23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 9 AĞUSTOS 2001 PAZAR CUMHÜRİYET SAYFA 17 1 ^ luaışmtyıbecar*! Bergama panzeri Izmir'den eğitimci dostumuz Recai Şeytıoğlu yazıyor "Bergama, dünyanın en eski şehirlerindendir... Akropolüyle, asklepionuyla, kızıl avlusuyla, park ve bahçeleriyle, balkonlu evleriyle, kozak taşlı yollarıyla tarih, doga ve çağdaşlık kokar... Fakat şimdi Emniyet Amiriiği'nin önünde bir panzer... Emniyet Amiriiği de şehrin tam merkezinde... Sanki biri 'Bergama, patlayacak bomba' demeye çalışıyor. Oysa, hiç de öyle değil... Panzer, tarihi, turistik kimliğine gölge düşürüyor Bergama'nın. Altın konusu, Bergama'yı panzer görüntüsüyle kirletmemeli; uygar imajını zedelememeli. Üstelik, Emniyet'in arkasında boş yer var; panzer orada tutulamaz mı? Kaymakam Ali Şanlıer, panzerin imaj zedelemesine izin vermemeli." Etektronikposte:dentesam©cumhuriyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Fakir öğrenciye 50 milyon lira verilecekmiş... "Parah eğitimi devlet de kabuletti!" Y azarı bilinmeyen, bilinmesi de gerekmeyen ve son günlerde internet ortamında ekran- dan ekrana dolaşan bir yazıyı "Ben yazmak isterdim" notu ekleyerek Namık Çatalsa- kal gönderdi: "Bizi kaybediyorsunuz... Biz kim miyiz? Biz, 'Og- lum, kızım okuyup mühendis, doktor olup da üç ku- ruşa mı çalışacaksın?' demek yerine 'Oğlum, kızım okusun da adam olsun' diyen anne ve babaların ev- latlarıyız. Kimimiz hali vakti yerinde ailelerin çocuk- lanyken kimimiz fakir ailelerin evlatlanydık. ilkokulda lisede aynı sıralarda dirsek çürüttük. 12 Eylül silindi- rinin üstünden henüz geçmiş bulunduğu Türkiye üni- versitelerinin taze yıkıntıları arasından çıktık. Biz bugün 4O'lı yaşlarımızla en verimli olmamız ge- reken çağımızdayız. Biz, mezun olmaklayetinmedik. Birtaraftan canımızı dişimize takıp gece gündüz ça- lışırken bir taraftan geleceğe hazırlanmak için hem mesleki açıdan hem de insan olarak kendimizi yetiş- Yitik tirmeye devam ettik. Doğayı, sanatı, sporu sevdik; insanları ve bu ülkeyi sevdik. Lacivert takım elbise- leri çekip, sadece kendimiz için çalışıp, dünyaya boş boş bakıp, hayatı salt Amerikan Dolan olarak görme- dik. Her aldığımızın karşılığını fazlasıyla vermeye ca- hştık. Bizi kaybediyorsunuz... Siz bu vatanın gurur duy- duklan ve onlarla gurur duyanlar; siz birbirinizi över, birbirinizi omuzlarda gezdirirken biz durmadan ça- lıştık, ürettik. Siz, vatan millet nutuklan atarak bu va- tanın taşını toprağını talan edip, kıyılannı, akarsula- nnı rezil eder, ormanlanna acımadan balta vurup, toprağını erozyona uğratırken biz havasını, suyunu, taşını, toprağını, ormanını, ağacını, denizini, kıyısını korumaya çalıştık. Biz bu ülkede hukukun üstünlü- ğünü istedik... Devletin, ülkenin ve insanlannın gele- ceğinin aydınlık olması için eğitime önem vermesini, bizden sonraki kuşaklann bizi geçmesini istedik. Ama eğitime laçkalığı, 'Paran kadar oku' felsefesini yer- leştirdiniz. Biz kazançlarımızdan kesilen vergilerin hiç değilse bir kısmı sanata ayrılsın istedik. Siz ise eği- tilmiş insandan hep korktunuz, kaçtınız... Ekonomik tedbirier dediniz bizi ezdiniz, vergi dediniz bizi kümes- teki kaz bellediniz. Biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik ve hep verdik. Ama artık verecek bir şeyimiz kalmadı. Bizi kaybettiniz... B'ıttik, tükendik, ne arzumuz ne is- teğimiz ne yaşam sevincimiz kaldı. Becerebilenimiz güneye göç etti mütevazı bir hayatı seçti, kimimiz ya- bancı ülkelere gitti, kimimiz ise 'Yeter, benim neyim eksik' deyip piyasaya girdi. Yann Taleban Afganistan'ı benzeri bir Türkiye ye- rine modern, insanlan mutlu bir Türkiye isteyip de bu ülkeyi yattığı yerden kaldırmak, duran çarklan ye- niden döndürmek isterseniz bizi çok arayacaksınız." SESSÎZ SEDASIZ (!) A ,JU NURÎKURTCEBE —/*~Sf2ı Yüksek Yerilim Hattı erdir>cutku(" yahoo.com Bir klibim bile yok... Anlıyor musun? Anadolu insara hadin gari' diyop Anadolu'dan "Hadin gari" sesle- ri yükseliyor: "Yurdumuzun üzerinde karanlık bazı oyunlar oynanıyor. Farkındaytz. Biz bunlara geçit vermeyiz de. Halkın önderierinden daha tutariı ve karariı ol- malannı bekliyoruz. Dilerlerse her an- layış için bir parti kursunlar, biz bek- liyoruz! örneğin bir Atatürkçü parti, bir de devrimci parti; Kemalistlerin par- tisi, sosyalistlerin partisi; bir de cum- huriyetçilerin partisi, sosyal demokrat- lann partisi; ulusal solculann partisi- ni kursunlar. Biz bekliyoruz! Dilerler- se, sol düşünen tüm yurtseverlerin bir arada bulunacağı, evrensel antiemper- yalist mücadelenin ilk kıvılcımı olan Kemalizmin, evrensel sosyal demok- rasinin temel nitelikleriyle harmanlan- dığı, tüm insanlığın kardeşliği bağ- lamında; sömürünün değil bereke- tin ve banşın küreselleşmesi anla- mında dünya siyasetine müdahale edebilecek bir siyasi anlayışın parti- sini kursunlar. Biz bekliyoruz! Ve fa- kat biliyoruz ki, Türkiye'nin esenliği ve Türkiye halkının gönenci ancak 'önce Türkiye' diye ayağa kalkarak atacağımız ilk adımla başlayacaktır. Bu anlamıyla referansı Ulusal Bağımsız- lık Mücadelesi olan Türkiye halkına önderlik edebilecekse eğer... Erdal Inönü ve ekibini, Mümtaz Soysal ve ekibini, Yekta Güngör Özden ve eki- bini biriikte davranmaya çağınyoruz... Değilse, benzer tarihsel koşullar, her zaman olduğu gibi yine benzer so- nuçlardoğuracaktır... Hadin gari!" ÇED KÖŞESt OKTAY EKİNCİ 'Deprem dersi'nin dersleri... Boludan Avcılar'a kadar yaklaşık 500 bin konutla iş- yerinin hasar gördüğü ve 25 bini aşkın can kaybıyla so- nuçlandığı tahmin edilen 17 Ağustos 1999-12 Kasım 1999 depremlerinin "2. yıiı değer- lendirmeleri" sürüyor... Ne var ki depremi felakete dönüş- türen "temel nedenler" ara- sında bulunan "gelenekten geleceğe yapı kültürü eğiti- mi" yoksunluğumuz üzerin- de ise yine yeterince durulmu- yor. Cumhuriyet okurlan anım- sarlar, depremi izleyen gün- lerdeki yazılanmızda, 7.4'lük sarsıntıya "direnen" gele- neksel yapılarla "teslim olan" betonarme binalar ara- sındabir"kıyaslama" yapı- larak artık bundan da bir "ders" almamız gerektiğini vurgulamıştık... Ne var ki bu anımsatmala- nmız, kimi "önyargılı" mi- marlar tarafından "tutucu- luk" şeklinde yorumlanıp hatta; "be- tonarme önünde şapka çı- kartıyo- ruz" şek- linde biten polemikçi yazılara bi- le konu olurken özellikle in- şaatmühen- dısleri ara- Yıkılmıyorlar... sında da muyorlar ... "hakarete" varacak kadar "ölçüsüz" tepkilere yol aç- tı... Oysa, her iki kesimin de o adeta "tekseçenek" gibi gör- dükleri betonarme üzerinde- ki "deprem şoku" nedeniy- le göz ardı ettikleri "asıl uya- rımız" özetle şöyleydi: "Denetimsiz uygulanan betonarmeden depremde kurtuluş yoktur ve yapıla- nmızın yüzde 70'inin bu tûr olması betonarmeye tutsak- lığın artık sorgulanması ge- rektiğini zorunlu kılmak- tadır... Buna karşın gele- neksel yöntemlerle inşa edi- len yapılar en ufak bir mi- marlık ve mühendislik kat- kısı bile olmadığı halde dep- remde yıkılmamış ve ölüm- cül çökmeleri olmamış ise bundan da bâlâ ders alma- makta ısrar edip yine beto- narnıede diretmek, eğer ze- kâ sorunu değilse, akıl al- maz bir insanlık dışı rant düşkünlüğünün mimarlığı ve mühendisliği varlık nede- nİBden uzaklaştırmak de- ğil midir?.." ••• Nitekim, betonarme düş- künlerinin tüm "karşı saldı- nlarına" rağmen dile getir- meyi sürdürdüğümüz bu sap- tamalar, UNESCÇ-Kültür Bakanhğı işbirliğiyle 16- 18/11/2000 tarıhinde lstan- bul'da düzenlenen "Gelenek- sel Yapılar ve Deprem" ko- nulu geniş katılımlı bir "ulus- lararası sempozyum"da da aynı açıklıkta savunuldu. Başta ABD ve Japonya ol- mak üzere çok sayıda ülke- den sempozyuma katılan mi- marlar ve mühendisler "gele- neksel yapıların depreme karşı tarihsel deneyimleri içerdiklerini" belirterek bu zengin deneyimleri "göz ar- dı" etmenin modernlik değil, aymazhk ve hatta "cahillik" olduğunun altmı çizdiler. Yine özellikle ABD'de ar- tık "yeni apartmanlann" bi- le geleneksel sistemlerin çağ- daş teknolojiyle de destekle- nerektasarla- Yine de "görül- nıp inşa edil- diklerini an- lattılar... • • • Işte bu ger- çeği bir türlü göremeyen Bayındırlık ve lskân Ba- kanbğı, ya- pıyla ilgili hemen tüm mevzuatı hâ- lâ gelenekse- li "reddeden" ve betonarme- yi "tek yöntem" kabul eden anlayış içersinde tutarken "üniversitelerimizde" deta- rihten gelen deneyimlere da- yah derslere olan "ilgisizlik" ne yazık ki sürüyor. Bakanhktaki bu "siyasi tı- kanıklık" ne zaman aşılabi- lir. belli değil... Ancak, hiç değilse üniversitelerdeki "bi- limsel tıkanıklığı" aşabilmek için, önceki yıl önerdiğimiz iki "temel ders" konusunu depremin bu 2. yıldönümün- debir kez daha "hocalarımı- zın" dikkatine sunuyorum: 1- "Geleneksel Yapı Strük- türlerinin Çağdaş Malzeme ve Teknolojilerle Geliştiril- mesi" 2- "Çağdaş Bina ve Me- kânlann Geliştirilmiş Gele- neksel Strüktürlerle Tasar- lanması..." Ne dersiniz; bunları artık 2001 -2002 ders yılıyla biriik- te "öğrenmeye başlamamız" gerekmiyormu?.. Oekinci(acumhuriy«t.com.tr KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakia turk.net ÇÎZGÎLlK KÂMİL MASARACI 1 1 HARBİ SEMİH POROY semihporoyC» yahoo.com KEDİ LEVO APTİiLtKA e-posta aptulikaelcioğlufa hot.mail.com. TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Ağustos MONTY GOREVDE.. 'OE BUSÜH, HAL SAVUNMAYf rEAtfPEM ÖesGÜrt£-ME~~ VE 6Ç , İ öy ( f r i . çü/J KÜ, /İLAJIAM &&IIIUE& UST* Çt YtUNtN KAStM AYtHPA PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU 'Hortumcu AbHerimiz1 Beyoğlu Balıkpazan'nın esnafı arasında ezelden beri siyasete ilişkin ilginç düşünce, yorum ve eleşt- rileriyle ün yapmış manav Abdullah'ın ekonomiyle de ilgilenmeye başlamasında yadırganacak hiçbir yan yoktu. Son aylarda satışları her gün biraz daha düşüp, yaşamı biraz daha daralmaya başlayınca o da herkes gibi ülkenin bu en 'acil' sorunu üzerinde kafa yormaya başlamıştı. Fakat geçen perşembe yaptığı öneriyi duyunca dehşete düşmüştüm doğ- rusu... Seçtiğim şeftalileri tartarken kafasını bir ara- ya bana doğru çevirmiş, "Biliyor musun, abi..." de- mişti, "bizi hortumcu abilehmizden başka hiç kimse kuıtaramaz!.." Ne demek istediğini ayaküstü anlamaya çalışırken onun, cezaevlerine konulmuş hortumculara karşı içinde derin bir saygı beslemeye başladığını gör- müştüm. "Onlar dışandayken her şey bin kat daha iyiydi..." diyordu "güzelpara kazanıyorduk, onlargit- ti, neşemiz de bitti!" Beni dehşete düşüren bu aykı- rı düşüncelerini, "Komşudapişer, bize de düşer" tü- ründen ilkel bir mantık kurgusuna dayandınyordu. "Hortumcu abilehmiz bok gibi para harctyohar, ara- da biz de nasipleniyorduk..." Bu söylediğinde bir doğruluk payı da yok değildi hani... Hortum ekono- misinin yaygınlaştığı, kitleselleştiği ülkelerde esnaf genellikle mutlu oluyordu. Birzamanlar Şili'de de sos- yalist cumhurbaşkanı Salvatore Allende'yi ölüme gö- türen sağcı askeri darbenin yolunu da, hortumcula- nn önünün kesilmesiyle işleri bozulan esnaf ve on- lann ellerinde tencere tavalarla sokağa dökülen ka- rıları açmamış mıydı? Fakat bizde işler her zaman 'sağ'da, 'sağcılar'ta- rafından ve 'sağ yönfem/er'le yürütüldüğü için çok daha karışıktı. Manav Abdullah işte bunu anlamak- ta zorlanıyordu. "Hortumcu abilehmiz" derken bu- nu bir simge olarak kullandığını anlamıştım. Çünkü içerdeki "hortumcu abiler"\e dışandakiler arasında, bir iki yasa ihlali dışında, pek bir fark yoktu. Manav Abdullah'ın deyimiyle "biranlıkboş bulunmalanndan" içeri düşmüşlerdi. Her hortumcu içeriye alınacak ol- sa, A'dan Z'ye ne kadar "tipi" varsa, hapishaneleri adam almazdı memleketin... "LJberalizm" özünde hortumculuktu zaten. Bu nedenle de, "liberalizm"\r\ en keskin savunucuları hep "hortumcu abiler"e da- nışmanlık yapan ekonomistlerin, "Şu işi bari doğru düzgün yapın!" diye yol gösteren hukukçulann, "E yani, siz de abartıyorsunuz biraz..." diye yazan do- lar maaşlı köşe yazarlannın arasından çıkıyordu. Istanbul'a dikilmiş gökdelenlerin kaçının temelin- de hortum paralan yatıyordu? Bu gökdelenlerin ta- sanmını yapan mimariann, statiğini hesaplayan mü- hendislerin, betonundan pencere pervazına kadar kul- lanılan bin birçeşit malzemeyi sağlayan tacirlerin, kı- sacası o gökdelenlerden "nasibini almış" herkesin, onlan oraya diken "hortumcu abileri"ri\ sevmelerin- den, aramalarından daha doğal bir şey olabilir miy- di? Komşuda pişen aşın kırıntıları Balıkpazarı'nada düşmüştü. Manav Abdullah'ın da o "eski güzel gün- ter"e geri dönmek istemesi kendi açısından çok an- laşılabilir bir şeydi... Ama mutlu günler artık çok uzakta değildi. Ame- rikan Doları'nın ilk kez 1 milyon 300 bin liranın üstü- neçıktığıgün, "Yakında 1 milyon 150bine düşer, ora- da da kalır..." diyerek fena halde çuvallayan Kemal Derviş'in ekonomi politikaları, eskilerini mumta ara- tacak çok daha yaman "hortumcu abiler" yaratıyor- du. Dolar bir geri, üç-beş-sekiz ileri, 1 milyon 490 bin liraya yükselirken birileri de trilyonlar kazanıyor- du. Çok değil, kısa bir süre sonra bu paralar da ka- çınılmaz olarak yeni aşlar pişirecek, kınntılan oraya buraya sıçrayacaktı. Manav Abdullah da eski gün- lerine kavuşacaktı doğal olarak. Işçiler, memuriar, emekliler ondan alışveriş etmiyorlardı zaten... New York da, Paris de, Beriin de tarihlerinin en gör- kemli, en şatafatlı dönemlerini 1929 krizi öncesinde yaşamışlardı. New York borsasının çöktüğü gün ban- ker, işadamları gökdelenlerin tepesinden kendileri- ni aşağıya bırakıp intiharederlerken aynı gece Apol- lon'da, Savoy'da, Brodway'in ünlü salonlarında mil- let hâlâ çılgınca dans ediyordu... Manav Abdullah da milyonlarca yurttaşımız gibi akşamları televizyonu- nun başınageçip "televole" programlarından "Bod- rum Geceleri"r\\ izlese, çok daha berrak görebilecek- ti yakm geleceğini... Not: dkavukçuoglu o tuyap.com adresimi iptal ettiğimi, bu adrese iletigönderilmemesini değerii okur- lanma duyururum. Faks: 0212 - 723 84 97 BULMACA SEDAT YAŞAYAIS 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 1/Yurdumuz- ^ da kurulmuş yirmi bir köy enstitüsünden 3 biri. 2/ Halk 4 şairi... Kara- deniz'in kuze- yindeki iç de- niz. 3/ Güneş doğmadan önceki alaca karanlık... Dolmakalem. 4/ Ilaç... Akaju da de- 1 nilen büyük bir or- 2 manağacı. 5/Yarun- 3 dakilerden daha ge- 4 ride bulunan. 6/ "Mecliste arif ol ke- lamı dinle/ El iki söy- lerse sen birin söyle / Elinden geldikçe sen iylik eyle / Hatı- ra dokunup yıkıcı —" (Karacaoğlan)... Notada durak işareti. II Topluluk... Kimliği belirlene- meyen uzay cisimlerine verilen ad. 8/ Bir şeyin özünü oluşturan ana öğe... Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge. 9/ Isırması iltihaplara yol açan bir örümcek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir tür et, ciğer ya da mantar yemeği... Ata. 2/ En yüksek, en çok... Yürürken dayanmak için kul- lanılan kalın sopa. 3/ Yurdumuzda bir göl... Ço- ban köpeği. 4/ İki tarla arasmdaki smır... Likör yapımı ve hekimlikte yapraklanndan yararlanı- lan bir bitki. 5/ Güreşte bir oyun. 6/ Çiçekleri be- yaz ya da mor renkte, meyveleri dikenli bir bit- ki... "— Kuyruğu": Aziz Nesin'in öykü kitabı. II Çanakkale'nin bir ilçesi... Yüce. 8/ Bir cins gü- vercin... Beyazethbirbalık.9/Yankı... Manisa'nın bir ilçesi,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle