Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2001 CUMARTES)
O L Â Y L A R V E CrORUŞLJiıR olay.gorus@cumhunyet.com.tr
Üniversitelerde Akademik Düzen ve Demokrasi
Prof. Dr. Mehmet YALÇIN
O id ayn kunım: Bilim ve de-
I
mokrasi sözcükleri birbiriyle
bir biçimde ilişkili sayılabi-
lecek iki önemli kavramın an-
latımıdır: llk yaklaşımda di-
yebiliriz ki bilim, demokrasi
bilincinin; demokrasi de bilimsel bi-
lincin gelişmesini kolaylaştınr. Bu
doğrudur. Ama işlevsel olarak biri
ötekini belirlemez. Üniversite, toplu-
mun bütün öteki kesimlerinde oldu-
ğu gibi, demokrasinin işlediği, yani
insan ve yurttaş haklannın herkesçe
eşit biçimde kullanıldığı bir ortam
olmasına karşın, özünde bir demok-
rasi uygulaması değildir: Tam tersi-
ne, bilimsel yaşamda geçerli olan hak
ve yetkilereşitlikten çok, eşitsizlik il-
kesine dayanır, çünkü bilimsel bilgi-
nin ölçümü, oylama ya da veto yolu-
na başvurularak değil, yine bilgi ara-
cılığıyla yapılır: yani alanlan ve dü-
zeyleri değişik insanlar arasındaki ay-
runh durumlarda belirlenir. Söz geİi-
mi, çok demokratik bir toplumda
ünivresiteye boşverilmiş olabilir. Ter-
ü de doğnı: Hiç de demokratik oJ-
mavan bir tophımda Ki bir üniversi-
te geleneği yerleşmiş olabilir; ya da
hiç değüse, dünya ölçeğinde üstiin ni-
telikli b ilim adamlan çıkabilir o top-
lumdan. Örnekkri görülmüştür.
Nitekim, Baü'yı aydınlatanlar (özel-
likle Fransız düşünürler) bilgi üret-
Dokuz Eylül Üniversitesi
me işlevlerini yerine getirirken demok-
rasiden yararlanmadılar; tam tersine
büyük baskılar altında ya da sürgün-
lerde yaşadılar; -söz yerindeyse- ka-
çak çahştılar. Uygarİaşnuş toplum-
lann hemen biçbirinde bilimsel iler-
leme doğrudan devletin demokrasi
yasalanyla başlatümış ve omın çaba-
lanyla geliştirümiş değildir. Tam ter-
sine, özünde baskıcı nitelik taşıyan
devlet, için için gelişmesini önleye-
mediği bilgi birikiminin ve toplum bi-
linçlenmesinin karşı-baskılanna bo-
yun eğmek ve onlan gözeten yasala-
n çıkarmak zorunda kalmıştır.
Bundan sonra da öyle olacaktır.
Kısacası, çağdaş dünyadaki bilim ve
demokrasi ortamını sağlayanlar, hiç
de demokratik olmayan ortamlarda ce-
belleşmiş insanlandır. Son çözüm-
de, bilimsel gelişmenin itici gücü ki-
şisel tutkulardır; bilim ile demokra-
si arasındaki ilişki de işlevsel ohnak-
tan çok, bir süreç olayı'dır: Bu olayın
özünde demokrasi bilimin değil, bi-
lim demokrasinin önkoşuhıdur.
Uymadığımız oyun
Elbette ki bilim tutkunlannın aym
işlevi gerçekleştirmek uğruna ille de
baskı görmeleri gerekmiyor; tam ter-
sine iyi işleyen bir demokrasi, onla-
ra, olabilecek en iyi ortamı sunar.
Ama durum böyledir diye, YÖK dü-
zenini demokrasi öncesinin "baskı"
döneminden sayarak. bilimsel esen-
liği YÖK sonrasının "tam bağunsız,
özerk, çağdaş ve demokratik üniver-
site" dönemine ertelemek fazla ger-
çekçi bir tutum gibi görünmüyor. Ar-
tik şimdiki yapısıyla kemikleşmiş bu-
lunan üniversitelerimiz üstünde
YÖK'ün de fazla bir etkisi kalmadı.
Dahası, yıllardır karşılaştığı ağır eleş-
tirilerle bir tür aşağılık duygusuna
kapılan bu kurumun kendisinin de
zaman zaman "Her şeyi üniversitele-
re bıralayonız" diyerek "demokra-
tik'' olma savına yöneldiği gözleni-
yor. Eskiden olduğu gibi, rahathkla
öğretim elemanlanrun işine son ve-
remiyor; istediğini rektör yapamıyor
ya da yaptıramıyor artık; çünkü "çağ-
daş vedemokrat bir cumhurbaşkaıu-
mız" var şimdi. Öyle bir cumhurbaş-
kanı ki, "Atatürkçü, laik, çağdaş ve
demokrat" bilim adamlanru o "ceber-
rut yûzlü'' Kurul'un üyeleri arasma
katarak yüreğimizi soğutuyor.
Bizler de, çok görkemli "demok-
rasi platformlan" oluşturarak (bu
uğurda, gerçek işlevimizi uzun süre
bir yana bırakma özverisini(!) göste-
rerek) üniversitelerimizin ve fakülte-
lerimizin başına "çağdaş, demokrat
vede Atatürkçü'' rektörler ve dekan-
lar getirme savaşımı veriyor; çoğu
kez bunda başanh da oluyoruz; hem
de YÖK'e karşın! Onlann yardımcı-
lan, akademik kurul üyeleri ve birim
başkanlan da aym biçimde "çağdaş,
demokratvede Atatürkçü'' kimlik su-
nuyor, hemen hepsi YÖK düzenine
karşı olduklannı da saklamıyorlar.
Ama bizler yine de, sürekli olarak
ille de YÖK'ten yakınarak fazla bir
şey üretemeyen üniversiteli kimliği-
mizle, verimsizliğimizi demokrasi
eksildiğine bağhyor ve ancaköyle ra-
hat ediyor olamaz mıyız?
Belki eleştirinin bu kadan fazla.
Çünkü aslında öyle pısınk da sayıl-
mayız; üstelik demokrasiye pek de ay-
kın görünmeyen "etkinlikler'' içinde-
yiz. Bilimsel olmasa da tecimsel uğ-
raşlar üniversitelerde çahşmayı epey-
ce çekici kılmaya başladı. Artık çok
kimse öğretim üyesi aylığımn "onur
lancı" düzeyde kaldığından pek de
yakınmıyor. Çünkü ne kadar paralı
"derse gjriyorsan", gelirin o kadar
yükseliyor.
Gündüz dersi, gece dersi: formas-
yon, mormasyon; temmuz kursu,
ağustos kursu, derken... Allah bere-
ket versin! Hele bir de özel ünivresi-
telerin birine kapağı atabilsen?!.. Aka-
demik ilerlememiz de nasıl olsa de-
mokrat yöneticilerimizin "önümüzü
açık tutmalarTna bağlı. Tıpkı kapı-
larını her zaman hepimize açık tut-
tuklan gibi... Bütün bu olanaklar var-
ken demokrasi, yöntem olarak değil-
se de, sonuç olarak gerçekleşmiş ol-
muyor mu?..
Daha da demokratik bir üniversite
için, geriye eksiksiz bir seçim uygu-
laması kalıyor. Acaba, diyorum, rek-
törden başlayarak, her düzeydeki yö-
neticiler, öğrencileri de kapsayan en
geniş katılmüı seçimlerle belirlense,
seçilen yöneticiler de akademik de-
ğil, yalnızcayönetsel işlemlerle ilgi-
lenseler, üniversitelerimiz daha verim-
li duruma gelebilir mi? Yani parasal
değil de bilimsel olarak demek isti-
yorum!... O biraz güç. Çünkü bilim-
sel üretkenliği tek başma demokrasi
koşuluna bağlamak, fazla uydumcu
(konformist) bir beklentidir; güçlük-
lerden kaçınmalıdır; kolay oyunlara
yönelme gerekçesidir. Aynca de-
mokrasi kendiliğinden bilim adamı
üreten bir işlence değildir; her türlü
bilimsel araştırmayı kısıtlamayan er-
demine karşın, tembelliğe ya da sin-
siliğe de itebilecek bir özgürlük or-
tamı sunar. En büyük sorun da şudur.
Öğrenim konusu. daha bebek yuva-
lanndan başlayan önceki okul aşama-
lannda olduğu gibi, üniversite düze-
yinde de ülkemizin en başta gelen
ekonomik sektörlerinden biri durumu-
na gelmiştir: Devlet ünivresitelerin-
de paralı 'ek ders' ve 'ildnci öğretim'
uygulaması ile özel ünıvresitelerin
mantar gibi çoğalması başka türlü
açıklanamaz. Tıpkı sağlık alanında ol-
duğu gibi...
Genelde bir kurumlaşma bozuk-
luğu varsa bir toplumda, ne demok-
rasi gelişir, ne de bilim.
EYET/HAYIR
OKTAY AKBAL
'Sen Rahat Uyu!'
"Rahat uyu"
diyor Ata-
türk'e! Rahat
uyu! İyi uyut-
muş zaman za-
man kimilerini...
Şeriat yanlısı
konuşmalannın
her biri ya zamanaşımına uğramış ya
da uğratılmış! Ya da takipsizlik kara-
nylahasırattıedilmiş!.. Siyasetyasa-
ğı da var, ama parti kuruyor, genel baş-
kan seçiliyor, Meclis toplantısında
konuşuyor...
Hepsi gözler önünde!.. Tayyip'in
kimliği, kişiliği çok açık... Birdenbire
milletin umudu olmuş! Tayyip parti
kursa, iktidan alacak! Umut bir onda,
bir Derviş'te!.. Ya soldakiler? Onlar
varsın bitip tükenmez araştırmalarla
vakit öldürsün...
Zaman zaman bir partiler furyası iie
karşılaşınz. Şu anda kırk mı elli mi, par-
ti var. Ama bir seçim olsa barajı aşa-
bilecek bir tek parti yok! Hepsi yüz-
de onun altında!...
Piyangodan milyariar kazanan bir
muhtar da "Muhtariyet Partisi"n\ kur-
madı mı? Muhtariyet sözcüğünün ne
anlama geldiğini bilmeden.. Muhta-
riyet, muhtar olmak, yani bağımsız ol-
mak. Türkiye muhtarları apayrı bir
cumhuriyet mi kuracak?
Erbakan'ın yeni partisinin adı Sa-
adet!. Türk halkını Nizam'a sokmuş,
Selamet'eeriştirmiş, Refah yaratmış,
şimdi de Saadet'e kavuşturacak...
Yıllardır değiştirmediği eski takımıy-
la, Asiltürk, Kutan vb... Tayyip'in ön-
cülüğündeki ellilik gençler ise başka
bir kapı buldu kendilerine! Edison'un
keşfettiğiampulesanldılar. Işıkveren
bir araç. Bir anda ortalığı aydınlattı iş-
te Tayyip'in nerden nasıl geldiğini,
nereyegtttiğinü.
. Hep şaşırmışımdır, herkesin bildi-
ği, gördüğü, yaşadığı gerçekler na-
sıl gözdensaklanır?.. Tayyip sıradan
bir insan, hiçbir özellıği yok! Ne ko-
nuşmasını bilir, ne dûinyadan haberi
var! Bütün marifeti kaLbadayı yürüyü-
şü... Kim, nasıl keşferti bu eski fut-
bolcunun Türkiye'nin lideri olacak bir
cevher taşıdığını, bir bilen çıkıp an-
latsa...
BirTVprogramı
yetti... 1994'teki
konuşması vardı
ya,hepimizdahao
günden beri bili-
yoruz, yazıyoruz.
Unutulmuş gitmiş
sayılıyordu. Adam "Ben değiştim"
diyordu. "Biz yenilikçiyiz, birbaşka-
yız" diyordu. Bir gece içinde o mum,
yok o yüz mum, yok o yüz mumluk
ampul püf diye söndü. Şimdi aman
bu adam neymiş, nası! olmuş da onu
büyük bir lider sanmışız sözleri orta-
hkta!..
Tayyip, hiç de yararlı olmadı değil.
Irtica kaynaklannı ikiye böldü. Şimdi
ilk genel seçimde Meclis'e bir tek şe-
riatçı giremeyecek! BirdeGökçek'in
partisi kurulsa diyorum. O zaman eğ-
İence tam baştayacak! Bir yanda Er-
bakan bir yanda Tayyip, bir yanda
Gökçek. Seyre doyulmaz bir görün-
tü...
Yasol?
Baykal'ın CHP'si geçen seçimde
yüzde sekizde kalmıştı. Aylardır ku-
ruldu kurulacak diye beklenen sol
partiler, Erdal Bey'in, Mümtaz Bey'in
çalışmaları; CHP'den kopan ünlü ki-
şilerin yeni bir sol oluşum yaratmak
çabalan ne olacak? Zaman geçiyor!
Bütün bu güzel niyetli insanlar bir
araya gelebilecek mi? CHP'li Baykal
"Sen bir kenara çekileyim, herkes
CHP'de toplansın, tek bir yumruk
gibi seçime girip, iktidan alalım" di-
ye bir düşünce belirtmeyecek mi?
Dünyadaki bütün sol partiler, Sosya-
list, sosyal demokrat partilerde ge-
nel başkan var mı? Sekreterlerdir par-
tiyi yönetenler...
Partiler çok! Daha da çoğalacağa
benzer. Tayyip'in sonu geldi, Erbakan
çoktan bitti. Mesut'la Tansu iflasın
eşiğinde. Peki umut kimde? Süley-
man Bey'de mi?
Her gün zam! Her gün Başbakan-
lık önünde olay. Her gün yoksullu-
ğun, umutsuzluğun artması. Günle-
rin boşuna akıp geçmesi. Işte yaz
sonunda memleketin manzarası...
Evet, sen rahat uyu Atatürk!
Kahraman-Lar!
Nusret KEMAL OTYAM
B
ir gün içinde devletin
15 milyar dolan yok
oldu, ınsanlanmız yüz-
de kırk yoksullaştı -
normal koşullarda
yüzde 16-18 devalüasyon bekleni-
yordu-, ulusal gelir ortalaması bir tür-
lü yükselmediği için 3 bin dolardan
2 bin dolara düştü, iç ve dış borçla-
rımızı ödeyemeyecek durumda kal-
dık ve 18. kez Uluslararası Para Fo-
nu'nun (IMF) kapısını çaldık...
Meğer adamlar yolumuzu gözlü-
yorlarmış. Dramatik gelişmeler de
ondan sonra hızlandı. Yüzyılın fır-
satını geçirmişlerdi ellenne, artık
işlerini sıkı tutuyorlardı, kapsamlı
programlan hazırdı. Ancak adı bu
kez, Sevres değil, IMF olmuştu.
2. Tanzimat başladı: Tarihin en
büyük, en onurlu bağımsızlık sava-
şını vererek yaratılan devrimci Tür-
kiye Cumhuriyeti böyle bir açmaza
nasıl düşmüştü, nasıl düşürülmüştü?
Hem de uzak ve yakın tarihimizde
nice örnekleri varken, hem de ken-
di yetiştirdiği kadrolann elleriyle.
IMF'ce, bu kez insafsız, ama on-
lar açısından haklı(!) yadsınamaz
gerekçelerle hazırlanmıştı ışın altya-
pısı. Son kırk yılımızı iyice irdele-
mek, bu yılların ulusumuzatoplum-
sal ve ekonomik boyutlanyla neye
malolduğunu anlamak açısından ya-
rarlı olur ve gerçek suçlulan, so-
rumlulan ortaya çıkanr. Susurluk
kazası gibi...
Bugün yaşadığımız krizin teme-
üne inebilmek için, on yıl sonra ay-
nısını yaşamamak için kırk yılın ik-
tidar kadrolannı adaletin karşısına
çıkarmak, evvelce örneğı görüldü-
ğü gibi, birbirlerini TBMM'de ak-
lama(?) numarasına yatmadan sor-
gulamak zorundayız.
Çünkü son bunalımla (krizle) ya-
şamaya başladığımız ekonomi yö-
netim bunahmı yeni bir süreçtir, so-
rumluluk duygusu taşıyan kişi ya
da kadrolann yetkileriyle bağlantı-
lıdır. Birdenbire oluşmuş, gökten
inen olgu hiç değildir. "Nabza göre
şerbet", "Plan değil, pflav". "takry-
ye" ve son yıllarda modernleşerek
"popüüzm" adını alan, "sakala gö-
re tarak vurmak", "Haydi Tûrki-
yem, 001* gösterilerinin (şovlan-
nın) doğal sonucudur. Üretmeden
tüketenlerin yogunlaşmasının, aç-
gözlü görgüsüz çevrelerin, çeteleş-
melerin, mafyalaşmalann, çıkara
dayalı ilişkilerin doğal sonucudur.
Onun için değil midir, CottarelH
adındaki UPF (IMF) görevlisiyle
yürütülmeye çahşılanprogram fıyas-
ko olmuş, yerine Dünya Bankası ça-
hşanlanndan Kemal Derviş adında
birisi gönderibniştir. Hem de tam
yetki ve destekle, Devlet Bakanı rüt-
besıyle, adeta koalisyonun dördün-
cü ortağı olarak... Gerçekte kabine
içi tartışma ve çekişmeler bundan
sonra hızlandı.
Türkiye'nin tek para borsası tstan-
bul'da. İMKB ise şubat bunalımın-
dan sonra tahterevalliye benzedi.
Zaten kuşkulu, ikircikli iş çevreleri
Başbakan'ın mantıktan uzak bazı
konuşmalanyla allak bullak olmak-
taydı. Buna koalisyon ortağı birpar-
tiden bazı bakanlann ulusçu kahra-
manlıklan(!)kanşü. "Bensize>alan
söviedimmı?Sözûrndengeridöndüm
mü?-." gibisinden efelenmeler ABD
Dolan'nın umulmadık ölçüde fırla-
masına,TürkLirası'nındeğeryitir-
mesine neden oluyordu. Kaldı ki
imzaladıklan UPF (IMF) dayatma-
sı önlerinde duruyordu ve çıkışlan-
nın işe yaramayacağını bilmeleri ge-
rekirdi.
Sonuçta Tütün Yasası tartışma-
sıylaBakan YükselYalova, Telekom
Yasası tartışmasıyla Bakan EnisÖk-
süz görevlerinden ahndüar. IMF'nin
dediği olmuştu. Kaldı ki bu iki ko-
nunun ekonomik açıdan agırhğı var-
dı. Hele Telekom'un stratejik öne-
mi büyüktü. Artık ulusal kuruluşlar,
kurumlar, bankalar, yani Cumhuri-
yetimizin yoktan var ettiği ekonomik
değerler yok pahasına satıldı, san-
lıyor. Yabana bankalannborsayla oy-
nayarak satışlan nasıl ucuza getir-
dikleri ortaya çıktı, iyice deşifie(!)
oldular.
Kurtuluşumuzun tek yolu bilim:
Ülkemiz 13. yüzyıl Moğol istilasın-
dan sonra, haydi buna çok eski di-
yelim, Yüdınm Beyazıt'ın Tnnur'a
yenilgisinden sonra bile böyle bir
karmaşayı yaşamamıştı. Çünkü bu
ekonomik bunalımın siyasal fatu-
rası henüz önümüze konmadı. Ne ya-
zık ki Cumhuriyet, eviatiaruun iha-
netine uğramıştır ve Lozan'dald gü-
zeliın kazanımlanmız tek tek, sinsi
bir programla elimizden alınmak-
tadır. Çünkü Türkrve kendisine ıry-
mayan, ters bir modelin içine itümiş-
tir.
UPF (IMF) ve Dünya Bankası'm
iyi öğrenmek, ne anlama geldiğini
kavramak için değişik ülkelerdeki uy-
gulamalanna, örneğın Güney Ame-
rika'nın Muz cumhuriyetlerine bak-
mak yeterli, çünkü bu uluslararası te-
feci kurumlann eline düşmek de-
mek bağımsızlığından ödün ver-
mektir; sınıflararası uçurumun bü-
yümesi, sonuçta karmaşa demektir,
toplumsal sorunlann çoğalması, ge-
nişlemesi demektir.
Ancak fazjakaramsarolmayahm,
her sdaştğunızda bir Mustafa Ke-
mal çıkmaz ama. Türk ulusumın
içinde pek çok vatansever a>dının
buhınduğuunutufanasın. Halkımızın
onunına ne denti düşkünolduğu ta-
rihselbirgerçektir. Sabnmıza diye-
cek yok, fakat kımse -ne dışarda, ne
içerde- bunu yanlış yorumlamasın...
Halkı eğitimsiz bırakarak. ekono-
mik sıkboğaz ederek yeraltı, yerüs-
tü zenginliklerimizi isteyenler yan-
lış yaparlar.
Sömürgeci Baü'nın ve yerli or-
taklannın 200 yıllık politikalar, oyun-
lar içinde olduğu bir gerçek. Türki-
ye "vansömürge" olur mu? Bu yol-
da önemli ilerleme kazandılar ne
yazık ki... Bu sonuç ülkemizin ge-
lişmesi ve çağdaşlaşmasıyla çelişi-
yor. Türkiye için artık tek bir yol
kalmıştır: Bilim! Ortalıgın böylesi-
ne toz duman edildiği ülkemizde
çağdaş bilimsel yöntemlere, bihmin
gerçeklerine, doğrulannabu ölçüde
zorunlu kahnamıştık. Yönetimde,
ekonomide, eğitimde, sağhkta, ula-
şımve iletişimde, maliyede, iç ve dış
ticarette halktan yana politikalar ge-
.liştirmek zorundayız. Çünkü bu,
başta devlet olmak üzere her kesi-
min yaranna olacaktır.
Ülkemiz; seçim alanlannda, ek-
ranlardagördüğümüzucuz,ckküyet
ve dürüstlükten uzakgösteriyapan-
lan değfl, beyniyie ve y-üreğiyle çağ-
daş kahramanlan bekliyyor.
AKINDA...
MUSTAFA BALBAY'DAN
YENİ BİR ARAŞTIRMA KİTABI
| 8u kitapta yer alan konularm
tömü gercektir. Türkiye'nin 9O'lı
yıllorına damgasını vuron, banka
I bosattmalarmdan küçök bir kes'rti
akiarmaktadır. Demireller ailesinden
yeğen I. Yahyo, 1970li ydtarda
hayali ihrocat yöntemini geliştirmişti.
90 lı yıllordo ise yeğen II. Yahya,
tepten para harcamadan banka
sahibi olup, kendi bonkasımn
içini bosaltmaya girişen bir kişi
olarak tarihteki yerini aldı.
| Mustafa BALBAY, Y. Murat
Demirelin eserlerini yazdı.
' Siz de okuyun.
İKİ TÜRKİYE ÂŞIGININ
YAŞAMÖYKÜSÜ
KİTAPCINIZDAN İSTEYINIZ..
KONUR SOKAK 27/106640 KIZILAY - ANKARA
ÜMiT TEL: (0312) 419 38 26 - 27 FAKS: (0312) 417 56 68
İki "insan"ın yaşamöyküsü...
Nilgün Ktşlalı "Türk" dedt...
Ahmet Taner Ktşlalı
"Atatürk" dedi.
Bir Türk'ûn ölümü.»
İki Türk'ün ölûmü...
Türklerin ölümü...
Ölüyorlar. öldürülüyorlar,
"Türk" dedikçe, "Atatürk"
dedikçe...
Ve "Ölen ölür. kalan sağlar
bizdendir" diyenler ürüyor...
Olsun...
E Bu kitap, Kışlalı'iarın geride
bıraktıkları sevginin, doğallığın
insanlığın ve umudun izlerini
yansıtıyor.
PENCERE
Bakanlığa Baskın
Basannı mı?..
Eskiden de bu ülkede geceleri yd da şafak sö-
kerken polis baskınlan düzenlenirdi...
Nerelere?..
Mafyabannaklanna.. , ..
Randevu evlerine.. .. •_
Uyuşturucu âlemlerine..
Terör yuval^ına..
Işdeğişti...
Artık polis başkentte hükümetin bakanlıklanna
baskın düzenlıyor.
Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, çarşamba
günü saat 6 sulannda, DGM savcısının emriyle, Ba-
yındırlık ve Iskân Bakanlığı'nı bastı.
Baskının adı: ^ -':
"Vurgun Operasyonu."
Deprem bölgesinde açılan ihalelerde 17 trilyon-
luk yolsuzluk yapılmış..
Iddia bu!..
Baskında çeşitli belgelere el konuyor, sekiz me-
mur gözaltına alınıyor.
Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı, üçlü koaJisyonun
raconuna göre MHP'nin elinde...
MHP, bakanlığa adamlarını yerleştiriyormuş,
nam-ı diğer ülkücüleri...
Söylenti bu!..
Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin bas-
kına tepkisi de çok ilginç...
Diyor ki Bahçeü:
"- Operasyonun arkasında siyasi amaçlı bir ta-
vır görürsem bunu affetmem. MHP'yi kimse kir-
letemez."
Medyadaki eski kulağı kesikler, Devlet Bahçe-
li'nin lafını inanılmaz bir yorumla açıyorlar
"- Mesut Bey kendisine yönelik 'Mavi Akım' ve
'Beyaz Enerji' operasyonlannda MHP'nin tutumu-
na çok bozulmuştu. O günlerde Yılmaz, Içişleh Ba-
kanı Tarrtan'/ değiştirip yerine Rüştü Kâzım Yü-
celenV getirdi. Polis Içişlerine bağlı. Şimdi Bah-
çeli'nin, baskının 'siyasi oyun
1
olabileceğini vur-
gulaması boşuna değil..."
Koalisyonda ortaklardan biri ötekinin bakanlıgı-
nı mı basıyor?..
Peki, polis kendiliğinden mi Türkiye Cumhuriye-
ti'nin bakanlıklanndan birini basıyor?..
Hayır!..
Savcılığın emriyle..
Bu durumda 'siyasi oyun'un içine Devlet Gü-
venlik Mahkemesi Savcısı da mı giriyor?..
Koalisyon hükümetinin iki ortağı arasındaki itiş-
menin kökeninde devletin hortumlanmasınadaya-
nan bir kapışma varsa, bu iş nasıl temizlenecek?..
Temizlik nasıl sağlanacak?..
Et zaten kokmuş..
Tuzdakokuyor..
•
Peki, ne oluyor?..
Eskiden polis mafya odaklanna, randevu evle-
rine, uyuşturucu âlemlerine, kumarhanelere, terör
yuvalanna baskın yapardı...
ArbkTürkiye Cumhuriyeti'nin başkentinde bakan-
lıklara mı sıra geldi?..
KLentte kaybettiklerinizi
burada bulacaksınız
KAZDAĞLARINDA
D0ĞANIN VE DOĞALLIĞIN SEÇİMİ
yvfvyv.ongencountry.com
Yeşilyurt Köyü Küçükkuyu Çanakkale
Tel: 0 286 752 24 34 - 35 Faks: 0 286 752 24 36
Soft (Eko) Turizmin Türkiye'deki
en güzel Örneklerinden biri!
BURSA - YENtŞEHtR ASIİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2001/050
Davacı Bursa - Yenişehir Belediye Başkanlığı vekili
Av. Mehmet Akalın tarafindan, davalılar Lütfıye Gökçe-
su (Tuncer), Türkân Ersoy, Nalan Akbay (Çetinkaya)
aleyhine açılan kamulaştırma sebebiyle hûkmen tescil
davasında verilen ara karan uyannca;
Davakonusu; •,.. - 'T"
4
*'*
Bursa - Yenişehir Çayır Mahallesi ada: 14 pafta: 3
parsel: 8'de kayıtlı taşınmazm Yenişehir Belediye Encü-
meni'nin 21.06.1972 tarih ve 159 sayılı karan ile kamu-
laştınhnasına karar venldiği ve kamulaştırma karan
uyannca taşınmazm belediye adına tapuya kayıt ve tes-
cıli talep edildiğlnden;
B- Yenişehir Hıdırbah Mahallesi Tahıl Sokak No:
8'de oturur iken tüm aramalara rağmen adreslen tespit
edılemeyen yukanda ısımlen yazılı davahlann dunışma
günü olan 04.10.2001 günü şaat 12.00'de mahkememiz
salonunda bizzat haar bulunması veya bir vekille ken-
dinı temsil ettirmeleri, mazeretsiz olarak geknedikleri
takdirde yargılamanın yokluklannda yapılarak karar ve-
rileceği hpusu Tebhgat Kanunu'nun 28, 29, 30 ve 31.
maddeleri uyannca dava dilekçesi yerine geçerli olmak
üzere Uanen tebliğ olunur. 28.06.2001.
Basın: 41953 r '
KİTAPCINIZDAN İSTEYINIZ.
KONUR SOKAK 27/106640 KIZILAY - ANKARA
TEL: (0312) 419 38 26 - 27 FAKS: (0312) 417 56 68
Muayene, Teşhis, Tedavl
TÜRK KALP VAKFI
19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul
Td: ^ 1 ^ 21207 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35
Intemet http^/www.tkv.org.tr
e-mat gen.sekreter'atkv.org.tr
•öordinatortatkv.org.tr