tttihatçı
olan Salih Niyazi Baba'nın yol içerisindeki et-
kinliğinden de yararlanarak Alevi-Bektaşi çev-
releri toparlar ve M. Kemal'in öncülüğünü yap-
tığı I. Grub'a oylannı vermelerini sağlar.
BİTTİ
Dinlerve mezhepler üstübir anlayış. 10) Mason-Bektaşi
Birlikteliği ve Yeni Osmanlı
Jön/Cenç Türk- ittihat
Terakki Hareketleriıtdeki
Ortak Mücadelesl:
'T'ürkiye"deki Masonluğun, Ahilik,
A esnaf loncalan, Fütüvvetçilik,
Bektaşifik, Melamilik, Mevlevilik gibi
Türk tarikat ve tasavvuf örgütleri yo-
Iuyla kurulduğu dogrulrusunda bir gö-
rüş öteden beri egemen olmuştur. Özel-
likle, Masonluk'la Ahilik arasında ben-
zerlikgörülmek istenir. Oysa, Osman-
h'da ve Türkiye'deki Masonluk Avru-
pa'dan alınmıştır. tlkin yabancılar, son-
ra da Hıristiyan azınlıklar aracı olmuş-
lardır. Türkiye'deki Masonluğun teme-
li bunlar yoluyla atılır. Ahilik Do-
ğu'dan, Asya'dan gelmesine karşın Ma-
sonluk Avrupa'dan Balkanlar yoluyla
gelmiştir. Masonluğa Anadolu değil,
Balkanlar ve merkez Istanbul beşiklik
etmiştir. "Türldye'yeözgû" bir Mason-
luk veya bir "Tûrk Masonluğu" yok-
tur. Bu nedenle "TûrkMasonhığu* ye-
rine "Tfirkiye'deki Masonluk" demek
daha olayın tarihine uygundur. Türki-
ye'de ilkMason locası, îstanbul'da Pa-
dişah HL Ahmet döneminde (1703-
1730} kurulmuştur. Bu, dünyanın öte-
ki ülkeleriyle henien hemen aynı yılla-
ra rastlar. Türkiye'nin ilk Masonu ola-
rak bilınense YirmBekiz Çetebi Meh-
metEfendi'ninoğluSaitÇelebi'dır. Sa-
it Çelebi ailecek devşirme kökenlidir-
ler. Avrupa ülkelerine elçiliklerle gö-
revlendirilmiş, 1755'te bir sûre sadra-
zamlık yaparak vezirlikpayesiylepaşa
olmuştur.
Masoniuk'la Ahilik, Bektaşilik,
Melamilik, Mevlevilik gibi ta-
savvuftarikatlan arasında ilişki kurma
genellikle şu noktalara dayanır: Gizli-
lik ve su". Hoşgörü ve açıkgörüşlülük.
Din ve mezheplere, dinler ve mezhep-
ler üstü bir anlayışla bakmak. Libera-
lizm Tasavvufun felsefe oluşu nedeniy-
le düşünceye olanak tanıması.
Bu etkenler Masonluk'la tasavvufi
tarikatlar arasındaki ilişkinin kurulma-
sına yol açmış ve bunlan araç olarak
kullanarak öteden beri Türkiye'de ya-
yılma olanağı bulmuştur.
Jön/Genç Türk-lttihatçi hareketin
doktiriner niteliği yok denecek kadar
azdır. Sosyalizm gibi doktiriner sistem-
lere yabancı kalmışlardır. (üusçuluksa,
toplumsal iç devinimin/ gelişmenin bir
sonucudur. Ulusçuluğu, bunedenle be-
nimsemişlerdir. Irribatçı hareketin "di-
namiğini oluşturan bir kieoloji değil,bir
öztemdir: Vatam, devieti kurtarmak?"
Bütün bunlara 1876 Anayasası ve Meş-
rutiyetini geri getirmekle ulaşılacağı
sanılmaktadır. Harekette, belirii bir sis-
teme baghlık ve bilimsel bir dünya gö-
rüşü yoktur. Pragmatik yaklaşımlar
amacı belirlemektedir. Bu nedenle
Jön/Genç Türk-lttihatçi hareket dargö-
rüşlülük ve kısırlılıktan kurtulamamış-
tır. Dönemin gözde ideolojilerinden
'sosj-alizm'den bilgilerinin olmayışının
ne^denlerinden biri de budur.
F^trihatçılara Osmanlı mirasından ka-
A lan "fslamsal öğenin ağırl^ı*' onla-
n oldukça zorlamış, "özvün siyasal bir
formöl" ortaya koyamamalanna ne-
den olmuştur. Islama öncelik ve üstün-
lük tanımayan bir förmülün Osmanlı
toplurnunda tutunamayacağı bilinmek-
tedir. Ötede, Tanzimat'la çağdaş dün-
yada yer edinebilmek içinbiradon atıl-
mışür. Evrensel eşitiik, özgüriük, kar-
deşlik gibi düşünceler benimsenmiştir.
Batılılaşma ve çağdaşlaşma bunlann
uygulanmasını gerektirmektedir. Öyle
görünüyor ki, îttihatçılann Masonluğa
yönelmelerinde "süzgeç ve sığmak iş-
tevteri"nin yanı sua buna bir "çözum
arayışi'
1
da rol oynamışrır.
Olguyu çok iyi gözlemleyen Prof.
ŞerifMardin Jön Türkler'in siya-
sal düşünce boşluklannı iki yolla kapa-
maya çalıştıkiannı belirtir. Birincisi;
"Bir yandan kendidönemlerindeAvru-
pa'da tardşdmakta olan düşüncelerin
popülarize edilmiş biçimlerinin etkisi
altında kalnuşlarwbü>Tİkte<)ris>enler-
le halk arasında aracı rolünü (nnayan
ikinci derecede düşünürlcringörüşleri-
nikendigörüşferinekatnıışlardır- Tar-
de'ye karşın Le Bon'un düşüncelerini
yeğleyişleri buna en çarpıcı örnektir.
Ikıncisi ise; "Jön Türkler uzun zaman
fikirsizfikten kendileri de şikâyet ettik-
ten sonra Abdülhamit döneminde dev-
rimci (ibtflaki) çevTeferin dışuıda ge%-
tirümiş. kimi si>-asal ve toplumsal dön-
yagörüşfcrini kabul etmekzonmdakal-
mışlardır'*. Jön Türklerde görülen
"Türkçülükbaşlangıa" bunun en tıpik
örneğidir. XX. yüzyüa gidiş sürecinde
Osmanlı ayduılannın örnek aldıklan
Avrupa'da sosyalizm, komünizm, anar-
şizm gibi evrenselci ve aynı zamanda
etniksel temelde bölünme yaratabile-
cek doktrinler modadır. Osmanlı Dev-
leti ise çok etnikli ve çokuluslu bir ya-
pıya sahiprir. Bu öğretiler (doktrinler),
Osmanlı 'nin parçalanmasma kolaylık-
la yol açabilecektir. Bu nedenle Ittihat-
çılar gibi Osmanlı aydmlan ulusçulu-
ğa yönelmişlerdir. Bektaşilikle, diğer
tarikatlara karşın ulusçu ve Türkçü ol-
duğu için bağdaşılmışnr.
n ilindigi gibi Bektaşilik, Alevilik
Jj zemininde ortaya çıkmış bir i-
nanç-kültür örgütlenmesidir. 18261a-
nm ve yasaklamasından sonra Hacı-
bektaş'taki Çelebiler mürit içine çıka-
cak, Çelebi Kolu'nda Alevileşme eği-
limi ve Alevüik'le kaynaşma süreci ya-
şanacaktır. Balkanlarda ve Istanbul'da-
ki Babağan Kolu Bektaşilerinde ise,
XIX. yüzyıl süresince Anadolu kırsa-
lındaki Alevilerde ve Çelebi Kolu Bek-
taşilerinde uzaklaşma olacaktır. Zaten
iki kesim arasında "topJumsal farkh-
nk" vardır. Babağan Kolu Bektaşıleri-
nin Farmasonluğa yönelmeleri bu ay-
nlığı daha da derinleştirecektir. Giz-
lenmek zorunda bırakılan Bektaşiler
özgürlükçülük, önceden konulmuş ku-
rallara direnme, merkezi/siyasal/seri
dinsel otoriteyeboyun eğmeme, libera-
lizm gibi düşüncelerde yakın bulduk-
lan akım ve çevrelere yanaşmışlardır.
CUMARTESİ
YA/ITARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Yirmi Yıl Önceyi
Anımsarken...
12 Eylül yönetiminin Türkiye Banş Derneği'ne
karşı açtığı davanın, 1982 Şubat-Mart aylarında
başlayan tutukluluğumuzun üzerinden yaklaşık yir-
mi yıl geçmiş... Zaman ve inşan ömrü ilişkisi çö-
zülmesi güç bir denklemdir. Üst üste biriken nice-
liksel birimlere mi, yoksa onlann niteliksel dönü-
şümüne mi zaman demeliyiz? Niceliksel birikim-
ler niteliksel dönüşüme ne zaman uğrar? Yoksa her
şey gibi bu da görece bir olgu mudur? Yirmi yıl ön-
ceki yaşantılar bir yandan daha dün kadar yeni ve
yakın, bir yandan üzerlerinden bin yıl geçmişçesi-
ne uzak ve eski... Bu iki duyguyu bir arada yaşa-
mak, hüzünden de öte, garip bir keder, insanda
kendi ömrüne, kendi yaşantılanna karşı biryaban-
cılık duygusu uyandırıyor... Bütün bunlar gerçek-
ten yaşandı mı ve onlan yaşayan gerçekten ben
miydim? Uğur Kökden "Banş Derneği Cezaevi
Günlüğü-1982" altbaşlıklı "Uzun Gecenin Tutsak-
lan" (Yapı Kredi Yayınlan) adlı yapıtında bu soru-
ları bu biçimlerde sormasa da, sayfalar ilerledikçe
benim içimde giderek büyüyen duygular ve soru-
lar bunlar oldu. Çünkü Kökden'in yaprtı sadece
olayların, olgulann değil, yaşantılann, yaşanmışlık-
ların tutanağı; somut, elle tutulurcasına canlı beti-
mi, izdüşümü... Kitabı okuyup bitirdiğinizde ku-
laklannızda bir senfoninin yankılarını, içinizde bir
roman ya da büyük soluklu bir şiir okumuş olma-
nın tadını duyumsamanız bundan...
• • •
12 Eylül henüz gerçek anlamda yargılanmadı.
Yürürlükteki anayasa darbenin yargılanmasını ya-
saklıyor. Bu nedenle 12 Eylül darbesinin sorumlu-
ları Şili'nin Pinochet'si ya da Yunanistan'ın albay-
larından farklı olarak yargı önüne çıkarılamadı.
Bundan da öte, "saygınlık" sahibi kişiler olarak
toplum içindeki yaşamlannı sürdürmekteler... Sür-
dürmeye devam edecekleri de anlaşılıyor... Türki-
ye böyle bir ülke... Hiç değilse, darbenin yirminci
yılı geride bırakılmışken de ülkemizin gerçeği bu...
Uğur Kökden'in kitabı bu gerçeğin bir yönüne,
yaklaşık yirmi yıl önce Maltepe'de bir askerî cep-
hanelikte on ay tutulduktan sonra Sağmalcılar (ve
Metris) cezaevlerinde yıllarca tutuklu kalan aydın-
lann "Banş Derneği Davası" "san^"lannın öykü-
süne ışık tutuyor... Uygar bir ülkede, sadece bu bir
tek kitapta dile getirilen olgular, yaşantılar ve ta-
nıklıklar, bir cunta yönetiminden yargı önünde he-
sap sorulmasına yeterlidir... "Cezaevi Güncesi"n\n
9/10 Ağustos tarihli sayfasında (kitapta 174. say-
fa) o günlere ilişkin bir açıklama ve yazann ilginç
saptamaları yer alıyor: "Adalet Bakanı Cevdet
Menteş resmen açıkladı: 'Haziran 1982 sonu iti-
bariyle Türkiye cezaevlerinde 77.295 adet tutuklu
ve hükümlü var. 45.737 hükümlü, 31.558 tutuklu.'
(Cumhuriyet).
Gözaltındakiler bu rakama ginvemiş. Girip sa-
lıverilenler, birkaç kez içeri alınanlar da hesapta
yok. Onlaha biriikte, genel toplam acaba ne olur?
Bu insanlann hepsi, çalışan nüfusun parçalan.
Büyük kesimiyle ülke gençliği. Bir ulusun en dina-
mik, etkin bölümü. Bir başka anlamdaysa, ülke
'intelligentsia's/.
Ofe yandan, ilk kez 12 Eylül dönemi, tutuklan-
ma yaşını çok aşağıya doğru çekmişti; aynı za-
manda orta yaşlılara, ileri yaşlılara doğru da ge-
nişletip yaydı. 12 Mart'ta bile benzeri bir durum
yoktu.
Bu, önemli, ilginç ve yeni bir öğe!"
Uğur Kökden'in 1982 Ağustos'undaki ilginç
saptaması, 12 Eylül döneminin, esin kaynağı ve ilk
halkası 12 Mart'la değilse deŞili'deki karadarbey-
le benzertiklerinden birini daha yeterince açıklıkla
göstermiş olmuyor mu?
• • •
"Uzun Gecenin Tutsaklan" her şeyden önce
değerli bir edebiyat ve düşünce insanının, göz-
lem, imgelem ve emeğinin ürünü. Kitabın her sa-
tınnda bunu duyumsuyorsunuz. "Içerdeki"nin gö-
züyle "dışansı"nin betimlendiği bölümlerden biri-
ni biriikte okuyalım: "Köprü'den geçtik. O sabah
saatlerinin vaat edici sessizliğinde, benien çoket-
kileyen, Altunizade'den Bağlarbaşı yoluna sapın-
ca bırdenbire içine düştüğümüz gür yeşillik oldu.
Hiç tanımadığım sokaklardan geçiyoruzya da ba-
na öyle göründü o dakikalarda. Dışarda, insanlar
yürüyorlar. Ellerini uzatsalar arabamıza dokuna-
caklar, başlannı birparça kaldırsalar göz göze ge-
leceğiz. Ancak, nedense kimse bunu yapmıyor.
Ispanya İç Savaşı sırasında, bir gazeteci olan
Arthur Koestler de, General Frartco güçleri ta-
rafından serbest bırakılıp Malaga Cezaevi'nden
çıkınca, kentte,. cezaevinin az uzağında kaldınm
kahvelerindeki insanlan görünce şaşınr. Bir yaz
gününün olanca doğallığı içinde, kaldınmlara atıl-
mış masalarda limonatalannı içenleri kolayca ka-
fasına yerleştiremez. Gerçekten, bu iki dünya,
içerdekilerie dışardakilerin dünyası aynı anda na-
sıl biriikte olabiliyor?"
• • •
Hastalıklar, dışarda kaybettiğimiz yakınlanmız,
doğum günleri, görüş günleri, tartışmalar, espriler,
okuduğumuz kitaplar, çocuklanmız, kimilerinin be-
timlenişlerindeki öznellik tartışılabilir olsa da güç-
lü bir gözlem gücüyle çizilmiş arkadaş portreleri ve
başkaca tipler, bir romancı ustalığı ve bir şair du-
yarlığıyla yapılmış doğa betimleri... Sağmalcılar
Cezaevi'nin demir parmaklıklan arkasındaki gece
göğünde, "koyu lacivert bir kadife üstünde, ışıklı
mavi bir taş gibi pariayan", o unutulmaz ve "yal-
nızyıldız"... Ve hepsinin arkasında bir "leit-motif"
gibi yazann kendi yaşamı... Tüm bunlardan söz et-
mek köşe yazımın sınırlarını çok aşar... Sevgili
Uğur, "gFi//7ce"sinin bir yerinde alçakgönüllüce
şöyle yazıyor: "Bu notlar, buradaki yaşam üstüne
yorumsuz, yalın ama düzenli karalamalar. Amacı
olgulan anlatmakla sınırlı. Ne varki, yansıttığı ger-
çek, eskiRomayapılannın temelıkadarsağlam ol-
malı! Acaba olabilecek mi?"
O günleri yaşamış biri olarak yanıtım, bu ama-
cın gerçekleşmesinin de ötesinde kendi türünde
seçkin ve benzersiz bir yazınsal ürün kazanmış ol-
duğumuzdur...
ataol b(a cumhuriyet.com.tr
faks.0212 5138595- 5139098
Kirienen Dünyamızı Fidan Dikerek Antalım
ORMAN BAKANUĞI