Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2001 SALI
ROPORTAJ
Pamuk, çay,findıkîavhdan ve meyve suyufabrikaları arasında kamyondageçen biryaşam
Geldikleri yer farklı da olsa mekânlan ve amaçlan aynı. Kamyon üstünde 5 ay süren bir göçer işçilikçilesi yaşadıklan (solda). Perihan Uslu'nun bütün hayali hemşire olmak.
Bu hayalleri içinde il il dolaşıp Adana'da pamuk. Rize'de çay, Ordu'da fındık toplayıp, daha küçük yaşta ailesinin geçim yükünü omuziayacağı yoktu (Ortada). Bostan Uslu
çok ucuza çalışmaktan yakımyor ve "buna da razıyız' derken açıkça söylemese de kendilerine gösterilen kötü muameleden yakmmakta. (Sağda) " -,
Umuda'göçen'yolculukERDOĞAN ERİŞEN
ORDU - Ekonomik sıkıntı ve hü-
kümetlerın yanlış tanm polıtikalan
çiftçılen göçer tanm işçileri haline
getirdi. Özellıkle Güneydoğu'da, ai-
leler yaz aylannda. kamvon sırtında
5 ay sürecek uzun ve yorucu bir ek-
mek yolculuğuna çıkıyor. lşçılenn
özellıkle devletın mılyarlarca dolar
harcadığı Güneydoğu Anadolu Pro-
jesı (GAP) kapsamındakı yörelerden
olması dikkat çekiyor. Yöre ınsanı
çarpıklığı. "Harran'ın suyu da top-
rak ağalannagidiyor" diye özetlıyor.
Güneydoğu'da kış ayı gende kal-
dıktan sonra dar gelirlı veya küçük
toprak sahıplen denklerini toplar göç
hazırlığına başlar. En az 5 ay sürecek-
tir gurbetlik... Göçer ışçıler, çile yol-
culuklannda yanm yevmiyeye çalış-
maya razı olur. kimi zaman dere ke-
narlannda veya köprü altlannda ya-
3l
tar... En çok zorlanna giden, karşıiaş.-
G
üneydoğu'da, aileler yaz aylannda, kamyon sırtında 5 ay sürecek uzun ve
yorucu bir ekmek yolculuğuna çıkıyor. Bir süre pamuk, ardından çay, daha
sonra fındık tarlalarında çalışan işçiler, son olarak meyve suyu fabrikalannda
ter döktükten sonra ancak kışı geçirebilecekleri parayı toplayarak evlerine
dönebiliyor. Işçilerin özellikle devletin milyarlarca dolar harcadığı Güneydoğu
Anadolu Projesi kapsamındakı yörelerden olması dikkat çekiyor. . . . .
tıklan kötü muamele. 3 yıl önce Or-
du Valisi Kemal Yazıcıoğiu tarafın-
dan verılen emırle kente sokulma-
mışlardı. 2 yıldır yasak kalkmış.
CAP değll, GAF'
Urfa'nın Suruç'undan 3 yıldır Or-
du'ya fındık toplamaya gelen 61 ya-
şındaki Doğan Taş'ın isyanı bu yüz-
den: "Memlekette iş de yoktur su da.
Küçük bir toprağımız var ama sula-
yamayız. Çünkü Harran'ın suyu ağa-
lann topraklanna ulaşır da bize ulaş-
maz. İçmeye bulamıyoruz Id toprağı-
mızı sulayahm. Buraya geldik 2 sene
önce olduğu gibi yine jandarma kar-
şınuza dikildi, girmcmizi istedi."
GAP, Özal dönemınde bu bölge
için bir umut haline gelmişti. Dev let
buraya tnlyonlarca lira döktü. Baraj-
lar yaptı. Amaç bölgedeki toprakla-
nn su gereksinimini karşılayarak bü-
yük şehırlere göçü önlemek. özetle
de bölgeyi kalkındırmaktı. Ancak
durmayan göç ve yeni bir iş kolu ha-
line dönûşen "göçer işçilik"in artma-
sı GAP'ın tam anlamıyla amacına u-
laşmadığının bir göstergesi.
Urfa'dan 3 ay kadar önce ailesi ve
yakınlanndan oluşan 23 kişilik bir
grupla eşya ve erzaklannı yükleyerek
yola çıkan Derviş Ydmazer, GAP'ın
kendilerine hıtap etmediğinı şöyle
anlatıyor. "Bizunoralardagenektede
küçük topraklan olanlara su getaıi-
yor. Toprağımız çok verimli. Ama su
kanallan bize ulaşmıyor. Kimse debi-
ze sahip çıkmadığı için buralarda sü-
rünüyoruz. Eğer Harran'dan bize ka-
nallarla su verilse bölgenin en zengin
topraklan bizde."
Ibrahim Uslu 65 yaşında. 4 eşi ve
18 çocuğuyla ekmek anyor Or-
du'da... Uslu, 7 çocuğunun çalışacak
Pamuk üretim
merkezi
Adana'dan
gelen Şeyho
Çakaniş
buiamamış,
çoluk çocuk geri
dönmekistiyor..
dönemiyor...
Arifîye G a n
mekinlan
olmuş, umutlan
ise hepten
köreimiş...
Çaresizbir
fotoğraf
sunuyorlar
objektife.
sesine karışan çığlık
GÜLŞAHDURAK
ADAPAZARI-Öylebirçaresizlik
ki... Yüzü solmuş bir yastık, hırpa-
lanmış bir yorgan ve bedenın zor sı-
ğacağı bir döşek... Denklerin içüıe
hüzün, keder ve yorgunluk da gizlen-
miş. Işsizliğin çığlığı tren düdükle-
rine kanşvyor Adapazan'nın Arifiye
Gan'nda. Yaşam ve ekmek o kadar
uzak ki birbirine, umut ve umutsuz-
luk gibi...
Gece saat 21.00... Istasyonun ya-
nındaki çay bahçesinde ise Arifiye-
liler heyecanla maç seyrediyor. Bi-
razdan paslı Doğu Ekspresi yanaşı-
yor. Trenden bambaşka bir kültürün
insanlan. ekmek kavgasının verile-
ceği sahaya iniyor. Çocuklar uyku
mahmurluğunda şaşkm, büyükler
hüzünlü... Diyarbakır'dan, Bat-
man'dan, Urfa'dan geliyorlar... Bir
kısmı Yozgat'a. Eskişehir'e uğra-
mış... Harran'dan Yozgat'a, oradan
da Adapazan'na memleketlennde
hiç yetişmeyen fındığı toplamak için
yol almışlar bu kez... lşsizler, borç
batağındalar. Tren koridorlannda, 48
kişilik vagonlarda 120 kişi üst üste
yatarak 36 saat boyunca Anado-
lu'nun bir ucundan öbür ucuna ulaş-
mışlar. Çevik kuvvet görevhleri kim-
lik kontrolü yapıyor. Ellerine beyaz
eldiven geçırmiş polisler denkleri
açıp tek tek anyor. Solmuş döşekte,
genç kızın küçük radyosunda, kap
kacakta saklanan yoksulluk ortaya
saçılmasın diye telaşlanıyorlar.
Domates, biber ve ekmek
Aramadan sonra anneler çocukla-
nm, babalar denklerini toplayarak
eski bir vagonun yamacına yanaşı-
yor. Yanlannda getirdikleri birkaç
domatesi, biberi, ekmeğe katık yapa-
rak yolculuğun yorgunluğunu atma-
ya çahşıyorlar.
Urfalı İmam Yıkhz da eşi ve 7 ço-
cuğu ile birlikte eski bir vagonun
önünde oturarak yorgunluğunu at-
maya çalışanlardan. O. diğer işçiler-
den daha yorgun. Çünkü bir ay bo-
yunca Yozgat'ta nohut tarlalannda
çahştıktan sonra Adapazan'na ftn-
dık toplamaya gebniş... Tarla sahip-
leriyle anlaşamamış. Bir ay çahştık-
tan sonra Aydın Söke'ye pamuk top-
lamaya gitmeyi planhyor. Yıldız, pa-
muk toplamak için neden Çukuro-
va'ya gitmediğmi, "Adana'yagider-
sem Urfa'daki alacakhlar benibulur*
diye açıklıyor. Kasaplık yaptığını, if-
las ettiği için ırgatlığı seçtiğini belir-
ten Yıldız, kazandığının büyük bö-
lümünün yol parasına girmesinden
yakımyor. Yozgafta kazandığını da
yol parasma vermiş. "Adapazan'na
geldiğimde cebimde sadece 15 mü-
yon lira kakfa" diyor. Eşi ise bir yan-
dan 6 aylık bebeğini beşiğinde salh-
yor, bir yandan. "Her şeye çocuklar
için katianıyoruz. iklsi okuyor diğer-
lerini de okutacağız. Parasız da kal-
sak. diknsek de okutacağız" diyor.
Arifiye tstasyonu'nun beton yapı-
lart gündüz emdiği sıcağt gece çev-
reye yayıyor. Irgatlar duvar dibine
yaslanarak uyuyor. lşçilerle tarla sa-
hipleri arasmda bağlantı kuran "ça-
vı^" veya "daybaşj" ya da "dçT de-
nilen kişiler sürekİi tarla sahipleriy-
le telefonla görüşüyor. Diyarba-
kır'dan gelen Muhittin Erdem de 15
yıldan bu yana her yaz umut yolcu-
luğunda. Eskiden tarla sahibinin ba-
nnacak bir ev ya da çadır sağladığı-
m, araçlarla istasyondan alındıklan-
nı anlatan Erdem, "Her şey gün geç-
tikçe daha kötü ohıyor" diyor.
Di> arbakır Lıceli Mehmet Gûmüş
ise sömüriiyle karşı karşıya oldukla-
nnı düşünüyor:
"Bize ruvaletçi bile çeşme suyunu
parayla satmak istedi. KahvecOer ise
para\1a istediğimizde bile \ermiyor.."
Gece yansına doğru işçileri Feriz-
h'ye götürmeküzerebirkamyonya-
naştyorArifiye Gan'na. Önce kadın-
lar ve çocuklar biniyor. Erkeklerse
ikinci sefere... Arifıye'ye gelenler-
den iş bulanlar da, buhiıayanlar da
derth. Tarlaya gidenler sorunlarla
karşılaşıyor. Bazı tarla sahipleri yıl-
lardır çahştırdıklan işçilerle akraba
gibi olurken kimileri küçük hesaplar
yapıyor. Işçiyi yavan ekmeğe mah-
kûm edenler. ftndık yememeleri için
ırgata sakız dağıtanlar... Yaşam her
tarlada bir başka acıyla karşılaşıyor
Adapazan'nda... Umut ise tüm acı-
lara karşm ayakta durmaya çalışıyor.
yaşta olmadığını belirterek "Hanım-
lar nöbetleşe çocuklan bakacak, biz
nndık toplavacağız" diyor. Bölgeye
gelmeden önce Aydın Söke'de pa-
muk tarlastnda çalıştıklannı belırten
Uslu, "Buralarda sürünüyonız. Ne
yatacak emin bir yer, ne bir tuvalet ne
de su \ ar. Ya çocuklar hastalanırsa ne
yapacağız?" diye yakımyor.
Hatay'ın Kınkhan ilçesınden Or-
du'ya fındık toplamak için gelen Be-
yazıt Korkut ıle Vahya Kıbç'ın da der-
di su... Menderes ıktıdannda yörele-
rinde yabancılara ücretsız toprak ve
ev venldiğini ileri süren Korkut, ko-
nuşmasına şöyle devam ediyor:
"•Bizim yörede en büyük sıkıntı ya-
bancılara tanınan imkânlann bize ta-
nınmamasıdır. Topraklanmızdaki
ürünleri vetişrirmek için su bulama-
dığımızdan işsiz ve aşsız kaldık. Onun
için burava fındık toplamaya geldik
Ama gördük ki günlük ücretler 7-8
milyon lira. Zaten gelirken \aptığunız
masraf 250 mihon lirayı buldu. Sade-
ce bunu çıkarmak için çahşsak e\e çıp-
lak döneriz."
Yahya Küıç. zaman zaman derinle-
re dalıyor ve sonra söze gıriyor:
"•Devlet yaptığı yatınmlan güçsüze
göre değil. zenginin istediği ve daha
çok kazanacağı şartlara göre yapıyon"
53 yaşındakiBostan Uslu'da aılesiy-
le birlikte ekmek parası kazanmaya
çalışan göçer bir ışçi. O, en çok üc-
retler arasındaki uçurumdan yakım-
yor. Yerli işçılenn 10 milyon liradan
aşağıya bahçeye gırmediğinı belirte-
rek "Bize ise 7-8 milyon Bra veriyor.
Hiç değilse yaptığımız masraflan ve
geri dönüş parasını çıkarmak için
mecbur kalıyoruz*' diye konuşuyor.
Değerimlz yok'
Suruç'tan her yıl fındık toplamak
için Ordu'ya gelen 31 yaşındakı Adil
Taş. haşarelerin çocuklann vücutlan-
nı yara bere içinde bıraktığmı anlatı-
yor. "Buna raayun ama" diyor. jan-
darma ve polisin kendilerine baskı
yaptığını söylüyor. Taş. "Ordu'nun
tam ortasında Rus Pazan v*ar. Bura-
da Rus'u, Azeri'sL, Gürcü'sü tezgâh
kurmuş satış yapıyor. Bu a\Tuncüık-
tır. Rusya'dan gelen kadar değerimiz
yok!" diye tepki gösteriyor.
İş bekleyen gençler boş zamanlan-
nı yörelerine özgü taş ve çubuk kul-
lanılan "Kös " oynayarak geçiriyor.
Genç kızlann beklentıleri daha fark-
lı. Küçük yaştan beri hemşire olmak
istediğini belirten 16 yaşındaki Peri-
han Uslu. ırmak suyunda yoğurduğu
hamurla ekmek yapıyor. Ortaokul
mezunu Uslu. liseye devam edemeye-
ceğinin ezikliğini yaşıyor:
"Çünkü ailem beni okutamayacak
Onlanüzmemekiçin ben deokumak-
tan vazgeçtim."
Senem Çağlar'ın hayalleri de Peri-
han "dan pek farklı değil. Hiç okula
gidememiş. 18 yaşındaki Senem,
kent çöplüğünün bulunduğu \e yerli
halkın da deyimiy le "sineklerin adam
yediği" Melet Innağı kenarında ça-
maşır yıkıyor:
"Bir saattikyerden sutaşıyoruz. Fa-
kiriz. Memleketten buralara gelmez-
sek açız. Devlet bize iş bulsun. fabrika
kursun.topraklanmıza su getirsin biz
de köyümüzde kalalım."
Güneydoğu'dan Türkiye'nin gün-
demme taşman göçer işçilik aslmda
GAP'la istihdam arasındaki bir çar-
pıklığı anlatıyor. Kötü şartlarda aş
için kent kent dolaşan insanlann ya-
şadığı sıkıntılan GAP'ın başkenti Ur-
fa'dan Adil Taş özetlivor: "Bize terö-
rist, eşkıya gözüylebakümasın. Biz ek-
mek peşindeyiz..."1
SALI
ORHAN BURSALI
Osmanlı'yı Hattatlar
Çökertti!?..
Osmanlı'nın Müslüman tebaasına matbaa kullanım
izninin, keşfinden 300 yıl kadar sonra verilmesinin
nedenleri üzerine yine tartışılıyor.
Matbaanın gecikmesi, Osmanlı'nın çökmesinin ve
geri kalmışlığımızın simgesı olarak kullanılır genellik-
le. Genç türkiye, bilim, düşünce, bilgi bakımından
Osmanlı'dan sıfıra yakın miras devralmış ve modem
bilgı ve bılimi kendi kurmak durumunda kalmıştır.
Matbaa örneği göstenlerek, Osmanlı'yı Türkiye'nin
gen kalmışhğı ile özdeşleştırmek, dine ve Osmanlıya
yakın görüş ve politika izleyicisi yazarlann hiç hoşuna
gitmez.
Bunlardan önde gelen, çok satan bir gazetenin ya-
zarı, Niyasi Berkes'ın çok kısır ve sığ bir yorumuna
sanlıyor ve nakkaşlann, hattatlann vb. işlerini kaybe-
decekleri gerekçesiyle matbaaya karşı çıktıklannı;
gecikmenin aslında dinle, sultanlaria ilgili olmadığını
yazıyor.
Ancak bazı yazarlar ve tarihçıler de haklı olarak bu
sığ yoruma katılmıyor ve Osmanh'da krtaba ve oku-
maya talebin olmadığını belirtiyorlar . .
•••
Sanayileşme ve kalkınma, ülke nüfusunun asgari
bir temel ve teknik eğitım düzeyine sahip olmasını
zorunlu kılar (*). Daha 11 .yüzyılda, Avrupa'da prens-
likler vb eğitimi yaygınlaştırmaya başlamışlardı.
Almanya'da Büyük Frederick, 5-14 yaşındaki bü-
tün çocuklara okula gitme zorunluğu getirmıştı ve bu
uygulama diğer ülkelerde de hızla yaygınlaşmıştı.
1642'de, şehirli ve köylü çocuklara din, okuma-yaz-
ma, müzik, aritmetik, doğa bılimleri coğrafya, yurt
bilgisi gibi derslenn okutulması başlanmıştı. Ökul, ki-
lise gibi, toplumun en güçlü kurumlan arasına giri-
yordu. 1850'lerde, yetişkinler arasında okur-yazar
oranı, merkezi Avrupa ülkeleri ve Iskandinavya'da
yüzde 70'in üzerine çıkmıştı!...
Oktay Yenal, kitabında bu konudakı araştırmalara
dikkat çekiyor.
Bu temel eğıtimin yaygınlığı ile kalkınmışlık arasın-
da birebir ılişki kuruyor, kalkınma ve eğitim tarihi uz-
manlan.
Osmanlı, Avrupa'daki bir gelişimin tamamen dışın-
daydı. Genç Cumhunyetın kuruluşundan kısa bir sü-
re önceye kadar, temel eğitım kuran kursu nitetiğin-
dekı okullarda veriliyordu. 1876'da çocuklara okula
devam zorunluluğu getinldi, ancak bu konuda hiç bir
harcama yapılmadığı için bu pratikte uygulanmadı.
1927'de, genç Cumhuriyet'te, 6 yaş üzeri okuma-
yazma bılme oranı bile henüz yüzde 11'di. Avru-
pa'nın "19.yüzy//da enştiği okuma yazma düzeyi-
ne 120 yıllık bir gecıkme ıle ancak 1970'lerde" erişe-
bilecektik!...
• • •
300 yıllık, yani 300 yıl/20 yıl= 15 nesillik bir matbaa
gecıkmesinı "hattatlann loncası karşı çıktı" dtye açık-
lamaya kalkışmak, hiçbir ciddi düşüncenın ürünü
olamaz. Bilimsel bir bakış da değildir bu.
Bir tarafta loncalar var, diğer tarafta, koskoca bir
imparatortuk ve imparatorluğun geleceği ile dünya-
daki yeri!..
Eğer Osmanlı'nın, Avrupa'da yükselen ve Avru-
pa'yı biçimlendirerek bugünkü egemen konumuna
taşıyan bilime, teknolojiye, bilgiye ılgısiz kalmasını,
çöküşün en önemli nedenlerinden biri olarak kabul
edersek.. şöyte bir sonuç çıkartmamız gerekiyon Os-
manlı Imparatorluğu'nu Hattatlann Loncalan çökert-
ti?!
Bilim, bütünü görmek zorunda; bilime yakın dur-
duğunu belırtmekten geri kalmayan yazarlar da...
Dınsel, politik ve dönemin egemen bakışlanyla ne ta-
rihı açıklayabiliriz ne de bugunü yorumlayabiliriz...
Ancak ülkemizdeki politikacılar gibi, boşa kürek
çekerdururuz...
Ve.. bugünün en geri politikacılannın da, yine ülke-
yi bılginin değil kuran kurslannın kıskacında tutma is-
tek ve girişimlerinin nedenlerinı de bir türiü anlaya-
mayız!..
Aradan 700 yıl geçmesine rağmen!...
Pazar günku "Saf Demokrasi" başlıklı yazımın
sonlannda, söylenmek istenenın tersi bir anlam çıkı-
yordu. Yazıdaki, "toplumun hemen hemen bütün
alanlannda sıyasal performansı düşük siyasetçinin
ve sıyasetin, diğer toplumsal güçlere mutlak boyun
eğmesını ıstemek, safdıllıktir" cümlesinin doğrusu
şöyle olacaktır: "Diğer toplumsal güçlerin, hemen
her alanda sıyasal performansı düşük siyasete ve si-
yasetçıye mutlak boyun eğmesini istemek, safdillik-
tir, pardon saf demokratlıktır" şekiinde olacaktır. Dü-
zeltır özür dilenm.
(*) Oktay Yenal, Uluslann Zenginliği ve Uygariığı,
İş Bankası yayını
obursali" bilimmerkezi.org.tr
Belirsizlik sürüyor
Fındık üreûcısinin
fiyatendişesi
AHMET ŞEFİK
TRABZON-Milyon-
larca üreticiyi doğrudan
ilgilendiren, Karadeniz
ekonomisinin belkemi-
ği ve ülkenin en önemli
tanmsal ıhraç ürünü
olan fındıkta fiyat belir-
sizliği yaşanıyor.
Geçen yıllarda fındık
toplama tarihi ile birlik-
te ağustos başında açık-
lanan fiyat açıklaması
bu yıl oldukça gecikti-
rildi. Bunda hükümetin
uyguladığı ekonomik
politika, tanm ürünleri-
ne verilecek fiyatlann
düşük belırlenmesi eği-
limi ve IMF'ye verilen
taahhütler etkili oluyor.
Bölgedeki sanayi ve ti-
caret odalan, üretıcı bir-
likleri. Fiskobirlik yö-
neticileri, bölge millet-
vekilleri ve ihracatçı ke-
simler Sanayi ve Tıca-
ret Bakanı Kenan Tan-
nkulu ve Hazine'den
Sorumlu Devlet Bakanı
Kemal Deniş nezdinde
girişimlerini sıklaştırdı.
Bölgedeki MHP'lı
milletvekili ve Fiskobir-
lik yönetiminin fındık
fıyatmm 1 milyon 500
bin lira ile 1 milyon 700
bin lira arasında açık-
lanmasını istediği, an-
cak üreticinin yanı sıra
sanayi ve ticaret odala-
nnın fiyatın 2 milyon li-
ramn üzerinde olmasım
talep ettiği öğrenildi.
Bölgedeki ziraat oda-
lan tarafından yapılan
ortak açıklamada, yüz-
de 20'si iç piyasa yüzde
80 civannda bir kısmı
ise dış piyasalara satılan
fındığın dolara göre be-
lirlenmesi gerektiği
vurgulanıyor. Açıkla-
mada, geçen yıl sezon
başında yaklaşık 1.7 do-
lardan ışlem gören fın-
dığa bu yıl yaklaşık bir
fiyat uygulanması ge-
rektiği belirtiliyor. Fis-
kobırlik Genel Müdürü
Çevat Ayhan, birliğin
kasasında 120trilyonli-
rahk bir kaynak bulun-
duğunu açıkladı. Birli-
ğin 100 trilyon lira civa-
nnda bir kaynağa daha
gereksinme duyduğu
öğrenildi. Hazine'den
bu paranın sağlanması
için yoğun çaba harcan-
dığı belirtildi.