23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2001 CUMARTESİ DİZt Bektaşilerden Mustafa Kemal'e destek Milli Mücadele döneminde Alevi-Bektaşi çevreleri M. Kemal 'in öncülüğünü yaptığı I. Grup 'a oy vermişlerdi. İttihat - Terakkî ve Bektasiler 8) Yeni Osmanlı. Jön/Cenç Türk. ittihat ve Terakki Örgütlerlnln Bektaşilikle ilişklleri: u örgütler, Bektaşilikle doğrudan ve do- laylı ilişki içerisindedirler. Bu örgütlerin birçok üst düzeyli ve alt kesimlerdeki üyeleri Bektaşi Tarikatı'ndan olan kımselerdir. Doğallıkla bir siyasal amaç taşıyan bu örgütler doğrudan Bektaşiliği amaçlamamışlardır. Onla- rm amacı siyasal düzendir. Bu nedenle Ramsa- ur, S. Akşin gibi bu alamn araştıncılannın belir- lediği gibi Jön Türk-lttihat Terakki, Masonluk- tan bir "araç" olarak yararlandığı gibi, Bekta- şilikJe de doğal olarak "benzer bir ilişki" içeri- sindedirler. Ama bu örgütlerde yer alan birçoğunun Bek- taşi inancına girdikleri, herhangi bir dergâh şey- hinden "el alarak yola gjrdikleri" de bilinenler arasındadır. Olayın bu yüzünü de yadsımamak ve göz ardı etmemek gerekir. Yoksa. bu hareket- lerde yer alan herkesin sadece siyasal çıkar için bu örgütlere yanaştığı gibi yüzeysel ve günü- müzde alışılmış biçimiyle kolayı dile getirmek gibi bir anlam çıkar ki. bu yaklaşım bizi olgu- nun gerçekliği açısından yanlış sonuca götürür. Anadolu Aleviliği ve Bektaşilik, özellikle İt- tihat ve Terakki hareketinden başlayarak Os- manlı Devleti içerisinde, "Baülüaşmacı kadro- lara yaslanma" ve onlarla "bağiaşma zorunlu- ğu"na düşmüştür. Bu konuşlanış; Sünni orto- doksu ile karşı kutuplarda yer alışın sonucu ola- rak bu kesimle çelişki içerisinde olan İttihat- Te- rakki hareketine yakın olmak gerekliliğinden doğmuştur. Doğallıkla, bu yakınlıkta politik yan ağırhktadır. Inançsal yan ikinci planda kalmak- tadır. Ama bu durum İttihat Terakki içerisinde- ki Bektaşilerin, tarikata inançlannın olmadığı- m da göstermez. Çünkü, bunlann önemli bir bö- lümü herhangi bir şeyhten "el alnuş", Bektaşi- lik Tarikatı'na girmiş ve Bektaşi dergâhlann- dan birine gitmeyi inançlannın bir gereği olarak gören kimselerdir. Aydınlanmanın öncüsü Bektasller L smanlı'nın son yüzyılında aydınlanma- ı üstlenen aydınlann çoğunluğu Bek- taşi'dir. Bunlar, bu birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan üç aydınlanma ve demok- rasi hareketlerinin öncü kadrolanm oluşturmuş- lardır. Bu hareketlerin genel hatlanyla liberal, dinsel tutuculuktan uzak ve ulusçu oluşlan. yi- ne aynı niteliği taşıyan Bektaşilikle oldukça ör- tüşmüştür. Liberallik ve ulusçuluk. özellikle İt- tihat ve Terakki döneminde örgütün somut nite- liği durumuna dönüşmüştür. Bu durum, Prof. Irene Melikof un İttihat Terakkiciler-Bektaşiler benzerliğine ilişkin saptamasında şöyle yer alır: "Bektaşiler özgürlükçü (liberal) ve kurallara bağlanmayı sevmeyen insanlardır. Her zaman, din adamı egemenliğinin karşısında ve kendile- rini Tannsızlık suçlamasıyla karşı karşıya bıra- kacak, dinler üstü duruşlan olmuşrur". Bu dö- nemler özellikle Türkçülük ön plandadır. Ulus- çuluk/Türkçülük ve Alevi-Bektaşiliğin doğuş öğrerisinde yer alan Sünni halifeye karşıthk Ale- vi-Bektaşileri Jön/Genç Türk-lttihat Terakki ile aynı amaç içerisinde birleştirmiştir. 9) Bektaşilerin Ittihat-Terakki. Melamiierin ise Hürriyet- itilaf Partllerlyle Bütünleşmeleri: Melamilik'le Bektaşilik kaynağını, Horasan- Türkistan'ın Batıni içerikli tasavvuf okullann- dan ahrlar. Yesevilik, ikisi üzerinde de belirle- yici ölçüde etkin olmuştur. Zaten bu bölgede kaynaklanan, giderek Anadolu'ya göçen tasav- vuf eğilimlerinin hepsi de Hz. Ali ve Ehlibeyt ni/ortodoks Islamı güçlendirici, ötede ise Bek- taşilik gibi kendisine karşı kesimlerle bütünleş- miş uç akımlara karşı yardımını görebileceği Melamilik türü akımlan koruyucu ve güçlendi- rici bir strateji yürütmüştür. Bektaşilerin yoğun olduğu Ittihat-Terakki, Abdülhamit karşıtı; Me- lamiierin yoğun olduğu Hürriyet ve İtilaf Parti- si'ninse Abdülhamit ve sonraki halife-padişah iktidarlannın yanlısı olması rastlantısal değildir. Hep bu stratejilerin sonucudur. Prof. Şerif Mar- din'in altını çizdiği gibi bu dönemler, bu strate- ji gereği "canlandınlmış bir tasavvufakunı" ola- rak Melamilik, resmi Islamlık kadar -bu kayır- macılık sonucu- etkili olabilmiştir. Daha sonra- lan ittihat ve Terakki içerisinde önemli adlardan olacak olan Bursah Mehmct Tahir ile 1908'ler- den sonra kurulan Hümyet ve İtilaf Parrisi'nin başkanı Miralay Sadık Bey "bu etkileıie yoğnıl- IreneMelikof unittihat Terakkiciler-Bektaşiler benzerliğine ilişkin saptamasında denir: "Bektaşiler özgürlükçü (liberal) ve kurallara bağlanmayı sevmeyen insanlardır. Her zaman, din adamı egemenliğinin karşısında ve kendilerini Tannsızlık suçlamasıyla karşı karşıya bırakacak, dinler üstü duruşlan olmuştur". Prof. Irene Melikof ektaşilerin yoğun olduğu Ittihat- Terakki, Abdülhamit karşıtı; Melamiierin yoğun olduğu Hürriyet ve İtilaf Partisi'ninse Abdülhamit ve sonraki halife-padişah iktidarlannın yanlısı olması rastlantısal değildir. Hep bu stratejilerin sonucudur. Prof. Şerif Mardin'in altını çizdiği gibi bu dönemler, bu strateji gereği "canlandınlmış bir tasavvuf akımı" olarak Melamilik, resmi Islamlık kadar -bu kayırmacılık sonucu- etkili olabilmiştir. Prot Şerif Mardin inancını esas alır. Batıni içeriklidir. Yesevi, Me- lami, Bektaşi, Kalenderi, Haydari, Babai gibi değişik adlarla adlandınlsalar da aralannda ku- ramsal ve öğretisel anlamda büyük farklar yok- tur. Birbirine benzer ve birbirlerine yakın duran Batmi- Tasavvufi eğilimlerdir. Tasavvuf konulannın dünya çapında uzmanı Gölpınarh; Melamiliği, "Alevüik" bağlamında görür. Melametilik'te Sünniliğin değil de, Şii- Alevi karakterin belirleyici olduğunu, bu inanç- ta Hz. Ali'ye bağlıhğın esas ahndığuıı belirtir. Osmanlı'nın son yüzyılındaki siyasal çalkan- tılar içerisinde yer almaya çalışan Melamilik; Bektaşilik Tarikatı'na karşın daha devlet yanlı- sı bir siyaset izlemiş, iktidarlann kayırmacı-ko- ruyuculuğu altında var olmaya çalışmıştır. Pa- dişah-Halife II. Abdülhamit bir yandan Sün- muş" ve bu etkilerle "donanlmış"lardır. Halkın tarikatlara bölünmesine yol açacağı kaygısıyla dönemin tarikatlanm, özellikle de Melamiliği Rıza Tevfik Be>' basının gündemine taşır. Karşı- hklı polemikler yapılır. Melamiliğin Hürriyet ve İtilaf Partisi ile birlikteliği vurgulanır. Bir Melami olan Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin genel başkanı Sadık Bey'in *dini araç olarak kullaıu- şı"nın zararları üzerinde durulur. Manastır, Me- lamiierin ağırlıkta olduğu bir merkezdir. Başla- nnda, Miralay Sadık Bey vardır. Selanik'te ise Bektaşi Masonlar ağırhktadır. Miralay Sadık Bey, İttihat ve Terakki 'nin Manastır merkez ku- rulunda güçlüdür. Bu nedenle, Mahmut Şevket Paşa tarafından emekli edihniştir. Bundan son- ra Sadık Bey, tstanbul'un Şehzadebaşı'nda bir "Melami yuvası" kurar. Açıktan bağnazlık ve kışkırtıcıhk yapar. tttihat Terakki'ye ve Talat Paşa gibi önderlerine, özellikle Masonluklannı öne sürerek kara çalar. Sadık Bey, hırslıdır. Hır- sı uğruna, her yolu denemekten kaçınmaz. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin "gjzli döne- miT> nde ülkede iki önemli merkezi vardır. Biri Selanik'tir. lldncisi ise Manastır'dır. Burada ise Arnavutlar ile Melami ve Bektaşiler'in egemen- liği söz konusudur. Doğallıkla, Cemiyet'in "açık dönemTnde bu durum değişecektir. Değişik bir yoğunlaşma yaşanacak; Selanik Bektaşilerin, Manastır'sa Melamiierin etkin olduğu merkez- ler olacaktır. Ittihat-Terakki'nin "fîkri gûcü"nü Selanik, "vurucu gücü"nü ise Manastır merkezi oluştu- rur. Manastır ve çeveresindeki halk Bektaşidir. Özellikle Müslüman Arnavutlann çoğu Bekta- şidir. Manastır Bektaşi dergâhı da oldukça güç- lüdür. Üçüncü dönem Melamiliği kuran ve Şeyh Bedreddin'ın "Varidafına "şerh" yazan Mu- hammed Nurü'l Arabi de buradadır. Bunun yo- luyla Melamilik, Manastır'da yaygınlaşrruştır. ls- tanbul Melami tekkesi şeyhinin oğlu Miralay Sa- dık Bey de Manastır'dadır. Buradaki Melami su- baylar Sadık Bey'in çevresinde toplanmışlardır. 'Flkri güç1 , 'vurucu güç'e egemen elanik'te genellikle Batı'nın sosyalist gö- rüşleri geçerlidir. Vurucu güçleri ise Ma- nastır merkezine göre zayıftır. Çünkü, or- dudaki subaylann çoğu Melamidir. Eşkıya izle- mekle görevli silahlı güçlerin çoğunluğu ise Ar- navut'tur. 1908 devrimiyle siyasal iktidar Sela- nik ocağının eline geçmiş, Selanik örgüt içerisin- de egemen ve yönlendirici konuma ulaşmıştır. "FTkri güç", "vurucu güç"e egemen olmuştur. Melami tarikatı şeyhlerinden olan TerlikçiSa- lih Efendi, Mahmut Şevket Paşa'ya suikast ola- yı nedeniyle rutuklanıp Sinop'a sürülmüş, Tür- kiye komünist hareketinin ünlü önderlerinden Mustafa Suphi ile burada lanışmıştır. Mustafa Suphi'nin Melamiliğe girişi, bu görüşmelerden etkilenmesi üzerine olmuştur. 1912'lere gidiş sürecinde Mustafa Kemal'i it- tihat ve Terakki Partisi'nden koparan nedenler, bir Bektaşi olan Rıza Tevfik'i de koparmıştır. Rıza Tevfik; sonraki yıllarda Hürriyet ve İtilaf Partisi'nde yer alacak, bakanhklar üstlenecek, ne yazık ki bu karşıtlıklar ve çekişmeler onu "ulusal bağunsızhk"ın karşısına düşürecektir. Anadolu'da; Alevi halk Ittihatçı, Sünni halksa Hürriyetçi saflarda toplanırlar. Bu durum, za- man zaman siyasal Islamcı çevrelerin kışkırtma- lanna malzeme olacak düzeye yükselir. 1912 se- çimlerinde Eskişehir'de bunun en açık ömeği ya- şanır. 31 Mart olayına benzer bir olay yaratıla- rak, Alevi-Sünni çatışması çıkanlmaya çalışılir. Hürriyet ve itilaf Partisi'nin düşmanlık düze- yine varan İttihat ve Terakki karşıthğı onu padi- şah-halife kuyrukçuluğuna, Ingiliz emperyaliz- mi bağlılığına ve "vatan hainliğTne kadar gö- türecek, Milli Mücadele döneminde bu acı ko- numa düşülecektir. Milli Mücadele döneminde kimi Alevi-Bek- taşi çevreler Mustafa Kemal'in karşısında yer alan II. Grup'la ilişkiye girerler. Bu tutumlann- da Hacıbektaş Çelebisi Cemalettin Efendi etkin olmuştur. Kimi kırgınlıklar onu bu tutuma yö- neltmiştir. M. Kemal bir Bektaşi olan eski ha- beralmacı Albay Hüsamettin (Ertürk) Bey'i gö- revlendirir. Hüsamettin Bey, eski bir tttihatçı olan Salih Niyazi Baba'nın yol içerisindeki et- kinliğinden de yararlanarak Alevi-Bektaşi çev- releri toparlar ve M. Kemal'in öncülüğünü yap- tığı I. Grub'a oylannı vermelerini sağlar. BİTTİ Dinlerve mezhepler üstübir anlayış. 10) Mason-Bektaşi Birlikteliği ve Yeni Osmanlı Jön/Cenç Türk- ittihat Terakki Hareketleriıtdeki Ortak Mücadelesl: 'T'ürkiye"deki Masonluğun, Ahilik, A esnaf loncalan, Fütüvvetçilik, Bektaşifik, Melamilik, Mevlevilik gibi Türk tarikat ve tasavvuf örgütleri yo- Iuyla kurulduğu dogrulrusunda bir gö- rüş öteden beri egemen olmuştur. Özel- likle, Masonluk'la Ahilik arasında ben- zerlikgörülmek istenir. Oysa, Osman- h'da ve Türkiye'deki Masonluk Avru- pa'dan alınmıştır. tlkin yabancılar, son- ra da Hıristiyan azınlıklar aracı olmuş- lardır. Türkiye'deki Masonluğun teme- li bunlar yoluyla atılır. Ahilik Do- ğu'dan, Asya'dan gelmesine karşın Ma- sonluk Avrupa'dan Balkanlar yoluyla gelmiştir. Masonluğa Anadolu değil, Balkanlar ve merkez Istanbul beşiklik etmiştir. "Türldye'yeözgû" bir Mason- luk veya bir "Tûrk Masonluğu" yok- tur. Bu nedenle "TûrkMasonhığu* ye- rine "Tfirkiye'deki Masonluk" demek daha olayın tarihine uygundur. Türki- ye'de ilkMason locası, îstanbul'da Pa- dişah HL Ahmet döneminde (1703- 1730} kurulmuştur. Bu, dünyanın öte- ki ülkeleriyle henien hemen aynı yılla- ra rastlar. Türkiye'nin ilk Masonu ola- rak bilınense YirmBekiz Çetebi Meh- metEfendi'ninoğluSaitÇelebi'dır. Sa- it Çelebi ailecek devşirme kökenlidir- ler. Avrupa ülkelerine elçiliklerle gö- revlendirilmiş, 1755'te bir sûre sadra- zamlık yaparak vezirlikpayesiylepaşa olmuştur. Masoniuk'la Ahilik, Bektaşilik, Melamilik, Mevlevilik gibi ta- savvuftarikatlan arasında ilişki kurma genellikle şu noktalara dayanır: Gizli- lik ve su". Hoşgörü ve açıkgörüşlülük. Din ve mezheplere, dinler ve mezhep- ler üstü bir anlayışla bakmak. Libera- lizm Tasavvufun felsefe oluşu nedeniy- le düşünceye olanak tanıması. Bu etkenler Masonluk'la tasavvufi tarikatlar arasındaki ilişkinin kurulma- sına yol açmış ve bunlan araç olarak kullanarak öteden beri Türkiye'de ya- yılma olanağı bulmuştur. Jön/Genç Türk-lttihatçi hareketin doktiriner niteliği yok denecek kadar azdır. Sosyalizm gibi doktiriner sistem- lere yabancı kalmışlardır. (üusçuluksa, toplumsal iç devinimin/ gelişmenin bir sonucudur. Ulusçuluğu, bunedenle be- nimsemişlerdir. Irribatçı hareketin "di- namiğini oluşturan bir kieoloji değil,bir öztemdir: Vatam, devieti kurtarmak?" Bütün bunlara 1876 Anayasası ve Meş- rutiyetini geri getirmekle ulaşılacağı sanılmaktadır. Harekette, belirii bir sis- teme baghlık ve bilimsel bir dünya gö- rüşü yoktur. Pragmatik yaklaşımlar amacı belirlemektedir. Bu nedenle Jön/Genç Türk-lttihatçi hareket dargö- rüşlülük ve kısırlılıktan kurtulamamış- tır. Dönemin gözde ideolojilerinden 'sosj-alizm'den bilgilerinin olmayışının ne^denlerinden biri de budur. F^trihatçılara Osmanlı mirasından ka- A lan "fslamsal öğenin ağırl^ı*' onla- n oldukça zorlamış, "özvün siyasal bir formöl" ortaya koyamamalanna ne- den olmuştur. Islama öncelik ve üstün- lük tanımayan bir förmülün Osmanlı toplurnunda tutunamayacağı bilinmek- tedir. Ötede, Tanzimat'la çağdaş dün- yada yer edinebilmek içinbiradon atıl- mışür. Evrensel eşitiik, özgüriük, kar- deşlik gibi düşünceler benimsenmiştir. Batılılaşma ve çağdaşlaşma bunlann uygulanmasını gerektirmektedir. Öyle görünüyor ki, îttihatçılann Masonluğa yönelmelerinde "süzgeç ve sığmak iş- tevteri"nin yanı sua buna bir "çözum arayışi' 1 da rol oynamışrır. Olguyu çok iyi gözlemleyen Prof. ŞerifMardin Jön Türkler'in siya- sal düşünce boşluklannı iki yolla kapa- maya çalıştıkiannı belirtir. Birincisi; "Bir yandan kendidönemlerindeAvru- pa'da tardşdmakta olan düşüncelerin popülarize edilmiş biçimlerinin etkisi altında kalnuşlarwbü>Tİkte<)ris>enler- le halk arasında aracı rolünü (nnayan ikinci derecede düşünürlcringörüşleri- nikendigörüşferinekatnıışlardır- Tar- de'ye karşın Le Bon'un düşüncelerini yeğleyişleri buna en çarpıcı örnektir. Ikıncisi ise; "Jön Türkler uzun zaman fikirsizfikten kendileri de şikâyet ettik- ten sonra Abdülhamit döneminde dev- rimci (ibtflaki) çevTeferin dışuıda ge%- tirümiş. kimi si>-asal ve toplumsal dön- yagörüşfcrini kabul etmekzonmdakal- mışlardır'*. Jön Türklerde görülen "Türkçülükbaşlangıa" bunun en tıpik örneğidir. XX. yüzyüa gidiş sürecinde Osmanlı ayduılannın örnek aldıklan Avrupa'da sosyalizm, komünizm, anar- şizm gibi evrenselci ve aynı zamanda etniksel temelde bölünme yaratabile- cek doktrinler modadır. Osmanlı Dev- leti ise çok etnikli ve çokuluslu bir ya- pıya sahiprir. Bu öğretiler (doktrinler), Osmanlı 'nin parçalanmasma kolaylık- la yol açabilecektir. Bu nedenle Ittihat- çılar gibi Osmanlı aydmlan ulusçulu- ğa yönelmişlerdir. Bektaşilikle, diğer tarikatlara karşın ulusçu ve Türkçü ol- duğu için bağdaşılmışnr. n ilindigi gibi Bektaşilik, Alevilik Jj zemininde ortaya çıkmış bir i- nanç-kültür örgütlenmesidir. 18261a- nm ve yasaklamasından sonra Hacı- bektaş'taki Çelebiler mürit içine çıka- cak, Çelebi Kolu'nda Alevileşme eği- limi ve Alevüik'le kaynaşma süreci ya- şanacaktır. Balkanlarda ve Istanbul'da- ki Babağan Kolu Bektaşilerinde ise, XIX. yüzyıl süresince Anadolu kırsa- lındaki Alevilerde ve Çelebi Kolu Bek- taşilerinde uzaklaşma olacaktır. Zaten iki kesim arasında "topJumsal farkh- nk" vardır. Babağan Kolu Bektaşıleri- nin Farmasonluğa yönelmeleri bu ay- nlığı daha da derinleştirecektir. Giz- lenmek zorunda bırakılan Bektaşiler özgürlükçülük, önceden konulmuş ku- rallara direnme, merkezi/siyasal/seri dinsel otoriteyeboyun eğmeme, libera- lizm gibi düşüncelerde yakın bulduk- lan akım ve çevrelere yanaşmışlardır. CUMARTESİ YA/ITARI ATAOL BEHRAMOĞLU Yirmi Yıl Önceyi Anımsarken... 12 Eylül yönetiminin Türkiye Banş Derneği'ne karşı açtığı davanın, 1982 Şubat-Mart aylarında başlayan tutukluluğumuzun üzerinden yaklaşık yir- mi yıl geçmiş... Zaman ve inşan ömrü ilişkisi çö- zülmesi güç bir denklemdir. Üst üste biriken nice- liksel birimlere mi, yoksa onlann niteliksel dönü- şümüne mi zaman demeliyiz? Niceliksel birikim- ler niteliksel dönüşüme ne zaman uğrar? Yoksa her şey gibi bu da görece bir olgu mudur? Yirmi yıl ön- ceki yaşantılar bir yandan daha dün kadar yeni ve yakın, bir yandan üzerlerinden bin yıl geçmişçesi- ne uzak ve eski... Bu iki duyguyu bir arada yaşa- mak, hüzünden de öte, garip bir keder, insanda kendi ömrüne, kendi yaşantılanna karşı biryaban- cılık duygusu uyandırıyor... Bütün bunlar gerçek- ten yaşandı mı ve onlan yaşayan gerçekten ben miydim? Uğur Kökden "Banş Derneği Cezaevi Günlüğü-1982" altbaşlıklı "Uzun Gecenin Tutsak- lan" (Yapı Kredi Yayınlan) adlı yapıtında bu soru- ları bu biçimlerde sormasa da, sayfalar ilerledikçe benim içimde giderek büyüyen duygular ve soru- lar bunlar oldu. Çünkü Kökden'in yaprtı sadece olayların, olgulann değil, yaşantılann, yaşanmışlık- ların tutanağı; somut, elle tutulurcasına canlı beti- mi, izdüşümü... Kitabı okuyup bitirdiğinizde ku- laklannızda bir senfoninin yankılarını, içinizde bir roman ya da büyük soluklu bir şiir okumuş olma- nın tadını duyumsamanız bundan... • • • 12 Eylül henüz gerçek anlamda yargılanmadı. Yürürlükteki anayasa darbenin yargılanmasını ya- saklıyor. Bu nedenle 12 Eylül darbesinin sorumlu- ları Şili'nin Pinochet'si ya da Yunanistan'ın albay- larından farklı olarak yargı önüne çıkarılamadı. Bundan da öte, "saygınlık" sahibi kişiler olarak toplum içindeki yaşamlannı sürdürmekteler... Sür- dürmeye devam edecekleri de anlaşılıyor... Türki- ye böyle bir ülke... Hiç değilse, darbenin yirminci yılı geride bırakılmışken de ülkemizin gerçeği bu... Uğur Kökden'in kitabı bu gerçeğin bir yönüne, yaklaşık yirmi yıl önce Maltepe'de bir askerî cep- hanelikte on ay tutulduktan sonra Sağmalcılar (ve Metris) cezaevlerinde yıllarca tutuklu kalan aydın- lann "Banş Derneği Davası" "san^"lannın öykü- süne ışık tutuyor... Uygar bir ülkede, sadece bu bir tek kitapta dile getirilen olgular, yaşantılar ve ta- nıklıklar, bir cunta yönetiminden yargı önünde he- sap sorulmasına yeterlidir... "Cezaevi Güncesi"n\n 9/10 Ağustos tarihli sayfasında (kitapta 174. say- fa) o günlere ilişkin bir açıklama ve yazann ilginç saptamaları yer alıyor: "Adalet Bakanı Cevdet Menteş resmen açıkladı: 'Haziran 1982 sonu iti- bariyle Türkiye cezaevlerinde 77.295 adet tutuklu ve hükümlü var. 45.737 hükümlü, 31.558 tutuklu.' (Cumhuriyet). Gözaltındakiler bu rakama ginvemiş. Girip sa- lıverilenler, birkaç kez içeri alınanlar da hesapta yok. Onlaha biriikte, genel toplam acaba ne olur? Bu insanlann hepsi, çalışan nüfusun parçalan. Büyük kesimiyle ülke gençliği. Bir ulusun en dina- mik, etkin bölümü. Bir başka anlamdaysa, ülke 'intelligentsia's/. Ofe yandan, ilk kez 12 Eylül dönemi, tutuklan- ma yaşını çok aşağıya doğru çekmişti; aynı za- manda orta yaşlılara, ileri yaşlılara doğru da ge- nişletip yaydı. 12 Mart'ta bile benzeri bir durum yoktu. Bu, önemli, ilginç ve yeni bir öğe!" Uğur Kökden'in 1982 Ağustos'undaki ilginç saptaması, 12 Eylül döneminin, esin kaynağı ve ilk halkası 12 Mart'la değilse deŞili'deki karadarbey- le benzertiklerinden birini daha yeterince açıklıkla göstermiş olmuyor mu? • • • "Uzun Gecenin Tutsaklan" her şeyden önce değerli bir edebiyat ve düşünce insanının, göz- lem, imgelem ve emeğinin ürünü. Kitabın her sa- tınnda bunu duyumsuyorsunuz. "Içerdeki"nin gö- züyle "dışansı"nin betimlendiği bölümlerden biri- ni biriikte okuyalım: "Köprü'den geçtik. O sabah saatlerinin vaat edici sessizliğinde, benien çoket- kileyen, Altunizade'den Bağlarbaşı yoluna sapın- ca bırdenbire içine düştüğümüz gür yeşillik oldu. Hiç tanımadığım sokaklardan geçiyoruzya da ba- na öyle göründü o dakikalarda. Dışarda, insanlar yürüyorlar. Ellerini uzatsalar arabamıza dokuna- caklar, başlannı birparça kaldırsalar göz göze ge- leceğiz. Ancak, nedense kimse bunu yapmıyor. Ispanya İç Savaşı sırasında, bir gazeteci olan Arthur Koestler de, General Frartco güçleri ta- rafından serbest bırakılıp Malaga Cezaevi'nden çıkınca, kentte,. cezaevinin az uzağında kaldınm kahvelerindeki insanlan görünce şaşınr. Bir yaz gününün olanca doğallığı içinde, kaldınmlara atıl- mış masalarda limonatalannı içenleri kolayca ka- fasına yerleştiremez. Gerçekten, bu iki dünya, içerdekilerie dışardakilerin dünyası aynı anda na- sıl biriikte olabiliyor?" • • • Hastalıklar, dışarda kaybettiğimiz yakınlanmız, doğum günleri, görüş günleri, tartışmalar, espriler, okuduğumuz kitaplar, çocuklanmız, kimilerinin be- timlenişlerindeki öznellik tartışılabilir olsa da güç- lü bir gözlem gücüyle çizilmiş arkadaş portreleri ve başkaca tipler, bir romancı ustalığı ve bir şair du- yarlığıyla yapılmış doğa betimleri... Sağmalcılar Cezaevi'nin demir parmaklıklan arkasındaki gece göğünde, "koyu lacivert bir kadife üstünde, ışıklı mavi bir taş gibi pariayan", o unutulmaz ve "yal- nızyıldız"... Ve hepsinin arkasında bir "leit-motif" gibi yazann kendi yaşamı... Tüm bunlardan söz et- mek köşe yazımın sınırlarını çok aşar... Sevgili Uğur, "gFi//7ce"sinin bir yerinde alçakgönüllüce şöyle yazıyor: "Bu notlar, buradaki yaşam üstüne yorumsuz, yalın ama düzenli karalamalar. Amacı olgulan anlatmakla sınırlı. Ne varki, yansıttığı ger- çek, eskiRomayapılannın temelıkadarsağlam ol- malı! Acaba olabilecek mi?" O günleri yaşamış biri olarak yanıtım, bu ama- cın gerçekleşmesinin de ötesinde kendi türünde seçkin ve benzersiz bir yazınsal ürün kazanmış ol- duğumuzdur... ataol b(a cumhuriyet.com.tr faks.0212 5138595- 5139098 Kirienen Dünyamızı Fidan Dikerek Antalım ORMAN BAKANUĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle