22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS2001 CUMARTESİ DtZİ ABD'de 2000yılında 210 şirketbattı, büyüme hızı 5.5'ten 1.7'yegeriledi Dünya iflas mıediyor? Avrupa tam bir küreselkşme bunalımı yaşıyor. Bu nedenle, küreseDeşme karşıü eylemler de hızla genişByor. Eyiemkr dünya kapitalizminin önemli bir bunalunla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. A merika'da temel sorunlar şunlar: /l Fazla kapasite, şirket ve tüketici - / l borçlan, carî açık. Tüketicinin yanmda şirketler ve devlet de borçlanıyor. Dışandan ucuz mal akımını yavaşlatmak için, liberal ilkeleri çiğneyerek kotalar ve diğer uygulamalar, fazla ithalatı önleyemiyor. Tediye açığı büyüyor. Üretimde biriken sermaye parasal alanlara kayıyor. Üretim düşüyor, işsizlik artıyor. 2001 yılına dünya ekonomisi hakkın- da kötü haberlerle girdik. Sadece ABD'de 2000 yılında. 210 şirket iflas etti. Yılbaşına Nasdaq tahvillerinin düş- tüğü haberleriyle girildi. Nasdaq'a ayar- lı şirketlenn 1/3'ü çöktü. Ticaret Ba- kanlığı büyümenın ciddi oranda düştü- ğünü açıkİadı. GSMH'nin büyüme hı- zı yüzde 5.5'ten 1.7'ye geriledi ve da- ha da gerileme işareti verdi. Bu, bütün veriler Amerika'nın bir durgunluğa doğru gıttığıni gösterdiği için, Merkez Bankası Başkanı, A. Greenspan. birbı- rini kovalayan faiz indinmleri yaptı. Bir "tüketici güveni" sorunu bulunduğunu belirttı. Zira, tüketici ve özel sektör borçlan, rüketımin duraklamasının te- mel nedenlennden biriydi. Neo-liberal politikalarçerçevesinde, sermaye para- sal alanlara, büyük sabit sermaye stok- lanna kayarken işsizlik de hızla artma meyli gösteriyordu. Borçlanarak tüketlm New York'ta çıkan "Monthly Revi- ew" dergisi, ABD ekonomisinin son du- rumunu şöyle anlatıyor: Liberal ekono- mi az gelirlilerle, büyük servetler yığı- nağı yapan zenginler arasında bir uçu- rum doğurdu. Uretime değil, tüketime dayanan bir sıstem kuruldu. Büyüme tüketime dayandınlıyordu. Büyüme hı- zı yüzde 5'e ulaşırken, yatınmlara ay- nlan para, GSMH'nin yüzde 1.4'üne düşmüştü. Ucretler dondurulmuştu. Amerikan ailelennın en aşağı düzeyındekı yüzde 5"i, mıllı gelirin yüzde 4'ünü alırken; en tepedeki yüzde 5'i, yüzde 50'sini alı- yordu. Halkın alım gücünün bu kadar düşük olduğu bir sırada, tüketime daya- nan bir büyüme nasıl sağlandı? Ucretler dondurulduğu, toplumun önemlibir kesiminin alım gücüdüşükol- duğu bir sırada. tükerimin hızla artma- su borçlanma yoluyla gerçekleşıyordu. Çoğunluğu yıllık gelirlen 50 dolardan düşük olan vatandaşlar evlerini, otomo- billerini vb. rehine koyuyor, bankalar ve tefeciler krediler açıyordu. Kredi kartıyla alışveriş büyük açıklar verdi. 1998'e vanldığında ödenme\en borçla- nn tutan34mihar dolara ulaşnuşü. Ev, mal, mülk satışlan, borçlan kapatmaya yetmiyordu. 1999'da Merkez Banka- sı'nın faizleri yükseltmesi, taşınmaz mallann değerini düşürdü. Iflaslann sa- yısı 1.5 milyona ulaştı. Bankalar, tefe- ciler tüketim kredilerini durdurdular, pi- yasada durgunluk başladı, işsizlik arttı. (Monthly Review Mayıs 2000). Kapltalizmln bunalımı Amerika'da temel sorunlar şunlar: Fazla kapasite, şirket ve tüketici borç- lan. carî açık. Tüketicinin yanında şir- ketler ve devlet de borçlanıyor. Dışan- dan ucuz mal akımını yavaşlatmak için, liberal ilkeleri çiğneyerek kotalar ve di- ğer uygulamalar, fazla ithalatı önleye- miyor. Tediye açığı büyüyor. Üretimde biriken sermaye parasal alanlara kayı- yor. Üretim düşüyor, işsizlik artıyor. Ücretlerin düşük tutulması ve tüketici kredilerinın durdurulması bir iç pazar bunalımı yaratmış bulunuyor. Uzman- lar, başlamış olan durgunluğun, faiz oyunlanyla giderilemeyeceği kamsm- Bir alternatif varmı? Bunalım, direniş, çıkar yol Doç Dr. Yıldız SERTEL IMFden para almak zorunda kalmış ülkeierden Güney Kore, borçlanmayla geien ağır koşullann sıkuıbsuu çekrvor. da. Bu nedenle, "recessioıı" yani eko- nomik durgunluk ve gerilemenin sürek- li bir sorun olacağı endişesi yaşamyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Ja- ponya da bir türlü ekonomik durgun- luktan kurtulamıyor. Tokyo'da, Teikoku Veri Bankası'nın raporuna göre, Japon- ya'da mart ayında sona eren 2000 malî yılında iflaslann sayısı bir önceki yıla göre vüzde 12 arttı ve 18.926'ya yük- seldi.'(Cumhuriyet, 14.4.2001). Tüketici talebinde gerileme Avrupa'da da Amerika'daki bunalım- dan etkilenmesı yanında, içeride tüke- tici talebinin gerilemekte olduğu, dur- gunluk tehlikesinın belirdiği görülüyor. Avrupa'da daha 1970Tİ yıllarda başla- yan ekonomik bunalım, 199O'lı yıllar- da hızlandı. AB'de işsizlik 2000 yılın- da 50 milyonu aşıyordu. Bu da ekono- mik durgunluğun derinleştiğinı gösteri- yor. Küreselleşme süreci içinde uretime yeterince yatınm yapılmazken sermaye mali alanlara ve el emeğinin ucuz oldu- ğu ülkelere kaydı. Bir "sanayisizlesme" sürecine girildi. Devlet ekonomik büyümeyi sağla- mak için gerekli önlemleri almazken amme hizmetlerine yapılan masraflar bütçe açıklanna yol açıyor. Özelleştir- meler işsizliği hızlandınyor, iç borçlar artıyor. Eski sömürgelerin yavaş yavaş ABD şırketlerinin eline geçmesiyle In- giltere ve Fransa'nın buralardan sağla- dığı gelirler de azalıyor. Avrupa tam bir küreselleşme bunalımı yaşıyor. Bu ne- denle, küreselleşme karşıtı eylemler de hızla genişliyor. Bütün bunlar 'dünya kapftalizmi'nin önemli bir bunalımla karşı karşıya ol- duğunu gösteriyor. Altmış ülkeyi kap- sayan Birleşmiş Milletler raporuna gö- re, dünya ekonomisinin büyüme hızı 2001 yılında, yüzde 4.00'ten yüzde 2.4'e düşecek. Ergin Ytkhzoğlu, bu kü- reselleşen bunalımı şöyle dile getiriyor: "Ekonomiyi vetoplumu denetiemesi ge- reken serbest piyasa™ muazzam bir ka- pasite fazlasmın ve spekülas\ona sıkış- nuş mali serma\enin, hem tüketicivi, hem özel sektörü hem de devleti kapsa- yan devasa bir borç yükünün alünda eziliyon" (Cumhunyet, 9.4.2001) 1997 yılında bunalıma girmiş olan Uzakdoğu ülkelerinin bu gelişmelerden etkilenmemesı olası değil. Malezya hâ- lâ ekonomisini mali spekülasyonlardan korumak için önlemlerahyor. Bankala- rmı yabancı bankalara ve sermayeye ka- patıyor. Ancak IMF'den borç almak zo- runda kalmış ülkeler; Endonezya, Tay- land, Güney Kore, borçlanmayla gelen ağır koşullann sıkıntısını çekiyor. Küresel ölçü Aslında Asya bunalımı, küreselleş- menin ve serbest piyasa ekonomisinin Batı'ya getirdiği bunalımın bir yansı- masından başka bir şey değildi. Çünkü, ucuz el emeğinden faydalanmak için bu ülkelere gelen Batı sermayesi yoğun- laştı ve birtakım spekülasyonlara yö- neldi. Batı'da pazann küçülmesi de As- ya ülkelerinin ihracatını köstekledi. Dünya ekonomisinde geniş kapsamlı bu bunalımın bir yönü de küresel ölçü- de doğurduğu dengesizliktir. Birleşmiş MilletlerÖrgütü'nün 2000 yılı raporunda belirttiğine göre, en yok- sul 43 ülke ve burada yaşayan 582 mil- yon insan, 146 milyon dolan paylaşır- ken en varlıkh 200insanın serveti 1 tril- yon 135 milyar dolara ulaşmaktadır. Aç- hk çeken 780 milyon insandan ancak 8 milyonu sanayileşmiş ülkelerde yaşıyor. Alternatrfteoriler Böyle olduğu için de dünya ölçüsün- de yaşanan bunalımı inceleyen, çıkar yollan arayan uzmanlann birçoğu üçüncü dünya ekonomisi uzmanlan, Samir Amin - A.G. Frank, K. Vergopu- olos, L. Arrighi gibi. Dünya kapitalizminin değişik aşama- ünyanm ikinci büyük ekonomisi Japonya da bir türlü ekonomik durgunluktan kurtulamıyor. 2000 malî yılında iflaslann sayısı bir önceki yıla göre yüzde 12 arttı ve 18.926'ya yükseldi. Avrupa'da 1970'li yıllarda başlayan bunalım, 1990'lı yıllarda hızlandı. AB'de işsizlik 2000 yılında 50 milyonu aşıyordu. Bu da ekonomik durgunluğun derinleştiğini gösteriyor. da olduğunu belirtiyor. Küreselleşme süreci içinde şirketler birleşirken sınaî sermaye de malî sermaye ile bütünleşi- yor. Bu "genelleşen maffleşme", küçük ve orta ekonomik birimleri dışlıyor, yok ediyor. Eski üretim sistemi yıkılırken egemen sermaye, "dünyayı kendi paza- nna" dönüştürmeye çalışıyor. Bunu gerçekleştırmek için, yukanda saydığı- mız özelleştirme, yüksek faiz, dalgalı kur gibı önlemler, krizi önleme önlem- len gibi sunuluyor. Kutuplaşma Bereket versin, toplumda ekonomi egemen de olsa. politik. sosyal ve kül- türel yaşamdan aynlamıyor. Değerler yasası sadece ekonomıyi değil, bütün diğer alanlan kapsamına alıyor. Bir var- lığın egemenliği, bütün diğerlerini yok etmek anlamına gelseydi; dünya çoktan bir tek pazara dönüşmüştü. S. Amın'e göre, yukanda sözünü ettiği 5 tekelin karşısında. üçüncü dünyanın sanayileş- mesi, zenginliklerin dağılımındaki ku- tuplaşmayı hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu 5 tekel kuşkusuz bir güç, "ancak pou'tik, sosyal, külrürel ve ideolojik bir güç, 'pazann gücü' değü." Arrighi, çolculuslu şirketlenn devlet ya- salannın dışında kaldıklannı belirtiyor ve ekliyor: önlemler "Eğer bu düzen bazı kıtalan bütü- nüyie dışbyorsa. insanlıgın çoğunluğunu sefalete indiriyorsa burada kinı yersiz? Halklar nu, yoksa kapitalizmin yasala- nmı?" Samir Amin'e göre, sermaye bıriki- mi bunalımına bağlı olan bu malîleş- me, kendı yarattığı bunalundan çıkma- ya çalışmıyor, tam tersuıe, çelişkileri derinleştiriyor. Liberalizm adma, deği- şiklik istemeyen tekelleri konıyor. Böy- lece kendi liberal ilkeleri ile çelişkiye düşüyor. Bunalımdan kurtulmak için, malî sistemin yeniden yapılanmasım ileri sürüyor. Bunun için uygulamak is- tediği parasal önlemler de kendi ilkele- rine ters düşüyor ve bunalımdan çıkışı sağlamıyor. (Bundan paranın dalgalan- dınlmasım, malî sistemin, bankacılığın yeniden örgütlenmesi gibi önlemleri kast ediyor.) (S. Amin, "Les Defis de La Mondialisation" - Küreselleşmeye Meydan Okuma - L'Hamarttan, Paris 1996). Kısacası, küresel bunalımdan ancak küresel önlemlerle kurtulunabılir. Reel ekononıiden.üretimden uzaklaşıp birta- kım malî operasyonlann çemberi içine düşmüş olan kapitaüzmi. ancakyeni bir düzen bunalımdan kurtarabitir Bu düzen özel mülkiyeti kutsal say- mayan yeni bır küreselleşme düzeni ol- malı; kutuplaşmayı, eşitsizlikleri orta- dan kaldırmalıdır. Samir Amin gibi pek çok biUm adamı böyle düşünüyor. Ma- lîleşen kapitalizmin yarattığı bunalım- lara, haksızlığa, sefalete, kâr ugruna do- ğayı yok etme girişimlerine karşı, kü- resel eytemler gelişiyor, alternatif teori- ler ileri sürüyor. Bunlan gelecek yazı- da ele alacağız. Yarın: Küreselleşme karşıtı eylemler lannı inceleyen Samir Amin'e göre, 1945-1990 arasında sermaye yoğunlaş- ması dönemi yaşandı. Ancak bu dönem sona erdi. Çünkü bu yoğunlaşmanın üç desteği yıkıldı. Bugünkü krizin nedeni de bu yıkılış- tır. Bugün küreselleşmekte olan üretim sisteminın yeni niteliklen ve buradan doğan çelişkiler üzerinde durmak gere- kir. Sermaye birikimi küreselleşirken; onun politikve sosyalaçıdanidaresi dev- letin politik sınırlan içinde kaldı. Yıkı- lan küreselleşme karşısında, ekonomi politikalan, krizi idare etme politikala- nna dönüşüyor. Uygulamaya konulan reçeteler nelerdir? Sınırsız lıberalleş- me, malî küreselleşme, dalgalanan kur- lar, yüksek faiz, dış ticaret açığı (ABD'de), dış borç (Güney ve Doğu ül- kelerinde.), özelleştirmeler. Sözde kri- zi önlemek için ileri sürülen bu reçete, üretim sisteminde kendisine yatınm alanı bulamayan sermayeyığmağma sı- naî ve malî yatınm olanağı sağlıyor. Tekeller , S. Amin'e göre, son dönemin yenili- ği, sermayenin 'mafiieşmesi'dir. Buna- lım, sermaye birikimi bunahmıdır. Dün- yadaki kuruplaşmanın temelinde tekel- leşme yatmaktadır: u Küreselleşmeye Meydan Okuma'" adını taşıyan yapıtın- da, bu tekelleri şöyle sıralıyor: Beş tekelleşme: 1. Malî tekelleşme, 2. Teknik tekelleşme, 3. Dünya kaynak- lannın denetiminde tekelleşme, 4. Med- yada tekelleşme, 5. Kitle imha silahla- nnda tekelleşme. Dünya çapında gerçekleştirilen bu te- kellerle, ulusal üretim sistemleri yıkıb- yor. Oysa, tarih boyunca kapitalizm, sa- nayi üretimı sistemi üzerine kurulmuş- tu. Ulusal üretim sistemleri yıkılırken bunlann yerine uluslararası bir üretim sistemi kurulmuyor. S. Amin gibi Kos- tas Vergopoulas da, temel dayanağını kaybetmiş olan bugünkü kapitalist dü- zenin çok nazik ve tehlikeli bir durum- ARADABİR Dr. ESEN SUNGUN Tarihçi, Gazetecilik veHalkla Ilişkiler Uzmam, Marmara Üniversitesi Öğretim Ûyesi İkinci Kuvayı Milliye Gerekli Son elli yılın seçim sonuçları Türkiye'nin yalnız si- yasi çizgilerini belirlememiş; ekonomide, sosyaJ ya- pılanmada, eğittm, bilim, teknolojide nasıl birdurum- da olduğumuzu görmeye zortamıştır. Bu görüntüden alacağımız en önemli ders ise çok yönlü, geniş alanlı bir bölünme tehlikesi içinde bu- lunmamızdır. Bu tehlike, afet boyutlanna ulaşmıştır ki sanki tarih, bizim için 75-80 yıl geriye dönüş yap- mıştır. Neden bu duruma düştük? 1. Atatürk döneminin heyecanını aklıyla birlikte yi- tirdik. Böylece özde çağdaşlaşmayı bir kenara itip fo- tokopi uygarlığını benimsedik. 2. Ulusal kimliğimizi unutup bilim ve mantık dışı kimlikleraramaya başladık. Hatta kimliğimizi oluştu- ran özelliklerin karşıt gösterilmelerine de ses çıkara- madık. Düşüncede, gizli veya açık alanlarda bu de- ğerlerimizi çatıştırdık durduk. 3. Tam bağımsızlık, özgüriük ve demokrasiyi o ka- dar sınırsız algıladık ki sonunda ellerimizle kendimi- zi bağladık. 4. En iyi yönetim biçimi cumhuriyetin başlıca ya- pıtaşlanndan milli egemenliğe seçmen ve seçilen olarak ne denli sahip çıktık ki ulusal çıkarlan, kişisel çıkarların ardında hem izledik hem gizledik. 5. Bu vatan, nasıl ele geçirildiği, korunduğu çok iyi bilinmesi gereken bu topraklar, hepimize nasıl geniş geldi ki mezralarından dağlarına teröristlerin silah depolan olarak kullanıldı. 6. Islamiyetin de Atarürkçülüğün de hedef göster- diği aydınlığın yolunu çizen ilmi ne şekilde tanımla- dık ki daimi geleceğimiz gençlerimize, sadece geri kalmış bilgileri yükleyip, onlara, bilgiyi kullanmayı öğ- retemedik, teknoloji üretmenin zevkini tattıramadık. 7. Yeni Türkiye öncesi gelenekselliğine dönerek bir yandan insan sayımızı, onu önemsemeden, ona ya- tınm yapmadan çoğaltmaya kalktık da ekonomide, endüstride üretimi planlara hapsettik. 8. Tanmda bir zamanlar dünyanın en verimli böl- gelerinden Anadolumuzu, buğdaydan bile yoksun bırakırken, köylümüzü bir türlü, cumhunyet yıllannın seslenişiyle, efendileştiremedik.. onlann kentlerde şaşkın, aciz, yabancı dolaşmalanna kayıtsız kaldık. 9. Fabrikalarda bantlanmız yıllarca yatay çalışırken, Atatürk'ün bizlere vasiyeti, o görkemli inkılabı ger- çekleştiremedik de.. hep emeksiz gelirieri yeğledik. 10. Türk devieti, ulusunun onuru, Türk Urası'naya- pılan haksızlığa neden dur diyemedik de döviz bü- felerinin en sadık dostu olduk? 11. Toplumsal değerterimizi anlar, savunur görü- nürken, bu değerleri yaşantımızla özdeşleştirebildik mi? 12. Kişisel çıkar kaynaklı, ikiyüzlülük ve yalanın es- kiçağ köleliğinden, mistik hazırcılıktan kurtulabilmek için ne kadar çaba sarf ettik ki? 13. Cumhuriyetimizin oluşumundaki silahlı ve si- lahsız devrim evrelennde, eşine rastlanamaz biriik, beraberlik ömekleri veren Türk halkı, şimdi nasıl ken- disini yok etmeye çalışan her tür güç, cerahat karşı- sında susmaya zorlanmakta, bu rezil hayata değer görülmektedir? Tüm bu ve benzeri yargı ile sorulara sadece tek yanıt verebilmek durumundayız: Bu sorumluluk he- pimizin. Öyleyse! A. Tehlike, yok olma sonucuna varacak kadar bü- yüktür. Bu görüntüyü örtmek, gerçek dışı görüntü- ler altında saklamak, değiştirmek, hafifletmek doğ- rudan vatan hainliğidir. B. Görevi, yaşı, işi ne olursa olsun herkesin ivedi- likle ulusal banşa, uzlaşmaya evet demesi, ulusal ÇH karlara sıkı sıkı sanlması, TBMM çatısı altında tek bir sesi, gücü oluşturması "Milli hâkimiyet - Ulusal ege- menlik" sloganını hayata geçirmesi tek çıkar yoldur. Bu bağlamda, başta siyasi kuruluşlar; merkezi, ye- rel, yerinden yönetimler; tüm resmi ve özel birimler ulusal yönetim düzenine girmelidirier. Bunu tam an- lamda oluşturabilirsek, ulusumuz kendine özgü gü- venini yeniden kazanacak, kendi denetim mekaniz- masını harekete geçirecek, karşı dönen tüm çarkla- n durduracaktır. C. Bundan sonra, bilimin rehberliğiyle her alanda kökten, geniş bir geleceği kapsayan düzenlemeler, reformlaryapılacaktır. Bu reformlar; sevgi, saygı, hoş- görü narcının işleviyle ve Türk insanının potansiye- liyle anıtlaşacaktır. Daha doğrusu yapılmalı, anıtlaş- malıdır. SONUÇ: Amaca ulaşabilmek için maziye bir kez bakmak, tarihimizi bir kez okumak yeter. Türkiye Cumhuriyeti'nin devamı, çağdaş mutluluğa, eşit ka- tılım, paylaşıma kavuşması, tarihin bizim açımızdan değişmez yargısının kalkması, ikinci bir "Kuvayı Mil- //ye"yi gerektirmektedir. iki yıldır tartışılıyor Assos yolu için hukuk mücadelesi TURHANNARLER ÇANAKKALE - Ça- nakkale'de 2 yıldan bu yana tartışması süren Assos yolu mahkemelik oldu. Izmir-Balıkesirve Çanakkale bağlantılı olarak yapılan yolun Küçükkuyu-Ayvacık arasındaki bölümünün 1. ve 2. derece doğal SlT alanı kapsamındaki Assos sahil bandından geçirilme girişimi tartış- malara neden olmuştu. Edirne Kültür ve Ta- biat Varhklarını Koru- ma Kurulu, 6 Ekim 2000 tarihinde verdiği kararda, bölgenin doğal SlT alanı karakterini bozacağı gerekçesiyle Assos yolunun yapımı- na karşı çıktı. Daha son- ra Çanakkale'ye taşınan Kültür ve Tabiat Varhk- lannı Koruma Kurulu 15 Mayıs 2001 tarihinde aldığı yeni bir karar ile yolun yapımmda sakın- ca olmadığını bildirdi. Sivil toplum örgütleri karara tepki gösterirken mimarlar odası da Bur- sa Bölge Idari Mahke- mesi'nde dava açtı. Ça- nakkale Mimarlar Oda- sı Başkanı Ünal Ömer- cioğlu, Çanakkale Kül- tür ve Tabiat Varlıldannı Koruma Kurulu'nun 15 Mayıs 2001 tarihinde al- dığı karann tamamen hukuka aykın olduğunu belirtereİc u Hukukun Assos sahil yolunda tam olarak işlemesini istiyo- ruz. Alınan karar, gerek iç hukukmevzuaüna ge- rekse Türkiye'nin imza koyduğu uluslararası aniaşmalara aykmdır" diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle